20.01.2025, 14:10
Savaşın Gölgesinde'nin ikinci kitabının dokuzuncu bölümüne hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!
Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.
Yorumlarınızı satır aralarına yazmayı ihmal etmeyin.
Instagram hesabım : yazarcerenoktay
Hepinizin takiplerini, videolarıma beğeni, kaydet, yorum ve anket desteklerini bekliyorum. :)
Not : Bu kitap savaş, askeri birlik, askerler, inanç, vatan ve bayrak sevgisi, aşk ve nefret gibi temaları içermektedir. Eğer ki askeri kurgu arayışındaysanız sizin için uygundur. Bilimkurgu teması barındırmaktadır.
Emre ve Hasan, cihazın bulunduğu masaya doğru ilerledi. Odaya yayılan sessizlik, herkesin bu kritik ana ne kadar önem verdiğini gösteriyordu. Hasan, cihazın üzerine eğildi ve dikkatle kabloları inceledi. Yanındaki monitörlere bir göz attıktan sonra, Emre’ye döndü.
"Bağlantılar doğru yapılmış gibi görünüyor," dedi. "Ama burada dikkat etmemiz gereken bir şey var. Eğer cihazı yanlış bir şekilde çalıştırırsak, yalnızca kendini değil, bağlı olduğu tüm sistemleri etkileyebilir."
"Bu durumda inceleme için yalnızca biz mi yetkiliyiz?" diye sordu Emre. Gözlerini Albay Fikret Tekin'e çevirdi.
Tekin, bir an düşündükten sonra başını salladı. “Cihazı kullanırken, ekibim arka planda izleme yapacak. Eğer yanlış bir hareket algılarlarsa, sistemi manuel olarak durdurabilirler. Ama dediğin gibi, bu iş sizin uzmanlık alanınız. Sizi serbest bırakacağım.”
Hasan, cihazın yanına oturup çantasından bazı özel ekipmanlarını çıkardı. Bunlar, cihazla çalışırken ihtiyaç duyabileceği yedek parçalar ve hassas ölçüm cihazlarıydı. Elif ve Caner de hemen yanına yerleşip ona destek olmaya hazırlandılar.
Bu sırada, Emre hafif bir adım geri çekildi ve odadaki durumu gözlemlemeye başladı. Odanın köşesindeki teknisyenlerin hızlı bir şekilde notlar alması, monitörlerden akan veriler, koridorun sonunda bekleyen silahlı güvenlik görevlileri… Her şey bir taşın bile yanlış yerleştirilmesinin büyük bir etkiye sebep olabileceğini hissettiriyordu.
Hasan, parmak uçlarıyla cihazın yüzeyinde ince bir dokunuş yaptı. Yüzeyi ışıldamaya başladı, cihazda yer alan birkaç sembol parladı ve Hasan, bu sembollerin ne anlama geldiğini anlamaya çalıştı.
"Burada bir parola var," dedi Hasan. "Ama bu, bildiğimiz herhangi bir dilde yazılmamış. Daha önce karşılaştığımız şifreleme sistemine benziyor."
Emre, Hasan’ın yanına eğildi. “Bu sembolleri hatırlıyorum,” dedi. “Sofia’nın bir takım işlemler yaparken karşısına çıkan dil, değil mi? Sofia bunları bizim anlayabileceğimiz dile çevirebilecek bir takım işlemler yapmıştı.”
Hasan başını salladı. “Muhtemelen öyle. Ama önce doğrulamamız gerekiyor. Bu konusa kesin hüküm vermem mümkün değil.”
Elif, “Komutanım, bu iş belli ki düşündüğümüzden daha uzun sürecek,” dedi. “Beni yanlış anlamayın ama bu işten anlayan birisi ile sizin yapacağınız şey arasında aşırı fark var.”
Hasan, duyduğu sözler üzerine bakışlarını Elif'e çevirdi. "Belki öyle, belki de değil," dedi. “Bu durumu ortadan kaldırmak için elimizden geleni yapacağız.”
Emre, derin bir nefes aldıktan sonra Hasan'a "Sakin ol," dedi. "Bu işte başarılı olacağımıza inanıyorum. Ama her adımını dikkatlice at. Eğer bir şey ters giderse, hemen durdur."
Hasan başını salladı. Hiçbir şey söylemedi.
Bilgisayar üzerinde Emre'nin anlamadığı bir takım işlemler yapmasının ardından ekranda hareketlilikler meydana geldi. Teknoloji ekibi şaşkın bir şekilde ekranlarına bakarken ekip pür dikkat Hasan'ı izliyordu. Albay Fikret Tekin yanlarına yaklaşarak durumu gözlemledi.
“Cihaz tepki veriyor,” dedi teknisyenlerden biri. “Ama sistem, tanımlanamayan bir dilde mesaj gönderiyor. Daha önce gördüğümüz hiçbir şeye benzemiyor.”
Hasan, elindeki klavyeye hızlıca bir dizi komut girdi. “Bu, Sofia'nın işlem yaparken karşısına çıkan dizilimlere gerçekten de benziyor,” dedi. “Eğer doğru anladıysam cihaz bizi yeniden sınıyor. Nitekim bu şeyleri anlayabilmek adına ne yapmamız gerektiğini bilmiyorum.”
"Nasıl bilmiyorsun?" diye sordu Albay Fikret. "Sen bilmiyorsan ne olacak? Nasıl yapacağız?"
"Bu konuda bize yardımcı olabilecek bir ekibimiz var," diyerek konuştu Hasan. "Onlardan destek alacağız."
Gözlerini ekrandan ayırmadan, telsizini eline aldı ve arka planda görevde olan Cengiz ile iletişime geçti.
“Cengiz, beni duyuyor musun?” diye sordu Hasan, sesi net ama aceleciydi.
Telsizden gelen hafif bir parazitten sonra Cengiz’in sesi duyuldu. “Evet, buradayım. Ne durumdasınız?”
Hasan hızlıca durumu özetledi. “Cihazın şifreleme sistemine erişim sağlamaya çalışıyorum. Ancak karşıma çıkan dil, Sofia’nın daha önce çözümlediği dile çok benziyor. Nitekim bu dilin ne anlama geldiğini çözemiyor, kontrolü ele geçiremiyorum. Bu konuda yardıma ihtiyacım var. Ceren yanında mı?” diye sordu.
Cengiz hemen yanıtladı. “Evet, burada.”
Ceren, telsizden yükselen konuşmaları duyduğu için hemen Cengiz’in yanında bulunan sandalyesine oturdu. Bir takım işlemlerin ardından güvenli bir bağlantı sağladı. Bu bağlantının ardından bilgisayara bağlanmıştı, ekrandaki görüntüleri görebiliyordu. “Hasan, bu şifreleme gerçekten de o zaman gördüğünüz şifreleme diline mi benziyor?” diye sordu. Hasan "Evet," diyerek yanıt berdi. "Anlıyorum," dedi Ceren. “Bana biraz zaman verin.”
Hasan, derin bir nefes aldı. “Tamam, ama hızlı ol. Cihazın içindeki verilere ulaşamazsak işler daha kötü hale gelebilir. Bunun olmasını asla istemeyiz.”
Ceren, konsantrasyonunu koruyarak bilgisayarda kodlar yazmaya başladı. Parmağı hızlıca klavyede hareket ederken ekrandaki kod satırları hızla artıyordu. Yanında oturmakta olan Cengiz, bir yandan Ceren’e bakıyor diğer yandan da Hasan'ın sesini yeniden duyabileceği düşüncesiyle dikkat kesiliyordu. Bu işlerin bu kadar karmaşık olduğundan kesinlikle haberi yoktu. Demek ki Hasan ve Emre, pek çok zorlu şeyle baş etmişti.
“Eğer bu yapacağım işlemler işe yararsa cihazın kontrolünü ele geçirebileceksiniz,” dedi Ceren.
Ceren'in sözünün ardından ortamdaki gerilim daha da arttı. Çıtlarını çıkarmadan gerçekleşmesini umdukları gelişmeyi görmek için ekrana bakıyor, sabırlı olmaya çalışıyorlardı.
"Eğer bu olmazsa bir yedek planım var," diyerek ortamdaki gerilimi dahad a arttırdı Ceren.
Hasan kaşlarını çatarak sordu, “Nedir o yedek plan?”
Ceren, derin bir nefes aldıktan sonra “Eğer bu çözüm işe yaramazsa, tamamen yeni bir program tasarlayacağım. Bu program, cihazın sistemine tamamen erişip kontrolü ele geçirecek. Yalnız bunun olması için daha fazla zamana ihtiyacımız olacak. Program yazmak kolay bir iş değil.”
Emre, duyduklarının ardından her ne kadar bu durumdan memnun olmasa da başını salladı. “Pekala, elinden geleni yap. Önce mevcut çözümü dene. Eğer başarısız olursan, dediğin gibi programı tasarlamaya başlarsın.”
Ceren, yazdığı kodların ardından dikkatli gözlerle ekrana baktı. Cihazın akıllı zekası devreye girerek bu durumdan memnun olmadığını dile getirdi. Ekranda artık önceki mesajlardan da eser yoktu. “Görünüşe göre cihazın akıllı sistemi, benim kullandığım yöntemi fark etti ve kendisini koruma moduna aldı,” dedi Ceren, sinirlenerek.
Hasan, panik içinde Emre'ye bakarken "Şimdi ne olacak?" diye sordu.
"Programı tasarlamaya başlıyorum," dedi Ceren öfke içinde. “Bu program, cihazın güvenini kazanmak için çabalayacak ve daha sonrasında kontrolü ele geçirecek,” dedi.
"Yani kendi aralarında iletişim mi kuracaklar?" diye sorduğunda Cengiz şok içinde "Aynen öyle," diyerek yanıt verdi Ceren. "Şimdi beni rahat bırakırsanız dikkatimi programa vermek istiyorum."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
105.13k Okunma |
5.85k Oy |
0 Takip |
111 Bölümlü Kitap |