16. Bölüm

İlk operasyon bölüm 15

Helena
yazarhelena

15. Bölüm: ilk operasyon.

 

Uzun bir bölüm oldu. Umarım sıkılmadan okursunuz. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere ✨

İyi okumalar diliyorum.

 

Arabanın içerisinde ki sessizlik yerini korurken bu sessizliği bozan, Ateş'in çalan telefonu oldu. Telefonun çalması sıçrayarak o yöne bakmama sebep olmuştu. Ateş telefonu açtı ve kulağına koydu. Konuşmuyordu sadece dinliyordu. En sonunda sadece, "Tamam." Dedi ve telefonu kapattı. Arabanın içerisinde ki aynadan bana baktığında bende oraya bakıyordum. Demir'e döndü ve, "Başlıyoruz." Dedi. Demir direksiyonu tutan ellerini daha da sıktı. "Başlıyoruz?" Kaşlarımı çatmış bir şekilde Ateş'e bakıyordum, bir açıklama yapmasını bekliyordum. Çünkü hiç bir şeyi anlamamıştım. "Operasyon ne diye sormuştun." Dedi sakin bir sesle. "Bu akşam ne olduğunu anlayacaksın." Anlaşılan sözünü ettiği operasyona bu gün gidiyorduk. İçim ürperdi. Olacaklara hazır olmam gerekiyordu. "Peki, ne yapıyoruz?" Demir'in sorusuyla Ateş gözlerini ona doğru çevirdi. "Benim evime gidip hazırlanıyoruz." Diye cevap verdi ve önüne döndü. Yaklaşık yarım saat sonra Ateş'in evi olduğunu düşündüğüm bir evin önünde durduk. Üçümüz de arabadan indik. Çevremiz de siteler vardı ama Ateş'in evi site değildi. Sanırım özel yapımdı. "Evimi incelemek için daha çok vaktin var. Hazırlanmamız gerekiyor, içeriye geçelim." Ateş'in yanımda olduğunu fark etmemiştim ve hiç bir şey söylemeden Demir'in önden kapıyı açmasıyla eve girdik. Ateş ve Demir salona geçince bende arkalarından geçtim. Demir ile üçlü koltuğa oturdum, Ateş ise karşımızda oturuyordu. "Nereye gidiyoruz?" Demir'in sorusuyla bir sessizlik daha son buldu. "Bu akşam Celâl bir iş için saçma bir otelin kuruluş partisinde olacak." Demir anlamış gibi bakıyordu ama ben hiç bir şey anlamamıştım ve Celâl'in kim olduğunu bile bilmiyordum. "Celâl kim?" Soruyu sorarken Demir'e baksam da cevabı veren Ateş oldu. "Gereksiz biri. Ama her türlü işin içinde o da var. O bir mafya değil, ama mafyalar ile çalışıyor. Kimi güçlü bulursa veya kim daha çok para verirse onun istediğini yapar." Nasıl biri olduğunu az çok anlamıştım. Ama hâlâ bilmediğim bir çok şey vardı. "Otelin kuruluşu ne alaka ve onun orada nasıl bir işi var?" Diye sordum. Bu sefer direkt Ateş'e bakıyordum. "Otelin kuruluş partisi bahane. Genelde işini kalabalık içerisinde halleder." Ateş sözünü bitirir bitirmez Demir araya girdi. "Dur tahmin edeyim. Şansa bak ki o parti de Taner ve ekibi de olacak." Ateş oturduğu yere yaslanıp sağ bacağını sol dizinin üstüne attı ve kollarını birbirine bağladı. "Aynen." Demir psikopat gibi gülümsemeye başladı. Korkunç görünüyordu. Bu akşam daha neler görecektim kim bilir. "Taner kim?" Diye sorduğumda bu sefer cevap veren Demir oldu. "Bu güne kadar yaptığımız her işi bozmaya çalışan eleman. Bir kaç kez yüz yüze geldik ve onunla belli başlı sorunlarımız oldu. Kendisini Ateş ve bana düşman olarak görüyor. Ama o aslında herkesle düşman, o da dahil dört kişilik bir ekibi var." Anlaşılan koyu bir geçmiş vardı. Ama garip gelen onca şey arasında kafamı bulandıran tek bir şey vardı. Bunlar on sekiz yaşında değiller miydi? Hangi ara yaşamıştılar bunca şeyi. "Bunlar ne zaman oldu?" Diye sordum. "Yani ne zamandır..." Dediğimde Ateş sorumu tamamlamama izin vermeden cevap vermeye başladı. "Demir ve ben çok küçükken her şey zaten planlanmıştı. O ve benim bu oyunun içerisine düşeceğimiz, ailemin yok olması," Durdu. Bacaklarını indirdi ve rahatsızca oturdu. Önce Demir'e sonra ardından tekrar bana baktığında devam etti. "Ve bir de sen." Kaşlarımı çattım. Benim nasıl bir alakam olabilirdi? "Ben mi?" Diye sordum şaşkınlıkla. "Evet, sen." İkiside çok ciddi görünüyordu. Tekrar hızla söze atıldım. "Benim bu olanlarla nasıl bir alakam var?" Derin bir nefes alıp verdi. "Bilmem." Yalan söylüyordu. Bildiğine hatta bildiklerine emindim. Ama kanıtlayamazdım. Tek kaşımı yukarıya kaldırdım ve başımı hafif yana yatırdım. İnanmadığımı anlamıştı. "Biz bile bunların nasıl planlandığını bilmiyorken, seni nereden bilelim? Üçümüz bir araya getirildik, üçümüzün bu olayda bir amacı var. Seninki de belki de budur. Bu olanlarla nasıl bir alakan olduğunu bulmakta senin amacındır." Aklım almıyordu. Yani başından beri benim bu olayların içerisinde olacaktım öyle mi? O gecenin bir rastlantı olmadığını biliyordum. Ama bu...

Bu başka bir şey. "Öyleyse diyelim ki; Sen ailenin yok olmasına sebep olanı arıyorsun, bende sorularıma cevap. Peki ya," Bakışlarımı benimle aynı koltukta olan ama biraz uzağımda oturan Demir'e çevirdim. "Sen? Sen neden dahilsin?" Hiç bir cevap vermedi ve Ateş'e baktı. Onun bir şeyler söylemesini bekliyor gibiydi. Salona sessizlik hakim olunca, "Evet?" Diyerek bir cevap beklediğimi belirttim. Bu soruya yanıt vermek bu kadar zor muydu? "Zamanla anlayacağın çok şeyler var Alev." Bakışlarımı Ateş'e çevirdim. "Şuan söyleyin. Nasıl bir oyunun içerisindeyim ben? Hangi söyledikleriniz yalan? Üçümüzün nasıl bir bağlantısı var? Madem üçümüz bu yolda birlikte olacağız o zaman sizin tüm bildiklerinizi benim de bilmek hakkım. Öyle değil mi?" Demir hâlâ tek kelime dahi etmiyordu. Ateş bana, bende ona bakıyordum. Bir cevap bekliyordum. Ateş'in ciddi bakışlarının yanına bir de sinir yerleştiğinde kaşlarımı çattım. "Değil, Alev." Dediğinde Sinirle güldüm. O da kendi sinirini tutup, sakin kalmaya çalışıyor gibiydi. Ben yalnızca bir değil bir çok oyunun içerisindeyim. Artık Bahar'ın bana o gün yalan atmasından bile şüphe duyuyordum. Belki fazla paranoyak gibi düşünüyordum, ama bana sorulursa artık bu bile mümkündü. "Ne demek değil?" Benimde sinirlerim bozulmuştu. Demir yan tarafımda kendisiyle farklı bir savaşın içerisindeymiş gibi görünüyordu. Konuşmak ve susmak arasında kalmıştı. "Değil Alev. Zamanı gelince her şeyi anlarsın, ama şuan..." Sinirle araya girdim. "Şuan ne Ateş!? Günlerdir başıma gelen hiç bir şeye anlam veremiyorum. Her şey saçma ve karışık bir şekilde ilerliyorken sizin de benden benim ile alakası olan şeyleri saklamanız daha çok zor duruma sokuyor." Ateş oturduğu yerden ayağa kalktı. "Yeter Alev. Daha fazla konuşup, soru sorma. Çünkü cevabı ne ben, ne de Demir vermeyecek. Zamanı gelince öğrenirsin." Dedi ve arkasını döndü. Arkasından bende kalktım ve kolundan tutup kendime çevirdim. "Hayır Ateş. Aslında tüm sorularımı bile şuan cevaplaya bilecekken, sen sadece beni oyalıyorsun. Bunu neden yapıyorsun bilmiyorum ama isteyerek yaptığına eminim." Sinirden ellerim titriyordu. Ateş de sinirle kolunu tutan elimi boşta olan eli ile çekti. "Yapamam! Sana söyleyeceğim tek bir söz ile her şey son bulur. o şerefsizi bulamam, bunca yaşanan her şey boşa çıkar. Sen bir şekilde birileri yüzünden buradasın. Bunun suçlusunu burada değil, git başka yerde ara." Tekrar arkasını döndüğünde yukarıya çıkan merdivenlere doğru ilerliyorken onu bir kez daha tuttum. Hızla bana döndü ve onu tutan kolumu sertçe sıkarak kavradı. "Tek bir kelime daha duymak istemiyorum Alev!" Dedi ve ardından sertçe itti. Yere savrulmama sebep olmuştu ama bunu umursamadan yukarıya çıktı. Yerden kalkmak yerine o şekilde durmaya devam ediyordum. Artık dayanamıyordum, her şey çok anlamsızdı. Ve ben bir hiçliğin içerisinde koşuyormuşcasına yoruluyordum.

Önüme düşen saçlarım yüzümün kapanmasına sebep oluyordu. Yanağımdan aşağıya doğru yavaş yavaş süzülmeye başlayan yaşlar daha da hızlanırken, Demir yanıma yaklaştıktan sonra dizinin üzerine çöktü ve yüzüme düşen saçları kulağımın arkasına götürmeye çalışırken ellerini sertçe ittim. "Dokunma!" Diye bağırdım, ağlıyordum. Başımı kaldırıp saçlarımı geri attım ellerimi iki yanıma koydum ve kendimi ondan uzaklaştırdım. "Sürekli aynı şeyi yapıyorsun! O bana kızarken sesini dahi çıkarmayıp köşede oturup izlemekle yetiniyorsun, sonra bana zarar vermeye başladığında yanıma gelip yardım etmeye çalışıyorsun." Olduğu yerde oturdu ve o da kendisini geri çekerek merdivenlere sırtını yasladı. Ateş odasındaydı ve bizi duyduğunu biliyordum. Gözlerimi Demir'in üzerinden ayırdım. Dizlerimi önümde çapraz bir şekilde bağladım ve kendime doğru çektim. Kollarımı dizlerimin, başımı ise kollarımın üzerine koydum. "Özür dilerim." Demir'in bu dediğini duymazdan gelmeye devam ettim ve duruşumu bozmadan ağlıyordum. "Alev, ağlama lütfen." Sesi o kadar garip gelmişti ki içim sızlamıştı. Ona kızdığım için kendimi suçlamaya başlıyordum. Ama o da onun dediğini yapıp konuşmuyordu, anlatmıyordu. Ağlamamı durdurmaya çalışarak başımı kaldırdım ve göz yaşlarımı sildim. O hâlâ bana bakıyordu. "Özür dilerim." Dedi tekrar. "Ben de." Diye cevap verdiğimde omuzlarını indirip kaldırdı. "Sorun değil." Ayağa kalktı ve önüme gelip elini uzattı. Gülümsüyordu. Gülümsemesine karşılık verirken elini tutup kalktım. Salona geçtik herhangi bir koltuğa oturduğumda Demir de yanıma oturdu. "O neden böyle?" Diye sordum ve bakışlarımı ona çevirdim, o da bana döndüğünde, "Alev, biliyorum şuan ona kızgınsın normal. Ama her şey onun için gerçekten çok zor." Yeni bir söze başlayacakken ben araya girdim. "Senin için değil mi? Sen neden onun gibi bana kötü davranmıyorsun?" Derin bir nefes alıp verdi. "Onun için daha zor." Omuz silktim. "Yine de bana böyle yapmasına gerek yoktu." Dedim ve önüme döndüm. "O sana minik demekte çok haklı." Dediğinde ona döndüm, gülümsüyordu. "Nereden çıktı bu?" Diye sordum. "On sekiz değil de, on üç yaşında ki bir kız gibi saf ve tatlı hareketlerin var." İstemeden de olsa gülerek karşılık verdim. "Ama bu daha güzel. Onun da bu yüzden hoşuna gidiyor, sana yakışıyor." Artık gülümsemiyordum. Ve önüme döndüm. Ateş'i gerçekten çözemiyordum. Ama onun bana yaptıklarını ben yok saymaya çalışırken, o daha yenilerini ekleyerek ondan nefret etmeme sebep oluyordu.

 

Bir kaç dakika sonra Ateş yanımıza geldiğinde elinde mavi bir dosya vardı. Gözlerini bana çevirdi ağladığımı anlamış olmalıydı, gözlerinde pişmanlık vardı. Ama bu umurumda değildi, gözlerini ilk çeken ben oldum ve o da ardından tekrar Demir'e döndü. "Dosyaya bakın, sonra hazırlanıp çıkacağız." Tekrar bana baktığında yanağımdan yaş süzülüyordu. Hızla elimin tersi ile sildim ve ondan gözlerimi bir kez daha ayırdım. Salondan ayrıldığında Demir dosyayı inceliyordu. "Pek bir işimiz yokmuş. Her şey olması gerektiği gibi olursa tabii." Dediğinde sesimi dahi çıkarmadım. Ve o tekrar söze girdi, "Senin hazırlanman uzun sürer acele edip yukarıya çık bence." Dedi ve dosyadan gözlerini ayırıp bana döndü. Ama ben ona değil karşımda ki duvara bakıyordum. "Ben gelmesem olmaz mı?" Diye sordum. "Olmaz Alev." Dedi yumuşak bir sesle. Ve sözüne devam etti. "Bak Alev, şuan her şeyin henüz başındayız. Anlaşamadığınız zamanlar olacak, başka sorunlarınız olacak, belki bir gün yüz yüze gelmek istemediğiniz şeyler yaşayacaksınız. Hatta belki de yaşayacağız." Demir'in son söylediği nedense daha kötü geliyordu. Çünkü bu ikili ile tanıştığımdan beri Ateş ile sorun yaşıyordum ama Demir ile hep iyi anlaşmıştım çünkü hep yanımdaydı. Ateş'in bu durumu acıtıyor olsa bile alışık olduğum bir durumdu. "Yani bu yüzden, iş ve aramızda ki şeyleri bir tutma. Ne olursa olsun, duygularının işlerinin ve asıl amaçlarının önüne geçmesine izin verme." Haklıydı. Onunla her ne yaşarsak yaşayalım bende onun gibi bunları bir kenara atıp, belki de direkt hiç sayıp asıl amacıma odaklanacağım.

 

Ayağa kalktığımda Demir'in tam karşısında durdum, o da bana bakıyordu. "Ee, ne yapıyoruz?" Diye sordum, bana gülümseyerek baktı. "Hepimizin görevleri olacak. Biz üçümüz oraya kardeş olarak gireceğiz. Fazla dikkat çekmemek için gerçekten bir otel kuruluş törenine gider gibi hazırlanacağız." Bir kaç saniye durup anlamaya çalıştım. "Peki, ne yapmak için orada olacağız?" Diye sordum. "Bizim tabii ki temel amacımız, bir adama ulaşmak. Onun kim olduğunu az çok tahmin ediyorsundur." Evet, ediyordum. Ateş'in ailesini yok eden kişiydi. "Onun hakkında zamanı gelince konuşuruz. Ama bu operasyonun onun ile bir ilgisi yok. Celâl, dediğimiz gibi her türlü organize suçların içerisinde yer alıyor. Ruhsatsız silah satışları da bunlara dahil. Bu gün o partiye satacağı silahları sokup, anlaşmış olduğu taraf ile satışı gerçekleştirecek. Taner'in amacı boş. Karşımıza çıkıp bir şeylere karışmadığı sürece onunla bir işimiz yok." Az çok anlamıştım. Çok heyecan vericiydi. Garip ama şuan içimde korku değil, heyecan vardı. "Anladım." Dedim. "O zaman ben çıkıp hazırlanıyorum." Arkamı döndüm ve yukarı hazırlanmak için çıkacakken tekrar Demir'e doğru döndüm. "Benim hazırlanmam için..." Demir sözümü yarıda bırakıp söze girdi. "Hazırlanman için her şey çıkacağın oda da vardır. Ha bu arada, soy adımız Toprakçı. Girişte isim alacaklar." Doğru ya. Kardeştik. Ben, Demir ve Ateş. Garip hissettirmişti. Başımla onayladım ve yukarıya çıktım. Odanın kapısı zaten açıktı ve Ateş'in evinde neden böyle bir oda var diye düşünüyordum. Bir yatak vardı ve üzerinde; üç farklı elbise ve siyah bir topuklu vardı. Elbiselerden, bir tanesi siyah, diğeri kırmızı ve sonuncusu ise maviydi. Hepsinin farklı bölümlerinde dekolteleri vardı. Siyah olan elbise diz kapaklarıma kadar gelecek bir elbiseydi ve sırtı açıktı. Diğerlerine bakmadan onu seçtim. Tekrar kapıya gittim ve kapatıp kitledim. Ardından siyah elbiseyi giydim. Oda da bir boy aynası vardı, oradan baktığımda çok şaşırmıştım. Elbise tam bedenime oturmuştu. Ve çok hoş duruyordu. Topuklu ayakkabıları da giydikten sonra oda da ki banyoya girdim. Bulduğum tarak ile saçımı taradım. Dolapta fazla olmasa da makyaj eşyaları bile vardı. Bunlar neden vardı? Fazla düşünmeden hafif makyaj yaptım ve tekrar odaya dönüp bir kez daha boy aynasından kendime baktım. Elbisenin önü de çok açık olmasa da açıktı. Güzel bir havası vardı. Aynadan kendimi izlemeyi bıraktım ve kapıya doğru ilerledim, kapının kilidini açtım ve kapıyı da açıp merdivenlere doğru gittim. Merdivenlerden indim ve soluna geçetiğimde Ateş ve Demir'in çoktan hazırlanmış olduğunu gördüm. İkiside telefona bakıyordu. Benim geldiğimi fark etmeleri için boğazımı temizledim ve önce Demir ardından da Ateş bana döndü. "Çıkıyor muyuz?" Diye sordum. "Çok güzel olmuşsun kız." Diyen Demir'e döndüm, mavi bir takım elbise giymişti. " Sen de çok çekici olmuşsun." Demir de gülümseyerek baktığı sırada Ateş araya girdi. "Birbirinizi övmeniz bittiyse çıkalım artık." Dediğinde artık gülümsemiyordum. Demir de ayağa kalktı tekrar moralimin düştüğünü fark etmişti. "Ne o? Kıskandınız sanırım Ateş bey?" Dedi ve alayla güldü. "Neyi kıskanacak mışım?" Diye sorduğunda bana baktı benim ona baktığımı görünce gözlerini hızla tekrar Demir'e çevirdi. "Ben biliyorum da susuyorum. Hadi çıkalım." Dedi ve solandan çıktı. Ateş ve ben bir kaç saniyeliğine tekrar birbirimize bakıyorken, ona sinirli miyim yoksa kırgın mı anlamaya çalışıyordum. Sanırım fazlasıyla kırılmıştım.

 

Demir'in arkasından bende salondan çıktım. Arabaya bindim ve arka koltuklara geçtim. Demir sürücü koltuğunda Ateş yolcu koltuğundaydı. Demir arabayı çalıştırdı ve hızla Ateş'in evinin önünden ayrıldı.

 

Yarım saat geçmişti.

"Ne kadar sıkıcısınız?" Diye soran Demir'e döndüm. Hiç bir şey söylemedim. Ateş araya girdi, "Ne yapmamızı bekliyorsun lan." Dedi ve Demir güldü. "Müzik açalım bari, sizde iş yok." Anlaşılan Demir arabadaki gerginliği yok etmeye çalışıyordu. Ama bu malesef zordu. Derin bir nefes alıp verdim. Bu günü hemen atlatıp bitsin istiyordum. Aslında bitmesini istediğim yalnızca şuan değil, bu olayların bir an önce son bulmasını istiyordum. Ve nasıl bir son olacağı umurumda değildi, sadece bitsin diyorum.

 

Demir hem yola bakıyor, hem müzik seçiyordu. " Ne dinleyelim? Bari onu söyleyin. Of, cidden sıkıcısınız." Demir eline gelen ilk şarkıyı açtı ve ses verdi. Şarkı başladığı gibi tanıdık bir melodi duydum. Sinan Güleryüz ve Özge özder'in birlikte söylediği 'senle Ben' çalıyordu. "Of ama çok dramatik." Demir değiştirmek için telefonuna elini attığı sırada araya girdim. "Bu kalsın." Dedim sadece. "Peki, hanım efendi." Dedi ve telefonu bırakıp yola devam etti. Arkama yaslandım ve gözlerimi kapattım. Bu şarkıyı uzun zamandır dinlemiyordum. Şuan sözleri büyük bir anlam taşıyordu.

Bu sefer bilemezsin, yana biliriz, güle biliriz. Çok acı çekebiliriz. Nedense bu sözlere kendimi çok yakın hissetmiştim. Çünkü gerçekten, ne olacağını bilmiyorduk, çünkü gerçekten hemen gelmesini istediğim sonun nasıl olacağını, ya da bu son gelinceye dek neler olacak bilmiyordum. Bilmiyorduk...

 

Şarkı devam ederken, arabadaki sessizlik yerini koruyordu. Ateş'in derin bir nefes aldığını duydum. Kapattığım gözlerimi açtığımda aynadan Ateş'in bana baktığını gördüm, beni izliyordu. Neden? Bende ona bakıyordum. Bir kaç saniye sonra bakışlarını ilk çeken o oldu. Pişmandı belki de. Ama yanılıyorum, yeniden başlamıştık ve o bu başlangıcı da diyeri gibi mahvetti.

 

Bir kaç şarkı daha başladı ve bitti. Neredeyse bir saat sonra bir otelin önünde durduk. Oldukça lüks ve büyüktü. Dışardan baksanız içeride bir silah satışının gerçekleşeceğini aklınızdan bile geçiremezdiniz. Nedense komik gelmişti. Önce Ateş ardın Demir ve son olarak ise ben indim. Arabayı park etmek için anahtarı görevli olan bir adama verdi. Demir yanıma yaklaştı ve koluma girdi, ve sessizce sadece benim duyabileceğim bir şekilde önüne bakmaya devam ederken konuşmaya başladı. "Senin üzerinde elbise var bu yüzden silah taşıyamazdın. Ama bizim yanımız da var," Kasılmıştım. Silah ile içeriye nasıl gireceklerdi? Kapıda iki tane adam vardı. Bende sessizce, sadece onun duyabileceği şekilde konuşmaya başladım. "Zaten buna hazır değilim." Gülümsedi, "zaten buna hiç bir zaman hazır olamayacaksın, mecbur kalacaksın." Dediğinde Ateş'in yanımızda yürürken arada sırada bize baktığını gördüm. Boğazımı temizledim. "İçerideyken, ya benim ile ya da Ateş ile ol. Sakın yalnız kalma." Olumlu anlamda başımı oynattım. Kapının önüne geldiğimizde de Demir ve Ateş ceketlerinden kart çıkardılar. Demir iki tane çıkardı, sanırım benimki de ondaydı. Adamlardan biri üzerimizi arayacakken diğeri onu tuttu. Gözlerimi kıstım ve önce Ateş'e ardın Demir'e baktım. İkiside gülümsüyordu. Adamlar önümüzden çekildi ve geçmemiz için izin verdiler. Ateş üzerimizin aranmasına engel olan adama baktı ve başını hafif indirip kaldırdı. Bu neydi şimdi? Yine bana hiç bir şeyi tam olarak anlatmamışlardı. Kolum hâlâ Demir'in kollarının arasındayken Ateş'e bakıyordum. Boyu benden biraz uzundu, üzerinde siyah bir takım vardı. Fazlasıyla çekici görünüyordu. O da bana bakınca utançla başımı önüme çevirdim. Bir adam yanımıza geldi, " Hoş geldiniz," üçümüz de başımız ile ona teşekkür ettik. "Şurada ki masa size aittir." Dediğinde Demir teşekkür etti ve bize gösterdiği masaya doğru ilerlemeye başladık. Masanın yanına geldiğimiz de etrafa bakmaya başladım. Bir sürü insan vardı, çocuğu ile gelen bile vardı. Arkada hafif bir müzik çalıyordu, bir çoğu masada içkiler vardı. Ön masalardan biri öyle bir içiyordu ki yüzümü ekşitip, başka yöne döndüm. Olduğumuz yer renkli ışıklarla kaplıydı, bu gözlerimi bulandırmıştı. Orta masalarda olan, pek genç olmasa da yaşlı da olmayan bir adam ayağa kalktı, üzerinde de siyah bir takım vardı ama ​​​​Ateş'e yakıştığı kadar, ona yakışmamıştı. Eline bir bardak aldı ve kaşığı ona bir kaç kez hafifçe vurdu, müzik sustu ve herkes o yöne dündü. Şimdi anlıyordum, otelin sahibiydi. "Bu güzel günde bizi şereflendirerek, buraya geldiğiniz için hepinize teşekkür ediyorum," Herkes alkışlamaya başlayınca adam etrafa gülümseyerek bakıyordu. Herkes alkışlıyordu, biz üçümüz hariç. "Bu gün, burada bildiğiniz gibi otelimizin kuruluşunun 100. Yıl dönümünü kutlamak için toplanmış bulunuyoruz." Yüz mü? Oha. " Burayı, rahmetli babam tam yüz yıl önce kurmuş ve yeni sahibi olan bana devretmişti." Adam konuşmasına devam ederken dinlemeyi bırakıp, sadece Ateş ve Demir'in duyabileceği bir ses tonuyla konuşmaya başladım. "Buraya bunları dinlemek için mi geldik? Çok sıkıcı." Ateş ve Demir bana döndü. "Hayır tabii ki de." Dediğinde Demir hafif gülüyordu. Ateş önce Demir'e ardından bana ve en son da Demir'in kollarının arasında olan kollarıma baktı. Boğazımı temizledim ve Demir tekrar söze girdi. "Onları görüyor musun?" Diye sordu. Sorusu tabii ki bana değil Ateş'e idi. Gözlerini kollarımızdan ayırdı ve Demir'e döndü. " Üç masa arkadalar." Dediğinde, başımı arkaya çevirecekken, demir hafifçe kollarımı aşağıya çekti ve ona baktım."Ne yapıyorsun kızım, bakma o tarafa." Sessizce, "Afedersiniz." Dedim. Demir hafif gülerken Ateş'de mimik bile oynamıyordu. Suratsız şey. O bana bakıyorken ona göz devirdim. Anlam veremeyerek bakmaya başladı, kaşını kaldırdı ve gözlerini kıstı. İçimden söylediğimi birde ona karşı söyleyerek, "Suratsızın tekisin." Dedim. Demir şaşkınlıkla bize bakıyordu. Ne olduğunu anlamamış gibiydi. Ateş alayla gülümsemeye başladı. "Neyim ne?" Diye sorduğunda karşımda dururken üzerime doğru hafif eğildi. Yutkundum. "Suratsız," biraz durdum ve az öncenin aksine çekinerek, "suratsızsın işte." Dedim. Demir de gülümsemeye başlayınca Ateş tekrar doğruldu. Alt dudağımı ısırdığımda yere bakıyordum. Hâlâ gülümsediğine emindim.

 

Bir kaç dakika sonra.

Yanımıza tepsi ile garson geldi. İçkiler ve kokteyl vardı. Masaya onları bıraktı ve Ateş elini uzatınca adam etrafına baktı ve hızla cebine girip katlanmış bir kâğıt çıkardı. Kâğıdı Ateş'in uzattığı eline verdi. Stresli görünüyordu, hemde fazlasıyla. Kaşlarımı çatmış olanları izliyordum. Garson tekrar tepsiyi eline aldı ve Ateş omzuna hafifçe vurunca adam başını oynattı. Ne olmuştu şimdi? "Hadi peşimden gelin." Demir'in kollarının arasında duran kolumu çıkartacakken Demir engel olunca ona döndüm. "Şuan normal ilerle." Başım ile onu onayladım ve önüme döndüm. Kutlama alanından ayrıldık ve lavabonun önüne geldik. Ateş cebinde ki kâğıdı çıkartırken, kadın tuvaletinden elini peçetesi ile kurulayan bir kadın çıktı. Başım ile ona selam verdim, o da gülümsedi ve yanımızdan geçip gitti. "Neyse. Bu kâğıtta otelin her bölgesi var." Dikkatli bir şekilde Ateş'in dediklerini dinliyordum. "Hangimiz nerede olacak, buradan belirleyeceğim." Demir araya girdi, "Alev senin ile gelsin." Dediğinde Demir'e döndüm. "Benim yanımda olamazsın, hızlı ve dikkatli olmam gerek." Ateş onunla olmaktan rahatsız olduğumu anlamıştı. Sinirle çenesini sıktı ama bir şey söylemedi. Kâğıtta bir yeri göstererek, "Sen burada olacaksın, adamların sayısını sessizce azalt." Demir başı ile onu onayladı. Ardından bir bölgeyi daha gösterdi. "Ardından bu merdivenleri kullanarak, yanımıza geleceksin," Kâğıtta ki bir yere parmağını koydu ve işaret etti. "Biz burada olacağız. Çantayı buraya çıkartacaklar. Satış yapılmadan, paraları ve çantayı alacağız." Bunlar nasıl olacaktı? Orada ki işim neydi? "Alev." Dediğinde Ateş'e döndüm. "Sen benimle olmayacaksın, belli bir yerden sonra yollarımız ayrılacak." İçime bir korku düşmüştü. Demir araya girdi. "Ama Ateş, onda silah yok. Bir şey olursa?" Diye sordu. "Bir şey olmaz. Onun olacağı yer o kadar tehlikeli değil." Bu kararı, az önce benim verdiğim tepkiden sonra aldığına emindim, ama kanıtlayamazdım. "Sen bizden sonra tekrar masaya döneceksin ve onların masasına gidip oyalayacaksın, zamana ihtiyacımız var." Bunun amacı neydi? "Neden şuan direkt masaya dönmek yerine önce senin ile olup, ardından dönüyorum?" Diye sordum. "Bir yerde sana ihtiyaç var demek ki, Alev." Demir sinir ile Ateş'e bakıyordu. Ateş bunun farkında olsa da anlamamış gibi yapıyordu. "Hadi şimdi herkes dağılıyor. Ardından geldiğimiz yerden değil, arka çıkıştan çıkacağız." Demir hiç bir şey söylemedi ve yanımızdan ayrılıp, onun için söylenen bölgeye doğru ilerledi. Ateş kâğıdı cebine koydu ve kolumu tutup bir şey söylemeden ilerledi. Bende peşinden gittim. Yine elbisem yüzünden yavaş ilerlemek zorunda kalıyordum. Ormanda ki o gün aklıma gelmişti, ilk karşılaştığımız zaman.

 

Uzun bir koridora girdik. Hiç kimse yoktu, herkes aşağıdaydı. Bizi burada gören herhangi bir çalışan olsa ne olurdu acaba. Düz koridordan sola dönünce merdiven ile karşılaştık. Ateş ayağımda topuklu olmasını dikkate almadan hızla çıkıyordu. Bende bir kaç kez düşecek gibi olsam da dikkat ederek arkasından çıkıyordum. Merdivenler bitince bir odanın önünde durduk. Kapıda, temizlik malzemeleri yazıyordu. Anlaşılan bu kat çalışan katıydı. Kapı kulpunu indirdi ve kilitli olmadığını görünce kapıyı açtı, Karanlık ve ufak bir yerdi. Ateş tam odaya girecekken ben olduğum yerde durdum ve sadece olumsuz anlamda kafamı salladım. Karanlık olduğu için girmek istemeyeceğimi anladı. Fısıldayarak, "Tek değilsin, ben de varım. Çok az kalıcaz hadi." Kolumu tutmaya devam ederken içeriye girdik. Kolumu bıraktı ve telefonunu çıkartıp Demir'e nerede olduğunu yazdı. Demir de ona yazmıştı. Sanırım birbirlerinden haberdar olmak içindi. Demir bir mesaj daha attı; Beş paket var. Yazıyordu Ateş gülümsedi ve telefonunu cebine koydu. Feneri açabilirdi ama açmadı.

Bana döndü, bende ona bakıyordum. Üzerime doğru eğildi ve kulağıma doğru yaklaştı, "Birazdan bu odadan çıkacağız, merdivenlerin orada duracaksın. Hatta, gel." Dedi ve tekrar kolumu tuttu. Her yaptığını şaşkınlıkla izliyordum. Önce kapıyı hafif açıp koridorda birisi var mı diye baktı. Sanırım kimse yoktu ve hemen odadan benim ile birlikte çıkıp geldiğimiz merdivenlere gitti. Sessizce konuşarak, "Bağır." Dedi. Şaşırmış bir şekilde gözlerimi kocaman açtım. Sessizce ama şaşkın olduğumu belli ederek, "Ne?" Diye sordum.

"Sesinin koridorun sonuna kadar gitmesi gerekiyor. Güvenliğin dikkatini dağıtacaksın." Fısıldayarak,

"Ben bunu nasıl yapayım?" Diye sordum.

"Neden, bağırmayı bilmiyor musun?" Dedi ve alayla güldü. Gözlerimi devirdim. Sırıtmaya başladım, ben sırıtmaya başlayınca o gülümsemeyi bırakıp kaşlarını çattı. Yanımdan gitmesini beklemeden çığlık attım. "Sen ne yapıyorsun?! Bu yanına kalmaz." Dedi ve koşarak az önce geldiğimiz koridora doğru ilerledi. Gülerek arkasından baktığım sırada, birinin buraya doğru yaklaştığını duyunca hemen merdivenin yanına oturup sağ bileğimi tutarak inlemeye başladım.

Bir adam kapıda belirince o yöne doğru döndüm. "Siz kimsiniz?" Sanki adım Alev desem tanıyacaktı. Göz devirdim. Adam sorularına devam etti. "Bağıran siz miydiniz? Ne işiniz var bu katta?" Aptal adam. Bir sussana konuşalım. Yalandan inlemeye devam ederken, "ben, benim oğlum yok." Adam durdu ve yüzüme anlamayarak baktı. "Nasıl yok." Yedim. Allah'ım sabır ver. "O kayıp oldu. Hiç bir yerde yok. Onu arıyordum ama." Başımı yalandan tuttuğum bileğime çevirdim. "Düştüm ve bileğim burkuldu." Dedim. "Size yardım edeceğim ama kamera odasından ayrılmamam gerekiyor hatta," dediğinde koridora bakacakken tekrar bağırdım ve adam hızla bana döndü. "Çok acıyor." Dedim. "Bir kaç dakikadan bir şey olmaz, baksanıza bu katta bizden başka kimse yok." Yalandan inlemeye devam ediyordum. Ve sesim ağlamaklıydı. "Doğru söylüyorsunuz, ve çocuğunuzu bulmalıyız." Olumlu anlamda başımı salladım. "Siz nasıl yürüyeceksiniz?" Popomla. Ay sinirlerim bozuldu. Merdivenlerin tutacaklarına tutundum ve sanki sağ bileğim ağrıyormuş gibi yavaşça ve dikkat ederek kalktım. "Ben yavaş da olsa yürürüm siz lütfen benimle gelip oğlumu arayın." Adam başı ile onaylayınca merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başladık, yukarıdan bir ses gelince adam durdu ve yukarıya baktı. "Bir ses duydunuz mu? Hanım efendi başkası sizin ile ilgilensin benim işimin başına dönmem gerekiyor."

 

"Hayır!" Diye bağırdım. Adam sorgulayıcı bir şekilde bakıyordu.

"Yani, zor yürüyorum. En azından aşağıya inmemde yardımcı olun." Dedim. Ve tekrar yukarıya bakıp bana döndü. "Tamam." Dedi ve kolumdan tuttu ve aşağıya doğru inmeye başladık. İlerledikçe müzik sesi tekrar geliyordu. Merdivenler bitince kolumu tutmayı bıraktı. "Ben yukarıya çıkıyorum, oğlunuzu bulursunuz korkmayın." Yalandan gülümsedim. "Ay çok teşekkürler. Siz olmasanız aşağıya inemezdim." Adam da gülümsedi ve kendinden emin bir şekilde konuşmaya başlayarak,

"Görevimiz efendim." Dedi.

"Aptal." Lan, içimden söyleyecektim.

"Anlamadım?" Diye sorduğunda gülümseyerek bakmaya devam ettim.

"Yani, tekrardan sağolun." Dedi ve adamın cevap vermesini beklemeden yanından uzaklaştım. Adam çıkana kadar yalandan da olsa hafif sekerek yürüyordum. Arkamı döndüm ve adamı görmeyince normal yürümeye devam ettim. Umarım Ateş işi her neyse bitirmiştir. Tekrardan bizim masaya döndüm.

 

 

Devam edecek...

 

 

 

Bölümü nasıl buldunuz?

Düşüncelerinizi bekliyor olacağım. Yeni bölüm ne zaman gelsin?

Bölüm : 21.12.2024 18:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...