55.Bölüm: Hatırlanmayan Kadın
Oturduğu sandelyeye olabildiğince yayıldı. Bir elini göğsü doğrultusunda bağlamış, sigara tutan elini ise nazik bir kıvrımla havada tutuyordu.
Havalı ve gizemli bir kadındı. Yaşına göre güzeldi de...
Pek haz etmesem de.
Onunla alakalı çok soru işareti vardı aklımda. Hayatı nasıl geçmişti? Gerçek manada neden buradaydı? Ekonomik açıdan bu mahallenin kat kat üzerindeydi de...
Bu bilinmezlik beni ondan itiyordu.Bir yandan da nasıl bilmiyorum kendimi ona yakın buluyordum. Sanki benim yaş almış, olgunluğa ermiş halimmiş gibi geliyordu.
' Geldi yine felaket tellalı ' diye mırıldanarak arkasına yaslandı Sema.
Dilay ise şaşkın bakışlar ile ağzından çıkacak cümleleri bekliyor gibiydi.
Benim için burada olduğu belliydi.
Ellerimi masanın üzerinde birleştirerek öne eğildim.
" Kitabın kayıp sayfasına ihtiyacım var. Hemde hemen!"
Kafayı sıyırmıştı bu kadın. Bu muydu önemli konu? Aylar önce kaybolmuştu işte. Bulabilseydim getirirdim şimdiye kadar.Nerden çıkmıştı birden.Dilay duygularıma tercüman olur gibi söze atladı.
" Bende önemli birşey oldu sandım!"
Dedi üzerinden yük gitmiş gibi derin bir soluk verirken. Zührenin bakışları anlık Dilaya kaysa da dediğini dikkate almadan bakışlarını beklentiyle tekrar bana çevirdi.
" Lanet karga, aylar önce aldı gitti o kağıdı...Kaldı ki bulmuş olsaydım başımdaki dertlerden çok daha öncesinde kurtulurdum."
Kesinlikle dediğim gibiydi.
Bunun böyle olduğunu o da biliyordu.
O kağıt bugün elimde olsaydı bu büyüyü bozmanın bir yolunu bulabilirdik belki. Altı aylık kaçışımda, sevdiklerimden uzak geçirmek zorunda bırakıldığım günlere gerek kalmazdı böylelikle.
Kağıdı bulamadığımızı biliyordu fakat onu istiyordu. Kafa mı buluyordu bu kadın benimle?
Daha yarısına geldiği sigarasını kül tablasının içine basarak söndürdü.Son dumanı da burnundan verirken tıpkı benim gibi masanın üzerinden bana doğru eğildi.
" Sana, sayfayı bul demedim!"
Kaşlarım çatık bir hale gelirken ne demeye çalıştığını anlamaya çalıştım.Kızlarda en az benim kadar meraklı bir şekilde kulak verdiler denilenlere...
Sahi ne demeye çalışıyordu?
Hem bunca aydır çoktan unutulması gerekiyordu bu konunun. Sayfanın kaybolduğu ilk gün gözden çıkmıştı benim için.Şimdi herşey bir düzene girmişken nereden çıkmıştı bu mesele?
" Nerede olduğunu biliyorum... Yapman gereken bulunduğu yerden onu çıkarmak!"
Cümlenin devamını dinlemesem de duyduklarım bende hiç iyi bir etki bırakmamıştı.
Çıkarmak mı demişti?
Bir yere mi gömülüydü?
Aklımı karıştıran başka şeylerde vardı. Sürekli karşıma çıkan bu karganın alıp gittiği o sayfanın yerini nasıl bulmuştu.
Kuş olup peşine mi takılmıştı?
Madem bir şekilde yerini öğrenmişti neden kendi gidip almıyordu?
Son düşüncem bana biraz garip gelmişti. Sayfa bendeyken kaybolmuştu sonuçta. Benden istemesi mantık çevçevesinde olsada işime gelmemişti yine de.
Her ne diyecekti bilmiyorum ama kesinlikle kabul etmeyeceğim bir şey yapmamı isteyecekti.
Buna adım kadar emindim.
Ağzımı açmış itiraz edecekken Dilay benden önce davrandı.
" Bunu bunca zamandır istemedin de, neden bugün istiyorsun?"
Anlaşılan bu karmaşık sorular sadece benim aklımı bulandırmıyordu. Mantıklı bir soruydu.
Kaşlarımı havalandırırken beklentiyle Zührenin ağzından çıkacak olan cümleye dikkat kesildim.
" Bu dediklerim size saçma olarak gelebilir fakat Umay ne demek istediğimi anlayacaktır. Dün gece bir rüya gördüm, sayfanın nerede olduğuyla alakalı... Ayrıntı vermeyeceğim.Vereceğim ayrıntıların bir önemi yok. O çocuğun evinde sayfa...Doğ-"
" Aptal bir rüyanın peşine düşeceğiz yani..."
Dedim sitemle. Sonunda sesimi çıkarabilmiştim. Aslında başta böyle bir tepki vermeyecek olsam da Doğan ismine kadar her söylediği anlaşılabilir veya bir nebze katlanılabilir şeylerdi.
Son kelimeye kadar herşey kabulümdü ama o isim ve o isimle alakalı her şey beni aşardı bu saatten sonra...
Bir sır vermek ister gibi sesini alçalttı ve gözlerimin en içine baktı.
" Sende biliyorsun. Gördüğün şeyi hatırlayabiliyorsan o bir rüya değil,mesajdır.Kitabın, kitabı kullananların üzerindeki etkilerinden biri..."
Dedi bilmişcesine.
Demek adlandıramadığım kabuslar bu yüzdendi. Ne görüyorsam onu bir şekilde yaşıyordum.Bu iş canımı fazlasıyla sıkıyordu.
Kendini kanıtlamak istiyordu. Benim için sorun, bunu rüyasında görmüş olması uçukluğu değildi. Olağanüstü bir çok şey yaşamış yaşamaya devam ediyordum.
Bu cümle aklımda ki soru işaretlerine bir işaret daha ekledi. Yaşadığım hayatın stresinden kaynaklı ne kendime ne de ona hiç sormadığım bir soru...
Kitabı kullanmıştım ve mesaj içeren rüyalar görüyordum. O da görüyordu çünkü o da kitabı kullanıyordu. Kitap kaybettiğim sayfadan ibaret değildi. Kim bilir o kalın eskimeye çoktandır yüz tutmuş sayfaların içinde daha hangi bilgileri barındırıyordu.
Fazla eski kadim bir kitap olduğunu gördüğüm ilk an anlamıştım.
Dünyayı kasıp kavuran tarihi el yazması İncil kadar önem taşıyordu zannımca.
Bu kitap onun eline nereden ve nasıl geçmişti?
Bu kitapla neler elde etmişti?
" Peki, seni bize getirecek kadar neden önem kazandı bu sayfa? Bir düşünelim. O sayfayı ne için kullandığımız apaçık. Üzerinde yazılanların amacı da... Söyleyin bakalım Zühre hanım,yeni bir avınız mı var yoksa bozmanız gereken bir büyü mü!?"
Düşüncelerim arasında her bir kelimesi bastırıla bastırıla söylenen bu cümleyle fal taşı gibi açılan gözlerimle Semaya baktım. Fazla sinirli görünüyordu. Çok fazla...
Her an masanın üzerinde karşıya tarafa atlayacakmış gibi. Masanın üzerindeki elimi Semanın masanın altında, dizinin üzerinde duran elinin üzerine koydum.
Şuan hiç sırası değildi.
Tepkisinin nedenini pekala biliyordum.
Aylardır yaşadıklarımızı daha fazla içinde tutamıyordu ve bunu tepki olarak gösteriyordu. Bu konuda kabahatli olduğumuzu hepimiz biliyorduk ama tek suçlu biz değildik.En az bizim kadar Zühre de yüzde yüz kusurluydu. Aylardır yaşadıklarımızın hepimizin hayatına kötü etkileri olmuştu. En çokta bana...
Birbirimizden yeterince kopmuştuk ve tekrar aynı şeylerin yaşanmasını istemiyordu.
Gözlerimi Semadan alarak Zühreye çevirdim.
Semanın aksine gayet rahattı. Bu gerginlik hoşuna gitmiş gibi gülümsüyordu. Ters psikolojiyi en iyi şekilde sergiliyordu. Mimikleri görülmeye değerdi.
" Hiç büyü bozmadım çünkü yaptıklarımdan hiç pişman olmadım.Tek pişmanlığım neden çok daha fazlasını yapmadığımdı..."
" Avcı, benim. Av konusu ise değişime ve gelişime açıktır. Şu dakika sen bile benim için av niteliğinde olabilirsin. Hiç belli olmaz..."
Dedi ilk baştaki gibi sandalyesini yayılırken.
Küçümsenecek bir kadın değildi. Dediklerinin veya yaptıklarının azımsanacak şeyler olduğunu düşünmüyordum.Yalan söylemiyor ve dediklerinde bir abartı göremiyordum.Onda çok daha fazlası vardı. Onu yeteri kadar iyi tanımamıştık ve şuan bu fikirde olan tek kişi ben değildim. Kızlar ile birbirimize olan bakışlarımız duymayı beklemediğimiz cümlelerden kaynaklı etki yaratmıştı bizde. Karşımda medyum olan gizemli bir kadın duruyordu. Bizim için öyleydi. Göz ardı ettiğimiz bir şey vardı. Her insan bir başka insanın hayatında oynadığı rol ile nitelik ve yer kazanırdı. Şu dakikaya kadar bizim için gizemli bir medyumdu.Bize bu haliyle gelmiş öyle aksetmişti kendini.Başkalarının hayatında nasıl bir rol oynamış, nasıl bir konumdaydı ve kendini asıl iç dünyasında nasıl nitelendiriyor, bilmiyorduk ve bu şu ana kadar gözden kaçırdığımız büyük bir noktaydı.
Karşımızda gerçekten kim vardı?
Bu kadın kimdi?
Medyumdan fazlası vardı onda...
Nasıl bilmiyordum fakat bunu görebiliyordum.
Meydan okumuyordu öyle bir tavır göremiyordum. Sadece gardını almıştı o kadar.
Çünkü Semanın biraz önce dediği bir şey onun kendine çizdiği sınırların içindeydi.
Bunu farkedebilmiştim fakat kızların benim gibi düşünmediği belliydi. Hakları da vardı. Ne şekilde olursa olsun bu şekilde söylenen tehditvari bu cümle kabul edilemezdi.
" Denesene...!"
Dedi Sema tek kaşını kaldırıp dişlerinin arasından tıslarken.Elimin altındaki elini uyarırcasına sıktım.Dilay yerinden sakince kalkarken Semaya sarfedilen cümleler karşısında bir şeyler yapacağı belliydi. Müdahale etmem gerekiyordu.
" Teklifini kabul etmiyorum! Ayak işlerini yapacak başka birini bulsan iyi olur. Anlaşılan o ki bunu yaparken zorlanacağa da benzemiyorsun..."
Kibarca git buradan demiştim.
" Bence bir kaza çıkmadan buradan uzaklaş!"
Dedi Dilay. Öfkelenmişti fakat kendini tutabiliyor ve dizginleyebiliyordu. Ortamı kontrol altında tutmak için bunun şart olduğunu biliyordu.
" Kibar hanımlarda öfkelendiğine göre bana müsaade. Bir tavsiye hızlı iniş çıkışlar benim yaşlarımda, alın ve göz bölgesinde kırışıklıklara neden olabiliyor...Sağlığınız ve güzelliğiniz açısından sakin kalmanızı öneririm!"
Bunu söylerken nedensiz bir biçimde yüzünü incelemekten alamamıştım kendimi.Yaşına göre dinçti.Benim yüzümde bile kırışıklık bulabilirdik ama onda yok denecek kadar azdı.
Yüzünün güzelliğini gamsızlığına veriyordum.
Sıcak ve kocaman bir gülümseme ile kalktı. Biraz önce neler dediğini bilmesem masum sanacaktım onu.
Sandalyesini düzeltirken açık saçlarını kulağının arkasına itti.
" Cevabını bekliyor olacağım."
Dedi bana gözlerime bakarak. Hâlâ neyi diretiyordu. Neden bu kadar inatçıydı ki...
Cevap verip vermemek arasında kalırken arkasına dönerek yetişkinlerin bulunduğu yere doğru gitmeye başladı.
" Yeterince açık konuştuğumu düşünüyorum!"
Diye bağırdım arkasından soru işaretlerine yer vermeden. Anlık yüzünü bana dönerek geriye doğru minik birkaç adım attı.
" Düşünüyor olman benim için bir cevap niteliği taşımıyor."
Sonrasında bir şey söylememe izin vermeden tekrar önüne dönerek kalabalığa karıştı...
******
" Kahretsin!"
Diye mırıldandı sayısız kere girdiği kasanın şifresi yine hata vermişti. Sinirlenmişti ve hareketleri hoyratlaşmıştı.
Denilenlere göre bir buçuk seneye yakın bir zaman dilimi silinmişti hafızasından. Bu yüzdendir ki giyinme odasının özel bir yerine konumlandırılmış ve içinde göndereceği malların adreslerinin tutulu olduğu dosyalara ulaşamıyordu.
Doğum günü veya herhangi özel bir tarih gibi basit bir şifre olamazdı. Anlamlı ve akılda kalıcı bir şey olmalıydı...
Aklına hiçbir şey gelmiyordu.
Çelik, özel bir kasaydı herhangi kötü olasılık karşısında önemli olan bilgileri korumak için tasarlanmıştı. Bu da mutlaka şifreyi bulması gerektiği anlamına geliyordu.
Son bir kez eğilmiş olduğu yerde hafızasını yokladı. Bu kadar zor ne koymuş olabilirdi?
Sesli bir soluk verirken öfkesinin yatışmasını bekledi fakat işler istediği gibi gitmedi.
Dikişli olan sol eli ile çelik kasaya gelişi güzel vurdu.Dizinin üzerinde eğildiği yerden yükseldi ve hızlı adımlarla giyinme odasından yatak odasına geçti.
Yatağının üzerindeki beyaz gömleğini bir çırpıda üzerine geçirdi.Sonrasında ise düğmelerini iliklemeden boy aynasının önüne geçti.Kazadan sonra doğru düzgün aynaya bakamamıştı.Bir yandan alnındaki iyileşmeye yüz tutmuş yarayı inceliyor bir yandan da gömleğinin kol düğmelerini birleştiriyordu.
Gözleri yüzünden boynuna düştü yavaşça. Şuana kadar farkına varmadığı yara çekti dikkatini...
Tam şah damarının üzerinde duran bir çizikti bu.Kabuk bağlamıştı fakat fazla göz önünde duruyordu.Aynaya biraz daha yaklaşırken başını biraz daha yukarı kaldırdı yarayı rahat görmek adına...Cam kesiği değildi.Bıçak izi gibiydi. Eğer kazada açılan bir yara olsaydı bilgi verilirdi ona. Mutlaka söylenirdi ama kimse konusunu açmamıştı. Bu da onlarında bunun hakkında bilgilerinin olmadığı anlamına gelirdi.
Kaza günüyle alakalı bir fikri yoktu. Ne olduğunu hatırlamıyor kimsede bilmiyordu.
Büyük ihtimal sinir krizlerinin birine denk gelmişti bu kaza.
Nereden çıkmıştı bu iz?
Kendiliğinden olmamıştı elbet. Belki bir kavga ya da boğuşma olmuştu birisiyle arasında. Öyle olmuş olsa bile kendini çok iyi savunabiliyordu. Böyle hayati bir yerden böyle bir yara alması tuhaftı.
Bu yara oluşana kadar karşısındakini çoktan gökle buluşturmuş olmazmıydı?
Açılmayan kasa, nasıl olduğu bilinmez bir yara...
Sinirle güldü aynanın karşısında.
Kapının tıklama sesi ile tüm düşüncelerinden arınarak aynadan hemen arkasında ki kapıya baktı. Çok geçmeden açılan kapıdan içeri Gökhan girdi ve tekli berjere rasgele oturdu.
" Kasa açılmıyor! Hatırlamıyor olsam da teslimatların gideceği yerlerin yazılı olduğu belgeler o kasanın içinde olabilirdi.Adamlarla iletişime geç ve adresleri tekrar iste."
Gökhan genç adamın dediklerini can kulağıyla dinleyerek başıyla onayladı. Uzun zaman olmuştu bu karşılıklı iş hakkında konuşmayalı.
Neyse ki artık eski hallerine dönmüşlerdi. O kız yüzünden araları yeterince bozulmuştu. Eskiye dönmüş olmalarının mutluluğu ile keyiflenmişti Gökhan.
" İşlerin başına döndüğünü görmek çok güzel dostum."
Genç adam dostunun bu sözlerine alayla güldü.
" Ne o, kızlarla eskisi gibi takılmaya vakit bulamıyor musun?"
Genç adamın dediklerine güldü Gökhan sonrasında ise cevabı gecikmedi.
" Bu da bir seçenek tabi."
Bu cevaba ikisi de gülerken kapı ani bir şekilde açıldı.
İki genç adamda kapıya bakarken aralanan kapıdan içeriye önce Cihan sonra ise Baran girdi. İkisininde bakışları kol düğmeleri ile uğraşan genç adamı buldu.
İyi olduğuna kanâat getirerek daha da rahatladılar.
" Erken toparlanmışsın. Biraz daha dinlenseydin keşke!"
Dedi Baran kapıya sırtını yaslarken. Genç adam kendini hasta yatağında hayal etti bir an.Bu düşünce ile yüzü buruştu bir anlığına...
Yatmak dinlenmek ona göre değildi.Uyumaktan bile hoşlanmıyordu.
Hayatının her alanında hep aktif olmalıydı.
Babası onu hep bu şekilde,bu anlayış ile yetiştirmişti.
" Cümleni tekrar gözden geçir Baran? Aramızda dinlenmekten hoşlanmayan birileri var."
Dedi hemen yanında ayakta dikilen Cihan,dalga geçerek. Genç adam tüm bu denilenlere gülüp geçti. Hazır hepsi buradayken ne zamandır sorması gerektiğini düşündüğü ama bir türlü fırsat bulamadığı soruyu yöneltti arkadaşlarına.
" Unutmuş olduğum hatırlamam gereken bir durum var mı?"
Pimi çekilmiş el bombası gibi sakin ve zamansız bir şekilde yöneltmişti sorusunu.
Odada ki herkes suspus olurken aynadan teker teker onları inceledi ve soruyu açık bir hâle getirdi.
" Bilmem gereken herhangi bir durum...Keskin ile alakalı olsa bile...Anlatmanız gereken bir şeyler elbet vardır!"
Diğer genç adamlar birbirlerinin yüzlerine anlamsız bir şekilde bakarken hepsinin içlerinden geçen dile dökmeye ant içtikleri tek bir şey vardı.
Genç adam bu sessizlikten sıkılarak arkasını dönüp arkadaşlarını inceledi.
" Dilinizi mi yuttunuz!?"
Ses tonunu biraz daha arttırdı bir yandanda gözlerini şüpheyle kısarak tepkilerini inceledi. Sakladıkları bir şey mi vardı yoksa çok şey yaşanmıştı da hangisini söyleyeceklerini mi kestiremiyorlardı diye düşündü kendi içinde.
İlk ihtimali aklına düşer düşmez gözden çıkardı. Aralarında hiç bir zaman yalan olmamış ve birbirlerine karşı hep dürüst olmuşlardı.
Zamanında kurdukları çetenin ana kuralı bile buydu; Birbirlerine karşı dürüst olmak.
Bu kural için sayısız adam yerin en dibini boylamıştı.
" Bilmen gereken önem taşıyan bir şey yok."
Diye açıklama yaptı Gökhan. İhanetini ikinci kez tescillemişti. O odada bulunan herkes ile beraber...
" Bir şey daha..."
Gökhandan aldığı cevapla tatmin olurken aklındaki öteki soruyu dile getirdi genç adam.Odadakiler dikkatle onun ağzından çıkacak cümleyi dinlerken hiç bekmedikleri bir soru daha geldi.
" Sol göğsüme yazılı bir
dövme var. Bir fikriniz var mı bunun hakkında?"
Cihan kaşlarını merakla havalandırarak diğerlerinin cevabından haberdar olduğu o soruyu sordu.
" Göğsünde ne yazıyor?"
" Vesvâs! Vesvâs yazıyor. "
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
25.2k Okunma |
1.68k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |