Aybala, nereye gittiklerini bilmediği bir yolculuğun izlerini takip ediyordu. Akıp giden yola bakınca bir sürü aracın geçip gittiğini görmek, birbir hayatın farklı yaşamların ev sahipliği yaptığı kişilere sahip olduğunu düşününce aslında binlerce hayata da sahip o insanları görüyordu. Bazen, payına sessizlik düşünce hayatını ve kendi hayatını yaşayan insanları düşünürdü. Kimisi zor, kimisi refah içinde kimisi de huzursuz mutsuz olan nice yaşam...
O kendisine verilen aile konusunda epey nasipliydi. Düşündükçe şükreder kıymetini bilme gayreti içinde olurdu. Anne ve babası onun en kıymetli hazinesiydi. Hayatının her alanında destekçisi olmuş daima yanında yer almışlardı. Birçok başarısını ailesinin sıcacık desteğine borçluydu. Onları çok seviyordu. Hemde çok...
Kendisine ulaşan sesle düşüncelerinden sıyrıldı. "Güzelim? Sesin çıkmıyor ne zamandır, iyi misin?"
Hafif tebessüm ederek sevdiği adama cevap verdi. "Sen nereye gittiğimizi söylemeyince bende yolu izlerken dalmışım öyle.."
"Bir sorun yok değil mi? Sen uzun süre sessiz kalmazdın yoksa "
"Ne yapayım? Sormaktan yoruldum. Senin de cevap vermeyeceğini bildiğim için zorlamama kararı aldım. Daha doğrusu kendimi yormama kararı."
"Öyle mi küçük sevgilim..?"
"Öyle büyük bey. Hem.... nereye gideceğiz şöyle işte."
"Çok az kaldı. Gidince görürsün."
"Çıldırtıcı bir özelliğin var yemin ediyorum ya..."
"Bende seni seviyorum güzelim benim..." Aybala ne kadar kızsa da yandan bir bakış atıp gülümsemişti. İnsan sevdiğine de kızarmıyormuş yahu... Ne dese eyvallah modunda ilerliyordu. Ne kızabiliyor ne de küs kalabiliyordu. Kalbin devrede olduğu her an sinirleri alınmış gibi sevgi pıtırcığı haliyle dolaşmak da aşık olmanın bir gerekçesi olsa gerekti.
Yaklaşık on, on beş dakika sonra aracı parketmişti Ali Asaf. Aybala etrafa baktığında denizin çevrelediği bir yerde olduklarını farketti. Çok sakin ve güzel bir yerdi. Güneşin güzelliği, kuşların cıvıltısı, sahile vuran su sesi, tamamen huzurlu hissetmesine sebep oluyordu. Ali Asaf bagajda ki piknik sepetini alıp gelince, Aybala gözlerine inanamadı. Böyle bir plandan asla haberi yoktu. Bir o kadar da sevinmişti tabi. Ali Asaf elinde ki sepeti hafif kaldırarak açıklama yaptı. "Annem sağolsun, o yardımcı oldu. Yoksa ben pek anlamam biliyorsun."
"Canım Güzin teyzem ya... Sen yapmış olsaydın muhtemelen zehirlenirdik"
"Ne yapayım kızım ya, anlamam pek yemekten. Bu sebeple anacığımdan yardım aldım. Seninle piknik yapmak istediğimi söyleyince seve seve hazırladı. Ne de olsa biricik gelinisin."
"Ayy öyleyim değil mi? Neyse daha sonra ona özellikle teşekkürlerimi ileteceğim..."
"Son derece memnun olacağından eminim... Hadi gel"
Aybala'nın elinden tutarak dikkatli bir şekilde aşağıya doğru inmişlerdi. Kendilerine oturacak yeri seçip, seyyar masa ve sandalyelerini denize karşı konumlandırıp manzaranın keyfini çıkararak sohbetler eşliğinde masada ki yiyeceklerden yiyip çaylarını yudumluyorlardı. Ilık ılık esen rüzgar, Aybala'nın açık bıraktığı saçlarını savurup göz alıcı bir manzara keyfi oluşturuyordu. Hava o kadar güzeldi ki, kimsenin olmayışına şaşırmıştı. Gerçi çokta açıkta bir alan değildi ama. Yine de sorgulamadan edemedi.
"Harika görünüyorsun bebeğim..." manzaraya dalan Aybala, sevdiği adamın iltifatıyla birazcık utanmıştı. Güneşin parlaklığı genç kızın yeşillerini daha bir parlak ve hayran olası kılmış, saçlarını ahenkle dans ettiren ılık rüzgar ise farklı bir hava katmıştı. Elinde tuttuğu çaydan bir yudum alıp, sessizce teşekkür etmişti.
"Ne oldu Aybala hanım?"
"Ne, ne oldu ki?" Asaf gülerek başını iki yana sallamıstı.
"Şu halin... hiç senin gibi bir kıza yakışıyor mu? Böyle sus pus, sessiz sakin olmak sana göre değil. Nerede bana başı dik, burnu havada aşk itirafı yapan kız? "
"Asaaaff! Canın sıkılıyor hergalde senin. Bilerek üstüme geliyorsun sen"
"Ne yapayım şu halini görünce aklıma aşk itirafın geliyor. "
"İyi aferin sana. Unutmamışsın. Aklında kalsın daima."
İşaret parmağını kafasına dokundurarak, "burda merak etme. Ve burda.." diyerek kalbini işaret etmişti. İçten bir tebessümle sevdiği adama bakan Aybala bu cevapla ziyadesiyle mutlu olmuştu.
"Asaf...?"
"Söyle güzelim"
"Biliyorum, belki hiç sırası değil ama aklıma şey geldi.... Hani şimdi beraberiz ya... Bir ara bende o kadar uzaklaşmıştın ki, bugünleri yaşayacağımız hiç aklıma gelmedi. Bazen herşey bitti olmaz artık diyordum bazen de, içimde ki umuda tutunup hayal kuruyordum, herşeyin güzel olacağına dair. Şimdi nişanlıyız çok şükür, beraberiz. Beni sevdiğini biliyorum. Seni sevdiğimi biliyorsun." Asaf, kızın içine oturan bu durum yüzünden kendine ne kadar kızsa da, geçmişin ağırlığını bugüne taşıyacak konulara girmeyecekti. Sadece, onu mutlu edecek sebeplere tutunmak istiyordu. Sevdiği kızın elini tutup, meftunu olduğu gözlere baktı. "Bazı şeyler unutulmuyor biliyorum, sadece önümüze bakalım güzelim... beraberiz, mutluyuz, düğünümüze de az kaldı diye umuyorum..." Son sözleriyle kıkırdayan kızın yüzünü güldürebildiği için mutluydu. O hep gülsün ve yani başında olsun istiyordu.
~
El ele, sahil kenarında yürüyorlardı. Ali Asaf pantolonunun paçasını sıvamış çoraplarını çıkarmıştı. Aybala'da sandaletlerini çıkarmış ayağına değen serin suyun iç ferahlatıcı etkisine bırakmıştı kendisini. Üzerinde ki uçuş uçuş olan elbisesiyle çocuklar gibi şen hissediyordu.
"Asaaf... çok teşekkür ederim. İyi ki geldik. Çok mutluyum... " heyecanı hareketlerine yansıyan kız sevdiği adama kocaman sarıldı. Bu anın büyüsünü bozmak istemeyen Asaf kızın beline sarıldığı gibi etrafında döndürdü. Aybala'nın iç ısıtan kahkahası, onun da içini sımsıcacık yapıyordu. Kızı yere bırakınca yanağına konan öpücük onu ziyadesiyle mest etmişti. Bir süre bakışlarıyla birbirlerine kitlenen çift birbirlerine olan heyecanlı hislerinin tercümanı oluyordu aslında.
Ali Asaf, Sevdiği kızın avucuna öpücük kondurarak, güzel güzel yeşil harelerine bakarken, içinden geçen cümleleri fısıldadı.
"Senin için, senin yüzünü güldüren, mutlu eden herşey en başta benim mutlu olma sebebim... çünkü, çocukluğumdan itibaren hayatımın her alanına şahitlik eden bu kızı çok seviyorum. Hayatım haline gelen, onsuz eksik hissettiğim kıza çoook aşığım..."
Gözlerinin içi gülerken birden bağirmasıyla, Aybala hafif irkilse de bu manzarayı hayranlıkla seyrediyordu.
"HEEEEYYY!! KAYALAR TAŞLARR.... DENIZLER , KUMLAR BEN BU KIZA ÇOOOK AŞIĞIM... BEN BU KIZA SEVDALIYIM... " Kızın parlayan gözlerine bakıp yüzünü avuçlarına aldı. "Bak, aşkımıza şahitlik eden yerlerin sayısı artıyor, seni sevdiğimi çocukluk aşkımı dokunduğun her yere duyuruyorum... duysun taşlar duysun kumlar ben bu kıza çok aşığım..." usulca, gizli bir sırrı açıklar gibi fısıldıyordu. Aybala'nın gözleri dolu dolu sevdiği adama bakıp, onun gibi fısıldamıştı. "Duysunlar aşkım, duysunlar. Kayalar taşlar ve dahi kumlar bizzat derya sana olan aşkımı duysunlar. Seni seviyorum yakışıklım... çok seviyorum..."
~
Ali Asaf, Aybala'nın dükkanının önünde durmuştu. Sevdiği kızla ayrılma vakti gelince el mecbur dükkana bırakmıştı.
"Bugün çok güzeldi. Hiç gitmek istemiyorum ama, seni de işe dönmen gerekiyor."
"Çok teşekkür ederim aşkım. O kadar huzurlu bir ortamdı ki, umarım bir daha gideriz..."
"Sen ne zaman istersen Ay kızım... yeter ki iste."
"Acelen yoksa gelsene, sana sevdiğin tatlıdan ısmarlayayım..."
"Aslında acelem yok ama, başka zaman ısmarlarsın güzelim olur mu?"
Ali Asaf kalabalık ortamlarda olmaktan pek hoşlanmazdı. Bu sebeple sevdiği kızın dükkanına dahi ara sıra giderdi. Yalnız olmayı ya da sadece sevdikleriyle olmayı tercih ederdi. Aybala onun neden gelmek istemediğini pek tabi biliyordu.
"Mutfakta, hatta benim odada otururuz olmaz mı?"
Ali Asaf, onu bu kadar iyi tanıyan kızı yüreğinin en nadide köşesinde saklamak istiyordu. O hep düşünceli, ince düşünceli biri olmuştu. Hayatı boyunca böyleydi. Ve kendisine olan ilgisine hayrandı.
"Güzelim benim... Peki. Seni kırmak istemiyorum."
"Kırma tabi. Beni değil kafanı kırman daha münasip. Ay yok Allah korusun ya, ben lafın gelişi dedim öyle. O güzel yakışıklı karizmatik kafana birşey olmasın"
Ali Asaf dişleri görünürcesine gülümsemişti. "Valla güzelim hem dövüyorsun laflarınla, hemde övüyor. Nasıl bir çelişki bu."
"Böyle bir çelişki işte. Anne gibi düşün. Hem döverim hem severim..."
"Öyle olsun bakalım Ay hanım..."
"Hadi gel, sana kendi ellerimle tatlı ikram edeyim." Ali Asaf o elleri tutup öptükten sonra el ele içeriye girmislerdi. Çalışanlara selam verip önce mutfağa geçmişlerdi. Leyla'da mutfaktaydı. Kendisiyle de muhabbeti olan bu kız aileden biriydi artık ve çok efendi saygılı biriydi. Onunla ufak bir sohbet etmişti ayak üstü.
"Hoşgeldiniz..."
"Hoşbulduk Leyloş, ben şuradan tatlı alıp odama geçeceğim buralar biraz daha sana emanet canım..."
"Tamamdır. Keyfinize bakın siz"
Tatlı doldurmaya giden Aybala'nın ardından Ali Asaf ile konuşmuşlardı.
"Nasılsın kardeşim, Yusuf Eymen nasıl?"
"İyiyim Ali abi. O da iyi çok şükür. İşte o da. Bugün erken çıkacaktı sanırım. Baya yoğun bir süreçten geçti o da. Sen nasılsın abi?"
"Evet biliyorum, bizde pek göremedik. Allah kolaylıklar versin. İyiyim bende kardeşim" Aybala'yı işaret ederek, "Bugün dışarıya çıkarmak istedim, ne zamandır birşey yapamıyorduk iyi geldi."
"İyi yapmışsınız. Ne zamn isterseniz gidin. Ben dükkana göz kulak olurum. "
"Unutma bak sözünü. Hatırlatırım ona göre..."
Leyla tebessüm ederek onaylamıstı. "Unutmam merak etme abi." Aybala yanlarına gelince vedalaşıp odasına geçmişlerdi.
Beraber bir yirmi dakika falan oturduktan sonra Ali Asaf müsade isteyip işe geçmişti. Aybala, sevdiği adamı yolcu ettikten sonra müşterileriyle ilgilenip tatlı siparişleriyle ilgilenmişti.
Bir süre yoğunluk içerisinde olan dükkanda sadece müşterilerle ilgilenebilmişlerdi. İki saat sonra Yusuf Eymen gelmiş ve ikizi Aybala'yı görüp karısını alıp çıkacaktı.
"Kardeşim nasılsın?" Aybala özlediği ikizine sarılarak hasret gidermişti. Leyla onların bu haline daima gıpta ile bakıyordu.
"İyiyim Eymen. Sen nasılsın? Yüzünü göremiyoruz resmen, neden gelmiyorsunuz eve?"
"Geçen yemeğe geldik ya ikizim, unutuyorsun galiba"
"Görende her gün bizdensin sanar. Ciddiyim Eymen. Daha sık gelmelisin. Annemde çok özlüyor, Aslan Zeyd'de."
"Babam sağolsun, şu sıralar ümüğümü nasıl daha fazla sıkar diye alıştırma yapıyor sanırım. Ama bende sizi çok özlüyorum. Ben gelemesem de siz gelin ikiz, kapımız daima size açık biliyorsun, orası sizin de eviniz."
"Biliyorum... ama dükkanı genel olarak ben kapattığım için pek mümkün olmuyor gelmem, Leyloş da söylüyor sürekli ama bir güm yatıya geleceğim kız gecesi yapacağız sabahlara akıp eğlencenin dibine vuracağız. Ona göre..."
"O artık evli bir hanımefendi, sabahlara kadar eğlencenin dibine varamazsınız tatlı kardeşim..." Yusuf Eymen'in meydan okuyan bakışlarına gözlerini kısarak bakmış, kaşlarını çatmıştı.
"Hainlik yapma kardeşim... olmadı hep beraber uyuruz..."
"Olmaz canım, ayıp ayıp. Evlilerle uyunulmaz. " Gıcık gıcık konuşup maksadı ikizini deli etmekti Yusuf Eymen'in. Tabi kızarıp bozaran karısı da işin tatlı tarafıydı.
Daha fazla dayanamayan Leyla, "Aybala, merak etme sen. Biz kız gecemizi yaparız, o da sabaha kadar fosur fosur uyur." Aybala sinsi bakışlarını ikizine dikip "Bak gördün mü?" Mesajı veriyordu.
Bir süre sonra hep beraber bu söylediklerine gülüp ayrlımışlardı.
Leyla ve Yusuf Eymen evlerine doğru yola çıkmışlardı.
Aile olmanın birleştirici ve bir kılıcı özelliği mükemmel ötesi bir şeydi. Çok kıymetli ve değerliydi. Paha biçilemez bir hediyeydi....
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
26.23k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |