58.Bölüm: Son Zar
Ellerini düşmanından farksız gördüğü eski dostunun yüzüne indirirken arada aldığı yumruk darbeleri içindeki öfkeden ağır gelmiyordu.
" Tetikçi nerede!?"
Diye mırıldandı bilardo masasının üzerinde kanlı dişleri arasından sırıtan adama.
" Daha dikkatli bak! Göreceksin!"
Cümle beraberinde yüzüne inen darbeyle adamı bıraktı. Keskin attığı yumruk beraberinde yere yığılırken, genç adam çenesine aldığı darbeyle biraz sendelese de kendini geri çekmemişti. Aldığı cevap henüz onu tatmin etmemişti.Elinin tersiyle burnundan akan kanı silerken eski dostuyla kaldığı yerden devam etmek için tekrar hareketlenirken gözleri ne olduğu belirsiz çelik kapının cam bölmesine takıldı.
Orada birisi vardı!
Bir kız!
Sadece bir kaç saniye..
Ya da salise..
Ama birden ortadan kaybolmuştu.
Ne gördüğünden emin olamaz şekilde koşar adım yaklaşarak kapıyı açmaya çalıştı ama nafile. Şifreli çelik bir kapıydı...
Yönünü değiştirdi biraz önce dostlarıyla giriş yaptığı kapıya yöneldi. Birbirine üstünlük sağlamaya çalışan kalabalığı yararak mekandan dışarı koşar adım ilerlemeye başladı.
Belindeki silahı çıkararak son hazırlıklarını yaptı. Dışarı adım atar atmaz nereye gideceğini biliyormuş gibi merdivenlere yönelerek basamakları teker teker indi.
Etrafına göz gezdirirken yolun sonuna doğru son hız ilerleyen kırmızı arabayı kendine nişan edindi.
Ve ateşledi.
" Dur, ne yapıyorsun!?"
Biraz önce mermi sürdüğü silahlı eli gökyüzünü hedef alırken hızını alamayıp bir kaç kez ateşledi.
Hepsi boşa gitmişti.
Baranı iterek kendinden uzaklaştırırken o zar zor sendeleyerek kendini dengede tuttu.
" Keskinin kızlarından biriydi. Araya girmeseydin şimdi ölüsü elimdeydi. Asıl sen ne yapıyorsun ahmak herif!?"
" Belki de tetikçi oydu?"
Diye mırıldanırken zaman kaybetmemek adına elindeki boşa ateşlenmek zorunda kalmış silahı beline geri yerleştirirken arabasına doğru ilerledi. Eğer hızlı olursa onu yakalayabileceği düşüncesindeydi.
Baran, araba ile arasına geçerken ona sinirli bir bakış attı.
" Senin derdin ne, onu söylesene bana?"
Diyerek onun yüzüne doğru tısladı. İçinde ki öfkeyi yenmeliydi. Yoksa kuzeni de bundan nasibini alacaktı.
" Ne derdim olacak, masum insanlara zarar vermeni engelliyorum sadece."
Dedi Baran alelacele. Nefesini hala düzene sokamamış gibi eli göğsüne gitti.
"Masum insanları ne zamandır düşünür olduk? O kızı ilk görüşüm değil!"
" Masum olmadığını biliyorum. Gözlerindeki hırsı ve yıkımı gördüm.!"
Cümlelerini devam ettirdi bir solukta.
" Geçirdiğin kazanın etkilerini henüz atlatamadın. Bu düşüncelerin o yüzden. Kaçmakta olan insanlardan birisiydi sadece.Neden bu kadar büyütüyorsun ki bunu.Bana kalırsa aradığımız tetikçi bir kız çocuğundan çok daha fazlası...Bu yüzden düşmanını etrafta aramayı bırak çünkü o burada değil, içeride..."
Keskini kasdetmişti,Baran fakat karşısındaki hiçte onunla aynı fikirde değildi.
Genç adam kaşlarını havalandırırken gözlerini etrafında bir kez daha gezdirirken kafasında bir şeyleri tartıp hesaplamıştı bile.
" Kazadan önce nasıl biriydim, Baran?"
Baran bu soruyu beklemiyormuş gibi afalladı.
Cevap vermekte gecikmedi.
" Hadi ama nasıl bir soru bu? Her zaman tanıdığım ve birlikte büyüdüğüm her şeyi paylaştığım inatçı tuttuğunu koparan, Doğansın işte."
Genç adam tam da bu cevabı bekliyormuş gibi gülümsemesini genişletti.
" Peki, unuttuğum bir kaç senelik dilimde sana,beni değiştiren ya da değiştiğimi düşündürten şey nedir?"
Baran kendisine yöneltilen soruların iyi yerlere gitmediğini ve her sorunun bir öncekine göre zorlaştığını farketmişti.
Derin bir nefes vererek soruyu cevapladı.
" Değiştiğini düşünmüyorum Doğan. Sadece eskisine nazaran daha mantıksız ve düşüncesiz davranıyorsun o kadar. Konuyu farklı yerlere çekmekten vazgeç artık!"
" Benim tanıdığım Doğan herhangi bir konuda kesin delilleri olmadan hareket etmez. Şüphelerini halkanın en zayıfına yöneltmez. İşleri ve aile bildikleri bir kız çocuğundan çok daha önemlidir. Yeterli geldi mi?"
Baran,genç adamın koluna dostane bir şekilde hafifçe vurarak onu peşinden gelmesi için yönlendirmeye çalıştı. Fakat o bu konu hakkında yeterli bir cevap aldığını düşünmüyordu.
Kafasında mantığına oturmayan bir şeyler vardı.
Gözlerini yolun sonuna dikti.Bir süre öylece durdu. Araba çoktan kaybolmuştu ortadan. İçine dolan sinirle gözlerini kapatarak açtı. Biraz önce koşar adım çıktığı mekanın basamaklarına geri döndü. Bir kaç adım sonrasında ayakkabısının altında ezilen metal sesiyle duraksadı. Bir basamak aşağı inerek ezdiği metali aradı.
Yere eğilerek parlak cismi eline aldı.
Bir kolyeydi bu..
Gümüşten...
Ve kimin taşıdığı belli olmayan..
Tüm aile üyelerinin ensesine kazıdığı ve aile üyelerinden başka kimsede bulunmayan o figür..
Kimden düşmüştü bu...
Kolyenin arka yüzünü parmakları arasında çevirirken emin olmak istedi.
'1954 '
Babasının başında olduğu çetenin kuruluş yılı.
Kolyeyi yumruğunun içine aldığında Baranın sözleri aklına dolanmaya başlamıştı bile...
"Düşmanını etrafta arama çünkü o burada değil, içeride..."
**********
Telefonu kulağımdan çekerek dinledim.
' Aradığınız numaraya şu anda ulaşılamıyor lütfen daha sonra tekrar deneyiniz..'
Gözlerimi telefondan çekerek odanın duvarlarında dolaştırdım.
" Açmıyor."
Dakikalardır Alpayı arıyor ama ulaşamıyordum.Aklıma kötü bir şey getirmemiştim. Belli dönemlerde ulaşamadığım oluyordu.
Fakat şuan diğer günlere nazaran daha çok ihtiyacım vardı.Dudaklarımı memnuniyetsiz bir şekilde bükerek telefonu bir kenara attım.
" Belki de bu bir işaret...Öğrenirse çok kızacak bana."
Diye mırıldandım.Sema yattığı yataktan doğrularak bir elini kafasına koyarak gözlerini bana dikti.
"Sence de haklı olmaz mı kızmakta?"
Hissediyordum.. Yine başa dönüyorduk.
" Bizi oraya sen götürdün, saygıdeğer arkadaşım? Sence tek hatalı ben miyim?"
Kaşlarını şaşkınlıkla olabildiğince kaldırırken cevap vermek için ağzını açtı.
" Bir yanlış anlaşılmanın içine düşmüş olabiliriz. Kurtulmuştuk... İçeri girmeyi sen istedin tüm ısrarlarımıza rağmen. Sorumluluk sendeydi..."
İçeri girmiş olmam ortaya bir hata yaptığım anlamına gelmiyordu. Yine o karar aşamasında olsam tekrar aynı şeyi yapardım. Kaçmaktan yorulmuştum. Kaçarak bunları yenemeyeceğimizi anlamıştım. Son sefer de kaçmıştım da ne olmuştu ki... Yine bir şekilde yakayı ele vermiştim.
Kaçmak çözüm değildi..
Savaşmam gerekiyordu fakat buna da şartlar izin vermiyordu.
" Üzerimde yeterince yük var. Kabahati bende aramayı bırakın. Suçluluk duymam gerçekleri değiştirmiyor."
İkimizde birbirimizden gözlerimizi kaçırıp başka taraflara baktık. Derken bir telefon sesi doldurdu odayı.Gözlerim belki Alpay arıyordur diye kendi telefonuma giderken gerçeği görmem çokta geç olmadı.
Çalan telefon Semanındı..
Telefonunu eline alırken ikinci çalışa fırsat bırakmadan açtı.
"Evet?"
"....."
"Sonuç?"
"...."
" Asıl senin ne işin vardı orada? Tüm bu işleri bırakacağını söyledin bana..."
"...."
Semanın gözleri beni buldu? Karşı tarafın ne konuştuğunu anlamasam da kim olduğunu tınısı dan anlamıştım.
Baran.
Belli ki benim hakkımda bir konu dönüyordu.
Ayaklarımı yerle buluştururken birkaç adımda Semanın yanında yerimi alarak kulağımı telefona yaklaştırdım.
" Sana, bana biraz zaman vermeni söylemiştim Sema. Sayenizde yapamıyorum.Kaldı ki şuan bunları konuşmanın sırası değil..."
" Ne olacak şimdi?"
Diye mırıldandı Sema.Stresten olsa gerek parmaklarıyla oynuyordu.
Durum o kadar vahim miydi?
" Ne olacağı yok. Şimdilik hallettim...Neyse ki olayın üzerine çok düşmedi. Size yalvarıyorum artık şu olaylardan elinizi ayağınızı çekin. Umayın buraya gelmesi hataydı. Koca bir hata.."
Sema, Baranın ses tonuna biraz sinirlense de kendini kontrol ederek birşey söylemekten kaçındı.Belkide haklı olduğunu düşündüğünden...
" Görmüş mü?"
Diye mırıldandı. Bu sorunun cevabını biliyordum.
Başıma ne geldiyse her şeyi hafife aldığım için gelmişti ama yine de şunu düşünmekten vazgeçemiyordum.
Görmüş olması çokta önemli değildi. Hastane odasında da görmüştü beni ona yalan söylediğimi anlamış olmasına rağmen bir şey olmamıştı. Zaten başıma bir şey gelecek olsaydı orada olurdu..
Hatırlamamıştı işte.
Aklı gibi kalbi de unutmuştu.
" Sence görmemiş olsaydı böyle bir tepki veriyor olurmuydum? Hâlâ geçen sefer ki hataları yapmaya devam ediyorsunuz ve gözden kaçırdığınız bir şeyler var.."
" Eğer bugün yetişmeseydim...Ölüyordunuz!"
Son kelimeyle Sema elini kulağındaki telefondan uzaklaştırdı. Korkmuştu?
Haklıydı da.
Ölmek...
Bu kelimeye o kadar aşina olmak zorunda kalmıştım ki artık zorla bile olsa içimin ürpermesine neden olmuyordu.
Benim için öyleydi..
Fakat arkadaşlarım için böyle düşünmüyordum.
Onlara bu kelimeyi yakıştıramıyordum.
" Çekirgelerin zıplamak için her zaman iki hakkı olmayabiliyor. Bazen ilk zıplayışta... Bazen hiç beklemedikleri anda...Buna artık son verin..."
Sema tüm bunları bir sabırla dinlerken son cümlelerin ne anlama geldiğini biliyormuşcasına Baranın sözünü kesti.
" Bana bak Baran.. Saçma sapan benzetmeler yapmayı bırak. Biz çekirge değiliz.Bir sonra ki sefere, bana akıl vermeden önce verdiğin sözü tuttuğundan emin ol! Yoksa bu yüzük parmağımda uzun süre kalmayacak."
Telefonu karşı tarafın yüzüne ansızın kapatırken gelişi güzel bir yere fırlatmıştı bile. Yanımdan kalkarak karşıma dikildi. Yüzümü yüzüne bakmak için kaldırdım.
" Gidiyorsun..."
'Hah' diye bir nida döküldü dudaklarımdan. Henüz iznim bitmemişti. Geri dönmem gerekmezdi. Daha yeni gelmiştim hem...
" Haklıydın..Nerede olduğunu bilmememiz hepimiz için en iyisiydi...Kaçıp gitmekte haklıydın.Neden kaçtığını çok daha iyi anlıyorum. Nasıl oluyor bilmiyorum ama biz üçümüz ne zaman bir araya gelsek senin başına geri dönüşü olmayan şeyler geliyor. "
Neden Alpayın ağzıyla konuşuyordu ki...
" Şimdide sen saçmalıyorsun. Benim başıma ne geldiyse bu işlerin en başında yaptığım hata neden oldu buna. Lanetleymişiz gibi konuşma.."
Odanın kapısı aralanırken elinde kolyeyle derin derin nefes alıp veren Dilay girdi görüş açımıza. Gözleri, Sema ile benim aramda gelip giderken aramızdaki sorunu anlamaya çalışır gibi bir hâl vardı.
O soru sormadan ben sordum.
" Ne oldu, açabildin mi?"
" Çekiçle vurdum,pense ile denedim,üzerinde zıpladım olabilecek tüm olasılıkları denedim. Bir tırın tekerleği geçmedi üzerinden onu da yapacaktım fakat içindeki disk benzeri şey zarar görmesin diye yapamadım."
Dilay geldiğimizden beridir belki içindekinin bir faydası olur diye Keskinin boynuma taktığı kolyeyi açmaya çalışıyordu. Belli ki başarılı olamamıştı açmakta.
Alpaya ulaştırmak istemiştik fakat o da telefonunu açmıyordu zaten.
" Emniyete götürsek, onlar açar belki?"
Diye lafa girdi Sema. Dilay bu fikirden hoşlanmamış gibi yüzünü ekşitti.
" Bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum. İçindekilere önce biz bakmalıyız. Bu adamlara güvenmiyorum.Elleri çok uzun..Aksi halde sonunda elimizde bir kolye kalmayabilir de."
Her olasılığa koşulsuz inanabilirdim. Olasılığı zor şeyler değildi.
Benim dünyamda her şeyin bir oluru vardı. Her imkansızın bir imkanı...
" Ne yapıyoruz şimdi?"
Diye sordu Dilay omuzları çökerken.
Şuana kadar hep kendi fikirlerinize ilerlemiş ve hiç bir yol kadedememiştik.
Kaçmıştım.
Bir işe yaramamıştı.
Bugün yine kaçacak olsam ileride başıma yine aynı şeylerin gelmeyeceğinin bir garantisi yoktu.
Bir bataklığa düşmüştüm. Kaçmaya çalışmam beni daha da derine batırıyordu.
Sadece beni değil bana yardım edenleri de benimle beraber batırıyordu.
Her şeyi göze alır o bataklığın bir parçası olursam batmak zorunda kalmazdım.
" Son bir oyun?"
Kızlar mırıldanışım beraberinde ne dediğimi anlamaya çalıştılar. Dilay yüzünü ellerinin arasına alırken tek kişilik tımarhane odasına girip tüm bu olaylardan kurtulmayı dilediğine yemin edebilirdim.
" Oyun falan yok,Umay..Gidiyorsun ve hayatının geri kalanını Alpayın sana kurduğu ortamda devam ettiriyorsun."
Semanın öfkesi beraberinde sesi yükselirken iflah olmaz bir manyaksın bakışlarını benden eksik etmiyordu.
Ne diyebilirim ki haklıydı..
" Henüz delirmedim ama akıllanmadım da...Bu işten sıyrılacağız. Bunu hatalarımın üzerini kapatarak yapamam.Bu hiçbir işe yaramadı.O kadın ne diyorsa yapacağım. Ne diyorsa...Bu işin kilit noktası o... Sayfayı mı istiyor? Peki, ona istediğini verelim o zaman..?"
Eskisi gibi hissetmiyordum.
Sona yaklaşıyorduk.
Elimde ki son zardı ve altı gelmek zorundaydı...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
25.2k Okunma |
1.68k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |