Size herzaman kinden daha uzun bir bölüm hazırladım. Normalde yetişmez diye haftaya atarım diyordum ama nasıl olduysa yazdım. Bu bölüm benim için özel ve hüzünlü bir bölüm. Yorumlarınızı özellikle eksik etmezseniz sevinirim. Yıldızları yakmadan geçmeyelim. Keyifli okumalar ❤️🩹🥀
Bugün hafta sonu olması hasebiyle uyandığımdan beri yatakta Alparslan'ın göğsüne başı mı koyarak uzamaya devam ediyordum. Alparslan da bir süre sonra uyanmış benim de uyanık olduğumu görünce başıma öpücük kondurarak mümkünmüş gibi daha çok kendisine çekmişti. Bu hareketi gülmeme sebep olmuştu. Onun yanında teninde kendimi iyi hissediyordum. Hani ayeti kerime de buyuruluyor, " Allah onların kalplerini sevgiyle birleştirdi" diye. gerçekten evlendikten ve gönlünün dengini bulduktan sonra imanını kavi kılıyordu bu ayet. Huzuru kendinin diğer yarısından eşinden buluyordu insanoğlu. Çok farklı bir nimetti evlilik. Aynı zamanda imtihan. Hiç kimse ne tamamen mutsuz ne de tamamen mutlu olurdu. İmtihan yurdu hüzne de sevince de gebeydi daima. Önemli olan insan olmanın gereği konuşabilmek. Dinlemek. Empati kurmak. Hoş görmek.
"Güzelim... bacağına unutmadan sürelim ilaçlarını?" Şu an hiç kalkmak istemiyordum. Yerim de gayet rahattı. Huzurum yerinde keyfime diyecek yoktu. "Alparslan biraz sonra sürelim olmaz mı? Şu an kalkasım yok" onun hafif gülen sesini işitince neye güldüğüne anlam verememiştim. "Yerin rahat sanırım. Hı? "
"Ne alakası var biraz daha yatak keyfi yapmak istemiş olamaz mıyım? "
"Olabilirsin tabi de... yataktan çok benim keyfimi çıkarıyor gibisin?" Tam ondan uzaklaşacakken daha sıkı sardı beni " bıraksana! Hem rahatsız oluyorsan kalkabilirsin sen. Ben uzanmaya devam edeceğim Şu an kalkasım yok"
"Ah be Eliş kızım, senden hiç rahatsız olur muyum ben ? Hem benim de keyfim pek yerinde ne yalan söyleyeyim. İstediğin kadar kalabiliriz "
"Neden uğraşıyorsun benimle? Niyetini anlamıyor muyum sanıyorsun?"
"Neymiş niyetim? Hem seninle uğraşmak en büyük hobim. Kendimi engelleyemiyorum bu konuda. Kusura bakmayacaksın artık."
"Sen gayet iyi biliyorsun niyetini. Bak kendin söyledin işte."
"Sen bu aralar biraz nazlı oldun sanki? Kocaya tavır yapılmaz ona göre"
"Ha koca karısına istediği gibi takılabilir uğraşabilir yani? "
"E yaani... olsun o kadar değil mi?" Beni yüzümüz birbirine denk gelecek şekilde çevirip üstüme çöreklenmişti. Nefes alisverişim hızlanırken sağolsun kalbim de geri kalmıyordu. Yüzünü iyice yaklaştırıp boynuma sürtmüştü. İçimde bir volkan vardı da patlayacaktı sanki. Hafif sakallı çehserinin boynuma batmasıyla huylanmıştım. İçim bir tuhaf olmuştu. Kokulu bir öpücük aldıktan sonra bana muzip bir ifadeyle bakıp, "ne oldu gelincik? Sesin kesildi sanki?"
Sinirle, "çekil surdan. Bilerek yapıyorsun." Kalkacakken bacağıma dikkat ederek beni altına çekmişti. Gülerek, "yanlışlıkla yapacak halim yok ya güzelim? "
"Bırak ya... canıma kastın var resmen." Heyecandan ölebilirdim. Ama kime anlatıyorsam.
"Senin canına kurban olurum. Canın benim ben. İnsan canına kasteder mi hiç. Gel bakalım seveyim seni biraz..."
~
Akşama kayınvalidemgile gidecektik. Bütün aile akşam yemeği yiyecektik. Selma ablalarda gelecekti. Zümra kuşumu da bir güzel sevecektim. Çok özlemiştim. Nasıl güzel bir kızdı. MaşaAllah ona. Hem bugüne bugün ebesi bendim o güzel kızın. Her halükarda torpilliler kontenjanından olmalıydım. Zaten minik kuşum da beni çok seviyordu bence. Kucağımda pek sesini çıkarmıyor tatlı tatlı bakıyordu. Elime doğmuştu minik kuş. Akşamı sabırsızlıkla bekliyordum. Belime dolanan kollarla irkilmiştim. "Hayırdır nereye daldın öyle gelincik?"
Ona dönerek, " ayy.. Alparslan akşam zümra kuşum da orada olacak. Onu düşünüyordum."
"Bende çok özledim dayısının güzelini." Şöyle bir baştan aşağı beni süzünce, "gelincik? Neden saçlarını tam kurutmadın? Hasta mı olmak istiyorsun?"
"Çok azıcık nemli kaldı Alparslan birşey olmaz. Hem evin içi sıcak zaten"
"Bir daha ki sefere güzelce kurutuyorsun. Aksi taktirde elinden tuttuğum gibi ben hallederim. "
"Halletmiyor sayılmazsın zaten. Benden çok saçlarımla sen ilgileniyorsun." Tepemden öpücük kondurarak. "Halledeceğim tabi. Saçlarını çok seviyorum. Sen ve sana ait olan herşey umrumdadır." Gülerek kollarımı ona doladım. Kahvaltımızı geçe bırakmıştık bugün. Saat 12.00 a geliyordu. Ben tezgahta ki patatesleri kaldığım yerden doğrarken Alparslan da domatesleri diliyordu. Patatesleri kızgın yağa atacakken, "dikkat et güzelim. Hatta geri dur sen ben atayım" bacağım yandıktan sonra ne bir çaydanlık taşıtıyordu. Nede endişesi üzerimden eksik oluyordu. Oysa sakar değildim sadece bir talihsizlik olmuştu o kadar. Ne kadar yapacağımı söylesem de ikna olmamış kendisi halletmişti. Yanma tehlikesinin olduğu herşey için dikkati sürekli üzerimdeydi. Tabi bu durum çok mutlu ediyordu beni.
Patatesleri kendisi kızartmıştı. Çayları da o doldurmuştu. Ona hem tebessümle hemde başımı iki yana sallayıp onaylamaz bir biçimde bakmamla, "Hiç boşuna öyle bakma. En azından bir süre içim rahat olana kadar böyle devam edecek." Gözlerimi kısarak "sakar muamelesi yaptığının farkındasın değil mi? "
"Hayır güzelim sakar olduğun için değil aksine içim rahat etmediği için. Olacak ufak bir ihtimali ortadan kaldırmak için." Çok güzel bir adamdı. İçimin ona akmasına engel olamıyordum. Bu ilgili halleride pek çekici oluyordu. Asla beni sıkmıyordu. Öyle olsaydı bunalırdım. Gerçi bende her söylediğine tav olmak için tetikte bekliyordum resmen. Bu hallerime şaşırsam da ona karşı hissettiğim duyguların gün geçtikçe kuvvetlendiginin de farkındaydım. Şu an tabağıma kahvaltılık doldurmakla meşguldü. Özellikle bacağımı yaktıktan sonra daha bir üzerime titriyordu. Başını kaldırıp hipnoz olmuş gibi onu izlediğimi görünce gülüp, "al bakalım güzelim. Bitecek bu tabak" o kadar doldurmuştu ki iki kişilik hazırladığının farkında değildi sanırım. "İkimize bir tabağa koydun sanırım?" Kaşlarımı kaldırıp sorduğum soruya "Hayır Eliş hanım sadece sizin tabağınız"
"Alparslan ben bunu nasıl bitireyim tabakta boş yer yok tepeleme yapmışsın resmen."
"Zaten zayıfsın güzelim. Bundan sonra yemene de dikkat etmen lazım."
"Abartıyorsun. Gayet iyi benim kilom. "
"Bana güven... anlarım ben" pis pis bakıp sırıtıyordu. Oturduğum yere iyice sinmismştim. Utancımın gün yüzüne çıkmasıyla dut yemiş bülbüle döndüm. Bu halimi farkeden Alparslan üzerime gelmeyip kendi yemeğine dönmüştü. Ama bıyık altından sırıttığı gözümden kaçmamıştı. Beraber kahvaltımızı yapıp, oturma odasına geçmiştik. Alparslan bacağıma dikkat ederek beni kendisine çekmiş, "Akşama daha vaktimiz var Eliş güzelim. Bir yerlere gitmek istermisin?"
"Bilmiyorum ki... senin gitmek istediğin bir yer var mı?"
"Haftasonumu seninle geçirmek istediğim için bana farketmez. İster evde olalım ister dışarıda." Ona tebessüm ederek kalbinin üzerine öpücük kondurmuştum. Başımı kaldırıp ona bakınca bana olan farklı bakışları altında utanmıştım. Alnımı öpüp iki eliyle Yanaklarımı tutmuş alnını alnıma yaslamıştı.
~
Seni istemeden üzersem, farketmeden kırarsam, bilmeden incitirsem. Söyle bana. Söyle ki kaybolan şuurum yerine gelsin. Sessizliğine bulanan benliğim kendini bulsun.
~
Alparslan'la beraber dışarıya çıkmıştık. Arabayı uygun bir yere parkettikten sonra el ele mağazalari geziyor dikkatimi çeken yerlere bakıyordum. İlgi alanım olan yerlerin başında gelen kitapçı dükkanıyla hemen Alparslan'a dönmüş, heyecanla ," Alparslan ! Girelim mi?" İşaret ettiğim yere bakınca gülümseyerek başını sallamış, "benim de almak istediğim bir kitap vardı beraber bakalım" Başımı sallayarak hızlı hızlı yürürken Alparslan, "güzelim ne bu acele? Dükkan kaçmıyor ya"
"Ne yapayım Alparslan çok seviyorum"
"İyi bakalım..." el ele içeriye girip rafları incelemeye başlamıştık. En sevdiğim yazarlardan bir kaç tane kitap almasam içime dert olurdu. Üstad Sezai karakoç Necip Fazıl. Hikaye ve roman alanında, Mustafa Kutlu Nazan Bekiroğlu en sevdiklerim arasındaydı. Özellikle Nazan bekiroğlunun "Nar ağacı" Çok sevdiğim bir romandı.
Mustafa Kutlu'nun daha önce gördüğüm ama okumak bir türlü nasip olmayan kitabı "beyhude ömrümü" rafta görünce hemen aldım. Üstad Sezai Karakoç'un yitik cennetini ve bir kaç kitap daha almıştım. Elimdekileri Alparslan'a göstererek sevimlice, "Bunları alabilirmiyiz?" Demiştim. Aslında bana verdiği ve her ay düzenli yatan kartım vardı ama ister istemez ona gösterip onay almak istedim. "Güzelim... tabiki de istediği alabilirsin istersen on katını iste yine alırım. "
Kocaman gülümseyerek "Çok teşekkür ederim demiş yanağına uzanarak zorlansamda bir öpücük kondurup kasaya doğru gitmiştim. O da arkamdan Gülerek geliyordu çünkü sesini duymuştum. İşimizi halledip biraz daha yürüdükten sonra arabaya binmiştik. "Kitaplarla olan bağını çok takdir ediyorum gelincik, köyde keçilerini otlatırken de okuduğunu görmüştüm."
"Öncelikle teşekkür ederim. Ayrıca ak kızla kara kıza keçi deme lütfen. Onların bir ismi var. " Alparslan bu sözüme kahkaha atıp, "Peki dikkat ederim" demişti.
~
Akşama doğru hazırlanmaya başlamıştık. Ben siyah dizlerimin altında biten belden ince kemerli bir etek uzerinede beyaz bir tişört ve Alparslan'ın bana aldığı deri ceketi giymiştım. Saçlarımı at kuyruğu yapıp örmüştüm. Alparslan siyah bir tişört ve kot pantolon giymişti. Bana bakıp göz kırptıktan sonra elimden tutup hadi çıkalım demişti. Beraber arabaya binip kısa bir yolculuktan sonra varmıştık. Alparslan arabayı parkettikten sonra kapının zilini çalmış bekliyorduk. Kapı selime teyze tarafından açılmıştı, evin yardımcısı. "Hoş geldiniz Alparslan beyler oğlum. Sende hoşgeldin gelin kızım"
"Hoşbulduk selime sultan nasılsın?" Bende kendisine cevap verdikten sonra içeriye girmiştik yavaştan.
"İyiyim hamdolsun oğlum, siz nasılsınız?"
"Bizde iyiyiz selime sultan sağolasın. Bizimkiler geldi mi?" Söylediğine göre Selma ablalar bizden hemen önce içeriye girmişlerdi. Zümra kuşumu göreceğim için çok heyecanlıydım. Bende selime teyzeye hal hatır sorduktan sonra Alparslan ile birlikte salona geçmiştik. Bizi gören kayinvalidem ayağa kalkıp sırasıyla bize sarılmıştı. Selma ablalar da içerideydi. Onlada sarılıp hoş beş ettikten sonra gözüm Alparslan'ın diğer kız kardeşini aramıştı ama göremedim. Tam zümra kuşuma gidecekken kayınvalidemin sesini duydum. "Nasıl oldun kızım daha iyisin değil mi? Geçen Alparslan'a söylediğim bir merhem vardı onu sürdün mü hiçbir iz kalmaz Allah'ın izniyle. "
"Sürüyorum anne Allah razı olsun. Daha iyiyim. Sen nasılsın tedavin nasıl gidiyor?"
"Oyy annesi kurban. İyiyim çok şükür. Doktorum gelişme olduğunu söyledi. Kemoterapi günlerinde çok kötü olsamda hamdolsun." Ona anne dediğim de hep çok mutlu oluyordu. Bunu canı gönülden hissediyordum.
"İnşaAllah en yakın zamanda tamamen şifa bulursun anne. Senin için hep dua ediyorum" kayınvalidem Alparslan'a bakarak, "görüyormusun oğlum. Elişeva kızım ne kadar da düşünceli..."
"Görmez miyim annem. Öyledir karım. Bu arada selin nerde anne evde değil mi? Ya da geleceğimizden haberi yok mu?" Akif oradan hemen söze girmişti. "Aman abi onun herzaman ki halleri. Bir telefon geldi hala konuşuyor hala. Sanki geleceğinizi bilmiyormuş gibi." Kayınvalidem bana bakarak, " Kusura bakmayın kızım önemli bir telefondu sanırım gelir şimdi." Alparslan'ın canı sıkılmıştı. Belli ki hoşlanmadı bu durumdan ama normal birşeydi bence. Önemli bir görüşmesi varsa inememiştir hemen. Gelirdi nasıl olsa. "Sorun değil anne demek ki önemli bir görüşmesi var"
Akif söze girerek, "kesin öyledir yengeciğim."
Kayinvalidem, uyarıcı bir sesle" Akiff!" Demişti.
"Ne var anne yalan mı? Sank-..."
Kayinpederim söze girerek, "Uzatma oğlum" demiş ve konunun kapanmasına sebep olmuştu. Merdivenden gelen sesle çoğumuzun bakışı o tarafa dönmüştü. Merdivenlerden inen kumral mavi gözlü güzel bir kız vardı. Bu ailenin her bir ferdi özellikle güzel ve yakışıklıydı sanırım. Tabi kayınvalidemin güzelliğini göz ardı etmemek lazım. Başını kaldırıp bize bakan kız koşarak Alparslan'ın boynuna atlamış "abicim hoş geldin. Çok özledim seni" demişti.
"Hoşbuldum güzelim. Sende hoşgeldin. Gerçi özleseydin bir ziyaretimize gelirdin. Hem yengeni de görmüş olurdun. " kız kardeşi uflayarak, "abi gerçekten inanamıyorum sana? Bizimkiler şaka yapıyor sanıyordum. Gerçekten bir köylü kızıyla mı evlendin? Cerenin se-..."
"Selin! Haddini aşma kardeşim. Bu konulara girme." Bana bakarak "gel güzelim demiş yanına çekerek, "bak yengen, tanıştırayım. Elişeva. " Bana bakıp burun kıvırarak. Samimi olmadığı her halinden belli olan bir tavırla "hoş geldin Elişeva" demişti. "Hoşbuldum teşekkür ederim" diyip sarılacakken bir adım geri gitmesiyle içimde bir şeylerin kırıldığını hissetmiştim. Neden? Diye sormadan edemedim kendi kendime. Ne yaptım da bu muameleyi hakettim. Kendimi çok kötü ve istenmeyen biriymiş gibi hissettim. Böyle bir tavra muhatap olacağımı asla beklemiyordum. Alparslan'a ve ev ahalisine baktığımda mahcup ve kızgınlık görmüştüm sesimi zar zor bulup "şey ben musadenizle ellerimi yıkamaya gidebilir miyim? " cevap beklemeden hemen lavaboya doğru hızlıca gitmiştim. Arkamdan gelen seslerle ufak çaplı bir tartışma yaşadıklarını anlasam da umrumda olmamıştı. Böyle güzel bir ailenin içinde biri tarafından bu denli hor gorüleceğimi düşünmemiştim. Lavaboya girdiğimde kızaran yüzüme şu çarpmış rahatlamaya çalışıyordum. Çalan kapıyla kapıyı açmıştım. İçeriye giren Alparslan direk kollarını bana sararak "Özür dilerim güzelim. Böyle bir muameleye maruz kaldığın için. Selin biraz farklıdır. Aniden evlenmemi kabullenemedi." Beni rahatlatmak için söylediği sözlerin hiç bir önemi yoktu. Sebebi aniden enlenmemiz de değildi. Asıl sebebi beni kendi hayatlarına layık görmüyor oluşuydu. Belli ki Ceren mevzusu burada da karşıma çıkacaktı. Bir an önce eve gitmek istiyordum. İstenmediğim bir ortamda kalmak boğuyordu beni. Alparslan'ın kollarında uzaklaşarak bu hareketim onu şaşırtsa da ses etmemişti. Ona ihtiyacım vardı ama şu an yanlız kalmak istiyordum. "Sorun değil Alparslan. Alışırız zamanla. Hadi gidelim yemek için bizi bekliyorlardır." Tam kapıdan çıkacakken beni durdurmuştu. "Bana kızgın mısın güzelim? İstemeden kırdım mı seni?" İçim buruktu sadece o kızın bana aşağılayıcı bakışları ve sanki pis birşey mişim gibi uzak durması kalbimi çok kırmıştı. Ve tabi Ceren mevzusu. İster istemez Alparslan'a da kırılıyordum. Belki hakkım yoktu ama, engel olamıyordum bu duyguya. Geçmişini hatırlamak istemiyordum. Gerçi şu an hiçbir şeyi hatırlamak istemiyordum.
"Hayır sana neden kırılayım? Kızgın da değilim." Zoraki gülümseyip içeriye doğru gitmiştik yaklaştıkça kalbime balyoz gibi inen sözleri işitmiştim. Kız kardeşi Selin Selma ablaya bakarak. "Ne çabuk kabullenmişsiniz bu kızı. Ne idüğü belirsiz bir kızı ailemize abime nasıl yakıştırısınız? Abimin parası tatlı gelmiştir. Kim olsaydı abimin yerinde onun kucağına atlardı kesin. Böylelerinin gözü paradan başka birşeyde olmaz. abime özel birşey değil yani. Yarın obür gün onu aldatmayacağı ne malum. Hem cerenle yakışıyor abim o kız olsa olsa hizmetçi olur." Şok olmuştum. Selma ablanın ona karşı sert ve beni savunucu sesini kulaklarım işitmiyordu. Gözlerim o kadar dolmuştu ki hiç birşeyi göremiyordum. Koluma dokunan Alparslan'la gözlerimde ki yaş birer birer düşmüştü. Herkesin bakışları mahcubiyetle bana dönerken, "Özür dilerim, ben kalamam. Böyle olmasını istemezdim." Diyip koşar adımlarla dışarıya çıkmış esen rüzgarın üşütücü etkisiyle koşuyordum. Arkamdan bana seslenen Alparslan'ı duymazdan gelerek bir an önce buradan uzaklaşmak istiyordum. Ne demek başkasının kucağına atlamak. Bu nasıl aşağılık bir ithamdı. Ben onunla parası için evlenmemiştim ki. Paranın canı cehennemeydi. İnanamıyordum. Çalan korna sesiyle kendime gelmiştim. Meğerse koştur koştur ana yola çıkmış yola atlamışım. Tam araba bana çarpacakken gözlerimi kapatmıştı ki hissettiğim kuvvetle yere düştüğümü sanırken kendimi Alparslan'ın üstünde bulmuştum. Herşey o kadar ani olmuştu ki ben daha ne olduğuna anlam veremeden Alparslan'ın bağırış seslerini duymuştum." Kahretsin! Az kalsın arabanın altında kalıyordun. Ne yapmaya çalışıyorsun sen! Hiç mi canının kıymeti yok! Ya yetişemeseydim ha ya yetişemeseydim! " o kadar çok bağırıyordu ki istemsiz gözümden yaşlar akıyordu. Sesinden ne kadar korktuğunu anlamıştım. "Aptal ! ödümü kopardın! Elimden kayıyorsun sandım! Nasıl bu kadar dikkatsiz olursun!?" Beni hızlıca kendine çekip sarılmıştı. Başım hızla göğsüne çarpmış süratle nefes alıp vermeye devam ediyordum. Şoka girmiştim sanırım. Hiçbir tepki veremiyordum ama içim yangın yeriydi. Alparslan beni kucakladığı gibi arabaya taşımış kemerimi bağlayarak kendide hemen sürücü koltuğuna geçmişti. Defalarca çalan telefonunu en sonunda açıp kısa bir cevap verdikten sonra kapamıştı. Eve geldiğimizde öylece duruyordum. Ne hareket edecek mecalim vardı ne de konuşacak takatim. Alparslan halimi anlamış olacak ki beni tekrardan kucağına alıp odamıza çıkarmıştı. Yatağa yatıracakken engel olmuş kendimi banyoya atmıştım. Kapıyı kilitleyip kendimi suyun altına attım. Ne kadar kaldım bilmiyorum ama ellerime bakınca buruş buruş olduğunu gördüm. Farketmemişim. Arada Alparslan kapıya vurup iyi olup olmadığımı soruyordu ama cevap vercek takati gücü kendimde bulamıyordum. Gözlerim o kadar ağırlaşmıştı ki, zor tutuyordum kendimi. Alparslan kapıya vuruyordu hala. Zar zor kalkıp üstüme bir kaç birşey geçirdim. Bir süre sonra bilimcimin zayıfladığı farkettim algım yavaşlamış şuursuzlaşmıştım sanki. En son bir ses geldi ama anlamadım.
~
Alparslan en son dayanamayıp kapıyı kırmıştı. İçeri girer girmez mermerin üzerinde sere serpe yatan karısını görünce beyninden vurulmuşa döndü. Gelincik diyerek hemen yanına koşup hafif hafif yanaklarına vurdu. Elini alnına koyunca ateş gibi yandığını farketti. Saçlarıda ıslaktı. Hemen küçük bir havluyla başını sarıp kucakladığı gibi hastahanede soluğu aldı. Karısı ne hale gelmişti böyle. Kafayı yemek üzereydi. Nasıl bu kadar kötü olabilmişti aklı almıyordu. Evet duyduğu şeyler yenilir yutulur şeyler değildi ama bu kadar kötü olacağını daha doğrusu bilincinikaybedecek kadar kötü olacağı aklınınucundan geçmezdi. Düşündükleriyle kendisine kızdı. Kendini karısının yerine koydu. O da eşinin ailesi tarafından böyle bir ithama maruz kalsa çok kötü hissederdi. Gelinciği ne hale gelmişti. İçi içini yiyordu. Kendisine bilgi veren doktor değerlerinde bir sıkıntı olmadığını ancak böyle bir duruma üzüntü ve stresle gelebileceğini söylemişti. Alparslan darbe üstüne darbe alıyordu. Kız kardeşine ağzına geleni söylemiş kızmıştı. Gerekirse bir daha ailesinin evine gitmezdi yeter ki karısı iyi olsundu. Karısının yanına girince serum takılı koluna dikkat ederek elini tutmuştu. Arada saçlarını okşayarak şakağına öpücük konduruyordu. "Beni nasıl korkuttun gelincik? Seni kaybetmekle yüzleşmek... " başını sallayarak engel olmak istedi düşüncelerine. Hayır, hayır. Seni kaybetmeyeceğim dedi içinden. Meğer ne çok işlemişsin gönlüme diye fısıldamadan edemedi. Kardeşi nasıl bu kadar düşüncesizce konuşurdu aklı almıyordu. Cerenle yakın arkadaş olabilirlerdi ama bu haksız kelamları edecek hakkı vermezdi. Yaptığı bu terbiyesizliği asla unutmayacaktı. Ailecek yiyecekleri yemeği zehir etmişti tüm aileye. Ailesinin evinde de ayrı bir kaos vardı zaten. Herkesin huzuru bozulmuştu. Selma ağlamaktan helak olmuştu. Kocasının tesellisi ve yavrusunun varlığıyla destek buluyordu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
26.23k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |