56.Bölüm: Çatışma
Güzel ve uzun gecenin ardından pestilim çıkmışcasına atmıştım kendimi yatağa. Bir kaç günümü ailemle ve akrabalarım ile vakit geçirerek geçirmiştim. Herkesle özlem gidermiştim. Misafirler ve ziyaretlerin duru durağı olmamıştı. Ya biz biryerlerdeydik ya da birileri bizdeydi.
Nihayet kendime ve arkadaşlarıma vakit ayıracak zamanı bulmuştum.
Geçen bu süre zarfında Zührenin dediklerini bir an düşünmemiştim ama onun hakkında bir çok fikrim değişmişti. Onunla alakalı soru işaretlerim onu görmezden gelmeme engel oluyordu bir yerde...
Fakat tatilimi bu düşüncelerle geçirmemeye de kararlıydım. Eskisinden daha dinçtim artık. Hayatımda yalan yoktu. Hayatımda kafa yormam gereken hiçbir şey yoktu.
Artık kötü kabuslarada son gelmişti. Korkuyla sabaha göz açmalar bitmişti benim için...
Eski günlerime döndüğümü iliklerime kadar hissediyordum. Bu mutluluğumu daha çok arttırıyordu.
Evin önünden gelen ve duru durağı olmayan korna sesleri ile son basamaklarıda hızla inerek dış kapıya vardım. Aceleyle kapıdan dışarı çıktım. İkindi vaktinin etkisiyle güneş biraz çekilmiş ara ara esen rüzgarda etkisini gösteriyordu. Kaç gündür sıcaktan pişmiştim. Bu esinti kesinlikle iyi gelmişti.
Apartmanın önünde bekleyen kırmızı Mini Cooper içindeki Sema kornadan elini bir an çekmiyordu. Arka koltukta oturan Dilay ise şöför koltuğunda oturan Semaya müdahale etmek ister gibi ön tarafa uzanarak onun kornaya basmasını engellemeye çalışıyordu. Tüm mahalleli bu durumdan çoktan rahatsız olmuş gibiydi.
Bu rezilliğe bir son vermek için koşar adımlarla arabanın yanına vararak ön koltukta yerimi aldım.
" Yeter be yeter! Başıma mı yıkacaksın mahalleyi?"
Dedim kulaklarımı tıkayarak. Bir yandan da arabaya yerleştirilmiş barbielere göz gezdiriyordum. Semanın babasının arabasıydı bu...
Nasıl yapmıştı bilmiyorum ama arabayı bugünlük almıştı. Allah bilir adamın başına ne getirmişti de razı gelmişti buna.
" Manyak bu! Yakar da yıkar da...Bekliyorum her şeyi bundan."
Diye çemkirdi arka koltuktaki Dilay. Sema sanki hakkında iyi şeyler söylüyormuş gibi gururluydu.
" Merak etmeyin bugün mutluyum ve uslu bir kız olacağım. Takın kemerlerinizi,gidiyoruz."
Gidiyoruz kelimesini uzatarak söylemişti.
Arabayı ikinci sefer sonunda zıplayarak kaldırırken gidişimizden belliydi iyi şeyler olmayacağı...
Cadde de başlayan yolculuk neredeyse terk edilmiş mahalle içinde son bulmak üzereydi. Nasıl mı?
Saygıdeğer arkadaşım Sema, hem yemek yemek için hemde içinde eğlence mekanı bulunan güzel nezih bir yer kesfettiğini söyleyerek bu günü ayarlamıştı. Dakikalar geçmişti ve navigasyonun bize gösterdiği yeri bir türlü bulamıyorduk.Girip çıkmadığımız bir belgrat ormanı kalmıştı.
Ya bahsettiği mekan taşınmıştı ya da öyle bir yer yoktu. Bilinmezliğin içinde sürünüyorduk.
" Sema, geri dön başka bir mekan bulalım. Bulamıyoruz işte. Memlekette yer mi kalmadı da geldik bu fare deliğine?"
Diye bininci kez söylendim. Tekin yerler değildi buralar o kadar çok biryerlere girip çıkmıştı ki aklım bulanmıştı. Dilay arka koltukta bir sağ camdan, bir sol camdan geldiğimiz sokağa şaşkınlıkla bakarak besmele çekiyordu.Benim cümlem beraberinde tüm bunları bırakarak oturduğu yerden ikimizin arasına da belirdi ve bana destek çıktı.
" Vicdansız, nerelere soktun bizi yine? Biliyordum, şu arabaya binmeden başımıza birşeyler geleceğini biliyordum.."
Sema, bir anlık bana ve Dilaya bakarak gözlerini devirdi.
" Bir durun be! Sanki cehenneme gelmişiz gibi. Güzel bir yer olmadığını bilsem getirmezdim sizi. Mekan gerçekten çok güzel gölet ve orman manzaralı..."
Sema bize cevap verirken etraftaki evlere bakıyordum pardon harabelere. Konumu güzeldi aslında, az çıkışında burayı ana yola bağlayan kozalak ağaçlarından oluşan küçük bir ormanlık vardı.
Yine de ürkütücüydü. Yaşadıklarımdan ötürü bu tür yerlere soğuk bakıyordum.
" Biz sana neden hiç güvenemiyoruz acaba. Bir düşün bakalım bu konuda bir payın var mı senin?"
" Benimle ne alakası var yaşadıklarınızın? Hem geçmiş geçmişte kaldı. Geliştik,büyüdük...Eski uğursuzluğum yok üzerimde."
Sema soruma karşılık verirken bir yandan da dikkatli bir şekilde sağa sola bakarak mekanı arıyordu.
" En azından uğursuz olduğunu kabul etti. Bu da bir şey..."
Dedi Dilay mırıldanıp arkasına yaslanarak. Sema kuzguni bakışlarını dikiz aynası vasıtası ile Dilaya gönderdi.
Yine başlamıştık işte.
" Saçma sapan konuşma, dikkatimi dağıtıyorsun kaza yapacağım şimdi!"
" Bu gidişle ölümümüz senin yüzünden olacak zaten!"
Bir faciayı önlemek için araya girdim.
" Kavganın sırası değil şuan,saçmalamayın!"
Arabanın ön camında bir çare arar gibi etrafa bakındım. Bulunduğumuz alan düz biryerde fakat sokağın bitişinde küçük bir tepe vardı. Tepenin ortasına tüm manzarayı görecek pozisyonda iki katlı taştan bir ev bulunuyordu. Bu harabelere göre hali de iyiydi.
" Dediğin yer şurası mı?"
Parmağımla gördüğüm yapıyı işaret ettim.Sema tartışmaya bir son verip gösterdiğim yere baktı. Harebelerin bitişinde arabayı durdurdu.
" Evet, işte bahsettiğim yer. Doğru yolda olduğumu biliyordum."
Ellerini birbirine çırparken bir çırpıda arabadan indim. Orman esintisinin yüzüme çarpıp saçlarımı savurması ile kocaman gülümsedim.Ortalama dört yüz metrelik yapı karşımızdaydı. Ardımdan Dilay, arabadan ilerek hemen yanımda durdu.
" Ben biraz önce ki söylediklerimin arkasındayım. Kim böyle bir yere mekan kurar ki çok saçma."
Söyledikleri mantıklı gelsede artık geri dönemezdik uzun süredir yoldaydık ve çok acıkmıştım. En azından bir bardak su içtikten sonra geri dönmeliydik.
Sema da arabayı kilitleyip yanımızda yerini aldı.
" İkimizde benden özür dilemelisiniz!"
Sarı saçlarını toplarken dediği kibirli cümleyi görmezden geldik.
Önümüzdeki yol biraz dikti.Kaldı ki yapının etrafında arabayı park edecek bir yer yoktu.O yüzden arabayı burada bırakarak yola devam edecektik.
" Gidelim."
Diye mırıldanarak dik yolu çıkmaya başladık.
Podyuma çıkar gibi giyinen Sema, ayağındaki topuklular yüzünden yokuştan kaymasın diye elini tutmak durumunda kaldık.
Sonunda merdivenleride çıkınca bizi güzel bir bahçe karsıladı. Çevresi taşta duvarlarla kaplıydı duvarları ise sarmalayan sarmaşıklar etraftaki masalara ayrı bir hava katmıştı.
Bu yapı bana ege evlerini anımsatmıştı. Gayet şirin bir yerdi. Etrafı inceleyerek içeri girdik. İçeriside dışarısı gibi hoştu. Dirtdörtgen şeklindeki girişin köşe taraflarına L koltuklar kondurulmuştu. Ortada ise kocaman yuvarlak bir masa vardı. Üzerine konulan koca mumluk ortamın havasını değiştirmişti. Yanlız değildik insanlar vardı. Daha çok orta yaşlı takım elbiseli insanlar...Gülüyorlardı. Konuştukları ortak konu ise paraydı.
Gözlerimi Semaya çevirirken onay bekler gibi baktım ona. O ise gayet neşeli bir biçimde etrafı izliyordu.
Ne yapacağımızı bilmez vaziyette etrafa bakınıyordum ki bizi elinde mavi bir dosya ile garson karşıladı.
" Hoşgeldiniz, hanımlar. Beni takip edin, lütfen.Size yerini göstereyim."
Diyerek kibarca bir selam verdikten sonra yürümeye başladı. Asıl yer burası değildi sanırım. Tarifi olmayan içime sinmeyen bir şeyler vardı fakat anlam veremiyordum. Kırmızı halı eşliğinde bir koridora girdikilerledikçe mekanın şirin havası daha lüks bir hale geliyordu. Duvardaki rönesans tabloları ve ağır avizeler...
Etrafı incelemekten birbirimize bir soru sormaya vaktimiz olmuyordu.
" Kuralları biliyorsunuz..."
Dedi takip ettiğimiz adam. Biz hâlâ ne dediğini anlamazken adımlarını durdurdu. Siyah önünde kocaman iki koruma olan kapının önüne geldiğimizde yüzünü bize döndü.
" Keskin bey, hile yapanları affetmez!"
Keskin mi?
Bu isim nereden tanıdık geliyordu bana?
Onun mekanıymıydı burası?
Hem hilede nereden çıkmıştı?
Bu iş hiç iyi yerlere gitmiyordu. Kapının önündeki adamlardan tipinden belliydi.
" Aslında bakarsanın su alıp git-"
" Şeytanınız bol olsun."
Adam dediklerimi duymamazlıktan gelerek kesti ve alaylı bir gülümse gönderdi bize sonrasında ise kapıyı açmaları için korumalara işaret verdi.
"Şeytana ihtiyacımız olduğunu bilmiyordum!?"
Dedi Sema aklı karışmış, ne olduğunu anlamaya çalışır gibi. Hadi ama yemek yemeye gelmemişmiydik, neden herkes bu kadar tuhaftı?
" Şeytan? Ondan bizde var, yanımızda getirdik!"
Diyen Dilay bakışlarını Semaya çevirdi.Bari burada yapmayın.Önümüzdeki kapı yavaşca aralanırken üzerimizdeki baskı ve şaşkınlıkla kapıdan içeri itildik.
" O zaman iyi şanslar."
Garsonun kapı ardımızdan hızla kapanmadan önceki son sözleriydi bu.
"Hass..." Dedim ağız içinden mırıldanırken.
Biri bunu şaka olduğunu söylesin?
Yoğun sarı ışığın altında halı sahadan büyük bir salon vardı. Duvar kenarları oyun makineleriyle kaplıydı.Slot makinesiydi sanırsam isimleri. Tüm makinaların önü insanlarla doluydu.
Diğer tarafta koca masaların etrafına dizilen insanlar vardı masanın ortasında dönen top ile ellerindeki pulları ortaya çıkararak rulet oynanıyordu.
Bunu iskambil kağıtları ile oynanan masalarda vardı.Bunun adı da pokerdi sanırsam.Yaş ortalaması orta yaşlılardan oluşuyor cinsiyetleri ise çoğunlukla erkekti.
Normal hayatta prestijli oldukları yüzlerinden ortaya koydukları pulların çoklugundan belli oluyordu.
Burası bir kumarhaneydi.
" Çıkarın bizi buradan, yanlış geldik. Akademide okuyorum, polisim ben. Alırım hepinizi içeri!"
Dilay yumruklarını kapalı kapıya vururken bunun bir sonu gelmedi. O kadar çok yere girip çıkmıştım ki bu şansla, artık başıma gelenlere şaşırmıyordum. Yine de hayatımda ilk defa kumarhaneye gelmiş olmamın gerginliği vardı içimde.
Baygın bakışlarımı Semaya çevirirken o üzerindeki şaşkınlığı atmış olacak ki cüzdanındaki bozuk paraları saymaya başlamıştı.
Düşündüğüm şeyi yapmayacaktı umarım.
" Arkadaşım olmasan şuracıkta yapışmıştım boğazına biliyorsun değil mi? Ya sen bizden ne istiyorsun. Hani nezih bir yerdi burası? Nerede göl manzarası?"
Bu gürültü kirliliğine inat bağırarak konuşuyordum.Her şey bitti düzenli bir hayat taşıyacağım derken belanın içinde bulmuştum yine kendimi.
" Bunun peşine ne zaman takılsak,çöldeki bahtsız bedevilere dönüyoruz!"
Diye söylendi Dilay yanımda. Sema başını bozuk paralarından kaldırarak dudağını sarkıtıp etrafa baktı. Ne diyeceğini düşünüyordu.Hiç pişman değildi. Bundan çok emindim.
" Bir karışıklık oldu demek. Üzülmenin sırası değil, biraz eğlenelim polis çağırırız.Olmadı mekanı yakarım, çıkarmak zorunda kalırlar bizi."
Ne kadar kolay söylemişti bunu öyle.
Sema hanıma göre her şey toz pembe.
" Elindekilerle ne yapmayı planlıyorsun peki?"
Diye sordum şüpheli gözlerle...
Tabikide pul almayı düşünüyordu.Beş kuruş parasıyla!
Kesinlikle kafayı yemişti.
" Bir kere geldik bari boş dönmeyelim."
Diye mırıldanarak omuz silkti ve oyunlara yöneldi.
Dilay ise hemen onun peşinden söylene söylene yürümeye basladı.
Biz buradan nasıl çıkacaktık?
Telefonumu elime alarak çekip çekmediğine baktım. Alt yapı yoktu buralarda anlaşılan,çekmiyordu. Salonun ortalarına ilerlerken bir yandanda hattın çekmesini umuyordum.Polis gelirse buradan çıkabilirdik belki.
Anlaşıldığı üzere yasa dışı bir yerdi burası.
Etrafımda döne döne ortalığı tavaf ederken elimdeki telefonun farkedilmemesi için elimden geleni yapıyordum.
Birine çarpmamla telefonum yere savruldu. Söylene söylene telefonumu düştüğü yerden alırken yüzümü bana çarpan kişiye çevirdim.
Yeşil gözlü dev.
Maşallah her masadada eli vardı. Yırtık çoraptan fırlayan parmak gibi her yerden çıkıyordu.
Üzerindeki gömlek ile buradakiler gibi elit kesimden görünüyordu. Kaşlarını kaldırmış neden burada olduğumu anlamak ister gibiydi. Sonra bakışları arkama kaydı. Omzumun üzerinde oraya baktığımda yerde pul arayan Semayı ve başında sürekli söylenen Dilayı gördüm.
Rezillik...
" Arkadaşlarında senin gibi maceraperest.."
Ne demezsin.
" Senin kadar kimse olamaz. Hem iş adamısın hem ilaç firmasında çalışıp bağış yapıyorsun hem kötü adamsın yetmemiş gibi kumarbaz çıktın şimdide.
Maceraperestlik işini kendin için biraz düşün derim."
" Kumarbaz değil, işletmeciyim. Burası benim, mekanım."
Dedi sırıtarak. Bu saydıklarımdan daha kötü bir durumdu. Koskoca memlekette yine en olmadık adamları bulmuştum.
Bir dakika...
Mekanın sahibiyim demişti...
Keskin, dedikleri kişi yeşil gözlü devmiydi?
Her neyse olsa bile bu beni ilgilendirmez di.
" Buraya gelmemiz bir hataydı! Söyle çıkarsınlar bizi buradan."
Dudakları düz bir çizgi olurken ellerini ceblerine koyarak olumsuz bakışlar atıyordu bana.
Hoşuma giden cevaplar vermeyecekti belli ki.
" Kim olursan ol buraya bir kere girdiysen oyun oynamadan gidemezsin!
Turistlik mekan değil burası neticede."
Saçmalıyordu.
Bahane üretiyordu resmen.
Ya da uğraşıyordu.
Attığım tekmenin intikamı da olabilirdi. Seçenek çoktu fakat şuan bunun sırası değildi.
" Merak etme başlangıç olarak borç para veririm. Sonrasında da Doğanın hesabına yazarım borcunu. Tanıdıksın sonuçta..."
Kesinlikle dalga geçiyordu. Yarım ağız yüzüme gülüyordu.
Ellerimi göğsümde bağlayarak cevap verdim.
" Hah! Çok komik!"
" Duyduğuma göre seninki kaza yapmış. İşe bak ki hemen ardından saklandığın delikten sahalara döndün.Kader mi ,tesadüf mü bilemedim?"
Nereden benim ki oluyordu?
Sandığımdan zekiydi.
Çevremde kuzu rolünü sadece ben oynuyordum zaten. Mübarek herkes kurttu.
Neden sürekli üzerine vazife olmayan konuları açarak kapanmış yaraları deşiyordu.
" Kimseye hiçbir şey yapmadım! Beni kendinizle aynı kefeye koymayın."
" Aynı değilsin. Bunun farkındayım.En başında da dediğim gibi...Yeteneklisin. Beraber hareket etseydik şimdiye tüm krallığını yıkmıştık.Neyse ki hâlâ geç değil."
Gülümseyerek gözlerindeki parıltılar eşliginde elini bana uzattı ve teklifini kabul edip elini sıkmamı bekledi. Elleri kanlı olan kimseyle temasa geçmezdim. Kabul etsem dahi.
Kaldı ki ben bu işten çoktan yakayı kurtarmıştım neden şimdi kendimi tehlikeye atmalıydım ki.
" Ne var biliyor musun hepinizin canı cehennemin en di-"
Biraz önce girdiğimiz hemen sağ tarafımda kalan kapı aralanırken eli silahlı bir adam girdi görüş açıma.Yorgun görünüyordu ve yaralıydı kolu boylu boyunca kandı.
Derin nefesler alıp veriyordu. İyi şeyler olmuyordu.
" Abi! Baskın var!"
Dedi yeşil gözlü deve bakarak. Bunu demesi ile ortamda ki her kes suspus olurken bir anda bir kargaşa aldı ortamı.
" Doğan..."
Son dedikleri bunlardı.Sonrasında geldiği gibi geri çıkarak kapıyı kapattı.
Ve patlayan silah seslerinin sesi daha net gelmeye başladı.
Masalardan pulları toplayıp cebine koyanlar, paralarını toplayanlar ,şalını başına sararak ters yöndeki kapıya yönelenler bir anda savaş alanına dönmüştü ortam. Keskinle bir an göz göze gelirken kısa bir bakışmanın ardından adamlarına seslenmeye başladı.
Tam kızları buradan çıkarmak için buradan hareket edecekken tutulan kolumla ilerleyişim durduruldu.
Keskin cebinden çıkardığı ucu üçgen şeklinde olan bir kolyeyi kabaca başımdan geçirerek boynuma yerleştirdi.
Bu da neydi böyle?
Elim kolye ucuna giderken üçgen figürün içinde kart benzeri bir şey olduğunu gördüm.
" Ben gelip alana kadar çıkarma onu boynundan."
" Bu ne?"
" Kısaca oyunun sonu diyelim... Unutma, bir kere borçlandın bana, bunun dönüşü yok."
Hangi oyunumun?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
25.2k Okunma |
1.68k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |