51. Bölüm: İtirafın Ardından
" Hedeflerin büyük."
Gözleri boynundaki bıçağı göstererek
"Büyük hedefler,büyük bedeller ödetir!"
Bu halde bile göz dağı vermekten geri durmuyordu.
Bıçağı kavrayan parmaklarım yaşadığım stres altında titremeye başlamıştı bile. Terleyen ellerim de bana hiç yardımcı olmuyor bıçağı tutmakta zorlanıyordum. Sanki avuçlarımın içinde on tonluk yük varmış gibiydi.
Gözlerim Doğanın nabız gibi atan şah damarına dayanmış bıçak ile onun arasında gelip gidiyordu.
Ben onun gibi değildim. Katil değildim. Şuan haklı sebeplerim olsa da bu onu öldürme hakkını bana vermezdi. Geri çekilsin İstiyordum ya da gözünü korkutmak. Fakat şuan içinde bulunduğum durum tam aksini gösteriyordu.
Korku namına hiç bir duygu barındırmıyordu yüzü... Şu durumda bile en çok etkilenen yine bendim.
Avcı gibi görünüyordum fakat av bendim.
Ne kadar daha böyle duracaktık bilmiyorum.Benim aksime o halinden memnun gibi görünüyordu. Sanki boynuna bıçak dayanan o değilde benmişim gibi. Gayet rahattı.Bu rahatlık ona bir şey yapamayacağımı bildiği için mi vardı yoksa öyle bir ihtimale izin vermeyeceğini bir özgüvenden mi oluşuyordu bilmiyordum.
Onunla herhangi bir yere gitmek istemiyordum. Tek gelmişti ama tek dönmeyecekti.
Ben buna izin veremezdim.
" Kanlı elini kolumdan, çek!"
Kolumda varlığını koruyan elini kasdetiyordum.
Gözümün önünde kurşuna dizdiği,kim bilir kaç kişinin günahına girdiği elleri beni iğrendiriyordu.
Her hangi bir temasta olmak istemiyordum.
Fakat elini çekecek gibi de değildi.Aksine kolumda ki baskı arttıkça varlığını daha çok hissettiriyordu.
Reddediyordu.
Cümlelerimi görmezden geliyordu.
Gözlerim kısa bir süreliğine kolumda ki eline giderken elini bir an olsun çekmek için bile olsa tereddütte kalmadığını gördüm.
O zaman benden günah gitmişti...
Diğer elimde tuttuğum bıçağın sivri tarafını belirgin şah damarına bastırdım ve derisinin baskı kaynaklı içeri göçtüğünü hissettim.
Tüm bunlar olurken bir an olsun ne geri adım atmış ne de gözlerini yüzümden çekmişti. Ben ise inatla gözlerine bakmayı reddediyor gözlerimi bıcaktan ayırmıyordum.
Kolum üzerinde ki baskısı git gide artarken amacının zarar vermek olmadığını biliyordum. Dikkat çekmek istiyor ve korkmadığını belli etmek istiyordu. Eğlendiği apaçık ortadaydı.
Sinir kat sayım bir kez daha artarken yüzümü kaldırmadan gözlerimi yukarıya kaldırdım. Gözlerim nihayetinde gözlerinde buluşunca kaşlarını havalandırdı.
" Sana çek elini dedim!"
Diyerek dişlerimin arasından tısladım. Bunun üzerinde yine bir etkisi olmayacağını düşünürken elini bir anda kolumdan çekti.Sonrasında iki elini de görebileceğim hizada yavaşça kaldırarak teslim olmuşcasına bana gösterdi.
Ahmak herif, benimle kesinlikle kafa buluyordu.
Alaylı gülümselerinden birini bana gönderirken konuşmayı da ihmal etmedi.
"Başardın!"
Dedi başını biraz daha bana doğru eğerken...
Eğilmesiyle birlikte bıçağın ucu tenini daha da baskılamıştı. Yine de bu durum onu yapacağı şeyden vazgeçirmedi.Hiç korkmuyormuydu gerçekten?
" Başardın, yendin beni küçük Vesvâs."
Nedensiz bir şekilde bu tavrı bana aslanlarla olan belgeselleri hatırlatmıştı. Yeni doğan yavru aslanlar doğaları gereği oyun oynar gibi boğuşurlardı. İzlediğim bir begeseldeki yavru aslan, baba aslan ile arasında çıkan küçük boğuşmada, baba aslan onu bir pati darbesiyle geri püskürtülebileceği halde yere devrilip yenilmişcesine bir görüntü sergilemişti. Baba aslanın bu davranışını ise uzmanlar, yavru aslanın ileride daha özgüvenli olup sürüye cesaret vermesi için yaptığını dile getirmişlerdi.
Onun bu tavırlarını bir belgesellere benzetmediğim kalmıştı fakat haklıydım.
Doğan beni hiç durdurmuyordu daha da ileri gitmem için öfkemi kampçılıyor ve cesaretimi arttıracak şeyler yapıyordu.
Tüm bunları düşünürken cümlesini sonunda kullandığı daha önce duymuş olduğum özneyi farkettim.
Vesvâs?
Bu sözcüğü o büyücüden de duymuştu her şey başlamadan önce fakat duymamazlıktan gelmiştim.
İşler o kadar sarpa sarmıştı ki son zamanlarda bu sözcüğü çok defa duyar olmuştum.
İlk defa duyduğum bir şey değildi fakat ilk defa ne demek olduğunu merak etmiştim.
Neden sürekli bu şekilde hitap ediyordu bana.
" İnsanların içinde tıpkı bir insanmış gibi gizlenerek onları zayıf oldukları noktalarından hile kullanarak vurup, yoldan çıkaran bir cennet kovulmuşu..."
Merak ettiğimi anlamış gibi hemen peşinden açıklamasını yapmış fakat her sözcüğünde kaşlarım git gide çatılarak gözlerim hırsla kısılmıştı.
Şeytan.
Bana şeytan mı demişti ben mi yanlış duymuştum?
Hadi ama bu adam yaptığı herşeyi niye üzerime yıkıyordu. Sanki tek suçlu benmişim gibi.
Bu adam hiç aynaya dönüp bakmazmıydı acaba?
" Şimdi..."
Dedim bir anda ikimizin duyabileceği bir fısıltıda.Sıkılmıştım artık bu durumdan.Biraz bekleyerek sonrasında söyleyeceğim cümleyi topladım.Bu arada derin bir nefes almayı bırakmadım. Ağzımdan çıkacak kelimeleri bekliyordu fakat merakla değil. Eğlenir gibi...
Sinir oluyordum bu alaylı tavırlarına. Benimle oynuyormuş gibi aks ediyordum bunu.
" Şimdi burayı terk ediyorsun!"
Her sözcüğümde bıçağın baskısını git gide artırıyordum. Az kalmıştı. Tenini yeterince zorlamıştım ve akacak olan kana yol hazırlamama çok az bir mesafe kalmıştı.
Tek kaşını kaldırarak alt dudağını büzmüştü. Cümlenin devamını merak ediyordu.
"Yoksa...!"
Dedi ne alay ne de öfke barındıran bir tonda. Kurduğum cümle hiç hoşuna gitmemişti. Hele bu cesareti göstererek onu kendimle tehdit etmem. İşte böyle...
Artık yavaş yavaş ciddiye alınıyordum. Olması gerekende buydu. Beni ciddiye almalıydı.
Bunları eğlence olsun diye yapmıyordum.
" Açık değil mi herşey? Başladığım işi bitiririm.Yapmadığım şeyler değil bunlar. Daha önce yaptım.Tekrar yapmaktan da hiç çekinmem."
Başını biraz havalandırmış ve boynunda bana yeterince yer açmıştı.
Hodri meydan demenin vücut bulmuş halini sergilemişti bana. Yapamayacağımımı düşünüyordu yoksa gerçekten de canına mı susamıştı karar veremedim.
İstese koluma yapacağı tek hareketle bu bıçağı elimden alır ve yapmak istediğini bana yapardı.
Yapmıyordu.
Ne kadar ileri gidebileceğimimi test ediyordu?
Yoksa,sınırlarımımı ölçüyordu?
Aradan kaç dakika geçti bilmiyordum. Ne bakışlarını bir an benden çekmiş ne de tek kelime etmişti. Ben ise içimde bir kargaşa yaşıyordum. Ne yapacağımı bilemez gibi. Uzun süredir böyle durduğumdan boynundaki elim çoktan yorulmuş ve karıncalanmaya başlamıştı.
Kahrolası kapıdan uslu uslu çıksa ne olurdu sanki?
Odada ki sessizlik nihayet bozulmuştu.
" Kendinden emin değil misin yoksa ufak bir gövde gösterisi mi?"
Durumumuzu kastediyordu. Uzun süredir böyle durmamız, oluşacak tüm ihtimalleri ortadan kaldırmıştı. Daha ileri gidemeyeceğim kesin bir şekilde kafasında yer etmişti.
Bunu düşünmekte haklıydı.
Gerçekten öldürme düşüncesiyle buna yeltenen herhangi biri hiç düşünmeden bıçağı saplardı.
Tıpkı zamanında Gökhanın bacağına hiç tereddüt etmeden açtığım yara gibi...
" Eğer ufak bir gövde gösterisiyse etkilendim daha fazla sinirlenmeme sebep olma ve buna bir son ver!"
Hah!
Saçmalık, gerçekten gövde gösterisi olduğunumu düşünüyordu tüm bunların.
Belki de ona karşı yeterince sert olmamıştım.
Sıkılmaya başladığı aşikardı. Bende sıkılmıştım.
Çok geçmeden biraz önce kolumdan çektiği elini tekrar koluma koyarak aradaki santimleri olabildiğince en aza indirmişti. O kadar ki lanet teninin sıcaklığı yüzüme vurmakla kalmamış vücudumlada buluşmuştu.
" Eğer kendinden emin değilsen şunu bilmelisin ki seni buradan almadan gitmeyeceğim! Bunu bil ve ona göre kararını ver! "
Buradan tek gitmeyeceğini kesin bir dille vurgulamıştı.
Ve bana bir seçenek sunmuştu.
Onu öldürmeme yol açmış, herhangi bir yeltenişim ve ileri gidişimde karşı koymayacağını belirtmişti.
Ne yapmaya çalışıyordu bu ahmak?
Eğer hiçbir şey yapmazsam da bu sonumu hazırlardı. Götürürdü beni. Dediğini yapardı.
Ne çok isterdim bu bıçağın onu delip geçmesini fakat bu kadar kolay değildi herşey.
Bundan sonraki hayatımı bu lanetin cezasını çekerek geçiremezdim. Kaldı ki iş polise intikal etmeden arkadaşları gelir ve öteki tarafa olan biletimi keserlerdi.
" Senin evindeyim, senin odandayım,ellerim üzerinde...Giriş kapısında zorlama ve parmak izlerim mevcut. Arkamdaki komidinin üzerinde ise biraz önce dudaklarımın arasında olan sigara izmariti...Sokak kamerasının tam önünde ki arabam buraya geldiğimin bir kanıtı.Üstelik üzerimde suç unsura da var. Senin için nefsi müdafaa yolu açık."
Aklımda ki tüm düşünceleri tüm çıplaklığıyla görüyormuş gibi açıklıyordu. Onu öldürmem halinde cezai yaptırım almayacağımı söylüyordu.
Artık ne kadar emniyetle ve adliyeyle içli dışlı olduysa kanunnameyi hukuk okuyan birinden daha iyi biliyordu.
Kolumda ki eli yavaşca omzuma çıkmış,omuzundan sarkan saçımı geriye atarak sırtımdan aşağıya inmeye başlamıştı.Daha sonrasında boşta olan eli de sırtında yerini aldı.
Beklemediğim bu hamle karşısında dudaklarım aralandı.
" Ne yaptığını sanıyorsun! Çek hemen elini!"
Diyerek yüksek bir ses ile bağırdım.
Vücudum bu dokunuşlar ile tehlike çanlarını çalmaya başlamıştı bile.Boşta olan elimle elini itmeye yeltensem de tek el ile onu uzaklaştıramıyordum kendimden. Tüm mücadelem boşaydı.Benim kaç katımdı!
Durmuyordu.
Kesinlikle durmayacaktı.
Elleri sırtımdan yavaşca aşağı inerken armut toplamayı bıraktım ve bıçağı şah damarına iyice bastırdım.
" Çek şu lanet olası ellerini!"
Umursamadı.
Elleri bir an olsun tereddüt etmedi. İşte şimdi belimdeydi...
İki eliyle ince belimi boydan boya sarıyordu.
Yaşadığım korkudan hızlanan nefes alışverişlerim bana bu uğurda hiç yardımcı olmuyordu. Bıçağı tutan elim zangır zangır titrerken bunu görmesini istemiyordum.
Fakat bunu görmemesine imkalda yoktu.
Elimin titremesi yenildiğim anlamına gelirdi.
Ben yenilemezdim...
Bıçağı tutan elime bulaşan sıvı ile şaşkına uğramıştım.
Neydi o?
Kan mıydı yoksa?
Karanlıktan ne olduğunu göremesemde tahmin etmek zor değildi.
Bıçağı tutan parmaklarımın biriyle bıçağın ucunun bulunduğu bölgeyi yokladım.
Anladığımda ise gözlerimi yukarı kaldırarak gözlerine baktım. Kan ondan gelmiyormuş gibi öylece bana bakıyor ve sırtımda gezinen ellerini bir an olsun durdurmuyordu.
Belindeki elleri dozunu arttırmak ister gibi hareket etmeye devam ediyordu.Belimi geçmiş aşağıya inmeye devam ederken elimdeki bıçak parmaklarımın arasından kayıp yere düşmüştü bile.
İki elimi göğsüne koyarak itmiş aynı zaman da bende geri çekilmiştim.
Tam olarak bu olmuştu.
Geri çekilmiştim.
Yenilmiştim.
" Yenileceğimi biliyordun!"
Diye bağırdım sinirle.Yine oynamıştı benimle.
" Öğrenmeni istiyordum..."
Dedi eli boynunda açtığım yarayı yoklarken. Eline bulaşan kana baktı ve ilgilenmiyormuş gibi konuşmayı devam ettirdi.
" Her şeyle savaşamazsın!"
*****
Dediğini yapmıştı.
İşte arabasındaydım.
Ön tarafta yerimi alırken ellerimi nereye koyacağımı bilemez vaziyette kucağımda birleştirdim.
Hava soğuktu ve rüzgarlıydı. Gecenin bilmem kaçıydı. Ciselemeye başlayan hava arabanın camında birleşmeye başlamıştı.
Beni evden çıkarmadan hemen öncesinde bir direniş daha göstermiştim ona. Bu da başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
Sürücü koltuğunun kapısı açılırken aceleden uzak bir şekilde yerini almıştı.
Başındaki şapkayı çıkararak rastgele arka koltuğa savurmuştu.
Yüzünü tam anlamıyla daha yeni görüyordum. Hâlâ aynı Doğandı bir şey kaybetmemişti üzerinden.Sadece biraz yorgunluk vardı sanki üzerinde.Gözlerimi hemen ondan çekerek önüme dönmüştüm.
Anahtarlarını kontağa yerleştirerek çalışmasını sağlamıştı.
Hiç ondan tarafa bakmazken ağzımı bıçak açmıyordu.
Ne yapabilirdim onu düşünüyordum.
Dizlerimin üzerine konan şey ile gözlerim kucağıma değdi. Üzerinde ki ceketi çıkarmıştı.
Niye verdiğini anlamamış gibi yüzüne bakındım fakat o araba sürmekle meşguldü.
" Üşüyorsun, giy şunu."
Üzerimde pijamalarımdan başka bir şey yoktu. Almama izin vermemişti.
" Üzerime birşeyler almama izin verseydin şuan üşüyor olmazdım!"
" Uçan tekme atmaya çalışmak yerine üzerine birşeyler alsaydın, üşümezdin evet!"
" Her şeyede bir cevabı var!"
Dedim sessizce tıslayarak. Giymezdim ben bunu. Gözlerini yoldan ayırarak ceketi giyip giymediğimi kontrol etti.
Giymediğimi görünce sinirle ve sesli derin bir nefes vererek klimayı çalıştırdı.
Geçen dakikaların ardından nereye gittiğimizi çözmeye çalışıyordum. Başta şehir merkezine gittiğimizi düşünsem de hâl hiçte öyle değildi.Korkmaya çoktan başlamıştım. Kafam o kadar karışıktı ki, kaçırılıyormuydum onu bile ayırt edemiyordum? Ne yapmam gerekiyor bilmiyordum. Kaçırılan biri ne yapabilirdi? Onunla yeterince savaş vermiştim. Daha biraz önce canına bile kasdetmiştim. Fakat tüm savaşlarım bir kalkan misali geri püskürtülüyordu ve ben bundan gerçek manada sıkılmış ve yorulmuştum.
"Nereye gidiyoruz?!"
" Seninle hiçbir yere gelmem ben."
" Yokluğumu farkederlerse başına neler gelir bilmiyorsun?"
Sorularıma cevap vermiyordu. Beni gerçek manada kaçırıyor olamazdı değil mi? Telefonum da yanımda değildi.Olsa da bir şey farkeder miydi benim açımdan sanmıyorum?
Şöyle bir etrafıma bakındım. Yağmur şiddetlenmişti. Silecekler çalışmaya başlamıştı.
Şehir merkezine gitmiyorduk. Şehirden çıkıyorduk. Başta ana yoldan devam etmiş sonra ne olduysa sürekli belli bölgelerde zikzaklar çizmeye başlamıştı. Ani manevraları da ona bu yolda eşlik ediyordu. Kendimi ralli yarışlarında hissetmem şaka mıydı? Baktım olacak gibi değil, yavaşca emniyet kemerime uzanarak onu bağladım.
Bu adamın araba sürüşüne kesinlikle güvemiyordum.Araba sürerken farklı bir psikolojideymiş gibi hissettiriyordu. Sanki tüm sinirini yaptığı hız ile çıkarıyormuş gibi.
Bu anlarım bana Doğanın beni uçuruma getirdiği o günü hatırlattı. Arabanın içinde ayran gibi çalkalanmıştım.O gün bunları yaşayacağımı söyleselerdi inanmazdım.
Yüzümü bir sinirle ona çevirdim.Gözlerim ilk başta açtığım yaraya takıldı. Kan boynundan boyunca yol açmıştı ve üzerindeki tişörtün yakası kan ile kaplanmıştı.Fakat şuan kanaması durmuştu. Büyük bir açıklık değildi.
Yine de eserime gururla baktım.
O ise sürekli dikiz aynasından arkayı kontrol ediyordu. Direksiyonda ki elleri gergindi.
Tüm bu anormalliklerine daha fazla katlanmak istemediğimden sorularımı tekrar ona yöneltmiştim.
" Niye bir şey söyle-"
" Direksiyonu tut!"
Evet,evet kesinlikle böyle demişti. Yanlış duymamıştım. Hem beni kaçırmaya teşebbüs ediyor hem de kaçırıldığım arabayı benim sürmemi istiyordu.
" Saçmalıyorsun yine."
Diye mırıldandım. Eli beline giderken gümüş renginde bir silah çıkardı.
Kendime kötü bir haberim vardı sanırım söylediğinde ciddiydi. Ne içindi bu silah.
Bir yanda direksiyonu kontrol ederken bir yandanda silahın horozu ile meşguldü. Gözleri tekrar dikiz aynasını bulurken büyük bir merakla oturduğum yerden arkaya doğru baktım. Arkamızda bir araç vardı.
Ona mı bakıyordu?
Kimdi içinde ki?
" Şuan gerçekten saçmalıyorsun! O silahı yanımda tekrar birini hayatına kasdetmek için kullabileceğini düşünmüyorsun herhalde?"
Tekrar birini gözlerimin önünde öldürmesine izin veremezdim. Bu kişi her kim olursa olsun buna izin vermezdim.
" Kenara çek inicem!"
Dedim sinirle.Uzun bir süreden sonra ilk defa gözlerime baktı. Tam birşey demek için ağzını açmıştı ki birşey demeden geri kapattı ve kafasını iki yana doğru salladı. Sanki tartışmak istemiyormuş gibi.
Silahı ateşlemek için hazır hale getirerek yan tarafında ki camı indirdi.
Elim direksiyona gitti. Fakat Doğanı idare etmek için değil.Durdurmak için...
Araba sağa sola zikzaklar çizerken Doğanla tekrar bir savaşın kapılarını aralamıştım.
"Çek elini, Umay!"
"Asıl sen çek elini! Şimdi beni iyi dinle... Ben sana büyü yaptım. Beni herkesin içinde aşağıladıktan bir kaç gün sonra. Seni öldürmek için-"
Doğan kaşlarını olabildiğince çatmış ne dediğimi anlamaya çalışırken önümüzdeki koca ağacı çok geç farketmiştik....
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
25.2k Okunma |
1.68k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |