72.Bölüm: Güvenin Bedeli
Hiçbir şey olmamış gibi uyanamadım.
Gözlerimi açtığımda odamdaydım ama zihnim hâlâ dün geceki koltukta, o karanlık bakışların önündeydi.
Yastığım nemliydi. Uyumadım mı, ağladım mı; ikisini de hatırlamıyorum.
Ama içimde bir yorgunluk vardı. Uykusuzluk değil.
Teslimiyetin yorgunluğu.
Sadece benim içimde bir şeyler değişmişti.
Bir karar verilmişti.
Ben vermemiştim.
Dün olanların ardından karakola gelmiştim. Eş zamanlı suçlamalar geri çekilmiş ve yanlış anlaşılmadan ibaret olduğu anlaşılmıştı. Tabi boşta durmamış avukat yardımı ile karşı tarafa maddi ve manevi tazminat davası açtırmıştım.
Karşı taraf yani Doğanın aile şirketi suçlamaları kabul etmişti. Manevi tazminat davasını kazanmış sayılıyorduk yani...
Hepsinin altlarındaki araba tekerleğine kadar alacaktım.
Olaylardan sonra evimize gelmiştik.
İşte herşey bu kadar basitti.
Bu kadar zahmetsiz.
Odamın kapısı tıklanırken eş zamanlı kapı aralandı.
Babam.
Karakoldan çıkmıştı.
Ve bana bakarken o alışık olduğum, kontrol etmeye çalışan bakışı değil…
Yıllar sonra ilk kez, bir özür kadar sessiz bir ifadeyle duruyordu karşımda.
Aramızda birkaç saniye sessizlik oldu.
" Günaydın."
Sesi kararlı ama sönüktü.
" Günaydın."
Dedim neşeli bir ses tonuyla. Benim yüzümden daha fazla üzülmelerini istemiyordum. Yataktan bir çırpıda kalkarken üzerimi önemsemeden kapıya yürüdüm.
Benim bu tavrıma karşılık babamın tüm kaygısı bir anda kayboldu sanki.
Bana gülümsedi ve beni kollarının arasına alıp salona bizim için hazırlanan sofraya doğru ilerledik.
Annem tabakları doldururken babam, hâlâ çay bardağını tutuyordu. Gözleri boşluğa bakıyor gibiydi ama aslında çok daha uzak bir geçmişteydi, belki karakolun duvarlarında yankılanan seslerde, belki de geceyi geçirdiği o sorgu odasında.
“Avukat güzel çalıştı,” dedi aniden. “Karşı taraf davayı geri çekince serbest kaldık ama… yine de o saatler kolay geçmedi.”
Babamın sesi titremedi, ama oradaki sıkışmışlık belliydi. Erkekler bazı kelimelere duygularını bulaştırmazdı, ama kelimelerin taşıdığı yükü taşıyamazdı çoğu zaman.
“Biri sana bir şey sorsa… ne cevap vereceğimi bilemedim.” Bakışları bana kaydı. “Senin o kapıdan içeri girişin… hâlâ gözümün önünde.”
Diyede devam ettirdi.Bir an donakaldım. O anı ben de hatırladım. Soğuk duvarları, buz gibi sandalyesi olan o odayı… Ama daha çok babamın yüzünü. Görmek istediğim yüz değildi belki ama görmek zorunda kaldığım…
Annem ve ben sessiz kaldık. Onun da içinden geçen çok şey vardı ama tek bir kelimeye sığdıramıyordu.
Ben ise çatalı tabağa bıraktım, yavaşça başımı salladım.
“Geçmişi konuşmak istemiyorum artık,” dedim. “Bu defter kapandı,gitti.”
Babam gülümseyip başını eğdi, bir özür daha edasıyla.
" Haklısın,kızım.“diye mırıldandı.
“Baba,” dedim bu sefer daha net bir tonda. “Herkesin başına hayatının bir döneminde kötü şeyler gelebilir. Bunlara takılı kalamayız. Önemli olan o anları en iyi ve en hasarsız şekilde göğüsleyebilmek. Bunu da iyi bir şekilde atlattigimizi düşünüyorum."
Dedim güven verici bir tonda. Annem ve babamdan karşılık olarak aynı gülümsemeyi alınca bu konuyu bir süreliğine kapattığımızı anladım.
Hava soğumamıştı ama odadaki duygu yoğunluğu masadaki her şeyi bir süreliğine tatsızlaştırdı. O yüzden konuyu değiştirdim.
“Bu arada.” dedim, “Hâle'nin ataması çıkmış. Memleketine dönüyor.”
Annemin kaşı kalktı. “Ne zaman söyledi sana?”
Hâleyi biliyorlardı. Yani ev arkadaşım olduğunu.. Telefonda bir kez gorüşmüşlerdi. Onlara Hâleden hep bahsederdim ne yazık ki...
“Bir kaç gün önce. Toparlanmaya başlamış bile,” dedim. Oysa son yaşananlardan sonra onunla aynı evde bulunamazdım. Saklanmam gereken hiçbir şey yoktu artık. Kaçışım sona ermişti. Artık evime tamamen dönmüştüm.Ama onlar nedenini bilmiyordu.
“Ben de bugün yanına uğrayacağım. Veda edeceğiz.”
Annemin yüzü buruştu. “Yani bir süre yalnız mı kalacaksın evde?”
“Olabilir,” dedim omuz silkip. “Bilmiyorum kalabilirim.Sonuçta işime yakın. Ama tamamen buraya taşınabilirim de benim için gidip gelmede her ne kadar zahmetli olsa da...Henuz bir karar vermedim..”
“İstersen bu ara bizimle kal.” dedi babam hemen. Bu yeni, tanımadığım haliyle daha çok kontrol etmeye çalışıyordu sanki. Eskiden emir verirdi. Şimdi davet ediyordu.
“Ev kalabalık olsun.”
“Olur baba."
Dedim sessizce bencede buralarda olmalıydım.
Bu yalan, içime sanki başka bir hikâyeyi de sakladı. Doğan’ın mesajı zihnimin bir köşesinde yankılanıyordu hâlâ: Yarına hazır ol.
Onların yanında bu cümleyi düşünmem bile garipti. Ama içimde bir merak kıvılcımı yanmaya başlamıştı bile. Nereye götürecekti beni? Ne için? Ne kadar sürecekti?
Annem o sırada çayımı tazelerken başını salladı. “Tamam. Ama bize haber ver, olur mu?”
“Tabii ki,” dedim gülümseyerek. Oysa haber vermeyeceğim pek çok şey vardı.
Nihayetinde kahvaltımızı yapmış,çay faslına geçmiştik ki bir duş almak istedim ve masadan ayrıldım.
Güzelce duşumu aldıktan sonra giyinmeye başladım. Eşyalarımı almak için eve gitmeyi düşünüyordum. Hâleyle her ne kadar karşılaşmak istemesemde buna mecburdum.
Odamdan çıktım. Çıkmam beraberinde salondan uğultular yükseldi sanki heyecanlı ve hararetli.. Büyük ihtimal Fatma ablaydı gelen..Onun artık ne zaman evleneceksiz zamanı gelmedi mi sözlerini çekmeye halim olmadığından direkt dış kapıya yöneldim.
Sonra ise gelen seslere kulak verdiğimde bu sesin hiçte Fatma ablanın sesine benzemediği kanaatine vardım.Yavaşca salonun girişine yöneldim.
Annem ve babam koltukta yan yana oturuyorlardı. Annemin ağzı kulaklarına varıyor. Babam ise catık kaşları ile temkinli davranıyor gibiydi. Annem beni görür gelmez " Ah! işte geldi." diye mırıldandı.
Tekli koltukta bana arkası dönük şekilde oturan kişi omzunun üzerinden bana baktı.
Doğan.
Burada ne işi vardı. Hangi yüzle buraya gelebilirdi babama yasattıklarindan sonra..Tamam bir anlaşmaya varmıştık fakat bu anlaşmada aile içinde girme maddesi yoktu. Kaldı ki babam daha dün çıkmıştı.
Sorgular bakislarımı doğanın yüzünde gezdirdim ama o halinden memnun şekilde geri önüne döndü.
Hızla içeri girip bir diğer boş koltuğa oturdum. Yüzüme ince bir gülümseme eklemeyi unutmadım.
" Kızım, Doğan oğlumu tanıdığını bize neden daha öncesinden söz etmedin?"
Diye mırıldandı annem.Ne tanışma ama? Gerçeği bilseniz kalp krizinde giderdiler herhalde. Allah korusun.
Hem anne-oğul aşamasına ne zaman gelmişlerdi?
"Tanışıyormusunuz?"
Dedim şaşkınlıkla. Bir dakika? Burada daha önemli bir konu vardı atladığım. Doğanı nereden tanıyordu? Annem ya nezaket göstermek için böyle bir şey demişti ya da tanıyordu.
" Tabi ki.Sana söylemiştim nasıl unutursun! Annesi eskiden buralarda otururdu kaldı ki benim eskiden sınıf arkadaşımdı da..Sonrasında evlenip ülkeden gidince unuttuk birbirimizi.."
Evet, evet!
Nişandaki yangın olayından sonrada açılmıştı bu konu..Hatta annem Doğan diye birinin ona yardım ettiğini anlatmış sonrasında annesinden bahsetmişti. Az buçuk böyle bir konu döndüğünü hatırlıyorum.
" Doğan oğlumu da nişan felaketinde gördüm ilk.. Sağ olsun çok yardım etti bize o gün."
Gözlerimi Doğana çevirdim. Konuşulanları bir gülümsemeyle dinliyor bakışlarını tepkilerimden çekmiyordu. Sanki bundan keyif alır gibi.
Bir çıkarı olmasaydı kimseyi kurtarmazdı o gün.
Babam, annemin neşeli tonunun aksine daha temkinliydi. Doğan’a dönüp bıyık altından süzdü onu, çay bardağını yavaşça masaya bıraktı. Kollarını göğsünde birleştirirken sesi sabırlı ama içinde gizli dikenler vardı:
“Doğandı, değil mi?” dedi.
Doğan, kendinden emin bir şekilde başını salladı. “Evet,efendim.”
“Efendim mi?” Babamın dudakları hafifçe kıvrıldı. “Burası devlet dairesi değil evladım. Rahat ol.”
“Teşekkür ederim,” dedi Doğan, yine o ölçülü ses tonuyla. Teşekkür etmeyi de öğrenmişti demek!
Ben gözlerimi anneme çevirdim. Yüzündeki gülümseme hâlâ yerindeydi. Belli ki bu buluşmanın öncesinde Doğan’la bir şeyler konuşulmuştu ama bana bir kelime bile edilmemişti. Sinirlerim gerilmeye başladı.
“Şimdi söyle bakalım delikanlı.” dedi babam, hafifçe öne eğilerek. “Sen ne iş yaparsın?”
Annem koluna hafifçe dokundu ama babam aldırmadı. Bildiğimiz babamdı hâlâ. Sadece kelimelerini biraz daha cilalamış, ama sorgusundan vazgeçmemişti.
“Yatırım danışmanlığı yapıyorum. Aynı zamanda birkaç şirkette yönetim kurulundayım.”
Doğan’ın sesi her zamanki gibiydi. Kendinden emin, düzgün, dikkatli. Tabi bu cümleden sonra bakışlarımı direkt anneme yönelttim.Gözleri parlamaya başlamıştı bile. Ama annesini bildiği için az çok mal varlıklarından da haberdardı.
Annemin uğraş alanı ' Zengin Damat'.
Arkadaşlarının zengin damatlarına imrenirdi bir yerde belli etmese de.
Babam başını salladı. “Yani parayla uğraşıyorsun.”
Daha temkinliydi.
“Sayılır.”
Kaçamak bir şekilde. " Mavros şirketler şubesinin başındayım."
Dedi net bir şekilde.Gözlerim fal taşı gibi açılırken ne olacağını şaşkınlıkla dinliyordum.
Babamın üzerine iftira atan şirket.
Ve bunu gizlemeden söylemişti.
Babam bunu duyunca kaşları olabildiğince çatıldı. Ortam buz kesti.Annem bir elini babamın dizine koyarken onu tutmak ister gibiydi. Ortam birden iki kat gerginleşti. Ben ise oturduğum yerden hazır ol vaziyetine geçtim.
Doğan bunu söylemeyi neden seçmişti? Ne cesaretle? Yoksa bu da onun oyunlarından biri miydi? Ama yüzündeki ifadeye baktığımda en ufak bir endişe emaresi göremedim. Aksine, soğukkanlıydı. Hazırlıklıydı. Ve belki de bu konuşmayı bizzat buraya, bu salona taşımak istemişti.
Babam başını yavaşça sağa sola salladı, derin bir nefes aldı.
“Demek... Mavros.” Sesi soğuktu. “Bana iftira atan, hayatımı çalan şirketin... başında olduğunu söylüyorsun.”
Doğan, öne eğilmeden, oturuşunu bozmadan, gayet sabit bir ses tonuyla konuştu:
“Evet.Bir yönden de bu yüzden buradayım. Bir hatayı kabul etmek, onu telafi etmekten daha kolay. Ama ben ikisini birden yapmak istiyorum.”
Babam neredeyse yerinden kalkacak gibiydi. “Bir yanlış anlaşılma deyip geçebileceğimi mi sanıyorsun?”
“Hayır,” dedi Doğan. “Sanmıyorum. Zaten sizin de haklı olarak öyle yapmayacağınızı biliyordum. O yüzden olayın yeniden soruşturulması, ilgili birimin feshi ve o kararı veren tüm yöneticilerin görevden alınmasıyla başlayan süreci şahsen başlattım. Size yapılan şeyin planlı olduğunu öğrendiğimde, duruma müdahale ettim. Geri adım atmak değil, düzeltebilmek için.”
Sol tarafındaki şeytan dahil, şok olmuştuk. Bu kadar yalan..Pes..
Babam kaşlarını çattı. “Ama o imza… o para… senin şirketinden geldi.”
Doğan başını eğdi, sanki özürle değil, hesap verir gibi.
“O imzanın kime ait olduğunu bilmiyordum. Şirketin alt kadrolarındaki bazı yöneticiler, iç denetim zaafından faydalanıp sizi bir 'temizleme aracı' olarak kullandılar. Bana da aynısı yapıldı.Çünkü siz, devletle olan bağlantılarınız ve iş ahlakınız yüzünden onlara engeldiniz.”
Durdu, sonra doğrudan babamın gözlerinin içine baktı. “Ve ben bunu çok geç fark ettim. Fark ettiğimde de iş işten geçmişti. Yaptığım tek şey, tüm süreci temizlemeye çalışmak oldu.”
“Beni içeri attırıp sonra özür dileyerek kahraman mı oluyorsun şimdi?” Babamın sesi bastırılmış bir öfke taşıyordu artık. Şuan babam bu adamın üzerine atlasa bir dakika durdurmazdım.
“Hayır,” dedi Doğan. “Kahramanlık değil bu. Çünkü suçun sorumlusu olan insanlar hâlâ yargılanıyor. Onlardan bende şikayetçiyim bu hususta ve davamda devam etmekte..Ben sadece adımı temize çıkarmak istemiyorum, itibar önemli değil şu saatten sonra benim için. Tek derdim yapılan yanlışı ve üzerinizde ki gölgeyi de temizlemek istiyorum.”
Gözlerimi Doğan’a diktim. Bu kadar net konuşmasını beklememiştim. Babamın sorularına tek tek cevap veriyordu. Üstelik kaçmadan, savrulmadan.
Babam bir süre sessiz kaldı. Dudaklarının kenarı titredi, ama konuşmadı. Gözlerini Doğan’dan ayırmadan başını geriye yasladı, derin bir nefes aldı.
Annemin eli hâlâ dizindeydi, bu kez biraz daha sıkı tuttuğunu fark ettim.
“Eğer söylediklerin doğruysa...” Babamın sesi kırılgan ama sertti. “O zaman bu sadece bir özürle geçiştirilecek bir mesele değil.”
Doğan başını salladı. “Haklısınız. Bu bir özürle kapanmaz ama başlangıç olsun istiyorum. Mağduriyetinizin giderilmesi konusunda her şeye hazırım. Ben sadece sizin değil, kızınızın da güvenini kazanmak istiyorum.”
Son cümle ile oklar bir süredir görünmez rolü oynayan bana çevrildi. Yüzüm alev alırken bunu beklemiyordum.Annem bu durumdan memnundu.Babam göz ucuyla bana baktı. İçimden geçenleri okur gibi.
Sessizlik... Kalın, bıçak gibi bir sessizlik çöktü odaya. Sonra annem söze karıştı.
“Belki de bu konuyu daha sakin bir zamanda konuşmak gerek,” dedi yumuşak bir sesle. “Sonuçta... geçmişte yaşananların acısı taze. Ama... telafi etmek isteyen bir adam da var karşımızda.”
Babam başını eğdi. Yumruk yaptığı elleri dizlerinin üstünde açıldı anneminde dürtüklemesiyle..
“Ben bu konuda acele etmeyeceğim,” dedi sonunda. “Ama gözüm sende, Doğan. Hem de çok açık.”
Doğan başını öne eğerek bir saygı ifadesi sundu. “Bunu fazlasıyla hak ediyorsunuz.”
Ondan ilk defa böyle bir tepki görüyordum. Çevresindeki insanların gözlerini boyamak için her türlü yılanlığı yapıyordu.
Bir süre daha konuşulmadı. Konu öylece havada asılı kaldı. Ama artık bir kavga değil, bir tür sükûnet vardı. Soğuk ama anlaşmaya açık bir sükûnet.
Birden ayaklandım. Boş bardakları toplamak için..Derdim bu gergin ortamdan biraz uzaklaşıp şoku atlatmaktı.
Doğan kaçamak bakışlar atarak ifademi tartıyordu. Bir çırpıda mutfağa adımladım.
Annem peşimde..
Tepsiyi tezgaha koyarken sağ tarafımdan yaklaştı. Birden başılımı iki elinin arasına alarak alnımdan öptü. Neye uğradığımı gerçek manada şaşırdım.
" Aferin, sana! Kedi olalı bir fare tutabildin. Evden kalacağından korkuyordum ama sen sessiz sessiz saman altından, turnayı bulup vurmuşsun."
Diye sessizce fısıldadı kimse duymasın diye.Yüzümü buruşturarak onu dinlemekle yetindim sadece. Vurulan biri vardı. Ama o ben mıydım, Doğan mı tartışma konusuydu bu?
" Şirketi babama iftira atmış duymadın herhalde."
Dedim. Fakat sesim yüksek çıkmış olacakki annem ağzımı kapattı endişeyle.
" Çocuğun bir günahı yokmuş ki. Dinlemedin mi? Bu kadar zenginlik içinde hasetlik edip, bana bile atılırdı o çamur.. Kör olmasın gözleri onların.."
Annemi cennet Mahallesi'ndeki Pembe karakterine çok benzetiyordum. İkiside paranın kokusunu alınca bilmem kaç derece dönüyordu.
" Kör olmasın deme.. Kör olsun diceksin.."
Diye mırıldandım. Bari doğru dua ederse bir yere varırdı belki.
' Neyse artık ' dedi. Boş bardaklara çay doldurdu ve tepsiyi elime verdi. Koşar adım yanımdan uzaklaştı. Ah! Bu kadın..
Tekrar salona adımladım.
" Doğan oğlum, annen nasıl? Geri dönmüş Almanya'dan diye duydum."
Babam duruşunu biraz öncesine göre daha düzeltmisti. Burazcık daha iyiydi artık.
Doğan başını hafifçe eğdi. “Birkaç haftalığına buraya geldi. Sağlığı da iyi şükür, selam söyledi. Sizi unutmamış.”
İki yüzlü ne olacak. Annesinin annemden haberi bile yoktur. Yok, ağzımı açmayacağım.
Babam, göz ucuyla tekrar bana baktı. Bu defa içten içe 'dikkatli ol' diyen o baba bakışlarından çok, anlamaya çalışan bir adam gibi bakıyordu. Tuhaf bir yumuşama vardı.
Ben hâlâ elimdeki tepsiyle ayakta dikiliyordum. Oturacak cesareti kendimde bulamadım. İçimdeki düşünceler birbirine karışmıştı; Doğan’ın söyledikleri, babamın tepkisi, annemin absürt sevinci... Hepsi havada uçuşuyordu. Ama her şeyin ortasında, Doğan'ın benden yana tavrı açıkça hissediliyordu. Ve o son cümlesi hâlâ kulaklarımdaydı: “Sadece sizin değil, kızınızın da güvenini kazanmak istiyorum.”
Sanki onun ağzından çıkan tek bir kelimeyle tüm dengeler değişmişti.
Doğan, babama döndü ve sesi dikkatlice seçilmiş bir netlikte konuştu:
“Aslında izin verirseniz, Umay’la biraz konuşmak istiyorum. Dışarı çıkıp biraz yürümeyi planlıyoruz."
Babam birkaç saniye düşündü.Anneminde baskısı ile ikna olmaz zorunda kaldı. Yüzünde tekrar o ölçüp biçen ifade belirdi. Gözleri bir Doğan’a, bir bana kaydı. Sonra başını ağır ağır salladı.
“Tamam,” dedi. “Ama fazla geç kalmayın. Akşam yemeği vakti yaklaşıyor.”
Doğan teşekkür eder gibi başını eğdi ve ayaklandı. Ben ise bir an ne yapacağımı bilemeden elimdeki tepsiye baktım, annem beni tepsiden kurtardı. Kalbim, göğsümün içinde hızlı hızlı çarpıyordu.
Salondaki hava artık bambaşka bir tondaydı. Gerginlik azalmıştı ama yerini sessiz bir meraka bırakmıştı. Herkes birbirinin ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordu. Ben ise, evin dışına çıktığımda dahi asıl fırtınanın dışarıda mı yoksa içimde mi olduğunu anlayamayacaktım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
25.2k Okunma |
1.68k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |