18. Bölüm

17. Bölüm:Hisler

Helena
yazarhelena

Bölüm 17 :Hisler.

 

 

Korku tüm bedenimi esir almıştı. Ellerim titriyor, kalbim hızla büyük bir korkuyla atıyordu. Ama bu korku kendi ölümüm için değildi. Ateş vurulmuştu ve önümde yatıyordu.

 

Diz kapaklarımın üzerinde yürüyerek yanına gittim, "Ateş! Ateş gözlerini aç! Beni duyuyor musun?!" Yüzünü kendime doğru çevirdim, gözlerini açmıyordu. Nereden vurulduğuna bakmak istemiştim ama gömleğin de bir sürü kan vardı. Bunlardan bazıları ona, bazıları adamlara aitti. Seslenmeye devam ederken ağlıyordum, yüzüme gelen saçları kulağımın arkasına attım. Ellerime bakmamaya çalışıyordum çünkü üzerinde ki kan lekeleri ellerime bulaşmıştı. "Of! Ateş lütfen kalk." Hiç bir tepki vermiyordu. Ellerimi yüzünden çekip pantolonunda ki ceplere doğru götürdüm, sağ cebine baktığımda telefonu yoktu. Sol cebinde ellerimi gezdirince telefonunun orada olduğunu anladım. Ellerim o kadar titriyordu ki telefonu çıkartmak oldukça zor olmuştu. Telefonu elime aldım, Demir'i arayacaktım ama şifresini bilmiyordum.

Tekrardan ellerimi yüzüne götürdüm ve yanağına hafif vurarak seslenmeye devam ettim. "Ateş, lütfen gözlerini aç. Lütfen." Sesim bile titriyordu. Ellerimi onun yüzünden çektim ağlamaya başladım. Ateş vurulmuştu, Demir ortalarda yoktu. Belki onunda başına bir şey gelmişti. Ama ben hiç bir şey yapamıyordum, çünkü korkuyordum. Ben korkağın tekiydim. Ağlamamın şiddetlendiği sırada bir gülme sesi duydum. Ağlarken kapattığım gözlerimi yavaşça açtım ve Ateş'in yattığı yerde güldüğünü gördüm. "Yok... Yok artık." Dedim, bana şaka yapmıştı...

 

"Bunu nasıl yaparsın ya?!" Ayağa kalktım ellerim titremeye devam ediyordu. Ateş artık gülmüyordu ama aynı şekilde uzanmaya devam ediyordu.

 

"Ya ne kadar korktum biliyor musun sen!? Aptal!" Sağ kolunu sol eliyle tutarak yavaşça yerden kalktı.

"Gözünü aç dedin. Açtım, hakaret ediyorsun." Kurşun sağ kolunu sıyırarak geçmişti. "Bir de konuşuyorsun, sana inanamıyorum!" Bir kaç adım geri gittim. Şaka yapmıştı ama kolunun acıdığı zorla çıkan sesinden belliydi.

"Şakaydı sadece." Dedi ve sağ kolunu tutmaya devam ederken yanıma doğru yaklaştı.

"Gelme Ateş." Biraz daha geri gittim ve sırtım terasın duvarı ile buluştu. Ellerimin titremesi yeni yeni azalıyordu. Tekrardan ağlamaya başlamıştım. "Tamam Alev, ağlama." Yanıma biraz daha yaklaştığı sırada teras kapısından bir ses geldi. Ateş oraya bakıyordu ama ben ağlamaya devam ediyordum.

"İyi misiniz? Ateş vurulmuşsun." Gelen Demirdi. Olduğum yere çöküp ağlamaya devam ediyordum. Ağlamak istemiyordum ama buna engelde olamıyordum. "Alev neden ağlıyor?" Diye sorduğunda ben onları takmıyor sadece ağlıyordum.

 

Ateş hiç bir şey söylemedi ve o da dizlerinin üzerine çöktü. Kolu ağrımış olmalı ki inledi. "Alev tamam bak bir şeyim yok." Onun için ağladığımı sanıyordu. Elbette endişelendim ama sebep yalnızca bu değildi. Ağlamamı durduramıyordum. Hiç bir şey söylemedim ve ağlamaya devam ettim. "Ateş, şuan bile kızı nasıl ağlattın? Polisler gelecek ve kolun kanıyor. Buradan gitmeliyiz artık." Demir haklıydı. Ağlamam yavaşlamıştı ama durmuyordu. "Alev iyi değil. Ağlama krizi geçiriyor." Durdu ve önce Demir'e sonra bana baktı. Ve birde koluna. Ne düşünüyordu bilmiyorum ama arasıra ona ve Demir'e bakıyordum. Etrafa baktığımda yerde adamlar yatıyordu ve terasın çoğu yerinde kanlar vardı. Ağlamam bir kez daha şiddetlendiğin de Demir kollarımdan tuttu ve ayağa kaldırdıktan sonra beni kucağına aldı. Başımı omzuna yerleştirdim. Midem bulanıyordu. "Hadi Ateş sende kalk." Ateş'den hiç bir cevap gelmedi. Artık ağlamıyordum, derin ve titrek bir nefes verdim. Önce Ateş'e ait hafif bir inleme duydum, sanırım ayağa kalkmıştı. Demir beni kucağında taşımaya devam ederken terastan çıkıp merdivenlere doğru ilerledi. Üzerime çöken yorgunlukla gözlerimi kapattım ve Demir beni taşırken başımı onun omuzuna yerleştirmiş uyuyordum.

Üç saat sonra.

Gözlerimi açtığımda sabah uyandığım yerde, Ateş'in evindeydim. Salonda sadece ben vardım. Başım ağrıyordu ve ben hâlâ üzerimde ki elbiseyle duruyordum. Olanların bir kez daha aklıma gelmesi ile Ateş'in vurulduğunu hatırladım. Uzandığım yerden kalktım ve etrafa bakmaya başladım. Mutfağa gittiğimde orada oturuyorlardı.

"Uyanmışsın." Demir'in bu söylediğine hiç bir cevap vermedim ve direkt masanın başında oturan Ateş'in koluna baktım. Sarılmıştı. Gözlerimin ağlamaktan şişdiğini hissediyordum ve başım ağrıyordu. Ateş onun koluna baktığımı fark etti. "Bir şeyim yok. Doktor çağırdık ve gerekeni yaptı." Sesi soğuk gibiydi. Tamam, evet. O bana hep soğuk ama bu sefer farklı gibiydi. "Neden hastaneye gitmek yerine doktor çağırdın?" Dediğimde yanında ki sandalye de oturan Demir ona döndü ve sanki o da bu yüzden ona kızmış gibi, "Söyledim, gel gidelim dedim. Ama beyfendi inat etti. Bizde doktor çağırdık." Ateş bunalmış gibi nefes alıp verdi. "Gerek yoktu Demir. İlk kez vurulmuyorum. Ayrıca..." Dedi ve bana baktı. Bende ona bakıyordum. Sözünü devam ettirdi, "Alev uyandığında bizim hâlâ gelmemiş olma ihtimalimiz vardı. Sana kalsa onu eve bırakacaktık." Ateş beni mi düşünmüştü? Korkarım diye hemde. Şaşırdım ve nedense bunu dışımdan belli etmemeye çalışsam da mutlu olmuştum. Ama bana şaka yapmıştı ve bu onun yanına kalmayacaktı. Demir oturduğu sandalye den kalktı ve bana döndü. "Hadi sende elini yüzünü yıka ve üzerini değiştir." Gözlerimi üzerimde ki elbisede gezdirdim ve önce ki halinden kıyasla berbattı. Bazı yerlerinde kan lekeleri bile vardı... Midem bulanınca başımı kaldırıp Demir'e baktım ve olumlu anlamda bir kez başımı oynattım. Tekrar aynı odaya girdim ve kendi kıyafetlerimi yatağın üzerinden alacakken gözüm boy aynasına kaydı. Kendime bir kez daha baktım ve gerçekten berbat görünüyordum; üzerimde ki elbise kırışmış, kan lekeleri, dağılmış saçım, ağladığım için dağılmış bir makyaj ve çıplak ayaklarım. Nedense bu olanları yaşadığım için ve daha fazlasını yaşayacağım için kendime acımıştım. Bundan sonra hep böyle mi olacaktı? Derin bir nefes alıp verdim. Elbisemin askılarını yavaşça indirirken birden kapı açıldı ve aceleyle tekrar askıları omuzuma yerleştirdim. Kapı da hızla kapandı, gelen Ateş'di. "Ben özür dilerim unuttum. Ve yemin ederim ki hiç bir şey görmedim." Kapının diğer tarafından konuşuyordu. Açıklaması komik gelmişti istemeden sırıttığımı fark edince hemen ciddileştim.

"Kapı çalmak diye bir şey var Ateş!"

 

"Ya üzgünüm, unuttum. Şimdi gelebilir miyim?"

 

"Gel." Dedim ve kapıyı yavaşça açıp girdi. Ardından tekrar kapıyı kapattı. Odada ki yatağın üzerine oturdum. "Ne için gelmiştin?" Diye sordum. O da yatağa oturdu. "Sana öyle bir şaka yaptığım için..." Dedi ve durdu. Derin bir nefes alıp verdi ve gözlerini oda da gezdirmeye başladı. Gözlerini benden kaçırıyordu. "Evet?" Diye sordum. "Ya, of." Oturduğu yerde rahatsızca kıvrandı. Kaşlarımı çattım. "Ateş, özür bile dileyemiyorsun. Farkında mısın?" Diye sorduğumda bakışlarını hemen gözlerimin içine doğru çevirdi. Ama hiç bir şey söylemedi. "Neyse, tamam. Özür dilemene gerek yok." Oturduğum yerden kalktım. "Şimdi çıkarsan üzerimi değiştirmek istiyorum." Dedim soğuk bir sesle. "Alev bak haklısın. Ama yapamıyorum işte. O an senin öyle olacağını düşünemedim. Bir daha yapmam." Özür dilememek için her şeyi yapıyordu. Onun bu hali sinirlerimi bozmuştu. "Tamam Ateş. Bir daha yapmazsın güzel." Sırtım ona dönüktü ve konuşurken omuzumun yanından ona bakıyordum. Ayağa kalktı ve karşıma geçti. "Alev, ben böyle olduğun için, böyle yaptığım için ve sürekli sana zarar verdiğim için gerçekten çok üzgünüm." Özür dileme den özür diliyordu. Ve bu açıklamayı hatta yukarıya yanıma gelip bunları konuşmasını bile ondan beklemezdim. Belki de Demir bunu yapmasını söylemiştir. Ama biliyorum ki, Ateş istemezse kim ne derse desin yapmaz. Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Seninle bazı şeylerin unutulması için, o gün, o ev de tekrar tanışmıştık. Ama belli ki sen, seni hep böyle tanıyayım istiyorsun. Benimle konuşurken soğuk ve ciddisin. Ben sana ne yaptım Ateş?" Gözlerini gözlerimden çekti. Ve o bir şey söylemeyince tekrar konuşan ben oldum, "Hiç bir şey." Dedim ve kendi sorumu kendim cevapladım. Gözlerini tekrar gözlerime doğru çevirdi. "Haklısın, sen bana hiç bir şey yapmadın. Benim hatam, her yeni başlangıçı, her yeni sayfayı siyahlara boyuyan benim. Ama bu çoğu zaman istemeden oluyor Alev." Gözlerinde çok garip bir duygu vardı. Ve bu bakışlara bir isim veremiyordum. Bu isim veremediğim bakışlar çok güzeldi, umarım hep böyle bakardı. "Seni anlamaya çalışıyorum Ateş. Ama sen buna engel olmaya çalışıyorsun. Sadece bu konuda da değil. Anlamamı istemediğin bir çok şey var Ateş, bunu görüyorum. Bu yüzden de uzaksın, her neyi benden saklıyorsan bunu Demir'in bildiğine de eminim. Ama o sert davranarak buna engel olmaya çalışmıyor." Demir ile onu kıyaslayınca bakışları bir kaç saniyeliğine de olsa gözlerimden çekildi. "Sana tekrar başlayarak bir şeyleri unutturmaya çalışmak saçmaydı. Tekrar unutturacağım, ama bu sefer yeniden başlayarak değil."

 

"Peki, nasıl?" Diye sordum.

"Zamanla görüp anlarsın." Dedi. Kendime itiraf edemeyeceğim bir şeyi fark ediyordum. O şey ise sanırım, benim Ateş'e karşı olan hislerimdi...

 

Yazarın anlatımıyla;

 

Alev, çevresinde neyin olup bittiğinden habersizdi. O da bunu biliyordu ama olaylar onun düşündüğünden çok daha fazlasıydı. O farkında değildi ama şuan karşısında duran adam ona kötülük yapıyordu, hatta Demir bile. Ve belki de Bahar bile...

Alev'e kötülük yapan bir diğer şey ise; artık kalbi olmuştu. Çünkü Ateş'i izlerken, onu anlamaya çalışırken, kendisini kaybetmişti. Bir gün olur da, tüm bu olanları anlayıp, ona kötülük yapanları cezalandırmak isterse bunlar arasında kendi kalbi de olacaktı.

 

Ateş odadan çıktıktan sonra Alev üzerini değiştirdi ve banyoya gidip elbisesini kirli sepete koydu. Ardından dolaptan yüz yıkamak için bir kaç şey çıkardı ve akmış makyajını temizledi. Saçını da taradı ve tokasını alıp, at kuyruğu yaptı.

 

Aşağıya indiğinde Demir ve Ateş salona geçmişlerdi ve sohbet ediyorlardı.

Ateş ve Demir üçlü koltukta otururken, Alev de karşılarında ki koltuğa geçti.

"Neyse işte, en azından para ve çanta poliste." Demir sözünü tamamlarken Ateş onu dinlemiyor gibi görünüyordu. "Ya siz neden sürekli böyle oluyorsunuz? Yanınızdayken çok konuşuyormuşum gibi hissediyorum. Ama sorun bende değil, siz hiç konuşmuyorsunuz." Ardından Alev'e döndü. "Sen nasılsın?"

"İyiyim." Alev'in bu cevabı Demir'in içini rahatlatmaya yetmemişti. "Seni Bahar aradı." Alev hızla Demir'e baktı. "Açtın mı?" Diye sordu. "Yani, özür dilerim. Ama evet, açtım." Alev derin bir nefes alıp verdi. "Her neyse. Özür dilemene gerek yok. Bende bu gün konuşmalıydım zaten. Ona ne söyledin?" Demir ve Alev konuşurken Ateş, Alev'e bakıyordu. Dalmış gibiydi. Ateş içinde ki nefret uğruna bir canı feda etmenin yükünü taşıyordu. Çoğu zaman kendisini suçlasa bile, içini rahatlatmak için kullandığı bir şey vardı. O da, Ateş ve Demir, Alev bu olaylara yeni dahil olurken ona aslında bir şans vermiş, ve olaylardan uzak durmasını söylemişti. Ama Alev sürekli dahil oluyordu. Bu Ateş'in bir kaçış yoluydu. Vicdanını böyle rahatlatıyordu. Ama içinde bir yerlerde o da biliyordu ki, Alev'e bu olaylardan uzak durulması için hiç bir şans, hiç bir zaman verilmemişti. O henüz üç yaşındayken bunlar planlanmış, Alev çoktan bunlara mecbur bırakılmıştı...

 

"Seni sordu. Telefonlarına dönmemişsin." Demir'in bu cevabıyla Alev başını koltuğa yaslayıp, tavanı izlemeye başladı. "O da benden bir şeyleri saklıyor. Kendimi bir halkanın ortasında hissediyorum, ve sanki bu halkanın etrafındaki herkes benim ile oynuyor. Sen, yani siz, Bahar. Ve hatta babam." Kendi kendine konuşuyor gibiydi ama Ateş ve Demir'e konuşuyordu. Başını indirdi ve önce Ateş'e ardından Demir'e bakıp sözünü devam ettirdi. "Bu his o kadar iğrenç ki. Ne o halkadan kurtula biliyorum, ne de halkanın içerisinde ki oyunları anlaya biliyorum. Ortadayım ve anlayamadığım oyunların içerisindeyim." Demir halı desenlerini izliyordu. Yine vereceği hiç bir cevabı yoktu. Ateş'in aksine, onun kendini avutmak için inandığı bir gerçek yoktu. Ateş öylece durmuş Alev'in yüzünü inceliyordu. Bu olanların hepsi Alev'e karşı yapılan bir haksızlıktı ve o da bunun farkındaydı.

Yine kimseden tek bir kelime çıkmayınca Alev tekrar konuşmaya başladı.

"Her neyse, sürekli bunları düşünmek fazlasıyla yorucu. Nasıl olsa zamanla öğreneceğim." Dediğinde o da Ateş'e döndü. Alev Ateş'e bakınca Ateş içerisinde anlam veremediği bir korku hissetti. Ateş Alev'in canını kendi oyununa feda etmişti ama onu korkutan Alev'in başına gelecekler değil, öğrenince nasıl olacağı, neler olacağıydı. Saçmaydı, evet. Ateş Alev'e bakmaya devam ederken derin ve titrek bir nefes alıp verdi. "Doğru, zamanın gizliyemeyeceği hiç bir şey yoktur." Rahat görünmeye çalışıyordu ama Alev'in bilmesini asla istemezdi. İşin saçma yanlarından bir tanesi de; canını umursamadığı kızın, çevresinde ki herkesin yaptığı ihanet ile mahvolacağından korkmasıydı.

"Sürekli bunlardan konuşmayalım. Madem zamanı gelince zaten herkes her şeyi öğrenip, anlayacak. Öyleyse o zamana kadar gündem yapmaya gerek yok." Demir araya girdiğin de o da kendi vicdanı için konunun kapatılmasını istiyordu. Herkes sadece kendisi için bir şeyler yapıyordu. Herkes yalan atıyordu, Alev hariç.

Alev ayağa kalktı ve telefonunu alıp mutfağa geçti. Telefon rehberine girince "Mavi çiçeğim" yazısını görünce gülümsemişti. Bu ismin onlarda çok farklı bir anlamı ve yeri vardı. Fazla zaman harcamadan Bahar'ı aradı ve telefonu kulağına doğru götürüp açmasını bekledi.

"Alo?" Bahar telefonu ikinci çalışında açmıştı. "Bahar, nasılsın?" Diye sordu Alev. Kırgındı ve bunu Bahar dan gizlemeye çalışıyordu. "İyiyim güzelim, sen?" Alev günlerdir Bahar ile her zaman olduğu gibi konuşmuyordu. Her ne olursa olsun, şuan Bahar'ın olaylardan haberdar olmamasına rağmen, Alev'in onun desteğine ihtiyacı vardı. O da yalan söylemiş olsa bile. "Bende iyiyim canım. Aradın açamadım üzgünüm." Alev mutfaktaki sandalyelerden birine oturdu. "Sorun değil. Kaç gündür görüşmüyoruz, bu gün görüşmeye ne dersin?" Aralarında bir sorun olmamıştı ama ikiside mesafeli gibiydi. Alev Bahar yalan attığı için böyleydi, Bahar ise yalan attığı için. Aynı zamanda Alev Bahardan bir şeyler gizliyordu. Ama bunu yaparken de bir tercih hakkı yoktu. "Olur. İki saat sonra, her zamanki kafenin orada buluşalım." Dedi. "Aslında bana gelsen çok iyi olur." Dediğinde Alev kaşlarını çattı. "Neden?" Alev ve Bahar birbirilerinde sürekli kalıyordu ama Alev artık Bahar'ın söylediği her şeyi sorgulayacak gibiydi. "Bende takılırız. Daha güzel olur bence." Dediğinde Alev bu dediğini kabul etti ve telefonları kapattılar. Alev tekrar salona geçti.

"Beni Bahar'a bırakabilir misiniz?" Demir ve Ateş'in oturduğu koltuğun karşısına geçmişti ve bir Demir'e bir Ateş'e bakıyordu. "Olur bırakırım." Dedi, Ateş. "Bende gelirim. Siz yolda saç baş girersiniz falan." Dedi ve güldü. Alev ve Ateş, Demir kadar olmasa da gülmüştü. "Her zaman nasıl böyle yapa biliyorsun?" Diye sordu Alev. Demir omuzlarını dikleştirdi ve kendini öveceğini hazırlanarak belli etti. "Ben, Demir karasu. Yapamayacağım iş," duraksadı. Sonra sesini hafif alçatarak, "mum yakmak hariç." Dedi ve Alev ve Ateş gülmeye başladı. Demir onları umursamadı ve kendini övmeye döndü. "Dövemeyeceğim adam, yumuşatamayacağım ortam yoktur." Dedi ve göz kırptı. Ateş ve Alev bir kez daha güldü. Bu sefer Demir de gülüyordu. Gülerken Alev ve Ateş göz göze gelince ikisi de yavaşça gülüşü soldu. Aslında yukarıda ki olan konuşma onların için güzel sonuçların başlangıcı olabilirdi. Ama Alev'in nasıl bir oyunda olduğunu bilmeyişi, Ateş'in ondan bunu saklaması aralarında ki aşılması en zor duvardı.

"Önce bana uğrayalım. Üzerimi değiştirmek istiyorum." Ateş Alev'i başı ile onayladı ve ayağa kalktı. Üçü de kapıya doğru ilerledi, Ateş evin anahtarlarını aldı ve çıktılar.

 

Alev'in evine vardıklarında yalnızca Alev yukarıya çıktı ve üzerini değiştirdi. Hafif makyaj da yapmıştı. Ama saçı hâlâ at kuyruğu tarzında bağlıydı. Tekrar arabaya bindi ve Ateş Alev'e baktı Alev ne olduğunu anlamayınca kafasını iki kere "ne oldu" der gibi oynattı. Ateş omuzlarını kaldırıp indirdi ve önüne döndü. Alev onu umursamadı ve arka koltuğa yerleşti. Demir arabayı çalıştırdı ve yaklaşık bir saat sonra Bahar'ın evine vardılar.

Evin önüne geldiklerinde Demir arabayı durdurdu. "İsterseniz siz de içeriye geçin." Alev kendi evine davet ediyor gibiydi. Ama Bahar'ın bunu sorun etmeyeceğinden emindi. "Bana uyar." Dedi Demir. Ve Ateş'e döndü. Ateş de, "Olur." Dediğinde üçü arabadan indi. Kapıyı çaldılar ve Bahar kapıyı açınca direkt Demir ve Ateş'e baktı. Ardından Alev'e dönünce Alev, "Senin için bir sakıncası var mı?" Diye sordu. Bahar gülümsedi ve kapıyı biraz daha açtı. "Hayır. Tabii ki gelebilirsiniz." Dedi ve önce Alev, sonra Ateş, ardından da Demir içeriye geçti. Hepsi salona geçip oturduğunda, "Alev ile film izleriz diyordum siz geldiniz dördümüz izleyelim o zaman." Bahar film izlemek için salonu hazırlamıştı. Masanın üzerinde çeşitli yiyecekler ve içecekler vardı. Bahar Ateş ve Demir içinde aynı şeyleri hazırlayıp masaya koydu. "Ben korku filmi seçtim ama, sizin için sorun mu?" Alev'in yanına oturdu ve kolunu Alev'in oturduğu yerin arkasına koydu. "Hayır, sorun değil." Demir Bahar'ın sorusuna cevap verince Bahar ses çıkartmadığı için bu sefer de Ateş'e baktı. "Onun için de sorun olmaz." Demir Ateş'in yerine cevap verince Bahar, "Peki." Dedi ve filmi açtı. Alev ve Bahar yan yana oturuyorlardı, Ateş Alev'in biraz uzağındaydı ve yanında da Demir vardı. Film başlamıştı ve ilk on dakikası geçmişti bile. Bahar ve Demir filmi izlerken Alev ve Ateş fazla film ile ilgileniyormuş gibi değillerdi. Arada bir göz göze geliyorlardı. Bazen saniyelerce bakıyor, sonra bakışlarını kaçırıyorlardı. Bazen ise sadece Ateş Alev'e bakıyordu. Filmin ilerlediği dakikalarda korkutucu bir sahne gelmişti ve Bahar başını Alev'in omzuna yerleştirip gözlerini kapattı. Alev Bahar'ın bu tepkisine gülmüştü. Aynı zamanda Demir de korkunca küfür ediyordu. "Bu adamın ben belasın..." Ateş eli ile Demir'in ağzını kapattı. Bahar ve Alev, Demir ve Ateş'e gülüyorlardı. "Küfür etme lan." Ateş'in isyanı ile biraz daha gülmüşlerdi. Bahar Alev'in kulağında eğilip, "O neden bu kadar az konuşuyor?" Diye sordu. Sorarken gözü ile Ateş'i işaret etmişti. Alev'de Bahar gibi fısıldıyarak, "Bilmiyorum. Ya bizim ile fazla yakın olmadığı için, ya da böyle olmayı seviyor." Dediğinde Ateş'e bakıyordu. Ateş de onlara dönünce Alev duymuş olabileceği korkusuyla dudaklarını birbirine bastırdı. Ateş bir kaç saniye tepki vermeden Alev'e bakmaya devam ediyordu. Alev de neden baktığını anlamaya çalışırken Ateş önüne döndü. "Gülümsedi." Bahar'ın sesiyle Alev'de bakışlarını Ateş'ten çekti ve Bahar'a baktı. "Ne?" Diye sordu. Bahar tekrar fısıldayarak, "önüne döndüğünde diyorum, gülümsedi. Aranızda bir şey mi var?" Bahar'ın sorusuyla Alev sesli bir şekilde, "Ne?" Diye sordu. Ateş ve Demir onlara döndüklerinde Bahar Alev'in bu tepkisine gülüyordu. Alev ayağa kalktı, "siz izlemeye devam edin, ben bir lavaboya gideyim." Dedi ve giderken Bahar'a göz devirdi. Bahar'da uzaktan eliyle ona öpücük atıp ardından el salladı.

 

Alev lavaboya gidip elini yüzünü yıkadı. Ateş ile aralarında bir şeylerin olabilme ihtimali bile heyecanlanmasına sebep olmuştu. kendi kendisine sesli bir şekilde, "ne oluyor bana ya." Diye söyleniyordu. Kapıyı açtığında karşısında Ateş'i görünce bir kaç adım geri gitti. Ateş Alev'in sorgulayan ve şaşırmış gözlerini görünce, "Üzerime kola döküldü." Diye açıklama yaptı. Alev'in gözleri Ateş'in tişörtüne kaydı. "Alev, bana böyle bakarak bu lekeyi geçiremeyiz, ıslak mendil falan ver. Bahar git ona sor, o biliyordur dedi." Alev kaşlarını çattı ve eliyle alnına vurdu. Bahar bilerek yapmıştı. "Kolayı üzerine sen mi döktün?" Diye sordu. "Hayır, Bahar yanlışlıkla..." Alev sözünü kesti, "anladım anladım, tamam." Derin bir nefes alıp verdi. "Gel benimle." Dedi ve Bahar'ın evi iki katlıydı, yukarıda onun odası vardı. Yukarıya doğru çıktılar. Bahar'ın odasına girdiler ve Alev Bahar'ın makyaj masasının çekmecesini açıp bir paket ıslak mendil çıkardı. Tekrar Ateş'in yanına yaklaştı ve üzerinde ki lekeye bakıp sinir ile yüzünü buruşturdu. "Bu leke geçmez." Dedi. Ateş üzerinde ki lekeye bakan Alev'e bakıyordu. Alev elinde ki ıslak mendil paketinden bir tane ıslak mendil çıkardı ve tişörtün üzerinde ki lekeyi silmeye başladı. "Bana neden öyle bakıyorsun?" Diye sorarken hâlâ tişörtün üzerindeki lekeyi siliyordu. "Öylesine." Alev başını kaldırıp Ateş'e baktı. "Öylesine neden bakıyorsun?" Ateş Alev'in elindeki ıslak mendili aldı, "çok soru soruyorsun minik." Alev kollarını önünde bağladı. "Bana minik demeyi kes." Ateş gülümsedi. "En son bir şey demiyordun."

"En son ne zaman? Dikkatimden kaçmış." Kaçmamıştı. Aslında söyleme dese bile, söylemesinden hoşlanıyordu. "Peki, minik. Öyle olsun." Alev kaşlarını çattığında Ateş hafif güldü. "Bu leke geçmeyecek. Boynum ağrıdı be." Ateş Alev'in onun önünde olmasını umursamadan tişörtünü çıkarttı. Alev hızla arkasını dönüp gözlerini elleri ile kapattı. "Ya sen ne yaptığını sanıyorsun? Aptal!" Alev'in bu hali Ateş'i güldürmüştü. "Leke çok aşağıda boynum ağrıdı. Silemiyordum. Ayrıca aptal lafı sana hiç yakışmıyor." Ateş tişörtü Bahar'ın makyaj masasının üzerine koydu ve lekenin olduğu yeri düzelterek silmeye devam etti. "Sen aptalın tekisin. Aptal!" Ateş gülümsemeye devam ediyordu. "Gözlerini biraz daha sıkarsan, açtığında da etrafı göremeyeceksin." Alev sinirle ona döndü, "senin amacın ne, ha?" Ateş'in vücuduna bakmamak için gözlerini Ateş'in gözlerinden ayırmıyordu. "Bir amacım yok. Nasıl bir amacım olabilir?" Bir adım Alev'e doğru yaklaşınca, Alev de bir adım geri gitti. "Her neyse ben çıkıyorum, üzerini giy ve gel." Alev göz devirdi ve kapının oraya gitti. O henüz odadan çıkmamışken, "Bahar ikidir bizi yanlış anlıyor." Dedi ve güldü. Alev sorgulayan bakışlarla ona döndü. "İki?" Diye sordu. O gün Alev uyurken telefonu Ateş açınca Bahar yanlış anlamıştı. Ama Alev bunu unutmuştu. Ateş olumlu anlamda başını bir kez salladı. "Senin yüzünden. Sürekli bana bakıyorsun. Ne var yüzüm de?" Ateş gülümsedi önce yere baktı ardından tekrar başını kaldırdı. "Çok çirkinsin." Alev alınmıştı ama belli etmemeye çalışıyordu. "O zaman bakma." Dedi ve odadan çıktı. Kapıyı çıkarken sertçe çarpmıştı. Aşağıya indiğinde salonda Demir ve Bahar filmi kapatmış, sohbet ediyordu. "Ateş nerede? Leke çıktı mı? Of, bir bardağı tutamadım ya." Yalandan kendisine söylenirken Alev ona sinir ile bakıyordu.

"Bunlar hep burada değil, bir gitsinler ben nasıl bardak tutuluyormuş öğreteceğim sana." Bahar alt dudağını ısırdı. Ama gözlerinde hâlâ yaramazlık yapmış ve annesinden azar işitmiş bir çocuğun bakışları vardı. Demir araya girdi. "Yazık olacak." Dedi. Bahsettiği şey Bahardı. Alev kaşlarını çattı. Tekrar yerine geçti ve oturdu. O sırada merdivenlerde ki adım seslerine üçüde dönünce Ateş'in merdivenlerden indiğini gördüler ve başını ilk çeken Alev olmuştu. Boş televizyon ekranına bakıyordu. "Sarılık kalmış ve tişörtün ıslak. Kusura bakma." Bahar Ateşden özür diliyordu. "Sorun değil." Dedi ve yerine geçerken Alev'e baktı. Ardından Alev'in baktığı yöne döndü ve boş televizyon ekranından kendisine baktığını anlayınca gülümsedi. Alev bunu fark edince ona hiç bakmıyormuş gibi yaptı.

 

Alev tam olarak farkında değildi ama Ateş'e karşı olan hisleri giderek değişiyordu. Ateş ise Alev'in ondan uzak olmasını istediği için sert davranıyordu. Yine de bazen o da kendini Alev'e kaptırırken yakalıyordu. Bu onu korkutuyordu. Demir haklıydı, Alev şanssızdı evet. Ama şanssızlığı o gece orada olmak değil, böyle bir babanın kızı olmaktı. Ama bir diğer şanssızlığı ise hislerine engel olamayarak aşık olmaya başladığı adamdı. Ama o adam bunu kendisine bile söyleyemiyordu...

 

 

Devam edecek...

 

Umarım hoşunuza gitmiştir. Bir sonra ki bölümde görüşmek dileğiyle 💖

Bölüm : 03.01.2025 01:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...