Hepinize selam kar tanelerim. Bölümde geçen 2 şarkıyı koydum. Bölümü okurken dinleyebilirsiniz. İyi okumalar diliyorum. Bölüm sonunda görüşmek üzere.
Hikayenizin nasıl biteceğini hiç merak ettiniz mi? Ben ölesiye merak ediyorum. Hikayemin sonunda kimler olacak, kimler hayatımdan çıkmış olacak, ne pişmanlıklarım olacak... Her şeyi o kadar merak ediyordum ki... Oysa biliyordum bütün hikayeler bizimle başlar bizimle biterdi. Hikayemizi devam ettirmemiz için veya başlatmak ve bitirmek için kimseye ihtiyacımız yoktu. Kimse için hikayemizi bitirmemeliydik mesela. Çünkü bu bizim hikayemizdi. Ve eminim herkes hikayesini güzel yazmak isterdi.
Masal kitaplarının sonunda hep şu yazar "ve mutlu son" Oysa mutlu son diye bir şey yoktur. Mutsuz son da yoktur. Gerçek son vardır. Herkes kendi gerçek sonunu yazardı. Çünkü insanlar sonsuz mutluluğu da bulamazdı sonsuz mutsuzluğu da... Hiçbir şey sonsuza kadar veya kalıcı olarak olamazdı. Her acı geçerdi, her mutsuzluk geçerdi ve unutmayın her mutlulukla geçerdi. Çünkü mutsuzluk mutluluğu, acı sevgiyi doğururdu. Yani biri olmasa biri olamazdı. O yüzden hikayenizi asla mutlu veya mutsuz sona kavuşturmaya çalışmayın. Olması gereken sona kavuşturun.
Senin hikayen ne kar tanesi bilmiyorum. Ama hikayemizin aynı olmadığına eminim. Çünkü herkesin hikayesi kendinedir. Hayatta inandığım tek bir şey vardı. Parmak izlerimin farklı olduğu gibi yaşadığımız hayatlarda farklıydı. Benim hikayem senin hikayene benzeyebilirdi ama asla aynı olamazdı. Bu çok özel bir şey bence. Sonu da farklı olurdu. Çünkü herkes kendi sonunu kendi istediği gibi yazardı. O yüzden kar tanesi hikayeni en güzel şekilde yaz. Çünkü bu yazdığın hikaye sonsuza kadar devam edecek ve belki de bu hikaye birilerine ilham olacak. Ve inanıyorum en çok da sana ilham olacak.
Benim hikayem nereye gidiyordu bilmiyordum ama bildiğim tek bir şey vardı. Hikayemi o kızın dediği gibi en güzel şekilde yazacaktım. Biliyordum bu hikayede mutlu anlarda olacaktı mutsuz anlarda ama olması gereken gibi olacaktı bu hikaye. Bu hikaye benim hikayemdi. Kar tanesinin hikayesiydi. Ve bu hikayenin birilerine ilham olduğuna inanıyordum.
Arabada dışarıyı izlerken Emir'in konuşmasıyla ona döndüm.
"Yine düşüncelere daldın."
"Evet dalmışım."
"Ne düşünüyordun?"
"Bilmem öylesine şeyler"
"Hmm öylesine demek. O zaman düşüncelerine eşlik etmek için açmamı istediğin bir şarkı var mı?"
"Bu aralar Can Ozan'ın ‘acıtır gibi severek’ şarkısını dinliyordum. O olabilir."
"Hemen açıyorum Berfu Hanım"
Emir gülümsediğim sırada Emir telefondan şarkıyı açtı.
"Hasret, üzerimdeki kasvet
Acıtır gibi severek
Bitecek bi' gün elbet, sabret
Her nefeste yüreğimde bi' beste
O da ben'le mezara dek
Çalıyor aheste ahestе"
Şarkı kulağımı doldururken Emir konuşmaya başladı.
"Bitecek mi sence bir gün? Sabretmeye devam edelim mi?"
"Bitmese başlamazdı. Her şeyin başlangıcı olduğu gibi bitişi de olur."
"Peki sen neyin bitmesini bekliyorsun?"
"Yalnızlığımın"
"Bunu benim yanımda söylemen komik olmadı mı?"
Gülümsediğim sırada konuşmaya devam ettim.
"İnsan kalabalıkların arasında da yalnız hissedebilir bence. Sen hiç hissetmedin mi?"
"Hissettim. Hem de uzun süre hissettim. Çünkü etrafımdaki insanların yanımda olmasını istemiyordum. Tek bir kişinin yanımda olmasını istiyordum."
"Bak hissetmiştim sende."
Emir gülümsediği sırada konuşmaya devam etti.
"Sence bir şeyler başlamasaydı bitebilir miydi? Yada bir şeyler başlamasaydı bazı kişilerle tanışmasaydık yine hayatımız aynı olur muydu?"
"Bence olmazdı. Herkesin karşımıza çıkmasın bir amacı vardır."
"Haklısın"
Emir tekrar yola döndü. Onun da düşündüğüne emindim. Ama ne düşündüğünü çok merak ediyordum. Ne yaşamıştı acaba?
İnsanların içlerinde acı çekmesi çok zordu. Acı düşüncelerimizi harekete geçiriyordu. Ve bazen öyle bir gün geliyordu ki acı bütün vücudumuzu esir alıyordu ve insan düşünmeden yapamıyordu. Düşünceler bizi yavaş yavaş içine çekiyor ve bazen hayata devam edemiyor oluyorduk. Eminim herkes bu dönemi yaşamıştır. Çünkü her insan acı çeker ve bu doğal bir duygudur. Çevremizdeki insanlar bazen “yeter be ne acı çektin” diyebilirler. Oysa herkes içindeki acıyı bitirmek ister ama olmaz. O yüzden mutluluğunu yaşadığın gibi acını da çek. Ağlamak mı istiyorsun ağla. Düşünmek mi istiyorsun düşün. Asla yapmak istediklerinde vazgeçme. Çünkü insanlar sadece konuşur asla sizi anlayamazlar. Unutmayın sizi sadece siz anlayabilirsiniz
Uzun bir süre konuşmadan yolculuk yaptıktan sonra bir evin önünde durunca camdan dışarıya baktım.
Tam o an donakaldım. Bu ev... Çok tanıdıktı...
Emre amcayla geldiğim eve çok benziyordu. Bu Emir'le tanıştığım eve çok benziyordu. Burası çok tanıdıktı. Burası Emirlerin evine çok benziyordu ama emin olamıyordum. Çok önceden gelmiştim 12 yıl olmuştu yanlış hatırlıyor olabilirdim. Ama ya burası geçmişimde geldiğim evse? Bu kadar tesadüf olabilir miydi?
Kafamda düşünceler devam ederken Emir arabadan inmişti. Kapının açılma sesiyle irkildiğimde Emir arabanın içine eğildi ve konuşmaya başladı.
"Korktun mu?"
"Yok. Dalmışım sadece."
"Hadi geldik in bakalım."
Arabadan indiğimde sırada geçmişim gözümün önünden geçmeye başladı.
"Dışarıda Berfu yağıyor Emir onu izliyor"
"Biz hiç ayrılmayacağız kar tanesi"
"Gitme kar tanesi"
"Sen diğer kız çocukları gibi değilsin kar tanesi. Sen bebeklerle oynamak istemiyorsun. Sen bu dünyadan kaçmak istiyorsun ve ben seni bu dünyadan kaçırmak istiyorum. Ben seni acılarından, mutsuzluklarından kaçırmak istiyorum. Şimdi küçük olduğum için arabam yok ama büyüyünce babam gibi olunca arabamla seni acılarından ve mutsuzluklarından kaçıracağım."
"Kar tanesi benim bu hayattaki tek takım arkadaşım çünkü anne. Hayatımdaki tek arkadaşımı, bu hayat oyunun sonuna kadar koruyacağım."
"Hoşçakal kar tanesi. Seni bekleyeceğim."
Bütün yaşadığım anılar gözümün önünden geçerken bildiğim tek bir şey vardı. Artık kendimi iyi hissetmiyordum.
Aklıma yıllar önce Hilmi amcanın Emir’le bizim albümümüze yazdığı söz geldi. “Geçmiş geleceğin bir yerlerinde saklıdır” Gerçekten böyle miydi? Geçmiş geleceğin bir yerlerinde mi saklıydı? Bu yıllar önce geldiğim ev miydi? Emir’le tekrar karşılamış mıydım? Yıllarca beklediğim Emir yanımdaki Emir miydi?
Bazen kafanızda bir sürü soru döner ama hayat öyle bir yerdi ki hiçbir zaman kafanızdaki soruların cevaplarını bulamıyordunuz. Hayat hep bir soru işareti olarak kalıyordu. Oysa sorular cevaplanmak için yok mudur? Ama biz bu hayatta kafamızdaki hiçbir sorunun cevabını bulamıyorduk. Ama inanıyordum çok yakında kafamdan geçen bütün soruların cevaplarını bulacaktım.
Tam o an Emir’in kaşlarını çatmış bir şekilde bana baktığını gördüm. Sanki benim hareketlerimi çözmeye çalışıyordu, benim kim olduğumu bulmaya çalışıyordu. Aynı şey benim içinde geçerliydi. Ben de onun kim olduğunu çözmeye çalışıyordum. Oysa ikimizde daha kendimizin kim olduğunu bilmiyorduk.
Kimdim ben? Gerçekten kimdim ben? Bu soruyu hiç kendinize sordunuz mu? Yada en çok sorduğunuz başka bir soruyu söyleyeyim “Neden geldim bu dünyaya” Belki de kendimizi bulmamız için gelmişizdir bu dünyaya. Peki sen bir gün kim olduğunu bulacağına inanıyor musun? Ben inanıyorum. Bir gün öyle bir an gelecek ki hayata gelme amacımızı bulacağız. Belki de ruhlarımızı bu dünyadan kurtarmak için gelmişizdir kim bilir
Emir’in gözlerinin tam içine baktım. Gerçekten geçmişimdeki Emir olabilir miydi? Acaba geçmişimdeki Emir bu kişi miydi? Beni aramış ve bulmuş muydu? Gerçekten ona sormak istiyordum bana gelmeye hiç çalıştın mı? Beni aradın mı? Kafamda ona sormak istediğim o kadar soru vardı ki…
Emir bana gelmeye çalıştı mı bilmiyorum ama ben onu asla beklemekten vazgeçmeyecektim. Çünkü biliyordum Emir verdiği sözü her zaman tutardı.
Emir gözlerimin en içine baktığı an bir şimşek çaktı ve şiddetli bir yağmur başladı.
Kollarımı açtım ve yüzümü gökyüzüne çevirip etrafımda dönmeye başladım. Tam o an bir kitapta okuduğum söz geldi
“Yağmur bir daha böyle güzel yağar mı şimdi çıkıp ıslanmazsak?”
Yağmur bir daha böyle güzel yağar mıydı? Ya da böyle güzel yağsa bile yanımızdaki kişilerle bir daha böyle güzel ıslanabilir miydik? Hiç zannetmiyorum. Çünkü bazı anlar sadece bir kere yaşanır. Yada bir daha yaşansa bile ne biz eski duyguları hissedebilirdik ne de eski biz olabilirdik.
Bazı anlar sadece bir kere yaşanıyordu. O yüzden her anımızı dolu dolu yaşamamız gerekiyordu. Çünkü zamanı geri alamıyorduk.
Sana söylüyorum kar tanem. Bu satırı okuyan kar tanem. Bu satırı bir daha okusan bile aynı duyguyu hissederek okuyamayacaksın. Bir daha bu kadar mutlu olamayacaksın mesela yada bir daha bu kadar üzgün olamayacaksın. Yada belki de yağmur böyle güzel yağmayacak. O yüzden şu an bu satırı okuduğunda ne oluyorsa o anı dolu dolu yaşa. Yağmur mu yağıyor ıslanmaktan korkma. Benim gibi aç kollarını ve yağmuru kucakla. Yada ağlıyor musun dolu dolu ağla dök içini çünkü belki de bir daha bu kadar dolu dolu ağlayamayacaksın. Bazı anlar sadece bir kere yaşanır. Ve şuan da o anlarından birindesin o yüzden dolu dolu yaşa. Şu an git ve sevdiklerine sarıl. Çünkü belki de bir daha sarılamayacaksın. Her şeyi dolu dolu yaşa kar tanem. Her şeyi gönlünce yaşa. Bu da kar tanelerine bir nasihatim olsun.
Emir konuşmaya başlayınca dönmemi durdum ve ona döndüm.
“Berfu ne yapıyorsun hasta olacaksın?”
“Yağmurdan insan hasta olamaz ki… Yağmur iyileştirir.”
Yağmur damlaları her zaman insanı iyileştirirdi. Ve benim iyileşmeye ihtiyacım vardı. Senin de ihtiyacın var değil mi kar tanesi? O zaman yağmur yağıyorsa çık ve ıslan. Yada güneş mi var? Çık ve güneşin havasını içine çek. Hayat böyle bir yer işte. Sana gelen herşeye kollarını aç ve onu kucakla. Çünkü hayatı ne zaman kabullenirsen o zaman iyileşirsin. Hayattan gelecek her şeye ne kadar hazırlıklı olursak o kadar iyileşiriz. O yüzden başına gelen her şeye hazırlıklı ol kar tanesi. Acıya, mutsuzluğa, talihsizliğe ve sana bir şey diyeyim mi? Mutluluğa bile hazır ol. Mutluluğu hak etmiyorum diye düşünme. Çünkü mutluluğu en çok sen hak ediyorsun. Mutluluk geldiğinde kocaman gülümse. Çünkü mutsuzluk başımıza geliyorsa mutlulukta gelebilir. Çünkü insan hem mutluluğu hem de mutsuzluğu yaşamalıdır. Mutsuzluğu yaşıyorsan mutluluk yakındır. Mutluluğu yaşıyorsan da mutsuzluk yakındır. Buna hazırlıklı ol kar tanesi. Hazır olduğunda hayat seni asla yıkamayacak.
Emir bana şaşkın gözlerle bakarken ben etrafımda dönmeye devam ediyordum. Emir’in şaşkın gözleri üzerindeyken konuşmaya başladı.
“O zaman bende iyileşeyim.”
Emir etrafında dönmeye başladığında bu sefer Emir’e şaşkın gözlerle bakan bendim. Emir ona baktığımı anlamış olacak ki bana döndü ve konuşmaya başladı.
“Ne oldu?”
“Hasta olacaksın.”
“Yağmur iyileştirir demedin mi? Bende iyileşiyorum. Hatta biraz daha iyileşelim mi?”
“Nasıl?”
Emir arabaya doğru ilerledi ve içine girdi. Kısa bir süre şarkı çalmaya başlayınca Emir arabadan koşarak indi ve yanıma geldi.
“Şimdi birazdan benim bu aralar çok dinlediğim bir şarkı çalacak. Bu şarkıda bana eşlik eder misin?”
“Bildiğim şarkıysa söylerim”
Emir büyük bir kahkaha patlattı ve konuşmaya başladı.
“O anlamda söylemedim. Dans edelim mi anlamında söyledim”
“Hee öyle söylesene”
Emir tepkime gülerken konuşmaya devam etti.
“Evet cevabın?”
Etrafa baktım ve konuşmaya başladım.
“Burada mı dans edeceğiz?”
“Yok arabanın içinde… Tabi ki burada Berfu”
Etrafa bir daha baktım ya biri görür ve gülerse. Beni anladın değil mi kar tanesi? Sende her otobüse bindiğinde, her yürüdüğünde yada bir şey yapmak istediğinde insanları düşünüyorsun. İnsanlar ne düşünür diye düşünüyorsun. Oysa ne çok isterdik içimizden geçenleri yapmak. Ama düşüncelerimiz bizi bir kafese hapsederken hiçbir şey yapamıyorduk. Belki de artık kafesten çıkma vakti gelmiştir kar tanesi. Belki de artık özgür olmamızın zamanı gelmiştir.
Emir’e döndüm ve konuşmaya başladım.
“Olur dans edelim.”
Tam o sırada şarkı başladığında yağmur daha da hızlandı.
“Uzaklara bakma
Çünkü sana hep yakınım ya
Bedenim orda olmasa da
Kalbim hep orda
Mesafe
Önemsiz bir detay sadece
Bu aşkı yıkamaz hiçbir şey
Yollar, kilometreler”
Emir elini uzattığında elini tuttum. Emir beni etrafımda döndürdüğünde mutluluğum bütün yüzüme yayılmıştı.
İşte hayat böyle bir yerdi. Kafesimizin kapağını açtığımızda mutluluk geliyordu. Özgürlük insanı mutlu ediyordu. Ve ben yıllar sonra ilk defa özgür hissediyordum. Ve sana bir şey diyeyim mi kar tanesi? Ben özgür olmayı çok özlemişim. Tam şuan da bunu fark ettim. Sende özgür olmak istiyorsan kafesinin kapağını kendin aç ve özgür ol. Kimsenin seni kurtarmasını bekleme. Kendin özgür ol.
Emir’le şarkı eşliğinde uzun süre dans ettikten sonra Emir bana döndü ve konuşmaya başladı.
“Bence yeter bu kadar iyileşmek. Biraz daha ıslanırsak hastalanacağız. İçeri geçelim hadi.”
Emir koşarak arabaya gitti ve şarkıyı kapattıktan sonra yanıma geldi ve içeri geçtik. İçeri geçince sıcaktan dolayı titremeye başlamıştım. Gerçekten üşümüştün sanırsam. Umarım hasta olmam.
Emir içeri girdi ve kapıyı kapattıktan sonra bana döndü ve konuşmaya başladı.
“Yukarıda misafir odası var. Ben sana kıyafetlerimden vereyim orada değiştir üstünü olur mu?”
“Gerek yok ya ben böyle iyiyim”
“Berfu sırılsıklamsın hasta olursun böyle durursan. Biz çalışırken kıyafetini makineye atarız kurur. Hadi bakalım.”
Haklıydı. Böyle durursam hasta olabilirdim. Mecbur kabul edecektim. Emir’e kafamı “tamam” anlamında salladım ve merdivenlere doğru ilerlemeye başladım. Merdivenlerden çıktık ve yukarıda bir odaya geldik. Emir bana döndü ve konuşmaya başladı.
“Sen burada bekle ben kıyafetlerimden getireyim.”
Emir arkasını döndü ve bir odaya girdi. Odaya girdikten kısa bir süre sonra elinde kıyafetlerle çıktı ve yanıma gelip konuşmaya başladı.
“İçeride üstünü giyin. Banyoda havlu falan da var kurulanmak istersen. Ben üstüm değiştirip aşağı inerim sende gelirsin. Olur mu?”
“Tamamdır”
Odaya girdim ve kapıyı kapatıp banyoya girdim. Havluyla saçımı kuruladıktan sonra Emir’in verdiği kıyafetleri giydim ve banyodaki çamaşır makinesine kıyafetimi attım. Odanın içine geri geldiğimde kendime baktım. Emir’in eşofmanını giymiş üstüne de beyaz tişörtünü giymiştim. Tam o an aklıma yine yıllar öncesi geldi. Selin ablanın benim kıyafetlerim kirlendi diye beni banyo yaptırıp Emir’in kıyafetlerini giydirdiği an… Acaba şuan burada olarak geçmişime ihanet mi ediyordum? Ama içimde anlam veremediğim bir his vardı. Emir sanki geçmişimdeki Emir’di. Sanki bu ev geçmişimde geldiğim evdi. Sanki geçmiş geleceğin bir yerlerinde saklıydı.
Kafamdaki düşünceleri sustururdum ve aşağı inmeye karar verdim. Merdivenlerden inerken bu sefer de kafamda geçmişimde Emir’in sesi geliyordu.
“Gitme kar tanesi”
Merdivenlerden indim ve tam kapını önüne geldiğimde bir ses daha…
“Biliyorum kar tanesi. Seni çok az tanıyorum ama ne kadar cesur olduğunu biliyorum. Ama yine de korkarsan bilekliklerimize bak. Tamam mı?”
Tam o an istemsiz bir şekilde bilekliğimi tuttum. Kokuyor muydum? Evet. Ama burada olduğum için değil. Emir’i bir daha görememe düşüncesi beni çok korkutuyordu. Oysa şuan tek istediğim onu görmekti. Görmesem bile olurdu sesini duysam iyi olduğunu bilsem bile bana yeterdi.
Bu ev çok tanıdıktı. Sanki daha önce burada küçüklüğüm yürümüş gibi hissediyordum. Kafamdaki sorular artık bütün düşüncelerimi kaplamıştı ve en acısı da neydi biliyor musunuz? Bu soruların hiçbirinin cevabını öğrenemiyor oluşumdu. Keşke sorabilseydim ama bunu yapacak cesaretim yoktu. Belki de Eylül, Merve ve Arzu ablanın dediği gibi akışa bırakmam gerekiyordu ama sanırım bunu başaramayacaktım. Ne sorabilecektim ne de akışına bırakabilecektim. O zaman ne yapacaksın dediğinizi duyar gibiyim. Sanırım böyle kendi kendimi yiyip bitirecektim ve bu da tam benlik bir hareketti.
Mutfağa girdiğim an bir ses daha…
“Ama senin boyun çok küçük”
“Dışarıda Berfu yağıyor, Emir onu izliyor”
Geçmişi özlemiştim. Ya da geçmişi değil de sadece Emir’i özlemiştim sanırım. Hem de çok özlemiştim. Onunla yaşadığım anları 12 yıl sonra ilk defa bu kadar net hatırlamıştım. Ve o anıları hatırlamak beni her şeyden iyi hissettirmişti.
Emir’in sesiyle düşüncelerimden uzaklaştım ve ona döndüm.
“Beğendin herhalde mutfağı”
“Ne?”
“Daldın yine”
“Hee evet”
“Yakışmış bu arada”
Emir baştan sona beni süzdükten sonra kendini tutamadı ve gülmeye başladı.
“Ne oldu?”
Emir gülmesinin arasında konuşmaya başladı.
“Çok komik olmuşsun Berfu”
Emir’in gülerken ona baktım. Bu gülüş bana geçmişimi hatırlatmıştı. Emir’in gülüşünü… Artık bilinmezliğe katlanamıyordum. Her şey ortaya çıksın istiyordum ama biliyordum bilinmezliği sevmediğim gibi gerçekleri de sevmeyecektim.
Emir’in gülüşü yavaş yavaş soldu ve kısa bir süre sonra konuşmaya başladı.
“Kusura bakma. Hoşuna gitmeyeceğini düşünemedim.”
“Yok senlik bir şey değil. Sadece geçmişimde bir sahneyi hatırladım.”
“Bana da sen geçmişi hatırlatıyorsun.”
“Nasıl yani?”
Emir neden böyle bir şeyi söylemişti? Ben ona nasıl geçmişi hatırlatıyordum?
Emir soruma afalladı ama kısa bir süre sonra kendini toparlayıp konuşmaya devam etti.
“Safiye ablanın işi çıkmış. Sufleyi beraber yapacağız. Sana uyar mı?”
“En çok sevdiğim şey tatlı yapmak”
“Bende uzun süredir yapmıyordum.”
“Ne kadar uzun süredir?”
“12 yıldır”
12 yıl? Emir 12 yıl önce ne yaşamıştı ki? Yoksa Emir gerçekten geçmişimdeki Emir miydi? Ama bu bir tesadüfte olabildi. O yüzden ümitlenmeyecektim.
Beni yine anladığını düşünüyorum kar tanesi. Sen de her ümitlendiğinde kendine ümitlenmeyeceğim diye kaç kere söyledin? Birçok kez değil mi? Oysa ümitlenmek kötü bir şey miydi? Ümitlenmek kötü bir şey değildi ama ümitlerimizin boşa çıkması kötü bir şeydi değil mi?
Emir konuşmaya devam edince ona döndüm.
“Hadi başlayalım”
Emir’le uzun bir süre suflenin hamurunu hazırladıktan sonra kaplara doldurup çikolatalarını koyduk ve fırına attık. Suflenin olması için saat kurduğum sırada Emir’in burnuma dokunmasıyla ona döndüm.
“Ne oldu?”
“Un oldu”
“Ne!”
Burnuma fırının aynasından baktığım sırada burnumun üstünde un olduğunu görünce Emir’e döndüm ve konuşmaya başladım.
“Ya burnum un olmuş”
“Evet ben yaptım”
“O zaman bende sana yapacağım”
“Hayır!”
“Evet”
“Berfu tamam sileriz geçer”
“Tamam sende silersin geçer”
“Her şeye de bir lafın var”
“Senin de ödeşmeye hiç tahammülün yok”
“Tamam ama azıcık”
“Tamam”
Unu aldım ve Emir’in burnunu üstüne sürdüğümde Emir hemen aynaya baktı.
“Bu mu azıcık Berfu?”
“Azıcık”
Emir burnunun üstünü silince hapşırdığı sırada gülmeye başladım.
“Çok yaşa”
“Sende gör”
Emir bir daha hapşırınca gülmem daha da arttı.
“Çok yaşa”
“Sen de gör”
Emir bir daha hapşırınca gülmemin arasından konuştum.
“Ee yeter”
“Benim hapşırma sayım 3”
“O nasıl bir şey?”
“Üç kere hapşırıyorum.”
“İlk defa sayıyla hapşıran birini gördüm.”
“Bende ilk defa hapşıran birine gülen birini gördüm.”
“Kim güldü?”
“Sen”
“Yo gülmedim”
“Berfu?”
“Tamam güldüm.”
Emir halime gülerken konuşmaya başladım.
“Yanına kahve yapmamı ister misin?”
“Kimin?”
“Sufle şahsının yanına”
“Hee”
“Hee mi?”
“Bana da bulaştırdın hee lafını. Neyse olur yaparsan içerim.”
“Tamam yapayım o zaman”
Suflenin yanına kahve yaparken Emir de suflelere bakıyordu. Kısa bir süre sonra kahve ve sufle hazır olmuştu. Bizde kahve ve sufleyi alıp salona geçtik. Masanın üstüne yiyecekleri koyduktan sonra Emir koltuğa oturunca bende yanına oturdum. Emir suflesini alınca ben de suflemi elime aldım ve yemeye başladık. Kısa bir süre sonra tatlı ve kahvemiz bitince Emir’e döndüm ve konuşmaya başladım
“O zaman ilk önce şarkıya karar verelim.”
“Tamamdır”
Biraz telefonda şarkı aradığımız sırada geçenlerde izlediğim “Crash landing on you” dizisindeki şarkı geldi.
Hemen Emir’e döndüğümde Emir’in bana baktığını gördüm. Gözü dalmıştır diye düşünerek umursamadan konuşmaya başladım.
“Flower’a ne dersin?”
“Ne flower’ı?”
“Şarkı diyorum çalmak için.”
“Çalarım fark etmez bana”
Kaşlarımı çattım ve Emir’e döndüm.
“Sen iyi misin Emir?”
“Evet iyiyim dalmışım”
“Neye”
“Güzelliğine… Yani… Güzellik derken… sen… yani…senin güzellik..şey…”
“Tamam anladım”
“Ne anladın?”
“Güzelliğime daldığını”
“O kadar mı belli oluyor? Yani… ŞAKA YAPTIM”
Emir’in bağırmasına irkildiğim sırada Emir’e döndüm ve konuşmaya başladım.
“Niye bağlıyorsun?”
“Heyecan yaptım. Neyse bu kadar şaka yeterli. Flower diyordun.”
“Evet geçen izlediğim dizide çalıyordu. Notalarına bak istersen sana uyarsa onu çalalım.”
“Yabancı şarkı değil mi?”
“Evet”
“2 günde şarkıyı ezberleyebilecek misin?”
“Ne demek istiyorsun? Ben yabancı şarkı söyleyemez miyim?”
“Hayır öyle demek istemedim. Yani zor olursa başka şarkıda söyleyebiliriz diye şey etmiştim.”
“ŞAKA YAPTIM”
Emir bağırmama kısa bir süre şaşırdıktan sonra konuşmaya başladı.
“Niye bağırıyorsun?”
“Senin gibi yapayım dedim. Neyse iyice akıl sağlığımızı kaybettik. Hadi ç.alışmaya başlayalım”
Emir salonun kenarındaki piyanosunun başına geçerken bende peşinden ilerledim ve yanına gittim. Emir piyanonun koltuğuna oturdu ve telefonundan şarkının notalarını açıp bana döndü.
“Hazır mısın?”
“Bir dakika”
Cümlem bitince bende telefonumdan şarkının sözlerini açtım ve Emir’e döndüm.
“Hazırım”
Emir parmaklarını piyanonun üstünde gezdirdikten sonra çalmaya başlayınca resmen büyülenmiştim. O kadar güzel çalıyordu ki… Hayatımda bu kadar dinlendirici bir ses duymamıştım. Geçmişimdeki Emir’in sesinden hariç…
Hayat böyle bir yerdi. Birileri gelsin bir şarkı açsın, bir şarkı söylesin, bir cümle söylesin yada daha birçok şey yapsın ve bizi acılarımızdan uzaklaştırsın isteriz. Oysa unuttuğumuz bir şey vardı. Acılar daimdir. Acılar unutulmaz sadece kalbe gömülür. O acıyı asla unutamayız. Acılar geçmez. Sadece unutulur. Oysa her an onları hatırlarız. Belki bir şarkıda, belki bir cümlede… Acılar sadece onları hatırlayana kadar gömülür kalbimize. Hatırladığımızda ise ilk günkü acı yine aynı yerini alır. O yüzden acılarınızı uzaklaşmaya çalışmayın. Onları kabullenmeyi deneyin. Çünkü o acılar yaşandı ve bitti. Onları ne değiştirebiliriz ne de unutabiliriz. Onlarla yaşamayı öğrenmeliyiz. Hayat hem acılarımızla hem de mutluluklarımızla yaşamayı öğrendiğimizi bir yerdi işte.
Şimdi ise yanımda ki Emir’in geçmişimdeki Emir olmasını umarak bu tanıdık evde sadece geçmişimden uzaklaşmak ve ana odaklanmak istiyordum. Oysa biliyordum zamanı geldiğinde öğreneceğim gerçekler beni tekrardan geçmişe hapsedecekti. O an geldiğimde ise tek istediğim geçmişimde ki Emir’in yanımda olmasıydı. Bu düşünce her aklıma geldiğinde ise yanımdaki Emir’in geçmişimdeki Emir olup olmadığı kafamda dolanıyordu. Belki de onun yanındaydım şuan… Ama biliyordum kafamdaki soruların cevaplarını anı gelmeden öğrenemeyecektim ve ben artık o anın gelmesini deli gibi istiyordum.
.
.
.
Herkese tekrardan selam kar tanelerim. Yeni bir bölümle karşınızdayım. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Emir ve Berfu'nun sahnelerini yazmak bana gerçekten çok iyi geliyor. Umarım sizin de ruhunuza biraz olsun iyi geliyordur.
Bu aralar bölüm yazamıyorum ve gerçekten tıkandığım bir zamanadayım. Okul, dersler falan derken bölüm yetiştirmeye çalışıyorum. Umarım yetiştiririm. Bölümleri yetiştiremezsem size buradan haber vereceğim. Umarım beni anlarsınız.
Kitapla ilgili yorumlarını yazan, oy atan ve kitabı okuyan herkese çok teşekkür ederim. Beni o kadar motive ediyor ki size anlatamam. İyi ki varsınız ve umarım her daim olursunuz.
Bir sonraki bölüm 7 Mart saat 20.00 burada. Hepinizi kocaman öpüyorum. İyi ki varsınız. Görüşmek üzere.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
491 Okunma |
104 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |