6. Bölüm

5. Bölüm

Yaren Yaşar
yaren_yasar11

Riccardo, uçaktaki koltuğunda, pencereden dışarıya bakar gibi kıza baktı uzun uzun. Gökyüzünün sonsuz maviliği, içindeki karmaşayı biraz olsun unutturamıyordu. Uçağın hafif sarsıntısı, kalbindeki fırtınanın yankısı gibiydi.

O anda, aniden karar verdi; kızı kaçıracaktı. Bayıldığı o andan beri, düşünceleri kafasında dönüp duruyordu. Artık neredeyse aklını kaybedecek kadar sinirliydi. Ama bu öfke, Peri kızına değil, kendi kalbine ve aklına yönelmişti. Sanki içindeki bu savaş, onun en karanlık tarafıyla yüzleşmesiydi.

Kalbi ve aklı, ona karşı duydukları kini, küfrü, şimdiye kadar hiç kimsenin cesaret edemediği bir şair titizliğiyle okuyordu. Riccardo, kalbine kızıyordu çünkü aşık olduğu kişiye ihanet etmiş gibi hissediyordu. Aklına kızıyordu çünkü bu durumu anlamaya, hatta kabul etmeye yanaşmıyordu.

Evet, Riccardo hala onu bir hain olarak görüyordu. Ama bilmediği tek şey vardı: O kız, aslında saf ve kırılgan bir melekti.

Yine de, ona kıyamıyordu. O bakmadığı her an, kalbi gizlice sevgiyle dolup taşıyordu. İşte o anlarda kalbi devreye girerken, aklı her zamanki gibi ona düşman kesiliyordu. İçinde kopan bu fırtına, onu en çok da kendinden uzaklaştırıyordu.

Riccardo, kalbindeki o gizli sesin kıza merhamet göstereceğini henüz fark etmiyordu. Gözleri, kız uyurken ona dolup taşan şefkatle doluydu. Hain olduğunu düşünsün düşünsün, kalbine söz geçiremediği bu duyguyla kıza bakıyordu.

Hiçbir insana göstermediği merhamet, o anda Peri kızı için fazlasıyla vardı. İçinde büyüyen bu koruma arzusu, sözlerle ifade edilemeyecek kadar derindi.

Peri kızının kendisini kaçırmış olmasına ne tepki vereceğini düşünmekten kendini alamıyordu. Bir yandan da bir kardeşi vardı; adamlarına onun bulunması için emir vermişti. Kardeşini bulup, kıza teslim edeceklerdi.

Riccardo, kardeşinin kesinlikle Türkiye’de kalmasını istiyordu. Kardeşinin Türkiye’de, kendisinin ise İtalya’da olmasını asla kabul etmeyeceğinden emin gibiydi. Ama bu düşünce onu fazla da rahatsız etmiyordu.

Çünkü artık Peri kızını kendisine ait bir şey gibi görüyordu.

Uçak indiği halde Peri kızı hâlâ uyanmamıştı. Riccardo, Lavinia uyandığında ona zorluk çıkarmaması için ilaç vermişti. O an, kıza zarar vermemek için elinden geleni yapıyordu.

İlaç yüzünden uyanmayan Lavinia’yı kucağına alırken aklına garip bir soru takıldı; kızın isminin anlamını düşünmeye başladı. Aşırı merak etmişti.

“Saçma sapan şeyleri merak edip kafanı yorma Riccardo.” diye söylendi kendi kendine.

Sonra, kızı kucağında tutarak aşağı inmeye başladı. Lavinia’nın başı, yorgun ve savunmasız bir şekilde Riccardo’nun omzuna düşmüştü.

O an, yüreğinde hem koruma isteği hem de tarifsiz bir bağlılık vardı.

Riccardo’nun gözleri, Lavinia’nın yüzünde uzun uzun gezinirken, içinde tarifsiz bir hayranlık ve koruma isteği belirdi. O yüz, sanki dünyanın en nadide çiçeği gibiydi; pürüzsüz teninde minik, güneşle parlayan çiller dans ediyor, kırmızı dudakları tazecik bir meyve gibi dikkat çekiyordu. Uzun, siyah kirpikleri, gözlerini sanki sonsuzluğa açılan kapılar gibi yapıyordu. Kızıl saçları ise alev alev yanıyor, odanın loş ışığında parıldayan bir ateş topuna dönüşüyordu.

Riccardo, bir an için o güzelliğe dalıp gitse de, gözlerini nazikçe üzerinden çekti. Ona bakarken Lavinia’nın fark etmesini istemiyordu; bu bakışların taşıdığı derin duygular henüz zamansızdı. İçinde bir çatışma vardı; kalbi kıza duyduğu sıcaklıkla dolarken, aklı kendini korumaya almıştı.

Kıza kötü davranmanın kolay olacağını düşündü, ama kalbindeki o karmaşık his, ona ihanet etmesine engel oluyordu. Riccardo, kalbinin en gizli köşesinde büyüyen bu sevgiye hala karşı çıkıyor, aklı ise bu duyguyu hain bir tuzak gibi görüyor, her an parçalamak istiyordu.

Uçaktan inerken yüzünde hâlâ o sert, koruyucu ifade vardı. Yeşil gözleri, etraftaki her gölgeyi tarıyor, tehlikeyi önceden sezmeye çalışıyordu. Kendi hayatı umursamaz görünse de, kucağındaki Lavinia’nın cılız bedeni onun için her şeyden değerliydi.

Arabaya bindiklerinde, kızı hâlâ kucağında tutuyordu. Lavinia’nın zayıflığı ve güçsüzlüğü, Riccardo’nun içine buz gibi soğuk bir korku salıyordu. Bu cılız beden, görünmez bir tehdidin altında eziliyordu sanki.

Kafasında, karanlık senaryolar birbiri ardına akıyordu; ailesinden birinin acımasızca kıza zarar vermiş olabileceği ihtimaliyle titriyordu. Belki de Lavinia, istemediği acımasız şeylere zorlanmıştı. Riccardo, her ihtimali göz önünde tutuyor, korkularıyla savaşarak kızını korumaya kararlıydı.

O an, Riccardo’nun zihninde dönen o karanlık düşünceler, onun koruma içgüdüsünün en derin yansımasıydı.

Riccardo’nun zihninde Lavinia’nın zayıf ve cılız hali, derin bir tehdit duygusunu uyandırmıştı. Kafasında binlerce senaryo dönüyordu; her ihtimali, daha önce hiç karşılaşmadığı parçaları bir araya getirerek düşündü.

Annesinin gerçekten acımasızca öldürüldüğüne emindi. O katliam, soğuk kanlı ve planlıydı. Peki ya Lavinia? Ailesinden biri tarafından tehdit altında olabilir miydi? Riccardo’nun aklından bir an bile çıkmayan bu soru, tüylerini diken diken ediyordu. Belki de kız istemediği şeylere zorlanıyordu.

Ama bütün bu karanlık senaryalar, Riccardo’nun zihninde yankılanan bir tek ihtimaldi; gerçek ise Lavinia’nın kendi halinde, basit ve masum bir genç kız olmasıydı. Henüz 21 yaşındaydı; hayatı karmaşadan uzak, sade bir yaşam sürüyordu.

Annesi hakkında ise şehirde fısıltılar dolaşıyordu. Eski hayatı hiç de temiz değildi. Geçmişinde hayat kadınıydı; Lavinia ve kardeşi Özgür ise onun isteği dışında dünyaya gelmiş çocuklardı.

Lavinia’nın doğumu annesi için bir talihsizlikti. Onu asla kendi kızı gibi görmemişti. Ama zamanla, Lavinia’nın iyi kalbi, annenin sert dünyasına bulaşmış, biraz olsun yumuşatmıştı kadını.

Annesi kendine bir yuva kurmuş, hayatını orada devam ettiriyordu. Ama bu yuva, onun tek yuvası değildi. Hayatı boyunca tam yedi kez evlenmiş ve boşanmıştı.

Sadece bir kere, gerçekten aşık olmuştu. O adam, hayatını adamak istediği kişiydi. Geri kalan altı evlilik ise genelevin ona sunduğu zorunlu bir kader gibiydi.

Annesi, kızını kaybetmek istemiyordu; oğlu ise o karanlık ellerin kontrolündeydi.

Tam da o zaman, karşısına gizemli bir adam çıkmıştı. Adam, Lavinia’nın annesinin ilgisini çekmişti; hem korkutucu hem büyüleyici bir aura taşıyordu.

Kadın, onun kendisini asla istemeyeceğini düşünüyordu. Çünkü o da işinin temiz olmadığının farkındaydı.

Peki, annesi geneleve kendi isteğiyle mi devam ediyordu? Yoksa gizli bir tehdit altında mıydı?

Riccardo’nun aklındaki bu soru, karanlık bir gölge gibi peşini bırakmıyordu.

İlk başlarda tehdit ile başlamıştı her şey. Lavinia'nın annesi Lale, hiç tanımadığı biri tarafından hayatının en karanlık anına zorlandı. Ailesi katıydı, acımasızdı. Lale’nin daha on altı yaşında olduğunu ve hamile kaldığını öğrendiklerinde, gözlerini bile kırpmadan onu öldürmeyi düşündüler.

Onlara göre suçlu kızlarıydı. Ona bunu yapan adamın hiçbir suçu yoktu. “Kızın giysisinde vardı sorun.” dediler. Oysa Lale o gün ayak bileklerine kadar uzanan sade bir etek giymişti. Üzerinde vücut hatlarını tamamen gizleyen, birkaç beden büyük bir kazak vardı. Ama bu da yetmedi. Ailesi bu kez, “O saatte dışarıda ne işin vardı?” diye sormaya başladı.

Olay, saat 12.24’te, öğle saatlerinde tarlada çalışırken yaşanmıştı.

Daha sonra, Lale’nin adama yumuşak davrandığını, onu cesaretlendirdiğini söylediler. Oysa Lale o adamın yüzüne bile bakmamıştı. Oturup kalkarken bile dikkat ederdi, göz teması kurmaz, hep başını önüne eğerdi.

Aile, adamda tek bir suç aramadı. Her şeyi kızlarında buldular. Kızlarının mağdur olduğunu görmek istemediler. Onlara göre “namus” elden gitmişti ve ya o kızı öldüreceklerdi ya da baş göz edeceklerdi. Ama evlendirecek birini köyden bulurlarsa herkes olanı öğrenecekti. Bu da onların kabul edemeyeceği bir “leke” olurdu. O yüzden sustular. Daha da kötüsü, Lale’yi susturdular.

Kendi öz kızlarını yaşlı bir adama verdiler. O adam da Lale’yi başka birine sattı. Olan yine kadına oldu.

Zaten hep böyle olmuyor muydu?

Acı çeken hep kadındı. Öldürülen, yok sayılan, bastırılan... Tek suçları, bu ülkede pembe bir nüfus cüzdanına sahip olmaktı. Bu bir suç olmamalıydı.

Kadınlar, hak etmediği hiçbir şeyi yaşamamalıydı.

Kadınlar okul yolunda öldürülmemeliydi. Ya da birini reddetti diye katledilmemeliydi. Hiçbir kadın, dışarıya adım atmadan önce çantasına ruj, allık ya da kulaklık koymak yerine biber gazı, elektroşok aleti ya da küçük bir bıçak koymak zorunda kalmamalıydı.

Ne zaman bu hale geldi dünya?

Ne zaman rujun yerini biber gazı aldı?
Ne zaman “hayır” demek hayatına mal olmaya başladı?

Riccardo, kıza bir kez daha baktığında bir şeylerin ters gittiğini ancak fark edebilmişti.

Kızın ağzından kan geliyordu.

BÖLÜM SONU

 

 

 

​​​​​

Bölüm : 18.10.2024 21:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...