49.Bölüm: Sar Baştan
O gıcık adamın yol açtığı yanlış anlaşılmayı bir türlü düzeltememiştim. Beni zor duruma sokmak için öyle şeyler söylemişti ki Kuzey o günden beri yüzüme bile bakmıyordu. Tam ona olan duygularımın farkına yeni varmışken böyle bir olayın yaşanması kötü olmuştu.
Nasıl affettirecektim kendimi bilmiyordum.
Resmen yeşil gözlü adamla bir yakınlığım olduğunu düşünmuştü.Düşündükce başıma ağrılar giriyordu.
Tabi tek derdim bu da değildi.
Alpay dün geceki tartışmadan sonra ya da beni azarlamasından sonra desem daha doğru olur, gözüme uyku girmemişti.Tabi bunda kullandığım sakinleştiricimin bitmiş olmasınında etkisi vardı.
' " Senin bu yaptığını küçük çocuklar bile yapmaz!"
Telefonun bir ucundan bağırırken sesi tam yanı başımdaymış gibi tüm odayı doldurmuştu. İyi ki yüz yüze bakmıyorduk.Haklı öfkesi karşısında ne yapardım bilmiyordum.
" Ne zaman söz dinleyeceksin sen? Eski hayatına dönmek istiyorsan çaba sarfetmene gerek yok! Bana söylemen yeterli!! Senden tek birşey istedim.' Evinden mecbur olmadıkça çıkma.' Bunun anlaşılmayan nesi var Umay!"
" Biraz aşırı tepki vermiyormusun,sanki?"
Hemen ardından elimi yanlış bir şey demişim gibi ağzıma getirdim. Şimdiden pişmanlık sarmıştı beni.
"Abartıyorum öyle mi? Bence artık yakalanmamak için çaba sarfetmene gerek yok. Kafana göre takıl etrafta...!"
Bu sahnelerde telefonu olabildiğince kulağımdan uzaklaştırdım. Yüzümü fazla ses karşısında buruşturdum.
" Ben öyle demek istemedim.Sen de biliyorsun.Seninde dediğin gibi evden çıkmaya mecbur kaldım. Önemli bir işim vardı. Neden birazda benim yerimden bakmıyorsun olaylara."
Bunları kısık ve titrek sesle söylemiştim tabiki de aksi düşünülemezdi.
" Bundan daha önemli bir konu mu var gerçekten? Söyle, söyle ki hak vereyim sana? Seni o mahalleye, o kılıkta getirecek sebep neydi?"
Sıkıntılı bir nefes verdim.Kılık deyince hatırlamıştım.Düsen peruğum ne alemdeydi acaba? Bunu demeyi cesaret edemiyordum Alpaya. Telefonun diğer ucunda kalpten giderdi herhalde.
" Bunun açıklamasını yapa-"
" Çünkü geçerli bir sebebin yok. Tamamen keyfiyetendi! Değil mi! Seni kırmak istemiyorum.Bir süre konuşmasak iyi olur."
" Al-"
Yüzüme kapanan telefon ile söyleyeceğim isim sözcüğe bile dökülememişti. '
Tüm bu düşüncelerim arasında yürümekte olduğum sona gelmiştim. Pskiyatri poliklinikleri...
Hastanede bulunan bu bölüme gelmenin nedeni ilaçlarımın tükenmiş olmasıydı.
Psikiyatri ve psikologlara ait olan koridora girdim. Burada sadece o bölümün doktorları ve hastaları bulunuyordu. Garip bakışlar arasında içeri girerken etrafın düne göre daha sakin olduğunu farkettim. Mesai çıkışına yakın olan bu saatlerde tek tük hasta kalmıştı. Geldiğim poliklinik kapısının önünde ekrandan benim ismine sıra gelmesini bekliyordum.
Çok geçmeden gözüm çaprazda bulunun odaya takıldı. Yeni gelen psikoloğa hazırlanan odaydı. Bir kaç güne işe başlayacak diye duymuştum. Fakat isminden bir haberdardım.Ayakta dikilirken başımı biraz geri iterek açık olan kapıdan içeriyi görmeye çalıştım.
Sağ tarafıma aldığım darbeyle olduğum yerde sendelerken dikkatim dağıldı.
Bu insanların önüne bakma alışkanlıkları yokmuydu hiç?
Darbe gelen yere yüzümü çevirirken hiç görmeyi beklemediğim bir simayla karşılaştım.
Elinde karton kutusu içindeki eşyaları ile görmeyi hiç mi hiç beklemediğim Sema.
Sarı bukleleri yüzünün iki tarafında dalgalanırken pembe takımı ile boy gösteriyordu. Beni görür görmez yüzünde gülümseme git gide kayboldu yerine soğuk rüzgarlar esti diyebilirdim.Bakışlarını önce şaşkınlık sarmış sonra ise durgunlaşmıştı. Yüzündeki şaşkınlık ifadesine bahsi geçen durgunluğu perde çekmişti.
Bakışları yüzümden hiç ayrılmadı. Sanki benim gerçek olup olmadığımı anlamak ister gibiydi.
Bana böyle bakmasına hiç mi hiç alışık değildim.O hep güler yüzlü ve eğlenceliydi. Bu surat ifadesi benim için korkunçtu.Bu durum beni oldukça germişti.
Ona ve diğerlerinden bir şeyler gizlemiş olmam beni kötü yapmazdı. Tüm bunları sadece kendim için değil onlar içinde yapmıştım.
Benim nerede ne yaptığı bilmeleri onları tehdit altına sokardı. Bu riski almaktan kaçmıştım sadece.
Onlar benim hâlâ herşeyimdi.
Ne söylemeliydim, nereden başlamalıydım,bilmiyordum.
Neden buradaydı?
Hastaneye yeni gelen psikolog, Sema mıydı?
Daha önemlisi ona nasıl bir açıklama yapacaktım?
Aklımda ki soruları kenara çekip, kalbimin sesine kulak verdim ve ona sarılmak için bir adım attım. Hareketliliğimi görünce hızlı bir biçimde geri çekildi.
" Sem-"
" Sizi tanımıyorum!"
Bir yandan konuşmuş bir yandanda cümlesine bir kanıt olarak başını iki yanına sallamıştı.Sesinin soğukluğu beni üşütmeye yetmişti.Boş bakışları biraz yüzümde dolaşmış ve yıkık surat ifadesi ile yanımdan öylece ayrılmıştı.
Uzun uğraşlar sonucu Sema ile yüz yüze gelme fırsatı bulmuştum. Nasıl olduğunu bende bilmiyordum.Ne olduysa olmuştu artık. Önemli olan ona kendimi ifade edebilme fırsatı bulabilmemdi. Ama o bana hiç yardımcı olacak gibi durmuyordu. Kendine göre haklıydı tabi.
Şuan tek derdim onunla bir nebze olsun konuşabilmekti.Bana bir yabancıya bakarmış gibi bakıyordu. Bunca sene onu bu kadar yakından tanırken yabancı olarak kalamazdım.
Onun için hazırlanan odada ki tekli koltukta emanetmişim gibi oturdum. Camdan giren güneş ışığı direk gözlerime çarparken huzursuzca kırpıştırdım kirpiklerimi.
İçimde ki bu özlem ile nasıl mesafeli konuşacaktım onunla bilmiyordum.
Kapı sesi eşliğinde Semanın içeri girmesiyle biraz önceki yüz ifadesinin aksine daha da durgundu. Beni burada gördüğüne şaşırmamıştı. Sanki peşinden geleceğimi biliyormuş gibi.
Odanın kapısını kapatarak sol tarafımda kalan masasına birkaç adımda ulaştı ve sandalyesine oturdu. Tüm bunları tebessümle izledim. Okulundan çoktan mezun olmuştu.Mezuniyet törenine gidememiştim. Baran ile barışmış sonrasında ise tanışma töreni yapmışlardı.Yine yanında olamamıştım. Yanında olmam gereken hiç bir anda yanında olamamıştım.
Ellerini masada birleştirirken bakışları boş bir şekilde bende dolaşıyordu. Hadi ama hesap sorması gerekmez miydi?
Bağırmalı, çağırmalıydı bana.Ama böyle bakmamalıydı.
" Bir şey sormayacak mısın?"
Kaşlarını yay misali havalandırdı. Alaylı bir tavırla cevap verdi.
" Üzgünüm.Bir yabancıya ne sorulur bilmiyorum!"
Düşündüğümden daha zor olacaktı. Semaydı bu. İnadıyla ve çirkefliğiyle tanınıyordu. Tabi ki de kolay olmayacaktı.
Fakat böyle konuşması beni kırıyordu.
" Bilmediğin çok şey var. Hiçbir şeyi bile isteye yapmadım. İyiliğiniz için sizden bir şeyler gizlemem bu tavırları hakettigim manasına gelmez "
" İnan ne bahsettiğinden anlamıyorum."
Anlamak istemiyor, dinlemiyordu. O beni dinlemezken ben ona kendimi nasıl anlatacaktım?
Her şeyi benimle beraber yaşamıştı ve ortak olmuştu. Beni en iyi o biliyordu. Yaşadıklarımı da o biliyordu. Beni ondan iyi anlayan biri yokken neden beni bir kez olsun dinlemiyor,anlamak istemiyordu?
Yaptığım hatanın farkındaydım ve hatamı telafi etmek için bir fırsat arıyordum.
Sema tarafından görmezden gelinmek isteyeceğim son şeydi fakat şuan yaşadığım durum tam olarak buydu.
" Anlamak istemediğin için olabilir mi Sema?İstediğim tek şey olanlara biraz benim tarafımdan bakman. Psikolojim bozuktu. Gözümün önünde biri kurşuna dizildi. Kurşuna dizen kişi tarafından lanet,kahrolası bir yüzüğe mahkum kaldım..."
Oturduğum sandalyeden ayaklanırken bahsettiğim o an geldi aklıma. Elime yüzüme sıçrayan kan damlaları... Parmağımın arasında ki o soğuk yüzük... Elimi, elinin içine alan o avuç...
Kafamı iki yana sallayarak zihnimdeki görüntüleri bir kenara ittim.
" Seçme şansın vardı. İsteseydin bahsi geçen o yüzüğe mecbur kalmazdın. Senin kim olduğunu biliyorum,Umay. Sen istesen bunların hiç birine maruz kalmazdın.Bu bize söylediğin yalanların sonucunu değiştirmeyecek."
Söyledikleriyle bir anlığına algım kapandı. Gerçekten anlamıyordu.Onlardan istersem bir şekilde kurtulabilme ihtimalim olsa bile bu ihtimal onlar için geçerli olmayacaktı. Ben onlarla tehdit edilmiştim.Ben onlara bir şey olmaması için bu durumlara düşmüş,emniyetin kapısından bu korkuyla her seferinde geri dönmüştüm.
Seslerimiz git gide yükselirken Sema da oturduğu yerden ayaklanarak yanıma geldi.
" Neden anlamıyorsun,Sema. Seçim yapma hakkını bana hiç vermediler. Ne sanıyorsun onu her zaman ki gibi reddedip geri çevirme hakkım olduğunu mu? Beni öldürüyorlardı ! Başıma silah dayandı! Sırf ihanet ettiğimi düşündükleri için...O gün Doğana karşı çıksaydım ne olurdu bilmiyorsun? Bana olan siniriyle o adam gibi teker teker öldürürlerdi sizi. Ta ki bahsini geçirdikleri ihanetimin acısı çıkana kada-"
Elimi kalbimin üzerine koyup biraz soluklandım. Kaldıramıyordum.Sevdiklerimle karşı karşıya gelmek benim için çok ağırdı.
Sema göğsümde ki elime bakarak biraz sustu ancak sonrasında konuşmaya başladı.
" Bahane bunlar...Üstesinden gelirdik herşeyin. En azından... En azından atandığın şehri bilmeye hakkımız vardı. İstanbul' a gidiyorum dedin bize, aylarca burnumuzun dibindeyken. Tüm bunlar... Affı olunacak şeyler yapmadın..."
Nasıl cümleleri bu denli kolay biçimde kurabiliyordu? Neden biraz olsun empati yapmıyordu?
Bu kadar kısa sürede ne kadar da değişmişti? Ya da belki de değişimi sadece bana karşıydı.
" Eğer gittiğim yeri bilseydiniz bu kadar ay bile saklanmam hayal olurdu. Peşinizde ,ailelerinizin peşinde aylarca gezen adamlar sizden benim nerede olduğumu öğrenemez mi sandınız? Bir yer de illa ki bir açık verirdik? O ihtimali göze almak istemedim o kadar. Çünkü bu sizin içinde bir tehdit oluştururdu."
Dinlemiyordu. Dinlese anlayacaktı ama dinlemiyordu. Dediklerimi dinlemek istemez gibi başını iki yana söyleyip reddetti.
" Benim için hâlâ kendini aklamaya çalışan bir yabancısın.Kusura bakma!"
Sinirle tıslayarak bir gülüş gönderdim ona.Sonrasında ise yaşla dolan gözlerimi tavana diktim. Daha fazla konuşmak istemiyordum. Belki de ikimizinde biraz zamana ihtiyacı vardı.
Şuan sadece sinirliydi.Siniri geçince tekrar konuşup her şeyi telafi edebilirdim.Sabırlı olmalıydım.
Yavaş adımlarla kapıya ilerledim. Kapının kulpunu tutarak aşağıya doğru indirdim.
Son anda aklıma gelen fikirle omzumun üzerinden ona baktım.
" Barana burada olduğumla alakalı bir şey söyleme."
Bunu zaten yapmayacağını biliyordum.Sadece beni biraz olsun anlaması destek olması için bunu söylemiştim.
" Arkadaşım olan Umay şuan İstanbul'da. Senin kim olduğunu bilmiyorum, seni tanımıyorum ben!"
**********
Yatakta bir sağa bir sola dönerken uykum çoktan açılmıştı. Gözüm kapalı bir şekilde yattığım yerden doğruldum. Başım çatlıyordu ve kendimi kötü hissediyordum.Duvardan üstüme geliyor gibi daralıyordum. Bir anda gelen bu his beraberinde de uykum dağılmıştı.
Hasta mı olacaktım?
Ya da belki de yeni kullanmaya başladığım ilaçların yan etkisiydi bu duygu karmaşası...
Tam olarak anlam veremesem de bir kaç günüm çok stresli geçiyordu.Bundan kaynaklı olsa gerek stres içinde olduğum içinde böyle olabilirdim.
Sesli bir nefes vererek üfledim.
Gözlerimi açarak etrafıma bakındım.Farkettiğim ilk şey odanın olması gerekenden çok daha karanlık olmasıydı. Sokak lambasının ışığı odamı loş bir hale soksa da o ışık süzmesi de yoktu içeride. Karanlık ortamları seviyordum.
Yorganımı üzerimden atıp ayağıma terliklerimi zar zor bulup giyinirken ayağa kalktım. Neden bu kadar yorgun hissediyordum ki...
Mutfağa gidip birkaç vitamin alsam iyi olacaktı.
Ayaklarımı sürüye sürüye odamın kapısına ilerledim.Aynı yavaşlıkla kapıyı açarak L şekildeki koridorun başına, mutfağın tarafına ilerledim. Burası odamdan da karanlıktı. Elim koridor ışığını ararken uzun bir uğraşın ardından sonunda ışığı bulmuştum. Fakat lambayı bir türlü yakamamıştım.
Elektrikler gitmişti büyük ihtimal. Alt yapının iyi olmamasından böyle sıkıntılar yaşanıyordu sürekli.
Duvarlara tuta tuta mutfağa ulaştım. Elimle masayı yoklarken üzerinde vitaminlerimi bulamadım. Telefon da odada kalmıştı. Yarı kör geziyordum ortada. Mutfak balkonuna geçerek birde orada ki masaya bakındım.
Bingo!
İşte buradaydılar.Vitaminlerimi elime alırken dışarıya bir göz atma fırsatı buldum. Bazı evlerde elektrik vardı. Işıkları yanıyordu.Demek ki elektrik gitmemişti.
Şartel mi atmıştı acaba?
Tam dönüp balkondan çıkacakken bu seferde sokağın sonundaki araba çekti dikkatimi. Bu sokağa çok araba girmezdi.Kaldı ki araba buraya ait değilmişcesine bir zıtlıkta duruyordu.
Sokağın tam ortasına parkedilmişti.
Memlekette ne hanzolar vardı öyle...
Tam bunları düşünürken salondan gelen televizyonun sesiyle donup kaldım.
Hadi ama evde tektim. Paranormal olaylar yaşamanın hiç sırası değildi. Alt dudağımı büzerken kendi içimde abdestli olup olmadığımı sorguladım.
Ama bir sorun bulamadım.
Masanın üzerindeki meyve bıçağını alarak hızlı ve temkinli bir şekilde salona ilerlemeye başladım. Bu sırada ses çıkarmaması açısından terliklerimi ayağımdan çıkardım.
Salon hemen mutfağın yanında yer alıyordu. Birkaç adım da salona vardığımda elimdeki bıçağı stresten elimde döndürmeye başlamıştım. Televizyonun önüne geldiğimde Tom ve Jerry'nin açık olduğunu farkettim.
Jerry kaçıyor,Tom ise tencere ile peşinden kovalıyordu.
Kumandayı elime alarak televizyonu kapattım.
Ciddi manada bir hoca bulmam gerekiyordu sanırım.
Etrafıma bir tur bakınarak odama gitmeye karar verdim. Tüm duaları okuyacak ve uyuyacaktım. Vitaminleri sabahta yerdim. Gerginlikten uyuşukluk namına bir şey kalmamıştı bende.
Hızlı adımlarla odama ilerledim içeriye girer girmez kapıyı kapattım. Dikkatimi elimde kalan bıçak çekerken odada yalnız olmadığımı anlamam uzun sürmemişti.
Orada biri vardı... Karşımda ki tekli koltukta...
Bir silüet... Ayaklarını sehpaya uzatmış, koltuktan bir kolunu sarkıtarak parmakları arasındaki yanan sigarayla karşımdaydı. Sigarayı görmemle kokusuda burnumun doldurmuştu.
Gerginlikten bacaklarım beni tutmazken
eş zamanda enseme giren ağrıyı umursamayarak boşta olan elimle solumda ki masaya tutundum.
Gözlerimi olabildiğince kısarak oraya bakıyordum.Fakat yüzünü seçemiyordum.Seçebildiğim tek şey başında ki şapka ve elindeki sigaraydı...
Yine halüsinasyon görüyordum.İlaçlar yüzünden. Gözlerimi sımsıkı yumdum.
Ta ki canım acıyana kadar...
Tekrar açtım gözümü.
Hâlâ buradaydı.
Gitmiyordu...
Lütfen!
Biraz önce ki hareketimi tekrarladım.
Aynı zamanda da mırıldanmaya başladım.
" Uyanacağım...Şimdi uyanacağım... Git buradan... Git!"
Uyanmayacağımı biliyordum.
Uyanamayacaktım...
Kabusum yeni başlamıştı ve birimizden biri ölmeden bitmeyecekti...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
25.2k Okunma |
1.68k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |