57. Bölüm

53. Bölüm

Yaren Yaşar
yaren_yasar11

En sevdiğiydi insanı öldüren. Bir kitabın ilk bölümünde, “En acı ölüm hangisidir?” diye soruyordu. Zehir mi, ateş mi? Yazar, “En sevdiğinin gözünün önünde ölmesi.” demişti. Belki de yanılmıştı. Belki en sevdiğinin seni öldürmesiydi asıl acı olan. Güvendiğin, sırtını dayadığın, yan yana savaştığın, birlikte ağladığın, güldüğün, çocukluktan bu yana her şeyini emanet ettiğin kişiydi seni öldüren.

Riccardo, o gece mezarlıkta ayaklarının altındaki çakılların her sesiyle geçmişini duyuyordu. Her adım bir hatıra, her nefes bir yaraydı. Önünde duran kişi, onun her şeyiydi. En güvendiği. En yakını. Ve şimdi elinde tuttuğu silahla, Riccardo’nun yüreğini hedef alıyordu. Gözlerinin içine baktı, yıllardır bildiği o gözlerin içindeki yabancılığı ilk kez gördü. Yıllarca arkasını korkmadan döndüğü insan şimdi en önden, tereddütsüz vuruyordu onu. “Neden?” dedi yalnızca. Kısık bir sesle. Sorgulamak için değil. Sadece anlamak için.

Cevap, kurşun gibi geldi: “Çünkü hep sen vardın Riccardo. Hep sen kazandın. Ben ise sadece senin gölgende kaldım.”

Ve o anda anladı. En acı ölüm şekli, yalnızca fiziksel bir son değildi. Bazen güvenin çökmesiydi. Bazen bir dostun elleriyle toprağa verilmesiydi ömrünün tüm geçmişi.

"Her anlamda sen kazandın," dedi gülümseyerek. Ama o gülümseme, tanıdığım hiçbir ifadeye benzemiyordu. O adamın yüzü, tanıdığım adamın yüzü değildi artık. Yabancıydı. Uzak, soğuk, başka bir evrenden fırlamış gibiydi. Olduğum yerde taş kesilmiş gibiydim. Ne hareket edebildim ne de konuşabildim. Sadece gözlerinin içine baktım. Gözlerini tanımaya çalıştım. Ama orada artık hiçbir tanıdık yoktu.

"Birini sevdim... canımdan çok," dedi, hâlâ gülümsüyordu. Ama o gülümsemenin içinde keder vardı, öfke vardı, delilik vardı. "Her şeyine rağmen sevdim. Gülüşünü, bakışını, kokusunu..." dediğinde gözleri bir yerlere daldı. Hafif titredi sesi. İçinden bir mezar açılıyor gibiydi.

Sonra birden toparlandı. Gözleri Riccardo’ya döndü. Keskin, kararlı, buz gibi bir bakışla.

"O kadın kimi sevdi biliyor musun?" dediğinde sesi kısıktı ama titriyordu. Ardından o mezarlığı yırtarcasına bağırdı: "Abini!"

"SENİN ABİNİ SEVDİ O! SENİN ABİNİ!"

Her kelime boğazıma düğüm attı. Nefes alamadım. Riccardo’nun yüzü hiç değişmedi ama gözleri... Gözleri buz kesmişti. Karşısındaki adamı değil, geçmişi görüyordu sanki.

"Türk kızı mı?" diye sordu kısık bir sesle. Geriye dönük bir fısıltı gibiydi bu soru.

"Barla..." dedi öteki, derin bir nefes alarak. "Sevmedi beni. Yüzüme bile bakmadı..." Sesi kırılmış cam gibi dağıldı havada.

Ayağa fırladım. Dizlerim titriyordu ama öfkem onlardan güçlüydü. "VE SEN O YÜZDEN ONU MU ÖLDÜRDÜN?!" dedim, bağırdım. Riccardo refleksle beni arkasına aldı. Korur gibi. Siper olur gibi. "SENİ İSTEMEDİ DİYE ONU MU ÖLDÜRDÜN?"

"ONU BEN ÖLDÜRMEDİM!" diye bağırdı birden, sesi çınladı mezar taşlarında. Parmağıyla Riccardo’yu işaret etti. "ONUN ANNESİ ÖLDÜRDÜ!"

Sessizlik çöktü.

Bir kuş sesi bile duyulmadı.

Zaman dondu.

Ve Riccardo... Riccardo nefes bile almıyordu.

O an... o tek cümle... mezarlığın üzerine gömülen son sırrı açığa çıkarmıştı.

“Daha sonra bir kez daha birine kalbim çarpmaya başladı…” dediğinde doğrudan bana bakıyordu. Gözleri öyle rahatsız ediciydi ki, içime işliyordu kelimeler. “Barla’ya benzetiyordum biraz onu,” dediğinde midem bulandı resmen. Bu cümleyi kurarken bile beni izlemeye devam etmesi tüylerimi diken diken etti.

“Ona bakma!” diye çıkıştı Riccardo, sesi sertti ama benzer bir tiksinti onun yüzünde de vardı.

Ben refleksle çantamdaki silahı yokladım. Soğuk metal parmaklarımın altında bekliyordu. Sanki birazdan olacakları biliyor, kendini hazırlıyordu.

Ama o hâlâ gülümsüyordu. “Hah… Hayır. O değil.” Bir adım geri çekildim. “Lale…”

Boğazıma koca bir taş oturdu. Yutkundum. Zorla. Ama yine de geçmedi. Bu sefer yıkılma sırası bendeydi.

Olduğum yerde titredim. Yüzünde, nefret ettiğim o iğrenç gülümseme vardı. “Üvey baban oluyorum senin. Öyle değil mi?” Nefesim kesildi. “Özgür’ün de öz babası...”

Kalbim değil sadece, kemiklerim de çatladı o an. İçimdeki her şey, tek tek, usul usul öldü.

Özgür’ün… öz babası.

Kardeşimin babası.

Annemin susarak sakladığı o geçmişin ta kendisi.

Mezarlık buz kesti. Sanki her taş, her toprak parçası bir çığlıkla çevreliyordu beni. Sanki annemin ruhu oradaydı. Ve ben ilk kez o kadar net duydum: “Affet beni…”

Ama ses ondan değil, ondan geldi. “Ve Black denen kişi…” Bir kahkaha attı. Boğazımı tırmalayan o ses, o kahkaha… “...o benim. Ama siz… bunu anlayamayacak kadar aptaldınız.”

Black.

Riccardo’nun ailesini katleden.

Annemin canını alan.

Bizi… bizi bu karanlığa hapseden.

Benim... hayatımı çürüten.

OYDU.

“Bu sen olamazsın…” diye fısıldadı Riccardo, sesi kırık camlar gibi dağılmıştı havaya. Gözleri karşısındaki adama değil, bir zamanlar tanıdığı, birlikte büyüdüğü o çocuğa bakıyordu sanki. “Sen böyle biri değildin Arman… Hiçbir zaman olmadın.”

“Ben her zaman böyle biriydim, Riccardo.”
Sesi gamsızdı. Eğlenir gibi konuşuyordu, sanki mezarlıkta değil de bir masada kahve içiyordu. “Bunu bir mezarlıkta fark ediyor olman… ne yazık.” Dudaklarını büzdü. Küçümseyici bir ifadeydi bu. Gülümseme bile değil, acımasızlığın maskesi.

“Özgür’e ne yaptın?”
Sesim boğuk çıktı. Yutkunamadım bile. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi ama sanki atmıyordu artık.
“ÖZGÜR’E NE YAPTIN! KARDEŞİME NE YAPTIN!”

Yalnızca bir kelimeyle öldürdü beni.
“Evinde,” dedi.
Bir gülümseme daha yerleşti yüzüne, ama bu sefer öyle boştu ki, mezar taşları bile yüzünü çevirmiş olmalıydı.
“...ama ölü bir şekilde evinde.”

O an...
Dünya yerle bir olmadı.
Çünkü dünya çoktan bitmişti.
O an ben... sadece kapanmak istedim.
Dizlerimin üzerine çökmek.
Toprağı ellerimle kazmak.
Annemin yanına gitmek.
Kardeşime kavuşmak.
Beni seven, bana sarılan ne varsa herkesi geri almak istedim.

Ama olmadı.

Hiçbiri olmadı.

“Sen beni değil, biz dediğimiz her şeyi öldürdün…” dedi Riccardo, sesi titriyordu ama hâlâ dimdikti. Arman’ın gözlerinin içine baktı, bir cevap bekliyordu belki. Az da olsa pişmanlık, belki bir tereddüt… ama karşısındaki adam, başka bir dünyadaydı sanki.

“Sen çok duygusalsın Riccardo,” dedi Arman, dudaklarının kenarına ilişmiş iğne gibi bir gülümsemeyle. “O yüzden bu kadar kolay kandırıldın zaten.”

Riccardo’nun çenesi kilitlendi. Yumrukları sıkıldı. Ama susmadı. “Yıllarımız vardı Arman. Her şeyimi seninle paylaştım. Ne oldu sana? Ne ara bu kadar karardın?”

“Kararmadım.” Omuz silkti. “Ben hep böyleydim. Sen görmek istemedin. Hayal ettiğin ‘kardeş Arman’ı giydirdin bana. Ben de giydim, oturdu. Rol yapmak zor olmadı.”

“Bunu yaparken hiç mi içinden bir şey kıpırdamadı? Hiç mi anıların gelmedi aklına?”

“Geldi.” Gülümsedi. “Ve sonra geçti.”

Riccardo bir adım attı, artık yüz yüzedeydiler. “Barla’yı bahane edip bana düşman oldun ha? O mu sebep? O kadar küçük müsün?”

“O bana bakmadı.” Gözlerini kaçırmadı. “Ama sen... onunla ilgilendin. Sonra annenle... sonra hep sen vardın. Ne oldu biliyor musun Riccardo? Ben senin gölgene dönüştüm. Kendi hayatımı kaybettim. Ve o gölgede benliğimi öldüren sendin.”

“Bunun için beni mi yok ettin?”

“Hayır.” Bir anlık sessizlik oldu. “Seni yok etmek için değil. Sadece... dengeyi sağlamak için.”

Riccardo yutkundu. Öfkeyle değil, yıkımla. “Ve o denge dediğin şey, benim annemin ölümü mü oldu? Kardeşimin parçalanması mı?”

Arman gözlerini kısıp eğildi hafifçe. “Bazen bir şeyi düzeltmek için birilerini kırman gerekir.”

Sadece boşluk kaldı geriye.

Bir mezarlık sessizliği, birkaç parçalanmış nefes, bir de içimdeki sonsuz yankı:

Özgür yok.

Arman bir adım geri çekildi. Gözleri ilk kez kararsızlıkla doldu belki de. Riccardo, hâlâ gözünü ayırmadan onu izliyordu. Rüzgar mezar taşlarının arasından geçerken, her şey bir anda sessizliğe gömüldü.

“Bu ihaneti nasıl yaşayacaksın, Arman?” dedi Riccardo, sesi artık buz gibiydi. “Geriye kalan hayatında, bu yüzle nasıl yaşayacaksın?”

Arman derin bir nefes aldı. Birkaç saniye boyunca gözünü Riccardo’dan kaçırmadı. Ardından cebine doğru hafifçe hareket etti.

O an herkesin eli tetikteydi.

Ben, birkaç adım arkada, kalbim ağzımdaydı. Çantandaki silahı sıklıyordum. Riccardo'nun elleri serbestti ama bakışı, her şeyin farkındaydı.

Arman’ın parmakları beline indi. “Senin gibi doğanlar, her zaman kazanır Riccardo,” dedi soğukça. “Biz… ancak sizi yıkarak kendimizi var ederiz.”

Bir sessizlik daha oldu.

Ve sonra...

Bir kurşun sesi patladı.

Birden herkesin göğsüne bıçak gibi saplanan o ses...

Boşlukta yankılandı.

Bir kuş havalandı.

Bir nefes yarım kaldı.

Ama...

Kimse bir şey söylemedi.

Çünkü hangi yürek durdu, hangi can düştü yere henüz kimse bilmiyordu.


 

Bölüm : 27.06.2025 21:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...