24. Bölüm:Yeni plan.
Yaşım on dokuz, ve kendimi bildim bileli tek bir amacım var; Çetin denen o şerefsizi yok etmek. Babam öldürüldüğünde on beş, on altı yaşlarındaydım. Daha yeni ergenlik çağına girmiştim. Babamın en yakın arkadaşı, yani Taylan abi. Her şeyi anlatıp yapmam gerekenleri söyledi. Her şeyi birden anlatmadı, zaman geçtikçe ben bir şeyleri kabullendikçe yerine kabullenemeyeceğim başka şeyler geldi. Alev'i ilk başlarda bilmiyordum, sonra öğrendim ki; ailemi yok eden adama yardım eden biri var. Ve onun bir kızı. Ardından kızı üzerine oynadığı kumar. Bana bunları söyleyen, Taylan abi yıllar önce Aykut ile arkadaş olduklarından söz etti. Sonra babamın onca masum insanının canını almaktan vaz geçtiğini, ve Aykut'un olacaklardan korkup, Çetin ile çalışmaya başladığını anlattı. Şuan durup geçmiş ile geleceği kıyasladığımda; annemin Alev, babamın ben, Demir'in ise Taylan abi olduğunu fark ediyorum. Ama tek bir fark var annemin olduğu gibi Alev de kurban olmayacak. Evet, ilk başta benimde amacım buydu. Her şey intikam ve nefretten ibaretti. Şimdi bana sorsanız ne değişti diye, bir açıklama yapamam. Ama ne değiştiği önemsiz, artık her şey intikam ve nefretten ibaret değil.
Demir korkak bakışlarının ardından, "sen bunu sormadın, bende duymadım." Diyerek cevap verdi. Ne dediğini anlamıştım. Gülümsedim.
"Ne olursa olsun, bu yola birlikte çıktık. Ve çıktığımız her yolda da bu birlikteliği bozmaya niyetim yok." Bende ayağa kalktım ve sarıldık. Demir beni yanıltmamıştı. Ama bu yola girmek istemese bile onu anlardım.
"Hayda." Alev'in sesini duyunca ikimizde o yöne doğru döndük.
"Yanlış bir zaman da mı geldim?" Bir gay muamelesi yemediğimiz kalmıştı, tam oldu.
"Ne saçmalıyorsun kızım sen?" Dedim ve tekrar koltuğa geçip oturdum. O da gülerek karşı koltuğa geçti.
"Ben bir şey demiyorum, ne gördüysem o." Dedi ve gülümsemeye devam etti. Araya Demir girdi.
"Kızlar el ele tutuşabilir, sorun yok. Onlar sarılabilir, yine sorun yok. Ama erkekler yapınca, gay. Neden?" Demir'in bu dediğine Alev sesli bir kahkaha attı.
"Öncelikle bir nedene gerek yok çünkü biz kızız. Ve ikinci olarak da hiç bir kız arkadaşımla salonun ortasında durduk yere sarılmadım." Böyle söyleyince bana da komik gelmişti. Garip göründüğünün farkındaydık. Demir'e döndüğümde o da gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Alev söze devam etti, "ama bir düşününce normal. Ateş'e Demir'den başka kim katlanır?" Dedi ve alayla güldü.
"Allah kimseyi senin eline düşürmesin Alev." Demir'in bu söylediği üçümüzüde güldürmüştü. Aklıma gelen onca düşünce bir kez daha gülüşümün solmasına sebep oldu. Demir bunu fark edince boğazını temizledi ve bana döndü. "Ee, bu gün ne yapıyoruz?" Diye sordu. Derin bir nefes alıp verdim. "Bu gün Alev'in bizimle olmasına gerek yok, Taylan abiyle konuşmaya gideceğim. Sen istersen Alev ile kal." Alev'in araya girmesiyle ikimizde ona döndük, "Taylan abi kim?" Diye sormuştu. Bunca zamandır her işimde maddi manevi destek olan ve yürüten oydu. Kısaca, "Babamın en yakın arkadaşıydı." Diyerek cevap verdim.
"Sen ve Demir gibi yani?" Dedi, benim düşündüğüm gibi. Gülümsedim.
"Ben ve Demir gibi yani." Diyerek cevap verdim. Ardından ayağa kalktım ikisi de bana bakıyordu. "O halde ben gidiyorum. Bir sorun olursa telefonumu açık tutacağım, ararsınız." Kapıya doğru gittiğimde Demir ve Alev arkamdan geldi.
"Akşam tekrar görüşür müyüz?" Sanırım Alev ondan kaçtığımı anlamış ve tekrarının olmasından endişeleniyordu. Kendimi suçlu hissediyordum. "Evet." Dedim sadece. İçerden Alev'in telefonu çalınca Alev telefonu almaya gitti. Onun bizi duymayacağından emin olunca sesimi kısarak, "Alev sana emanet." Dedim. Demir bu söylediğimi başı ile onayladı.
Bir saat sonra.
Taylan abinin geldiğini görünce ayağa kalktım. Yüzü biraz daha çökmüş gibiydi. Onun da yaşlandığını görmek can acıtıyordu. "Çok beklettim mi?" Diye sordu ve oturmamı işaret etti.
"Hayır." Dedim sadece. Lüks bir restorandaydık, burada olmamızı o istemişti. Taylan abiyle ne kadar yakın olsak da bir o kadar uzaktık, yani uzaktım. O değil, nedense ben öyleydim. Aslında nedenini biliyorum sadece kendime itiraf etmeye bile cesaret edemiyorum. Bir gün ona da bir şey olur diye ödüm kopuyor.
"Nasıl gidiyor?" Diye sordu. Derin bir nefes aldım.
"Bildiğin gibi." Diyerek cevap verdim. Olduğum yerde rahatsızca hareket ettim. "Ne söyleyeceksin?" Diye sordu.
"O kadar belli mi?" Diye sordum ve gülümsedim. O da gülerek karşılık verdi. "O kadar belli oğlum. Sen benimle yüz yüze öylesine konuşmak istemezsin. Konu Alev mi?" Acıyla gülümsedim. Gözlerimi ondan kaçırdım, "evet. Sayılır." Dedim. "Anlat bakalım." Dedi ve kollarını birbirine geçirip arkasına yaslandı.
"Neden daha önce söylemedin?" Ne dediğimi anladığı yüzünden anlaşılıyordu. Derin bir nefes aldı. Az önce bağladığı kollarını açtı ve ellerini masada birleştirdi. "Ateş, sen bana Sinan'ın emanetisin. Oğlum gibi sever, bilirim seni. Eğer söylemiş olsaydım o adamı öldürmüştün bile. Bunu bende yapabilirdim ama o adam şuan yaşamalı. Ha, şuan neden söyledin dersen de, eskisi kadar nefret ve intikam dolu bakmıyorsun. Ve bunun sebebi de Alev," yutkundum. "Ben her şeyin farkındayım Ateş." Diyerek bitirdi sözünü. Alev'e olan yakınlığım bu kadar anlaşılıyor muydu, yoksa o mu beni iyi tanıyordu?
"Ben o adamla aynı masaya oturdum. Onunla yemek yedim. Onunla; babamın katiliyle. Bu ne kadar acı veriyor biliyor musun? Bilmiyorsun. Evet, haklısın. Onu yaşatmazdım ama en azından babamın katiliyle aynı sofrada da olmazdım." Anlam veremediğim bir şekilde güldü. Ardından sustu ve kendinden emin bir ses ile, "ya da babanın katilinin kızına aşık olmazdın. Yanlış mıyım? sanmıyorum. En azından bana açık ol Ateş." Gözlerimi gözlerinden hiç ayırmadım ve konuyu değiştirerek, "her şeyden vaz geçtim. Her şeyi yine halledeceğim. Ama bana söylendiği gibi değil, benim istediğim gibi." Ne demek istediğimi anlamıştı. Derin bir nefes alıp verdi. "Bak Ateş, seni anlıyorum. Ama bu böyle olmaz. Bir anlaşma ve iş birliği söz konusu." Sinirle nefesimi verdim. "Umrumda değil. Bir şekilde onlardan kurtulabiliriz. Bunu sende biliyorsun. Boş konuları bir kenarıya bırak, sözleşmeyi de, anlaşmaları da, iş birliğini de biliyorum. Sen sadece şunu söyle, yardım edecek misin? Etmeyecek misin?" Bir kaç saniye yalnızca yüzümü inceledi ardından, "babana o kadar benziyorsun ki." Dedi. Acıyla yutkundum. "Umarım sen de babanın yaptığı yanlışları yapmazsın, bunun olmaması için elimden geleni yapacağım tabii ama duygularının seni aptal yapmasına sakın izin verme." Olumlu anlamda başımı salladım. Gülümsedi, "o zaman anlat bakalım minik patron, ne yapıyoruz. Ama ondan önce," sözünü yarım bıraktı ve bir kaç saniye durdu. Yüzüne bakarak "ne" dermiş gibi bir kez başımı oynattım. "Alev'den söz et bakalım. Onu en son küçüklüğünün olduğu bir fotoğrafda gördüm. Tatlıydı, güzelleşmiş mi?" Diye sordu hevesle. Şaşırdım ve utandım. Onunla ilk kez böyle bir şeyi konuşacaktım. Hatta ilk kez biriyle. Utangaçlığı ve çekingenliğimi bir kereye mahsus da olsa, bir kenarı bırakacatım.
"Küçüklüğünü bilemem ama," durdum ve yutkundum. "O çok güzel, o kadar güzel ki bakmaya kıyamıyorum." Diye cevap verdim.
Alev'in anlatımı ile.
Ateş kapıdayken telefonum çaldı ve ona bakmak için içeriye gittim. Arayan annemdi, arama kapanınca sonra geri döneceğimi düşünerek telefonu cebime yerleştirdim. Ve tekrar kapıya döndüğümde Ateş gitmişti. Açıkçası bir kaç gün sonra onu tekrar görmek güzeldi. Umarım bir kaç gün daha ortadan kaybolmazdı. Onun için gerçekten endişeleniyordum. Benden sürekli uzak durmaya çalışıyordu ya da ben kafamda kurgular üretiyordum.
Ateş gideli bir saat olmuştu ve Demir ile salonda oturmuş, kahve içiyorduk. "Demir." Dedim, ses tonumdan bir şey soracağım anlaşılıyordu. "Alev?" Bana döndü ve merakla ne diyeceğimi dinlemeye başladı. "Yani bir şeyi merak ediyorum ama," Durdum ve derin bir nefes alıp verdim. "bunu sormam ne kadar doğru olur bilmiyorum." Elinde ki kahveyi önümüzde ki masaya bıraktı. "Seni dinliyorum." Diye cevap verdi.
"Peki. Ama öncelikle şunu söylemek istiyorum ki cevap vermek zorunda değilsin. Senin bir ailen var mı?" Bir kaç saniye öylece gözlerime baktı. Saniyeler dakikaları doldururken, Demir'in gözlerinde ki bakış yüzünden sorduğum sorudan pişman olmuştum bile.
"Yok." Dedi sadece. Onlara ne olduğunu merak etmiştim ama sormaya cesaretim yoktu. Hiç bir şey söylemedim ve gözlerini salonda gezdirip tekrar bana döndü.
"Annem yaşıyor, ama nerede olduğunu bilmiyorum. Babam öldü." Dediğinde acıyla yutkundum. Anlaşılan annesi ve babası ayrıydı ve Demir babası ileydi.
Yine soracak bir sürü sorum vardı ama yalnızca sustum. Canının yandığı yüzünden anlaşılıyordu. Gözlerimin içine baktı ve acıyla gülümsedi. "Ve bir kız kardeşim var. Ya da vardı." Dedi kaşlarımı çattım.
"Aslı, kız kardeşim. Sen yabancı değilsin bu yüzden söyleyebilirim." Çekinerek de olsa elimi kaldırdım ve Demir'in elinin üzerine koydum. Onu bir abi görüyordum. "Kendini zorlamana gerek yok. Beni artık bir yabancı olarak görmediğine sevindim ama." Dedim ve zorla güldüm.
"Çetin onu aldı benden." Dediğinde gülüşüm giderek yok oldu. Demir'in bu yolda ki amacını şimdi anlıyordum...
"Sormuştun ya; peki ya Demir neden bu olaylara dahil diye. İşte bu yüzden. Ben onu arıyorum." Bir kez daha acıyla gülümsedi ve boşta olan elini, elinin üzerinde olan elimin üzerine koydu. "Biliyor musun, sana her baktığımda aklıma o geliyor." Gözlerim dolmuştu. Acıyla nefes alıp verdim ve bende gülümsedim.
"O yaşıyor mu bilmiyorum ama onu aramaktan hiç vaz geçmedim. Ve saçma ama belki de ben öyle olmasını istediğimdendir: onun yaşadığını hissediyorum." Çetin hepimizden bir şeyler almıştı. Ve alıyordu ya da alacaktı.
"Umarım onu sağ salim buluruz, Demir. Açıkçası onu merak ettim. Ve bu ekipteki tek kız olmak çok zor, bir o kadar da sıkıcı." Dedim ve o da güler belki diye güldüm. Gülümsedi. "Umarım." Dedi sadece. "O kaç yaşında?" Diye sordum bu seferde. "Çetin onu kaçıralı dört sene oldu. O zaman on beşdik şimdi on sekiz. Yakında on dokuz." Gözlerimi kıstım ve başımı omuzuma yatırdım. "Nasıl yani? Bizde on sekiz yaşındayız." Diye sorduğumda dolan gözlerini sildi. "Kardeşim, ama benden küçük değil. Aynı yaştayız çünkü o benim ikizim. Aramızda saat var, abiyim yani." Dedi ve bir kez daha acıyla gülümsedi.
Canım biraz daha yanmıştı. Demir'in bir diğer yarısı vardı ve o Çetin'nin elindeydi. Belki de o çoktan... Bunu düşünmek bile acı veriyordu.
"Bazenleri rüyalarıma giriyor ve hâlâ benden yardım istiyor. Ama ben onu bulamıyorum Alev." Bu sözleri boğazıma bir yumruğun oturmasına sebep olmuştu. Konuşsam sesim titrerdi, sustum.
"Ama ne var biliyor musun, o şuan yaşıyorsa da kocaman kız oldu. Çetin şerefsizi diğer yarımı aldı benden, ve ben ondan geri alsam da asla alamayacağım şeyler var. Giden zaman. Dört sene dile kolay, ama yakında on dokuz olucaz. Onu en son gördüğümde on beş yaşındaydı. Birlikte geçirebileceğimiz en güzel yıllar geçti, gitti. Ve gitmeye de devam ediyor." Derin bir nefes alıp verdim. "Böyle düşünme. Yaşınız hala küçük, onu bulacağız ve geçen o dört yılı güzel olan onlarca yılla telafi edeceğiz." Dediğimde gözlerinde ki umudu gördüm. "Onu buluruz değil mi lan?" Güldüm, umarım tanrı pişman etmezdi ama belki de pişman olacağım bir şeyi söyleyerek, "buluruz tabii ki." Diye cevap verdim.
"Teşekkür ederim." Dedim içimden geleni dışarı çıkararak.
"Neden?" Diye sordu.
"Sizinle tanıştığımdan beri sürekli bir şeyleri yarım, eksik veya yalan ile anlatıyordunuz. Bana bu kadar açık olup, bir acını paylaştığın için teşekkür ederim." Dedim ve gülümsedim. Canım hala Demir ve Aslı için yanıyordu. Acaba o şuan nerede ve nasıldı?
Devam edecek...
Bölümü nasıl buldunuz? Düşüncelerinizi bekliyor olacağım.
Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle 💖
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
8.87k Okunma |
684 Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |