15. Bölüm

14. Bölüm; Hazırlık.

Helena
yazarhelena

14. Bölüm: Hazırlık.

 

 

Kısa bir aradan sonra tekrardan merhaba.

Buraya YouTube kanalında paylaştığım kısa bir tanıtım videosunu koymak istedim ama maalesef hata verdi. Bir sonra ki bölümün fragman videosunu oradan paylaşacağım, oradanda takip etmenizi öneririm.

İyi okumalar diliyorum. ✨

 

Yine bir rüyanın içindeydim. Bir ormandaydım ve kaçıyordum. Neyden kaçtığımı bilmiyorum ama olabildiğince hızlı koşuyordum. Üzerimde; siyah, uzun, parlak ve ince askıları olan bir elbise vardı. Koşmaya devam ediyordum, yardım istiyordum ama sesim dahi çıkmıyordu ve kimse duymayacaktı biliyorum. Artık nefes nefese kalmıştım ve koşmayı bırakıp her ne olacaksa olması için bekleyecektim. Her yeri sisli bulutlar kaplamıştı. Artık ayakta dahi duramayacak duruma gelmiştim, dizlerim titriyordu. Ateş'in bana seslendiğini duyuyordum ama ses çok uzaktan geliyordu. Bir kaç kez etrafıma baktım ama o yoktu. Sonra Demir'e bir şey söylediğini duydum ve hızla gözlerimi açtım. Yattığım yerden kalktım, nefes nefese kalmıştım. Hâlâ Ateş'in dizin de uyuyormuşum bana rüya da değil, gerçekte sesleniyormuş.

 

 

Demir'in uzattığı suyu almadım ve hızla nefes alıp vermeye devam ediyordum, çok korkmuştum. Düzensiz aldığım nefesler yüzünden göğsüm ağrımaya başlamıştı ve nefes almamaya başlayınca elimi sol göğsümde, kalbimin üzerine koydum. Ateş önüme geçti ve yüzüme düşen saçları kulağımın arkasına koydu adım ile seslenmeye devam ediyordu. Bir cevap bekliyordu ama konuşamıyordum. Gerçekten çok korkmuştum. Tekrardan kayıp olmuştum ve çıkışı bulamıyordum. Tıpkı Ateş'in bana silah tuttuğu gece olduğu gibi.

 

Ateş göğsümün üzerine tuttuğum ve boşta olan bir diğer elimi kendi ellerinin arasına aldı. Yine o kadar korkmuştum ki ellerim buz gibiydi. İki çift göz bana büyük bir endişeyle bakıyordu. Demir de yanıma oturdu ve elini sağ omuzuma koyup sakin olmamı ve geçtiğini söylüyordu. Haklıydı geçmişti ama korkuyu üzerimden atamıyordum. Ateş ellerimi kendi elleriyle ısıtıyordu. "Bana bak Alev." Dediğinde onun gözlerine baktım. "Geçti. Bak ben buradayım, Demir burada. Ve senin evindeyiz. Sakin ol derin bir nefes al ver, ve artık korkma. Biz buradayken sana bir şey olmaz." Derin bir nefes alıp verdim. Nefes alıp verişlerim düzeliyordu. Ağlamıyordum ama iki gözümden de Ateş'in elimi tutan ellerine birer göz yaşı damlası düştü. Ellerinde ki göz damlalarına baktı ardından tekrar bana döndü. O da sol yanıma oturdu ve beni kendisine doğru çevirdi. "İyi misin?" Dedi ve gülümsedi. İçten bir gülümsemeydi ama canı acıyorken gülümsüyormuş gibi görünüyordu. Yine konuşmadım ve sadece olumlu anlamda başımı salladım. Arkamdan Demir'in sesli bir şekilde ofladığını duydum. Bu öyle değişik bir oflamaydı ki sanki bu rüyanın sebebi onlardı. Sadece o demiyorum çünkü Ateş'e bakarken gözlerinde suçluluk vardı. Ama neden?

 

İçleri rahatlasın diye, "iyiyim." Dedim. Ama keşke söylemeseydim. Sesimden bile korktuğum anlaşılıyordu. Ateş derin bir iç çekti ve daha önce bir iki kez söylediği gibi yine, "iyi değilsin, korkuyorsun." Dedi. Ve yine haklıydı. "Evet, ama sadece bir kâbustu. Fazla korkmuşum o kadar." Dedim, sanki az önce nefes olmakta zorlanan ben değilmişim gibi. Ateş başı ile beni onayladı. Ardından ayağa kalktı ve elini uzattı. Anlamayarak uzattığı ele baktım sonra gözlerimi ona doğru çevirdim. "Hadi kalk, kahvaltı yapalım." Diyerek açıklama yaptı. Demir de ayağa kalkıp Ateş'in yanına geçti ve gülümsüyordu. Ateş'in uzattığı elini tuttum ve mutfağa doğru ilerleyince ardından bende ilerledim. Demir ve o önümdeyken ben Ateş'in tuttuğu ellerime bakıyordum. Yine söylemeden edemiyorum; keşke onlarla daha farklı tanışmış olsaydık. Eminim her şey daha farklı olurdu. Mutfağa geldiğimiz de kahvaltının hazır olduğunu gördüm. Saat kaçtı acaba. "Oturun bende çayları koyuyorum." Demir çayları doldurmaya başladı. Ateş durdu ve bana baktı. Neden baktığını anlayamadığım için, "Ne? Ne bakıyorsun?" Diye sordum. Hafif güldü ve gözleriyle aşağıyı işaret etti ve tekrar bana baktığında, "Elimi artık bırakırsan oturup kahvaltıya başlayacağım." Dediğinde hızla elimi çektim. Demir de hafifçe gülmeye başladı. "Komik olan bir şey mi var?" Dedim ve sinirle sandalyemi çekip oturdum. Ateş de yanım da ki sandalyeye geçti. "Komik olan sen varsın Alev." Sinirle ona döndüm ve kaşlarımı çattım. "Sen de ellerini çekebilirdin ama çekmedin. Ayrıca dalmıştım." Diyerek kendimce açıklama yaptım. Kulağıma doğru eğildi, "Elini tutmam o kadar hoşuna gitti ki zaman algını yitirdin." Dediğinde onu çekilmesi için ittim. "Sen kafayı sıyırmışsın." Dedim ve önüme döndüm. Demir de masanın başına oturdu. "Ateş, sinirlendirmesene kızı." Dedi ve güldü. O da keyif alıyordu. "Bari sen yapma Demir ya." Diyerek isyan ettim. Bana bakıyordu ve omuzlarını kaldırıp indirdi. "Ben bir şey yapmıyorum ki." Dedi masum bir tınıyla. Ona da göz devirdim ve tabağıma döndüm. Biraz daha güldüler ve kendi aralarında sohbet etmeye başladılar. Onlar sohbet etmeye devam ederken yine aklıma Bahar geldi. Bana yalan söylemişti ve ben bunun farkındaydım. Bunu ona sormalı mıydım, yoksa beklemeli miydim? Şu yaşıma kadar öğrendiğim tek bir şey varsa o da; her yalanın bir gün gerçeklerle yerini değiştirmesiydi. Bir şekilde neden yalan söylediğini anlayacaktım. Ama bunu ya zaman sağlayacaktı ya da ben ona sormadan da olsa, ondan bunun cevabını alacaktım.

 

Bunları düşünürken Ateş ve Demir'in sohbetlerinin arasında kendi adımın geçtiğini duydum ve onlara döndüm. Şuan anladım ki onların yanındaydım ama ne zaman bir şey düşünecek olsam düşüncelerim ile yalnız kalıyordum. "Efendim?" Diye sordum. "Alev hanım, şu yanına oturduğunuz adam hakkınızda neler söyledi neler. Neden cevap vermiyorsunuz?" Demir alayla gülüyordu. Yanım da oturan Ateş'e döndüm, "Yine ne konuşmuş hakkımda?" Diye sorduğum da Ateş'e bakmaya devam ediyordum ama cevabı veren Demir'di. "Valla senin bizi dinlemediğini fark ettiği andan beri söyleniyor bir şeyler, aklımda tutamadım ki." Dediğinde Ateş gülerek ona baktı, "Sen ne tür bir yalancısın böyle, ha?" Ardından tekrar bana döndü. "Hakkınız da bir şey söylemedim, hanım efendi. Çocuk adam uyduruyor." Ateş'in Demir'e çocuk adam demesi gülmeme sebep olmuştu. Benim dalgın olduğumu anlamış ve bu yüzden böyle bir sohbet açmışlardı, eminim. Sandalyemi geri çektim ve ayağa kalktığımda ikisi de bana bakıyordu. "Üzerimi değiştirmeye gidiyorum, siz de hızlı olun ve ne işimiz varsa yapmak için çıkalım." Ateş de ayağa kalktı. Ve Demir ikimize bakıp, "Ya ben doymadım. Siz gidin, ben sonra gelirim." Dedi ve yumurtasından ağzına alıp keyif ile çiğnemeye başladı. Demir'in bu halleri beni eğlendiriyordu. Ama garip geliyordu çünkü hep onu susarken veya ciddiyken görmüştüm. "Demirciğim, bu bir kaçış yolu mu?" Dedim ve hafif güldüm. "Hadi çabuk ol, geldiğimde yemiş olacaksın." Demir bana bakarken yapay bir sinir yüzüne takındı. "Vay vay. Seni Ateş ile fazla yalnız bıraktım sanırım. Baksana sanki günler önceki Alev değil, Ateş konuşuyor karşımda." Dediğinde, ben de Ateş'de gülüyorduk. "Ateş gibi olmak mı? Allah korusun." Dedim ve gülerek mutfaktan çıktım. Arkamdan Ateş'in bir şeyler söylediğini duysam da ona takılmadım ve odama girip kapıyı kapattım. Bavulumu aldım ve içerisinden, mavi bir sweatshirt, siyah bir kot çıkardım. Banyoya girdim ve üzerimi değiştirdim. Ardından saçlarımı taradıktan sonra bağlamaya başladım. Bağlarken aynadan kendimi izliyordum ve saçımı toka ile tutturacakken vaz geçip, tokayı bileğime taktım ve saçımı açık bıraktım. Dişlerimi fırçaladım. Fazla makyaj yapan birisi değildim. Sadece yüzüme renk vermesi için, yanaklarıma allık sürdüm ve dudağıma hafif kırmızı bir ruj sürdüm. Ardından banyodan çıktım ve telefonumu alıp odamdan ayrıldım.

 

Mutfağa tekrar döndüğüm de Demir mutfağı topluyordu Ateş ise salondaydı. "Kolay gelsin." Dedim ve gülümsedim. Demir bana döndü. "Teşekkürler, yüzüne renk gelmiş kız." Dediğinde ikimiz de gülüyorduk. "Sağol." Dedim ve salona geçtim. Ateş telefonuna bakıyordu, onun karşısında ki koltuğa geçtim, " Ne yapıyoruz bu gün?" Diye sordum. Telefonu kapattı yanına indirdi. "Aslında bundan sonra ki süreçte bizim ile olacağın için ne olur ne olmaz diyerek sana silah kullanmayı öğreteceğiz." Gözlerim kocaman açıldı. Beni kan tutuyordu o karşıma geçmiş silah kullanmayı öğreteceğiz diyordu. Komik. "Ben yapamam, silah falan hiç benlik değil. Onu geçelim." Dediğimde Ateş kollarını dizlerinin üzerine koydu ve konuşmaya başladı. "Alev, bu işin şakası yok. Bizimle birlikteysen eğer öğrenmen gereken çok şey var. Biliyorum, seni kan tutuyor. Ama silah kullanmasını bilmen gerek. Ayrıca o kan tutma şeysine de bir son versek iyi olurdu. Her operasyonda seni sırtlayamayız." Dedi ve alay ile güldü. "Son vermek mi? Nasıl yapayım ben onu. İsteyerek olmuyor." Dedim ve göz devirdim. Tekrar doğruldu ve sırtını koltuğa yaslayıp kollarını birbirine bağladı. "Bir yer de okumuştum, eğer görmeye alışırsan bu korkunu yenermişsin. Ve sen çok göreceğin için korkma, alışırsın." Çok görmek? Of. Silah kullanmak zorunda kalacağımı hiç düşünmemiştim. Ve kan tutmasından nasıl kurtulacaktım? "Ama..." Dediğimde lafımı kesti ve Demir'in yanına gitmek üzere ayağa kalktı. "Aması yok Alev. Artık hayatın eskisi gibi değil, yaşıtlarının ki gibi değil. Bunlara alış." Dedi ve gitti. Ateş'i anlamak gerçekten çok zor. Korktuğum da yanımda olup sakinleştiriyor ama sonrasında kendi sözleri ile başka korkular yaşatıyor. Ama haklıydı, artık her şey çok farklı olacaktı. Oluyordu da. Bakalım bizi daha neler bekliyor...

 

Evden çıktık ve arabaya bindik. Demir sürücü koltuğunda, Ateş yolcu koltuğunda ben ise arka koltuklarda oturuyordum. Nereye gideceğimizi bilmiyordum ve sormak dahi istemiyordum. Ateş dakikalardır konuşmuyorduk. Demir bir şey olduğunun farkındaydı bir kaç kez espriler yapmış, benimle uğraşmıştı. Ama benden beklediği tepkileri alamayınca o da vaz geçmişti. Her şey nasıl güzel giderken hem de aynı zamanda çok kötü gidebiliyordu? Gerçi, şuan güzel olan ne vardı ki? Bana bunu ne hissettirmişti? Ateş'e baktım, nedense bu olanlara rağmen o ve Demir ile tanıştığım için mutluydum. Güzel olan ve öyle hissettiren sadece onlar vardı. Şuan Bahar'ı düşünmek bile istemiyordum. Sağ kolumu cama yasladım ve başımı da yasladıkdan sonra gözlerimi kapattım. Bu yaşadıklarım ne kadar sürerdi diye düşünüyordum. Bir yıl mı? Belki iki yıl? Bu yolun sonunda ne olacağını bile bilmiyorken bunları düşünmek saçmaydı. Arabanın durduğunu anladığım da gözlerimi açtım. Demir ve Ateş arabadan inince bende indim. Silah kullanmayı öğreteceğini söylediğinde bunun için olan yerlere gideriz sanıyordum ama burası boş bir alandı. Ortası yani bizim olduğumuz alan sadece topraktı. Karşımız da ise ağaçlıklar vardı. Demir'e döndüm, "Neden buraya geldik?" Diye sordum. O da Ateş'e döndü ve tekrar bana baktığında, "Ateş sana burada sıkmayı öğretecek." Dediğinde, "Burada mı?" Diye sordum. Demir cevap vermedi ve arabanın bagajına doğru ilerledi. Ateş yanıma yaklaştı ve belinden silah çıkarttı. Onu izlerken, "Ya yanlış bir şey yaparsam, size veya kendime zarar verirsem?" Diye sordum. Bu sefer Ateş'e sormuştum. "Bir şey olmaz. Yani umarım, konu sen olunca bir korktum." Koluna vurdum, "Eğer tekrar benimle uğraşmaya kalkarsan silahı elime verdiğin gibi topuğuna sıkarım." Dedim sinirle. Kollarımı birbirine bağladım ve önüme döndüm. Ateş ise tek kelime dahi etmedi. Ama keyifle gülümsüyordu, sanırım amacı buydu. Beni hırslandırmak. Demir arabadan bir kaç eşya çıkardı. Yanıma geldi ve elime bir gözlük verdi. "Kulaklık da veriyor muyuz?" Diye sordu. Ateş olumsuz anlamda başını sallayınca tekrar bagaja doğru gitti ve 5 cam şişe ile geri döndü. Ne yapacağımızı az çok anlamıştım, ama kulaklık olsa iyi olurdu. "Neden kulaklık kullanmıyorum?" Diye sordum. "Gerçekçi olabilmesi için. Operasyonlarda veya normal de kulaklığın yanında olamaz. Gözlük ise sadece bir kereye mahsus bir önlem." Demir ile bir yöne doğru ilerlediklerinde bende arkalarından gidiyordum. Etrafa bakmaya devam ederken, "Ne operasyonu bu?" Diye sordum. Ateş birden durunca bende arkasından ilerlediğim için ona çarptım. "Ya yürüsene, ne duruyorsun?" Dedim hafif sinirle. Elim ile alnımı okşuyordum. O da bana bakarken gülüyordu. "Gerçekten çok değişik kızsın, minik." Yine minik demişti. Kaşlarımı çattım ve sinirle ona baktım. "Sensin minik." Diye söylenmeye başladım. "Ayrıca, neyim değişik? Sürekli böyle söylüyorsun." Gözlerimin içine bakmaya başladı ve bende ona bakıyordum. Çok güzel bir yüzü vardı. Alıcı gözü ile bakılsa aşık olunacak adamdı...

"Benim sende gördüğümü, sen bile kendinde göremezsin Alev." Diyerek cevap verdi. Bende ne görüyordu? Bunu ona sorsam cevap vermeyeceğini bildiğim için sormadım. Demir yanımıza geldi ve Ateş'e döndü. "Her şey hazır." Ateş elinde tuttuğu silahı bana uzattı. Silahı yavaşça elinden aldım. Sanırım ilk kez gerçek bir silah tutuyordum. Değişik bir his vermişti. "Nasıl tutman gerektiğini bilmiyorsun diye sanıyorum." Sanki herkesin bildiği bir şeydi de ben bilmiyormuşum gibi çekingen bir şekilde olumlu anlamda başımı salladım. Kolumdan tuttu ve Demir'in bizim için hazırladığı yere doğru gittik. Hafif yüksek olan bir tahtanın üzerine beş şişeyi de dizmişti. Ateş arkama geçti, "Önce silahın nasıl tutulduğunu bilmen gerekiyor." Silahı iki elimle normal bir şekilde tuttum. Ateş arkamdan ellerini silahı tutan ellerimin üzerini koydu ve başını sol omuzuma yaklaştırdı. Ona doğru dönmeye çalışsam burun buruna gelirdik. Derin bir nefes alıp verdim o da ellerimi tuttu ve silaha göre ayarladı. "Sol bacağını hafif öne koy." Dediğini yaptım ve sol bacağımı önüme aldım. "Silahı çok gevşek tutuyorsun ellerini biraz daha sık." Yine dediğini yaparak silahı iyice kavradım. Silahda ki bir yeri göstererek, "Bak buranın adı, gez." Bir yeri daha gösterdi. "Burası da arpacık. Bu iki yer sayesinde hedefi daha iyi tutturursun." Anladığımı belirtmek amacıyla kafamı aşağı yukarı yavaşça bir kez salladım. Elimi tutan ellerini hareket ettirdi ve şişelerden birini hedef alarak tetiğe bastı. Önce silah sesi ardından kırılan camın sesini duydum. Anlık refleks olarak gözlerimi sıkıca yumdum. Heyecandan mı yoksa korkmuş muydum bilmiyorum ama kalbim hızlanmıştı. Ya da tek sebep Ateş ile bu kadar yakın olmamızdı. "Gözlerini aç Alev." Ateş'in emir verircesine kurduğu bu cümleden sonra gözlerimi yavaşça açtım. Şişelerden bir tanesi kırılmıştı. Arkamdan çekildi ve yanımda durdu. "Hadi bakalım, sıra sende. Şimdi sen tek başına sıkmayı dene bakalım." Bir elimde tuttuğum silaha baktım ardından şişeler baktım ve son durak olarak gözlerimi Ateş'e çevirdim. "Yine birlikte yapsak?" Diye sordum. Aslında yardım istiyordum çünkü tek başıma yapabikeceğime hiç inanmıyordum. Ve silahın sesi yüzünden kulağım çınlıyordu. "Olmaz. Senin denemen gerek. Her silah tuttuğunda arkanda olmayacağım." Dediğinde kendimi kötü hissetmiştim. Tekrar silaha baktım ve biraz önce Ateş ile yaptıklarımızı kendi içimde tekrar ederek silahı biraz daha kendime yaklaştırdım ve şişelerden ikincisini hedef alıp tetiğe bastım. Bu sefer silahdan çıkan ses yüzünden gözlerimi kapatmamıştım, ama sanırım şişeye sıkmayı başaramamıştım. "Yine iyisin. Çok fazla aşağıya sıktın. Hedefi alırken doğru yere bakıyorsun ama sıkarken hedef aldığın noktaya sıkmıyorsun." Tekrar silahı tuttum ve aynı şeyleri bir kez daha tekrar ettim. Bir diğer atışama göre hedef alma süremi biraz daha uzun tuttum ve elimi tetiğe götürüp yavaşça sıktım. Bu sefer yalnızca silah sesi değil, aynı zaman da kırılan bir şişenin de sesini duymuştum. Atmayı başarmıştım ve bu mutlu olmama sebep olmuştu. Hemen Ateş'e döndüm ve heyecanlı bir sesle, "Bak! Bu sefer oldu. Atmayı başardım." Gülümseyerek yanıma geldi ve elimde ki silahı aldı. "Aferim, minik" dedi ve elini başımın üzerine koyup saçlarımı karıştırdı. Yine minik demişti ama bu sefer karşı çıkmamış, izin vermiştim. "Şimdi ne yapıyoruz?" Diye sordum ve gözlükleri çıkarttım. Cevap vermek yerine silahın şarjörünü çıkardı ve yeni mermiler koydu. "Kalan şişelere de Ateş et. Sonra burada ki iş tamamlanmış olacak." Olumlu anlamda başımı salladım ve elinde ki silahı aldım. Gözlükleri takmayacaktım, yanıma attım. Tekrar sıktım ve geriye kalan üç şişe için beş kez ateş etmiştim. İki kere boşa atmış olsam da üçünü de kırmayı başarmıştım. Demir cam parçalarını temizledi. "Silahı cebinde taşırken dikkat et. Yanlışlıkla kendine falan sıkıp sakatlık çıkartma." Elimde ki silahı tek elimle tuttum ve Ateş'in ayağına doğrulttum. "Sakatlık senin ayağında çıkacak birazdan." Demir yanımıza doğru geldi, "Ateş acaba bu kıza silah sıkmayı öğretirken hata mı yaptık?" Dedi ve güldü. Ateş de güldü ve gülümsemeye devam ederken, " Yok böyle daha güzel oldu. Yakıştı ona." Dedi ve bana bakarken sağ gözünü kırptı. Bende gülümseyerek ona karşılık verdiğimde Demir araya girdi. "Siz flört mü ediyorsunuz? Siz flört ediyorsunuz." Dediğinde artık gülümsemiyor utanıyordum. "Öyle bir şey yok Demir." Dedim aceleyle. Ateş bu durumdan keyif alıyormuşcasına gülümsemeye devam ediyordu. "Pislik misin? Ne gülüyorsun. Öyle bir şeyin olmadığını söyle, yanlış anlıyor." Dedim hafif sinirle. "Belki de doğru anlamıştır." Dediğinde şaşkınlıkla gözlerimi kocaman açtım. Utançtan yanaklarım yanıyordu. Yanıma geldi ve elimde ki silahı beline yerleştirdi. "Hadi gidiyoruz." Dedi ve ikisi de gülerek arabaya doğru ilerledi. Bu yaptığı onun yanına kalmayacaktı. Bende peşlerinden gittim ve araba da aynı yerlerimize bindik. Telefonum çaldığında cebimden çıkarttım ve arayan kişinin Bahar olduğunu görünce tüm keyfim kaçmıştı. Şuan onunla konuşmak istemiyordum, bu yüzden telefonu sessiz moduna aldım ve tekrar cebime koydum. Yalan attığını anladığımı o bilmemeliydi ve şuan onunla konuşursam soğuk davranırdım. Bu da onu şüpheye sokardı. Demir arabayı çalıştırdı ve araba hareket etmeye başlayınca yine sağ kolumu cama koyup başımı yasladım. Son zamanlar da tek hissettiklerim; Korku, endişe, çaresizlik, nefret ve öfke idi. Yine de saçma bir şekilde bunlar olurken yanımdakilerin Demir ve Ateş olması güzeldi. Ateş ile çok sorun yaşadık. Ama onları olabildiğince görmezden gelmeye çalışıyordum. Demir dersek, dış görünüşünün aksine o daha az ciddi ve yufka yürekliydi. Başından beri zaten sürekli beni Ateş'e karşı savunuyordu. Nedense ona karşı bir dost veya aynı yaşta olmamıza rağmen bir abi yakınlığı hissetmeye başlıyordum. Bu hoşuma gidiyordu. Ama Ateş'in bende ki yerini adlandıramıyordum ve bir süre böyle kalacaktı.

 

Devam edecek...

​​​​

 

Tekrardan merhaba. Uzun bir bölüm oldu, umarım okurken sıkılmamışsınızdır ve keyif almışsınızdır.

 

Karakterler hakkında ki düşünceleriniz nelerdir?

 

Ve kitap hakkındaki genel düşünleriniz nelerdir?

 

Bu iki soruya vereceğiniz her cevap çok önemli. Düşüncelerinizi bekliyor olacağım. Bir sonra ki bölümde görüşmek üzere ✨

Bölüm : 14.12.2024 04:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...