21. Bölüm: Hain.
Salondan geçtik ve koridora gelince ben durdum. Ateş kolumdan tuttu ve ne olduğunu anlayamadan kendimi odamda buldum. Kapıyı kapattı ve yanıma yaklaştı. "Ateş ne oluyor? Nedir bu kadar önemli olan?" Diye sordum. Bu hareketleri kalbimin hızlanmasına sebep olmuştu, endişelenmeye başlıyordum.
"Yeni bir operasyon var." Dedi. Ama bu sefer farklı bir şeylerin olduğu belliydi. "Ben olamam. Ailem var." Dediğimde Ateş bunu zaten düşünmüştü, belliydi. "Olmak zorundasın. Aileni bir şekilde halletmek zorundayız." Dediğinde sıkıntıyla nefes verdim. Yatağıma doğru gittim ve oturdum. "Ateş, bu daha ne kadar böyle olacak? Bir kaç gün sonra okullar başlıyor, ailem geldi ve ben artık yoruldum. Her şey o kadar hızlı ve anlamsız ki; ben ne yaptığımı, neden bunları yaşadığımı, neden bunların içinde olduğumu ve bunların ne zaman son bulacağını bilmiyorum. Sürekli bunları sorgulayıp duruyorum. Belli ki yaşayacağımız çok şey var ve biz daha başındayız. Ben şimdiden yoruldum." Ateş omuzlarını indirdi ve o da yatak da yanıma oturdu. Ona doğru döndüm. "Alev, elimden geldiğince seni anlamaya çalışıyorum. Haklısın. Hissettiklerin, düşündüklerin ve korkuların normal. Ama bunlar benim elimde olan şeyler değil." Derin bir nefes aldı önüne döndü. Ben ona bakmaya devam ediyordum. "Elimde olsa seni bunlara dahil etmez, kurtarırdım. Ama elimde değil." Bende önüme döndüm. Bazen her şeyin suçlusu o gibi, bazense tam tersi. Sanki o da bunlara mecbur gibi. "Seni bunlara mecbur kılan ne?" Diye sordum. Ateş böyle bir soru beklemiyordu. Bakışlarına daha farklı duygular yerleşti. Bana döndü, "babam." Dedi.
"Baban?" Diye sordum. Yutkundu.
"Babam." Dedi tekrar. Her şey daha çok karışık oluyordu. Böyle olması gerekmiyordu. Cevap aldıkça net olmam gerekmiyor muydu?
"Ateş, ben anlamıyorum." Vücudumu da ona doğru çevirdim. "N'olur bu belirsizlikten kurtulmam için yardım et. Belki bir şeyleri sonlandırıp beni kurtaramazsın, ama en azından bunu yap. Beni yoran yalnızca olanlar değil; içinde bulunduğum belirsizlik." Ateş derin bir nefes aldı. O da bana doğru döndü. "Yapamam. Üzgünüm. Kendimi çok suçlu hissediyorum," omuzlarını indirip kaldırdı. "Ama benim suçum değil. Gerçekten değil Alev." Sesi fazlasıyla çaresiz geliyordu. Onu böyle görmek içime bir acının oturmasına sebep olmuştu. Ama ben hâlâ anlamıyordum. Her şey giderek farklılaşıyor, daha fazla karmaşıklaşıyordu.
"Neden suçlu hissediyorsun?" Diye sordum. Yüzümü izlemeye başladı. Yalnızca bana bakıyordu ve başka bir şey söylemiyordu. Belki de onu böyle anlamamı istiyordu ama bu imkânsızdı. Gözlerinin dudaklarıma kaydığını fark edince yutkundum. Bir kaç saniye sonra tekrar gözleri gözlerime yerleşti. Çok güzel gözleri vardı. Ela desen? Değil. O gerçekten çok farklı, çok güzeldi. Ne o ne de ben, gözlerimizi kaçırmıyorduk. Odamın kapısının açılmasıyla hızla ayağa kalktım.
"Ne oluyor lan burada? Siz... Yoksa... Lan!" Demir gelmişti ve odaya öyle girince bizi yanlış anlamış olmalıydı. "Demir." Dedim ve sustum. Ateş'e döndüm ama o bu durumu keyifle izliyordu. "Alev anlatma, sus. Bu tarz meraklarım yoktur." Dedi ve utanarak bakışlarını benden çekti. "Hayır sen yanlış..." Ateş sözümü tamamlamam için izin vermedi ve kendisi söze girdi, "kapıyı neden çalmıyorsun lan?" Dediğinde gözlerim olabildiğince açıldı ve şaşkınlıkla ona döndüm. Açıklama yapmasını bekliyordum, ama böyle değil. "Ben nereden bileyim sizin..." Sözünü kestim. "Saçmalamayın ya! Daha neler. Her şey yanlış anlaşılma, biz sadece konuşuyorduk." Ateş gülümsemeye devam ederek yanıma doğru geldi. "Demir yabancı değil, utanmana gerek yok." Dedi ve yüzüme düşen saçlarımı geriye attı. Hızla elini çektim. "Demir sakın şu aptala inanma. Yalan söylüyor." Demir bir Ateş'e birde bana baktı. "Yemek hazır, gelirsiniz." Dedi ve kaçmak istiyormuş gibi hemen çıktı ve kapıyı kapattı. Hızla kapıyı açmak için uzandığımda Ateş durdurdu. Kapının kulpunu tutarken ona döndüm. "Manyak mısın sen?" Diye sordum. "Hayır, neden öyle söylüyorsun? Üzülüyorum." Dedi ve üzülüyormuş gibi görünmeye çalışarak, dudaklarını büzdü. Kapının kulpunu bıraktım ve ona döndüm. "Manyaksın." Dedim. Keyifle güldü. "Komik değil." Dedim ve ciddi bir şekilde onu izlemeye devam ettim. "O bizi yanlış anladı ve sen iyice mahvettin." Dediğimde hâlâ gülümsüyordu. "Yüzün minik, yüzün çok komik." Dedi ve keyifle bir kez daha güldü. "Neyi var yüzümün?" Diye sordum ve odamda ki aynaya doğru ilerledim. "Şaka yapıyor olmalısın." Dedi ve bir kez daha güldü. Bu kadar komik değildi. Sinirle ona döndüm. "Aptalın tekisin." Dedim. Bana doğru yaklaştı. "Bu tarz sözler sana hiç yakışmıyor, minik." Dedi. Kollarımı önümde bağladım. "Bana minik demeyi kes artık." Dediğimde cevap vermek yerine daha çok yaklaştı ve eli at kuyruğu yaptığım saçlarıma gitti. Yavaşça tokayı aşağıya doğru indirdi ve saçımın açılmasına sebep oldu. "Ne yapıyorsun?" Diye sordum. "Böyle daha güzel. Açık kalsın." Dedi ve odadan çıktı. Tokam onda kalmıştı...
Bir kaç dakika sonra bende sofraya gittiğimde saçım açıktı ve biraz daha düzeltmiştim. Ateş gülümseyerek baktı ve annem bunu fark etmişti. Annemin bize bakmadığı bir sıra ona dil çıkardım. "Her şey çok güzel görünüyor." Demir büyük bir açlıkla sofrayı izliyordu. Annem gülümsedi ve ona döndü. "Teşekkürler oğlum." Dedi. Masada altı sandalye olması gerekirken beş sandalye vardı. Babam başa oturmuştu, yanına annem ve onun yanında ki yerede Demir oturuyordu. Annemin karşısında ise Ateş vardı. Babamın karşısına oturacaktım ama burada ki sandalye kaldırılmıştı. Annem konuşmaya başladı. "Tabakları indirmek için sandalye lazım oldu ve onu aldım. Sen onu getirmek ile uğraşma kızım, Ateş'in yanı boş. Oraya geç." Kaşlarımı çatmış anneme bakıyordum. Bunu bilerek yapmıştı. Ateş tabağına bakarken gülümsüyordu. Yanında ki sandalyeye geçtiğimde annem yemekleri doldurmaya başladı. Ateş kulağıma doğru yaklaştı, "anneni çok sevdim." Dedi. Sinirle ona döndüm. Bu sefer kulağına yaklaşan bendim. "Çok hoşuna gidiyor değil mi?" Sadece benim duyabileceğim bir şekilde fısıldayarak konuşuyordu. "Tahmin edemeyeceğin kadar çok." Bende onun gibi konuşarak, "bunlar yanına kalmayacak." Dedim. Demir bize bakıyordu. Ateş gülümseyerek önüne döndü. "Evet, anlatın bakalım." Babamın konuşmasıyla herkesin gözü ona çevrildi. Tepkisini merak ettiğim için Ateş'e baktım. Artık gülümsemiyordu. "Neyi babacığım?" Diye sordum. Gözlerimi Ateş'ten ayırıp ona çevirdim. "Nasıl tanıştığınızı." Olduğum yerde rahatsız bir şekilde hareket ettim. Annem de merakla bana bakıyordu. "Yeni okuluna kayıt olduğu gün bizde kayıt için oradaydık. Orada tanıştık." Ateş'in araya girmesiyle herkes ona döndü. Elinde çatalı vardı ve dirseğini masaya koymuştu. Babama bakarken ve onunla konuşurken neden böyleydi? Babam boğazını temizledi. Zorla gülümseyerek, "güzelmiş." Dedi. Yalnızca garip olan Ateş değildi, babamda onun ile konuşurken garipti. Aralarında ki bu gerilimin sebebini merak etmeye başlıyordum.
Herkes yemeğini yerken sofraya büyük bir sessizlik hakimdi. Ve bu sessizlik beni geriyordu. Ateş'e doğru çevirdim bakışlarımı; yemeğini yerken bir şeylerden rahatsız gibiydi. Aynı zamanda sanki bir şeyler onun canını yakıyor gibiydi. Tabağı ile oynamaya o kadar dalmıştı ki, ona baktığımı fark etmedi bile. Gözlerimi Ateş'in üzerinden ayırdım ve babama çevirdim. O da bazı şeylerden rahatsız gibiydi. Ve fazlasıyla ciddi duruyordu. Ardından Demir'e döndüğümde onunda bana baktığını fark ettim. Sadece ağzını oynatarak, "ne oldu?" Diye sordu. Omuzlarımı indirip kaldırdım ve tabağıma döndüm. Sofrada ki bu gelirimi yalnızca ben fark etmiş olamazdım. Anneme döndüğümde sofrada ki gerilimden ister istemez uzaklaşmıştım. Derin bir nefes alıp verdim ve bir kez daha tabağıma döndüm. Artık iştahım bile kalmamıştı. Günlerdir oturduğum sandalye sanki şimdi dikenliydi ve o dikenler bana batıyordu. Oturduğum yerde rahatsızca hareket ettim. Çatalımı indirdim ve ayağa kalktım. Herkes bana döndü, "izninizle ben doydum, kalkıyorum. Size afiyet olsun." Dedim ve sandalyeyi düzeltip annemin arkamdan söylediklerini dinlemeden odama geçtim. Kapıyı kapattım ve sırt üstü yatağıma uzandım.
Kafam fazlasıyla dolu ve karmaşıktı. Aklımdan tonlarca düşünceler ve ihtimaller geçiyordu. Yine. Her şey gerçekten fazlasıyla karmaşıktı.
Düşüncelerim giderek derinleşiyorken kapım çaldı.
"Kızım, müsait misin?" Babam gelmişti. Doğruldum ve yatakta oturma pozisyonu aldım.
"Evet, müsaitim babacığım." Dedim ve babam da odaya girdi.
"Ne yapıyorsun burada tek başına?" Diye sordu ve yanıma geçip oturdu. Hâlâ babamın neden geldiğini sorguluyordum.
"Hiç bir şey." Dedim sadece. Derin bir nefes alıp verdi. "Bir sorun mu var baba?" Diye sordum. "Hayır. Yani," omuzları gerilmişti ve değişik görünüyordu. "Evet?" Diye sordum.
"Hiç bir şey kızım. Sadece yanına gelmek ve ne yaptığını görmek istedim." Dedi. Bu cevaba tabii ki inanmamıştım. Ama ne olduğunu da anlamıyordum. Hiç bir cevap vermedim ve önüme döndüm.
"Biz iki gün sonra geri dönüyoruz." Dedi konuyu değiştirerek. Buna hem üzülmüş hemde sevinmiştim. Gitmeleri belki de iyi olanıydı. "Neden, daha yeni geldiniz?" Diye sormadan da yapamadım. "İşlerim için. Orada olmam gerekiyor." Dediğinde sadece derin bir nefes alıp verdim. Nedense annem gibi onunda; bizim ile gel istersen demesini bekledim. Ama demeyecekti biliyorum. "Okullar açılıyor. Tatil olunca da sen gelir, tatili yanımızda geçirirsin." Olumlu anlamda başımı salladım. Bir kaç saniye ikimiz de sessizce oturduk. Ateş veya Demir ile alakalı bir şey sormasını bekliyordum ama bunu bile yapmadı. Dayanamadım ve uzun zamandır aklımda ki soruyu sorarak sessizliği bozdum. "İstanbul'a geleceğim zaman bana; gitmek konusunda emin olup olmadığımı ve gidersem geri dönüşümün olmayacağını söylemiştin." Derin bir nefes aldım. Gözlerimi babamdan ayırmıyordum. Ne soracağımı anlamış gibi bakıyordu. "Bana neden öyle söyledin baba?" Benim aklımı neden daha çok karıştırdın baba? Neden sanki sende de bir şeyler varmış gibi hissettiriyorsun baba? Bir kaç saniye cevap vermesini bekledim. Gözlerini oda da gezdirdi, bir kaç kez bir şey söyleyecek gibi olsa da vaz geçtiğini gördüm. Ne diyeceğini seçemiyordu. Tekrar bana döndü ve tam cevap vereceği sırada annem geldi. "Ateş ve Demir çıkıyor. Seni de bekliyorlar." Dediğinde babamın vereceği cevaba karşı duyduğum merak bir yana, beni neden beklediklerini bilmediğim için anneme sorgulayarak bakıyordum. "Beni neden bekliyorlar?" Diye sordum. "Demir'in bir kız arkadaşı varmış ve doğum günü için hediyeyi sen seçecekmişsin. Ateş unutmuş olabileceğini söylemişti, haklıymış." Dediğinde bunun bir bahane olduğunu anladım. Babama döndüğümde kaşlarını çatmış bir şekilde bizi dinliyordu. Ona baktığımı fark edince yüzünde ki ifade hızla değişti ve gülümseyerek ayağa kalktı. "O zaman ben çıkayım, sen de hazırlan." Dedi ve çıktı. Anneme baktığımda gülümsedi ve bende ona karşılık verdiğimde odanın kapısını kapatıp gitti. "İğrenç doğum günleri. Nefret ediyorum artık, bu bahaneyi bilerek uydurduğuna eminim ama kanıtlayamam." Kendi kendime söylenerek dolaptan kıyafet bakıyordum. Siyah bir pantolon ve kırmızı bir tişört çıkarttım. Havalar giderek soğuk olmaya başlıyordu, bu yüzden siyah bir kot ceket aldım ve dolabın yanından çekildim. Üzerimi değiştirdim ve hafif bir koku sıktım. Aynaya baktığımda gözlerim saçlarıma kaydı. Sana böyle daha çok yakışıyor demişti. Gözlerimi saçlarımdan ayırıp yüzüme baktığımda gülümsediğimi o an fark ettim.
Hemen çekmeceyi açtım ve toka aramaya başladım. Bulduğum ilk tokayla saçımı dağınık bir topuz yaptım. "Aptal Alev." Diyerek kendime söylendim ve odadan çıktım.
Ateş ve Demir çoktan kapıya çıkmış ve beni bekliyorlardı. Babamla bir kez bile göz göze gelmeden annemin yanağından makas alıp hızla kapıya çıktım. Annem arkamdan geldi ve, "çok geç kalmayın." Dedi. Annemi geçiştiriyor gibi sadece olumlu anlamda başımı salladım ve ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Annem bu umursamaz halimi görünce gülümseyerek Ateş'e döndü. "Onun beni taktığı yok, Alev belaya kolay bulaşır. Dikkat edin, size emanet." Dediğinde duraksayıp önce Demir'e sonra Ateş'e baktım. Ateş gülümseyerek anneme döndü, "bilmez miyim?" Sesinde ima vardı. "Aklınız kalmasın onu tekrar biz bırakacağız ve hep bizimle olacak zaten." Dediğinde annem güldü. İkisine bakıp göz devirdim.
Bir kaç dakika sonra arabanın yanına doğru gidiyorduk. Önde ben yürüyordum. "Bir yavaş olsana kızım. Canavar mı var arkanda?" Olduğum yerde durdum ve onlara doğru döndüğümde onlarda durdu. "Keşke, ama sen varsın." Dedim ve göz devirdim. Ateş keyifle gülümsedi. Demir de gülmüştü. Tekrar önüme döndüm ve daha yavaş yürümeye başladım. Arabanın yanına geldiğimiz de Demir şoför koltuğuna geçti, Ateş yolcu koltuğuna ve bende arka koltuğa geçtim. Demir arabayı çalıştırdığında onlara sırayla baktım. "Nereye gidiyoruz? Gerçekten hediye seçmeye değil, değil mi? Ayrıca bu nasıl bahane ya?" Diye sorduğumda Ateş hafif güldü. "Ateş'e daha mantıklı şeyler söyledim ama beyfendi öyle söylemek istedi." Bir anlığına gözlerimi Ateş'e çevirdim ve tekrar Demir'e döndüm. "Ben biliyorum neden bunu seçtiğini." Dedim ve arkama yaslandım. Onlar ile bir arkadaşımın doğum günü partisine gittiğim gün tanışmıştım. Her doğum günü bana hep o günü hatırlatacaktı. "Ben sizin aranızda ki ilişkiye anlam veremiyorum, gerçekten." Dedi ve yine araba da şarkı seçmeye başladı. "Neyi varmış? Ben gayet eğleniyorum." Sinirle Ateş'e baktım. "Minik sinirlendi, her an her şey olabilir. Alev öyle bakma korkarız." Kendince alay ediyor, eğleniyordu. Demir'in de güldüğünü görünce bu kez de sinirle ona döndüm. "Tamam sustum." Dedi ve arabayı sürmeye devam etti. "Her neyse, artık nereye gittiğimizi söyler misiniz?" Demir bir şey söylemedi ve yine açıklamayı Ateş'e bıraktı.
"Sanırım onların yerini bulduk. Daha doğrusu onlar bizi." Şaşkınlıkla gözlerimi açtım. "Nasıl yani?" Diye sordum. "Benim onu aradığımı sanıyordum. O da beni, yani bizi arıyormuş." Konuşurken sadece yolu izliyordu. "Neden?" Diye sorduğumda omuzlarının gerildiğini fark ettim. "Ailen iki güne dönüyormuş. Babanın yine işleri var desene." Kaşlarımı çattım ve öne doğru yaklaştım. "Sorularımı yanıtsız bırakıp, konuyu değiştirmeyi bırak artık." Dediğimde dikkatimi başka bir şeyin çekmesi ile duraksadım. "Babanın yine işleri var derken?" Diye sordum. Demir bir anlığına Ateş'e döndü ve tekrar yola bakmaya devam etti. "Annen söyledi." Dedi. Sanki başka bir şey var gibiydi ama ne olduğunu bilmiyorum. "Çetin yaşadığımız yerleri, okulumuzu ve gittiğimiz her yeri biliyor." Bunca zamandır benim, bizim aradığımızı sandığım adam bizi mi arıyordu? Üstelik bulmuştu. "Evet, ama onun şuan İstanbul'da olmadığına eminim." Diye ekledi Demir. Bana anlatırken kendi aralarında konuşuyor gibilerdi. "Bizim için gelir." Dedi Ateş. Gözüm dışarıya kaydı ve hiç bilmediğim bir yerde olduğumuzu fark ettim. "Peki, şuan ne yapıyoruz?" Demir de bilmiyordu. Ateş her planı yalnız mı yapıyordu? "Bahar ile en son ne zaman konuştunuz?" Ateş'in bu sorusu şaşırtmıştı. Ne alakaydı? "Sabah. Yani ondaydım zaten ve eve geçtim. Tüm gün konuşmadık." Annemlerin gelmesi, yemek ve Ateşlerin gelmesi derken, Bahar'ı resmen unutmuştum. Beni tüm gün bir kez olsun aramamıştı ve ben bunu şuan fark ediyordum. Ateş, "Şaşırtmıyor." Dediğinde Demir'in yüzünde hayal kırıklığı gördüm. Ve artık ne yapacağımızı anlamış gibi görünüyordu. Bu neydi? Demir boş ve karanlık bir sokağa girince durdu. "Burası neresi?" Diye sordum. Ateş Demir'e gözü ile arabanın arkasını işaret etti ve Demir arabadan indi. "Ateş ne oluyor?" Diye sorduğumda bana doğru döndü. "Alev. O senin arkadaşın ve ona ne kadar güvendiğini biliyorum. Ama Bahar bizi arayanlara yardım ediyor." Dediğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı ve içimde büyük bir sarsılış hissettim. Ateş bunları görmüş olsa da umursamadan sözlerine devam etti, "Bahar, onlar ile birlikte çalışıyor." Dediğinde inanamadım. Bu çok saçma ve imkânsızdı. Ateş'in söylediği bir kaç kez beynimde tekrar etti. "Bu imkânsız." Dedim sadece. Sesim titremişti. "Birazdan gördüklerin seni şaşırtmasın diye önden söyledim Alev. İnanıp inanmamak sana kalmış." Gözlerimin dolduğunu görünüşümün bulanıklaşması ve burnumun sızlaması ile anladım. Ateş hissiz bir şekilde bana bakıyordu. "Ateş, bu olamaz. Bahar'ın bir alakası yoktu bile." Buna inanamazdım. "Alev bazı şeyleri gör artık. O gün evine gittiğinde Bahar sana yalan söylemişti. O gün evde değil, onlar ileydi. Onlara yardım ediyor ve her şeyi onlara anlatıyor." İlk yalanı bu yüzden miydi? O gerçekten üçümüzün peşinde olan ve benim de dahil, Ateş ve Demir'i öldürmek isteyenlere yardım mı ediyordu?
Gözlerimden yaşların aktığını hissettim. Başımı sallıyordum. "Hayır. Hayır, hayır. Başka bir şey vardır Ateş. O benim kardeşim. Benim canımı tehlikeye atmaz, yapmaz bunu." Ateş derin bir nefes alıp verdi. "Alev, pembeler ile dolu bir hayatta değiliz. Artık herkesten bile daha karanlıktayız. Böyleyken birilerine inanmak aptallık olur. Bunu sakın yapma. Şu andan itibaren gör ki, artık babana bile güvenemezsin." İçimde bir şeylerin yıkılmış olduğunu görse bile bunu görmezden gelerek acımasız bir şekilde konuşuyordu. Canım o kadar yanıyordu ki nefesimin kesildiğini hissediyordum. Hava almak istedim ve hiç bir şey söylemeden titreyen elimle kapıyı açıp arabadan indim. Başım dönüyordu ayakta durmaktan zorlanıyordum. Elimi boğazıma götürdüm. Şuan nefes alamıyordum ve yanaklarımdan hızla yaşlar akıyordu.
En güvendiğim, kız kardeşim dediğim ve çocukluk arkadaşım bir haindi...
Devam edecek...
Bölümü nasıl buldunuz?
Düşüncelerinizi bekliyor olacağım bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle 💖
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
8.87k Okunma |
684 Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |