14. Bölüm

EHVENİŞER

Rabia
yaziyor

 

 

 

Alparslan'ın isminin yazılı olduğu kapının oraya gelince her ihtimale karşı kapıyı tıklamış "gel " sesini duyunca içeriye girmiştim. Beni gören Alparslan gülerek yanıma gelip kollarını bana dolamıştı. "Güzelim... yanına hiç uğrayamadım. Gerçi hışmına uğramamak için uzaktan kontrol edecektim ama misafirim vardı. Yeni gittiler sayılır. Aklım hep sendeydi"

 

 

 

"Merak etme. Herşey yolunda. Hem bildiğin yerdeyim zaten" Gerçi olanları duysa bana çok kızar ve bir daha çalışmama izin vermezdi ama akışına bırakmaya karar verdim.

 

 

 

"Bir sorun yok değil mi? Nasıl gidiyor ?"

 

 

 

"Herşey yolunda merak etme. Arada azıcık yoruluyorum ama büyük birşey değil."

 

 

 

"Çalışmak zorunda olmadığını biliyorsun değil mi?"

 

 

 

"Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?" Gülerek başını iki yana sallamıstı. "Sende ısrarında devam edeceksin değil mi?" Dediğinde bende başımı aşağı yukarı sallayarak onay vermiştim.

 

 

 

"Gel bakayım. İlgileneyim seninle biraz..."

 

 

 

kapıyı kilitleyip yanıma gelmişti.

~

 

 

 

"Melike bunlar beş numaraya"

 

 

 

"Tamam canım. Bunlar bende "

 

 

 

Sipariş bekleyen diğer masa için siparişleri hazırlayıp hemen tepsinin uzerine koydum. Dikkatle alıp masaya doğru ilerlerken kenarda Semih beyle Alparslan'ı gördüm. Onu görünce oluşan Heyecanıma engel olmak ister gibi tepsiyi sıkıca kavramış masaya sağ sağlim ulaştırabilmiştim. Güler yüzle siparişleri teslim ettikten sonra elimdeki tepsiyi kolumun altına alarak mutfağa doğru ilerledim. Eyvah! Aklıma gelenle gözlerim kocaman oldu. Ya Semih bey Alparslan'a söylediyse sabah olanları. Umarım ricamı kırmamıştır. Neyse ya diyerek toparladım kendimi. Öğrenirse... öğrenmemiştir ya. Öğrenseydi soluğu yanımda alırdı. Akşama kadar vaktin nasıl geçtiğini anlamadım. Kazancımı alırken çok mutlu olmuştum. Emeğimin karşılığıydı bu. Heyecanla alıp çantama koydum. Melike'yle ve diğer çalışma arkadaşlarıma veda edip beni araba da bekleyen Alparslan'ın yanına gittim hızlıca. Tabi etrafa bakmayı ihmal etmeden. Neyse ki kimse görünmüyordu. Alparslan ile beraber eve gelince hızlıca üstümü değiştirip rahatlamıştım. Alparslan arkamdan yaklaşıp kollarını belime sarınca hem yorgunluğun hemde ona hissettiğim ihtiyaçla kendimi ona yaslamıştım. "Çok yoruldun gelinciğim..."

 

 

 

"Alışığım ben biliyorsun. Ama uzun zaman olmuştu. Bu tempo biraz hamladığımı gösteriyor. Neyse açılırım nasıl olsa"

 

 

 

"Hiç kendini boşuna alıştırma Eliş hanım" ona dönmüş meraklı gözlerle bakıyordum. " Tamam dedim ama sürekli olacak bir şey değil bu. Bütün gün kafayı yedim resmen. En iyisi gözümün önünde olman."

 

 

 

"Ya normalde de iştesin o zaman sorun olmuyor ama.."

 

 

 

"Bak kendin diyorsun. Ben işteyim sen derste. Evde olduğum zaman gözümün önünde ol benimle ilgilen istiyorum." Bu adam bana farklı yollardan ilanı aşk mı ediyordu acaba?

 

 

 

"Benim yüzümden bütün gün oradaydın haklısın. Özür dilerim Alparslan. "

 

 

 

"Sorun bu mu sence güzelim? Ben zaten gitmeni istemiyorum birde hafta sonu seninle vakit geçirmek isterken orada çalışman hiç hoşuma gitmiyor."

 

 

 

"Haklısın Alparslan. Düşünemedim ben"

 

 

 

"Bak kızacağım şimdi. Ne bu özürler? Ben seninle vakit geçirmek istiyorum. Çalışmaman da tercihim tabi"

 

 

 

"İyi peki. O zaman şöyle yapalım. Benim bu hafta bir kaç gün dersim yok bir hocamız izinli. Ben bu günlerde de gideyim söz ondan sonra ki hafta istemezsen gitmeyeceğim" kaşlarını kaldırıp gözlerini kısarak bakıyordu. Sanki anlamlandırmaya çalıştığı şeyler vardı. Haksız sayilmazdı ama anlarsa asla izin vermezdi hatta sitem dahi edebilirdi.

 

 

 

"Neden özellikle bu hafta? Özel bir sebebi mi var?"

 

 

 

"N-ne alakası var Alparslan. İlla bir sebebi mi olması lazım."

 

 

 

"Valla güzelim bu işin altında bir amacın olduğunu seziyorum ama Tamam. Sadece bu hafta. Başka da ısrar etsen kabul etmem."

 

 

 

"Tamam söz veriyorum ısrar etmeyeceğim. "

 

 

 

" gel hadi uyuyalım yoruldun sen. Güzelce dinlen." Beni bu kadar düşünüyor olması içime ılık ılık birşeyler akmasına sebep oluyordu. Acaba o da benim heyecanlandığım gibi heyecanlanıyor muydu? Yoksa eski hayatına özlem mi duyuyuyordu. Kendi kendime vesvese yapmayacaktım. Bunları düşünmekten vazgeçip Alparslan'ın kolları arasında uykuya daldım.

~

 

 

 

Sabah Alparslan ile kahvaltı yaptıktan sonra acil bir toplantısı olduğu için erkenden çıktı. Benim de 11.00 da dersim vardı ve Akif'le beraber gidecektik. Sağolsun arada beni o alıp o bırakıyordu. Onun yanında gerçekten rahat hissediyordum. Çok içten ve insanı rahatlatan bir üslubu vardı. İkimizde aynı yaştaydık. Ben geç başladığım o da bir sene mezuna kaldığı için aynı seneye denk gelememiştik. Ama bazı ortak derslerimiz vardı. Üniversiteden de bir kaç arkadaş edinmiştim. Kimseyle çok samimi değildim. Arada onlarla kantinde oturur çay kahve içerdik. Bazen Akif yanıma gelir onunla vakit geçirirdik aralarda. Üniversiteye başladığım ilk bir hafta sonra bizim derslikten bir çocuk ısrarla benimle konuşmaya çalışıyor ve yakın olma gayreti içine giriyordu. Ona münasip bir dille uzak durmasını söylesem de vazgeçmiyordu. Evli olduğumu dahi söylemiştim ama inanmamakta ısrarcıydı. Bir ara Akif olaya müdahale etse de bakışları ve tavırlarıyla rahatsız etmeye devam ediyordu. Bu durumu dillendirip olayın büyümesini hiç istemiyordum. Telefonumun çalmasıyla arayanın Akif olduğunu gördüm. " Alo.. yengeden hallice kıymetli arkadaşım. Kapıdayım ben hadi gel bekliyorum." Bu halleri o kadar komik ve içtendi ki onu gerçekten seviyordum. Bana çok iyi bir arkadaştı. Gulümseyerek, " Hemen geliyorum çantamı alıp. Kaynımdan hallice yakın arkadaşım. " o da bu sözüme kahkaha atıp "hadi bekliyorum" diyerek telefonu kapatmıştı.

 

 

 

Çantamı alıp kapıyı çektiğimden emin olarak arabaya binmiştim. Beni görünce tebessüm ederek, hoşgeldiniz matmazel" demişti.

 

 

 

"Hoşbuldum Akif nasılsın?"

 

 

 

"Gördüğün gibi gayet iyiyim yengeciğim. Sen nasılsın?"

 

 

 

"Hamdolsun bende iyiyim Akif, teşekkür ederim benide aldığın için"

 

 

 

"Yolumun üstü yoksa almazdım biliyorsun." Kendimi rahat hissetmem için böyle konuştuğunu biliyordum. Gerçekten çok iyi bir insandı. Bende gülerek, "öyle diyorsan..." demiştim. O da "Öyle öyle..." Demişti.

 

 

 

Üniversiteye girince Akif arabasını uygun bir yere parketmişti. Beraber kampüse doğru yürürken bir kaç arkadaşıma selam vermiştim. Bahçe de gördüğüm kişi yüzünden canım sıkılmıştı. Beni rahatsız eden çocuktu. Cenk. Ona bakmadan yürürken yanıma doğru gelmesiyle iyice tedirgin oldum. Akif bir bana bir ona bakıp tekrar ona bakmıştı. Muhtemelen nereye doğru gittiğine emin olmak istiyordu. Yanımıza gelen cenk, "Elişeva bir günaydın demek yok mu?" Sıkıntıyla nefes aldıktan sonra. "Cenk lütfen rahatsız etme artık beni"

 

 

 

"Neden rahatsız oluyorsun? Daha nasıl ilgi gösterebilirim sana?" Akif dayanamamış olacak ki, "Hop birader geri bas. Seni kaç kere uyaracağız duymuyormusun kızı?"

 

 

 

"Sana mı soracağım lan?" Herşey daha kötü olacak korkusuyla, "Akif sakın ol lütfen. Hadi gidelim" Tam beraber yürüyecekken Cenk'in kolumdan tutmasıyla başarısız oldum. Cenk Akif'e bakarak, "sen istediğin yere gidebilirsin biz Elişeva ile konuşacağız "

 

 

 

"Bırak lan kızın kolunu" Cenk'in kolumu tutan elini ittirerek karşılık vermişti. "Bu kız evli lan evli. Ne yaptığını sanıyorsun sen? Abim seni s*kmden bas geri" Cenk şaşırmıştı. "Sen gerçekten evli misin?"

 

 

 

"Evet diyorum ya ısrarla inanmamak için gayret ediyorsun. Lütfen bir daha rahatsız etme " Akif müdahale edecekken araya girip sorun çıkmaması için rica etmiştim. Israrla söylemem üzerine sesini çıkarmamıştı.

 

 

 

Dersteyken aklımı bir türlü hocaya veremiyordum sürekli olup biten restauranttayken yaşadığım sorun okuldayken sürekli Cenk'in sorun çıkarması beni üst üste çok yıpratmıştı bunları Alparslan'a belli etmeden ortadaki sorunları kaldırmaya çalışıyordum Lakin ister istemez hayatımda ki olumsuz etkisine de engel olamıyordum. dersten çıktıktan sonra Akif beni eve bırakmıştı olan biten hakkında bana teselli verip yardımcı olsa da bu bütün olanların abisinin bilmesi gerektiğini Alparslan'a anlatmam konusunda tekrar tekrar ısrarcı olmuştu. Alparslan'ın bu konularda katı ve hassas olduğunu söylemişti. En iyisi söylemekti sanırım. Ama hangisini? Sıkıntıyla iç geçirdikten sonra kendimi koltuğa atmıştım. Başım ağrımıştı. Bazen sorunlar üst üste geliyordu. Bunları düşünmek o kadar yormuştu ki beni ne ara uyuya kaldığımı anlamamıştım .

~

 

 

 

Yüzümde ve başımda hissettiğim ellerle gözlerimi aralayınca Alparslan'ı başucumda saçlarımı okşarken buldum. Bana gülümseyerek, "günaydın diyeceğim ama akşam oldu. Çok mu yorulmuş benim karım. Yoğun bir gün müydü gelincik?" Ayağa kalkarak kendimi toparlamış biraz daha kendime gelince konuşmuştum. "Akşam oldu değil mi? Aslında pek yorulmadım ama uyuya kalmışım. Sen ne zaman geldin?" Düşünmekten beynim yoruldu da uyuya kaldım diyemedim tabi.

 

 

 

"Çok değil, en fazla yirmi dakika olmuştur. İyisin değil mi?"

 

 

 

"İyiyim Alparslan, sen nasılsın? Günün nasıl geçti?"

 

 

 

"Benim için biraz yoğundu ama herzaman ki gibi diyebiliriz" biraz daha sohbet etmiştik. Ona nasıl söyleyeceğime bir türlü karar verememiştim . Anlam veremediğim bir suçluluk duygusu vardı üzerimde. Oysa olan biten hiçbir şeyde benim suçum yoktu ki. Vereceği tepkiden korkuyordum sanırım. Daha önce bana kötü davranıp kızmamıştı. Belki de ondan dolayı çekiniyordum. Ama Alparslan bana kıyamazdı ki... yani, bence kıyamazdı. İki arada bir dere de kalmak böyle birseydi sanırım.

 

 

 

Bugünü de böyle atlatıp geçirmiştik. Ve ben söyleyemediğimle kalmıştım. İçim en başta bu kadar huzursuz olmamıştı. Şimdi ise içim içimi yiyordu. Allah'tan gönlüme huzur vermesini istedim. Zira gönül huzursuzluğu hiç bir şeye benzemiyordu.

~

 

ÜÇ GÜN SONRA

 

üç gündür kıvranıp duruyordum. İki gündür de restorana gidiyordum ama bugün evdeydim. Kaç gündür içim o kadar sıkıntılıydı ki düşünmeden edemiyordum. Alparslan eve gelince ne olursa olsun söylemeye karar verdim. Başlarda çok önemsiz ve gereksiz bulduğum bu konu şimdilerde peşimi bırakmayan vicdan azabı gibi yakama yapışmıştı. Ev temizliği yemek derken çok yorulmuştum. En iyisi kitap okumak diye düşünüp kitabımı alarak koltuğa oturdum. En azından zihnimi dinlendirirdi. Tıpla alakalı daha doğrusu kadınlığın ne olduğunu değerlerini konu alan çok sevdiğim bir jinekologun, Dr. Ayşe Duman'ın kadınlığin keşfi kitabı merak ettiğim bir kitaptı. Açıp okumaya başladım. Yaklaşık yirmi dakika sonra kitaba ara vererek kendime kahve yaptım. Bardağımı alıp içeriye giderken ayağıma takılan terlikle dengemi kaybedip yere düşmüştüm. Üzerime dökülen kahveyle canım yanmıştı. Taze sıcaktı daha. Gözlerimin yaşarmasına engel olamamıştım. Dizimin az üstü yanmıştı muhtemelen. Acı içinde zar zor kalkıp hemen olduğum katta ki lavaboya gittim. Üzerimde ki pijamayı sıyırınca dizimin baya bir kızardığını gördüm. Hemen refleksle suya tutup rahatlamaya çalışıyordum. Canım inanılmaz yanıyordu. Hep dalgınlığım yüzünden oldu. Hem ağlıyor hemde yanan yerime bakıyordum. Bir saate kalmaz su toplamaya başlardı. Hemen ecza dolabını karıştırıp bulduğum yanık kremini surmüştüm. Dağılan yüzümü toparlamak adına yüzümü yıkayıp kuruladıktan sonra hafif sekerek salona doğru giderken kapının kapanma sesiyle o tarafa dönünce Alparslan'ın geldiğini gördüm. O da başını kaldırıp beni görünce daha doğrusu bu halimi görünce hızlıca yanıma gelerek soluğu dibimde almıştı. "Güzelim? Ne bu halin?" Gözü bacağıma kayınca hafif utancın etkisiyle yanaklarım kızarmış tekrar gözlerim dolmuştu. "Sen yandın mı? Nasıl oldu bu? Hemen hastahaneye gidiyoruz gel" beni kucağına almış kapıya doğru gidecekken durdurdum onu. Ağlamaklı sesimle "Alparslan dur ne olur. Hallettim ben. Lütfen gitmeyelim. Onlarda ilaç sürüp gönderecekler " zar zor onu ikna ettikten sonra beni dikkatle koltuğa oturtmuştu. Bacaklarımı uzatıp içi giderek saçlarımı okşamış üzgünce bana bakıyordu. "Gelincik niye dikkat etmiyorsun sen?" Baksana ne hale gelmiş bacağın?"

 

"Alparslan içim zaten dolu sende üstüme gelme lütfen " biraz sitem biraz da acıyla konuşmuştum. İçimin yangını bacağıma sirayet etmişti. Aslında bana kızdığı yoktu ama içim çok doluydu.

 

"Canım yanmış nasıl durayım be kızım" Bu sözüyle akmayı bekleyen yaşlarım bir bir aşağı yuvarlanmıştı. Ona ihtiyacım vardı. Hemde çok. Kollarımı uzatmıştım bana sarılması için hiç beklemeden kollarımı kabul etmiş beni göğsüne yaslamıştı. "Kurban olurum gelincik." Hızlanan yaşlarım sebebiyle endişeyle sormuştu. "Bacağın çok mu yanıyor?" Hem içim çok doluydu hemde canım inanılmaz yanıyordu.

 

"Alparslan... sadece sussak sen bana sarılsan olmaz mı?" İçi rahat değildi biliyorum ama şu an konuşacak dermanım yokmuş gibi hissediyordum.

 

"Olur güzelim. Nasıl istersen" beni kucaklayıp dikkatlice odamıza çıkarmıştı. Dikkatle yatağa bırakıp üstümde ki ıslak pijamaları ne kadar inkar etsemde kocam olduğuna ve utanmamam gerektiğine vurgu yaparak değiştirmişti. Bacağıma yapışmaması için kısa bir şortlu pijama takımı giydirmişti. Ona minnetle bakıp teşekkür ettikten sonra yanıma uzanıp göğsüne çekmiş şakağıma arada başıma sayısız öpücükler sıralamıştı. Bir kaç gün sonra annemlere gidecektik ama iptal olacaktı galiba. Bunu hiç istemesemde oraya gittiğimde rahat olmak istiyordum. Acısından uzun bir süre uyuyamasam da sabah doğru uyuya kalmıştım. Alparslan da yarın işe gitmeyeceğini söyleyerek yanımda olacağını belirtmişti. Her ne kadar idare edeceğimi gerek olmadığını söylesem de ısrarcı olmamamı söylemişti.

~

 

 

 

Oy oranını görünce moralim çok düşüyor. Yeni attığım bir bölüme saatler geçmesine rağmen 5 Oy gelmiş. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim 😬😄 hal böyle iken açıkçası yazmak istemiyorum. Sırf bekleyip bana destek olan kardeşlerim için devam etmeye çalışacağım. Bu okuduğunuz bölüm son hazır olan bölümdü. Yenisi gelir mi ya da ne zaman gelir bilmiyorum. Hep böyle diyorum ama yine de atıyorum 😅

 

Kıymetim bilinmiyor ama neyse. Meramımı az buçuk anlatabilmişimdir sanırım. Hayırlı akşamlar efendim 🌙

 

Bölüm : 29.01.2025 19:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...