17. Bölüm

DİLHUN

Rabia
yaziyor

Alparslan iki saattir elini tutmaktan bir an olsun vazgeçmediği karısının hala neden uyanmadığına anlam veremiyordu. İçinde vuku bulan endişe de ayrı cabasıydı. Onu ne kadar benimsediğini hatta korktuğunu Elişeva'nın özellikle yola atlamasıyla kaybetme korkusunun gün yüzüne çıkmasıyla anlamıştı. Karısının uyanmasını beklerken Selma, anne ve babası Akif defalarca kez aramışlardı. Hastanede olduklarını söylediğinde apar topar yola çıkacakken Alparslan engel olmuştu. Şu an kimseyi görmenin karısına iyi geleceğini düşünmüyordu. Serumunu kontrol eden hemşireye karısının neden uyanmadığını endişeyle sorarken hemşire, bazı vakalarda üzüntü ve strese dayalı kişinin kendini kapattığını söylemişti. Bu durum Alparslan'ı daha üzse de hemşire uyanmasının yakın olduğunu söyleyip odadan çıkmıştı. Alparslan Gelinciğinin avucuna öpücük kondurarak "mahrum etme beni Elalarından, sensizliği düşünmek zor be kızım uyan artık" diye fısıldıyordu. Sıkıntıyla iç geçirdikten sonra "Sadece benim için uyan güzelim, seni çok özledim" diyerek kendinde olmayan karısına beklenti içinde bakıyordu. Elini bırakmadan başını tuttuğu eline doğru alnını yaslamıştı. Kendisini çok çaresiz hissediyordu. Hala uyanmamıştı biriciği. Her kontrol edişinde solgun yüzünün gerçekliğiyle yüzleşiyordu. Başı o kadar çok ağrıyordu ki sanki patlamaya hazır bir volkandı. Bir saat daha geçmişti ama gelindiğinde tık yoktu. Tam kalkıp tekrar soracakken Elişeva'nın kıpırdandığını farketti. Gözlerini dikmiş ona bakarken karısı yavaş yavaş gözlerini aralamıştı. Tuttuğu eline hafif bir baskı yaparak," güzelim?" Demişti. Karısı sağa sola bakındıktan sonra "neredeyim ben?" Diyerek cılız sesiyle konuştu. Daha doğrusu konuşmaya çalıştı. Çünkü sesini zar zor duyabilmişti. "Hastanedeyiz güzelim. Serumun bitti senin uyanmanı bekliyordum"

"Neden geldik ki?" Alparslan ne diyeceğini bilememişti. "Banyo yaptıktan sonra bayılmışsın güzelim. Beni çok endişelendirdin."

~

Kendime geldikten sonra yavaş yavaş zihnime oturuyordu bazı şeyler. Alparslan banyodan sonra byıldığımı söyleyince kafama dank etti. En son o kadar halsiz ve bitkin hissetmiştim ki, kendimi karanlığa bıraktığımı hatırlıyorum. Alparslan'a olan kırgınlığım da gün yüzüne çıkmıştı. Anlam veremediğim kadar bütün anlamı ona yukleyecek kadar büyük bir kırgınlıktı. Elimi tuttuğu elinden elimi çekerek başımı olmuştum. Bu hareketime bozulsa da birşey demedi. İçimden keşke dedim. Keşke onunla başka şartlar altında tanışsaydık. Ben İstanbul'da okusaydım eğitim masraflarım için onların restoranda çalışsaydım. Orada birbirimizi görüp aşık olsaydık. Hatta ben mesleğimi elime alınca evlenseydik. Parayla yaftalanamayacak kadar kazancım olsaydı. Paran olsa ayrı dert olmasa ayrıydı. Mutedil bir hayat tercihimdi. Ne çok. Ne az. Orta. Bana verdiği cevabı eş geçip "Ne zaman eve gideriz?" Diye sormuştum. "İyi hissediyorsan çıkabiliriz şimdi" Başımı sallayıp ayaklanacakken bana yardımcı olmuştu. "İyi misin güzelim? Yürüyebilecek misin?"

"İyiyim, yürüyebilirim." Diyerek küçük adımlarla çıkış işlemlerimizi halledip dışarıya çıkmıştık. Arabaya binmeme yardımcı olan Alparslan sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırmıştı. Sessiz bir yolculuk yapıyorduk. Ne benden ne de ondan çıt çıkmıyordu. Karanlık yolda ışıklandırmaların müsade ettiği kadarıyla yolu izliyordum. Hiç bakmamıştım ama sanki Arada Alparslan bana bakıyormuş gibi hissediyordum. Başım çok ağrıyordu. Bir an önce uyumak istiyordum. Hatta günlerce uyumak istiyordum. Küçük ama samimi kendi ocağımızda yaşadığımız hayatı çok özlemiştim herşeyden önce ailemi ebe ninemi çok özlemiştim. Yanağıma doğru akan yaşı belli etmeden silmeye çalıştım. Öyle ki ben... öyle işte....

~

Eve geldiğimizde sakince merdivenleri çıkıp odama gidiyordum. Alparslan arkamda her an tetikte bekliyordu. Düşerim diye korkuyordu sanırım. Nihayet odaya girdiğimde direk yatağa yönelmiştim çok uykum vardı. Gerçi şu anda konuşmaktan kaçmak için de başvurduğum bir seçenek olabilirdi. Yatağa girip gözlerimi kapatınca Alparslan saçımı okşayıp merhameti en derinlerime kadar hissettirdiği sesiyle, "gelincik aç aç uyuma olur mu?"

"Canım hiçbir şey istemiyor, yemeyeceğim."

"Güzelim? Yapma böyle aklım sende. Hem kendini biraz daha toparlaman için yemen lazım."

"Yemek istemiyorum. Hem aç değilim zaten" yeterince laf yemiştim dolacak başka bir tarafım kalmamıştı zaten.

" çok az yesen? "

"Israr etme lütfen. Gerçekten yiyesim yok. Sadece uyumak istiyorum."

"Peki. Nasıl istersen. Ben aşağıdayım gelirim birazdan. Var mı istediğin birşey?"

"Hayır yok." Başıma öpücük kondurup üzerimde ki örtüyü düzelterek odadan ayrılmıştı. Keşke herkes daha önce edeceği lafın nereye gideceğini ölçüp tartsaydı. En az iki kere düşünseydi. Ama herşeye bodoslama atladığımız gibi kalp kırmaktan da çekinmiyorduk. Alparslan gidince bunu bekliyormuş gibi hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Sesimi duymasın diye elimi ağzıma bastırıyor kendimi sıkıyordum. Hayatım boyunca unutamayacağım sözler işitmiştim. Ne namussuzluğum kalmıştı. Ne de paragözlüğüm. İçim alev alev yanıyordu. Aslında kırıldığım gibi kırmak istiyordum ama bunun yanlış olduğunu biliyordum. İçim soğumuyordu. Hem ben kalp kırmaktan Allah'a sığınırım. Birini üzmek bana iyi gelmez ki. Çok kötü hissederdim. Bir süre ağladıktan sonra daha rahatlamiştım. Zaten çok uykum vardı. Ne ara uykuya daldım anlamamıştım bile.

~

Selma abla sabah beni aramıştı. Müsaitsek buraya gelecekti. Bende halsiz olsam da zümrayı görecek olmanın heyecanıyla kabul ettim. Zaten Selma ablanın yeri bende çok ayrıydı. Onu kırmak istemezdim asla. Alparslan her bulduğu fırsatta benimle ilgileniyor ilgisini üzerimden eksik etmiyordu. Nedensizce, çaresizce ona karşı bir kırgınlığım vardı. Onu üzmek istemiyordum ama içimde ki bu duyguya da engel olamıyordum. Sabahtan beri midem bulanıyordu zaten. Hiç iyi hissetmiyordum kendimi. En son bu hale köydeyken gelmiştim. Aşırı üzüldüğüm ve stres yaptığım zamanlarda olurdu. Alparslan traşını olduktan sonra yanıma inmiş bana sarılıyordu. Hiç istemesem de sesimi çıkarmadım. Sustum sadece. O da farkındaydı birşeyler olduğunun. Kahvaltı yaptıktan sonra Selma abla gelmişti. Tuğrul abi onu bırakmış gitmişti. İsleri olduğunu söyleyip daha sonra mutlaka uğrayacağını söylemişti.

"Elişeva? Güzelim, nasılsın?"

"Hoşgeldin abla. İyiyim çok şükür. Siz nasılsınız?" Zümrayı kucağıma alıp içeriye geçmiştik. Selma abla Alparslan'la sarılıp ayak üstü bir kaç şey konuştuktan sonra yanımıza gelmişlerdi.

"Nasıl hissediyorsun gülüm?"

"İyiyim abla bir sorun yok. Merak etme."

"Dün olanlar..."

"Ben bir çay koyayım olur mu? Hemen geliyorum." Koştur koştur mutfağa gitmiştim. Alparslan arkamdan geliyordu ki Selma ablanın onu durdurduğunu duydum. Çayı koyup arkamı dönmüştüm ki Selma abla yanıma yaklaşıp kollarını bana dolamıştı. "Özür dilerim kardeşim adına, affet lütfen. Biliyorum kabul edilir şeyler değil. Onun yüzünden ne hale geldin." Gözlerim dolmuştu ama o kadar sadece. Merak ettiğim şeyi ona sormaktan geri durmadım. "Abla siz de mi öyle düşünüyorsunuz? Ben Alparslan'ın parası için mi evlendim. Y-ya d-da başka biri olsa hemen onun mu ko-kolarına atlarım." Selma ablanın da gözleri dolmuştu.

"Kızacağım bak şimdi. Tabi ki de öyle düşünmüyoruz. Öyle olsaydı seni ailemize kabul edermiydik sanıyorsun? Yapma bunu kendine."

"Ben yapmıyorum ki abla. Benim ne suçum var"

"Yok tabi. Ben öyle demek istemedim. Özür dilerim yan-.."

"Özür dileme abla sen ne yaptın ki. Biliyormusun?" Merakla bana bakıyor ne diyeceğimi bekliyordu.

"Keşke başka şartlarda tanışsaydık abla. Keşke mesleğimi yaparken Alparslan'la tanışsaydık. Sizin hayatınıza böyle girmeseydim. Zaten ailem bir saniye olsun aklımdan çıkmıyor. En azından onlara faydam olurdu. Ama ben Alparslan'a dedim sizin restoranda çalışayım diye. Hatta köydeyken sen de demiştin. Ben zaten tekrar çalışmaya karar verdim. Bundan sonra kendi masraflarımı çalışarak ben ödeyeceğim. Kimsenin parasını istemiyorum.

Alparslan ne zamandan beri buradaydı bilmiyorum. Ama belli ki söylediklerimi duymuştu. Kızgın ve kırgın görünüyordu. Bende öyleydim. Sert sesini işitmiştim." Ne demek başkasının parası! Bana çalışmak konusunda söz vermiştin. Senin paraya ihtiyacın yok! Sağlıklı düşünemiyorsun şu an. "

"Hayır gayet aklım başımda ve çalışmak istiyorum. Kararıma saygı duyarsan sevinirim."

"Ne diyorsun sen gelincik? Hiç mi sözümün kıymeti yok. Kimim ben senin için.?"

"Duydun işte. Sadece çalışmak istiyorum. Kötü birşey demedim ki .."

"Tamam. Tamam. Şu an bunları Konuşmayalım olur mu ? " Selma abla da burada olduğu için uzatmak istemedim. Beraber odaya geçmiştik. Çayları tepsiye koyup önlerine koyarken Alparslan'ın bakışlarını üzerimde hissediyordum. Hep beraber çay içip sohbet etmiştik. En mutlu olduğum şey Zümra'yı görmekti. Onu sevmiş onunla ilgilenmiştim. Bir ara yüzümü Alparslan'a çevirince gözlerinin içinin parladığını gördüm. Bu hali bana ne kadar çok baba olmak istediğini anımsattı. Zamana bırakmıştım herşeyi. Selma ablayla yemek yapmıştık. Alparslan'da uykudan uyanan miniğimle ilgileniyordu. Arada kucağına alıp yanımıza gidip geliyordu. Odaya gittiğinde Selma abla doğradığı domatesleri yarıda bırakarak bana dönmüş, "Elişeva? Sen Alparslan'a kızgın mısın? Normalde ona olan bakışlarını bilmesem... gidip gelip gözünün içine bakıyor gülüm. Ama sen oralı olmuyorsun bile." Koluma dokunarak mutfak masasına yönlendirip oturmamızı sağlamıştı. "Y-yok abla sana öyle gelmiş. Bir sorun yok aramızda."

"Bunu kardeşimi korumak ya da sana sitem etmek için sormuyorum birtanem. Gerçekten merak ediyorum. Anlat bana, konuşalım sende rahatla olur mu?"

"Bilmiyorum... içimde tam anlamıyla anlam veremediğim bir kırgınlık var ona karşı. Aslında bakarsan bağırıp çağırmak istiyorum ama, ona karşı yine ona yeniliyorum." Tebessüm ederek elini elimin üzerine koymuştu. "Çok haklısın Elişeva. Bende Tuğrul la buna benzer birşey yaşamıştım ama inan ki bağırmakla birbirini kırmakla düzelmiyor. Konuşun olur mu? Onu dinle. Sen hissettiklerini anlat. Ve çalışmak konusunda ısrarcı olma. Önemli olan senin derslerin. Ve kocana karşı sorumlulukların. Böyle bir zorunluluğun yok. Yani çalışmanı gerektirecek bir zorunluluk yok. Gururu bir kenara bırak gülüm. Biliyorum zoruna gitti patavatsız kardeşimin söyledikleri ama onun saçmalıkları hiçbirimizin düşüncesini kapsamıyor sana yemin ederim ki böyle. Onun ortamları ve takıldığı arkadaşları o kadar farklı ki maalesef bunun önüne geçemedik. Kırgınlığın konusuna gelince muhtemelen Ceren konusu tekrar açılınca böyle düşündün. Abimin nelerden vazgeçtiğini senin için nelere dikkat ettiğini bilsen şaşarsın. O pek söylemez belli etmez ama sevdikleri için kendinden geçer. Geçmişi önünüze koyma olur mu birtanem. İnan ki kimse böyle mutlu olamaz. Önümüze bakmalıyız. Kendini abime kapatma. Birbirinize açık olun..."

Kendimi daha iyi hissediyordum. Önemli olan konuşabilmekti gerçekten. Selma ablaya sarılmış teşekkür etmiştim. Onu gerçekten çok seviyordum. Bana öz ablam gibiydi. Bir tarafı savunmaktan ziyade objektif çıkarımlarla isabetli tavsiyelerde bulunurdu.

Selma abla tüm gün boyunca bizimle beraber di yemekleri yapıp sofrayı beraber kurmuş beraber yemekleri doldurmuştuk. Dünden beri doğru düzgün ağzıma birşey sokmamıştım. Sabahta azıcık yemiştim. Şu an kürt gibi acıktığımı hissediyordum. Yemeklerimizi yedikten sonra Tuğrul abi gelmiş Selma ablayı almıştı. İçeriye girdiğimizde ben direk mutfağa gidip çalıştırmayı unuttuğum makinayı çalıştırdım. Nedense konuşmaktan kaçasım vardı. Konuşsak herşey bozulacak diye korkuyordum. Daha kötü olacak, sorun büyüyecek diye korkuyordum. Mutfakta ki işlerimi halledince salona geçtim. Alparslan'a bakınca koltukta uyuduğunu gördüm. Çok şaşırmıştım açıkçası. Çok rahatsız uyuyordu. Uyandırıp uyandırmama konusunda kararsız kalsam da tutulacağından korkarak yanına yaklaşıp sessizce seslenmiştim. " Alparslan?" Hemen uyanmıştı. (Gece hiç uyumamış sabaha kadar düşünüp durmuştu. Haliyle uykusuz kalmıştı) bana bakıp, "uyuya kalmışım güzelim " demişti kendini toplayıp oturunca ona "uykunu alamadın mı? Gel odaya çıkalım uyu biraz sen"

"Sen?"

"Ben mi?"

"Sende uyuyacak mısın?"

"Benim uykum yok sen uyu"

"Sonra uyurum o zaman. hem seninle konuşmak istiyorum gelsene" yanını işaret ederek oturmamı istemişti. Konuşmak istemesemde yanına oturmuştum. "Neden benden kaçıyorsun gelinciğim? Neden bana kırgın kırgın bakıyorsun? En az senin kadar bende yanıyorum, içim paramparça oluyor. Neden izin vermiyorsun beraber atlatalım?"

"B-ben... bilmiyorum. Çık kötü hissediyorum kendimi. Sanki buraya ait değilmişim gibi. Sana... hayatına... ailene... engel olamadığım bir kırgınlık var sana karşı. Herkese çok kızgınım herşeye." Gözlerim dolmuştu yine. Alparslan beni dikkatle dinliyor sözümü kesmiyordu. Anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyordu muhtemelen. Gözlerinde gördüğüm kırıklığa sırtımı dönemiyordum. O hak etmiyordu bunu. "Alparslan... Ben gerçekten çok kötü oldum" beni kendine çekmişti. Duraklayınca ben, "devam et hadi. Dök içini" demişti. Bunu bekliyormuş gibi konuşmaya başladım. "O sözleri işitmek, ben hayatım boyunca zorluklarla hakaretlerle de karşılaştım am... Bu kadar incitmemişti beni. Bu kadar yaralamamıştı. Aşağılık bir varlıkmışım, pis birşeymişim gibi hissettim. Bu çok kötü birşeymiş... " hüngür hüngür ağlamaya başlayınca Alparslan iyice sarmaalmıştı beni. Herşeyi konuşmak rahatlamış ve hafif hissettiriyordu. Meğerse duygu yoğunluğu ve hissettiğim o ağırlık onları düşünmeme sebep olmuş şu an onun kolları arasında o kadar kendimde ve huzurlu hissediyordum ki aslında bütün sorunların çözülmesinin en büyük sebebinin bir arada olmanın ve beraber Birbirimize destek olmanın kuvveti ile gerçekleştiğini fark etmiştim. Alparslan gönlümü rahatlatacak o kadar güzel şeyler fısıldamıştı ki kulağıma, iyiydik...

Daha iyi olacaktık biiznillah...

 

 

 

 

 

Bölüm : 02.02.2025 19:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...