22. Bölüm; operasyon iki.
Her canlı bir gün ölümü tadacaktır. Ama kimse bunun nasıl olacağını bilemez. Hayatımın büyük bir değişiklik yaşaması bana nasıl öleceğimi düşündürmüştü. Bazen bu yüzden kabuslar görüp, geceleri uyanıyordum. Bazense dakikalarca oturup sadece sonu düşünüp, görmeye çalışıyordum. Ama bu imkânsızdı. Ve şuandan itibaren ise bırak nasıl öleceğimi, ölümümün kimin elinden olacağını merak ediyordum. Normal bir hayata sahip olan eski bana sorsak; bir gün ağır bir hastalığa yakalanıp öleceğimi, belki yaşlanınca artık kalbimin zayıflaması sonuncunda öleceğimi veya olası bir kaza ile hayatımı kaybedeceğimi düşünür öyle söylerdim. Ancak, artık hayatım o kadar farklılaşıyordu ki normalin tamamen dışındaydı. Şimdi bana sorsak nasıl öleceğimi; ya bir gün çıktığımız bir operasyonda öleceğimi, yada o adamın bir planı sonucunda öleceğimi veya en yakınlarım sandığım insanlar tarafından öldürüleceğimi söylerdim.
Gözümden yaşlar hızla akmaya devam ediyordu. Bir elimde boğazımı tutarken, bir diğer elimle de arabadan destek alıyordum. Ateş arabadan indi ve yanıma yaklaşıp karşımda durdu. Hâlâ imkânsız olabileceğini ve onun bunu yapmayacağını düşünüyordum. İçimde bir şeylerin koptuğunu hissediyordum adeta.
Başımı kaldırdım ve Ateş'e baktım. Gözlerim o kadar yanıyordu ki sanırım kızarmıştı. "Bunu ne zamandır biliyorsun?" Diye sordum, sesim titriyordu. Gözlerini gözlerimden hiç ayırmadan düz bir ses ile anlatmaya başladı. "Ona hiç bir zaman güvenmedim. Yalan attığı belliydi. Takibe aldık." Başım da dönmeye başlıyordu. Bunu umursamadan tekrar bir soru daha sordum. "Bana neden ilk öğrendiğinde değilde şimdi söyledin?" O zamanda bir şey değişmeyecekti. Ama bunu biliyor olmasına rağmen nasıl onunla aynı yerde olup belli etmemişti? Ya da bana ondan şüphelendiğini nasıl bir kez olsun hissettirmemişti? Bu kadar iyi oynaması korkunçtu ve can yakıyordu. "Alev, birazdan kendin anlayacak olmasan şimdi de söylemezdim." Canım yanıyordu ve acısını çıkartmak istiyordum. Ona bir adım daha yaklaştım. Başım hâlâ dönüyordu bu yüzden arabadan destek almaya devam ediyordum. "Sürekli benden bir şeyler saklamanda ki sebep ne Ateş?!" Sesim düşündüğümden de yüksek çıkmıştı. "Neden daha önce söyleyip onunla yüzleşmeme engel oldun?" Derin bir nefes alıp verdi. "Arkadaşın sana ihanet ediyor Alev. Peşimizde olan, ve bizi öldürmek isteyenlere yardım ediyor. Senin için şuan tek önemli olan bu mu? Benim senden bir şeyler saklıyor oluşum mu?" Hiç bir şey söylemedim ve gözlerimden akan yaşları sildiğimde yenileri aktı. "Aklını kullan saydın Alev." Nefes alış verişlerim giderek hızlanıyordu. "Nasıl bu kadar acımasız ola bilirsin?" Diye sordum. Bakışlarında gerçek bir acımasızlık vardı. "Alev! Bana bağırıp, beni suçlamayı kes artık. Bu kadar duygusal olman ve gözünün önünde olan biteni görmemen benim suçum değil." Artık hıçkırarak ağlıyordum. Olduğum yerde dizlerimin üzerine sertçe çöktüm. Başımı yere eğmiştim ve ağlamaya devam ediyordum. Söyledikleri sert olabilirdi. Ama haklıydı. Aptalın tekiydim. Ve hâlâ bir aptal gibi davranıyordum. Bir kaç dakika boyunca çöktüğüm yerde başımı kaldırmadan ağlamaya devam ediyordum. Ellerim buz gibiydi ama sebebi havanın soğuk olması değildi. Ateş'inde yavaşça önümde çöktüğünü hissettim ama başımı kaldırmadan ağlamaya devam ettim. "Bana bak Alev." Hiç bir şey söylemedim ve yalnızca ağlıyordum. Her şey o kadar boka sarıyordu ki. Ben ilk yalanımı ona bu yaşananlar yüzünden söylemiştim. Ve onun bana yalan atmasına sebep olacak o şeyi günlerce kendi kendime sorup durmuştum. Onun da sebebi bu muydu? "Alev kalk yerden." Dedi bu kez de. Ama yine dediğini yapmadım ve ağlamaya devam ettim.
Biraz daha yaklaştı ve kucağımda duran ellerimi tuttu. Başımı yavaşça kaldırıp ona baktım. "Titriyorsun Alev. Sanırım üşüyorsun. Gel arabaya binelim, hadi." Az önce acımasız bakan gözleri şimdi acıyarak bakıyordu. Ben artık kimseyi anlayamıyordum. Titrediğimi Ateş söyleyince fark etmiştim. Hiç bir şey demedim ve ellerimi onun ellerinden çekip, ona sarıldım. Hiç bir tepki veya bir karşılık vermedi ama sarılarak ağlamaya devam ettim.
"Neden bunu yaptı? Ben ona ne yaptım? Bunu hak edecek ne yaptım? Bir açıklaması var de Ateş, lütfen." Sesim titriyordu. Ateş sarılmama karşılık verdi ve kolları belimi sardı. "Bilmiyorum Alev. Ama ihanetin nedeni olmaz," yutkundu ve sözüne devam etti. "Bedeli olur." Dedi. Ağlamam giderek yavaşlıyordu. Bir kaç dakika boyunca akşam saatlerinde ve boş bir sokakta, arabanın hemen yanında çökmüş sadece sarılıyorduk. Ve ben ağlıyordum. Hıçkırıklarımın arasında Ateş'in sessizce, "özür dilerim." Dediğini duydum. Ağlamaya devam ederken, özür dilemesi şaşırtmıştı. Çünkü bu kadar kolay özür dileyebilen biri değildi. Peki, bu özür ne içindi?
Sadece şuan için değil, günlerdir yaşadığım her şey için ağlıyordum. Ateş'in beni saran kolları yavaşça serbest bıraktı ve geri çekilip ona bakmamı sağladı. "Demir bizi bekliyor. Gitmemiz gerek." Dediğinde ağlamaktan yorgun düştüğüm için hiç bir şey yapmak istemediğimi ve eve gitmek istediğimi fark ettim. "Eve gitmek istiyorum." Dedim.
"Şuan olmaz, Alev. Henüz işlerimiz var." Ayağa kalktı ve elini uzattı. Önce uzattığı eline ardından da yavaşça ona döndüm. "Hadi kalk. Güçlü durman gereken bir yoldasın Alev." Haklıydı. Ama bu yoldan da oyunlardan da sıkılmaya başlıyordum. Aniden içimi büyük bir hırs ve öfke kapladı. Ateş'in uzattığı elini tuttum ve ayağa kalktım. "Ve, her zaman sana uzatılan bir el olmaya bilir. Ya da sarılıp, ağlaya bileceğin bir omuz." Dediğinde düz bir sesle konuşarak, "neden? Sen de mi ihanet edersin?" Dediğimde duraksadı. Böyle bir şey söyleyeceğimi düşünmediğinden sanırım, şaşırmış görünüyordu. Yutkundu. "Her savaşta birlikte olmaya biliriz. Belki bazı savaşlarında sadece sen olacaksın." Yine haklıydı.
"Peki, şuan olduğu gibi; bir diğer savaşlarda da yanımda olanlar karşımda durur mu?" Diye sordum. Bunu bende düşünüp anlaya bilirdim, ama ondan duymak istiyordum. Çünkü bu soruya Demir ve kendisi de dahildi.
"Belki de." Dedi ve gözlerini benden kaçırıp etrafına baktı. Bir kaç saniye sonra şoför koltuğuna doğru ilerledi ve bana bakmadan, "hadi arabaya bin. Ve artık olanlar yada olacaklar için bu kadar düşüp ağlama." Dedi. Derin bir nefes alıp verdim ve yüzümde ki yaşları sildim. Arka koltuklara değil, yolcu koltuğuna oturdum. Arabayı tekrar çalıştırdı ve karanlık sokakta ilerlemeye devam etti. Nereye gidecektik ve ne olacaktı bilmiyordum. Ama içimde öyle bir his vardı ki, gittiğimiz yerde yine canı en çok yanan ben olacaktım.
Başımı cama yasladım ve gözlerimi kapattım. Şuan her şey canımı yakıyordu. Nasıl oldu da bunu yapmıştı? Onun bu olanlarla nasıl bir alakası olabilirdi? Ne zamandan beri o da mı bu oyunların içindeydi? Belki de başından beri. Yanlış konumu atan ve beni bu olayları yaşamaya mecbur bırakan da oydu. Ben ise bunları yeni düşüne biliyordum. Canım yandıktan sonra aklımın çalışması sinir bozucu bir şekilde komikti. Arabanın durduğunu anladığımda başımı kaldırdım ve gözlerimi açtım. Başım o kadar ağrıyordu ki bir kaç saniye öylece durdum. "Biliyorum saçma ve sinir bozucu bir soru. Ama, iyi misin?" Ateş'e döndüm ve hiç bir şey söylemeden cama baktım. "Bilmiyorum. Kırgın ve öfkeliyim." Dediğimde tekrar ona döndüm. "Ona yalan atmak benim için çok zordu. Onun bana yalan attığını görmek bile bir acıydı. Ve şimdiyse ihanet ettiğini öğreniyorum." Ben konuştukça onunda gözlerinde farklı bakışlar yer alıyordu. Ve şuan ki bakışında suçluluk ve üzüntü vardı. Bunu görebiliyordum. "Benim bunca şeyi yaşamamda ki tek suçlu belki de oydu. Yanlış konum ve bir gece de değişen hayatım." Sinir bozukluğuyla güldüm. "Neden ben ya? Buraya gelmesem belki bunlar olmayacaktı. Ama nedense bu düşünce çok saçma geliyor. Sanki zaten olacakmış gibi." Derin bir nefes aldı ve önüne dönüp yolu izledi. Karanlık ve ucu gözükmeyen bir yoldaydık. Hâlâ amacımızın ne olduğunu bilmiyordum.
"Bunları sonra konuşalım. Şuan zaman giderek azalıyor." Normalde sorular sorup dururdum şuan, ama hiç bir şey umrumda değildi. Arabadan indim ve Ateş yanıma geldi. "Beni takip et." Olumlu anlamda başımı salladım ve onun arkasından ilerlemeye başladım. Burası neresiydi bilmiyordum ama her yer karanlıktı. Yolu aydınlatan tek bir sokak lambası veya buralarda olan tek bir ev bile yoktu. Etrafa bakıyor aynı zamanda Ateş'in arkasından onu takip ediyordum. Farkında olmadan sesli bir şekilde, "çok soğuk." Dedim.
"Birazdan üşümezsin." Diye cevap verdi.
"Neden?" Diye sorduğumda durdu ve bana döndü. Bende durup ne diyeceğini bekleyerek ona bakıyordum.
"Ufak bir koşuşturmaca olacak." Dedi. Ne dediğini anlamamıştım ama yine sormamıştım. Biraz daha ilerledik ve bir sokağa döndük. Etraf karanlık olduğu için sürekli taşlara takılıyordum. Yolu bile düzgün olmayan bir yerdeydik. "Telefon ışığını açamaz mıyız?" Diye sorduğumda durdu ve etrafına bakmaya başladı. "Olmaz." Dedi ve etrafa bakmaya devam etti. Neye baktığını bilmiyor olmama rağmen bende bakmaya başladım. Ateş'in arkasında hareketlenme olduğunu görünce korkuyla yanımda olmasına rağmen Ateş'e seslendim. "Ateş! Şurada birisi var." Arkasına döndü ve kolumu tutup beni arkasına sakladı. Boşta olan elini arka cebine doğru götürünce cebindeki silahı fark ettim. Sessizce konuşarak, "ışığı açsak böyle olmazdı. Açalım mı Ateş?" Diye sorduğumda omzunun üzerinden bana baktı. "Alev sadece iki dakika sus. Ne ışıkmış ya." Diyerek söylenince dudaklarımı birbirine bastırdım ve yutkundum. Bir kaç saniye sonra elini cebinde ki silahtan uzaklaştırdı.
"Her şey tamam." Demir'in sesini duyduğumda Ateş'in arkasından çıktım. Karanlıkta yüzünü seçmek bile zor oluyordu. Bana döndü, "iyi misin?" Diye sordu. Olumsuz anlamda başımı salladığımda Ateş araya girdi. "Ama olacak." Dedi ve tutmaya devam ettiği kolumu biraz daha sıkı tuttu ve ilerlemeye başladı. "Güzel kızdı ya." Demir'in söylediğiyle durup Demir'e baktım. Ben durunca Ateş'de durdu.
"Sana inanamıyorum." Dedim. Bu dediği beni cidden şaşırtmıştı ama üzmüştü de.
"Neden öyle söylüyorsun? Yani, bende üzüldüm. Senin kadar olmasa da." Hiç bir şey söylemedim. Ateş'in tuttuğu kolumu oynattım ve bırakınca hiç bir şey söylemeden nereye gittiğimizi bile bilmediğim yolda yürümeye başladım.
Ateş'in arkamdan Demir'e kızdığını duyuyordum.
"Ne kadar boş boğaz bir çocuksun lan sen? Böyle bir durumda söylenecek bir söz mü bu dediğin?"
"Kusura bakmayın. Ama bende üzülüyorum oğlum, anla işte. Ayrıca, sert konuşarak kızın canını daha çok yaktığına eminim ama kanıtlayamam." Dediğinde durdum ve ikisine döndüm. Benim durmam ile onlarda durdu.
"Sizi duyduğumu biliyorsunuz değil mi?" Diye sorduğumda Ateş sinirle Demir'e baktı ve tekrar bana döndü. "Şurada ki ışığı görüyor musun?" Diye sorduğunda işaret ettiği yöne doğru döndüm. Az önce yürürken yalnızca yere baktığım için fark etmemiştim ama biraz uzağımızda bir evin ışıkları görünüyordu. "Evet?" Dedim.
"Bende görüyorum." Demir'in bu söylediğine istemeden de olsa hafif güldüm. Ateş yanında ki Demir'e sinirle döndü.
"Bir kez olsun ciddi olamaz mısın oğlum, sen? İstersen gördüğün için bir de tebrik edelim seni." Ateş'in söylediklerine gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıyordum. Bu haldeyken bile beni güldürüyorlardı. Ve Ateş, Demir'e kızarken bir babanın oğluna kızıyormuş gibi göründüğünü de yeni fark ediyordum.
"Çok stres oldum lan. Elimde değil." Ateş bıktığını belli eden bir nefes alıp verdi ve işaret ettiği yöne doğru yürümeye başladı. "Orada ne yapacağız?" Diye sordum. Yürümeye devam ederken sürekli yere bakıyordum çünkü durmadan bir şeylere takılıp düşecek gibi oluyordum. "Sen hiç küçükken komşu ziline basıp kaçtın mı?" Demir'in bu kez söylediğine Ateş de gülmüştü. Ama ben ne olduğunu anlamadığım için, gülmüyordum.
İkisi o kadar rahat görünüyordu ki. Bu kadar rahat olmaları beni de rahatlatıyordu ama aynı zamanda korkuyordum. "Ne?" Diye sordum ciddiyetle. "Yani diyor ki, zile basıp kaçacağız." Anlamayarak ikisine bakmaya devam ediyordum. Demir dayanamayarak, "Of, çok zorsun be Alev'im. Derhal bizim dilimizi öğretmeliyiz sana." Dediğinde Ateş bir kez daha güldü.
"Sizin diliniz?" Diye sordum. Ateş konuşmaya başlayınca ona döndüm.
"Daha açık olursak, evin aşağısında adamlar var. Sen ve ben onları oyalayacağız, Demir'de içeri geçecek ve içerde ki adamları etkisiz hale getirecek." Ateş'in bahsettiği koşuşturma bu olmalıydı. "Peki ya sonra?" Diye sordum.
"Normalde sen bilerek yakalanacaktın. Ama bu akşam evde olman gerekiyor. Bu yüzden peşimizde ki adamlardan kurtulup bizde içeriye geçeceğiz." Diye açıklama yaptı.
"İçeri de kim var? Neden yapıyoruz bunları?" Ateş derin bir nefes aldı.
"Bahar'ı arar mısın?" Kaşlarımı çattım. Şuan onunla neden konuşayım?
"Onunla konuşmaya hazır değilim." Dedim.
"Hadi Alev. Çok kısa bir süre oynayacaksın sadece. Hem belki açamayada bilir." Dediğinde yaptığı imayı anladım ve boğazımda bir acı oldu. Anlaşılan Bahar'da oradaydı.
Bahar'ı aradım ve bir kaç kez çaldığında açtı. "Alo, Alev." Dediğinde sesi normaldi. Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım. "Nasılsın?" Diye sorduğumda sesim titremişti. Onunla konuşuyor olmak hem canımı yakmış, hemde içimde ki öfkeyi uyandırmıştı. "İyiyim güzelim, sen?" Dediğinde boğazımı temizledim.
"Bende iyiyim. Neredesin?" Diye sorduğumda Ateş'e baktım. Telefonu hoparlöre almamı işaret edince dediğini yaptım.
"Evdeyim. Neden?" Diye sordu.
"Öylesine ya. Ne yapıyorsun diye arayayım dedim." Ateş başını olumlu anlamda salladı.
"Neyse Bahar, işim var. Sonra görüşürüz." Dedim. Ondan tiksindiğimi fark ediyordum.
"Tamam, görüşürüz. Bu arada, sen iyi misin Alev? Sesin garip geliyor." Diye sorduğunda bir kaç saniye sessiz kaldım. Demir destek olmak istiyormuş gibi kolumu okşuyordu. Hiç bir cevap vermedim ve telefonu kapattım.
"Bu kadar yeterli." Dedim. Ve Ateş söze girdi.
"Evde değil." Giderek yaklaştığımız evi işaret etti. "O evde." Bunu anlamıştım zaten.
Evin arkasına geçtiğimiz de Demir yanımızdan ayrıldı ve Ateş bana dönüp arka cebinden iki silah çıkardı. "Hep yanında olacağım, ama olası bir durum için bu da sende kalsın." Dedi ve silahlardan birini uzattı. Korkarak silahı ondan aldım ve onun gibi arka cebime yerleştirdim.
"Şimdi ne yapıyoruz?" Diye sordum. Ateş keyif alıyormuş gibi sırıttı. Eli bileğime uzandı ve tuttu. Benim ile birlikte saklanarak ve etrafına bakarak ilerlemeye başladı.
Bir duvarın arkasına geçtiğimiz de fısıldayarak, "ne yapacağız?" Diye sordum. Bileğimi tutmaya devam ederken bana döndü. "Adamları sessiz bir şekilde buradan uzaklaştırmak için her şeyi." Diye cevap verdi. Olumlu anlamda başımı salladım. Giderek evin önüne doğru ilerliyorduk. Ateş kapının önünde ki korumalara baktı ve cebinden bir şey çıkardı. Ben daha ne olduğunu anlamadan yerden yolun aşağısına doğru attı. Korumalar etrafına bakmaya başladı ve bizde duvarın arkasına iyice saklandık. "Şimdi ne yapacağız?" Diye sordum kısık sesle. Ateş işaret parmağını dudaklarına bastırdı ve susmamı işaret etti. Kalbim hızla atmaya başlamıştı. Stres olmaya başlamıştım.
Bir kaç saniye sonra korumalardan birinin, "lan." Dediğini duyduğumuzda Ateş gülümsedi. "Böyle yapma, korkunç oluyor. Yakalanabiliriz ve sen gülüyorsun." Dedim fısıldayarak. Bana döndü ve fısıldayarak, "eğleniyoruz işte. Ayrıca yakalanmayız, korkma." Dediğinde hiç bir cevap vermedim ve o da adamlara bakmak için başını uzattı. Oturduğumuz yerden kalktı ve o ilerlemeye başlayınca bende ilerledim.
Ateş'in attığı şey, her yeri kısa süreliğine sisle kaplamıştı. Adamlar sise rağmen bizi fark edince Ateş zile bastı ve benim kolumu tutmaya devam ederken koşmaya başladı. Adamlar da koşarak peşimizden geliyordu ve Ateş evin arkasında ki boş alana gelince durdu.
"Bakalım, dövüşte iyi misin." Dediğinde hızla ona döndüm. "Ne?!" Diye sorduğumda iki tane adamın bize doğru yaklaştığını gördüm.
Adamlardan biri, "hareket dahi etmeyin, yoksa ikinizde ölürsünüz." Dediğinde başımı Ateş'e çevirdim o ise bana değil adamlara bakıyordu. Adamlar giderek yaklaşınca Ateş iki elini kaldırdı ve bana da kaldırmamı söyleyince bende dediğini yaptım.
"Tamam. Bir şey yapmıyoruz." Ateş'in ne yapacağını anladığımda derin bir nefes aldım. Kendimi olacaklara hazırlama çalışıyordum. Adamların ikiside üstümüzü aramak için bize doğru gelmeye başladılar. Ateş bunu anladığında,
"ikimizde de bir şey yok. Kıza dokunmayın." Dediğinde nedense bende keyif almaya başlamıştım ve stresli olmama rağmen gülümsüyordum.
"Bunu sana soracak değiliz. Sus ve hareket dahi etme. İkinizde."
Adamlardan biri Ateş'in, bir diğeri ise benim üzerimi aramaya başladı. Adam omuzlarımdan belime doğru inmeye başladı. Rahatsız bir şekilde hareket ettiğimde Ateş'in adama baktığını fark ettim.
İki adam da aynı anda belimizde ki silahları fark edince ikimizde birbirimize bakıp adamlara döndük.
Ateş, adamın belinde ki silahı almasına izin vermeden adamın kolunu tuttu ve tekme savurarak onu kendisinden uzaklaştırdı. Adam silahı ile Ateş'i vuracakken Ateş hızlı davranarak, adamı dizinden vurdu ve adam inleyerek yere çöktü.
Önümde ki adam benim silahımı aldı ve yere attı. Silahı tutan eline tekme attım ve onunda silahı yere düştü. Yere düşen silahı almak yerine silahsız bir şekilde üzerime doğru geldi. Adam dizime vurdu ve yere düşmeme sebep oldu. Yeni bir hamle için üzerime doğru gelince düştüğüm yerde bilerek yuvarlandım ve önünden çekilip kalktım. Adam üzerime doğru atılınce geriye çekilip arkasına geçtim. Arkasından hızlı ve sert bir şekilde dizine vurdum. Adam yere çöktüğünde yerdeki silahlardan birini aldım ve tuttuğum yeri ile başına sertçe vurdum. Yüz üstü yere düştü, sanırım bayılmıştı.
Arkamı döndüğüm de yerde ki adamın burnu kırık ve uyku ile uyanıklık arasında yattığını gördüm. Gözlerimi adamdan hızla ayırdım burnunda ki kanlar midemi bulandırmıştı. Ateş'e döndüğümde beni izlediğini yeni fark ediyordum, nefes nefese kalmıştım. Yanıma yaklaştı.
"Şaşırtıcı, bayağı iyiydi." Dedi ve bana bakmaya devam ederken elinde ki silah ile arkamda ki adama sıktı. Korkuyla kulaklarımı kapattım ve gözlerimi de kapatıp başımı eğdim. Adam zaten bayılmıştı, sıkmasına gerek yokken bunu neden yapmıştı?
"Kan görmek istemiyorsan arkanı dönme." Dediğinde yavaşça ellerimi kulaklarımdan çektim ve gözümü açıp başımı kaldırdım. "Bunu neden yaptın? O zaten bayılmıştı." Elinde ki silahı beline yerleştirdi.
"Ona kıza dokunmayın demiştim." Verdiği bu cevap, yaptığı şey ne kadar korkunç olsa da hoşuma gitmişti. Gülümsedim ve bende elimde ki silahı arka cebime yerleştirdim.
"Şimdi ne olacak?" Diye sorduğumda saçımı açmıştım ve tekrar topluyordum.
"Zile bastık, herkes çoktan her şeyi anlamıştır. İçeriye gireceğiz. Demir'in de yanında olmalıyız." Olumlu bir şekilde başımı salladım ve arkamı dahi dönmeden, tekrar evin önüne doğru ilerlemeye başladım. Ateş silahını cebinden çıkartmış, iki eli ile önünde tutuyordu. Ateş'in arkasından ilerlemeye devam ederken arada arkama veya etrafa bakıyordum.
Evin önüne geldik ve kapının açık olduğunu gördüm. Ateş kolumu tuttu ve arkasına saklayarak içeriye girdi. İkimizinde diğer ellerinde silah vardı.
Sessizce kapıdan içeriye girdiğimiz gibi bizi karşılayan merdivenlerden yukarıya doğru çıkmaya başladık. Ateş önümüzü kollarken bende arkayı kolluyordum.
Merdivenler bitince geniş bir salona geldik. Yerde bir kaç tane adam yatıyordu ve şuan kimse yoktu. Bir merdiven daha vardı etrafa biraz baktıktan sonra o merdivenlere doğru ilerlemeye başladık. Ateş bana döndü ve sessizce, "herkes yukarıda olmalı, dikkatli ol. Yanımdan sakın ayrılma." Korkak ve olumlu bir şekilde başımı salladım. Yavaşça yukarıya doğru çıkmaya başladığımızda bizi neyin bekleyeceğini bilmediğim için korkuyordum.
Yukarı çıktığımızda geniş bir alan bizi karşıladı. Yerde kan izleri vardı. Bir kaç adım daha attık ve evin ışıkları kapandı. İkimizinde adımları olduğu yerde durunca korkuyla, "Ateş!" Diyerek bağırdım.
Ateş etrafa bakmaya çalışıyordu ama karanlık olduğu için hiç bir şey göremiyordu.
Gözümüz karanlığa biraz daha alıştığında etrafı az da olsa görmeye başlıyorduk.
"Ateş ne oluyor?" Diye sordum, sesim titriyordu.
"Tuzak." Ateş'in susması ile silahların patlaması bir oldu.
Devam edecek...
Bölümü nasıl buldunuz?
Düşüncelerinizi bekliyor olacağım. Yorum ve oy sayısına göre bölüm daha erken gelecektir. Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle 💖
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
8.87k Okunma |
684 Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |