62. Bölüm

61.Bölüm

yaren bayraktar
yarenbay30

61.Bölüm: Sargılı Eller

 

İznim nihayetinde bitmişti.Nihayetinde diyorum çünkü o mahalleye ne zaman adım atsam başıma türlü işler açılıyordu. Bir de Doğanın anne bozuntusu çıkmıştı karşıma. Uğraştığım az insan varmış gibi...

Tüm bu olanlar bana çalışmayı bile özletmişti.

Burada kendimi güvende hissediyordum. Dışarı çıktığımda bugün kime denk geleceğim, kimler beni tehdit edecek yada ölümüne tekliflerde bulunacak sorunları yoktu.

Sema ise sadece haftanın belli günleri burada olacaktı. Bu bende hafif bir hayal kırıklığı yaşatsada yine de onu göreceğim için mutluydum.

Poliklinik kapısını ardımdan kapatırken öğle paydosuna çıkmak için koridorda yürümeye başlamıştık.

" İlk iznin nasıl geçti,Umay?"

Hafif bir gülümseme ile doktor beye cevap verdim.

" Aslında bakarsanız biraz yoğundu fakat ailemi görmek iyi geldi.Onları çok özlemişim."

Kuzey bey de gülümseyerek başını aşağı yukarı salladı anlamış gibi.

" Özel değilse sana bir soru sorabilirmiyim?"

Sorunun nereden geleceğini bilemeden sorduğu soruyu doğruladım.

" Ailenle aynı şehirde kalmana rağmen uzun süre izin kullanmadın ya da hiç oradaki hayatınla ilgili senden bir cümle bile duymadım. Bir sorun mu var?"

Bu kadar dikkatli olması beni biraz rahatsız etsede art niyetli olmadığını biliyordum fakat bu sorunun cevabı onu aşıyordu.

" Sadece hiç müsait olamadım."

Dedim üzeri kapalı bir şekilde. Bir yandanda elimdd ki dosyayı sıkmakla meşguldüm.

" Haddimi aştıysam özür dilerim.Ben sorgulamak için demedim elbette sadece bir merak."

" Hiç sorun değil."

Dedim tebessüm ederek. O da aldığı cevaptan memnun kalmış olacak ki gülümsemekle yetindi.

 

" Madem öyle bu akşam bir yerlere gidelim. Hâle de ne zamandır baskı yapıyordu bana.."

Hâlenin her zaman ki halleriydi utanmasa üzerimize hastane kilitler giderdi. Bizi yan yana getirmeyi başaranayınca ortaya kendisini itiyor ve bizi bir şekilde yine yan yana getiriyordu.

Hâle demişken ona bir açıklama borçluydum ve bunu nasıl yapacaktım bilmiyordum.

" Yaa, demek öyle diyor pek sevgili arkadaşım.Benim için bir sorun olmaz.Gidebiliriz."

 

Boş koridorda yemekhaneye doğru yürümeye devam ederken Kuzey bey tekrar lafa girdi.

"Aslında bakarsan - "

Birlikte yürürken zihnim tamamen söyleyeceklerindeydi. Merakla söyleyeceklerini dinliyordum.

Her şey yolunda sanıyordum.

Ta ki o sesi duyana kadar.

 

" Merhaba, Kuzey beydi değil mi?"

Bir an hayal olduğunu düşündüğüm fakat aynı hayali sesi Kuzey beyinde duyamayacağını bilip bundan emin olduğum ses.

Yüzümü o ses ile buruşturdum. Gözlerimi açıp kapadım.Yaralı elimi sıktım ama herşey gerçekti.

Adımlarım Kuzey bey ile eş zamanlı duruyor ve önce omzunun üzerinden sonra ise yavaşca tüm vücudunu sesin geldiği yöne dönüyor.

Ben ise buradan dümdüz kaçıp gitmek istiyorum.Ayağımı geri çekmek istiyor ama yapamıyorum. Çekilirsem şüphe çekecek.

Yine de tüm vücudum istemsizce geriliyor ve bende tıpkı Kuzey bey gibi o yöne dönüyorum.

Doğan.

Siyah şapkası ve deri ceketiyle evime geldiğini günü hatırlatıyor bana fakat bu boş bilgiyi hemen aklımdan uzaklaştırıyorum.

Kapının önünde, gölgesinden çıkıp gerçeğe dönüşmüş gibi duran adamın sesi tekrar kulaklarıma çarpıyor.

 

“Beni tedavi eden doktor sizdiniz sanırım?”

Doğan’ın gözleri Kuzey’e kilitlenmiş ama sesinde tuhaf bir tını var.

Başta koridorun giriş kapısının önünde beliriyor. Adımlarını yanımıza doğru hızlıca atarak geliyor.

Gözleri, bana kaymıyor. Ama kaymasını beklemeyecek kadar iyi tanıyorum Doğan’ı. Bu sessizlik, onun bildiği tehlikeli sessizliklerden.

Kuzey bey, içgüdüsel olarak kendini dikleştiriyor ve sorgularcasına onu inceliyor. Her zamanki profesyonelliğiyle başını hafifçe sallıyor. Karşısındaki adam bakışlarını keskin olarak tutsada sanki yüzüne başka bir maske kondurmak ister gibi gülümsüyor.Önümüzde durması ile elini Kuzey beye uzatıyor. Kuzey beyin gerginliği bir anda kaybolurken uzanan eli tutmakta gecikmiyor.

 

"Sizde Doğan bey olmalısınız. Evet, kazadan sonra sizi ben tedavi ettim. Fena yaralarınız vardı, görüyorum ki iyi toparlanmışsınız."

 

Neden gelmişti ki şimdi?

Sapasağlamdı işte..

Hem benim geldiğim günümü bulmuştu.

Neyse ki burada beni alakadar eden bir durum henüz yoktu. Göz teması bile kurmamıştı.Tamamen yabancı gibiydi. Bıyık altından hoşnutluğumu belli ederken her türlü tehditle karşı gözlerimi onlar hariç her yerde gezdiriyordum.

Doğan, kısa bir an duraksıyor.

 

"Öyle mi? Şanslıymışım demek... Bazı insanlar o kadar şanslı olmayabiliyor."

Diye cevap veriyor düşünceli bir şekilde.

Sesi nötr ama benim içim ürperiyor.

 

Bu sözler ona. Sadece ona.

 

Ama Doğan bakmıyor. Direkt bana yöneltmiyor sözlerini. Yine de sanki payıma çıkarmam gereken şeyler olduğunu biliyor, bu kelimelerin ağırlığı sadece benim omuzlarıma çöküyor.

Belki de sadece benim paronoyaklığım..

Bilemiyorum.

Kuzey bey hafifçe gülümsüyor.

 

"Evet, ciddi bir kazaydı. Hafızanız nasıl,bir gelişme varmı?"

 

Doğan’ın yüzüne garip bir gülümseme yerleşiyor.

 

"Çok fazla bir şey hatırlamıyorum…. Ama bazı anlar… Silinmiyor." diye devam ediyor.

"Mesela o gece… Hava soğuktu, değil mi?"

Şuan endişelenmem gerekiyor sanırım.

Başım dönecek gibi oluyor ama sonra Baranın söyledikleri geliyor aklıma hafıza kaybına geçici dememişti.

 

Peki bu bir tuzak mı? Yoksa gerçekten bir şeyleri hatırlıyor mu?

 

Kuzey bey hafifçe kaşlarını çatıyor ve düşünür gibi gözlerini yere dikiyor.

 

"Hava durumunu hatırlıyor musunuz? Demek bazı parçalar yerine oturuyor…Bu çok güzel bir gelişme."

 

Doğan başını yavaşça sallıyor.

Sırtımdan soğuk ter akıyor ama dışarıdan belli değilim. Donmuş gibi duruyorum. Doğan ise Kuzey bey ile göz temasını hiç kesmiyor.

"Neden bilmiyorum ama o gün yalnız olmadığımı da hissediyorum."

Herşeyi de hisset zaten..

Yerimde çakılı kalıyorum.

 

Bir şey söylememeliyim. Göz göze gelmemeliyim. Ama bu sözler ciğerimi delip geçiyor.

Doğan’ın gözleri ilk kez doğrudan bana kayıyor.Gözlerim eş zamanlı ona değince bir panik dalgası ile Kuzey beye bakıyorum.

İçimden bir çığlık kopuyor ama yüzüme hiçbir şey yansımıyor.

 

İşte en kötü senaryo. O şüpheleniyor.

 

İstemsizce nefesimi tuttum.

 

Hatırlıyor mu?

 

Hayır. Hatırlasaydı böyle konuşmazdı. Hatırlasaydı ikimiz çok farklı bir yerde farklı bir pozisyonda olurduk.

 

Ama yinede deniyor gibi görünüyor.

 

" Hastaneye tek geldiniz..."

Kuzey bey bu sözleri mırıldanarak cevap veriyor. Sanırım ne demek istediğini anlamaya çalışıyor.

Onun hafızasını kaybettiğini öğrendiğimde ne hissettiğimi hatırlıyorum. Bir rahatlama, belki de biraz suçluluk. Ama en çok korku.

 

Geriye dönseydi, tekrar hatırlasaydı, beni sorularla boğsaydı, ona ne anlatabilirdim ki?

 

Ama işte buradayız.

 

Neyi ne kadar bilip bilmediğini bilmiyorum ama yine de çokta endişeleneceğim bir şey varmış gibi durmuyor fakat bu gerginliğimi geçirecek kadar da iyi bir sebep değil.

Kuzey bey biraz şaşırıyor sonra ise biraz düşünür gibi yapıyor. Belki de hafızasını yokluyor ama bu uzun sürmüyor.

" Aslında bakarsanız haklı olabilirsiniz.Bizi arayan biri vardı… Ama kim olduğunu bilmiyoruz. Hastaneye geldiğinizde sizi içeri alan kişi ortalarda yoktu."

Alpay.

Hastaneyi arayıp kazayı haber veren oydu.

Sonrasını ayarlayan da oydu. Bana bu işi çözeceğini kesin bir dille söylemişti.

 

“Yine de kendinizi çok yormayın.Unutmak bazen iyidir,” diye mırıldanıyor içgüdüsel olarak. “Hatırlamaya çalışmak yerine ileriye bakmalısın.”

Kesinlikle öyle yapmalıydı.

Kuzey beyin bu söylemleriyle yüzüne minnetle baktım. Ah! Keşke biraz daha bu şekilde konuşsa da karşı tarafta bir nebze ikna olsa diye düşünüyorum.

 

"Haklısınız…” diye tekrarlıyor. Alay mı ediyor, yoksa ciddiyetini mi koruyor, anlamıyorum. “Ama bazı şeyleri unutmak istemiyorum.”

 

Sert bir yumruk mideme oturuyor.

 

Şimdi ne yapmalıyım?

 

" İsterseniz size alanında iyi bir meslektaşımı önerebilirim. Kendisi sizin gibi bir çok hasta ile ilgilendi ve ortaya başarılı sonuçlar çıktı."

Kuzey bey, Doğanın cümlelerini ilgiyle dinleyerek bakışlarını önce bana sonra ise elimdeki dosyaya çevirdi.

Ne demek istediğini anlamıştım ama yapmak istemiyordum.

Neden hatırlatmaya çalışıyordu ki..

Bandajlı elim, elimdeki dosyanın içini karıştırarak oradan bir kart çıkardı.

" İstediğiniz zaman bu numarayı arayarak randevu alabilirsiniz. Yardımcı olacaklarına hiç şüphem yok."

 

Doğan, elimdeki kartı almak için sargılı elini kaldırıyor.

Aynı anda, benim de kartı tutan sargılı elim ilerliyor.

Ve parmak uçları… Örtüşüyor.

Denk gelişi ve yaptığım hatayı çok geç farkediyorum fakat herşey için çok geç.

Dudaklarım o görüntü ile hafif aralanıyor.

Doğanın kaşları çatılıyor gözleri kartta buluşan bandajlı ellerimizde.

Kazada aldığımız yaralar...

Onun sağ benim ise sol elimde olan bandajlar...

Parmaklarını geri çekmek yerine, sargının sıcaklığına odaklanıyor. Aynı kazanın izleri.

Aynı gecenin kalıntıları.

Bir an için, o geceyi tekrar yaşıyor.

Kırılan camların sesi.

Motorun çığlığı.

Metal yığınına dönen araba.

Yaptığım itirafı daha akılda oturmadan yapılan kaza ve beni sarsıntıdan korumak için uzanan ve cam kırıları içinde kalan el..

Gözlerimi sıkıca kırpıyorum. Şimdi bunları düşünemem. Zamanı değil.

 

Sadece saniyelik bir an. Ama sonsuz gibi gelen bir temas.

Dokunuş, ilk başta sıradan. Kartı bilinçsizce alıp ayrıntıyı farketmemesini diliyorum. Sadece bir elden diğerine uzatılan bir kart. Ama sonra, Doğan’ın parmakları hafifçe parmaklarımı sıkıyor.

 

Bilinçsizce değil.

 

Bu ölçen bir dokunuş.

 

Bir yara bandını kaldırmadan önce hafifçe bastıran biri gibi. İçine işleyen bir hareket.

 

Ama elimi çekersem… Şüphe doğrulanır.

 

Kaçamam.

Doğan bu sessizliğin ardından hafifçe başını yana eğiyor. Dudaklarının kıyısında beliren belirsiz bir gülümseme…

 

Ve fısıltı gibi gelen bir ses.

 

“İlginç!”

Diyor kime dediği belirsiz ama yinede sorunun öbeğinde ben olmak istemiyorum.

Nefesim düzensizleşiyor.

Herşey saniyeler içinde oldu. Kuzey beyin farketmemesi çok olağan.

Yavaşça, çok yavaşça, ellerine kayıyor.

 

İlk başta fark etmemiş gibi görünüyor. Ama sonra, bakışı keskinleşiyor.

 

Doğan’ın gözleri, sargılı ellerimizden, gözlerime kayıyor.

 

İçgüdüsel olarak geri çekilmek istiyorum ama bu sefer Doğan bırakmıyor.

 

Parmakları, sargının üstünde hafif bir baskı uyguluyor.

 

Sadece bir anlığına. Ama bu temas, sorgulayan bir dikkatle yapılıyor. Sadece elleri değil gözleride üzerimde.

Sanki hafızasının en derin köşelerinde bir anahtar çevriliyormuş gibi.

Sanki… Kilitli bir kapı açılmak üzereymiş gibi.

 

Ne ile baş edeceğimi bilemeden Kuzey beyin bunu farketmemesi adına sargılı elimi hızla geri çekiyorum.

 

" İlginç olan ne?"

Diye soruyor Kuzey bey, elinde kısa bir süre mesaj gönderdiği telefondan başını kaldırırken.

 

"O gün orada başka biri olsaydı, o kişinin neden ortadan kaybolduğunu merak ederdim.”

Sesi alçak. Ama direkt bana yöneltilmiş bir bıçak gibi keskin.

 

Onun başını yana eğişini izliyorum. Tıpkı eskisi gibi. Bir zamanlar bana nasıl baktığını hatırlıyorum. Şimdi ise tanımadığı biri gibi süzüyor. Konuşursam, tek bir kelime söylersem, Doğan o zinciri kıracak. Parçaları birleştirecek.

Yine de konuşmasam bile hissediyor.

 

Ve en kötüsü…

 

Öğrenmeye niyetli.

 

Ben buna izin veremem.

 

O sadece bir süre daha hatırlamamalı…

Bölüm : 12.03.2025 20:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...