Hayatta rüyalar vardır, bir de hiç yaşamak istemediğimiz kabuslar… İnsanın hayatı rüyalar ve kabuslar arasında gidip gelir aslında. Rüya görünce hep rüyayı yaşamak isteriz. Kabus görünce ise uyanmak için can atarız. Peki ikisini de yaşamıyorsak o zaman ne yaşıyoruzdur? Hem uyanmak isteyip hem bu anda deli gibi kalmak istiyorsak bunun adı rüya mıdır yoksa kabus mu? Bunun adı ne bilmiyordum ama bana göre bilinmezlikti. Hayatta yaşadığımız her dakika gibi bu an da bilinmezliktir.
Sen de yaşadın değil mi bilinmezliği kar tanesi? Hem de defalarca kez yaşadığını biliyorum. Hayatın bilinmezliğinden sıkıldığını da biliyorum. Ama hayatın kuralı buydu. Bazen rüya görür mutlu oluruz bazen kabus görür mutsuz oluruz bazen de bilinmezliği yaşar hiç oluruz. Hiçlik ise bizi kaybeder içinde. Sonra biri gelsin ve bizi bulsun isteriz. Peki bizi kim bulacak? Kim kurtaracak bu hiçlikten?
Küçükken annemin anlattığı bütün masallarda beyaz atlı prens gelir prensesi kurtarırdı ama gerçek hayatta neden istediğimiz kişiler bizi bulamazdı. Dünya büyük olduğu için mi? Peki o zaman dünya büyükse presler prensesleri nasıl buluyordu? Yoksa kader mi onları birleştiriyordu?
Her ne oluyordu bilmiyorum ama şuan tek istediğim Emir’in beni bu hiçlikten kurtarmasıydı. Çünkü bazen bazı kişiler kilitli kapımızı açacak tek kişi olabiliyordu ve benim kilitli kapımın anahtarı Emir’deydi. Ve biliyordum Emir bir gün gelecekti ve bütün kilitli kapılarımı açacaktı yada belki de çoktan gelmişti. Belki de yanımdaki Emir’di ama ben ona bunu soramayacak kadar korkaktım. Eğer oysa, prens ve prensesleri kavuşturan kader bizi de kavuşturduysa birbirimizi tanımamıza da sağlardı değil mi?
İşte bazen böyle kafanda bütün düşünceler dolaşır ve tek bir sonuca varırsınız. Zamana bırakmak. Çünkü zaman her şeyin ilacıydı. Ama ya öyle değilse ya zaman her şeyin zehriyse ya kaybettiğimiz yaşayamadığımız dakikalar bizi zehirliyorsa o zaman da zamana bırakmak mı gerekir?
Düşüncelerimden Emir’in ayağa kalkmasıyla uzaklaştım ve ona döndüm. Emir ayağa kalkıp koltuğa oturduğunda bende daha fazla dayanamadım ve yanına oturdum.
“Yoruldum”
Emir’e döndüm ve konuşmaya başladım.
“Ben de”
“Oldu bence 3 saatte hallettik.”
“3 saat mi oldu?”
Hemen saatime baktım saat 16.00 olmuştu.
“Zaman ne kadar hızlı geçmiş.”
“Normalde bu kadar hızlı geçmez aslında.”
“Nasıl yani?”
Emir bana döndü ve gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı.
“Seninle zaman hızlı geçiyor ve ben zamanı durduramıyorum.”
Emir uzun süre gözlerimin içine baktıktan sonra bir şeyi hatırlamış gibi gözlerini kaçırdı ve konuşmaya başladı.
“Yani öyle demek istemedim.”
“Anladım. Sorun yok”
Trip mi atıyordum ben şu an? Neden? Nedenin de bilmiyordum ki… O zaman neden böyle davranmıştım?
Emir’in sesiyle ona döndüm.
“Sen bana trip mi atıyorsun?”
“Hayır”
Emir gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken kapının çalmasıyla ona dönüp konuşmaya başladım.
“Birini mi bekliyordun?”
“Mehmet’tir. İşi erken bittiği için gelmiştir.”
Emir ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledi ve kapının açılma sesin duyduğumda telefonumu elime aldım. Arzu ablanın yazdığını görünce mesaj kısmına girdim.
ARZU ABLA: “Berfucum nasılsın? Nasıl gidiyor çalışmalar?”
“İyi gidiyor Arzu abla. İşim bitmek üzere birazdan yetimhaneye geleceğim.”
Mesajı gönderdiğim sırada Emir ve Mehmet’in salona girmesiyle telefonumu bıraktım ve ayağa kalktım. Mehmet bana doğru gelip elini uzattı ve konuşmaya başladı.
“Hoş geldin Berfu.”
“Hoş bulduk Mehmet. Nasılsın?”
“İyiyim sen?”
“İyiyim bende “
“Nasıl gidiyor çalışmalar?”
Mehmet koltuğa otururken son cümlesini kurunca bende koltuğa oturdum ve cevap verdim.
“İyi gidiyor işimiz bitmişti zaten.”
Emir konuşmaya başlayınca hemen ona döndüm.
“Nasıl bitti?”
“Oldu bence. Daha çalışmamıza gerek yok. Bir de balodan önce çalışırız. Hem ben geç kalmadan gideyim artık.”
Mehmet’in konuşmasıyla ona döndüm.
“Bir kahve içelim ondan sonra gidersin. Emir seni bırakır eve. Olur mu?”
Saate baktım daha 2 saat vardı. Arabayla yarım saatte yetimhanede olurdum. Kısa bir süre düşündükten sonra Emir ve Mehmet’e döndüm ve konuşmaya başladım.
“Tamam o zaman. Siz sohbet edin ben kahveleri yapıp geliyorum.”
Ayağa kalktığım sırada Emir konuşmaya başladı.
“Ben yapardım.”
“Gerek yok ben yaparım. Sade mi içersiniz?”
“Sade”
“Sade”
“Tamam o zaman. 3 tane sade kahve yapıp geliyorum.”
Mutfağa gidip 3 tane sade kahvenin malzemelerini cezveye koydum ve tüpte pişirdikten sonra tepsiye koyup salona doğru yürümeye başladım. Salona girdiğimde Emir ve Mehmet bir şey konuşuyorlardı. Beni görünce konuşmalarını kesip bana döndüler. Ben masanın üstüne kahvelerini bıraktım ve kendi kahvemi de alıp koltuğa oturduğum sırada Emir konuşmaya başladı.
“Berfu deterjan mı kattın? Bu ne kadar köpük?”
“Biraz çamaşır suyu biraz da bulaşık deterjanı işte sonuç”
Emir ciddi ciddi kahveye bakarken konuşmaya başladım.
“Şaka yapıyorum. Cezvede yaptım ondan köpüklü oldu.”
Mehmet bana döndü ve konuşmaya başladı.
“Eline sağlık Berfu çok güzel olmuş. Sen buna bakma.”
“Teşekkür ederim.”
Kısa bir süre sessizce kahve içtikten sonra Mehmet bize döndü ve konuşmaya başladı.
“Bende şarkınızı balodan önce dinleyebilir miyim?”
Emir’e baktığımda Emir konuşmaya başladı.
“Berfu isterse neden olmasın?”
“Olur söyleriz.”
Mehmet bize döndü ve konuşmaya başladı.
“Hadi bakalım hem çalın hem söyleyin.”
Emir’le gülerek ayağa kalktık. Emir koltuğa oturduğunda bende şarkı sözlerini açtım ve Emir’e döndüm. “Hazırım” der gibi başımı salladığım sırada Emir hemen piyanoya döndü ve parmakları notaların üzerinde gezinirken bir kez daha huzur bulduğumu hissettim. Şarkının nakarat kısmın gelince şarkıyı söylemeye başladım.
Kısa bir süre şarkıyı çaldıktan sonra şarkı bitmişti ve ilk defa hatasız çalmıştık.
İşte hayat da böyle bir yerdi. Hata yapa yapa büyüyor hata yapa yapa doğruya ulaşıyorduk. Hata yapmadan doğruyu bulamazdık. Hatalarımızdan ders çıkararak büyüyorduk.
Şarkı bitince Mehmet bize döndü ve konuşmaya başladı.
“Çok güzel olmuş.”
“Şarkıyı Berfu seçti. Şarkıyı da o söylüyor. Bu başarı bana ait olmuyor.”
Emir’e döndüm ve konuşmaya başladım.
“En kolay kısmı bende asıl zor kısım sende. O yüzden başarıyı sen hak ediyorsun.”
Mehmet’in konuşmasıyla ona döndük.
“Tamam arkadaşlar ikiniz de başarılısınız. En işe yaramaz benim.”
“Saçmalama abi”
“Saçmalama Mehmet”
Emir’le aynı anda söyleyince birbirimize bakıp güldüğümüz sırada Emir’le birlikte koltuğa doğru ilerledik. Koltuğa oturacağımız sırada kapının çalmasıyla Emir şaşkın gözlerle kapıya baktığında Mehmet’le ikimiz aynı anda konuşmaya başladık
“Birini mi bekliyordun?”
“Birini mi bekliyordun?”
Emir ikimizde baktıktan sonra “Hayır” anlamında başını salladı ve kapıya doğru ilerlemeye başladı.
Kapı açılınca içeriyi çok tanıdık biri ses doldurdu. Melisa’nın sesi.
“Emir naber? Yeriz diye bize kurabiye aldım.”
“Ne işin var senin burada?”
“Ne demek ne işin var? Ben senin en yakın arkadaşınım tabi ki geleceğim.”
Kapının kapanma sesi gelince Melisa salonun kapısından girince beni gördü. Melisa şok içinde kaldığı sırada Emir Melisa’nın arkasından salona girdiğinde Melisa konuşmaya başladı.
“Bu kızın burada ne işi var Emir?”
“Tam da aynı şeyi ben sana soracaktım Melisa. Senin burada ne işin var?”
“Emir ben senin arkadaşınım. Hem de en yakın arkadaşın. Bu kız kim?”
“O kız kim biliyor musun? Benim en yakın arkadaşım. Sen kimsin hiçbir şeyim.”
“Emir yeter artık. Sen böyle değildin. Ne oldu sana?”
“Ben senin bir zamanlar çok sevdiğim birini kırdığından beri sana karşı böyleyim.”
“He anladım. Sen bu kızı geçmişteki Berfu’nun yerine koyuyorsun.”
Tam o an zaman durdu. Tek bir kelime kafamda yankılandı.
“Geçmişteki Berfu”
“Geçmişteki Berfu”
Emir geçmişte Berfu adında birini mi tanıyordu? Yoksa bu geçmişimdeki Emir miydi? Bu nasıl bir şeydi? Kader miydi yoksa başka bir şey mi? Artık kafamdaki soruları susturamıyordum. Ve tek istediğim artık bu soruların cevabını bulmaktı.
Kafamdaki sorular devam ederken Melisa bana döndü ve konuşmaya devam etti.
“Artık çakma kar tanemizin gerçekleri öğrenme vakti geldi bence.”
“MELİSA SUS!”
“Susmayacağım. Bak çakma kar tanesi Emir geçmişte Berfu adında birini tanıyordu. Ona hep kar tanesi diyordu. Ama bir gün bu Berfu ait olduğu yere yani yetimhaneye gitti. Babası onu terk etmişti sonra babası annesini öldürmüştü. Sonra bu Berfu Emirler de kaldı… Emir’in kar tanesi… Ne komik ama. Bir daha görüşmediler. Şimdi senin de adın Berfu olduğu için seni onun yerine koyuyor. Yani sen Emir’in gözünde sadece geçmişini hatırlatan bir çakma kar tanesisin. “
“MELİSA YETER”
Hayat hiç ayaklarınızın altından kayıp gitti mi? Keşke burada olmasaydım dediğiniz anlar oldu mu? Yada kafanızdaki soruların deli gibi cevap aradığı oldu mu hiç?
İşte şuan hepsini yaşıyordum. Bazen sadece cevap duymak isteriz. Soruları susturup sadece cevapları duymak isteriz. Ama her cevap yeni bir soru doğurur. Dünyanın kanunu buydu işte.
Şu an ben ne soruları ne de cevapları istiyordum. Şuan tek isteğim buradan gitmekti. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Bir evim bile yoktu. Tek istediğim gitmekti işte.
Sokaklarda sonsuzluğa gitmek istiyordum, caddelerde bilinmezlikte yok olmak istiyordum. Belki de yok olmak istiyordum. Ama bu sokaklarda bağıra bağıra ağlayarak dolaşmak ve kimsenin seni duymaması kadar imkansızdı. Ama yine de istiyordum. İnsan bazen imkansızı da ister. Değil mi kar tanesi?
Biz seninle kaç kere imkansızı düşledik. Şimdi de düşlüyoruz. Söylesen kar tanesi kaç kere imkansızlığı düşledin. Sayamayacağın kadar çok değil mi? Oysa imkansızlıklarımız da bazen gerçekleşme dahilinde olabilirdi. Bunu asla unutma.
Şuan tek imkansızlığım buradan gitmekti. Çünkü kafamdaki düşünceler susmuyordu. Oysa ben onları deli gibi susturmak istiyordum. Artık cevapları da aramıyorum. Çünkü biliyorum zamanı değil. Hayatta her şeyin bir zamanı olduğu gibi cevapların gelme zamanı da vardı. Ama hiçbir zaman sonsuz cevaba ulaşamayacağız. Dediğim gibi her cevap yeni bir soru doğurur.
Melisa'nın cümleleri kafamda bir bir dolaşırken tek istediğim gitmekti. Buradan gitmek istiyordum.
Emir'e baktığım da yüzünde anlam veremediğim bir bakış vardı. Bu kişi ben miydim? Bu kadar tesadüf gerçekten normal miydi? Artık sormak istiyordum. Ama şimdi zamanı değildi bunu da biliyordum.
Emir'in bağırmasıyla düşüncelerimden uzaklaştım ve ona döndüm.
"MELİSA YETER DEDİM SANA!"
"YETMEZ BU SENİN GEÇMİŞİNDEKİ BERFU DEĞİL. GİTTİ O EMİR BİR DAHA GELMEYECEK. GELSE BİLE HERŞEYİN GEÇMİŞTEKİ GİBİ OLABİLECEĞİNE İNANIYOR MUSUN? O KIZ YÜZÜNDEN HAYATIN MAHVOLDU SENİN"
"YETER DEDİM SANA DEĞİL Mİ?!"
Emir Melisa'yı kolundan tuttu ve kapıya doğru götürmeye başladı. Kısa bir süre sonra kapı kapanınca dakikalar bir su gibi geçti. Ama Emir gelmedi.
Artık kafamdaki düşünceler patlamak üzere olan bir balon gibiydi. O kadar çok soru vardı ki kafamda…
Eğer bu Emir geçmişimdeki Emir'se ne yapacaktım? Bu hikaye bu kadar benzer olabilir miydi?
Tam o an kafamda Melisa'nın cümlesi yankılandı.
"O kız yüzünden hayatın mahvoldu senin"
Emir'in hayatı nasıl mahvolmuş olabilirdi? Eğer Emir'in geçmişimde tanıdığı Berfu bensem Emir'in hayatını nasıl mahvetmiş olabilirdim?
Kafamda milyonlarca soru olsa da canımı en çok acıtan soru bu olmuştu. Eğer o kişi bensem nasıl mahvetmiş olabilirdim? İnsan en sevdiğinin canını yakabilir miydi? Hem de haberim bile olmadan. Ben Emir'e kıyamazken nasıl onun canını yakmış olabilirdim?
Mehmet'e döndüm ve konuşmaya başladım.
"Mehmet..."
"Bana sorma Berfu. Ben hiçbir şey bilmiyorum. Emir'e sor."
Mehmet ne diyeceğimi anlamış gibi hemen konuşunca daha fazla bir şey diyemedim. Çünkü Mehmet’in aklındaki soruyu soracaktım. “Emir ne yaşadı” diyecektim. “Onun canını gerçekten ben mi acıttım” diyecektim. “Onun geçmişindeki kar tanesi ben miyim” diyecektim. Ama Mehmet haklıydı. Emir'e sormam gerekiyordu. Ama bugün değildi. Biraz kafamı toplamaya ihtiyacım vardı. Ve eminim ki Emir'in de kafasını toplamaya ihtiyacı vardı.
(YARIM SAAT SONRA)
Emir tam yarım saattir yoktu ve benim artık gitme vaktim gelmişti. Biraz daha kalkmazsam yetimhaneye geç kalacaktım. Saate baktığımda saat 17. 20'ydi. 40 dakika sonra yetimhanede olmam gerekiyordu ve sanırım Emir gelmeyecekti.
Emir’in gelmeyeceğini düşünerek ayağa kalkacağım sırada Emir kapıdan girdi.
Mahvolmuştu. Emir'in şu an ki hali sadece bu kelimeydi. Onun bu halini tek kelimeyle açıklamak istemezdim ama zaten mahvolmak kelimesi içinde bütün kelimeler barındırıyordu.
O kadar solgun görünüyordu ki ağlamış gibiydi. Ona nasıl olduğunu sormak istiyordum ama iyi olmadığını biliyordum. O yüzden cevabını bildiğim bir soruyu sormamaya karar verdim.
Salondan içeri girdi ve bana dönüp konuşmaya başladı.
"Ben seni yetimhaneye bırakayım Berfu."
"Tamam. Kıyafetlerimi giyip geliyorum.”
Üst kata çıkarken Mehmet’in konuşmasıyla merdivende durdum ve istemsizce dinlemeye başladım.
"İyi misin abi?"
"Sonra konuşuruz Mehmet"
Emir’in konuşması bitince merdivenleri çıktım ve odaya girip elbisemi makineden çıkarıp üstüme giydim. Hemen sonra Emir’in verdiği eşofmanı ve tişörtü katlayıp yatağın üstüne koydum ve aşağı indim. Salona tekrar geldiğimde çantamı ve montumu alıp Emir’e döndüm.
“Hazırım.”
“Tamam çıkalım”
Emir’in konuşması bitince Mehmet’e döndüm ve konuşmaya başladım.
"Görüşürüz Mehmet"
"Görüşürüz Berfu"
Hemen sonra kapıya doğru ilerledim ve kapıyı açıp dışarı çıktım. Emir de peşimden gelirken arabaya doğru ilerlemeye başladım.
Az önce mutlulukla gülerken şimdi içimiz acı içinde bağırıyordu. Hayat böyleydi işte ne zaman mutlu olsak acı hep bir adım arkamızda oluyordu. Size hep söylediğim gibi mutluysak acı çekmemizde yakındır. Acı çekiyorsa da mutluluk...
Çünkü acı ve mutluluk birbirinden asla ayrılamaz. Bizde şimdi mutluluğu yaşamıştık acı da peşinden gelmişti. Yakında mutluluk yaşamamız gerekiyordu ama öyle bir şey hissediyordum ki sanki acı tamamen hayatımıza girecekti ve bir daha asla mutlu olamayacaktık...
Emir peşimden geldi ve beraber arabaya oturduk. Hemen sonra hareket ettik. Hareket edince şarkı başladı ve kafamdaki sorularla birlikte yolculuğumuz başladı.
“Ne sen baktın ardına ne ben
Hep ayrı yollarda yürüdük
Sustu bu gece karardı yine ay
Kaldı geriye cevapsız sorular
Uyandığımda onu ilk kim görecek
Bıraktığım düşü kim büyütecek”
Bir sürü şey yaşamıştık ve her zaman geriye sadece cevapsız sorular kalmıştı.
Sende yaşadın değil mi kar tanesi? Her yaşadığın olayda geriye sadece sorular kaldı. Oysa biz ne kadar cevapları duymak istesek de hayat bize cevapları vermedi. Hayat bazen de cevapları verdiğinde cevapları keşke duymasaydım deriz. Ve kafamızda yine sorular oluşur. Hayat böyleydi. Bazen elimize gelen isteklerimiz keşke gelmeseydi deriz. Çünkü bazen isteklerimiz bizden bir şeyler alır.
Hayat hep bizden bir şeyler alır. Oysa onları geri vermez. Başka şeyler geri verir. Sonra onları da bizden alır. Bir şeyi sevdiğimiz de o şeyi alır ve vermez. Bazen şey deriz. “Artık hiçbir şeyi sevmeyeceğim.” Oysa severiz. Biz hayata severek geldik. İlk annemizi gördük onun kucağına bizi verdiler ve sustuk. Çünkü sevdik onu. Sonra babamızın kucağına verdiler. Başta yine sevmedik ağladık. Sonra sevdik ve sustuk. Sonra hayat bir gün gelecek ve onları da bizden alacaktı. O yüzden anınızı yaşayın. Gidin sevdiğiniz herkese, her şeye sarılın. Hayat onları almadan daha çok sevin onları. Çünkü hayat herkesi alacak elimizden. Yalnız başımıza kalacağız ölene kadar. Çünkü biz yalnız geldik bu dünyaya ve yalnız öleceğiz. Bazen düşünüyorum acaba biz bu dünyaya kaybetmeyi ve kazanmayı öğrenelim diye mi geldik. Sence biz hayata neden geldik kar tanesi?
Yol boyunca ben kafamdaki düşüncelerle boğuldum. Emir'in de düşüncelere boğuştuğunu hissediyordum.
Uzun bir süre sonra yetimhanenin önünde araba durunca Emir'e döndüm ama o bana dönemdi. Kısa bir süre bana dönmesini bekledikten sonra dönmeyeceğini anlayınca konuşmaya başladım.
"Görüşürüz Emir"
Cevap vermesini bekledim ama cevap vermeyince arabadan indim ve yetimhaneye doğru yürümeye başladığımda Emir'in sesini duydum.
"Berfu"
Arkamı döndüm. Emir arabadan inmişti ve yanıma gelmişti. Yanıma gelince konuşmaya başladı.
"Berfu... Biliyorum aklımda çok soru var. Ama bunların cevabını sana şu an veremem. Ama emin ol zamanı gelince konuşacağız. Sadece bunu bil."
"Peki bu zaman ne zaman Emir?"
"Çok yakında sadece bunu bil Berfu."
"Tamam Emir. Bekleyeceğim o zamanın gelmesini."
"Teşekkür ederim."
"Ne için?"
"Beklediğin için... Ve bugün için."
"Asıl ben teşekkür ederim. Çok güzel bir gün geçirdim. Her şey çok güzeldi."
Emir gülümsedi ve arkasını dönüp arabaya ilerlediği sırada bu sefer Emir'in arkasından seslenen ben oldum.
"Emir"
Emir arkasını dönünce konuşmaya başladım.
"Gerçekten iyi misin?"
Emir başta cevap vermekte tereddüt etse de sonra konuşmaya başladı.
"Değilim Berfu. Uzun süredir hiç iyi değilim... Bugün yaşananlar için özür dilerim. Görüşürüz."
Emir arabaya bindi ve arabayla uzaklaşırken fısıldadım.
"Görüşürüz Emir"
Arkamı döndüm ve yetimhaneye doğru ilerlediğim sırada tanıdık birinin sesinden ismimi duymamla arkama döndüm.
“Berfu”
“Ne var Yeşim?”
“O çocuk kimdi?”
Gözlerimi devirdim ve konuşmaya devam ettim.
“Ne yapacaksın Yeşim?”
“Yine zengin birini bulmuşsun”
“Arkadaşım o benim Yeşim”
“Emir de arkadaşındı. Noldu seni bırakıp gitti.”
“Yeşim doğru konuş”
“Ben senin iyiliğin için diyorum. Sonra üzülürsün.”
“Sen ne hakla benim geçmişim hakkında konuşuyorsun. Sanane benim üzülmemeden”
“Üzülürsün diye söylemiştim. Neyse banane senin üzülmenden. İyilik yaramaz zaten sana. Sevgilisi var mı?”
“Kimin Yeşim?”
Yeşim sabrımı zorlarken sakin kalmaya çalışıyordum.
“Kapıdaki yakışıklı çocuğun”
“Ne bilim yeşim”
“Öğrensene”
“Ne yapacaksın Yeşim?”
“Hiç öylesine sordum”
“Var sevgilisi”
“Kim? Yoksa sen sevgilisi misin?”
Sessiz kaldım. Neden bir şey diyemiyordum. Neden Emir benim sevgilim olmadığı halde sevgilim değil diyemiyordum? Neden şuan Emir’i kıskanıyordum?
Yeşim konuşmaya devam edince ona döndüm.
“Anlamalıydım zaten bu kıyafetlerinden. Neyse ben gidip Arzu Hanıma söyleyeyim.”
“Yeşim yeter. Sakın böyle bir şey yapma.”
Yeşim yetimhaneye doğru giderken peşinden gidiyordum.
“Yeşim dursana”
Yeşim yürümeye devam ederken konuşmaya başladı.
“Neden korktun Berfucum?”
“Korkmadım Yeşim dursana”
“Birinin sana yetimhanede yaşarken sevgili yapılmaması gerektiği kuralını hatırlatması gerekiyor.”
Arzu ablanın kapısının önüne geldiğimizde Yeşim kapıyı çaldı ve içeri girdiğinde bende peşinden girdim. Arzu abla bizi gördüğünde kısa bir süre şaşırsa da hemen sonra konuşmaya başladı.
“Ne oldu çocuklar?”
Yeşim benim konuşmama izin vermeden konuşmaya başladı.
“Arzu Hanım yetimhane de kaldığımız süre boyunca sevgili yapmamız yasak değil mi?”
Arzu abla bir bana bir Yeşim’e baktıktan sonra konuşmaya başladı.
“Yasak Yeşimcim. Ne oldu?”
“Berfu arkadaşımız sevgili yapmışta hem de yetimhanenin kapısına kadar pahalı bir arabayla çocuk bıraktı.”
Arzu abla bana bakınca başımı önüme eğdim. Ona karşı kendimi suçlu hissediyordum. Böyle bir yasak olduğunu bile bile neden Emir’i kapıya kadar bıraktırmıştım. Son birkaç saattir kafam o kadar doluydu ki böyle bir ihtimali düşünememiştim. Ya şimdi Arzu ablayı görevden alırlarsa o zaman ne yapacaktım? Sadece bana iyilik yapak istemişti ama ben onun iyiliğini suistimal etmiştim.
Arzu abla konuşmaya başlayınca kafamı kaldırdım ve Arzu ablaya baktım.
“Sevgilisi değil Yeşimcim. Okuldan arkadaşıydı. Ödevleri için eşleşmişlerdi, ödev yaptılar beraber.”
“Sizin haberiniz vardı ve bir erkekle dışarı çıkmasına izin verdiniz yani?”
“Evet Yeşim haberim vardı ve dışarı çıkmasına izin verdim. Bilirsiniz ki benden düzgünce izin alan herkese izin verdim bu zamana kadar. Hem Berfu 3 gün sonra reşit olacak ama sen daha 16 yaşındasın. Berfu 18 yaşında benden izin alıyor ama sen 16 yaşındasın almıyorsun.”
“Her şey için izin alıyoruz ya Arzu Hanım”
“Öyle mi? Ben geçen gün neden bir erkekle seni yetimhanenin yakınlarında uygunsuz gördüm o zaman. Bu sevgili yasağı sadece Berfu için geçerli değil hepiniz için geçerli.”
Yeşim’e şok içinde baktığımda gözleri dolmuş bir şekilde konuşmaya başladı.
“Yanlış görmüşsünüz Arzu Hanım. Ben öyle bir şey yapmadım.”
“Bende öyle düşünmüştüm Yeşim. ‘Yeşim yapmaz öyle bir şey’ demiştim ama sonra okul müdürünle konuştum. O da sizi okulda erkekler tuvaletinde bir erkekle bir hocanın gördüğünü söyleyince Yeşim yapmaz diyemedim. Sadece bunla da kalmamış okulun içinde birkaç görüntünüzü de gösterdi. Hem de hocaların bana göstermesin diye çocukla hocalarınıza para teklif etmişsiniz. Daha sayayım mı Yeşim?”
“Arzu Hanım…”
“Seni yetimhaneden göndermeyeceğim Yeşim. Okuldan da almayacağım ama bir daha böyle bir şey ne göreceğim ne de duyacağım. Tamam mı?”
“Tamam Arzu Hanım”
“Bir daha da kendine bakmadan başka birilerini bana şikayet etme. Odama da bir daha ses kayıt cihazı koyduğunu görmeyeceğim.”
“Çıkabilir miyim Arzu Hanım?”
“Çıkabilirsin.”
Yeşim çıkınca Arzu abla bana döndü ve konuşmaya başladı.
“Bende gelince seni yanıma çağıracaktım Berfucum.”
“Arzu abla ben çok özür dilerim. Kafam doluydu. Bir daha böyle bir şey olmayacak.”
“Tamam Berfucum. Sorun değil.”
“Sizi şikayet etmez değil mi?”
“Edemez Berfucum. Ederse kendisi de buradan atılır.”
Arzu abla bana gülümsediği sırada bende ona gülümsedim. Hemen sonra Arzu abla konuşmaya başladı.
“Gel otur Berfucum. Biraz konuşalım”
Arzu ablanın karşısındaki sandalyeye oturduğumda Arzu abla konuşmaya başladı.
“Nasıl geçti günün?”
“Güzeldi Arzu abla. Hallettik. Hazırız baloya.”
“O çok hızlısınız. Aferim size”
“Teşekkür ederiz Arzu abla”
“Balo ne zaman?”
“14 Ocak”
“Doğum gününden 1 gün önce”
“Evet Arzu abla”
“Bu yıl da doğum gününü kutlamamakta kararlı mısın?”
“Evet Arzu abla. En güzel doğum günüm Emir’le kutladığım doğum günüm olsun istiyorum.”
“O zaman hediyemi vereyim”
Arzu abla yanındaki kutuyu bana uzatınca kutuyu aldım ve konuşmaya başladı.
“Gerek yoktu Arzu abla. Neden zahmet ettin?”
“İyi ki doğdun Berfucum. Umarım beğenirsin”
Kutuyu açtığımda içinden yarısı kırmızı yarısı beyaz kar tanesi şeklinde bir kolye çıktı. O kadar güzeldi ki… Ama bu kolye bana geçmişimi hatırlatmıştı. İlk kanla tanıştığım günü… Kar tanesinin üzerine ilk defa kan bulaştığı geceyi... İlk kanı annesinde gören kar tanesini…
Ben ilk kanı annemle tatmıştım. Bembeyaz bir kar tanesiyken bir kısmım kırmızı kana bulamışlardı. Anne kanına… Artık bir kısmım beyaz kalmıştı. O tarafım ise beyaz kalmayı düşlüyordu.
Bu kolye benim şu an ki halimdi. Bir yanı anne kanı bir yanı ise umutla dolu olan bir kar tanesini…
Arzu ablanın konuşmasıyla ona döndüm.
“Beğendin mi Berfucum?”
“Çok beğendim Arzu abla”
Ayağa kalktım ve Arzu ablaya sarıldım.
“Çok teşekkür ederim.”
“Rica ederim kuzum”
Geri koltuğa oturduğum sırada Arzu abla tekrardan konuşmaya başladı.
“Berfucum bir konu daha var”
“Dinliyorum Arzu abla”
“Biliyorsun 3 gün sonra 18 yaşına giriyorsun. O yüzden artık burada kalamayacaksın”
“Biliyorum Arzu abla”
“Sana Emre amcanın tuttuğu evin anahtarını vereceğim orada kalacaksın. İçinde eşyalar da var zaten. Bir şeye de ihtiyacın olursa hep yanında olacağım.”
“Tamam Arzu abla teşekkür ederim. Ne zaman son günüm burada?”
“14 ocak gecesi”
“Ama ben o gün baloda olacağım.”
“Biliyorum Berfucum. Ben de zaten 15 Ocak günü de burada kalmanı planlıyordum. Ama 15 Ocak sabahı teftişe gelecekler. O yüzden senden bir şey isteyecektim.”
“Buyur Arzu abla”
“Valizini 14 Ocak da yanına alıp o gece direk eve geçer misin diyecektim. Okulda bir yere koyarsın valizi yada ben akşam getiririm eve olur mu?”
“Yanıma alırım Arzu abla sorun olmaz benim için. Taksiyle direk geçerim eve. Sen konumu bana atabilir misin?”
“Atarım tabi ki. Kusura bakma kızım. Normalde böyle planlamamıştım.”
“Senlik bir şey yok Arzu abla. Kendini suçlu hissetme.”
“Teşekkür ederi kızım her şey için”
“Asıl ben teşekkür ederim Arzu abla. Yıllarca hiçbir şeyimi eksik etmedin.”
“Sen bana Emre’nin emanetisin. En yakın arkadaşımın emanetisin. Tabi ki koruyacağım.”
Arzu abla gözünden akan bir damla yaşı sildikten sonra konuşmaya devam etti.
“Hadi bakalım yeter bu kadar duygusallık. Hadi üstünü değiştir. Yemeğe in.”
“Tamam Arzu abla. İyi akşamlar”
“İyi akşamlar kızım”
Odadan çıktım ve odaya doğru çıkmaya başladım.
Artık bu koridorlarda son günlerimdi. Artık kendi ayaklarımın üzerinde durma vaktim gelmişti. Ama ben yeni kendi ayaklarımın üzerinde durmuyordum ki ben yıllardır kendi ayaklarımın üzerinde duruyordum. 6 yaşımdan beri… 6 yaşında bir kız çocuğu kendi ayaklarının üzerinde durabilir miydi? Durmuştu işte. 18 yaşına kadar gelmişti. 12 yıl kendi ayaklarının üzerinde kalmış ve büyümüştü. Olgunluk kelimesini herkes kullanmıştır. Herkes 18 yaşına gelince olgunlaştığımızı söylerdi. Ama bilmiyorlardı ki olgunluk yaşla değil. Yaşadıklarımızla oluyordu. Bir insan 6 yaşında da olgunlaşabiliyordu. Oysa yaşadıklarımızın ağırlığıyla olgunlaştığımızı anladığınızda olgunlaşmak istemeyiz. Hayat böyle bir yerdi işte deli gibi istediğimiz şeyleri bir süre sonra getirdiği acılar yüzünden istemiyorduk. Çünkü biz küçüklüğümüzden beri hep istediğimiz şeyleri kolay ulaşırız diye düşünmüştük. Ama istediğimiz şeyler peşinden öyle büyük acılar getirmişti ki artık mutluluğu bile isteyemez olmuştuk.
Odanın kapısına geldiğim de kapıyı açtım ve içeri girdim. Eylül ve Merve yatağın üstünde bir şeyler konuşurlarken benim geldiğimi görünce hemen ayağa kalktılar.
“Berfu hoş geldin”
“Hoş geldin Berfu. Ne kadar güzel olmuşsun?”
“Teşekkür ederim kızlar. Çok beğendim elbiseyi iyi ki varsınız.”
“Güle güle kullan.”
Eylül ve Merve’ye sıkıca sarıldım. Bende ayrıldıklarında Merve konuşamaya başladı.
“Hadi aşko yemek saati geliyor. Üstünü değiştir de inelim.”
“Tamam hemen değiştirip geliyorum.”
Tuvalete girdim ve üstümdeki elbiseyi üstümden çıkarıp eşofman takımımı üstüme giyip içeri girdim. İçeri girdiğimde gözüm Yeşim’in yatağına kaydı. Arkadaşları Yeşim’i kaldırmaya çalışıyorlardı ama Yeşim kalkmıyordu.
“Yeşim kalk hadi yemek yemezsen bayılırsın”
“İstemiyorum”
Yeşim’in yatağına doğru ilerledim ve başındaki kızlara dönüp konuşmaya başladım.
“Siz inin ben getiririm.”
Kızlar başta tereddüt etse de hemen sonra kapıya doğru ilerlediler. Hemen sonra Eylül ve Merve’ye döndüm ve konuşmaya başladım.
“Siz de inin geliyorum ben”
Eylül ve Merve başta ne yaptığıma anlam veremeseler de onlarda bir süre sonra odadan çıktı. Geriye sadece Yeşim ve ben kalmıştım. Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım.
“O çocuk Burak’dı değil mi?”
Yeşim başını yastıktan kaldırdı ve bana baktı.
“Nereden biliyorsun?”
“Bende 2 gün önce o okulda okuyordum unuttun herhalde”
“Doğru. 2 gün önce bütün okul senden hoşlanıyordu. Burak bile”
“Biz Burak’la hiç konuşmadık Yeşim”
“Gördüm Berfu. Sizi gördüm”
Derin bir nefes aldım ve masanın üstündeki Yeşim’in kar küresine baktım ve hemen sonra Yeşim’e döndüm.
“Mutlu oldun mu kar küresine?”
“Ne alaka şimdi konumuzla?”
“Bana ‘Yeşim’in doğum gününe ne alsam mutlu olur?’ diye sormuştu.”
“Ne?”
“Evet Yeşim. Bende Yeşim’le hiç konuşmadık hep kavgalıydık ama ben olsam kar küresi alırdım demiştim.”
“Ben sandım ki…”
“Ben yıllar önce doğum günümde kar küresi almıştım Yeşim. Emir bana kar küresi almıştı ve aynı kar küresini şimdi de sana Burak aldı. Ben senin mutluluğunu herkesten çok istedim Yeşim. Hiç anlaşamadık ama olsun.”
Bir süre bekledikten sonra konuşmaya devam ettim.
“Burak o gün sadece bunu söylemişti. Sadece bunu bilmen yeterli Yeşim.”
“Berfu ikimizin de acısı aynı biliyorsun değil mi?”
“Nasıl yani?”
“Senin de baban anneni öldürdü benimde babam annemi öldürdü. Sende acını unutmak için Emir’e sığındın bende acımı unutmak için Furkan’a sığındım… Berfu biliyorum ben sana yıllarca kötü davrandım. Seni hiç sevmedim ama… Berfu ben senden yıllarca bir şey sakladım.”
“Ne sakladın?
Kaşlarım çatılırken Yeşim derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.
“12 Yıl önce buraya beraber gelmiştik. Odada seni görmüştüm. Sen benden önce giriş yaptın. O yüzden beni görmedin... Arzu Hanım tanıdığındı. Sana iyi davranacağını hissetmiş ve kıskanmıştım seni. Çocuk aklı işte… Sonra Arzu Hanım’ın odasında formlarım doldurulurken seni getiren amca Arzu Hanım’ı aradı. Adı Emre’ydi sanırım. Eşi ölmüş. O yüzden Emir’i de alıp Amerika’ya gideceklerdi. Telefonda şöyle dedi. ‘Selin öldürüldü. O yüzden Emir’i korumak için Amerika ‘ya götüreceğim. Berfu eğer sorarsa haber almadığını söyle’ dedi. Sonra telefonu kapattı.”
O an sesler durdu. Selin abla ölmüş müydü? Hem de ölmemiş öldürülmüştü. Nasıl böyle bir şey olabilirdi? Kim yapmıştı? Emir şu an neredeydi? Nasıldı?
Yıllarca hep benim Emir’e ihtiyacım olduğunu sanmıştım. Ama eğer bunlar doğruysa Emir’in bana daha çok ihtiyacı vardı. Şu an Emir’e sarılmak istiyordum. Neredeydi, kimleydi, nasıldı o kadar merak ediyordum ki…
Bugün yaşadıklarım bir bir kafamdan geçerken artık kendimi iyi hissetmiyordum. Arzu abla bana yıllardır yalan mı söylüyordu? Emre amcayla konuşuyor muydu?
Hemen ayağa kalktım ve odadan çıkıp Arzu ablanın odasına doğru yürümeye başladım.
Çünkü biliyordum bütün cevaplar ondaydı.
Arzu ablanın odasına gelince kapıyı çaldım ve içeri girdim.
Arzu abla beni gördüğüne şaşırdı ve konuşmaya başladı.
“Berfucum yemeğe inmedin mi?”
“Arzu abla sana tek bir soru soracağım. Emre amcayla ben buraya geldikten sonra konuştunuz mu?”
“Berfu...”
“Arzu abla görüşmedik de sana yalan söylemedim de”
Arzu abla başını önün eğdi.”
“Arzu abla yapma”
“Berfu… Görüştük. Sen odana gittikten sonra Emre aradı. Selin öldürülmüş. O da Emir’i korumak için onu Amerika’ya götürüyordu. Sonra senin ev işlerin için görüştük. Sonra bir daha görüşemedik. Haber alamadım. Berfu… Böyle olsun istemezdim kızım.”
“Kim yapmış peki?”
“Onlar hakkında hiç konuşmadık.”
“Emir nerede peki?”
“Bilmiyorum. Sorduğumda sürekli seni soruyordu. Senin fotoğraflarını gönderiyordum ama Emre bir anda sohbeti kesince ne Emir’den haber alabildim ne de Emre’den haber alabildim.”
Sesler sustu görüntüler gitti geriye tek bir ses yankılandı
“Selin öldürüldü”
“Selin abla öldürülmüştü”
Artık bazı şeyler daha netti. Ama daha çok soru işareti vardı. Size dediğim gibi “Her cevap yeni bir soru doğurur.” Cevaplar kafamızdaki bir soruyu giderirken bin tane soru doğurabiliyordu. Hayat böyleydi işte cevapları duysak bile sonsuz cevaba ulaşamıyordu. Sorularla doğmuştuk sorularla ölecektik. Ama şuan kafamdaki hiçbir soru benim için değildi. Bütün sorular Emir’i soruyordu. Bütün sorularım Emir içindi.
Tam o an tek bir fısıltı döküldü dudaklarımdan.
“Emir…”
Sonrası büyük bir enkazdı. Arzu ablanın bağırması, ambulans sesleri…
“Berfu uyan” diyordu Arzu abla oysa bende isterdim bu kabustan uyanmak ama olmuyordu. Hayat da bir kabus değil miydi zaten?
Sence de öyle değil mi kar tanesi? Bazen rüya gördük zannediyorduk ama o bile kabus oluyordu. Hayat buydu işte. Uyanamadığımız bir kabus…
(EMİR’İN ANLATIMIYLA)
Bir söz vardır. "Gerçeklerin er yada geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır." Gerçekleri ne kadar gizlemeye çalışsak da onlar ortaya çıkmak için can atar ve sonunda çıkar.
Melisa'nın söylediklerinden sonra Berfu'nun kafasında milyonlarca soru işareti olduğuna emindim ve belki de şüphelenmişti benden. Bir yanım o geçmişindeki Berfu derken diğer yanım o değil intikamını al ve kurtul diye bağırıyordu. Ya oysa o zaman bilmeden ona zarar verecektim. Ve benim kar tanesine zarar vermek bu hayatta isteyeceğim en son şeydi. Ben sadece annemin intikamını almak istiyordum ama ya kar tanesinin babası benim annemi öldürdüyse o zaman ne yapacaktım. Bir yol seçmem gerekecekti. Ya intikamımı seçecektim ya da kar tanesini ve biliyordum ben gözüm kapalı kar tanesini seçerdim. Çünkü onun zarar görmesi benim bu hayatta isteyeceğim en son şey bile değildi.
Bu kadar tesadüf neden vardı? Bu kadar tesadüfün bir arada olması normal miydi? Babama deli gibi sormak istiyordum ama buraya gelmeden önce ona söz vermiştim. İntikamın peşine düşmeyecek sadece okulumu okuyacaktım. Oysa gerçek bu değildi. Ben buraya annemin intikamını almaya gelmiştim. Ama buraya geldiğimde her şey karışık olmuştu. Annemi öldüren adamın kızının Berfu olduğunu öğrendiğimden beri ne yapacağımı bilemiyordum. Tek bildiğim balo günü Berfu'yu kaçırıp her şeyi o gün onunla konuşmaktı. Belki de geçmişimdeki Berfu olduğunu söyleyecekti o gün. Ama eğer öyle söylerse ne yapacağımı bilmiyordum. Çünkü planım buraya kadardı. Sadece kaçırmak ve yüzleşmek. İntikamımı sonra karar verecektim. Eğer geçmişimdeki Berfu'ysa o zaman intikam söz konusu olamazdı. Çünkü ben ona geçmişimde dokunmaya bile kıyamazken ona şuan zarar veremezdim. Evet bir mafya oğluydum ama bu en sevdiğimin canını acıtacağım anlamına gelmiyordu.
Bazı planlar ve kalıplar sadece birini görene kadardır. Ben bu dünyadaki herkesi gözüm kırpmadan öldürebilirdim. Çünkü ben mafya oğluydum. Ama bütün kişilerin arasından tek bir kişiyi ayırırdım. Kar tanesini… Şu hayatta bir tek ona dokunamazdım. Ama geri kalan herkesi öldürürdüm. Çünkü dediğim gibi ben mafya oğluydum. Ben küçükken Emir'dim sadece polis olmak isteyen merhametli insanları kurtarmak isteyen bir Emir ama yaşadığım şeyler hem babamı hem de beni insanlara acımayan onları öldürmek isteyen birine dönüştürmüştü.
Hayat bize yaşadığımız şeyler yüzünden farklı birine dönüştürebiliyordu. Farklı biri olduğumu anladığımda aklımda tek bir soru gelmişti. "Kar tanesi beni böyle sever miydi?" Ben onu görmek deli gibi istiyordum ama beni gördüğünde, benim bu halimi gördüğünde beni gerçekten sevebilecek miydi?
Evin önüne geldiğimde arabayı park ettim ve evin önüne gelip kapıyı çaldım. Kapı kısa bir süre sonra Mehmet tarafından açılınca içeri girdim ve kabanımı askıya asıp salona geçtim. Mehmet de peşimden geldi ve ben koltuğa oturunca o da oturdu.
Kısa bir sessizliğin ardından Mehmet konuşmaya başladı.
“Bıraktın mı Berfu’yu?”
“Evet”
“Soru sordu mu?”
“Yok ben kısa bir açıklama yaptım. Zamanı gelince söyleyeceğim falan diye.”
“Ne yapacaksın Emir?”
Ellerimi yüzümün arasına aldım ve başımı ovaladığım sırada Mehmet konuşmaya devam etti.
“Sen de ne yapacağını bilmiyorsun değil mi?”
“Bilmiyorum Mehmet. Ne yapacağım nasıl bir yol izleyeceğim bilmiyorum. Bir yanım intikam diye bağırıyor diğer yanım geçmişimi bağırıyor. Ne yapacağım bilmiyorum.”
“Berfu’yla konuşmadan hiçbir şeyi çözemezsin Emir.”
“Ne diyeceğim onu da bilmiyorum.”
“Karşına gelince soracaksın her şeyi. Bak Emir sormadan cevaplara ulaşamazsın. Al karşına sor kafandan geçenleri.”
“Peki ya geçmişimdeki Berfu’ysa o zaman ne yapacağım?”
“Yani anneni öldüren kişinin kızıyla geçmişindeki Berfu aynı kişiyse mi?”
“Evet. O zaman ne yapacağım.”
“Bilmiyorum Emir ama ona da o zamanla karar veririz. Şu an sadece konuşman gerekiyor. Gerçekler açığa çıkmadan gelecek hakkında konuşamayız.”
“Ne zaman konuşayım?”
“Ara şimdi yarın müsaitse okul çıkışı buluşun konuşun burada”
“Sende yanımda olursun değil mi Mehmet?”
“Emir bu senin meselen ben buna karışamam. Ama yaparsın Emir ben sana inanıyorum.”
“Geçmişin gölgelerinden çok sıkıldım Mehmet artık geçmişin açığa çıkmasını istiyorum.”
“Geçmişi öğrendiğin de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak Emir bunu da biliyorsun değil mi?”
“Biliyorum Mehmet. Beni de en çok korkutan bu işte.”
“Peki bu Berfu geçmişindeki Berfu’ysa ve anneni öldüren adamın kızıysa o zaman ne yapacaksın? İntikam mı alacaksın yoksa intikamını kalbine mi gömeceksin?”
“Tabi ki de intikamımı kalbime gömeceğim. Mehmet geçmişimdeki Berfu’yu keşke sen de tanısaydın. O kadar iyiydi ki.. O kadar güzel bir kalbi vardı ki… Bazen düşünüyorum ‘benim şimdi buz gibi kalbimin yanında kalmak ister mi’ diye. Ben annemin intikamını almak için kaç kişiyi öldürdüm sen biliyorsun. İlk silahı elime 15 yaşımda aldım. Mehmet ben bir mafya oldum. Benim geçmişimdeki halimden eser kalmadı. Berfu benim 8 yaşımdaki halimi sevdi ve ben 8 yaşındaki Emir’i çoktan öldürdüm. Bambaşka biriyim artık. Bir katilden farkım yok. Bu Berfu geçmişimdeki Berfu olsa gerçekten yanımda kalmak ister mi onu da bilmiyorum. Onun kalbi çok güzel Mehmet benim kalbim ise bir ateş kadar can yakıcı. Kar tanesi ateşin yanında gerçekten kalabilir mi sence?”
“Emir sen çok iyi birisisin. Sadece yaşadıkların seni değiştirdi ve eminim ki geçmişindeki Berfu bu kız yada başka bir yerde bilmiyorum ama emin ol seninle tekrar karşılaşsa seni anlardı Emir. Senin kalbinin hala 8 yaşındaki gibi güzel kaldığını da düşünürdü. O yüzden kendine haksızlık yapma ve zaman kaybetme ara ve şimdi konuş. ‘Yarın buluşalım sana anlatacaklarım var’ de buraya çağır. Anlat her şeyi Emir zaman kaybetme. Eğer geçmişindeki Berfu’ysa da intikamını kalbine gömmeye karar vermişsin zaten. İntikamını kalbine göm ve onunla eskisi gibi mutlu ol. Çünkü hayat çok kısa ve emin ol düşünmek için daha kısa…”
Mehmet telefonumu masadan aldı ve elime verdi.
“Hadi Emir ara ve konuşmak istediğini söyle”
Başta tereddüt etsem de Mehmet gerçekten doğru söylüyordu. Hayat çok kısaydı. Bugün vardık evet ama yarın olup olmayacağımızı bilemiyorduk. O yüzden aramaya karar vermiştim.
Telefonu Mehmet’in elinden aldım ve arama kısmına Berfu yazıp ara tuşuna batım. Telefon ikinci çalışında açılınca konuşmaya başladım.
“Alo Berfu.”
“Şey Merve ben. Berfu’nun arkadaşıyım.”
“Merhabalar. Rahatsız ediyorum kusura bakmayın. Berfu’yla konuşmam gerekiyor da bir şey söyleyecektim şey hakkında.. şey.. Okul hakkında. Orada mı acaba?”
“Şey aslında söylesem mi bilmiyorum ama…”
“Bir şey mi oldu?”
“Berfu bayıldı. Hastaneye götürdüler.”
“Ne! Hangi hastane? İyi mi? Neden bayıldı?”
“Bilmiyoruz bizi odadan çıkarmıyorlar şu an aşağıda ilk müdahale yapılıyor.”
Arkadan başka bir kızın sesi geldiğinde kız telefonu almış olacak ki sesi telefona yaklaştı.
“Emir merhaba. Eylül ben. Birazdan Berfu’yu hastaneye götürecekler. Ben sana hastaneyi mesaj olarak atıyorum şimdi.”
“Tamam hemen yola çıkıyorum. Hızlı atın olur mu?”
“Tamam atıyorum. Şey bizi de bilgilendirir misiniz? Arzu abla bize haber vermiyor endişelenmeyelim diye”
“Tamam ben size bilgi vereceğim”
“Teşekkür ederiz görüşürüz atıyorum ben hastaneyi.”
Telefonu kapattığımda ne ara ayağa kalktığımı bile hatırlamıyordum. Mehmet de benimle ayağa kalkmış olacak ki soran gözlerle bana bakıyordu. Telefonu kapattım ve olduğum yerde birkaç tur attıktan sonra Mehmet dayanamadı ve konuşmaya başladı.
“Ne olmuş?”
“Bilmiyorum abi bayılmış hastaneye götürüyorlarmış”
“Neden”
“Bilmiyorum abi bilmiyorum”
Telefonuma bildirim gelince hemen mesaja baktım. Hastanenin adının yazdığı mesaj gelmişti hemen ceketimi alıp Mehmet’e dönüp konuşmaya başladım.
“Ben hastaneye gidiyorum.”
“Tamam dur ben seni bırakayım bu şekilde araba kullanamazsın.”
“Tamam hadi”
Mehmet hızlı bir şekilde ceketini giydi ve dışarı çıkıp arabaya bindik. Arabaya binince Mehmet bana dönüp konuşmaya başladı.
“Hangi hastane?”
Mehmet arabayı çalıştırırken mesajı açıp telefonu Mehmet’e uzattım. Mehmet telefonu elimden aldı ve arabayı çalıştırdı.
Yola çıktığımızda tek düşündüğüm Berfu’ydu. Nasıldı? İyi miydi? Neden bayılmıştı? Benim yüzümden mi bayılmıştı?
Kafamda bir sürü soru dolaşırken soruları susturamıyordum. Ama bildiğim bir şey vardı. Geçmişin gölgesi artık yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştı.
.
.
.
Hepinize selam kar tanelerim. Upuzun bir bölümle karşınızdayım. Umarım bölümü beğenmişsinizdir.
Bu aralar çok yorgun olduğum için bölüm yazamıyorum ama elimden geleni yapıp bölümleri yetiştirmeye çalışacağım.
Bir sonraki bölüm 14 Mart saat 20.00'da burada. O zamana kadar umutla kalın. Görüşmek üzere.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
491 Okunma |
104 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |