14. Bölüm

İlk Yalan

Helena
yazarhelena

13 Bölüm:İlk yalan.

 

Her şey zamanla daha kötü olacaktı hissediyorum. Ama içim de çok farklı bir his daha var. Bunu nasıl adlandırabilirim bilmiyorum ama, bu yolun sonu hiç aydınlık gelmiyor.

 

 

Ayağa kalktım ve kapıya doğru ilerledim. Odamdan çıkıyordum ki telefonum çalmaya başladı. Cebimden çıkardım ve Bahar'ın aradığını görür görmez açtım.

 

"Alo." Dedim. Sesimden tedirgin olduğum anlaşılıyordu. Bir kaç saniye durdu ve ses gelmeyince ben tekrar konuştum. "Alo?" Bu sefer anında cevap geldi.

 

"Alev." Sesi bir değişik geliyordu. Konuşurken yutkunduğunu anlamıştım, "Bahar sen neredesin?" Diye sordum. Aklıma onunda bana bu soruları sorduğu gelmişti. "Merak etmişsin belli, üzgünüm. Biraz işim vardı bakamadım." Sesi hâlâ bir değişik geliyordu. "Seni o kadar aradım, mesaj attım. Sen bakmayınca korktum." Neden böyle olduğunu anlamaya çalışıyordum. "Neredesin sen?" Diye sordum. O henüz cevap vermeden söze devam ettim. "Biz geldik evi…" sözümün yarım kalmasına sebep olacak bir şey söylemişti, "Ben evdeydim. İşlerim vardı kusura bakma. Şarjım da yoktu zaten." Yalan atıyordu. Evine gitmiştik ve o yoktu. Ben ona asla yalan söylemezdim. Ama bu olanlar beni yalan söylemem için zorlamıştı. O da bana hiç yalan söylemez ve bir şeylerini saklamazdı. Şuan onu bana yalan söylemeye zorlayan neydi?

 

"Sen ne diyordun? Orada mısın Alev?" Yalan söylüyordu, yalan söylüyordum. O benden şüphelenmişti biliyorum ama bana belli etmemişti. Ben ise şuan yalnızca şüphe etmiyordum. Emindim, yalan söylüyordu. Ve ben de bunu biliyor olmama rağmen ona belli etmeyecektim. "Evet, evet. Buradayım. Eve geldiğimi söylüyordum." Dedim. Yalan söylemesi beni korkutmuşdu. Ne olursa olsun o bana, bende ona yalan söylemeyecektik. Ailesinin söylediği yalanlar yüzünden sevdiği insanlardan olmuştu. O gün söz vermiştik; Herkes ne kadar yalancı olursa olsun, çevremizde hiç bir doğru yoksa bile biz tek doğrular olarak kalacaktık. Şimdiyse ilk önce ben, sonrasında ise o yalan söyleyerek birbirimize verdiğimiz sözü çiğnemiştik...

 

Telefonları kapattık. Şuan yalan söylediği için kırılmış, onu buna neyin mecbur bıraktığını bilmediğim için korkmuş ve bir anlığına da olsa Bahar'a olan güvencimin sarsıldığını hissediyordum. Ama bir anlığına olamazdı. Güven gerçekten insanlar arasında ki derin duygulardan bir tanesidir. Çok zordur. Zor kazanılır çabuk kayıp edilirdi. Ben artık en güvendiğim olana bile inanamıyordum. Çünkü bir kez yalan söyleyen, söylediği o yalan için bir başka yalanlar daha söylerdi, bunu biliyordum.

 

Odadan çıktım ve aşağıya doğru iniyordum. Merdivenlerden inerken Demir ile göz göze geldik. Bana baktığında ne görmüştü bilmiyordum ama bir sorun olduğunu anlamış gibiydi. Ve Demir de ilk günden beri anlam veremediğim bir bakış daha vardı. Onda ise üzüntü vardı. Evet, eminim. Bana ne zaman baksa gözlerinde hangi duygu olursa olsun üzüntü asla gitmiyordu. Yanlarına doğru gittim.

 

"Gidelim." Dedim. Ateş'de bana baktı ve o da Demir gibi bir şeylerin yolunda olmadığını anlamış gibiydi. Şuan nasıl görünüyordum da onlar bana bakar bakmaz anlayabiliyordu? Bilmiyorum. Ateş Demir'in aksine bir şeylerin yolunda gitmediğini anladığı gibi sordu. "İyi görünmüyorsun Alev. Bir şey mi oldu?" Derin nefes alıp verdim. Ellerim buz gibi olmuştu. "Bahar aradı." Dedim. Sesim normalden farklı çıkmıştı. "O iyi değil mi? Yani ona bir şey olduğu için mi böylesin?" Bunu soran Demir'di. İkisi de bu halimden endişelenmişti. "Hayır, o iyi." Dedim ve sustum. "E peki sorun ne?" Bakışlarımı bana bunu soran Ateş'e doğru çevirdim, "Bana yalan söyledi." Demir ve Ateş şuan benden hiç bir şey anlamıyorlardı. Belliydi ve onlar bir şey söylemeyince konuşmaya devam ettim.

 

"Ona neden cevap vermediğini, bu saate kadar neden aramadığını sordum. O da işim vardı ve şarjım yoktu dedi." Ateş omuzlarını kaldırıp indirdi. "E sebep budur belki. Sorun ne hâlâ anlamadım Alev." Ve yine derin bir nefes alıp verdim. "Bana tüm gün evde olduğunu söyledi." Ateş ve Demir birbirilerine baktı. Onlarda anlam verememişti. "Ama bu gün gittiğimiz de kapıyı açmadı, evde yoktu." Diyerek söze devam ettim. Üçümüz salonun ortasında durmuş neler döndüğünü anlamaya çalışıyorduk. Ateş ile göz göze geldik bir şey söylemesini bekliyordum ama o da hiç bir şey söylemeden bana bakıyordu. "Buradan gidelim. Alev'in evinde her şeyi düşünürüz. Saat daha fazla geç olmasın." Demir'in söylediklerini Ateş başı ile onayladı ve salondan kapıya doğru ilerlediler. Bende arkalarından geliyordum. Hiç bir şey anlayamıyorum her şey çok karışık. Bahar'ın bu yaptığı içime büyük bir taş oturtmuştu. Umarım farklı bir açıklaması vardı.

 

Arabaya bindik ve bu sefer ben yolcu koltuğuna değil arka koltuğa geçtim. Ateş anahtarı Demir'e verdi ve arabayı onun sürmesini söyledi. Sonra benim gibi arka koltuklara geçti. Başımı cama yasladım ve ellerimi kucağıma indirdim. Nedense bu olanlar sırasında her seferinde uyumak istiyordum. Bu bir kaçma yolu muydu, yoksa bir şeyleri unutmaya çalışmak mı bilmiyorum. Ama anlamsızdı çünkü uyandığımda her şey aynı devam edecekti. Demir arabayı çalıştırdı kısa süreliğine gözlerimi kapattım. Tüm bu olanlar bana akıl almaz derecede kötü geliyordu. Şuan ne olduğunu bile bilmediğim bir olayın içindeydim. Nedense bu olayda ki yerimi düşünmek istedim. Ateş, ailesine zarar verenleri bulmak için uğraşıyordu. Demir ona yardım ediyordu. Peki ya ben? Sadece aklımda ki o: neden ben? Nasıl ben? Sorularına cevap arıyordum sanırım. Babam beni uyaran kişiydi ona sorsam söyler miydi acaba? Yoksa farklı şeylerden mi söz ediyordu. Farklı şeylerden söz ettiğine inanıyordum ya da inanmak istiyordum çünkü öyle olsa babam bunların olacağını bilse, buraya gelmemi engellerdi.

 

Bunları düşünürken koluma birinin dokunduğunu hissettim ve sıçrayarak o tarafa döndüm. Ateş olduğunu görünce rahatlamıştım. Ama yanımda bir o vardı başka kim olacaktı ki? Fazla derin düşünmeye başlıyordum artık. Her şeyi ve her ihtimali. Öyle şeyler geçiyordu ki aklımdan ama o kadar kötü düşünceler ki bunlar. Kendim kendime söylemek bile istemiyorum...

 

"İyi misin?" Başımı önce Ateş'e sonra bana baktığını anladığım Demir'e doğru çevirdim. Tekrar Ateş'e baktığım da konuşmaya başladım. "Ben. İyiyim." Konuşmak çok zor gelmişti. Sesim titriyordu ama ağlamak istemiyordum bile. Artık bırakın çevremde olup bitenleri, ben kendimi bile anlayamıyordum. "Yine değilsin, yine korkuyorsun." Gözleri kucağımda ki ellerime kaydı. Sonra tekrar bana baktı. "Sakin ol Alev." Benimde gözlerim kucağımda ki ellerime kaydı. O an anladım ki sağ elimi sol elimin içine koymuştum ve sol elimde ki baş parmağım ile sertçe avuç içimi sıvazlıyordum. Fark etmiş olmama rağmen yapmaya devam ediyordum. Yanıma biraz daha yaklaştı ve sol baş parmağımı tutarak durdurdu ve bana baktı önce tuttuğu parmağıma sonra ise ona baktım. "Yapma." Dedi net ama bir o kadar da yumuşak bir sesle. Hiç bir şey söylemedim. O ise baş parmağımı tutmaya devam ediyordu. Parmakları benimkilerinin aksine çok sıcaktı ama bu hep olurdu. Her korktuğumda ellerim soğuk oluyordu. "Üşüyor musun?" Diye sordu. Olumsuz anlamda başımı salladım. Korktuğum için böyle olduğunu anlamıştı. Kulağıma doğru yaklaştı, "korkma." Dedi fısıldıyarak. Ve yavaşça kulağımdan uzaklaştı. Ellerimi bilmiyorum ama vücudumun yanmaya başladığını hissediyordum. Bu his ile parmağımı hızla onun elinden kurtardım. Gülümsüyordu. İstemeden de olsa gülümsemesine karşılık vermiştim. Arabayı sürerken arada sırada bize bakan Demir'e baktım, o da hafif sırıtıyordu. Gülümsemeyi bıraktım ve boğazımı temizledim. Benim aksime Ateş daha çok gülümsüyordu. Tekrar cama döndüm ama bu sefer daha farklı hissediyordum. Bunu nasıl yaptı bilmiyorum ama iyiydim ve korkmama sebep olan hiç bir şeyi düşünemiyordum.

 

Yarım saat sonra yeni evimin önünde durduk. Araçtan ben ve Ateş indik. Ateş'e döndüm ve bir şey söyleyeceğimi anlayıp o da bana baktı. "Demir de kalıyordu hani?" Diye sordum. Sitenin içerisine doğru ilerliyorduk. Demir arabayı tekrar çalıştırdı ve gitti. "Saatlerdir bir şey yemiyoruz. Seni bilmem ama biz normal insanlar gibi beslenerek yaşam sürdürüyoruz." Dedi alayla. Bana değil önüne bakıyordu ve gülüyordu. Yüzümü buruşturdum, "Ya öyle mi? Normal insanlarla ortak olan yanın sadece bu sanırım." Sesli güldüğünde durup ona baktım ve o da bir adım önde durup bana baktı. "Yok, yanılıyorsun. Ben gayet normal bir hayatı olan, normal bir gencim. Ve anladığım kadarıyla sende beslenmekte yok." Dedi. İstemeden gülmesine karşılık verdim. "Bon goyot normol bor hoyoto olon, normol bor gencom." Diyerek onun söylediklerini taklit ettim. Artık daha sesli gülüyordu. Ona göz devirdim ve yanından geçip ondan önde yürümeye başladım. Arkamdan gülerek geliyordu. "Bir daha yapar mısın. Lütfen." Dedi gülmeye devam ediyordu. "Yürü git Ateş." Bu sefer bende gülüyordum. "Çok değişik kızsın Alev." Sinir bozukluğuyla gülmeye devam ederken, " Yok, ben gayet normal bir hayatı olan, normal bir kızım. Senin gibi." Dedim. "Hiç sanmıyorum." Dedi ve asansörün düğmesine bastı asansör açıldı ve içeri geçtik. "Sebep?" Diye sordum. Az önce olduğu gibi gülmüyordu ama ciddi de değildi. Onun bu hali daha güzeldi.

"Çocuk gibisin, yaşıtların gibi değil." Diyerek açıklama yapınca ona döndüm. "Bu kötü mü?" Diye sordum. O an fark ediyordum ki, bu soruyu bile sorarken küçük bir kız çocuğu gibiydim. Gülümseyerek o da bana döndü, "Hayır, tatlı." Tekrar önüme döndüm. Böyle söylemesi mutlu etmişti. Asansör durduğunda ilk inen ben oldum ve o arkamdan gelirken, anahtarları cebimden çıkardım ve kapıyı açtım. Birlikte içeriye girdik. Ben kapının önünde ayakkabımı çıkartıp terlikleri mi giyerken, o direkt salona geçti ve kendini koltuğa attı. Salona geçip karşısında durdum ve başını kaldırıp bana baktı, "Ne oldu?" Diye sordu. Kollarımı önümde bağladım, "Ayakkabılarını çıkart ve terliklerini giy." Dedim net bir sesle. Ayaklarına doğru eğildi ve ayakkabısını çıkartıp bana döndü. "Terlikleri sen getirir misin ya." İsterken yüzü o kadar komik ve tatlı gelmişdi ki bu isteğini elbette kabul etmeyecektim. O bunu hak etmiyor. Onun oturduğu koltuğun karşısında ki tek kişilik koltuğa oturdum ve bacaklarımı üst üste koydum. "Malesef canım, oturdum bile." Dedim keyifle. Ayağa kalktı ve bana bakmaya devam ederek çıkarttığı ayakkabılarını kapının arkasında ki raflara koydu ve terliklerini ayaklarına geçirdi. Bana bakmaya devam ediyordu ben de keyifle onu izliyordum. "Sen benden öcünü almaya mı çalışıyorsun?" Diye sordu. Alaylı konuşuyordu. "Hayır, neden böyle bir şey yapayım ki?" Oturduğum yerde tekrardan kollarımı bağladım. Oturduğum yere doğru gelmeye devam ederken gülümsüyordu. Yaklaşmaya devam etti ve oturduğum yerde karşıma geçti ve önümde durdu. " Ne oldu?" Diye sordum. Tekli koltuğun iki yanına ellerini koydu ve bana doğru eğildi. Artık tek gülümseyen oydu. "Ne yapıyorsun?" Diye sordum. Ve hafif kekelemiştim. Yüzü yüzüme gereğinden fazla yakın duruyordu ve nefes alıp verişlerim düzensizleşmişti. "Minik." Dedi sadece. Kaşlarımı çattım, "Minik mi?" Diye sordum. "Hımhım." Dedi ve olumlu anlamda başını salladı. "Ateş, çıkar mısın önümden." Sesim kısık bir şekilde çıkmıştı. Ama keşke hiç söylemeseydim. Yüzü yüzüme biraz daha yaklaştı bunu bilerek yapıyordu. "Nedenmiş?" Diye sordu. Bir şeyler söylemek için dudaklarımı oynattım ve tam o sırada kapı çaldı. "Kapıyı açmak için." Diye cevap verdim. Kapının çalması benim için bahane olmuştu. Çalmasa ne söylerdim acaba. Gülümsemesi biraz daha büyüdü benim bu halimden zevk alıyordu. Tek kolunu önümden çekti ve kapıya gitmem için izin verdiğinde o aradan geçtim ve kapıyı açtım. Demir gelmişti. "Hoş geldin." Demir içeri geçerken Ateş de az önce benim oturduğum koltuğa oturmuştu. Ve bana hâlâ gülümseyerek bakıyordu. "Bir şey mi kaçırdım? Ateş aşırı keyifli Alev ise utanmış. Ne oluyor?" Diye sordu o da gülüyordu. Hayatım da gördüğüm en gıcık ikili olabilirlerdi. Ayrıca utandığımı nereden biliyordu? "Yanakların," Dedi Ateş. Ona doğru döndüm. "Kızarmış. İyi misin?" Dedi ve Demir ne olduğunu bilmiyor olmasına rağmen gülüyordu. Ellerimi yanaklarıma koydum ve kapattım. "Hayır ne alası var? Ayrıca sen daha kaç kere iyi misin diye soracaksın ya. Tüm gün ağzını ne zaman açsan iyi misin diye soruyorsun." Verdiğim bu hızlı cevap daha çok eğlenmelerine sebep olmuştu. Ellerimi yanaklarımdan çektim ve bende Ateş'in karşısında ki koltuğa geçtim. Demir ise benimle aynı koltukta ama bir diğer ucunda oturuyordu. Ateş ayağa kalkınca ikimiz de ona baktık. "Hadi bakalım, bu kadar eğlenmek yeter. Akşam oldu hâlâ bir şeyler yemedik." Bakışları ikimizden ayrıldı ve sadece Demir'e döndü. "Mum falan aldın mı?" Diye sordu. Doğru ya, nasıl unuturum. Hava giderek kararıyordu ve tüm gece elektrikler olmayacaktı. Demir olumlu bir şekilde başını oynattı. " O zaman şöyle yapıyoruz, ben ve Alev yemek hazırlarken sende aldığın pilli lambaları ve mumları yerleştir. "Tamamdır." Dedi Demir. Biz de ayağa kalktık ve ben direkt mutfağa geçtim ardımdan Ateş de geldi. Masanın üzerinde ki poşetten tüm malzemeleri çıkarttım. "Ne yapacağız?" Diye sordum. Masaya yaslandı ve bana döndü. "Zehirlenmek istemediğimiz için ben yapıyorum sen sadece yap dediklerimi yapacaksın." Bende masaya yaslandım ve kollarımı birbirine bağladım, " Sen çok mu komiksin?" Diye sordum alayla. "Öyleyimdir." Dedi. Benim odamın oralardan bir ses gelince ikimiz de o yöne baktık. Ardında. Demir'in garip olan isyanına şahit olduk. "Hay bu mumun ya. Bu mum bozuk sanırım. Değişik bir şey oldu yanmıyor burası. Hayır yani mum mumdur neden süslemek adına şekilden şekile sokarsın ki?" İkimiz de gülmeye başladık. Demir yanımıza geldi mumu masaya koydu, " Şuna baksanıza. Adamlar ip koymayı unutmuş resmen. İpten daha çok şu gereksiz taş var. Ateş yakıp mı aydınlatıcaz." Sesli gülmeye başladım. Demir şuan hem komik hem de tatlı görünüyordu. Kollarımı çözdüm ve Demir'in yanına gidip mumu elime aldım, "Siz yemekleri yapın ben ışıkları hallederim." Bu teklifim Demir'i çok mutlu etmişti. " Oh be, bana uyar." Dedi. Ateş Demir'e döndü, "Silah tutabiliyorsun dövüşte iyisin ama bir mumu yakamadın olm ya." Dedi ve hafif güldü. Bende gülerek ona katıldım. "Ben mum yakmayı bilmiyorum kardeşim, şöyle süslü değişik şekilli olanı hiç yakamıyorum. Ama adamları muma çeviririm bak onda iyiyim." Dediğinde üçümüz de gülüyorduk. Keşke bu ikiliyle daha farklı tanışsaydık. O zaman belki her şey daha farklı olabilirdi. Bunları düşünmek gülüşümü yok etmişti. Derin bir nefes alıp verdim ve yanlarından ayrıldım. Bu hareketim onların da tadını kaçırmıştı sanırım. Demir'in yakamadığı tüm mumları yaktım ve masa üzeri için aldığı lambaları da salona ve kendi odama koydum. Ev o kadar güzel yemek kokuyordu ki ilk kez şuan acıktığımın farkına varıyordum. İşim bitince odam da ki balkona çıktım ve sandalyeye oturup dışarıyı izledim. Havalar artık soğuktu, okul bir kaç gün sonra başlıyordu. Üniversite için en önemli olan dönemde başıma gelenlere bak. Kendi kendime sinir bozukluğuyla güldüm. Kafam o kadar doluydu ki ne düşündüğüm bile karma karışıktı, ama şuan canımı en çok acıtan ve beni en çok korkutan şey; Bahar'ın yalan atmasıydı. Saçma bir yalan uydursun istiyordum, bana evden market için çıktığını bizimde o sırada gelmiş olabileceğimizi söylesin istiyordum. Ama o hep evde bir işinin olduğu yalanını söylemişti. Derin bir nefes alıp verdim. Sözü sanki ilk ben bozmamışım gibi o kadar canımı acıtmıştı ki, arkasında yatan sebebi merak ediyordum. Kim bilir nelerle karşılaşacağım.

 

"Alev?" Başımı sesin geldiği yöne çevirdim. Demir gelmişti, yanıma gelip oturdu. Bana değil gökyüzüne bakıyordu. "Çok zor olmalı." Dedi. Bana söylüyordu ama bir o kadar da kendisiyle konuşuyormuş gibiydi. "Öyle." Dedim. Çok zordu. "Ateş ve benim kardeşliğimiz iki yaşımızda başladı. Onu iki yaşından beri tanıyorum ve yanındayım. Birlikte çok şey yaşadık, bir çoğu kez kaybettik, çoğu zaman düştüğümüz yerde kalıp, sonumuzu bekledik. O çok değişiktir. Bazen onu ben bile çözemiyorum ve tanımadığını düşünüyorum." Bana doğru döndü. Yine gözünde bir yerlerde değişik bir şekilde üzüldüğü görünüyordu. Bana neden hep böyle bakıyordu? "O çok zor şeyler yaşadı Alev. Şuan senin için ne kadar zorsa her şey, onun için en kötüsü. Sana yaptıkları veya belki de yapacakları hep bu yüzden. Ondan sakın nefret etme Alev." Diyerek devam etti. Derin bir çektim. "Bana bunları neden söylüyorsun?" Diye sordum. "Öylesine. Belki de onu anlaman için. O kendini sakınır gizler. Çoğu zaman duygusuz ve kendi çıkarları için yaşayan birisi gibi gözükür. Onun hakkında yanlış düşünme diye." Sanki sebepler bunlar değildi. Bir şey olacakmışta özür konuşması yapar gibiydi. "Bu olaylar son bulduğunda belki İstanbul dan bile giderim. Bir önemi kalmaz." Hiç bir şey söylemedi ve önüne döndü. Konu bu işin sonu olunca Demir de, Ateş de bana cevap vermiyordu.

"Yemek yemeye gidelim. Ateş bekliyor." Ayağa kalktı ve bir kez bile bakmadan balkondan çıktı. Demir çok garipti. Ama düşünceli ve saf bir kişiliğe sahipti. Ateş'in böyle bir kardeşi olması beni bile mutlu ediyordu.

 

                               🌌

 

Yemek yemiştik ve mutfağı toplamıştık. Bir kaç kez konuşmuş, sohbet etmiştik. Demir ve Ateş yarın için bir şeyler konuşmuşlardı. Saat neredeyse gece yarısına geliyordu. Demir odalardan birinde uyumuştu. Ben salonda oturuyordum. Ateş'in ne yaptığını bilmiyordum. Ama sanırım o da uyuyordu. Camın önünde ayakta durmuş dışarıyı izliyordum, evin içerisinde yeterince mum ve lamba vardı ama karanlık hâlâ tedirgin ediyordu. Koluma bir elin tutunduğunu hissettim ve bana doğru uzanan eli tutup ters çevirdim ardından arkamı döndüm.

 

Arkama döndüğümde Ateş ile göz göze geldim. Kolunu ters çevirdiğim için inliyordu ve hemen elimi çektim. "Ne yapıyorsun kızım sen." Diye bana söylendi. "Özür dilerim, sen öyle sessizce gelince korkudan şey oldum." Saçmaladığımı anlayınca sustum. Gülümsedi ve yanıma geldi. Bileğini bir kaç kez sıvazladı ve durdu. "Göründüğünden daha güçlüymüşsün." Söylediğini duymazdan geldim, "kolun iyi mi?" Diye sordum. "İyi iyi merak etme. O kadar da değil." Dedi ve hafif güldü. "Az önce acıdan karşımda inliyordun." Dedim. "Beklemiyordum çünkü.Sana seslendim ama cevap vermedin, dokunduğumda öyle yapacağını nereden bileyim?" Başımı önüme eğdim. "Dalmışım. Üzgünüm." Diyerek mırıldandım. "Sorun değil Alev." Ben bir şey söylemedim ve söze devam etti. "Neden uyumadın?" Diye sordu. "Uyku tutmadı." Dedim düz bir sesle. "Sen neden uyumadın?" Bu sefer soran ben olmuştum. Omuz silkti, "beni de uyku tutmadı." Dedi. Yine sessiz kaldım ikimiz de üçlü koltuğa oturduk. "Karanlıktan korktuğumu nereden biliyorsun?" Günlerdir aklımda olan soruyu sorduğumda gülümseyerek bana baktı. "Arabamda uyuya kaldığın zaman seni mecburen içeriye kadar taşımak zorunda kalmıştım. Ve sen eve girer girmez ışıkları açın dedin. O an anladım." Bende gülümsedim. "Anladım." Dedim sadece. "Ateşin varken, babandan söz etmiştin." Şaşkınlıkla ona döndüm böyle bir şeyi hatırlamıyordum. Ateş söylemek veya söylememek arasındaydı. "Babanın sen buraya gelmeden önce seni uyardığını anlattın. Sence baban neden uyardı seni?" Diye sordu. Ama maalesef bunun cevabı bende de yoktu. Omuzlarımı indirip kaldırdım. "Bilmiyorum." Diye cevap verdim. "Ama bunların olacağını bildiğini sanmam. Öyle olsa buraya gelmeme karşı çıkardı." Dediğimde Ateş hiç bir şey söylemedi öylece yüzümü izliyordu. Bende ona bakıyordum. Yüzü yarı aydınlık yarı karanlıktı. Saniyeler geçti ama tek kelime dahi etmedi. Bende bir şey söylemedim ve gözlerimi karşımızda ki büyük cama çevirdim. Babam neden öyle konuşmuştu? Neden sondan söz edince Ateş ve Demir susuyordu? Her şey çok alakasız saçma geliyordu.

 

Gözlerimi yavaşça açtım başımı kaldırdım ve etrafıma baktım. Hâlâ geceydi. Ve ben Ateş'in dizinde uyumuştum o da koltuğun köşesine başını indirmiş yatıyordu. En son ne konuştuk, ne zaman uyudum hiç birini hatırlamıyordum. Bir kaç dakika sadece Ateş'e baktım. Yatağıma gitmek istemiyordum, başımı tekrar onun dizine koydum ve uykuya daldım.

 

 

Devam edecek...

 

Bir bölümün daha sonuna geldik. Bu bölüm daha uzun oldu ve daha çok Alev ve Ateş sahneleri vardı. Kitap hakkında ki düşüncelerinizi bekliyor olacağım. Ve hepinizi YouTube kanalın da görmek isterim. Bir sonra ki bölümler de görüşmek üzere ✨ 🤍

 

Bölüm : 07.12.2024 08:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...