29. Bölüm; Seçim.
Alev'in anlatımı ile.
Ben Alev. Beni ilk tanıdığınız da; adımdan, soy adımdan, yaşımdan, yeni taşındığım şehirden, en yakın arkadaşımdan, okul hayatımdan bahsetmiştim. Az biraz da ailemden. Ama şimdi bir kez daha tanıtıyorum kendimi.
Ben Alev; henüz iki yaşındayken, babasının onun üzerine kumar oynadığı bir kızım. Tüm hayatının her yerinde yalanlarla karşılaşan o kızım. Babası bile öleceğini bildiği halde, yalnızca bir adamın yapacaklarının korkusu sebebiyle kızının üzerine kumar oynadıysa, o kızı başkaları neden öldürmek istemesin ki? Ya da, bir başkaları da tıpkı babası gibi yalanlar ile onu neden ölüm ateşine atmasın ki? Veya, en yakınım dediği insanlar bile ona neden hainlik etmesin ki? Ben, önce babası tarafından, ardından sevdiği adam tarafından ve en yakını olarak gördüğü arkadaşı tarafından hainliğe uğramış, ve ölüme itilmiş o kişiyim. Kılına zarar gelse canının yanıp kül olacağı o insanların gözlerinin içine baka baka yalanlar atarak onun ölümüne göz yumulan o kız. Bir kez daha tanıdınız beni. Ama bu sefer soy adım olmadan. Babasının bile onu kendi tercihi ile ölüme ittiği kız, aslında zaten hiç var olmamıştır. Ya da o baba, aslında hiç baba olmamıştır. Ben varım, ama yalnızca Alev olarak. Bu yüzden sizin de anlayacağınız üzere ikinci seçenek olarak görebileceğimiz o durum, yani; o baba aslında hiç baba olmamıştı.
Bazı şeyleri artık anlamıştım, ama hala anlamadığım bir sürü şey vardı. Sanırım onları da şimdi öğrenecektim. Karşımda ki ekrana bakarak ağlamaya başladım. Yanı başımda duran adam ağzımı bir bez ile kapattı.
Yaklaşık bir saat önce.
Yazarın anlatımı ile.
Nihayet Alev'in olduğu yeri bulmuş ve gelmişlerdi. Evin her yerini silah sesleri sarmıştı. Çetin'in adamları her yerden çıkıyor, ve Taylan'nın ekibini neredeyse yenmek üzereydi. Bu esnada Ateş'in telefonuna bir mesaj geldi, "Alev, evin arkasında ki garajda. Orası yalnızca bir garaj değil, onu oradan hemen çıkarın." Mesajı atan kişi Ateş'in Çetin'e hainlik yapan adamıydı. En azından Ateş öyle sanıyordu.
Herkes çatışmaya devam ederken Ateş evin arkasına doğru geçti ve garaja girdi. Garaja girdiği anda açık olan kapısı kapandı ve Ateş'in olduğu yer beyaz bir sisle kaplandı. Ateş her ne kadar nefesini tutsa da sonunda başarısız oldu ve olduğu yere bayıldı.
Gözlerini açtığında sandalyeye bağlı olduğunu fark etti. Başını yana doğru çevirdiğin de Aykut'u gördü.
"Her şey senin yüzünden. İt herif!" Diyerek bağırdı. Eli ve ayakları bağlı olmasa kaçma için değil, Aykut'a vurmak için kalkardı.
"Böyle olacağını bilemezdim!" Dedi Aykut.
"Neyi bilemezdin lan?! Sen, kendi öz kızını alıp bile bile ölüme itecek kadar şerefsizsin!" Aykut sinirle Ateş'e bakıyordu. Haklı olduğunu bilse de yaptıklarını duymak bile zoruna gidiyordu.
"Arkadaşlar biraz sakin mi olsak?" Dedi alaycı bir tavırla. İkisinin de bakışları birbirinin üzerinden ayrıldı ve karşılarına döndüler. Gelen kişi Çetin'di. Ateş hırsla elini açmaya çalıştı ama olmadı.
"İkinizi de öldüreceğim. Size yemin ederim ikinizin ölümü de benim elimden olacak!" Ateş'in bu dediğine Çetin alay ile güldü.
"Tabii yaparsın. Alev seni seçmezse ve sen bu gün ölmezsen tabii." Ateş anlamayarak Çetin'e bakıyordu. Aykut anlamıştı.
"Bana bundan hiç bahsetmedin! Böyle olmayacaktı!" Diyerek bağırdı.
"Sana gerçekten yazık Aykut. Fazla aptalsın. Ama seni bu aptallığından kurtarıyorum." Hala alay ediyordu.
Adamlarına doğru döndü. "Arayın ve her şey başlasın." Dediğinde adamlarından biri dediğini yaptı.
Alev'in anlatımı ile.
Çetin konuşmaya başladı, "merhaba Alev. Birazdan öğreneceğin her şeye hazır mısın?" Sesi karanlık ve boş olan odayı dolduruyordu. Korkarak ve ağlamaya devam ederek başımı iki yana doğru salladım.
"Bakalım günün sonun da babanı mı, yoksa sevdiğin adamı mı seçeceksin?" Ateş'in gözleri korku ve öfkeyle bakıyordu. Babamın ki ise yalnızca pişmanlıktı.
"Beni aldın onu bırak! Oyun oynamayı kes!" Ateş'in dediğine Çetin alay ile güldü. "Sizinle eğlenmek varken, canınızı biraz daha yakmak varken, bunu neden yapayım?" Dedi. Şuan hiç olmadığı kadar korkuyordum. Olacaklardan ve duyacaklarımdan.
"Fazla uzatmayalım ve başlayalım artık." Çetin bunu söylediğinde babam iki yana başını salladı. Söyleyeceklerinden korkuyordu. Bense bazı şeylerin farkına çoktan varmıştım bile.
"Önce babası, sonra da sevdiği adam ve ardından da en yakın arkadaşı. Hepsi birer hain çıktı." Artık canım yine kendim için acıyordu. "On altı yıl önce ben seni bir kez daha görmüştüm Alev. O gün baba dediğin bu adam, bir kâğıt imzaladı." Her ne kadar duymaktan korksam da artık olan olmuştu. Şimdi ise bana yapılanları canım acıya acıya ve merakla dinliyordum.
"Baban yaşayacaktı, ve sen büyüdüğünde benim ile çalışacaktın." Babam kendi canı için beni ölümün eline vermişti... Canım çok yanıyordu ve başımı eğip, yalnızca kendim için ağlıyordum.
"Baban ölümü en güzel hali ile hak etmişti. Bana hainlik yapmıştı. Ardından," dedi ve durdu. Başımı kaldırıp ekrana baktığımda Ateş'e bakıyordu.
"Yaptığı suçu hafifletmek için Sinan'ı öldürdü." Ateş büyük bir acıyla başını eğdi. Ağlamak üzereydi. Babamın bu kadar iğrenç bir adam olacağını asla düşünmezdim. "Ama bu yetmedi. Sinan zaten ölmek üzereydi, hastalığı yüzünden. Sinan'ı taktir etmek gerek. Her şeye rağmen iyi direndi. Eğer benimle çalışmayı kabul etmiş olsaydı o şuan hayattaydı. Şimdi aynı aptallığı oğlu yapıyor." Ateş başını kaldırdı ve Çetin'e baktı. Gözleri kızarmıştı. Çetin konuşmaya devam etti.
"Sonra anladım ki, baban bir kez daha hainlik yapmış ve Sinan'dan yardım almış. Bunu öğrendiğimde babanın işini hala bitirmediysem bu günü yaşatmak içindir. O anlaşmaya uymadı, bende uymuyorum." Bir an olsun, hainlik yaptığını öğrendiğinde babamı ölmesini istedim. Ama içim sızladı ve bu olmadığı için şükür ettim. Ağlamam giderek şiddetleniyordu.
"Artık babanın ne olduğunu anladın. Şimdi sıra sevdiğin adam da." Nefesimin kesildiğini hissediyordum. Ateş'in,
"Lütfen yapma." Dediğini duydum. Ama ne kadar acı çekersek ve ne kadar yalvarırsak, Çetin o kadar zevk alacaktı.
"Ateş, tüm bu olanları öğrendi ve babasının yarım bıraktığı her işi tamamlamaya çalıştı. Babanın benim ile yaptığı anlaşmayı da biliyordu. Senin bir gün bu olaylara karışıp benim elime geçeceğini de biliyordu." Ateş bunu yapmış olamazdı. Başından beri beni olaylardan uzak tutmaya çalışan oydu. Çetin'e inanmak istemiyordum ama ne babam, ne de Ateş anlattıklarını yalanlamıyordu.
"Sevdiğin adamın gözü nefret ve intikamdan kör olmuş. Senin canın onun intikamının yanında bir hiçti." Dediğinde araya Ateş girdi.
"Alev yemin ediyorum bu böyle değil. Öyleydi, ama ben vaz geçtim. senin kurban olmana izin vermeyecektik." Artık Ateş'e inanmıyordum. Dediği gibi olmasını isterdim ama değildi.
Çetin büyük bir zevkle kahkaha attı.
"Hala kızı kandırmaya çalışıyorsunuz. Alev'in ağzını aç." Dediğinde başımda duran adam ağzımı açtı.
"Her şey yalandı. Bahar'ın hain olduğunu öğrendiğinde sığındığın adam da bir haindi. Öleceğini biliyordu, senin benim elime geçeceğini biliyordu. Ve seni her işimde kullanacağımı da." Ateş'in acı ile yutkunduğunu gördüm. Yalan değildi. O bunu yapmıştı.
"Şimdi, seçim sırası sende. Babanın ve sevdiğin adamın yaptığı hainliklere rağmen hangisinin yaşayacağını ve, hangisinin öleceğini sen belirleyeceksin." Boğazım düğümlenmişti. Yalnızca ağlıyordum.
"Lütfen." Dedim, sesim titriyordu ve ağlamaya devam ediyordum. "Lütfen beni öldür." Ateş araya girdi.
"Sakın, sakın bunu yapma! İstersen beni öldür ama onun kılına bile zarar vermeden bırak." Dedi. Bu sefer ben araya girdim.
"Yaptıklarınızın sonucu da bu olmayacak mıydı?! Çetin, dediğimi yap. Lütfen. Ben yaşamak istemiyorum." Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.
"Olmaz, minik prenses. Sen yaşayacaksın. Bunu onlar hak ediyor. Şimdi on dakikan var. On dakika içinde ikisinden birini seçmezsen, bu ikisi ile birlikte annen de ölür." Nefesim bir kez daha kesildi. Artık Çetin'in sesi boğuklaşıyordu. "Lütfen yapma. Annemin hiç bir suçu yok." Dediğim de bir kez daha şiddetle ağlamaya başladım.
"Annesine zarar verme. Tamam, beni seçiyor. Öldür beni!" Dedi Ateş.
"Hayır!" Diye bağırdım acıyla.
"Son sekiz dakika." Dedi Çetin.
"Lütfen." Dedim bir kez daha. "Ne olur öldür beni." Çetin hiç bir şey söylemedi ve kol saatine baktı.
"Bu gün sen öldürmezsen, yarın ben öldüreceğim kendimi!" Dediğim de babam dakikalar sonra o lanet ağzını açtı.
"Başından beri olması gereken de buydu. Her şeyin sorumlusu, her türlü pisliğin sebebi benim. Sana hainlik edende bendim. Beni öldür ve o üçünü bırak." Babam. Bu adam benim babamdı. Öz babam. Bunlar olmamalıydı. "Buradan çıkarsak yaşayacağını sanıyorsan bahsettiği kadar aptalsındır zaten." Dedi Ateş.
"Son altı dakika." Dedi Çetin. Gerçekten bir seçim mi yapacaktım? Bir tarafta hain olan babam, bir değer tarafta hain olan sevdiğim adam. Ben ne olursa olsun o ikisi arasında seçim yapamazdım ki. Her şeyiyle o benim babamdı. Ateş desek... Ben onu bana kızarken, beni itip kakarken sevmiştim zaten. Ama hala aklım almıyordu. Ben ağladığımda benim ile ağlayan babam...
Hayatımda yeni olmasına rağmen, en kötü anlarım da yanımda olan Ateş...
Bu kadar kısa sürede yaşadığımız onca şey... Her şey yalan mıydı? Hepsi gerçekten birer hain miydi? Ben onlara ne yapmıştım?
"Of. Sıkıldım ama ben. Biraz hızlı düşün. Hüzünlü ve acı dolu sahneler, iki sevgilinin ölümü. Bir babanın... Sana ben bile baba demem biliyor musun Aykut." Dedi ve güldü. Her türlü pisliği yapan birinden bunları duymak çok daha can yakıcıydı. Bu kısa sürede yaşadığımız şeyler ile dolup taşıyordu zihnim. O gün Ateş alkollü iken evime geldiğinde; "yoruldum." Demişti. "Her şeyden, herkesten, kendimden, oyunlardan, yalanlardan, yalanlarımdan, çaresizliklerimden, yaşadıklarımdan ve yaşattıklarımdan." Demişti. Şimdi anlıyordum. Yalanları, bana attığı yalanlardı ve yaşattıkları ise bana yaşattıklarıydı. Ben gerçekten koca bir aptalım. Hiç anlamamıştım, ama her şey ortadaydı. Aynı gün bana, Çetin'in burada olduğunu öğrendiğini ve bir kaç şey daha öğrendiğini söylemişti. Babamın babasını öldürdüğünü öğrenmişti. Benden de o yüzden kaçmıştı. Aklım benimle oyunlar oynuyor, Ateş beni mi seviyordu? Seven öldürmez ki sevdiğini.
Biraz durdum ve aklım o gece ki konuşmalar ile doldu.
Ateş haklı. O başıma gelecekleri biliyordu ama herşeyden vaz geçmişti. Çetin'in söylediği kadar kör olmamıştı.
Çünkü yine o gün; "Ne dediğini anlayamıyorum, Ateş." Dediğimde, Omuz silkti ve, "Olsun, bir gün her şeyi anlattığımda kırılıp kızarsan bile bu günü hatırla ve hissettiklerini hafiflet. Ve belki bu sayede affedersin. Affeder misin?" Demişti. Bundan öncesinde ise intikamını başka yollar ile alacağını ve sözleşmenin umrunda olmadığını da söylemişti. Şimdi düşünüyorum hissettiklerim hafifledi mi diye? Geçmiyor Ateş. Ben seni affedemiyorum ve affedemem.
"Ve işte, son bir dakika..." Gözlerimi yumdum. Tanrım, son bu olmamalı. Son böyle olmamalı. Ben seçim yapacak kadar güçlü değilim. Babamın canı cehenneme. Yine de onu da benim tercihim öldürmemeli, bu benimde ölümüm olur. O ve ben 'biz' olamasakta, var olalım. Lütfen o benim olmasa da olma onu benden...
"Son on saniye." Dedi. ve saymaya başladı. "On, dokuz, sekiz, yedi, altı," ve annemin de olduğu odayı gösteren bir görüntü... "Beş, dört, üç, iki, bir..." Peş peşe patlayan silah sesleri. Ve görüntü gitti.
Devam edecek...
Sizce bir sonraki bölümde neler olacak?
Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle 💖
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
8.87k Okunma |
684 Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |