2. Bölüm

1.Bölüm

Helena
yazarhelena

Bölüm:1

 

Yukarıdaki müzikle okursanız daha güzel ola bilir. İyi okumalar umarım beğenirsiniz❤️

 

Tanımadığım biri kolumu tutuyordu. O önden koşuyordu bende arkasından. Nereye kadar koşucaktık, yada kimlerden kaçtığımızı? Hatta kimle kaçtığımı bile bilmiyordum. Tek bildiğim şey şuan beni kolumdan tutup önümde koşan kişiyle koşmam gerektiğiydi.

 

Peki ben kimmiyim? Ben Alev. Alev Aral. 18 yaşındayım. İstanbul'a yeni taşındım. Ailem başka bir şehirde. Lise son sınıfa başlıyacağım. Ve yeni bir okula gideceğim. Ama yalnız değilim çok sevdiğim arkadaşım Bahar da benimle aynı okulda olucak. Aileme İstanbul'da yaşamak istediğimi söyledim onlar kendi işlerini bırakıp gelemezlerdi ama benim gitmeme de karşı çıkmadılar. Zaten babam bu fikri aklıma sokmuştu diyebilirim. Araba,ev artık ne gerekiyorsa hepsini hazırladık ve ben buraya taşındım.Eskiden Bahar ve ben aynı sınıftaydık ama biz başka bir şehre taşınınca mecburen ayrılmıştık. Ben taşınalı üç ay olmuştu. Eskiden bizimle aynı sınıfta olan bir arkadaşımızın doğum günü partisi olacaktı bizide çağırmıştı. Ve ben onun için hazırlanıyordum...

 

5 saat önce.

 

Alış veriş poşetleri ile arabama doğru yürüyordum. Arabamın arka kapısını açıp alış veriş poşetlerimi koydum. Sonrada sürücü koltuğuna geçtim, tam o sırada Bahar beni aradı açtım ve arabayı sürmeye başladım.

 

"Efendim bahar?"

 

"Sonunda açtın Alev. Bir saattir seni arıyorum ne yapıyorsun!?"

 

"Tamam. Anlaşılan birileri biraz kızmış.Alış veriş yapıyordum o yüzden açamadım. Ne oldu?"

 

"Sana alış verişini son güne bırakma dedim.Offf, her neyse artık çıkmamız lazım."

 

"Evet ama ben şimdi gelemem yoldayım. Hazırlanmamda gerek, sen git bende kendim gelirim."

 

"Öff Alev öff.Tamam ben sana oranın konumunu atıyorum."

 

"Tamam da, ciddi ciddi dağ evinde mi olacak?"

 

"Evet, biraz abartı ama Ezgi'yi bilirsin bu tarz şeyleri çok fazla seviyor."

 

"Evet evet, bilirim."

 

"Tamam bak 21:30'da orda olman gerek acele et."

 

"Tamam. Allah allah sende yani, ne zaman benim bir yere vaktinde gitmediğimi gördün? Sende alemsin Bahar yaa." O haklıydı, bir yerlere vaktinde varmak benim için en zor olan şeylerden birisiydi.

 

"Tanımasam inanırdım ama yok, inanmadım. Hadi bak hala konuşuyorsun hemen hazırlan."

 

"Tamam, görüşürüz."

 

"Partide görüşürüz."

 

Telefonları kapattık. Bende arabayı biraz daha hızlandırdım ve eve geldim, hemen hazırlanmaya başladım.

 

Bu elbisesi.

 

 

Bu çantası.

 

 

Buda ayakkabıları.

 

 

Elbisemi ve ayakkabılarımı giydim. saçıma sadece fön çektim, hafif birde makyaj yaptım, çantama telefonumu falan koydum Ezgi'nin hediyesinide aldım ve çıktım.Çok oyalanmıştım. Bahar'ın attığı Konumu açtım ve hemen arabayı sürmeye başladım. Saat sekiz olmuştu bile ama ben hâlâ yoldaydım. Hava, yavaş yavaş kararıyordu. Saat 20:45 olduğu sırada navigasyon geldiğimi gösteriyordu. çantamı alıp arabadan indim ama burası bir dağ evi değildi.Biraz ilerlemeye başladım sonra depo gibi bir yerle karşılaştım. Ve şok olmuş bir şekilde elimi ağzıma doğru götürdüm. Niye mi bu kadar şaşırdım? Ben bir evi görmeyi beklerken bir depo gördüm, ve orda bir adam dizinin üstüne oturtulmuştu. Başına ise silah tutuluyordu. Dört tane takım elbiseli adam vardı. Beni görmesinler diye bir ağacın arkasına geçtim. Adama bağırıyorlardı adamda yalvarıyordu ama ne dediklerini anlayamıyordum. Adamın başına silah tutan kişi tetiği çekti ve adamı vurdu. Adam birden yere düştü ve kanlar akmaya başladı. O an bir kaç saniyeliğine gözlerimi kapattım. Başındaki adam iki el daha ateş etti, tam çığlık atacakken biri arkamdan ağzımı tuttu. Ve sessizce konuşmaya başladı...

 

"Bak şimdi, elimi çekeceğim ve bağırmayacaksın. Yoksa az önce o adama olan şeyler, sana da ve hatta bana da olur. Tamam mı?" Korkak bir şekilde kafamı olumlu anlamda salladım. Ve elini yavaş yavaş ağzımdan çekmeye başladı, bense hala olduğum yerde duruyordum. Diğer adamlarda öldürdükleri kişiyi sürükleyerek deponun içine götürüyorlardı. Arkamdaki adam tekrardan konuşmaya başladı.

 

"Hadi şimdi hemen buradan uzaklaşalım." Dedi ve kolumu tuttu. Ağaçların ordan geçtik ve koşmaya başladık. Koşmak için kalktığımızda seslerimizi duymuş olmalılar ki: bir adam "Yakalayın!" Diye bağırdı ve iki kişi arkamızdan koşmaya başladı. Bizde daha hızlı koşmaya başladık. elbisemden dolayı ben önümdeki yabancıya göre daha yavaştım. O ise hala kolumu tutuyor, ve koşuyordu. Bunca şey yetmiyormuş gibi midem bulanmaya başlıyordu. Tanımadığım biri kolumu tutuyordu. O önden koşuyordu bende arkasından. Nereye kadar koşacaktık? yada kimlerden kaçtığımızı? hatta kimle kaçtığımı bile bilmiyordum. Tek bildiğim şey şuan beni kolumdan tutup, önümde koşan kişiyle koşmam gerektiğiydi. En sonunda adamların arkamızda olmadığını anladık ve durduk. Nefes nefese kalmıştık. İkimizde ellerimizi diz kapaklarımıza koyup soluklanmaya çalışıyorduk. Hala yabancının yüzünü görememiştim. Çünkü simsiyah giyinmişti ve kapşonluydu. Ben soluklanmaya devam ederken birden kolumdan tuttu ve tekrardan koşmaya başladı. Kolumu tuttuğu için bende koşmaya başladım. Bir elimi tanımadığım kişi tutuyordu, diğer elimle de ben çantamı tutup koşuyordum.

 

"Ne," dedim ve hızla nefes verdim. "nereye gidiyoruz, bırak kolumu!?" O kadar yorulmuştum ki nefes nefese kaldığımdan sesim aralıklı çıkıyordu bu yüzden bildiğiniz kekeliyordum. Durmasını söylemiştim ama beni hiç takmadı ve koşmaya devam etti. Ben tekrar konuşmaya başladım.

 

"Ya of. yoruldum n'olur artık koşmayalım." Dedim ve bu sefer durdu.

"Güvende olduğumuzdan emin olmalıyım." İkimizde nefes nefese kalmıştık.

 

"Tamam anladım. Ama n'olur daha fazla koşmayalım. Be... benim koşmaktan kalbime ağrı girdi, hiç değilse yürüyelim."

"Kalp hastası olduğunu neden söylemedin?"

 

"Kalp hastası değilim zaten. Ayrıca konuşmaya vaktim olamdığı içinde kusura bakma. Kendimden bahsedemedim!" Bu karanlığın içinde istemsizce ona göz devirdim.

 

"Tamam koşmayacağız. Ama yürümeliyiz az kaldı zaten." Ben yine tamam anlamında kafamı salladım. Ve yürümeye başladık. O önden gidiyordu, bende arkadan ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. birden başım döndü ve koşmaya başladığımızdan beri bulanan midemin bulantısı iki katına çıktı. Olduğum yerde durdum ve başımla midemi tutmaya başladım. O da durdu ve bana döndü, etraf çok karanlıktı ben hala onun yüzünü göremiyordum. Ve o konuşmaya başladı.

 

"Bu sefer ne oldu?" Başım çok dönüyordu yanımdaki ağacı tutarak destek aldım.

 

"Kalp hastası değilim ama beni kan tutuyor. Ve adam, gö...gözlerimin önünde vuruldu. hemde üç kere başım... Başım çok dönüyor midemde bulanıyor." Kelimelerim istemsizce kesik kesik çıkıyordu. Ve konuşmakta zorlanıyordum.

 

"Hay böyle işi ya! Of, tamam biraz daha dayanmaya çalış. Çok daha az kaldı. Dayana bilirsin değil mi?"

 

"Evet." Tuttuğum ağacı bıraktım ve yürümeye başladık. On dakika sonra bir dağ eve geldik, kapıyı açtı ve içeriye girdik.

 

"Artık güvendeyiz. Onlar da kesin çoktan kaçmışlardır." Elimi çantama attım ve telefonumu çıkardım. Yabancı hızla,

"Ne yapıyorsun?" Diye sordu.

 

"Ne mi yapıyorum? polisi arıyorum." Sözümü bitirdiğim an telefonumu elimden çekip aldı.

 

"Saçmalama!" Diyerek bağırdı.

 

"Ne demek saçmalama? Az önce biri öldürüldü." Dediğimde sesim titremişti.

 

"Farkındayım. Ama bu polis aranmayacak." Korkuyla ona doğru bir adım attım.

 

"Ver şu telefonu!"

 

"Tamam veriyorum, ama polisi aramayacaksın, yoksa telefonunu kırarım." Telefonu kırmaktansa bana olacaklardan korktuğumdan dolayı kabul ettim.

"Tamam aramıyorum." Telefonu elime verdi ve mutfağa girip iki bardağa su doldurmaya başladı. Bende arkasından konuşarak gidiyordum.

"Niye polisi aramama izin vermedin? Yoksa sende mi katilsin?" Bana su dolu bir bardak uzattı.

 

"Su iç boğazın kurumuştur." Dedi ve suyunu yudumlamaya başladı. Bende sinirden güldüm. Tekrar konuşmaya başladım.

 

"Sen iyi misin? Sana bir soru sordum, bana cevap ver! Sende mi katilsin? Niye polisi aramama izin vermiyorsun?" Dediğime alayla güldü ve konuşmaya başladı.

"Hıhım, bende katilim. Hatta onlar benim adamlarımdı kendi adamlarımdan kaçtım. O adamıda ben öldürttüm sen de bunu gördün, o yüzden seni buraya getirdim." Bardağını masaya bıraktı ve oturma odasına doğru ilerlemeye başladı. Bende arkasından elimde suyla giderek konuşmaya devam ediyordum. Koltuğa oturup bana baktı.

"Birde dalgamı geçiyorsun? Az önce silahlı adamlardan kaçıyorduk. Ve sen şuan benimle alay mı ediyorsun!? Harika, ben gidiyorum." Suyu masaya koydum ve kapıya doğru ilerledim, tam o sırada kolumdan tutarak ona dönmemi sağladı.

"Saçmalama nasıl gidiceksin, yolu bilmiyorsun. Benimle gelene kadar bile yolda can çekişiyordun. Ve o adamların seni bulmayacağı ne malum? Hala orada olabilirler, ve bu sefer senin kafana silah dayarlar. Gerisini sen düşün." Aklıma yine o kanlar içinde yatan adamın görüntüsü geldi ve başım dönmeye başladı.

 

"Be," dedim ve zorlukla yutkundum. "ben başımın çaresine bakarım, buraya kadar niye geldiysem zaten!" Dedim ve tekrar yutkundum. Midem fazlasıyla bulanıyordu ve gözlerimde ki görüntü bulanıklaşıyordu.

"Lan, niye anlamıyorsun! Saat on, hava karanlık ve orman gibi bir alandayız. Anlaşılan ilk kez de geliyorsun, yolu asla bulamazsın!"

"Bana bağırma!" Zaten yeterince gergindik. Bağırması daha fazla başımı ağrıtıyordu.

 

"Sende susup otur o zaman!" Ve bulanıklaşan gözlerim giderek kapandı. Sonrasını ne gördüm, ne duydum...

Yavaş yavaş gözlerimi açtım. İlk kez gördüğüm bir oda da yatıyordum. Ve nedense şuan aklım bomboşdu.

 

"Ah, ne oldu ben nerdeyim?" Odanın kapısı açıldı içeriye yine o adam geldi. Adam diyorum ama o kadar büyük değildi. Pekii Alev, şuan burada bunu düşünmen de ki sebep tam olarak nedir? Ne işine yarayabilir bu!? Ay Allah'ım sanırım deliriyorum, kendi kendimle kavga etmeye başladım.

"Sonunda uyandın." Ne zamandır uyuyordum da böyle söyledi bu?

 

"Ne oldu bana?" Boğazım kurumuştu, yüzümü ekşiterek yutkundum.

 

"Bilmiyorum, konuşuyorduk birden düştün bende seni odama getirdim. Şimdi iyi misin?" Ah! Salak kafam tabii ya, kan...

"Kandan olmuştur kesin." Dedim ve derin bir nefes aldım.

 

"Teşhisi de koyduğuna göre artık tanışmalıyız bence." Dedi ve gülümsedi.

"İsmim Alev." Dedim sadece.

"Bende Ateş." Dedi sadece.

 

"Tamam artık gidebilir miyim?" Diye sorduğumda yüzünde ki gülümseme yok oldu.

"Hayır." Dedi, net bir şekilde.

"Neden ya, neden?"

"Gidemezsin işte. En azından bu gün burada kal, saat dokuz buçuk zaten. Yarın ben seni bırakırım. Ama sana bir şey sormam gerek. Orada ne yapıyordun?" Derin bir nefes alıp verdim.

"Ben arkadaşımın doğum günü içi.... Bir dakika ya, senin orda ne işin vardı? Madem katil değilsin? Onlardan da değilsin? E peki neden o zaman?" Diye sordum. Kaşlarımı çatmış vereceği cevabı bekliyordum. Biraz durdu ve,

"yarın her şeyi anlatacağım şimdi uyu." Bu ne şimdi, bi çeşit kandırma mı?

"Neden yarın, şuan neden söylemiyorsun?" Diye sordum.

"Çünkü çok yorgunum. Yarın anlatacağım emin olabilirsin." Daha az önce adını öğrendiğim birine nasıl güvene bilirim bilmiyorum, ama şuan başım o kadar ağrıyor ki bu dediğine karşı bir şey söyleyemiyorum.

 

"Tamam." Dedim. Odadan çıktı. Burda tanımadığım biriyle olmak beni çok tedirgin ediyordu ama sanırım şuan buna mecburdum. Bu benim için her ne kadar korkutucu ve kötü olsa da şuan cidden çok çaresizim. O adamlar tarafından yakalanmaktansa, burada olmak daha güvenli geliyordu bana.

 

Yazar'ın anlatımı ile.

 

Alev ve Ateş uyur. Sabah olur...

 

Selammm❤️❤️

 

Umarım beğenirsiniz. Yeni bölüm için yorum yapmanız yeterli, diğer bölümlerde görüşmek üzere...

Bölüm : 12.09.2024 00:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...