35. Bölüm: Yüzleşme.
Alışveriş merkezine gelmişlerdi. Aslı gördüğü her süslü elbiseyi Alev'in eline tutuşturuyordu. Ve aldıklarının Alev'in tarzı ile hiç bir alakası yoktu. Aslı'nın kucağına attığı sarı elbiseyi boşta olan eli ile tuttu ve incelemeye başladı. Sarı bir elbiseydi. Korse gibi bir üstü, belinde taşları olan ve sırtı açık bir elbiseydi. Alev yüzünü buruşturarak bakıyordu.
"Aslı, kızım bu ne ya? Ben sarı sevmem ki. Ayrıca şu taşlara bak. Benim düğünüm mü var?" Diye söylendiğinde Aslı gülmüştü.
"Ya bence çok güzel." Dediğinde Alev elbiseyi ve diğer kolunun altında ki tüm elbiseleri onun eline tutuşturdu.
"O zaman sen giy canım." Dedi. Aslı bir elindekilere birde Alev'e baktı.
"Sen gerçekten çok kabasın. Senin için güzel bir şeyler seçiyoruz şurada. Ve sen bunu bile beğenmiyorsun." Dediğinde Alev gülümsedi.
"Teşekkürler. Ama doğum günü kızı ben değilim. Sana bakalım, sonra beni hallederiz." Dediğinde Aslı elinde ki elbiseleri bulduğu ilk askılıklara astı.
"Bana Aras almış. Yani ben hallettim, sen alma dedi ama bana da göstermedi." Alev'in gülümsemesi genişledi. Aslı'nın koluna girdi ve hazır kafası dağılmışken onu mağazanın kapısına doğru ilerletti.
"Siz ne zaman sevgili oluyorsunuz?" Aslı bir anda durdu. "Bu da nereden çıktı şimdi?" Dedi. Utanmıştı.
"Hadi ama. Adam senin için daha ne yapsın? Aşkından gözleri kör olmuş, baksana." Dediğinde Aslı'nın çenesini tuttu ve başını onlara doğru gelen Aras'a doğru çevirdi. Aslı'ya bakıyordu. Aslı tekrar Alev'e döndü.
"Bana böyle şeyler söylemeyi bir an önce kesmelisin. Biz olamayız." Alev göz devirdi ve kollarını birbirine bağladı. "Söylesene, nedenmiş? İkiniz de birbirinizi seviyorsunuz." Dediğinde Aslı sesli bir nefes alıp verdi.
"O benim korumamdı. Hem şuan onun benim için yaptıkları ne kadar tehlikeli biliyor musun? O Çetin'in yanında olmalı, Çetin ona hainlik yapanları asla yaşatmaz." Dedi.
"O bunların farkında. Ve bende öyle. Her şeye rağmen senin yanında Aslı." Dediğinde Aslı gözlerini yere doğru çevirip tekrar Alev'e doğru döndü. "Keşke olmasaydı. Onun için korkuyorum." Dedi. Alev birazdan yanlarında olacak Aras'a doğru döndü.
"Emin ol bunu istemezdin..." Tekrar Aslı'ya doğru döndü. "Sevdiğin adam her şeye rağmen senin yanında. En azından, elde etmek istedikleri için sana ihanet etmedi. Elindekileri itip, senin için başkalarına ihanet etti. Böylesi korkutuyor olabilir. Ama emin ol, daha az acı veriyor." Dediğinde Aslı neden bunları söylediğini anlamıştı. O haklı olabilir diye düşünmüştü. Ancak ağzını açıp tek bir kelime dahi edememişti. Aras nihayet yanlarına geldiklerinde Aslı'nın saçlarını sevdi ve Alev'e doğru döndü.
"Bir sorun mu var?" Diye sordu. Alev başını olumsuz anlamda salladı.
Aslı boğazını temizledi.
"Alev kendisine elbise seçsinde gidelim." Dedi.
Bir başka mağazaya girdiklerinde Aslı bu sefer seçimi Alev'e bırakmıştı. Ama Alev'in aldıklarını beğenmiyor, başka şeyler seçmesini istiyordu. Alev seçtiği elbiseyi giydi ve bir kez daha kabinden çıkıp, Aslı'ya gösterdi.
Aslı elinde ki kahvesini önünde ki masaya bıraktı ve Alev'in karşısına geçti.
"Kankam." Dedi ve onu incelemeye devam etti. "Hayran kaldım. Kızım bu çok güzel olmuş. Alalım bunu." Dedi hırsla. Alev beğenmesine sevinmişti.
Eve gideceklerdi.
"Manken gibisin kızım be." Dediğinde Alev gülümseyerek karşılık verdi. Elbise: Mavi, diz kapaklarının biraz üstündeydi. Hafif bir göğüs dekolteliydi. Beli olduğundan da ince ve asil duruyordu.
Elbiseye uygun ayakkabı ve bir kaç takı alıp, oradan ayrılmışlardı.
🔥
Alev'in anlatımı ile.
Yine saçma bir rüyanın tam da ortasındaydım. Rüyanın saçmalığı yetmiyormuş gibi iki saattir çalan bir müzik vardı... Bir dakika, bu benim telefonum!
Gözlerimi açtığım da solumda ki pencereye doğru döndüm. Dışarısı fazlasıyla aydınlıktı. Hızla telefonumu elime aldım ve aramalar kısmına girdim. Aslı'dan otuz beş artı cevapsız arama vardı.
"Bu sefer fena patladın, Alev." Dedim kendi kendime. Bu gün Aslı ve Demir'in doğum günüydü.
Aslı'yı aradığımda telefon hemen açıldı.
"Bana sakın hiç bir açıklama yapma. Uyuyordun. Kalk ve hazırlan. Senin şu uyku işi benim sinirlerimi bozmaya başladı, iki saattir seni arıyorum kızım." Dediğinde alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Kızmakta haklıydı.
"Tamam, haklısın. Uyuya kalmışım, afedersin." Dediğimde bir kez daha hızla hazırlanmamı söyledi ve telefonu kapattı. En son Aras'a, "onu sakın oraya koyma!" Diyordu. Anlaşılan hazırlıklara başlanılmıştı. Telefonu yatağımın üzerine attığım da hemen kalktım ve dolaptan parti için hazırladığım, elbisemi ve ayakkabılarımı aldım. Onları da yatağımın üzerine koyduktan sonra banyoya gittim ve duşa girdim. Partiye gidip gitmemek arasında hâlâ kararsızdım. Onu en son iki ay önce, annem için hastaneye götürdüğünde görmüştüm. Bir daha aramalarına dönmemiş, kapıyı ona açmamış ve hiç bir mesajına bakmamıştım. Annem bu halde olmasa İstanbul'dan çoktan gitmiştik bile. Ama tek sebep annemde değildi. Artık Çetin denen o şerefsizden intikam alması gerekenler arasında bende vardım. Ayrıca babam da, Bahar'da ortalıklarda yoktu.
Duştan çıktım ve üzerime bornozumu geçirip odama geçtim. Elbisemi giydikten sonra makyaj masama geçtim ve saçlarımı kurutmaya başladım. Saçlarım bayağı uzamışlardı. Ama bu durumdan şikâyetçi değilim, uzun saç hoşuma gidiyordu.
Saçlarımı iyice kurutmadan taramaya başladım. Tamamen kurutmak çok fazla vaktimi alırdı ve saat beşdi. Parti yedideydi. Saçlarımı taradıktan sonra hiç düşünmeden topuz yaptım. Yanlardan da bir kaç tel çıkardım. Saçım fazla mı abartıydı? Aslında elbiseye uymuştu. Saçlarımı açık bir şekilde bırakmayı değerlendirmiyorum bile...
Makyaja başladığımda pek de abartmamayı düşünsem de abartı geliyordu. Son olarak dolgulu dudaklarımın dudak kalemi ile çevresinden geçip, hafif kırmızı bir tonda ruj sürdüm. Uzun zaman sonra ilk kez bende kendimi beğeniyordum. Şubat ayındayız, hava bu gün o kadar soğuk olmasa da üzerime beyaz bir ceket aldım.
Aslı'nın hediyesini, çantamı ve telefonumu alıp evden çıktım. Arabama doğru giderken Aslı'dan bir mesaj geldi.
Aslı: Ne zaman geliyorsun? Herkes geldi, bir sen yoksun. Çabuk ol yoksa Demir pastanın içine edecek." Dediğinde bir an onlarla artık konuşmadığımı unutup gülmüştüm. Onların bu halini özlemiştim. Her neyse... Bunları düşünmemem gerek.
Arabaya geçtiğimde emniyet kemerini taktım ve arabayı çalıştırıp, Aslı'nın gönderdiği konuma göre ilerlemeye başladım.
Yine bir doğum günü partisi ve konum... Bu komik gelmişti. Düşünsenize, bir kez daha yanlış konum ve bu sefer daha başka olaylar... Korkunç. Ama nedense güldürmüştü. Kesin bu seferde karşıma babamın başka bir düşmanı çıkardı. Ya da mafya oğlu olan biri daha...
Kafam da kurguladığım saçma hikayeyi bir kenara bıraktım ve yola odaklandım. Yaklaşık bir saate gelmiştim. Herkes burada demişti. O da gelmişti yani...
Kalbim nedense hızlı atmaya başlıyordu. "Ne oluyor ya?" Diye sordum kendi kendime. Heyecan değil, bir korkuydu belki de.
Arabadan indiğimde yalnızca çantamı ve Aslı'nın hediyesini aldım. Telefonum zaten çantamdaydı.
Parti için bayağı büyük bir yer seçilmişti. Kapıda iki tane koruma vardı. İçini bilemiyorum ama dışarıdan bir barı andırıyordu.
İçeri girdiğimde yüksek sesli çalan şarkı yüzünden yüzümü buruşturdum. Bu kadar şeye gerek var mıydı? Biz bize de olabilirdik. Bu işler hiç benlik değil gerçekten. En az yüz kişi vardı. Bunların hepsi Demir'in mi, Aslı'nın mı arkadaşlarıydı. Olduğum ortamda ki gereksiz kalabalığı görmezden gelip, etrafıma bakmaya başladım. Bizimkileri... Yani Aslı'yı göremiyordum. Arkamdan birinin beni hafifçe dürttüğünü hissedince o yöne doğru döndüm. Aslı'ydı.
"Sonunda geldin güzelim. Harika görünüyorsun." Dediğinde, bu dediklerini duymazdan gelerek onu incelemeye başladım. Asıl harika görünen oydu. Kırmızı uzun ve göğüs dekolteli bir elbise giymişti. Kolları askılıydı ve üzerinde özel olduğu belli olan işlemeler vardı. Saçına elbisesine uygun bir taç takmıştı.
"Aras'ın zevki ve senin güzelliğin karşısında... Kızım mükemmel olmuşsun!" Dediğimde utançla gülümsedi. "Teşekkürler, tatlım. Hazırsan bizimkilerin yanına doğru gidelim artık." Dediğinde gülümsemem solmuştu. Hazır değildim ki ben. Ama bu saatten sonra geri dönemezdim, Aslı'ya ayıp olurdu. Onu başım ile onayladığım da koluma girdi ve beni onların olduğu masaya doğru götürmeye başladı. Yine kalbim hızla atıyordu... Kalbimin sıkıntıları mı vardı yoksa bana garezi mi?
Masaya doğru yaklaşmıştık.
Oradaydı... Üzerinde tamamen siyah olan bir takım vardı. Takımın bir parçası olan ceketi boş bir koltuğun üzerindeydi. Olduğumuz yerin sıcaklığı sebebiyle çıkartmış olmalıydı. Üzerinde ki gömleğinin kollarını dirseklerine kadar katlamıştı. Yürümeyi bırakmıştım. İtiraf etmesi güçtü ama bir gerçek var ki: o şuan çok çekici ve yakışıklı gözüküyordu.
"İyi misin?" Aslı'nın bu sorusu beni düşüncelerimden ayırmıştı. İyi de olmuştu. Ona doğru döndüm.
"Şey ben... Bilmiyorum. Onunla aynı yerde olmasam olur mu?" Diye sorduğumda Aslı tabii ki de kimden bahsettiğimi anlamıştı. "Olmaz maalesef. Kendimi ikiye bölemem, orada da olmam gerek. Onu takma. Görme onu." Görülmeyecek gibi değil ki... Hiç bir cevap vermedim ve Aslı kolumdan tutarak onlara doğru sürüklüyordu.
Masaya gelmiştik.
Çok kısa bir an göz göze geldik. Sonra anında bizi karşılayan Aras'a doğru döndüm ve zorlukla gülümsedim. Sakin ol, Alev... Sadece bir kaç saat. Sonra bir daha asla görmeyeceksin. Konuşmak zorunda değilsin, rahat ol.
"Hoş geldin." Diyen Demir'e doğru döndüm. O da çok çekici görünüyordu. Şakalarını ve onu çok özlemiştim... Sadece iki ay konuşmamıştık. Onları bu kadar özlemem normal miydi?
"Teşekkürler." Dedim sadece. Gözlerimi ondan da çektim. Çantamı ve hediyeyi masanın üzerine indirdim. Onun geldiğimden beri bana baktığını hissediyordum. Hissetmek bir yana, başka bir yere bakarken zaten anlaşılıyordu bana baktığı. Ve tam karşımda oturuyordu. Rahatsızlıkla oturduğum yerde hareket ettim. Masada ki kimse konuşmuyordu. Sanırım sebep benim var oluşumdu. Hâlâ bana baktığını hissediyordum, sertçe yutkundum.
"Benim bir kaç arkadaşım geldi," sessizliği bölen Aslı olmuştu. "Sizde konuşmuyorsunuz zaten. Ben bir onları karşılayıp geleyim." Dediğinde gitmek için yanımdan geçtiğinde onu kolundan tuttum. "Beni burada yalnız bırakma." Dediğimde gözleri bir kaç saniye Ateş'e doğru döndüğünde tekrar bana bakması için tuttuğum kulunu hafif çektim. Bana doğru döndüğünde, "tamam sende gel o zaman. Ayrıca seni yiyecek değiller ya." Dedi benim gibi fısıldayarak. Bu dediğine hiç bir cevap vermedim. Onu uyarırcasına baktığımda derin bir nefes aldı ve tekrar masaya döndü.
"Biz hemen geliriz." Dedi.
Masadan biraz uzaklaştığımız da sesli bir nefes alıp verdim.
"Kendini bu kadar kasmana gerek yok Alev. Sakin ol." Dediğinde ikimizde durmuştuk.
"Elimde değil." Diyebilmiştim yalnızca.
"Bak, anlıyorum seni. Ama Alev eğer onu gerçekten unutmuş olsaydın onun gözlerine rahatlıkla bakabilirdin. Ve bakışlarında da yalnızca öfke olurdu. Ama bunu yapamıyorsun, sence neden? Bir yanın ondan nefret ediyor belkide, ama bir diğer yanın hala onu seviyor ve özlüyor. Onu görünce affetmekten mi korkuyorsun?" Diye sordu. Bende bilmiyordum. Haklı olabilirdi, ama onu bu kadar kolay affetmezdim. Hatta affetmem. Bir daha onu asla affetmem.
"Bu gün çabuk bitsin. Yoksa ben nefes bile alamıyorum." Dediğimde elimle anlımı okşadım. Başıma anlık bir ağrı girmişti. Hala o, aptal ilaçlar yüzünden doktora görünüyordum. Fiziksel önemli hiç bir şey kalmadı. Ama sürekli başım ağrıyor ve dönüyordu.
"Biraz içmeye ne dersin? Rahatlarsın belki. Sen tekrar masaya dön, ben gelirken içki getiririm." Dediğinde bir kaç saniye durup düşündükten sonra onu başım ile onayladım. Tekrar masaya dönecektim. İçmek belki de iyi gelirdi. Kafamda ki onca ses, susardı belki.
Masaya geri döndüğümde Aras bana doğru döndü, bir şey söyleyeceğini anlayınca ona doğru döndüm.
"Aslı nerede?" Diye sordu.
"O arkadaşlarının yanına gitti. Gelir şimdi." Dediğimde beni başı ile onayladı. Ateş'in bana bakmadığını fark edince ona çevirdim bakışlarımı. Aslı haklı olabilir miydi? Ben korkuyor muydum? Tekrar bana bakınca göz göze geldik... Bakışlarımı bu sefer çekmedim. O da çekmiyordu. Benim mi uydurmamdı yoksa öyle mi bilmiyorum ama, gözleri özlem doluydu. Belki bu yüzden sürekli bana bakıyordu. Yine gözlerini kaçıran ben oldum. Ama onun bakışlarını hâlâ üzerimde hissediyordum.
Aslı elinde içki tepsisi ile yanımıza geldiğinde hızla tepsiden bir bardak aldım.
"Yavaş ol kızım." Dedi uyarıcı bir ses ile. Omuz silktim. Ve bir yudum daha aldım.
"O kadar içmen iyi olmayabilir. Tedavin devam ediyor." Bu sefer uyaran Aras olmuştu. Haklıydı, bunun bana fena bir geri dönüşü olacaktı. Ama umurumda değil. Bu sefer Demir'in de bakışlarını üzerimde hissediyordum. Ona döndüğümde o da çok garip bakıyordu. Benimse bakışlarım da yalnızca hayal kırıklığı vardı.
"Sorun olmaz. Yani, sanırım. Ama dert değil." Dediğimde bardakta ki son yudumuda aldım. Bu sefer biraz ağır geldiği için yüzümü buruşturdum.
"Pişman oldum şuan." Dedi Aslı göz devirerek. Herkes bardağından birer yudum aldığında Ateş hepsini bir kerede bitirmişti. Sanırım o da benimle aynıydı.
"Sohbetinize de hiç doyum olmuyor." Dedi Aslı şikâyet edercesine. Hiç bir tepki vermedim.
"Gel güzelim, dans edelim." Dedi Aras. Aras'ın sözü biter bitmez Demir yapay bir ses ile boğazını temizledi. Demir Aras'ı mı kıskanıyordu? İşte bu çok komikti.
Aslı hafif güldüğün de Aras'ın elini tuttu ve kabul etti. Yanımızdan ayrılırken bana bakarak özür dilerim dedi. Pislik, beni yalnız bırakmasın demiştim.
"Tedavin neden bu kadar uzadı?" Diye soran Demir'e doğru döndüm. Cevap vermeyi pek istemiyordum ama kısa cevaplar iş görürdü.
"İlacın asıl etkilediği yer beyin. Etkisinden kurtulması zormuş." Dedim. Konuşmakta zorluk çekiyordum resmen.
Ve o hâlâ bana bakıyordu... Geldiğimden beri tek kelime etmemişti.
"Anladım." Dedi sadece. Geçmiş olsun demeye yüzü yoktu tabii. Onların suçuydu her şey.
Aradan neredeyse on beş dakika geçmişti. Kimse konuşmuyor, yalnızca içiyorduk. Zaten masada üçümüz vardık, Aslı ve Aras hâlâ gelmemişti. Demir'in gözleri sürekli onları arıyordu. Ciddi anlamda kıskanıyor gibiydi.
"Lavabonun ne tarafta olduğunu biliyor musun?" Diye sordum Demir'e bakarak. Olumlu anlamda başını oynattı ve yerini tarif etti. Lavaboya geçtiğimde elimi ıslatıp,, boynumun etrafını sürdüm. Oradayken nefes almak güçtü. Derin bir nefes alıp verdim. Eve gitmek istiyorum ben.
Yaklaşık bir saat sonra.
"Demir bokunu çıkarma istersen!" Diyen Aslı'ya döndüğümde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Bana..." Dedi ve duraksadı. Demir o kadar sarhoş olmuştu ki konuşamıyordu. "Abi diceksin." Dediğinde gülmemi tutamamıştım. Kafası güzelken bile buna takılması komik gelmişti. Geceden beri ilk kez gülüyordum. Ateş'in bakışlarının ağırlığını yine üzerimde hissettiğimde gülüşüm solmuştu. Sanırım bende sarhoş oluyordum, araba kullanacağım için içmeyi bırakmıştım. Ve üşümeye başlıyordum.
"Ben arabadan ceketimi almaya gidiyorum." Dediğimde Aslı ve Aras'a bakmıştım. Ceket bahaneydi. Artık başım çatlıyordu, mekânda aşırı ses vardı. Arabama doğru yaklaştığım da kapıyı açtım ve yolcu koltuğunda duran ceketime uzanıp, aldım. Başımı arabadan çıkarıp kapıyı kapattığımda tam karşımda buldum onu. Ateş'i...
Bir kaç saniye öylece durdum. Ardından hiç bir şey demeden gidecektim ki, yanından geçtiğim anda kolumdan tutarak durmamı sağladı.
Önce kolumu tutan eline baktım ve ardından ona.
"Ne yapıyorsun sen?" Diye sordum ve kolumu elinden çektim.
"Konuşmaya çalışıyorum," dediğinde sözünü kestim.
"Hangi yüzle? Sen hangi yüzle arkamdan gelip benimle konuşmak istediğini söyleye biliyorsun, ha!?" Dedim sinirle. Bir saattir zaten patlayacak gibiydim.
"Alev bak, tamam haklısın ne olur bir dinle." Dediğinde sinirle güldüm.
"Seni neden dinleyeyim, Ateş? Atmadığın daha ne tür yalanların var? Ya da dur... Senin plan ve intikam oyunu suya düştü değil mi? Çok yazık oldu." Dedim alayla. Sesim alaycı bir tona sahip olsa da canım yanıyordu... Hemde ne yanmak.
"Alev lütfen dinle, oyun falan yok." Dediğinde sinirim biraz daha arttı.
"Dalga mı geçiyorsun? Ya Ateş... Sana güvendim ben! O kadar aptalım ki, senin gibi duygusuz birinin beni gerçekten önemsediğini düşünüp, söylediğin her söze inandım ben!" Dediğimde başımın ağrısı biraz daha artmıştı. Ellerim titriyordu, Aslı haklıydı. Korkuyordum, ama korktuğum şey onu görünce affetmem değil, böyle patlamamdı. Artık dayanamıyordum. İki ay boyunca aklımın başımda olduğu her gece yüzleşeceğimiz günü düşünüp ağlamıştım.
"Sandığın kadar duygusuz değilim ben, Alev. Tamam, haklısın. Yaptığım her şeyin farkındayım. Ama bitmişti Alev... İlk başta bir oyun vardı evet, ama sonrasında senin için vaz geçtim ben." Dediğinde sakin kalmak için başımı kaldırıp bir kaç saniye gök yüzüne baktım ve derin bir nefes alıp verdim.
"Tek bir soru: Sen bana ihanet ettin mi? Etmedin mi?" Dediğimde bir kaç saniye durdu.
"Alev ben yapmak zorundaydım. Ama vaz geçmiştim her şeyden, ben senin için..." Dediğinde bir kez daha öfkeme hakim olamadım.
"Ya ne zorundan bahsediyorsun sen Ateş! Ne saçmalıyorsun sen!? Dalga mı geçiyorsun yoksa sarhoş musun? Sen benim öleceğimi bile bile, beni oyunlarına alet ettin! Ya..." Nefesim kesik kesik çıkıyordu artık. "Ya ben Bahar'ın da bir hain olduğunu öğrendiğim de sana sığınmıştım!" Dediğimde sesim titremişti. Ağlamak üzereydim ve bunun olmasını istemiyordum.
"Alev..." Dediğinde bir kez daha sözünü kestim.
"Ve sen o gün bana ne söylemiştin hatırlıyor musun!? Ben hatırlıyorum. İhanetin nedeni olmaz, bedeli olur." Dediğimde gözlerini yüzümden çekti. Gözlerinde ki pişmanlık umurumda bile değildi. "Bunu bana sen öğrettin Ateş. Hainliğin nedeni olmaz, bedeli olur. O yüzden seni dinlemek istemiyorum. Ne söylediğin umurumda bile değil! Çünkü hiç bir şey değişmeyecek." Dedim ve tekrar gitmeye çalıştığım da bir kez daha kolumu tuttu.
"Tamam. Bana güvenme, bana inanma. Ama benden uzaklaşma. Neden anlamıyorsun," dedi ve derin bir nefes aldı. Eli hâlâ kolumdaydı.
"Bu saatten sonra seni asla bırakamam." Dediğinde akan göz yaşlarımı sol elim ile sildim.
"Asıl bu saatten sonra beni bırak!" Dediğimde sert bir şekilde yutkundu.
"Başıma gelen her şeyin sorumlusu sensin!" Kolumu hızla ondan çekip, onu sertçe ittim. "Senin yüzünden annem hastane de yatıyor benim!" Bir kez daha ittim. Bu sefer yerinden bile oynamadı.
"Ve senin yüzünden tüm hayatım, bütün hayallerim yerle bir oldu!" Ve bir kez daha ittim. Bu sefer hafif sendelemişti.
"Senin yüzünden..." Artık ağlıyordum ve akan hiç bir göz yaşını tutmadan. "Bir daha kimseye inanamayacağım ben!" Dediğimde bir kez daha itecekken belimden tuttu ve vücutlarımızı birleştirdi. Bunu umursamadan devam ettim. Sakinleşemiyordum. "Senin yüzünden bir daha kimseyi sevemiyeceğim ben! Senin yüzünden..." Dediğimde artık hıçkırarak ağlıyordum. "Bir daha kimsenin beni sevebileceğine inanmayacağım ben!" Beni tutmasını umursamadan omuzlarına vurmaya devam ediyordum. Sakinleşmem için, sarılmaya çalışsa da buna izin vermiyordum. Artık sakinleşmek bile istemiyordum.
O belimden tutmaya devam ederken ben yalnızca ağlıyordum. Artık tüm vücudum ağır geldiğinde, elbisenin boyu yüzünden çıplak olan bacaklarımı umursamadan yere çöktüm. O da benim ile çöktü ve hâlâ eli belimdeydi.
"Ben hiç bu kadar yıkılmamıştım Ateş! Sen yalan attın, herkes yalancı artık." Dediğimde ağlayamayacak kadar yorgun düşmüştüm ama göz yaşlarım akmaya devam ediyordu.
"Sen her şeyi bitirdin Ateş. Beni, bizi... İnancımı ve güvenimi... Ben," dediğimde konuşacak gücü kendimde bulamıyordum. Gözlerim kapanıyordu ve bedenim hafifliyordu. İstemim dışı gözlerim kapandığında, sonrasında olan şeyleri ne gördüm ne de duydum...
Devam edecek...
Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle 💖
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
8.87k Okunma |
684 Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |