^ Hoş geldiniz sefalar getirdiniz canikomlar ^
Bu bölüm bölüm numarasına özel +18 sahne bulunacaktır. Ufacık bir yakınlaşma hissederseniz anlayın ki devamı baya hayırlı.
🛐
Finale son bilmem kaç bölüm diyemiyorum. Siz yine de hazır olun.
6 bin kelimelik o bölüm ile geldim. Bu bir ilk :))
Sınır koymak istiyorum. Eğer sinir geçmezse yeni bölüm gelmeyecek.
Sınır :
100 Okunma / 30 Oy / 100 Yorum
Keyifli okumalar dilerim
🦷
Saatin dakikaları o kadar hızlı bir şekilde ilerliyordu ki sanki iki dakikada bir saate baksam iki saat geçmiş gibi hissediyordum.
Aşağıdan Toprak abimin bana seslenmesi ile gözlerimi odamın duvarında olan saatten geri çektim.
Bugünün Tarihi; 04.04.2025
Saat; 19.02
Göktuğ’lar her an zile basabilirlerdi. Keşke gelmeden önce ona geleceği saati de söyleseydim böyle de iki ayağım bir pabuca girmezdi.
“Dilrüba milyonuncu aynanın önünde durma işin bittiyse aşağıya gel!” Toprak abimin sabırsız sesiyle aynada son kez kendime baktım. Ne var yani güzel gözükmek istiyordum.
Yüzümde ki doğum lekem zaten kendini oldukça belli ediyordu.
Üstümde ki elbiseye kaydı gözlerim. Dizlerim üstünde biten mavi bir elbise giyiyordum. Boynumdan doğru ipli askısı vardı. Eteklerinde sim detayları az ama hoş duruyordu. Dalgalıydı uçları. Göğüs detayı fazla belirgin değildi ama kalp şeklindeydi. Bu elbiseyi de ben seçmemiştim. Göktuğ yine kendi beğenmiş bana göndermişti.
Gelecekte ki kocam beyinde zevki mükemmeldi yani.
Mavi rengi seviyordu... Benim üstümde olmasını ise daha fazla seviyordu.
Bacaklarımda ki yara izlerini saymazsak cildim de pürüzsüzdü. Aylar önce başıma gelen olaylar sonucu ufak çizikler yaralar vardı. Yakın sürede geçeceklerdi umarım.
Ayaklarım da ise beyaz topuklu ayakkabılarım vardı. Bilekten iple dizlerime doğru ulaşıyordu. Aşırı mükemmel bir parçaydı ve ayakkabılarda Göktuğ beyden gelmişti.
Saçlarım ise at kuyruğu şeklindeydi. Yanaklarıma doğru uzanan iki yandan perçem bıraktırmıştım. Neray bu işte oldukça başarılıydı. İki kuzende becerikliydi.
Ve benim bir ay sonra doğum günümdü. 20 yaşına net olarak basacaktım. Kendi kafamda çoktan yirmi olmuştum tabii. Yeni yıla girdiğin an yeni bir yaş almış oluyorsun.
“Dilrüba ben mi gelip seni alayım yavrum?” diyen Toprak abim ile aynada ki kendime son kez bir gülümsedim ve aynanın önünden uzaklaştım.
Odamdan çıkacağım an koşar adım yeniden makyaj masamın önüne geçtim. Üstünde ki pembe cam şişeden oluşan parfüm şişesini elime aldım. Boynuma iki fıs sıktım. Göktuğ’un sevdiği bir kokuydu. Deniz kokusu diyordu.
“Dilrüba!” diye çığlık atan abim ile dudaklarımı birbirine bastırdım koşar adım odamdan çıktım.
“Geldim ayol.” diyerek merdivenlere yöneldim.
“Yavaş in.” diye uyaran Deniz abim ile tek tek basamaklara basarak kıvırta kıvırta indim.
“Geldim.” diyerek Toprak abimin önünde dikildiğimde bana şöyle bir boydan baktı.
“Dön bakalım etrafında.” dediğinde hemen etrafımda yavaşça döndüm.
“Sen güzel olmuşsun.” dediğinde tip tip suratına baktım.
“Abi belki bilmiyorsun ama birazdan beni istemeye gelecek biri var.” dediğimde Toprak abim tek kaşını kaldırmış beni incelemeye devam ediyordu.
“Bu kadar güzel olman şart mıydı? O damat bozuntusu neden bu kadar zevkli.” Cidden mi abi bakışı attım.
“Uğraşma kızla Toprak.” Deniz abim Toprak abimi susturduğunda Toprak abime karşı göz kırptım. Uyuz şey benimle uğraşacak şeyi de hemen buluyordu.
“Anne ben bu koltuğun yerini değiştirdim ama benim de bacaklarım ve kollarım yer değiştirdi.” diyen Bulut abimin acılı sesini duymam ile salona doğru yöneldim. Koltuğun üstüne iki seksen uzanmış soluklanıyordu. Yanına gittiğimde kıvırcık saçlarından sevmeye başladım.
“Abilerin biriciği ne oldu sana?” dediğimde saçlarında ki elime uzanıp tuttu.
“Ne olsun abisinin biriciği annen bana eziyet ediyor.” dedi.
Annem ise mutfaktan doğru, “Eziyeti şimdi görürsün sen Bulut. Terlik geliyor.” diyen anneme kıkırdadım. Bulut abim ise sızlanarak gözlerini yumdu.
“Hep her işin sonu terlik ile bitiyor. Kaç yaşında adam olduk hala bir terlikten kaçamıyoruz.” dediğinde uzanıp anlından öptüm.
“Annemin terliği sinirli abi. Ondan kaçış olmaz.” dediğim de gözlerini araladı mavi gözlerini bana değdirdi. “Gözlerimizi değiştirelim mi?” dediğimde sırıttı. Başını olumsuzca salladı. Numaradan surat astım.
Kapı zili ortamın havasını bir an da değiştirdiğinde göğsümün içinde ki kalbim şiddetle atmaya başladı. Gelmişti!
“Kalk!” diye Bulut abimi koltuktan çekiştirerek kaldırdım.
“Annesine bak kızını al mübarek. İkisi de şiddet canlısı.” diyen Bulut abim ellerimden kurtulup koltuktan koçarcasına kalktı ve odanın diğer tarafına geçti.
“Dilrüba kapıyı aç kızım.” Annemin komutu üzerine ev ahalisine baktım. Kapının biraz uzağına dikilmiş bana bakıyorlardı. Utanmasalar kardeşimiz evden kuş oldu uçuyor diye ağlayacaklardı.
Kapı kulpunu tuttuğum gibi kapıyı kendime doğru çekerek açtım. Bir iki adım geriye doğru adımladım. Karşımda o an onu gördüm.
Göktuğ tüm yakışıklılığı ile karşımda duruyordu. Elinde beyaz gül demeti vardı. Kolunun altında tuttuğu ise büyük ihtimalle çikolata idi. Nasıl da yerdim ben şimdi onları.
“Hoş geldiniz.” diyerek kenara çekildiğimde ilk önce Neray girdi içeriye hemen arkasında Akif girdi. Onun arkasından kızlar sırayla girmeye başladılar. En sona Göktuğ kalmıştı. Elinde ki beyaz gül demetini bana uzattığında hemen aldım. “Teşekkür ederim çok güzeller.”
“Senin kadar güzel değillerdi emin olabilirsin. Şimdi ise senin ellerinin arasındalar. Nasıl güzel olmazlar.” demesi ile göğsümün içinde çırpınan kalbim tekledi.
“Utandırıyorsun.” dediğimde gülümsedi.
“Çikolata mı da alsam?” dediğimde yüzünde ki gülümseme ile çikolata paketini bana uzattı.
Tek elim ile çiçeği tutarken diğer elimle çikolata paketini aldım. Gördüklerim ile kıkırdadım. Bunlar özel yapım çikolatalardı. Hepsi birer diş formundaydı.
“Göktuğ bunlar çok tatlı ben bunları yemeğe kıyamam ki.” dediğimde uzanıp kulağım ile yanağımın birleştiği yerden usulca öptü. Benden uzaklaşmadan fısıldadı. “Başka bir şeylerde şansımızı deneriz o halde.” demesi ile benden uzaklaşması aynı saniyeler içerisinde oldu ve yüzünde ki gülümseme ile yanımdan geçip gitti.
O düşündüğüm şeyi mi ima etmişti cidden?
Aman Allah’ım bana sıcak bastı.
Göktuğ abimlerle tokalaştıktan sonra herkes salonda ki yerini almıştı.
Bende annem ile salona geçtiğimde boş olan kısma tekli sandalyeye oturdum. Kucağımda ise hala beyaz gül demeti vardı.
“Hiç uzatmaya gerek yok bence.” diyen Deniz abim olaya giriş yaptı. “Buraya ne için gelindiği belli. Gelen memnun geleni bekleyen memnun.” diyerek bana baktı.
Elin kapısı yeniden çaldığında hemen oturduğum yerden ayaklandım. Gelen kişinin kim olduğunu biliyordum.
Kapıyı açtığımda karşımda beliren beden ile kocaman gülümsedim. “Fıstığım ne güzel olmuşsun sen.” diyerek beni kolları arasına alan Aras abime bende kocaman sarıldım. Bir günde özlemiştim onu.
“Teşekkürler abiciğim.” Diyerek ondan ayrıldığım gibi salona geçtik. Aras abim abimler ile selamlaştık sonra Göktuğ’un yanına geçti ve oturdu.
“Evet, Deniz kesin sabredememiş konuya dalmıştır.” dediğinde herkesten bir gülüş yükseldi. Doğru bilmişti. “Bende hemen konuya dalıyorum.” dediği an ben konuştum.
“Bir dakika ya ne bu acele?” dediğimde Toprak ve Bulut abim bana hak verdiklerini belli edercesine oturdukları koltukta sırtlarını koltuğa yasladılar. “Ben daha kahve yapacağım ve sizde havadan sudan konuşacaksınız.” dediğimde hepsi bana ciddi misin sen bakışı atıyordu. Öyle kolay kolay gitmeyecektim bana ne yani. Her şey uygunca ilerleyecekti.
Oturduğum yerden kalktığım gibi Neray’a kaş göz yaptım. Neray abisinin diğer tarafında oturuyordu. Üstünde ki dizlerinde biten bordo elbisesini tutarak ayağa kalktı. Koşar adım peşime takıldı. Mutfağa geçtik.
Ben kahve fıncanlarını masanın üstünden alıp tezgaha taşıdım. Neray’da artık yerlerini bildiği için kahve ve şekerin bulundukları kapları ocağın yanına getirdi.
“Kahvelerini nasıl içtiklerini biliyor musun?” sorunun ardından iki cezve çıkardı.
“Dün hepsine sordum merak etme hepsi telefon notluğumda kayıtlı.” dediğimde güldü.
“Şaka yapıyorsun.” Malzemeleri hazırladıktan sonra kapı kenarına geçti ve beni oradan izlemeye başladı.
“Gayet de ciddiyim. O kadar insanın nasıl kahve içtiğini aklımda hangi büyüsel yöntemlerle tutacaktım?” Masanın üstünde duran telefonumu elime aldım ve hemen not uygulamasına girdim. Tezgahın üstüne telefonu koydum.
“Ben nasıl içiyorum peki?” dediğinde telefondan kaç tane sade kahve içen var diye saymaya başladım.
“Şekerli.” dedim.
“Helal kız ama sen bana dün sormadın ki?” dediğinde başımı ona doğru çevirdim. Usulca göz kırptım. “Nasıl kahve içtiğini biliyorum şekerim.” dediğimde kıkırdadı.
“Deniz abim, Toprak abim ve Aras abim sade içiyor.” dediğimde Neray yanıma geldi.
“Ben sadeleri yapayım madem.” dediğinde üç kişilik kahveyi yapmaya başladı.
“Göktuğ, annem, Hediye ve Bulut abim Orta şekerli içiyorlar.” dediğimde hemen diğer cezveye ayarladım.
“Sen, ben, Akif ve Meryem de şekerli içiyoruz.” dedim. Bunun içinde elektrikli cezve makinasını çıkarıp fişe taktım.
“Gül kahve sevmediği için ona su ikram edeceğim.” dediğimde Neray’da güldü ama beni onayladı.
“Abimle evlendiğin için nasıl hissediyorsun?” Neray’ın sorusu üzerine derin bir nefes alıp verdim.
“Vallaha benim ki ilk görüşte aşktı. Göktuğ’un ise çocukluktan başlayan bir aşk hikayesiymiş. Aslında evet benimde çocukluğumda ama ne bileyim ben onu bir an bu hali ile tanıdığım için böyle aşık oldum.” diye açıklamamı bitirdiğimde uzanıp omzuma bir tane geçirdi.
“Şapşal.” demeyi de eksik etmedi.
“Sağ ol.” dediğimde kahvelere dikkat verdim.
“E, bu benim sorumun cevabı değildi.”
“Mutluyum. Mutlu hissediyorum.” dediğimde Neray’ın yüzünde bir sırıtış vardı.
“Ne diye sırıtıyorsun sen?”
“Bir şeyi merak etmiyor değilim.” derken bile bana dönen o gözlerden neyi ima ettiğini anlamıştım.
“Ciddi misin sen?” diye az kalsın cırlayacaktım ama sessizce sormayı başardım.
“Ne var canım a! Abim nede olsa maşallah’ı var ikinizin de.” dediğinde gözlerim irice açıldı. Köpüklenen kahvenin altını kapattım. Neray’da kahveyi almış fincanlara dökmeye başlamıştı. Bende orta şekerli olanları fincanlara dökmeye başladım.
“Olmadı.” demekle yetindim.
“Hadi canım inanmam!” dediğinde kaşlarımı çattım.
“Olsa söylerim herhalde.” dediğimde kendi dediğime inanmadım ama neyse.
“Sen mi? Yalancı.” dediğinde gülüştük.
Elektrikli de ki kahveyi de alıp fincanları yavaşça doldurdum. Hepsi artık hazırdı.
“Hediye’yi çağırıp geliyorum. Hepimiz birer tepki alırız.” dediğinde, “Tamam.” diyerek onu mutfaktan çıkardım. Bende son dokunuşları yaptım. Göktuğ’un kahvesinin olduğu tepsiyi kendi önüme çektim. Anneme, Hediye’ye ve Bulut abime ben kahve ikram edecektim.
Hediye mutfağa girdiği gibi Akif’in bulunduğu tepsiyi alırım.” dediği gibi bakışlarım ona döndü. “Ne?” dediğimde Neray’dan da aynı tepkiyi almıştı.
“Hoşlanmaya başladım olamaz mı?” dediğinde kaşlarım havalandı. “Kaç gün de?” dedim.
Düşünmeden “Bir.” cevabını verdi. Neray ile gülmeye başladık.
“Tamam bana, Neray’a Meryem’e Akif’e sen ikram edeceksin.” dediğimde kafasıyla hemen onayladı. Leyla olmuştu bu da iyi mi.
Hepimiz tepsilerimizi aldığımızda Neray’da mutluydu Toprak’ın bulunduğu tepki de ona denk gelmişti. Nasiptir ya.
Hepimiz ben önde olmak üzere salona geçtiğimizde inanamayacağım bir sohbet dönüyordu ortada.
Askeriye.
Deniz abim, Aras abim ve Göktuğ Beyciğim askeriye hakkında baya bir derinlemesine konuşuyorlardı.
Benim içeri girdiğimi gördükleri gibi sustuklarında güler yüzle onlara doğru ilerledim. İlk annemin kahvesini verdim. Sonra Bulut abimin kahvesini uzattım. En sona Göktuğ Beyciğimi bıraktım.
Oturduğu yere doğru geçtim. İkimiz yan yana oturduğumuz için tepsiyi ona doğru uzattım. Kahvesini yavaşça aldı. Hemen arkasından ceketinin iç cebinden bir adet siyah gül çıkardı.
Tepsiye bıraktığında gözlerimin parıldadığı hissettim.
Kapıdan girerken Beyaz şimdi ise siyah gül.
Beşiktaşlı olduğumuzu bu kadar da belli etmemeliyiz.
“Çok güzel.” dediğim gibi tepsiyi orta masaya bırakıp hemen kendi yerime oturdum.
“Senin kadar olmasa da güzeller.” dedi ve kahvesini içmek için fincanı dudaklarına yaklaştırdı.
Meryem’de benim kahvemi bana uzattığında teşekkür ederek aldım. Üstüme damlatmamaya dikkat ederek içtim. Gayet güzel yapmıştım.
“Ellerine sağlık.” diyen Göktuğ’a afiyet olsun dedim ve aileme baktım. Hepsinin yüzünde bir gülümseme hakimdi.
“O halde ben lafa giriyorum.” diyen Aras abim ile kalbim göğsümün içinden ben buradayım anonsları vermeye başladı.
Deniz abim de ciddiyetini koruduğunda yutkundum.
Fincanı önümde ki küçük masaya bıraktım. Ellerimi kucağımda birleştirdim.
“Allah’ın emri Peygamberin kavli ile kız kardeşin Dilrüba’yı askerim Göktuğ Mert’e istiyorum.” dedi ve Aras abim de elinde ki fincanı masanın üstüne bıraktı.
Deniz abim tek bir yudum aldığı kahveyi masanın üstüne bıraktığında gözleri bana dokundu.
“Ben kız kardeşimi yıllar sonra buldum Aras.” dediğinde gözlerimin dolmaması için mücadele ettim. “Ben yokken ise sen kardeşime destek çıkmışsın.” Dediğinde dudaklarımı ağzımın içine doğru kıvırıp serbest bıraktım.
“Dilrüba benim de kardeşim Deniz.” dedi Aras abim.
Deniz abim başını olumluca sallarken gözleri yeniden Göktuğ ve benim üzerimde dolaştı. “Bu iki gencinde geçmişleri belli zaten. O yüzden diyeceğim şu ki.” dediğinde dudaklarım aralandı. Dudaklarımın arasından bir soğuk bir nefes aldım. “Beraber mutlu olsun. Verdim gitti.” demesi ile herkesten bir gülüş yükseldi ve ben bir an algılayamadım.
“Verdi.” dediğimde o an kendi dediğime gülmeye başladım.
“İstedim ya seni tabii verecek.” diyen Göktuğ’a döndüm. Gülüyordu.
İkimiz aynı anda ayağa kalktığımızda uzandı ve anlımdan öptü. Sonra ise ilk önce annemin yanına gittik. Elini öptük sarıldık. Abimler falan derken bir ara ağladığımı fark ettim.
“Yüzükleri alalım.” diyen Aras abim ile anın şoku ile gözlerim Aras abime döndü.
“Yüzükler mi?” dediğimde Göktuğ beni yanına çekti.
Neray elinde yüzük tepsisi ile geldiğinde Göktuğ’un tutmadığı elim göğsümün üstüne gitti.
“Sözleneceğiz mi?” dediğimde Göktuğ tuttuğu elimi dudaklarına yaklaştırdı ve öptü.
“Sözlüm olacaksın güzelim.” demesi ile Neray yanımızda bitti. “Kim takıyor yüzükleri?” diye sordu.
“Utku takacak.” diyen Deniz abim ile bacaklarım titredi.
Ne?
Gözlerim Deniz abime döndüğünde dudaklarında oluşan gülümseme ile burnumun ucu sızlamaya başladı. Gelmiş miydi?
“Seni benden istediler evet ama yüzüklerini takmak baban gibi gördüğün o adama aitti yavrum.” dediğinde dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçtı. Göktuğ’un elini daha sıkı tuttuğumda salonun girişinde onu gördüm.
Gözlerinde gördüğüm bir hiçlik yoktu bu sefer. Duyguları çok net görüyordum.
Utku Saltuk gelmişti.
Utku abim buradaydı.
Üstünde siyah bir gömlek vardı. Saçları dağınıktı ama ona çok yakışıyordu.
“Abi?” dediğimde Göktuğ elimi serbest bıraktı. Ona gideceğimi anlamıştı.
Adımlarımı ona doğru yönlendirdim. Utku abim salona giriş yaptığında kollarını iki yana açtı. Adımlarımı hızlandırdım ve tam önüne geldiğimde kollarımı boynuna sıkıca sardım. Kollarını belime doladı.
“Abim.” dediğinde saçlarımın üstünden kokumu soluyarak uzunca öptü. Dudaklarımı yanağına bastırdım.
“Gelmeyeceksin sandım. Beni görmek istemediğini söylediler.” dediğimde başını geriye çekti. Yüz yüze geldik. Uzandı anlımdan öptü. Gözlerimi yumdum. Rahatladığımı hissettim.
“Sen benim kızımsın yavrum. Dil senden vazgeçtiğini söylese de şurası.” diyerek gözleri ile göğsünü işaret etti. “Senden vazgeçemiyor.” dediğinde gülümsedim. Uzandım yeniden kocaman sarıldım.
“Güzel kızım benim büyümüşte evden kuş olup uçuyor muymuş?” dediğinde kıkırdadım ve başımı olumluca salladım. Güldü.
“Pekte uzağa uçmuyorum abiciğim.” dediğimde “İyi bari.” diyerek belimi tutmayı bıraktı ve beni kendinden uzaklaştırdı. “Gel de şu yüzüklerinizi takayım.” dediğinde elinden tutup Göktuğ’un yanına getirdim.
“Hoş geldin Utku.” diyen Aras abim ile Utku abim, “Hoş buldum kardeşim.” dedi.
Annem gözleri dolu dolu bizi izlerken Göktuğ ve ben ellerimizi öne doğru uzattık. Utku abim ikimizin de parmağına yüzüklerimizi taktı. Beyaz incili kurdele ikimizin arasında sallandığında Hediye’nin sesini duydum. Kesmeden önce bana bakın.” dediğinde elinde telefonu tuttuğunu fark ettim.
Resimler çekiyordu.
Göktuğ beni kendine doğru çektiğinde dudaklarını saçlarıma yasladı. Aras ve Utku abim yan yana durduğunda Neray onların önünde tepsiyi tutuyordu. Abimlerde hemen yanımıza koştuğunda annem de Toprak abimin kolunun altına girmişti.
Fotoğraf çekildikten sonra Utku abim makası eline aldı. Kurdeleye taktığında anında kesecek sandım ama makası kesmek için oynatmadı. Gözleri Göktuğ’a döndüğünde ne yaptığını anladım. “Damat Bey makas kesmiyor.” dedi. Salondan gülüş sesleri yükseldi. Bende onlara dahil oldum.
Göktuğ ise sanki bu anı beklemiş gibi iç cebinden bir anahtar çıkardı. Hayır, Anahtarlar çıkardı.
Gözlerim Göktuğ’a döndüğünde dudaklarında bir gülümseme peydah olmuştu.
Anahtarları Neray’ın tuttuğu tepsinin içine koyduğunda gözleri benimle kesişti.
“Bunlar?” dediğimde Göktuğ lafımın devamını getirdi.
“Senin üzerine kayıtlı olan evimizin anahtarı.” dediği an gözlerim kocaman oldu.
Yanında duran anahtarda arabanın anahtarı yavrum. Güle güle kullan.” demesi ile elim ağzıma gitti.
Ev ve araba mı?
“Abi ayıptır sorması o anahtar ambleminde BMW mi gördüm bana mı öyle geliyor?” diyen Neray ile tepsinin içinde duran araba anahtarına baktım. Cidden de BMW amblemi vardı.
“Göktuğ bu biraz fazla değil mi makas kesimi için.” dediğimde uzandı abimlerin varlığı bile artık ona dokunmuyordu. Kulağımın bitiş yerine tam boynumun olduğu yerden öptü. Bedenimi kısa anlık bir titreme aldı. Geçti.
“Makas için değildi birazdan olacak durum için ufak şeyler.” dediğinde gözlerimi kıstım.
Tam o an da inciler yere düşmeye başladı. Abim ipi kesmişti.
Sözlenmiştik.
Hızımı alamadan Göktuğ’a döndüm kollarını boynuna sıkıca sardım. “Seni seviyorum.” dedim.
“Sevdalandım sana ben.” dediğinde dudaklarımı hızlıca boynuna bastırıp geri çekildim.
Gözlerimi gözlerinden çekmeden geri çekildim. Elleri yanaklarıma uzandı. Yüzümü tuttu ve anlımdan öptü.
“Hayırlı olsun gençler.” diyen Aras abime doğru gittim. Ona da sıkıca sarıldım.
Sonra Toprak abime koştum. Kollarının arasına girdim.
“Evden uçmaya meraklı bir kuş.” dediğinde otuz iki diş sırıttım.
Bulut abimin kollarının arasında yerimi aldım. “Evlilik için bir otuz yıl bekle.” dediğinde gözlerimi kıstım. “Kolunu ısırırım.” dediğimde Bulut abim güldü. Geçmişi hissettiren bir gülümsemeydi.
“Kulağını da ben alırım.” diyen Toprak abim ile Bulut abim sıkıntılı bir nefes alıp verdi.
“Siz ne zaman büyüyeceksiniz?” dediğinde Toprak abim ile aynı anca omuz silktik.
Ben yıllardır değişmemiştim. Ne kadar acı çekersem çekeyim çocukluğumdan vazgeçmemiştim ve vazgeçmeyi de düşünmüyordum. Ben buydum ve mutluydum. İleri de çocuklarım olduğunda onlarla beraber çocuk olmak istiyordum. Her bir zorluğun üstesinden gelmeyi öğretmek istiyordum.
Kapı çaldığında dikkatim dağıldı ve Bulut abimden ayrıldım annemin önünde durdum. Islak gözleri ile bana mutlulukla bakıyordu.
“Güzel kızım hep mutlu ol.” dedi. “Olacağız.” dedim. Uzandım sıkıca sarıldım. Kollarını annemde bana sardı. Sırtımı okşamaya başladığında bende annemin sırtını hafifçe pat patladım. Gülüşü kulaklarıma doldu.
“Şey, imam geldi.” diyen Meryem’in sesi ile annemden hemen ayrıldım. Salona giriş yapan İmam Bey gözlerim saniyeler içinde Göktuğ’a döndü.
“Siz neden buradasınız?” diyen Neray oldu. Aynı soruyu bende sormak istiyorum.
“Beni Göktuğ mert Barkın adında bir adam çağırdı. İmam nikahı için.” dediğinde annemin dudaklarının arasında kısık sadece benim duyabileceğim bir şekilde, “Bu çocuk iyi ki damadım olmuş.” dediğini duydum.
Anne sen ne dersin?
“Ben çağırdım sizi.” diyen Göktuğ ile annemin yanından uzaklaştığım gibi soluğu Göktuğ’un yanında aldım.
“Göktuğ bu da ne oluyor?” dediğimde şaşkınlıktan demek istediğim şeyleri de adam gibi söyleyemiyordum.
“İmam güzelim. Her şey tam olsun istiyorum. Allah katında şimdilik karım olsan yeterli aynı şekilde bende kocan olacağım.” dediğinde anlık bir kalp krizi geçirir gibi oldum.
“Sen ciddisin?” dediğimde gözlerine bir ciddiyet düştü. “Hiç olmadığım kadar.” dediğinde dudaklarım iki yana sevecen bir şekilde kıvrıldı. “Güzel o halde. İmam Bey ne yapmamız lazım?” dediğimde salondakilerden şok nidaları yükseliyordu. Bu kadar hızlı kabullenmemi beklememiş olmalılardı.
Göktuğ kocam olacaktı evet ama imam nikahı önemliydi. Benim zeki sözlüm.
“Abdest alıp başınızı örtmeniz yeterli gelin hanım.” dediğinde, “Hemen hallediyorum.” dediğim gibi koşar adım merdivenlere yöneldim. Hızlıca çıktığımda hemen yüzümde ki makyajı temizledim. Ayağımda ki ayakkabıları çıkardım ve el yüz yıkama yerine geçtim.
Abdestimi aldığım gibi elimi yüzümü kuruladım. Ayakkabılarımı giydim. Başıma beyaz bir eşarp aldım. Hazırdım.
Eşarbıma laf etmeyin lütfen bende her rengi bulunuyordur.
Yeniden merdivenlere yöneldiğimde Göktuğ da alt katın banyosundan geldiğini gördüm.
Göktuğ’un karşısına yanına geçtim ve yerlerimize oturdum.
“Kız ciddi ciddi evleniyor beyler.” diyen Toprak abim ile Utku abim sadece gülmüştü. Deniz abim de yüzünde ki gülümseme ile bizi izliyordu.
“İsimlerinizi alabilir miyim?” Elinde bir kağıt tutuyordu.
“Dilrüba Güngör.” dedim.
“Göktuğ Mert Barkın.” dedi.
“Anne adı?” dediğinde ilk ben cevapladım.
“Asya Güngör.” Dedim.
“Fulya Barkın.” dedi.
“Dilrüba Hanım kızım Mehir olarak damat beyden ne istiyorsunuz?” dediğinde ben konuşacakken Göktuğ lafı kendine çekti.
“Bir tane ev, bir araba ve şu an da köyde üstüme olan arazileri veriyorum.” dedi.
Ben laf edemeden Göktuğ uzanıp elimi sıktı. Bu kısacası sus demekti. Peki.
Hoca kağıta yazdığı bilgileri katladı ve yanında ki masaya koydu. Yüzünde ki gülümseme ile Allah’ın ismini vererek söze başladı.
-
İmam Bey’i kapıdan uğurlayan Göktuğ olmuştu.
Allah katında ciddi ciddi karı koca olmuştuk.
Ben ciddi ciddi evlenmiştim.
Ciddi ciddi evlenmiştim.
Göktuğ artık benim kocamdı.
Bende onun karısı olmuştum. Masal gibi geliyordu ama gerçekti.
“Gençler hayırlı olsun demeden önce yine bir şey olacak mı diye beklememize gerek var mı?” diyen Deniz abime baktım.
“Bir an da hadi düğün saati gecikiyor diye evden çıkmayacağız değil mi?” diyen Aras abim olmuştu.
Göktuğ yanıma geldiğinde kolunu belime sarıp beni kendine çekti. Elimi göğsünün üstüne koydum. Abimlere güldüm.
Bana da sürpriz olmuştu ama mutluydum.
“Vay be ben sadece isteme olacak derken hem sözlendiler hem de evlendiler.” diyen Toprak abim oturduğu yerde boynuna bileklerine kolonya döküyordu. Neray’da yanında ona yardım ediyordu. Abime bu olanlar fazla gelmişti.
“Toprak’a bakmayın siz. Kız kardeşi kendinden önce evlendi diye krizlere giriyor.” diyen Bulut abim gülerek Toprak abimi izliyordu.
“Utku abi.” dediğimde Abim bana döndü.
“Burada mı kalacaksın?” dediğimde başını olumsuzca salladı.
“Buraya bu mutlu gününde yanında olmak için geldim yavrum. Tedavim hala devam ediyor. İnan bana bu en çok senin iyiliğin için. Seni kırmak, incitmek artık istemiyorum.” dedi.
“Ne zamana kadar peki?” dediğimde gülümsedi.
“Sen düğün yapmadan bu evde seninle olacağım.” dedi. Gülümsedim. Kafamı sevimlice salladım.
“Göktuğ?” diyerek ona döndüğümde onun çoktan beni izlediğini fark ettim.
“Söyle güzel karım.” dediğinde kıkırdadım.
Buna alışmam gerekecek.
“Bana verdiğin eve gidelim mi görmek istiyorum.” dediğimde başını olumluca salladım.
“Gidelim.” dediğinde abimlere döndüm. Onlar zaten onaylamış gibi bakıyordu.
“Söz bizden çıkalı yarım saat oluyor güzelim.” diyen Utku abim olmuştu.
Nikahımdan bahsediyorlardı.
“Abimsiniz ama.” dediğimde surat astım. “Saat geç oldu. İzin vermemeniz lazım.” dediğimde Göktuğ güldü.
Abimlerde dediklerime güldüğünde Deniz abim, “Bunu nikahı kıydırmadan önce düşünecektin küçük hanım. Artık yanında kocam diyeceğin bir adam var.” dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım.
“Peki, teklif var ısrar yok.” dediğimde gülüştük.
“Kızım siz çıkın o halde. Biz kızlar ile buraları düzenleriz.” diyen annem koluma dokundu.
“Tamam anneciğim ben evi göreyim gelirim geri zaten.” dediğimde annem beni onayladı ama bu onayın sahici olduğuna inanmadım.
Annemin arkasından kızların bu dediğime ‘he he’ dercesine ellerini salladıklarında gözlerim kısıldı. Bunlar ne ima ediyorlardı?
“Yavrum hadi çıkalım.” diyen Göktuğ belimde ki elini geri çekti. Elime uzanıp sıkıca tuttu.
“O halde Allah’a emanet olun. Ben cidden geleceğim.” dediğim gibi Göktuğ ile salondan çıktık. Dış kapının oraya geldiğimizde Beyaz montumu elime aldım. Hemen üstüme geçirdim.
“Telefonum içeri de kaldı.” dediğim an Neray elinde telefonum ile yanıma geldi. Bana yaklaştığı kadar yaklaştı. Göktuğ dış kapıyı açmıştı. Akşam soğuğu bacaklarıma çarptığında Neray dibime kadar girdi. Telefonu elime tutuşturdu.
“Bir haltlar karıştırmadan eve gelirsen senin saçını başını yolarım.” demesi ile tam “Ne?” diyecektim ki kafamın içine sırayla bulundukları imalar geldi. Annemin bile!
“İnanamıyorum size!” dediğimde uzanıp yanağımdan öptü.
“Şimdiden mutluluklar canım arkadaşım.” demesi ile koşarak salona geçti.
Bunlar benimle eğleniyordu. Ben şimdi o eve nasıl gidecektim. Ya ima ettikleri şeyleri yaşarsak!
Yanaklarıma pompalanan kan ile Göktuğ’un seslenişini duydum. “Yavrum dondum.” dedi.
“Geliyorum.” diyerek kapıyı çekip evden çıktım.
Arabaya bindiğinde bende hemen yan yolcu koltuğuna geçtim. Kemerimi bağladım. Göktuğ’da bana yandan baktı. O da benim gibi kemerini bağladı ve yola koyulduk.
“Göktuğ araba nerede peki?” dediğimde tek eliyle direksiyonu sabitleyip benim kucağımda tuttuğum ellerime uzandı.
“Evimizin önünde.” dediğinde gözlerimi heyecanla kırpıştırdım.
“Evimiz.” dedim.
“Evimiz yavrum.”
“Yavrum demene bayılıyorum.” dediğimde arabada gülüşü yayıldı.
“O halde daima yavrum derim.”
“Olur.” dediğimde elimi sıkıca tuttu. Bu şekilde yola devam ettik.
“Soyadımı aldığın günü de sabırla beklediğimi bil.” diyerek yeni mi konu açtığında karanlığın içinde bir yere doğru dürüst göremediğim için ona doğru döndüm.
“Güngör’ün yanına Barkın yakışır.” dediğimde ne demek istediğimi anladı. Kendi soyadımı da terk etmeyecektim.
“Yakışır.” dedi. Elimi kaldırıp dudaklarına yaklaştırdı öptü.
“Göktuğ bir ay sonra doğum günüm.” dediğimde gözlerini yoldan çekip kısaca bana baktı.
“Evet, 26 Mayıs.” dediğinde gülümsedim.
“Diyorum ki düğün tarihimiz doğum günüm mü olsa.” dediğimde kısa bir süre düşündü bende düşünmesine müsaade ettim.
“Eğer ki o tarihi boş bulursak olur da sen bir ay sonra evlenelim mi diyorsun?” diye bana döndüğünde başımı hevesle salladım.
“Karın değil miyim zaten. Düğünü de yapalım ve artık birbirimizin olalım.” dediğimde yutkunuşunu izledim.
“Yavrum bir eve gitseydik de öyle bu konuyu açsaydın. Araba kullanırken dikkatim fena dağılıyor.” dediğinde sırıttım. Manyak adam!
“Evet mi Hayır mı Göktuğ efendi?”
“Senin hemen yarın resmi nikah bile kıyarım kızım. Bu nasıl soru tabii ki evet.” dediğinde güldüm. Uzanıp yanağından öptüm.
“İyi o halde ben yarın düğün yerlerini gezerim.” dediğimde kendi kendine güldü ama bir şey demedi.
“Eve ne kadar var?” dediğimde, “Yaklaştık.” dedi.
“Nerede tam olarak?” dediğimde Benim Neray ile yaşadığım evin iki sokak altında bahçeli dubleks bir ev.” dediğinde heyecandan oturduğum yerde hareketlendim.
“Neray tek mi yaşayacak o evde?” dediğimde gözleri kısa bir an bana döndü.
“Toprak fazla hızlı ilerliyor bu gidişle damadım da o evde yaşayacak.” dediğinde güldüm. Haklıydı Toprak abim yarından itibaren Neray’ı ikna etme çabalarına girecekti.
Araba durduğunda etrafıma bakındım ama cidden hiçbir şey görülmüyordu.
Elimde titreyen telefonun ekranını açtığımda saatin; 22.20 olduğunu fark ettim.
Bir de evdekilere ben hemen gelirim diyordum. Bu saatten sonra eve gidilmezdi. Uyurlardı. Anahtarı da almamıştım.
Ama evimin anahtarı kocamın cebindeydi.
Gelen mesajı okuduğumda ise karnıma kramplar girdi.
Neray: Evi ben düzdüm. Gecelik falan ararsan yatak odasında üst dolapta her renginden mevcut ama abim sanırım mavi seviyor; )))
Bu nasıl bir mesaj neray!?
“Geldik.” diyen Göktuğ ile telefonun ekranını kapattım ve kemerimi çözdüm. Göktuğ ile beraber arabadan indim.
Arabanın arkasına park edilen mor renk BMW ile küçük dilimi yutacaktım. “Bu mu?” dediğimde avucumun içine konulan anahtar ile arabanın kilitlerini açtım ve karşımda adeta parladı.
“Göktuğ bu cidden çok güzel.” diye arkamı döndüğüm gibi kollarına atladım. Bacaklarımı beline doladım. Kolları kalçalarımdan tuttuğunda düşmeyeceğime emin oldum.
“Karım daha güzel.” diyerek beni yine güldürdüğünde uzanıp burnunun ucundan öptüm.
“Çok teşekkür ederim.”
“Ben teşekkür ederim.” dediğinde alt dudağımı emdim. Gözleri dudaklarıma kaydı. Yeniden gözlerime ulaştığında, “Neden?” diye sordum.
“Karım olmayı kabul ettiğin için.” dedi.
“Sende kocam oldun.” dedim ve kollarımı boynuna doladım. Başımı omzuna koydum.
“Arabayı kilitle bakayım.” dediğinde hemen dediğini yaptım. Arabayı kilitledim. Kilit sesi mahallede yankılandı. Işıkları yanıp söndü.
Göktuğ evin bahçesine girdiğinde arkasında açık kalan çitten kapıyı dönüp kapattı. Evin kapısına doğru yöneldi. “İn bakalım aşağı.” dediğinde kucağından indim. Kapının önünde dikilmeye başladım. Göktuğ kapıyı açarken ben evin bahçesini görmeye çalışıyordum. Sokak lambaları da çalışmıyordu.
Sanırım evimiz fakir bir sokaktaydı.
Göktuğ kapıyı açtığı gibi bahçe ışıkları yandı. Göktuğ yakmıştı.
Bahçe gözler önüne serildiğinde iki adım daha bahçenin içine doğru yürüdüm.
Etraf yemyeşildi. Çitlerin etrafı komple sarmaşıklarla kaplıydı. Bahçemizde kocaman bir çınar ağacı vardı. Tek bir dalında da halattan yapılan tatlı tek kişilik bir salıncak.
Taşlardan oluşan bir bahçe yolu vardı.
“Göktuğ-” dediğimde sözün devamını o getirdi ve beni gülümsetti. “Biliyorum çok güzel.”
Ona doğru döndüğümde evin kapısını açmıştı. Adımlarımı hemen evin içine yönlendirdim ve ben eve girdiğim gibi evin bütün ışıkları yakıldı.
Karşıma sadelikten yana olan şirin bir ev çıktı. Eşyaları düzenlenmiş ve bana hazır bir şekilde sunulmuştu.
“Eşyaları beğenmezsen değiştiririz.” dedi.
“Beğenmemek ne kelime.” dediğimde salonun içine doğru koştum. Büyük televizyona onun altında duvarı boydan boya kaplayan bir elektrikli soba vardı.
Sanki gerçek ateşmiş gibi güzel bir görsel şölen sunuyordu. Karşısında ise gri L koltuk takımı vardı. Tek koltuk kolunda kalın bordo bir battaniye katlanıp konulmuştu. Ev sıcacıktı.
Arkamı döndüğüm gibi salon girişine omzunu yaslamış keyifle beni izleyen Göktuğ’a baktım.
“Odalar nerede?” dediğimde eliyle arkaya doğru uzanan merdivenleri gösterdi. “Tuvalet banyo aynı şekilde bu katta da var. Mutfakta burada.” demeyi eksik etmedi.
“Onlara da bakacağım söz. Önce odamıza bakmam lazım.” diyerek koşar adım merdivenlere yöneldim. Hızlı hızlı çıktığımdan nefesim kesilir gibi oldu. Göğsüm sıkıştı. Duvara tutunduğumda belimden tutuldum. Göktuğ beni göğsüne çekti.
“Arkandan koşma diye bağırıyorum kocayı dinlemek yok.” dediğinde güldüm ama bunda da zorlandım.
“Gel bakalım.” diyerek beni kucağına aldığı gibi kollarımı boynuna doladım.
Odamızın olduğunu düşündüğüm kapıyı açtı ve içeri girdim. Odamızı aydınlatmak için ışığı açmamıştı. Bahçe ışıkları odanın içini yeteri kadar aydınlatıyordu. Hoş bir ortam oluşturmuştu.
Beni yeniden yere bıraktığında küçük komidinlere yöneldi. Ne yaptığına bakarken hava ilacımın çekmeceden çıktığını ve elinde tuttuğunu gördüm.
İlaçlarım da buraya gelmişti.
İlacımı bana uzattığında dudaklarımın arasına yerleştirip derin bir nefes çektim içine. “Rahatladım.” diyerek ilacı Göktuğ’a uzattım.
Göktuğ elimden aldığı gibi önümden çekildi. Bende hayran olduğum yatak odasını incelemeye başladım.
Yatak çift kişilik denemeyecek kadar büyüktü ve boydan boya aynalı bir dolap vardı. Yerde uzun dolabın önüne doğru uzanan beyaz halı vardı. Avizemiz taşlıydı ve cidden güzeldi Neray’ın seçtiğine emindim.
Yatağa doğru yürüdüm. Yatağın üstünde buz mavisi bir pike vardı. Elbisemin rengine benziyordu. Göktuğ cidden maviye hasta bir adamdı.
O sırada komidinin üstünde gördüğüm çerçeve ile ellerimle ağzımı kapattım. Beyaz çerçevenin içinde ikimizin resmi vardı. Arabadaydık. Ben ise kucağında kafam boynundaydı. Beraber kameraya gülümseyerek bakıyorduk.
“Bu resmi ben unutmuşum! Göktuğ bu oda çok güzel!”
Arkamı döndüğüm gibi tam arkamda olacağını düşünmediğim Göktuğ’a çarptığımda belimden tutuldum. Başımı yukarı doğru kaldırdım. Göz göze geldik.
“Her şey çok güzel biliyorum.” dediğinde kafamı hafifçe yavaş yavaş olumluca salladım.
“Ben daha güzelim ama dimi?” dediğimde gözleri yüzümün her bir noktasında gezdi. Yutkundum ve başımı olumluca sallayarak gözlerimin içine bakarak beni o onaydı.
“Karım en güzeli.” dedi. İçim eridi.
“Kocam da kocam.” dediğimde dişleri gözükecek bir şekilde güldü.
“Karım da karım.” demesi ile kıkırdadım. Ona yaklaşabileceğim kadar yaklaştım. Bedenlerimizin arasında boşluk bırakmadım. Kollarımı yavaşça boynuna sardım.
“Karını öpsen mi artık?” dediğimde gözleri yeniden dudaklarıma değdi. “Fazla bile dayandın bence Kocam Bey.” dediğimde cevap vereceğini zannettim ama öyle olmadı.
Cevabın daha güzelini de aldım diyebilirim.
Aniden dudaklarımın üstüne kapanmadı ile başım geriye düştü. Alt dudağıma dudaklarını sardığında gözlerimi aralamaya çalıştım. Alt dudağımı emip bıraktı. Gözleri gözlerime dokunduğunda ne istediğini anladım. İstediğim şeyi istiyordu.
“Sana güveniyorum.” dediğim de dudaklarıma yeniden kapandı. Ellerimi saç diplerine doğru ilerlettim ve saçlarına tutundum. Kendimi ona daha fazla yasladım.
Ben mutluydum.
Bugün çok fazla mutlu olduğumu dile vurmuştum ama diyecek başka bir sözüm yoktu. Mutluydum.
Dilrüba Güngör Göktuğ Mert Barkın’ın karısıydı.
Göktuğ Mert Barkın Dilrüba Güngör’ün kocasıydı.
*Buradan sonra +18 ballarım. Okumayacaklar için burası bölümün sonu. Devam etmek isteyenlere ise başarılar dilerim.*
Adımlarım gerilemeye başladığında beni yatağa ilerlettiğini sandım ama kısa bir süre sonra sırtımın camlı dolaba temas etmesiyle bunun yatak olmadığını anladım.
Dudaklarımdan ayrılmayı planlamayan dudaklara karşılık vermeye başladığımda ağzının içinde bir şeyler söyledi ama anlamayacak kadar uçmuştum.
Abimlerin kuş oldun uçuyorsun demesi kesinlikle bu değildi onu biliyordum.
Göktuğ’un elleri belimin iki yanından beni sardığında iniltim dudaklarımızın arasında kayboldu.
Diz kapağı iki bacağımın arasına bir an da sertçe baskı yaptığında boğuk iniltim ile dudaklarından koptum. Başım dolaba çarptı ama acı hissetmedim. Dizinin varlığını daha fazla hissediyordum. Dudakları durmadan çeneme ortamdan boynuma ilerlediğinde ellerim saçlarında durmaya ve onlarla ilgilenmeye devam ediyordu.
“Göktuğ!” diye ismini söylediğimde boynumda ki dudakları bedenimden ayrıldı. Benden uzaklaştığını sandığım an belimden tutup kucağına çekti. Bacaklarımı beline doladığımda iki bacağımın arasında ona ait olan sertliğin varlığını hissettiğimde soluklarım sıklaştı.
“Yavrum.” demesi ile dudaklarıma yeniden kapandı. İlk önce alt dudağımı kavradı. Emdi, ısırdı, yaladı, öptü ve bıraktı. Aynı şeyi üst dudağıma da uyguladığında dudaklarımın zonkladığını hissettim. Her şey kafamın içinde sıfırlanmaya başladığında dudaklarımı aralamak için çalışan dilinin varlığı ile ağzımı açtım. Erkeksi iniltisi odaya doluştuğunda kendimi ona doğru bastırdım. Tek eli belimi sabit tutarken diğer eli boynuma bağlı olan elbisemin ipini çözmeye başladı.
İpi açıldığında göğüs kısmımın bollaştığını fark ettim. Ağzımın içinde dillerimiz temasını kesmeden elbisemin üst kısmına elini indirdi. Elbiseyi eliyle çektiği gibi göğüs kısmım açıkta kaldı. Bedenime anında utanç duyguları giriş yaptığında Göktuğ buna müsaade bile etmeden tek eli sağ göğsümü kavramıştı. Dudaklarının üstüne doğru inlediğimde göğsümün üstünde ki elinin varlığı ile kendimi yeniden ona doğru bastırdım.
Dudaklarımdan ayrıldığında ikimiz de nefes nefeseydik. Dudakları öpüşmekten parlıyordu ve bu görsel çok hoşuma gitmişti.
Dudakları yeniden dudaklarımı bulacağını sanmıştım ama yanıldım. Beni kucağında sektirdiğinde çığlık attım. Omuzlarına tutundum. Dudakları sol göğsüme kapandığında dudaklarımın arasından firar eden diğer çığlığıma engel olamadım. İki göğsümde şu an onun himayesi altındaydı.
“Göktuğ!” diye ismini haykırdığımda bacaklarımın arasında hissettiğim ıslaklık ile ağlamak üzereydim. Kasıklarımda ki yanma gittikçe çoğalıyordu.
“Dilrüba’m.” dediğinde ağlamak üzereydim. Elini ve dudaklarını göğüslerimden çektiğinde yüzlerimizi eşitledi.
Dolan gözlerim ile karşı karşıya geldiğinde uzandı ve çenemden öptü. “Çok güzelsin. O kadar çok güzelsin ki sana doyabileceğimi sanmıyorum.” dediğinde bekleyemedim artık uzandığım gibi dudaklarına asıldım. Belimden kavradığında sırtımı dolaptan çekti. Odanın içinde yürümeye başladığında öpüşmemiz kısa sürdü. Sırtım yatak ile sert bir şekilde buluştuğunda Göktuğ tam karşımda ayakta duruyordu.
Ben ise yatağın üstünde üst tarafım tamamen çıplak bir şekilde karşısındaydım.
“Ceketini ve gömleğini çıkar.” dediğimde beni ikiletmeden hemen üstündekilerden kurtuldu. Boynunda sallanan künye göğsünde şahane duruyordu.
“Şimdi bana gel.” dediğimde ellerimi ona doğru uzattım.
“Farklı planlarım var.” Demesi ile önümde eğildi. Kafamı kaldırıp ona bakacağım sırada bacaklarımdan tuttuğu gibi beni yatağın kenarına çekti. Kafam yatak ile buluştuğunda elbisemin eteğini belime doğru kıvırdı ve mavi iç çamaşırım ile karşı karşıya kaldı.
Maviyi seven bir adama mavi giyinmek gerekirdi.
“Sen beni delirteceksin.” demesi ile elleri kalçalarıma gitti ve iç çamaşırımı zorlanmadan bacaklarımdan çekerek çıkardı. Bende ise ne utanma kaldı ne de bir şey sadece zevkten titriyor ve onun yapacaklarını bekliyordum.
Daha sonra üstümde ki elbisenin duruşunu beğenmemiş gibi hızlıca tutup kollarımdan ve kafamdan çıkardı. Karşısında çırılçıplak kaldım.
Gözlerinde ki memnuniyet ile bacaklarımı araladığında gözlerini gözlerimden çekmedi. Uzun uzun bana bakarken tam oramda hissettiğim iki parmağın baskısı ile gözlerim irileşti. Belim yay gibi gerildi. “Göktuğ!” diye adıyla inledim. Parmakları yavaşça üzerinde hafif baskılar uygulayarak varlığını hissettirirken beynimin içinde balonların patladığını hissediyordum.
“Efendim.” demesi ise cabası oldu.
“Deliriyorum sanırım.” demem ile kahkahası odanın içinde yankılandı. Parmaklarının varlığı odadan uzaklaştığında nefesim kısa bir an düzene girdi derken kafasını bacaklarımın arasında görmeyi beklememiştim. Bu adam delirmiş!
Dudaklarını tam olarak orada hissettiğimde çığlıklarım onun diliyle aynı oranda kendini belli etmeye başladı. “Göktuğ!” diye ismini söylemeye başladığımda tek bildiğim kelimenin bu olduğuna emin oldum. İçime giren dili ile gözlerim geriye kaydı bedenim bir yaya dönüştü ve ellerim saçlarına tutundu. Onu oradan uzaklaştırmak için yaptığım bu eylem onu oraya daha fazla bastırmamla sonuçlanmıştı.
Sikeyim deliriyordum.
Kasıklarımda ki alev daha da kaynamaya başladığında sona yaklaştığımı hissettim. “Göktuğ!” diye son çığlığımı da ortaya bıraktığımda içimde hareket eden ona ait olan dili ile yükseldiğimi hissettim. Şiddetli bir yükselmenin ardından baldırlarıma sarılan eller ile yere sertçe çakıldım. Kasıklarımda ki acı hafiflediğinde bacak aramda hissettiğim yoğun ıslaklık buna işaretti.
Kısık sesimle, “Göktuğ.” dediğimde Göktuğ orama bir öpücük bıraktı ve kafasını geri çekti. Yatağın üstüne çıkıp yanıma ulaştı.
Baygın gözler ile ona bakarken yüzünde ki gülümseme ile bende gülümsedim.
“Bunları yapmayı nereden öğrendin hemen açıklıyorsun?” demem ile sırıttı.
“Şimdi bunu mu konuşacağız yavrum?” demesi ile dudaklarımı büzdüm. Başımı onaylamazcasına salladım.
“Sen rahatladın mı?” diye utanmazca sorduğumda uzanıp dudaklarımdan öptü. Kendi tadımı onun dudaklarından aldım.
“Sanmıyorum.” demesi ile alt dudağımı dişledim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
Göktuğ yatakta yüz üstü yattığında altında sadece baksır ile durduğunu fark ettim. Kafam o kadar uçmuştu ki pantolonunu çıkardığını bile fark etmemiştim ve tabii ki ayağımda ki ayakkabıların çıktığını da.
“Kucağıma cık.” demesiyle yattığım yerden kalktım ve kucağına geçtim. Kendi baksırını indirdiğinde gözlerim istemsizce altıma ilişti ve onu gördüm. Ağzım kurudu.
“Kaldır kendini yavrum.” dediğinde dizlerimin üstünde kalktım. Elleri oraya gittiğinde ellerimi uzanıp göğsüne koydum. Tam oramda onu hissettiğimde nefesim sıklaştı.
“Kendini kasma tamam mı bir tanem?” dediğinde, “Tamam.” dedim ama kendime inanmıyordum.
“Otur.” dediğinde yavaşça aşağı doğru indim ve onu içime almaya çalıştım. Sanırım başarılı olamıyordum.
“Olmuyor!” demem ile girişimde ki sızı ile gözlerimi yumdum. Anında yatağa sırt üstü yatırıldığımda Göktuğ çırılçıplak üstümde ki yerini almıştı. Tam olarak bacaklarımın arasında.
“Yavaş olacağım ve sen beni öpeceksin.” dediğinde ıslak gözlerim ile onu onayladım.
Kollarımı anında boynuna dolayıp Göktuğ’u kendime çektim. Dudaklarına kapandığımda zorlanmama rağmen Göktuğ’u içime almaya başladım. Yavaşça kendini içime iterken öpüşüm hırçınlaştı. Öpüşüme karşılık verdi ve o an da kendini içime tamamen itti. Dudaklarının üstüne inlediğimde başını benden geriye çekti ve gözlerim gözlerine dokundu.
“Böyle kalacağım bir süre ve rahat hissettiğinde bana söyleyeceksin.” dediğinde içimde ki doluluğa rağmen başımı onaylarcasına salladım. Nefes nefese “Tamam.” dedim.
“Karşımda şu manzaranın güzelliğini bir görseydin.” dediğinde içimde ki varlığını sahiplenmeye başladım.
“Göktuğ hareket edebilirsin kocacığım.” dediğimde kesik solukları ile iki yana dirseklerini koyup onlardan destek aldı. Kafasını boyun girintime soktuğunda kalçasını hareket ettirmeye başladı. Başına kadar içimden çıktı ve yeniden kendimi içime itti. Dudaklarım aralık bir şekilde nefes alıp vermeye çalışırken bacaklarımı iki yana daha da araladım ve ona yer açtım.
Hareketleri gittikçe sertleştiğinde odanın içinde seslerimiz yankılanmaya başladı. Ellerimi sırtına attığımda ona sıkıca tutundum. Kalçasını bana her itişinde dudaklarım sonuna kadar aralanıyor ve onu hissediyordum.
Kasıklarımda yeniden hissettiğim o his ile ismini söylediğimde boynuma dudaklarını bastırdı. Hareketleri daha hızlandı ve iniltilerim çoğaldı. Bacaklarımı beline doladığımda onu kendime daha fazla çekmeye çalıştım. Kendimi ona doğru kaldırdım ve yarı yolda karşıladım beraber inledik.
“Göktuğ!” diye çığlığımı serbest bıraktığımda ismimi arka arkaya sıralamaktan yorulmadım. Daha ki tekrardan aynı yüksekliğe sertçe çıkarak ve oradan sertçe düşene kadar. Bacaklarımın arasında ki rahatlama ve yoğun ıslaklık ile ellerim Göktuğ’un sırtından kaydı iki yana düştü. Bacaklarımı kalçalarından çektim. Bedenim anında güçsüzleşmiş ve hala sarsılıyordu.
Göktuğ ise hırıltılı nefesini boynuma verdi. Hareketlerini aynı tempoda devam ettirdi ve kısa bir süre sonra dudaklarıma saldırdı ve öyle bir kasıldı ki içime yaptığı vuruş ile yatakta sarsıldım. Kendi ıslaklığımdan sonra onun yoğun ıslaklığı içimi kaplamakla kalmadı bacaklarıma doğru süzüldü. Yutkundum. Yutkundu.
Bacaklarımın arasından çıktığında hissettiğim boşluk ve üşüme hissi ile ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi araladım. Ona baktım. Yatağa yan bir şekilde yatmıştı. Kolunu üstümden uzattığı gördüm. Daha sonra ise üzerimize örtülen mavi kalın örtünün ağırlığını fark ettim.
Gözlerim usulca kapandığında kendimi Göktuğ’a doğru çevirdim ve kafamı Göğsüne yasladım. Kolunu bana doğru uzattı. Kafamı hemen koluna koyma kararı aldım. Diğer eliyle de belimden kavradı ve kendi kendine çekti. Yanında ufacık kaldığımda onun sıcaklığı ile daha fazla mayıştım.
“Çok güzeldi.” dedim.
“Canını yakmış olmak ödümü koparıyor.” dediğini duydum ama ona cevap veremeyecek kadar uykuya düşmüştüm. En son hissettiğim tek şey saçlarımın üstünden öpüldüğümü hissetmekti.
-
Otuz Birinci Bölümün Sonu...
Sevgili ballarım canlarım bir tanelerim bölümü nasıl buldunuz?
+18 sahneyi sormuyorum bile. Nasıl yazdım ben bile daha olayı kavrayamadım.
-
Göktuğ?
Dilrüba?
Utku?
Deniz?
Toprak?
Aras?
Neray?
Hediye?
-
Düşüncelerinizi cidden benimle paylaşmayı unutmayın.
Gelecek bölümde görüşürüz ballarım.
Wp Kanalıma gelmeyi unutmadım. Buradan link atamıyorum instagram ve Tiktok bio da linkler mevcut.
Instagram: yarebookstore
Tiktok: Yarebayan
Wattpad: yarenbayan_
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
55.29k Okunma |
3.76k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |