20. Bölüm

The Touch Of Your Lips

Yasemin Lavin
yaseminforbooks

Geçen şarkı

​​​​​"Boyfriend" - Yeonjun

"Yusufsuz Grup" grubunu oluşturdunuz.

​​​​​Siz, Balım, İncir Reçeli, Yağız

Yağız: Lan yeter telefonum grup çöplüğüne döndü.

Yağız: Toplu grup, selinsiz grup, yusufsuz grup, kızlarsız grup, daha var mı açacağınız?

Balım: Yiğitsiz grup var onu saymadın.

İncir Reçeli: Bensiz grubunuz mu var?

Siz: Asıl bensiz grubunuz mu var?

​​​Yağız: Ya var da çok konuşulmuyor zaten.

Yağız: ​​​​​​Neyse bu grubun açılma sebebi nedir?

Siz: Fazla garip tepkiler vermeyin

Siz: Yusuf beni öptü.

Balım: Hayırlı olsun.

Siz: Aslında tam öptü de denemez

Yağız: Nasıl oluyor bacım o?

Siz: Ya yanağımdan öptüğü gibi dudağımdan öptü işte. Tam öpüşme olmadı.

Balım: Biliyor musun Selin, çok şey değişti şuan.

Balım: Mal ya.

Yağız: Karşılık verdin mi?

Siz: Vereceğim bir durum olmadı. Diyorum ya tam öpüşme değildi diye. Hemen geri çekildi zaten.

Yağız: ​​​​​​Öpse karşılık verir miydin?

Siz: Yağız neye ulaşmaya çalışıyorsun şuan?

Yağız: Bir şeyler değişti mi hala aynı yerde misin ona bakıyorum.

Siz: Bilmiyorum.

Balım: Hasbinallah

Siz: Neyse sorunumuz o değil şuan. Sorun Yusuf'un bir şey demeden gitmesi.

Yağız: Mesaj at.

Siz: Ne yazacağım ki?

Balım: Ne hissettiğini.

Siz: Ne hissettiğimi bir bilsem.

Yağız: Yemin ediyorum Selin ben bile kendimi daha erken fark etmişimdir.

Siz: *göz deviren emoji*

Balım: Haklı valla.

Balım: Neyse sen şimdilik yazma bir şey. Sizin gösteriye nasıl olsa o da gelecek. Geldiği zaman konuşursunuz.

​​​​​​Siz: ​​​​​​Tamam. Öyle yapayım.

​​​​​Kübra'nın önerisi bana mantıklı geldiğinde gözlerimi kapatıp kendimi yatağa bıraktım. Gözlerimi kapattığım anda önümde Yusuf'un hayali belirmişti.

Beni öpüp geri çekildiğinde ilk defa afalladığını görmüştüm. Dudaklarında yarım ağız bir gülümseme kalmıştı sonra tam anlamlandıramadığım bir duygu, belki pişmanlık. Endişeyle beni süzmüştü, tabi ben kaskatı kesilmiştim. Sonra... sonra da gitti işte.

Ne hissettiğimden emin değilim ama tek bir şeyden eminim bunu tekrar yaşamak istiyorum. Gitme kısmı hariç. Yaklaşık 5 dakika mal gibi arkasından bakmıştım çünkü. O bile güzeldi aslında. Ben sanırım onu seviyorum. Hep seviyordum. Geriye baktığımda uzun zamandır beni her koşulda gülümsetebilen tek kişi o. Bak yine gülümsedim.

*****

"Kübra nerede kaldınız?" Gergindim ve gerginliğimi atmak için arkadaşlarıma ihtiyacım vardı. Ama onlar bir türlü gelmiyorlardı.

"Aşkım metrodan indik yürüyoruz."

"Tamam. Bekliyorum bak hızlı gelin."

"Koşarak geliyoruz." dediğinde telefonu kapattım. Daha bizim sahneye çıkmamızı bırak programın başlamasına 1,5 saat vardı. Yine de erken gelmeleri beni iyi hissettiriyor. Annem ve babam yine yoklar. Her zamanki gibi.

Telefon konuşmak için bahçeye çıkmıştım çünkü içeride kendi sesimi zor duyuyordum. İçeride her yer sanki prova yapanlarla dolu değilmiş gibi bir de hoparlörden müzik açmışlardı. Tekrar içeri girip Mete ve Güneş ile oturan Yiğit'in yanına gittim.

"Geliyorlar, yoldalarmış."

"Gözün aydın." dedi Mete. Hemen hemen aynı saatte gelmiştik onunla ve sabahtan beri benim nazımı çekiyordu ve bundan oldukça bıkmış olmalıydı.

Gelmelerine sevinmekten çok bu sefer de Yusuf'u göreceğim için gerilmiştim. O günden beri daha konuşmamıştık ve konuşmayı başlatan olmaktan korkuyordum.

"Ben ne diyeyim Yusuf'a?" diye sordum büyük ihtimalle bir milyonuncu kez. "Acaba hiç olmamış gibi mi davransam."

"Hayır." dedi Mete kesin bir sesle. "Git de işte. Ben de senden hoşlanıyorum, de. Seni bu kadar beklettiğim, süründürdüğüm için özür dilerim, de. Biraz edebiyat yap."

"Söylemesi kolay."

"Ben de onu diyorum ya. Hissettiklerini ona söylemek gayet kolay bir şey." Gözlerimi devirerek arkama yaslandım.

Güneş ayağa kalkıp giriş kapısına el salladığında o tarafa döndüm ve bizimkileri gördüm. Gördüğüm anda gülümsedim ama gülümsemem Yusuf'un saçlarını gördüğüm anda soldu. Kendi rengine dönmüştü.

Bu tarafa geldiklerinde somurtan suratımı gizleme gereği duymadım. Kübra Güneş'in, Yağız Yiğit'in, Yusuf da gelip benim yanıma oturdu.

"Hoş geldiniz." dedi Mete. "Biraz daha gelmeseydiniz Semra ağlayacaktı."

Hala ağlamak istiyorum. Ne demek saçını boyadı ya? Ben çok alışmıştım ikimizin pembe pembe takım gibi gezmesine. Kaç aydır böyleydi.

"Toplu taşıma kullanıyoruz ne kadar hızlı gelmemizi bekliyordunuz?" dedi Yağız.

Yiğit dudağını büzerek ona döndü. "Seni alalım dedim ben sana. Sen istemedin."

"Aşkım abinle aram çok iyi değil şu sıralar yoksa gelirdim."

Yiğit omzunu silkti ve ceketinin kapüşonunu kafasına geçirdi. Bu sıcakta nasıl ceket ile duruyor anlamış değilim. Ben tişört şort ile yanıyorum.

"Semih Abi de bahçeye çıkmıştı bu arada." dedim ortaya, aslında Kübra'ya. Çok da merak ediyor gibi durmuyordu ama. "Gelir herhalde birazdan."

Yusuf geldiğinden beri konuşmamıştı. Baş başa kalsak aslında daha kolay olacak. Diğerlerine bakarak bunu anlatmaya çalıştığımda ilk Mete ayaklandı. "Ben sergi alanına dönüyorum. Her şey yolunda mı bakayım."

O giderken diğerleri de mesajı almıştı. Kübra kalktı. "Gürültüden basım ağrıdı benim. Biraz dolanacağım." O giderken Güneş de arkasından gitti.

Bir iki dakika sonra Yağız kalktı, "Lavaboya gitmem lazım benim." deyip Yiğit'e döndü. "Yiğit sen de gelecek misin?"

Yiğit başını olumsuz anlamda sallayarak oturduğu yerde oturmaya devam etti. Yağız da çok itiraz etmeden tek başına gitti. Ya Yiğit ya. Sen de gitsene niye duruyorsun arap çalısı gibi.

Yiğit beş dakika boyunca yerinden kalkmaya niyet etmeyince kibarca kovmak zorunda kaldım. "Yiğit. Kanka bana kulisten gömleğimi getirir misin? Askıda olacaktı pembe gömlek."

Yiğit bana baktı ve sonunda kalktı. "Tamam." diye mırıldandı ve kulise doğru yürüdü. Herkes uzaklaştığında baş başa kalmıştık. Nasıl başlayacağımı unutmuştum.

"Yusuf."

Arkasına yaslanıp bana baktı. "Herkesi göndermek zorunda değildin. Söylesen seninle gelirdim."

"Utandım."

"Belli oluyor." dedi gülümseyerek. "Bu arada baştan söyleyeyim yine aynı konuşmaları tekrar yapacaksak kalkar giderim."

"Yok. Artık kabullendim bir şeyleri. Bu kadar zor olduğu için özür dilerim." Derin bir nefes aldım. "Ben de seni seviyorum Yusuf. Ama ne bileyim korkuyorum işte. Bir gün olur da anlaşamaz ayrılırız, seni kaybederim diye korkuyorum."

Elini yanağıma koydu ve okşadı. "Ben de korkuyorum Çalıkuşu. Hem de bir sürü şeyden ama senin yanında olunca hepsi yok oluyor." Yanağımı severken devam etti. "Sadece seninle birlikte olmak istiyorum ve ayrılacağımızı düşünmüyorum."

"O zaman şey yapalım biz..." dedim heyecanla. "... deneyelim?"

"Sevgili olalım." dedi Yusuf beni düzelterek.

Kollarının arasına girdim ve ona sıkıca sarıldım. "Evet ondan. O daha iyi."

We might be something more than

Just friends, I'll be honest

I can't make a life without you

Be there for you, treat you right

I ain't like the other guys

What you like, know it like I know you

Çalan şarkı bize arka plan olmak için çalıyordu sanki, hayatımız bir diziymiş ve biz birbirine kavuşan çiftlermişiz gibi. Gerçi zaten öyleyiz.

​​​​"Özür dilerim." Beni kolları arasına almıştı. "Seni o gün öylece bırakıp gittiğim için ve... Şu saçlar için." Nelere kırıldığımı söylemeden biliyordu. "Bir anlık sinirle boyadım sonra pişman oldum zaten. Yanmayacağını bilsem tekrar boyardım da ablam bir iki hafta bekle dedi."

Geri çekilip yüzüne baktım. "Boyamak zorunda değilsin. Böyle de yakışıyor. Nasıl istiyorsan öyle olsun."

"Boyamak istiyorum. Pembiş halimle mutluyum ben."

"Ben de." diyip gülümsedim. O da gülümsedi. Birbirimize gülümsedik. Her zaman yaptığımız ve ileride de sıkça yapacağımız gibi.

🤘🤘🤘

Kısa oldu biraz ama daha fazla yazasım gelmedi. Diğer bölüm biraz olaylı olacak bu arada. Haftaya görüşmek üzere. 💝💝💝

Bölüm : 20.01.2025 22:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...