54.Bölüm: Eskiye Dönüş
Sevinçli haberi alır almaz bundan sonra ne yapacağım aklımda çoktan şekillenmişti. Hâleye yapacağım açıklamayı ertelemeye karar vermiştim. O akşamdan sonra her şey tüm fikirlerim, bakış açım değişmişti. Artık yakalanma korkum sürekli bir şeylere çözüm üretme sorunum ve endişelerim sona ermişti. Eski hayatıma en iyi şekilde yeniden başlayabilirdim. Yapmaktan korktuğum ne varsa üstesinden gelebilirdim. Bu yaşadıklarım elbette ki bana yeterince ders vermişti.
Hırslarımın kurbanı olmayacak hayatımın kıymetini daha iyi bilecektim.
Artık saklanmama da gerek kalmamıştı.
Ailemi çok özlemistim 7 ay çoktan geçmişti. Bu süre zarfında onları görüntülü aramalarım dışında hiç görmemiştim.
Gerçektende çok özlemiştim.
Neyseki tüm bu olanlar bayram tatiline denk gelmişti.
Elimdeki küçük tekerlekli bavulu sıragele peşimden sürüklüyordum. Bavulun tekerlekleri girintili çıkıntılı yolda yankı yaparken bu sesle fazlaca dikkat çektiğim aşikardı.
Kulağımdaki telefonla müjdeli haberi Alpaya vermekle meşgüldum. Nerede, ne yaptığımı nereden anlıyordu bilmiyordum. Her nasıl oluyorsa beni sürekli suç üstü yakalıyordu.Bu sefer ise o benim ne yaptığımı yakalamadan Bir yandan bayır çıktığım yolda bavulu var gücümle yukarı çekmekle meşgüldum. Ama mutluydum.
Kesinlikle mutluydum.
Bavul parmaklarımın arasından çıksa gitse buna kahkaha bile atabilirdim.
" 7 yıldan sonra açığa alındığım şu meslekte bile senin gibisini görmedim.Neden hiç akıllanmıyorsun,Umay? Daha yeni ölümden döndün.Bahsine girerim elindeki yara bile daha iyileşmemiştir."
Maceradan maceraya atlıyordum. Araya dinlenmek için bile olsa zaman koymuyordum.
Sargılı elime bakarak dediklerine hak verdim.Ama yinede yolumdan dönmeyecektim.
Artık bir tehdit yoktu nasıl olsa...
" Boşuna endişe ediyorsun. Doğanın balatalar hakkın rahmetine ulaşmış.Bizzat test ettim.Değil beni bahsine girerim kendini bile unutmuştur o."
Uyumsuz ve kurmamam gereken cümle kabak gibi kendini belli ediyordu.
'Bizzat test ettim.'
Neyse belki görmezden gelirdi bunu.
" Yapmışsındır! İnanıyorum sana! Artık yaptıklarınla beni şaşırtmıyorsun. Yarın bir gün belgesellerde Avusturalyanın vahşi doğal yaşamlarında aslanlarla boğuşurken görsem seni, garipsemem."
Bu dediğini sesli bir şekilde gülmek istesemde kendimi sıktım. Çünkü ses tonu gayet ciddi ve öfke barındırıyordu.
" Doğan seni hatırlamıyor,unutmuş olabilir fakat bu çevresinde ki o insanların da seni unuttuğu anlamına gelmiyor. Düşmanları seni biliyor...Haberi olmayanlar bile Doğan tüm memleketi didik didik ararken tanımış oldular seni zaten."
Alpay kafama sokmak ister gibi ilkokul çocuğuna anlatırcasına sade ve açık bir şekilde konuşuyordu.
Dediklerinde doğruydu tabiki de ama bana en büyük zararı veren Doğandı.
" Gökhan seni infaz etmek için götürdüğünde Doğan kurtardı seni.Peki,neden? Hastalıklı sevgisi için. Şuan ne var biliyormusun, biri sana zarar vermek istediği zaman varlığından çekinecek veya engel olacak bir Doğan yok ortada! Hatta bakarsın bir şarjörde o boşaltır."
Alt dudağımı sarkıtırken duymak istemediğim tüm olasılıklar kulağımda çınlıyordu.Hadi ama kötü şeyler düşünerek iyi şeylerin olmasına imkan vermiyordu.
Bir daha aynı şeyleri yaşamayacaktım.
Ona uzak olduğum için diğerleri için bir tehdit oluşturmayacaktım.
" Gökhanı söylüyorsan,emin ol o Doğanın beni hatırlamasını isteyen son kişi bile olamaz.Baran desen o beni zaten anlatmaz.Bile isteye aleyhime hiçbir şey yapmaz. Başka hangi düşman korkmam gerekenler...Kaldı ki hatırlasa bile geri tekrar seveceğini düşünüyormusun gerçekten. Sevgi denen şey kafasına göre gidip gelen bir şey değil.Bu çok aptalca!"
Büyüyü tekrarlamadıkça beni tekrar sevmezdi.Onun dışında zaten sevmeyi bilen veya bu tür duygulara önem veren bir adam değildi. İşin kısası Alpayın dediklerinin aksine korkmam gereken bir konu yoktu ortada.
Mesleği gereği ayrıntılı düşünüyordu o kadar.
" Ben de kabahat, kime ne anlatıyorsam...Sen konuşmakla fikir değistirecek bir kız değilsin.Bunu çoktan anladım.O yüzden yaşa ve gör Umay!"
Dediklerinin ardından derin bir soluk verdi.Söyleyecek çok şeyi varmışta ona rağmen pes etmişcesine sustu.
Böyle yapması benimde üzüyordu.
" Mümkün olduğu kadar kimseye adresini söylememeye çalış. Onlardan birini görürsende çok göze batma uzaklaş."
'Peki' diye mırıldanıp gülümseyerek dediklerini dinledim. Her şeye rağmen yanımda olması ve fikirlerime saygı duyması hoşuma gidiyordu.
Ya da saygı duymaya mecbur kalıyor da diyebilirdik.
Telefonu kapatarak cebime yerleştirdim ve yürümeye devam ettim. Neyseki bayırı bitirmiş mahalleye girmiştim. Oto yıkamanın önünden geçerken tüm anılarım gözümün önünden geçmişti. Ne günlerim geçmişti burada. Çok şükür bundan sonrası daha güzel olacaktı.
Şöyle bir etrafa bakındım.Önünde hiç araba yoktu. Bir hareketlilikte yoktu. Anlaşılan Doğanın yanındaydı hepsi.
Önünde biraz durup dinlendim elim uyuşmuştu bavulu çekmekten. Elimi sargılı elimin üzerine koyarak acıyıp acımadığını tarttım. Çok daha iyiydi.
Biraz soluklanarak bavulu tutmuş peşime sürüklemeye devam etmiştim. Vakit kaybetmek istemiyordum. Yeterince vakit kaybetmiştim artık ailemin yanında olmak istiyordum.
Girintili ve çıkıntılı olan sokakta valizimi büyük bir heyecan ve istekle peşime takmıştım.
Hava gayet güzeldi. Bayramın güzel geçeceği aşikardı.
Etrafıma doyasıya baka baka yol alıyordum. Arada yolun ortasında duruyor gözlerimi kapatarak derin bir nefes alıyor ve yoluma devam ediyordum.
Çok geçmeden yol kenarına parkedilmiş buraya ait olmadığını bas bas bağıran bir araba çekti dikkatimi. Fazla güzeldi...
Tuhafıma giden şey arabanın markası ya da burada neden olduğu değildi. Plakasıydı. Yabancı bir plakaydı...
Doğumumdan beri yaşadığım bu semtte hemen hemen herkesin ne iş yaptığını alım gücünü ya da çevresini az çok biliyordum.
Bu aracı ya da buna benzer bir aracı şuana kadar hiç görmemiştim buralarda.
Zührenin evinin önündeydi. O apartmandan birinin olmalıydı zannımca.
Arabanın yanından geçerken filmli camlarından içeriyi görmeye calışsam da çokta başarılı olduğum söylenemezdi.
Bilinmezlikle alt dudağımı sarkıtırken buna çokta kafa yormak istemediğimden düşüncelerimin arasından hemen sıyrıldım ve yavaşlayan adımlarımı hızlandırdım.
Nihayetinde evim sokağın sonunda ki dönemeçte görünmüştü. Yüzümde oluşan gülümsemeyle ilerlemeye devam ettim. Mahallenin içine girdikçe dışarıda oyun oynayan çocuk sesleri kulağımı doldurmaya başlamıştı bile.
Zamanında hoşuma gitmeyen bu sesler artık hoş gelmeye başlamıştı bana.
Evimin önüne gelince bavulumu kulpundan turtarak üç basamak olan merdiveni tırmandım ve evimin açılması zor giriş kapısında buldum kendimi.
O kapıyı nasıl açtım içeri nasıl girdim bavulla merdivenleri nasıl aştım bilmiyordum. Bildiğim tek şey bunca yalanı nasıl toparlayacağımdı.
Aileme İstanbul'a değilde bu şehire atanıp onlardan gizlediğimi nasıl ne şekilde anlatacaktım bilmiyordum.
Sonunda tanıdık kapının önünde durdum nefes nefese. Derin bir nefes alarak nefesimi topladım ve elimi kaldırarak zile bastım.
Başımı dik tutarak özlemimi biraz olsun gizleme gereği hissettim fakat çokta başarılı olamadım.
Kapı aralanırken annem ve babamın şaşkınlık nidalara tüm apartmanı doldurmuştu bile.
*******
İlk akşam özlem gidermiştik. Annemin sık sık boğarcasına sarılmaları ve babamın ilgileriyle geçip gitmişti günüm.
Onları gerçekten özlemiştim. Annemin sorgu sualleri hiç bitmediğinden her şeyi kökten çözüme ulastırma amacı ile pat diye söylemiştim İstanbul'a atanmadığımı. Başta anlamayarak bocalamaları ile sözlerimi devam ettirerek sonrasında açıklamasını da yapmıştım.
Aklıma ilk gelen açıklamayı bir anda yapmıştım. Fakat verilen tepkiler ile bu konu hakkında biraz düşünerek mantıklı bir açıklama yapmadığımdan toparlaması biraz güç olmuştu.
Onlara sınav sürecinde biraz yorulduğumu ve bir süre yanlız kalmak istediğim için atandığım yeri buralara uzak bir yer olarak aksettiğimi söylemiştim.
O an mantıklı bir açıklama olarak gelmişti bana fakat saçmaydı.
' Biz seni bu kadar mı sıktık?'
' Biz bu yalanı hakedecek ne yaptık?'
' 7 aydır buraya gelmek şöyle dursun,görüntülü bile olsa bizi arayıp sormayacak kadar ne yapmış olabiliriz?'
Hiçbirinin cevabı yoktu bende.
Daha fazla yalan söylemek istemediğimden pat diye söylemiştim bunu fakat pişman olmuştum.
Tartışmıştık.
Kırılmışlardı.
Yalan söyleyerek üste çıkmak istemediğimden hiç bir cevap vermemiştim onlara. Annemin sitemleri arasında susup kalmıştı. Babam bir an tepki gösterse bile sonrasında bir açıklama yapmadığımı ve üzerime çok gelindiğini görünce susmuş,annemi sakinleştirmeye çalışmıştı.
Annem tavırlı olsada babam uzun zaman sonra beni görmenin özlemiyle biraz daha yumuşamıştı.
O akşamı nasıl bitirmiştik bir fikrim yoktu. Fazla gergin geçmişti herkes için. Neyseki ertesi gün yani bugün biraz daha iyiydi. İki tarafta biraz olsun yumuşamıştı fakat arada sırada da olsa iğnelemeler hiç bitmemişti.
Özellikle annem için geçerliydi bu durum.
Babam, bayram izni nedeniyle evdeydi ve bu akşam için arkadaşlarımız, yakın komşularla benim gelişim adına küçük bir plan yapmıştı.
Semaların evinin müstakil bahçesi bu toplanma için uygun görünmüştü. Annem mahalleden yakın gördüğü kişileri hemen herkesi çağırmıştı. Bahçe ışıklar ile aydınlatılmış ramazan sofrası gibi büyük bir masa kurulmuştu. Güne gider gibi herkes birer ikişer çeşit birşeyler yaparak gelmişti. Akşam ezanına yakın hemen herkes toplanmıştı.
Dilayın ailesi, Semanın ailesi başta olmak üzere mahalleden sayamayacağım kadar bir çok insan.
Bahçe büyüktü. Kadınlar biraz ileride koca masayı donatırken,erkek tarafı ise bir kenarda semaver ile ilgileniyor bir kısmı ise masada çoktan yerini almış işlerinden konuşuyorlardı.
Konuşma gülüşme sesleri her yeri doldurmuştu.
Yanında bulunduğum hazırlanan koca masadan bağımsız küçük ve etrafında 4 sandalye olan bahçe masasına dayanarak ellerimi göğsümde birleştirmiş onları izliyordum tebessümle. Herkesle selamlaşmış herkesle ayrı ayrı konuşmuştum bu beni biraz yorsa da genel olarak fazlasıyla mutluydum, gelişimden kaynaklı herkes mutluydu.
İlgilerini yeterince bana hissettirmişlerdi.
Öyle ki Dilayın annesi, annemin best arkadaştı Fatma abla bana koca koleksiyonu yapmıştı.Uzun süre burada olmadığımdan kaynaklı yaptığı liste fazla kalabalıktı.
O da yetmemiş gibi mahallenin önde gelen teyzeleri artık işimin ve gücümün olduğuna göre bir diğer aşama olan evlilik aşamasına geçmiş olduğumu bana her fırsatta hatırlatıyorlardı.
Gözlerimi yumarak başımı göğe çevirdim. Şu huzurlu an için çabalayalı neredeyse bir seneyi aşkın bir zaman dilimi olmuştu.
" Burada geceyi erken bitirmeye niyetli birileri var sanırım."
Ses beraberinde gözlerimi bir çırpıda açarken Dilayı gördüm üzerindeki lacivert polis akademisi üniforması ile. At kuyruğu yapmış olduğu saçları sağa sola sallanırken bana yüzünde büyük bir gülümseme ile bana koşar adım yürüyordu. Sonunda bir çırpıda üzerime atlayarak bana sarılmıştı ve bende ona.
" Çok özlemişim. Biraz daha ortaya çıkmasaydın emniyeti araya koymak zorunda kalacaktım! Neyseki Alpaydan haberini aldım."
Ellerimi sırtında gezdirirken son cümlesi ile donakalmıştım. Alpay ne alakaydı.
Sarılmamızı bitirirken birbirimizden ayrıldık.
" Dur sen sormadan ben söyleyeyim. Stajım için emniyete gidip geliyorum bazen. Oralarda görüyorum onu kimi zaman.Konuşma fırsatımız oldu bir kere."
" Açığa alınmıştı en son..."
Dedim mırıldanarak. Bunu duymuştu.
" Zaten çalışmak için gelmiyor. Emniyet müdürüyle görüyorum onu sonra gidiyor. Her neyse boşver bunları... Çok özlemişim seni. Yokluğunda Semanın triplerini çekmek zulümdü zaten."
Aklım bir an Alpaya kaysa da Dilaya olan özlemim ağır basmıştı ve onla ilgilenmeye başlamıştım.
" Üniforma çok yakışmış eminim ki çok başarılı bir polis olacaksın.Senin adına çok,çok sevindim Dilay."
Dilayın her cümlemde gözleri sevinçle daha da ışıldadı. Gerçekten çok yakışmıştı. Tam ağzını açmış bir şey diyecekken tanıdık sarı saçlar kalabalığı yararak iki elini açmış bir şekilde bana koştu. Aynı tanıdık saçlar Dilayın benden bir kaç adım gerilemesine neden olarak bana koala misali sarıldı bu sarılmasına bende karşılık verdim gülerek.
" Sen çok sarıldın ben hiç sarılmadım Dilay. Müsaade et lütfen...Bende çok özledim."
Gülerek sarılmasına karşılık verirken Dilay Semanın bu hareketine homurdanmaya başlamıştı bile.
Sema dudaklarındaki kırmızı ruju ile yanaklarımı sulu sulu öperken sıkı sıkı sarılarak sağa sola doğru savruluyorduk. Bir yandan sarılıyor bir yandan da bana sitemlerde bulunuyordu dün geldiğimi ona neden söylemediğimden kaynaklı.
Fakat benim dikkatim hemen arkasından adımlarını takip eden Barandaydı.
Doğruya aileleri çoktan tanışmış ciddi bir aşamaya gelmişlerdi. Küslükler olsada birbirlerini uzun yıllardır tanıyorlardı. Daha fazla bu işi uzatma taraftarı değillerdi zannımca.
Bana tebessüm, özlem ve birazda mahcubiyetle bakarak geliyordu. Vereceğim tepkiden korkar gibi tedirgindi sanki.
Baran hep iyi bir çocuktu, öyle tanımıştım onu.
İyi bir insandı,iyi bir arkadaş, iyi bir enişte, Sema için iyi bir tercihti. Birbirlerini de seviyorlardı. Fakat yanında ki insanlar,arkadaşları onu kötü taraflara çekiyorlardı.
Bu ilişkiyi eskisi kadar onaylıyormuydum, muammaydı!
Birkaç adımda oda yanımıza ulaşmıştı. Bakışlarını yerde dolaştırırken bana ne diyeceğine kararsız gibi duruyordu fakat sonrasında cesaretini toplayarak.
' Hoşgeldin, Umay' diye mırıldandı. Ben ise kafa selamı vermekle yetindim.
" Elinin durumu nasıl?"
Sema sarılmayı bırakarak, sargılı elimi avucunun içine alıp incelemeye başladı.
' Daha iyiyim' derken bakışlarım tıpkı Dilayın bakışları gibi Barana kaymıştı. Onun bu durumdan haberi yoktu. Doğanla kaza yaptığımızdan...Alpay,Sema,Dilay dışında kimsenin haberi yoktu.O gün arkamızda hiç bir kanıt bırakmadan uzaklaşmıştık oradan. O gün, o arabada bir kişi vardı. Bizim dışımızda herkes öyle biliyordu.Semanın dediğine göre kaza günü Doğanın yerimi bulup bana geldiğinden kimsenin haberi yokmuş.
Ne Baranın, ne Gökhanın ne de bir başkasının...
Çalıştığım yeri bile bilmiyorlardı.
Barana her konuda güveniyordum. O gün o arabada benim olduğumu bilse bile bir şey söylemezdi kimseye. Buna adım kadar emindim fakat Alpay bunun aramızda kalmasını istemişti ve öyle olacaktı da.
" Bir sorun yoktur umarım?"
Dedi Baran elimde gezdirirken gözlerini. Kafamı hayır anlamında iki yana salladım.
" Önemli bir şey yok. Küçük bir kaza..."
Diye mırıldandım. Dilay birden lafa atladı.
" Kaza derken düşmüş cam kesmiş elini...Onu demek istiyor Umay."
Dedi bir çırpıda.Baran kaşlarını yukarı kaldırarak baktı.' kesinlikle' diyerek onayladı Sema onu. Ne var bu kadar panik yapmasanız...
Sonrasında ise cümlelerini devam ettirerek konuştu.
" Neden ayakta duruyoruz ki, oturalım."
Semanın cümlesiyle hepimiz sandalyelere oturdu fakat Baran oturmadı.
" Ben oturamayacağım.Doğanın yanına gitmem gerek. Kaldı ki işleri iyice aksattım bu olaylardan sebep."
Sema gözünün ucuyla bize bir göz atarak ayakta dikilen Baranın yüzüne çevirdi gözlerini.
" Durumu nasıl, peki?"
Sema bu soruyu aklımda bir soru işareti kaldıysa diye ya da soru sormak istersem diye sorup konu açmıştı Doğandan.
Baran bu soru beraberinde gözlerini Semadan alarak bana dikerken sanki soruyu bana cevaplayacakmış gibi ağzını açtı konuşmak için.
" Daha iyi, ayaklandı çoktan.Elinde ve alnındaki yaralardan başka bir şeyi yok. Tabi birde hafıza kaybı...Son iki senesini hatırlamıyor. Seni hatırlamıyor,Umay. Bizde hatırlatma taraftarı değiliz zaten..."
Dilay yanımda sesiz bir soluk vererek 'İyi bari' diye mırıldandı. Tahminimde haklı çıkmıştım. Gökhan veya diğerleri beni söylemeyeceklerdi. Beni korudukları için değildi tabiki de aksine benden hoşlanmadıkları içindi.
Baranın aksine...
Doğan zamanında benim için tüm arkadaşlarını karşısına almıştı. Bu da doğal olarak hoşlarına gitmemişti. Şimdi ise bir fırsatları vardı benden kurtulmak için bunu da en iyi şekilde kullanacaklardı.
Alpayın da dediğiyle saldırılara açıktım ortada beni koruyacak bir Doğan yoktu. Daha dikkatli olmalıydım.
" Aman aman! Başa dönmeyelim yine."
" Merak etmeyin Doğan Umayı tanımadığı zamanki haline geri döndü. Hatırlayacak gibi de değil. Bu hikaye buraya kadardı. Artık rahat olabilirsiniz."
Dedi Baran.Yanımızdan ayrılmadan önceki son sözleri bunlardı. Bu konuşmalar içimi daha da rahatlatmıştı.
" Hâlâ inanamıyorum.Bitti, artık hep beraberiz."
Dilay ve Sema oturdukları yerden tekrar kucakladılar beni. Çok geçmemişti ki karşımda ki boş olan dördüncü sandalyede doldu.
Zühre.
Elindeki sigarayı çakmak ile yakarken sıkıntılı bir biçimde dumanı dışarı verdi. İlk defa sigara içtiğini görüyordum. Önce kızlarla birbirimize 'noluyor' bakışları atarken ağzımızı açmamıza fırsat vermeden konuşmaya başladı.
" Konuşmamız gerek!"
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
25.2k Okunma |
1.68k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |