Şarkı ismi: Treat You Better - Shawn Mendes
*Yusuf'un anlatımıyla
Ben Yusuf, Yusuf Karaşahin. Hayatında hiçbir şey doğru gitmeyen, neye heveslense elinde kalan, tüm hayatını boka çeviren saçma sapan bir insanım. Hayatımda tek düz olan şey yönelimim, onu da şuan buluşmaya gittiğim canım arkadaşlarım bozuyor.
"Abla ben çıkıyorum." diye seslendim salonda kitap okuyan ablama. Nereye gideceğimi söylemiştim sabah. Yani sanırım.
"Tamam canım. İyi eğlenceler." Tamam söylemişim.
Yiğit ve Yağız ile buluşacaktık. Genel olarak üçümüz takılacağımız zaman akşam saatlerini tercih ediyoruz, gerçi uzun süredir buluşmadık ama, çünkü gün içinde hem hava sıcak oluyor hem kendi işlerimiz oluyor.
Her zaman sözleştiğimiz artık kendimize mesken bellediğimiz park bana o kadar da uzak değildi. Bisikletle 20 dakika sürüyor. Bisiklete binmeyi sevdiğim için de yol benim için sıkıntı değil. Yol boyu overthinklemek biraz sıkıntı ama olsun.
Evet; beyler, bayanlar bugünün overthink konusu Selin. Son birkaç aydır olduğu gibi. Aslında düşünüp dert edilebilecek oldukça çok sorunum var ama üzerine kafa yormaya ya da üzülüp ağlamaya değecek bir Çalıkuşu'm var, bir de her hatırıma düştüğünde yutkunmama neden olacak bir suret.
Ama konumuz Selin. Selin'i anlamaya çalışmak Savaş ve Barış'ı 6. sınıfta okuyup anlamlardırmaya çalışmaktan daha zor. Sevmiyorum diyor, ben tamam diyorum uzaklaşmaya çalışıyorum. Bu sefer ya ben kendimi yine onun kollarında buluyorum ya da o bana karşı bir adım atıyor. Ve ben bir anda yine umutlanmaya başlıyorum.
Aynı döngü sürekli tekrar ediyor. Birkaç gündür mesajlaşmalarımızı başlatan taraf o oluyor ki ben yine ondan uzaklaşmaya karar vermiştim. Böyle yapınca kafam karışıyor. Artık alıştım aslında o kadar acıtmıyor, kesinlikle o her arkadaşız dediğinde kafamın içinde sinirden stresten kendimi yolmuyorum.
Her şeye rağmen ben bu şekilde devam ederdim tabi araya Savaş girmeseydi. Benim tanıdığım Çalıkuşu öyle birinden hoşlanmaz. Hem kişilik olarak hem görünüş olarak onun tipi değil. Selin sarışın sevmez bir kere. Beni asıl korkutan olay da bu. Klasik tiplere benzeseydi derdim geçici bir şeydir ama öyle değil işte. Ben Selin'in onu gerçekten sevmesi olasılığından korkuyorum.
Onu kaybedebilme olasılığımdan korkuyorum. Ama şöyle de bir gerçek var ki o hiçbir zaman benim kazandığım biri olmadı. Yol bitti. Overthinkleme seansımız sona ermiştir.
Bisikletin sepetine koyduğum poşeti alıp Yağız'ın oturduğu çardağa yöneldim. Yiğit'in bu geç kalma huyunu bırakması lazım.
"Hoşgeldin gardaşım." dedi ben mavi kaskımı çıkarırken tokalaşmak için elini uzatıp.
"Hoşbulduk."
"Aga erkek adam bisiklete binerken kask mı takar? Bozuyor seni."
Selin olsa göz devirirdi. "Kanka bisikletin rengi bebek mavisi, önünde sepet var sence kask daha ne kadar bozabilir. Ha bir de saçımın yarısı pembe."
"Boyasana geri eski rengine." Yok kalsın.
"Sen bırak şimdi beni. Sevgilin nerede?"
"Markete uğramış 5 dakikaya geliyormuş." diye cevapladı beni arkasına yaslanarak.
Masanın üstüne koyduğum poşetten termosu çıkardım. "Çay içer misiniz?"
"Ben içerim, Yiğit sevmez."
"Zevksizmiş." dedim gülerek. "Gerçi bunu sana bakınca da anlayabiliyoruz ama."
"Yusuf döveceğim seni." dediğinde ayağa kalkıp kaçtım çünkü vallahi yapardı bu manyak.
O da peşimden kalkmıştı ki yolun başındaki Yiğit'i gördüm. "Yiğit." diye bağırdım. "Senin bu kocan beni dövüyor."
Yağız ellerini yukarı kaldırdı. "Dokunmadım bile." dediğinde ensesine vurdum. O da karşılık olarak sırtıma vurdu ama benim vurduğumun yaklaşık 6 katı bir güçle.
"Bak dokundun işte ayı."
"İlk sen..."
"Sus, bir de yalan söylüyor. Seni eniştelikten reddediyorum. Yiğit boşa bunu."
Yiğit beni desteklemek yerine tabi ki Yağız'ın yanında oldu. "Sevgilimle uğraşma Yusuf."
İkiye karşı bir kaldım, yine. "En yakın iki arkadaşınızın sevgili olması sinir bozucu." diye söylendim geri çardağa otururken. Yalnız şöyle bir durum da var Yağız, Yiğit ile sevgili olmasaydı Yağız'la arkadaş olmamış olurdum.
Yiğit market poşetini masaya bırakıp yanıma oturdu. "Arttırıyorum, abiniz ve yakın arkadaşınızın sevgili olup ayrılması daha sinir bozucu."
"Arttırıyorum; sevgilinizin abisinin, yakın arkadaşınızın exi olması daha sinir bozucu." dedi Yağız da Yiğit'in yanına oturup. Bunlar niye sürekli benim üstüme çıkmaya çalışıyorlar.
"Arttırıyorum; sevdiğiniz kızın size her türlü yeşil ışığı yakıp sen benim en yakın 'arkadaşımsın' demesi daha da sinir bozucu." Bunun üzerine de geçemezler bence.
Yiğit içecekleri koymak için ayaklanırken beni onayladı. "Yazık sana."
Yağız "Şuan en sinir bozucu olan şey Yiğit'in benim ona sarılmamı engellemek için her yolu denemesi." dediğinde Yiğit duraksadı.
"Öyle bir şey yapmıyorum."
Yapıyordu bu arada. Yağız oturunca bana doğru kaymıştı, yanaşacak gibi olduğunda da içecek koymaya kalkmıştı. Bu garipti çünkü bu ikisi tanıdığım en yapışık çifti. Gerçi bunlar max 5 dakika içerisinde yaşanmıştı ama olsun, yine de garip.
"Bal gibi yapıyorsun küçük."
Yiğit bana döndüğünde başımla onayladım. "Farkında değildim." dedi sessizce. "Özür dilerim."
Özür dilemesi gereken bir durum yoktu bence ama. Sonuçta sürekli yapışık ikiz gibi gezecek halleri yok ya. Neyse ikisinin arasındaki ilişki ben anlamam. Bir sorun olduğu bariz belli ama sorup ortamı germek istemiyorum.
Yağız Yiğit'i kolundan tutup kendine çektiğinde o ikisine biraz özel alan tanımak amacıyla onlar konuşurken kalkıp masaya aldığımız abur cuburları dizdim ve bir nebze toplu tutmaya çalıştım. Ben yapılabilecek tüm işleri bitirip geri oturduğumda Yağız amacına ulaşarak Yiğit'e sırnaşmıştı.
"Fazla yapışıksınız." dedim yüzümü ekşiterek.
Yağız sanki ben duymuyormuşum gibi Yiğit'e fısıldadı. "Kıskanıyor, onun yok ya."
"Kıskanmıyorum. Neyinizi kıskanayım?"
"Kızı alamadım ya. İçinde kalmıştır."
"Daha olmamış değil ya. Bence hala şansım var."
"Rutin olarak reddediliyorsun kanka." dedi bu sefer Yiğit.
"Off. Siz de hiç umut vermeyin.
Yağız "Başka birini bulalım sana bak." dediğinde gözlerimi devirdim. Seven sevdiğine benzermiş. "Bu gidişle çürüyeceksin."
"Kübra'ya göre Selin de seni seviyormuş ama ne olduğunu anlamadığımız nedenlerden dolayı kendini geri çekiyor." dedi Yiğit.
Yağız onu destekledi. "Bence de öyle. Ve Selin bile kendini neden geri çektiğini bilmiyor."
"Bilmiyorum. Onu anlayamıyorum." Arkama yaslanıp gözlerimi kapattığımda aklımda Selin'in siması canlanıyordu. Onu unutamıyordum ve onu seviyordum. Kendime zarar vermem umrumda değildi. Benim için aşkta gurur yoktu, her ne olursa olsun yine ona dönerdim. "Bence beni gerçekten sevmiyor. Sevmiyor, sevemiyor ama ben de çabalamaktan vazgeçemiyorum. Artık onun beni seveceğini ummak eziklikmiş gibi geliyor."
"Sadece seviyorsun Yusuf. Aşıksın. Yaptığın eziklik değil." Yiğit sevgilisinin kollarından ayrılıp bana sarıldı.
"Ne eksiğim var bilmiyorum. Neden beni sevmiyor da o şerefsiz piçi seviyor anlamıyorum. Objektif olarak söyleyin. Savaş mı daha yakışıklı ben mi?"
"Sen."
Yağız "Ben bir düşünürüm." dediğinde Yiğit onu çimdikledi. "Ben de seni bir tekrar düşünürüm Yağız."
"Tamam ya şaka yaptım. Kesinlikle Yusuf daha yakışıklı. Yusuf gay olsan senle çıkardım."
"Yağız!"
"Sustum sevgilim. Ben demiyorum hiçbir şey."
Hafifçe gülümsedim. Bu ikisinin tartışmalarını izlemek çok tatlıydı. Bunlar çok ciddi konular dışında atışırken bile flörtleşen bir çiftti. O sırada flörtleşirken bile ne olduğumuzu anlamadığım Selin ve ben.
"Buldum." dedi Yağız birden. "Selin'i öp."
"Bok gibi bir fikir." dedi Yiğit benim konuşmamı beklemeden. "Siz arada Selin'in benim kuzenim olduğunu unutuyorsunuz bence."
"Tamam Yiğit'ten gizli öp."
"Yağız, sen cidden sus." dedi Yiğit elini Yağız'ın ağzına kapatarak. "Yusuf sen de yapma öyle bir şey."
"Bu arada Selin karşılık verir." Yağız Yiğit'in elini çekip tekrar konuşmuştu.
Bu sefer ben Yağız'ın ağzına vurduğumda sonunda sustu. Yağız iyi bir arkadaş ama bu konuları konuşacağınız bir arkadaş mı o sorgulanır. Gerçi çok da kötü bir fikir değil aslında.
"Onun yerine kıskandırmayı denesen." diye bir öneri sundu Yiğit.
"Selin, ablam ve Kübra dışındaki kızlarla iletişim kuramıyorum."
"Yaparsın, yaparsın."
"Kübra'yla kıskandır."
"Yağız sus artık valla ben de çarpacağım ağzına."
"Başka şekilde sustursana."
Yeter amk iki dakika yiyişmeseniz ölmezsiniz Yağız. "Sonra yapın ne yapıyorsanız. Benim yanımda yapmayın. Oturun adam akıllı çayınızı için kalkalım."
Sözümü dinlediler ve biraz daha oturup kalktık. Bisikletle eve giderken bu sefer kulaklıklarımı taktım ve müzik dinleyerek gittim.
I won't lie to you
I know he's just not right for you
And you can tell me if I'm off, but I see it on your face
When you say that he's the one that you want
And you're spending all your time in this wrong situation
And anytime you want it to stop
I know I can treat you better than he can
And any girl like you deserves a gentleman
Tell me, why are we wasting time on all your wasted crying
When you should be with me instead?
I know I can treat you better
Better than he can
Onun yerine benimle olsa onu kesinlikle daha mutlu edebilirim. Onu mutlu etmek için her şeyi yaparım. Tabi delirip gitmezsem. Yine de denerim. Kendime hakim olurum, delirmem. Ona asla zarar vermem.
Bisikletimi her zamanki yerine bıraktım ve eve çıktım. Anahtarla kapıyı açıp içeri geçtim. Çamurlu yoldan geçtiğim için paçalarım çamur olmuştu. Ablam kızmasa bari.
"Abla. Ben geldim." dediğimde içeriden ses gelmedi. "Abla." Hayır ben bunu bir kere yaşadım bir kere daha yaşayamam. Salona girdiğimde ablamı görünce tuttuğum nefesimi verdim. Abimle ikisi kavga ediyordu. Bu yüzden duymamış olmalı. Zaten hala fark etmediler.
"Mehmet üstüme gelip durma." diye bağırdı ablam. "Sanki sen bir şey yapıyormuşsun gibi bana laf atıp durma."
"Ben bir şey yapmıyorum çünkü herhangi bir sorumluluk almadım. Ama sen aldın. Sen kendi isteğinle o çocuğun sorumluluğunu aldın bakmak da zorundasın."
"Bakmıyor muyum?"
"Gecenin bir yarısı niye gitmesine izin veriyorsun?"
"Birincisi saat daha 9 bile olmadı, gelir birazdan. İkincisi yolladım da sanki bara, pavyona yolladım. Arkadaşlarıyla oturmaya gitti. Üçüncüsü de. Seni bırakmadım da noldu? Kendin kaçtın gittin. Ben seni kız başıma nerelerden topladım. Hep unut sen bunları."
"Bana bakmak zorunda değildin."
"Ben bir Yusuf'un velayetini almadım, senin velayetin de bendeydi 3 yıl boyunca."
"Almasaydın."
"Mehmet biz tam olarak neyi tartışıyoruz şuan?"
"Senin yapamayacağını bile bile üstlendiğin anneliği."
"Ben hiçbir zaman size annelik yapmaya çalışmadım. 24 yaşındaydım ben, ne anneliği yapayım iki oğlan çocuğuna. Sadece yabancı ellere düşmeyin, öksüz yetim muamelesi görmeyin diye uğraştım. Bize tekrar bir hayat kurmaya çalıştım. Engel olmaya çalışan herkesi, her şeyi geçtim. Bir seni geçemedim Mehmet. Yusuf bile senden daha çok yardımcı oldu bana."
"Her şeyi o mahvetti zaten. Yardımcı olsa nolur olmasa ne olur?"
"Mehmet, saçmalıyorsun şuan. Sinirlisin ve acını bizden çıkarıyorsun. Sakinleş tekrar konuşalım."
"Ne abla yalan mı? Her şey o doğduktan sonra kötüye gitmeye başladı."
"Küçücük çocuk ne yapmış olabilir. Sırf yanlış zamanda doğdu diye onun bir suçu yok. Bir suçlu aramayı bırak. Ne ben suçluyum, ne sen, ne de Yusuf."
İçeri girmekle girmemek arasında kalmıştım. Girmeye karar versem bile hareket edebileceğimden şüpheliyim gerçi ama. "Abla." diye seslendim.
İkisi de bana bakmıştı. Ne kadarını duyup duymadığımı anlamaya çalışıyorlardı. Ablam gülümsedi ve "Ne zaman geldin?" diye sordu.
"Daha demin."
Abim bir şey söylemedi omzuma çarparak yanımdan geçti ve evden çıktı. "Nesi var onun?"
"Her zamanki abin işte. Boşver takma. Gel film izleyelim." Ablamın kaçış noktası kaç yıldır aynı. Bir sorun mu var, bir mısır patlatır, film açar ve her şey geçer. En azından o anlığına.
"Abla, iyi ki varsın."
Ablam bana baktı ve sarıldı. "Sen de iyi ki varsın birtanem."
💝💝💝
Ben de iyi ki varım de mi? (İYİ Kİ VARSIN DİYİN.)
Güzel bölümdü, bence. Sonraki bölümde görüşürüz. (İnşallah.)
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
298 Okunma |
107 Oy |
0 Takip |
20 Bölümlü Kitap |