43. Bölüm

39. Bölüm

Yaren Yaşar
yaren_yasar11

Lavinia

İtalya'ya döneli çok bir zaman olmamamıştı. Her şey bıraktığım gibi duruyordu. Ama ben öyle değildim.

Annem öldürülmüştü. Kardeşim hala yoktu. Riccardo gitmişti.

Herkesin mutlu gözüküyor olmasına midem bulanır gibi baktım. Kutlama yapıyorlardı. Yazın gelmesini kutlayan İtalyan halkına sadece öylece bakıyordum

Sokağın süslenmesini yapmış olan halk ışıklar konusundan berbat bir seçip yapmayı başarmıştı. Işıklar o kadar parlak ve aydınlıktı ki ışkların bu aydınlığı gözlerimi acıtmaya yetiyordu.

Sanki buradaki herkes fazlası ile mutlu ve iyi gibi davrandıklarını gördükçe sinirlerim daha çok bozuluyordu. Buna rağmen dışardan kimseye belirtmemek için büyük bir çaba sarf ediyordum. Aralarına sızdıysam bende onlar gibi görünmeye çalışıyordum. Ellerinde olan annemin kanını sadece ben göre biliyor ve sadece o takmış oldukları o berbat iyilik maskesini sadece ben göre biliyordum.

Buraya geliş sebebim de çok net bir şekilde buydu. Bugün artık her şeyi geride bıraktığım ve artık masum olan o kızı geride bıraktığım gündü.

Bugün annemin katilinin de onun etrafında nefes alan her kesin de yavaş yavaş katlettiğim o gün olacaktı.

Bugün günlerden nefes kesme günüydü

Bugün günlerden intikam günüydü.

Her şeyin madem bir başlangıcı vardı sonu da olması şarttı. Her şey eğer tek bir ölüm ile başladıysa her şey ölüm ile devam edecekti. Ama tek bir ölüm ile başlanan bu yerde asla tek bir ölüm ile devam etmeyecekti. Herkes teker teker ölecekti.

Bir katil bir başka katilli doğurmuştu.

Benden bir kurtuluş olmadığını o Black de etrafında olan herkes de teker teker öğrenecekti.

Elleri gözüken herkesin ellerine teker teker baktıktan sonra tekrar önüme döndüm. O ellerin her birinde annemin kanını taşıyan bu insanların her biri benden sırasıyla ölümü tatmış olacaktı. O ellere baktıkça gördüğüm o kanı kan ile temizleyecektim. Bu kanın sahipleri ise herkesin kendisine biçtiği o ölümdü.

Her ölümün tek bir ortak yönü olacaktı. Üzerlerinde olan lavinia çiçekleri ve kopmuş elleri.

Ben Lavinia anlamı ölüm çiçeği olan.

Ve ismimin anlamını artık herkes öğrenmek zorunda kalacaktı.

Bunu isterlerse isteyerek isterlerse zorla yapacaklardı.

Bana ölümleri için teker teker yalvaracaklardı. O yalvarmalara kavuştuğum an evet onları kesinlikle öldürecektim. Yalvarmaya başlayana kadar hiç kimse ölmeyecek ve sadece yaptıkları her şeyin bedelini ödeyeceklerdi.

Beni annesiz bıraktıkları her anın acısını onlardan çıkaracaktım.

Onların benden haberi yoktu. Ben ise onlar hakkında her bilgiye ulaşmama zor değildi. İtalya'nın küçük bir semtinde yaşıyorlardı ve kendi aralarına kendileri harici kimseyi almıyorlardı. Benim girişim de zor olmuştu ama burada bir kişiyi katledip kızı olduğumu öğrendiklerinde -ki aslında bu koca bir yalan- içlerine gayet de rahat bir şekilde gire bilmiştim.

Semt yerinde günlerdir cinayet konuşulması da pek de daha sonra kimsenin umurunda olmadı çünkü adamın zaten düşmanları çok olduğu bilinir bir şeydi.

Ben burada herkesten haberdarım. Çoğu kişinin kendisini tanıyamadığı kadar onları ben tanıyordum. Herkes burada birbirini tanırken sadece ben kimseyi tanımıyordum. Ve herkes birbirinin katil olduklarını ve yine herkes o iyilik maskesini altındaki insanları daha önce tanıdıkları için kimse dönüp bana katil olduğumu söylemesi neredeyse imkansızdı. Bu benim en iyi kozumdu.

Düşüncelerim ile yürümeye başladığımda arkamdan koşan birkaç gencin sesini duya biliyordum. Biri semte düzenlenen kutlamalara koşarken bana çarptığında elimdeki koliyi yere düşürmeme sebep oldu. Sinirle koliye davranırken "Özür dilerim." dedi İtalyanca bir şekilde.

Burada herkese katlanamazken birde ben normal kocaman yolun en kenarında yürürken gelip bir salağın bana çarpmasına asla dayanamazdım. Bide üstüne benim kutumum yere düşme sebebi olan bu şerefsizlere asla ama asla tahamül edemiyordum. Yine de özür dilemesine kafa salladım ve kendim yürümeye devam ettim.

Ben yürümeye devam ederken adam arkamdan seslendi. "Hey." dese de dönüp ona bakmadım. Önüme geçtiğinde sinirlerime hakim olmak istermiş gibi kafamı kaldırıp ona baktım. "Bir sorun mu var?" dedim sesimin sert çıkmasını umursamayarak.

Başımda dikilen bu adama bakmaya devam ederken beni arsız bir şekilde süzdüğünü göre biliyordum. "Sorun yok da belki birkaç kadeh bir şeyler içeriz." dedi. Kaşlarımı kaldırıp ona bakarken ekledi. "Evimde hatta odamda." dedi.

Arkamdan gelen Arman'ın sesi ile bir kez daha Allah'a şükrettim. "Bir kaç kadeh içki içmek için bir gırtlağın kalmasını istiyorsan uza." dedi net bir sesle. Gelip elini omzuma koydu ve dik bakışlarını adama dikti. Daha sonra adam arkamda duran Arman'a baktı. Tekrar önüne dönüp hızlı adımlarla oradan uzaklaştı.

Arkama dönüp Arman'a baktım. O ise bana bakmak yerine hemen elimdeki koliyi almak için hamle yapsa da ona ters bakışlarımı gönderip bir adım geriye attım. "Niye buradasın sen?" dedim net bir sesle.

Mantıken Riccardo beni terk ettikten sonra onun benim yanımda bir işi olduğu söylenemezdi. Benim yanımda şu anda bulunmasını gerektiren bir durum yoktu.

"Benim Türkçe bildiğimi bazen unutuyor musun yenge?" dedi bozuk bir Türkçeyle. Aslında bozuk denemezdi ama yine de yabancı olduğu o kadar çok belli oluyordu ki.

"Tamam madem anlamadın neden buradasın?" dedim bir kez daha.

"Canım istedi geldim." dedi ve sonra sanki bir kelime daha ekleyecekmiş ama o an kelimenin Türkçesini unutmuştu. Türkçe söylemekten vaz geçti. "Sıkıldım kelimesinin Türkçesi neydi?" dedi bana bakarak.

"TDK olmak isteyen sensin bana ne bul." dedim omuz silkerek. Yerime dönecekken tam arkamdan Arman'a çok net bir dille "Eğer standın yakınlarında seni görürsem seni de öldürürüm." dedim çok net bir dille. Daha sonra standa doğru yürümeye başladım.

Hava çok sıcaktı. Üzerimde olan tişört ince ve V yakaya sahipken bir kolu omzumdan düşmüştü ama bunu umursamıyordum. Rüzgar aşırı hafif bir şekilde esse de bu asla ama asla yeterli bir rüzgar değildi. Burada kesinlikle yanıyordum. Kucağımda olan koli yüzünden de terliyor olabilirdim.

Kutlamalar başlamadan bir hafta önce burada çalışmaya başladım. Şirin sayıla bilecek bir standa göreve başlamış ve öyle de devam ediyordum. Hem herkesin gözümün önünde olmasını hem de yaptığım planları eğer bozmak isterlerse burayı onlara dar etmeyi düşünüyordum.

Derin bir nefes alarak aklımdaki düşünceleri yok etmeye çalıştım. Etrafta yanan renkli ışıkların bir benzerleri de benim çalıştığım stantta da vardı ve ben bu ışıkları hiç sevememiştim. Tabelayı takip ederek standa doğru attığım her adım beni kutlama ruhuna davet ediyordu. Ben kutlamamı burada olan insanların kanları ile yapacaktım. Sonraya saklıyordum.

Burada her stantta başka başka şeyler bulmak mümkündü. Aradığınız çoğu şeyi alakalı alakasız bulabilme ihtimaliniz fazlası ile yüksekti. Her stanttın başında bazıları isterse kostüm giyerek etrafta olan çocukların da dikkatini çekmeye ve olarak stanttan oyuncaklar veya çocukların ilgilerini çeken yiyecek ve içecekler satmayı başarıyorlardı. Her gün burada böyle bir şey yoktu sadece haftanın veya ayın belirli günlerinde gelip satış yaptıkları bir yerdi.

Genel olarak geldikleri günler cadılar bayramı Noel yada ne bilim işte kendileri kutlamaya değer bir şey gördükleri her an olabilirdi. Mesela şu anda yazı kutlamak istemişlerse yazın gelmesini kutluyorlardı.

Kucağımda olan koli büyüktü ama ağır değildi. İçinde çeşit çeşit süs eşyaları oyuncaklar gibi şeyler vardı. Bide lavinia çiçeği...

İnsan kalabalığını sonunda aşmayı başardığımda kendi standıma ulaştım. Tezgahın arka kısmına geçerek kolumu ağır olmamasına rağmen ağrıtmayı başarmış olan koliyi yere bıraktım. İçinde nasıl olsa kırılacak bir şey yoktu ve bense koliyi direkt neredeyse fırlattım. Umursamadan direkt yanında olan sandalyeye kendimi bıraktım.

Ben bu sefer standın başında gece saat 02.00 kadar kalmam gerektiği için benden önce standın başında başka biri duruyordu. Aslında o beni tanımıyordu ama ben onu tanıyordum. Buradaki yaşayan herkesin her detayını biliyordum. Bunu daha önce söylemem gram umurumda değildi.

Stant iki köşeden oluşuyordu ve birinde sadece çocuklar için olan şeyler satılıyordu. Diğer tarafında ise sadece süs eşyaları satılıyordu.

Rose denen standı benden önce devralan bu kız tek yaşıyordu. Yirmili yaşlarına daha yeni kavuşmasına rağmen bir tane kızı vardı. Evliydi ama eşi onu terk etmişti. Rose dünyaya onu istemeyen bir adamdan çocuk getirmiş ve bunun pişmanlığını yaşıyordu.

Eşi terk ettikten sonra ise ani bir şekilde lezbiyen olma karar vermişti. Cinsel yönelimi beni gram alakadar etmiyordu. Ama aniden lezbiyen olmaya karar vermesi nedense bana şaşırtıcı gelmişti.

Hatta kendisi gibi bir sevgilisi vardı ama Rose'nin onu sevdiğini nedense bir türlü düşünemiyordum. Sadece o kız ile düzüşmeyi bence fazlası ile seviyordu. Arkadaşlarına sürekli bu konuda ilgili şeyler söyleyip duruyordu. Sevgilisinin dili ile kendisine yaptığı her şeye bayılan bir kadındı ve bu benim umurumda bile değildi.

İkisi de ölecekti.

"Bugün aşırı kalabalık." dedi etrafa bakarken. Önündeki önlüğü çıkarıp stanttın arkasında bulunan askılığa asarken bana da verdi direkt benim önlüğümü. Önlüğümü üzerime geçirirken minik bir kafa hareketiyle onu onayladım. Kahverengi şapkamı da kafama geçirip direkt olarak saçımı yaptığım at kuyruğunu şapkanın arkasında olan ayarlama yerinin deliğinden dışarı çıkardım.

"Belli oluyor fazlası ile yorulmuş gibisin." dedim. Rose kendini bırakmıştı sandalyeye ve direkt olarak ayağının bileğini ovalamaya başlamıştı. Normalşartlarda birinin bu kadar yorulmasına acıya bilirdim ama karşımda katilin bir yandaşçısı olduğunda asla ama asla bende acımak denen bir terim kalmıyordu. "Eve gidince dinlenirsin artık." dedim direkt.

"Eve gideceğimi kim söyledi?" dedi bana bakarak. Kaşlarımı kaldırıp ona baktım. "Lütfen bana kadınlardan da hoşlandığını söyle." dedi.

Elime maket bıçağını alırken şu bıçağı Rose'nin boynuna geçirmeyi çok istesem de bunu yapmadım ve direkt olarak kolinin bandını kestim. Daha sonra Rose de olduğu yerden kalkıp yanıma geldi. Kafamı kaldırıp ona baktım. "Şansına küs sadece erkeklerden hoşlanıyorum." dedim ona bakarak.

Dudak büzdü. Ona bakmaya devam ederken "Neyse en azından hala bu semtte kadınlardan hoşlanan kadınlar da var. Gidip biri ile beni ıslatan senin acısını çıkaracağım." dediğinde bön bön ona baktım.

DURDUĞUM YERDE BEN BU SALAĞI ISLATACAK NE YAPTIM?!

"Ciddi olamazsın öyle değil mi çünkü daha yeni geldim de ben." dedim. Omuz silkti ve üzerinde olan bu sıcağa rağmen giydiği gömleğin önünü komple açtı. Sütyenini parıltılı bir şey seçmişken kalçasının biraz altında biten eteğinin altına gömleğini sokuşturdu. Göğüslerinin sütyenden taşması umurunda bile değildi. Gömleğin bir kısmı bir göğsünün yarsını diğer kısmı da bir göğsünün yarsını örtse de yine de göğüsleri fazlası ile meydanda olduğu kaçınılmaz bir gerçekti. IOnun umurunda değilsi bana neydi.

Direkt olarak üzerini biraz daha düzenledikten sonra kıpkırmızı bir ruj sürdükten sonra bana bakarken bende ona bakmadan direkt olarak kolideki şeyleri ayıklamak ile uğraştım. Daha sonra takılmak için olan arkadaşına direkt bakarak direkt olarak önüme döndüm. Arkadaşı buralı olmadığı her halinden belliydi. Zaten burada yaşasa direkt ismini bilirdim.

Önüme döndüm ve direkt olarak kolideki eşyaları teker teker standa yerleştirmeye başladım. İşe oyuncaklardan başlamamın asıl sebebi benim de o oyuncakları seviyor olmamdı. Pembe renk bir oyuncak ayıyı gördüğümde bunun gerçekten çok güzel olduğunu o an fark etmiştim.

Oyuncak ayıdan pembe olarak sadece bir tane kaldığını gördüğümde bunu kendime almamak için hiçbir sebebim yoktu. Oyuncak ayıyı alıp direkt olarak ayıcığın parasını direkt olarak kutuya attım ve önüme tekrar döndüm.

Oyuncakları dizme işim bittiğinde süs eşyalarını da teker teker dizmiştim. Bu sıcakta bu işleri yaparken bile fazlası ile terlemiştim. Gece olduğu için en azından güneş olmaması güzeldi.

Tezgahın altına eğilip direkt olarak standı süslemem gereken süs balonlarını ortaya çıkardım. Aynı zamanda birkaç süs daha vardı. Balonları teker teker şişirdim ama süsleri ve balonları takmadan önce ciddi manada kuruyan dudaklarım ve boğazımın içecek bir şeylere ihtiyacım vardı.

Ayağa kalkıp karşıda duran genç adama baktım. O da bu köyde değildi ama yine de beni az da olsa tanıyordu. Tanıma sebebi ilk başta buraya gediğimde sürekli onun çalıştığı eğlence mekanında barmenlik yapmasıydı. Alkolü nasıl tükettiğimi bildiğinde ona hazırlaması için bir komut verdim.

Önündeki müşterinin de eline direkt olarak para üzerini uzattıktan sonra bana baktı ve baş parmağını havaya kaldırarak içeceğimi hazırlamak için başladı. O onu hazırlarken bende geriye sandalyeye yaslandım ve direkt olarak onun bana içeceğimi getirmesini bekledim. Kafamı kaldırıp ona baktığımda bardağımın kenarına limonu sıkıştırdığını gördüm. Elindeki içeceği kaptığı gibi direkt benim yanıma geldi.

"Barda hazırlattığın gibi bol cin koydum içine." dedi direkt. Kafamı salladım. Koca bir yudum almamı beklerken bende ona baktım ve direkt olarak bardağımdan bir yudum aldım. Aldığım yudum ile ağzımı uyuşturmaya yeterken dudağım iki yana kıvrıldı. "Nasıl beğendin mi?" diye sordu merakla.

"Harika." dedim sadece. Beğenmiş olmam onu sanki daha çok memnun etmiş gibi direkt olarak güldü.

Sırf hazırladığın kokteyller yüzünden bile canını bağışlardım ama sende öleceksin.

"Beğenmene çok sevindim." dedi direkt. Uzun boylu ama fazlası ile zayıf bir çocuktu. Çoğu kişi içi kolay yem olabilirdi. 22 yaşında olduğunu biliyordum. Ama nedense gözüme daha küçük geliyordu. Açık kumral saçlara sahipti. Kıvırcık saça sahip olduğu için mi bilmem ama sürekli dağınıktı. Çalıştığı stant buranın en çok uğranan standıydı. Alkol standı olunca böyle olması çok normaldi. Stanttı şimdiye kadar bir kere bile toplu görmemiştim.

"Bizim stanttın kalabalık olduğu hakkında söylenirken sizin stanttı görünce şükrediyorum." dedim elimde bardak olan elimi kaldırdım. "Anlaşılan ne size ne de bana rahat yok bu akşam." dedim.

"Evet. Aslında daha fazla kalabalık olduğu zamanlar vardı ki buna bile şükrede biliyorum." dedi çaresizce. Tam bana döndüğünde stantta duran diğer eleman seslenince direkt olarak o tarafa baktı. O tarafa bakarken göz devirmeyi de ihmal etmedi. Göz devirmesine güldüm ama stantta çağıran kız ters ters nedenini bildiğim bir sebeple ikimize bakıyordu.

Kız bu Max denen arkadaştan hoşlanıyordu. Max bunu bilmese de bu onun salaklığıydı. Kız ona neredeyse kendini sunuyor ama Max bunun farkında olamayacak kadar salaktı. Kızda güzeldi yani. Ama güzelliği boşunaydı sırası geldiğinde bir şeye yaramayacaktı güzelliği.

"Koş hadi kız hem açık hedefe hem de tek başına o kadar müşteriye yetişmesine imkan yok." dedim direkt.

Benim yüzüm o kadar gözükmediği için sulanan insan sayısı azdı ama kızın bütün yüzü gözüküyor aynı zamanda Max için giydiğini düşündüğüm o cesur etek ve gömlek kesinlikle onu ilgi odağı yapmayı başarmıştı. Max bile o dekolteye dayanamayacak olduğuna adım kadar emindim.

Kafa sallayarak direkt olarak yürümeye başlarken bir anlığına tekrar bana döndü. "Barda veya bir yerde görüşmek dileğiyle." dediğinde ben daha cevap bile vermeden direkt olarak önüne döndü ve gitti.

Kalabalığı iterek direkt olarak tandın kapısını amaya çalıştığında nedenini bilmesem de açamadığı o kapının üzerinden zıplayarak içeri girdi. Uzun zamandır burada çalışmıyor olmasına rağmen buradaki herkes onu tanırdı. Benim tipim olmasa bile çoğu kızın ağzında ismi dolaşıyordu. Hem çapkın hem de ağzı çok iyi laf yapmayı başara biliyordu. Sadece gözlerim ile ulaştığım bilgiler le herkese çok kolay bir şekilde uyum sağlamayı becere biliyordu.

Bir yandan kokteyimi içerken bir yandan da direkt olarak kalan işlerimi yapmaya başladım. Süsleri asmak için arka tarafta olan merdiveni ön taafa taşımam gerekiyordu. Ondan önce kokteyimden koca bir yudum alarak direkt merdiveni ön tarafa taşıdım. Arkaya tekrar dönerek süsleri de aldım.

Benim anlamadığım şey şuydu. Madem bu stant akşama kadar süssüz bir şekilde kalacaksa ben neden akşam olduğunda o süsleri asmak zorundaydım? Ne gerek vardı yani? Yemin ederim salak bunlar. Hava çok sıcak olduğu için direkt olarak standın kenarına arka tarafta kalmış vantilatörü açtım. Hava çok sıcaktı ve ben bunu cidden çekemezdim. Bunaltıcı sıcak dört bir yanımı sarmışken direkt vantilatörü direkt önüne geçtim.

Artık tek yapmam gereken şu anlık müşteri olan ama ilerde hepsi bay Lis gibi kurbanım olan herkesi teker teker beklemeye başladım. Şapkayı çıkarıp biraz hava almak istesem de bundan direkt vaz geçtim. Etraf sarhoş dolaşırken bunu yapmam pek de mantıklı gelmiyordu bana.

Etrafa bakınmaya devam derken canımın sıkıntısı ile sosyal medyada biraz dolaştım. Az önce olan kalabalık evet kendini koruyordu ama kimse bizim bu aptal standa uğramıyordu. Kendime aldığım pembe ayıcığı da kucağıma alıp sıkıca sarıldım. Sosyal medyada dolaşırken bir yandan da gelen istekleri kontrol ediyordum.

Gelen isteklerin hepsi ama hepsi bu semtte olan insanlardı. Hesabımı nereden buldukları hakkında hiçbir fikrim yoktu. Etrafta olan insanların çoğu da istek listemde olduğu doğruydu. Listeyi biraz daha aşağıya kaldırdığımda direkt olarak gördüğüm profil resmi ile isteği onayladım.

İkinci ölümdeki insan kenedi isteğiyle bana istek atmıştı.

Adı Nils olan bu arkadaş buradaki herkesin aşkıydı. Ciddi anlamda herkes onu çok sever ve isterdi. Çapkınlıkta Max ile yarışırdı. Her gün farklı bir kızla takılıyor olduğu da kesinlikle bana göre doğruydu. Aslında dünyalar güzeli bir sevgilisi vardı. Hatta şu semtte belki de her kızdan daha güzeldi. Kızın adını tam olarak hatırlamıyordum ama Emily olması gerekiyordu. Daha onun hakkında her bilgiye ulaşmış değildi ama ama temel bilgilerini biliyordum.

"Hey baksana şuraya." diye kaba bir sesle bana seslenen adama bakarken telefonumun ekran kilidini kapatıp önlüğümün ön kısmındaki cebe attım. Bana bu kadar saygısızca seslenmesine sinirlenmemeye çalışarak direkt olarak adama baktım.

Öleceksin sende.

Bunu kesinlikle öldürmeden önce o bana saygısızca seslenen dilini koparmak farz olmuştu. Bunu kesinlikle yapacaktım.

Adama doğru bir adım atarken yüzüme istemsiz de olsa bir gülümseme yerleşirdim ve adama bakmaya başladım. Adama yüzüme bakmaya devam ederken ne istediğini söylemesi için bekliyordum. Ne istediği bana vahiy yoluyla gelmeyecekti herhalde.

Adam elini havaya kaldırıp gösterdi istediği oyuncağı. Yanında yedi yaşlarında bir kız çocuğu vardı ve onu elinden tutmak yerine sertçe bileğinden tutmuştu. Bunun için bile idam etmek şarttı bu arkadaşı. Kızın bileği ağrıdığı belliydi ama ses etmedim. "Kaç para?" diye sordu direkt.

Adamın gösterdiği yerde iki çeşit oyuncak vardı ve o an hangisini istediğini anlasam da direkt olarak adama tekrar baktım. "Hangi oyuncaktan bahsettiğinizi anlayamadım. Lütfen oyuncağın ismini söyler misiniz?" dedim onun aksine gayet resmi ve saygılı bir şekilde.

Adamın bozulan sinirini gördüğümde dudağım iki yana kıvrıldı ama bu onu görmedi. "Yanımda bir kız olduğuna göre hangisini isteye bilirim seni sürtük?" dediğinde kaşlarımı havaya kaldırarak ona baktım. Başımı hafif yana eğerken gözlerimde beliren duygu ile kafamı hafif yana eğerek ona baktım.

Bu gece sıra ondaydı. Artık buna şu anda karar vermiştim.

"Buyurun." diyerek oyuncak bebeği onlara uzattım. Adamdan parayı alırken para üstünü de büyük bir sakinlik ile vermiştim. Bugün bu semt iki tane ölüm ile uyanacaktı.

Giden adamın arkasından benden beklenmedik bir sakinlik ile bakarken çantamda kaç tane lavinia çiçeği olduğuna bakmak için çantamı elime aldım. İki tane lavinia çiçeği yan yana dururken çantamdaki bu güzel çiçeklere gülümsedim.

Etrafa bakınırken bir yandan da direkt olarak insanların neler yaptığına bakıyordum. Herkes hakkında olan bilgilerimi çoğaltmak en iyisi olacağına adım kadar emindim. Etrafta bir tur daha attığım bakışlardan kot şortumun arka tarafında titreyen telefon ile olduğum yerde bir irkilsem de bu çok uzun sürmedi ve telefonumu elime aldım.

Bir sosyal medya bildirimi olan bildirime tıkladığımda asıl hesabıma değil ikinci hesabıma elen bir bildirim olduğunu fark ettim. Direkt olarak ikinci hesaba giriş yapıp gelen bildirime baktığımda bugün öldürmek için can attığım Alex tarafından gelen mesaja gülümseyerek baktım. Aslında onun ile burada herhangi bir şekilde konuşmayı düşünmesem de madem şimdi mesaj attı geri dönüş yapmamak ayıp olurdu. Attığı mesaj bildiriminin üzerine tıklarken direkt olarak etrafıma kısa bir an göz gezdirdim.

Uygulama açıldığında önümdeki telefona tekrar döndüm ve mesajı kontrol etmeye başladım. Alex salaklığını bir kez daha kullanarak katili olacak kişiye mesaj atması kesinlikle aptallıktı Bunu bilip bilmemesi benim umurumda bile değildi.

"Selam. Okuldaki arkadaşımdan öğrendim hesabını. Babanınım başına gelenleri duyduğumda çok üzüldüm..." yazan mesaja ters ters baktım.

Önce kesinlikle kendine üzül Alex çünkü seni de ölümü pek hoş olmayacak.

"Teşekkür ederim." yazdım sadece ve gönderdim. Standa gelen bir kalabalık grubu da def etmek adına direkt olarak istedikleri şeyleri verirken telefon art arda arka cebimde 3 kere öttü. Herkes stanttan ayrılana kadar bekledikten sonra direkt olarak tekrar cebimde olan telefonu aldım ve bildirime tıkladım.

"Rica ederim :)

Aslında bu gece bir parti düzenlenecekti de baban vefat edince kafa dağıtmak istersin diye düşündüm.

Gelmek ister misin?"

Yazan yazılara bakarken yüzümde sinsi gülüş yerini aldı. Kendi ecelini ayağına çağıran bu adamın isteği kesinlikle kabul edile bilirdi bence. Ama naz yapmasam da canım sıkılırdı.

"Üzgünüm. Kutlamalar yapılan stantta görevliyim. 02.00 kadar da bir yere ayrılamam herhalde." yazıp gönderdiğimde bile bir şekilde bu stanttı bırakıp kesinlikle gideceğime emindim. Bir şekilde bunu hal edebileceğimi düşünüyordum.

Mesaja birkaç saniye görüldü attığında kaşlarım çatıldı. Uygulamadan çıktım ve biraz daha etrafıma bakındım. Daha sonra tekrar girdiğimde sayfayı yukarı doğru kaldırarak yeniledim ama mesaj kutumdaki şey yanmadığında kaşlarım daha çok çatıldı.

Hadi ama yazdıktan ve görüldü attıktan sonra ölmüş olamazdı değil mi?

Ben öldürmedim daha dur ne ölmesi aslanım?

Mesaja tekrar girdiğimde bir şeyler yazdığını gördüğümde nedenini bilmesem de nefesimi bir an tuttum ve gözüm yazıyor ifadesinde takılı kaldı. Daha sonra mesajı attığı anda okuduktan sonra derin bir nefes verdim.

"Kusura bakma yanlışlıkla görüldü yemiş gibi oldun ama parti hazırlıklarına bakarken masanın üzerinde telefonu açık unutmuşum." yazdıktan sonra dümdüz bir ifadeyle attığı ikinci mesaja bakmayı sürdürdüm.

Unutmuşmuş. Paşama bak.

Hayatta en nefret ettiğim şeylerin en başında görüldü yemek vardır. Yazıyorsam görüyorsanız internetin nimetlerinden faydalanıp o mesaja bir tepki vere bilirsiniz herhalde. Çok zor bir şey değil. Alt tarafı o sürekli bir işe yaramayan o elleriniz iki dakika kullanıp 6-7 kelime bir şey yazacaksınız.

Ne gerek var şimdi beni sinirlendirmeye?

"Aslında eğlencelerde bende olmak isterdim ama annem ve ailem biraz karşı diyelim. Aynı zamanda orası çok sıkıcı." dediğinde aslında az da olsa ona hak vermiştim çünkü sözde eğlence için düzenlenmiş bir yerde tek yaptıkları herkesin geceyi birlikte geçire bilecek birilerini aramaktı.

Dünya o kadar berbat bir hale gelmişti ki insanların eğlence anlayışı sadece sevişmek olmuştu. Evet o kadar temiz bir kız olmaya bilirim hatta belki de insanları yargılamak bana da kalmaya bilir ama ben sırf tek gecelik bir şey için kalkıp şu anda karşımda olan kızlar veya kadınlar gibi yaşımdan kat ve kat üstü gibi bir makyaj ile ismini bile bilmediğim bir kişinin altına yatacak bir insan değildim.

Riccardo ile birlikte olmam belki de yanlıştı evet ama artık şuna emindim ki ben bir daha kimseyi onun gibi sevemeyecektim. Bir başkasına ona his ettiğim hiçbir şeyi his etmediğim gibi kalkıp ondan başkası ile de birlikte olmayacaktım.

Elimdeki telefonun bir kez daha titremesi ile olduğum yerde bir kez daha irkilmeme sebep olduğunda önümdeki telefona döndüm.

"Bu sefer de görüldü yemiş olan benim herhalde :("

Gelen mesaja en ifadesiz bakışlarımı atarken bunun ne kadar mal olduğunu da aklımdan geçirmeden edemiyordum. Tamamen salaklıktı ve saçmalıktı. ben kim oluyor da buna görüldü atacaktım ki? Bide :( şu ifadeyi atan bir maldan ne bekliyorlardı bu kızlar?!

Mesajı yazmaya koyulduğumda sinirim oraya yansımasın diye mesajı dikkatli bir şekilde yazıyordum. Sinirlerimi mesaj yolu ile bile kesinlikle dile getirmek çok kolaydı.

"Hayır görüldü atmadım sadece standa müşteri geldi telefon ekranı açık kalmış kusura bakma."

Mesajı attıktan sonra telefonu cebime sıkıştırdım ve bir kez daha direkt olarak gelen müşteriler ile ilgilendim. Tekrardan gelen bildirimlerin cebimde titremesine sebep olan telefonumu elime almak için elimden geldiğimce aceleci davranarak direkt siparişleri verdikten sonra telefonumu elime aldım. Yazan mesajlara bakarken ister istemez dudaklarım iki yana sinsice kıvrılırken dikkat çekme olasılığımı düşündüm.

Etrafı bir kez daha kolaçan ettikten sonra direkt geri önüme döndüm ve telefondaki bildirime baktım. Yüzümde olan gülümsemeyi şapkam kesinlikle örtmeye yeterdi. Etrafa bir kez daha göz gezdirdim uygulama açılana kadar.

"Aslında zaten kutlamalar o saate kadar daha eğlenceli bir hal alır.

Genç patilerini bilirsin ya gece saatleri en eğlendikleri ve kafalarının açılmasına daha yakın olan zamandır.

Erken gelsen daha fazla zaman geçiririz ama :)

Ve istersen o saate gele bilirsin."

Parmaklarım klavyenin üzerinde hızlı mesajlar yazarken kesinlikle de bu gece biraz daha kan görmenin vereceği heyecan da o an sanki ellerime de yansımıştı ve gülümseyerek mesajı yazdıktan sonra gönderdim.

"Tabi ki gelirim o zaman.

Hatta işimi senin için erken bitirmeye çalışırım."

Şu anda kesinlikle ama kesinlikle mesajı gördüğünde beni düşürdüğünü falan düşünüyordu. Kesinlikle geri zekalıydı ve bunun için bile ölmeyi hak ediyordu. Önce partide o salağı daha sonra ise bana sürtük denen geri zekalıyı öldürecektim.

Etrafa bakınırken direkt olarak karşımdaki müşteriye de istediğini verdikten sonra karşı taraftaki Max içki hazırlarken ona bir işaret çaktım ve o da dönüp bana baktığında stantta göz kulak olması için ona emanet ederken bende lavabo bahanesiyle arka tarafa doğru yürürken cebimdeki sigarayı çıkardım ve etrafıma bir kez daha göz gezdirdim.

Yemin ederim buradan nefret etmemin bir başka sebebi de buydu. Her yerde birbirini arzu ile öpen çiftlerin arasında midem bulansa da direkt olarak yürümeye devam ettim. Nereye dönsem karşıma öyle bir çift denk geliyordu.

Lavaboya gitmeden önce sigarayı dudaklarımın arasına iyice sıkıştırdım. Lavaboda çok bir işim yokken hızlıca hak edip çıktıktan sonra cebimde sigara için çakmak aramaya başladım ama bulamadım. Sigaraya başlayalı uzun zaman olmadığında bazen çakmağı unuta biliyordum. Sinirle anlımın ortasına vururken sigarayı geri tam cebime koyacakken kızların bir tanesi lavaboya sertçe girdi. Kıza bakarken daha az önce biri ile sevişen kız olduğunu anında anlamıştım.

Kız bana bir anlık baktıktan sonra tekrar tam önüne dönecekken ben onu durdurdum. "Çakmağın var mı?" diye sordum direkt. Bana bakarken üzerindeki tek neredeyse baldırlarındaydı. Elbisesinin içinden çıkarılmış göğüslerini tekrar elbisesinin içine sokmaya çalışırken çantasını bana gösterdi.

"Al oradan istediğini." dediğinde kafa salladım. Çantasından çakmağı alırken kendisine küçük gelen bir elbiseyi üzerine giyme çabasını sürdürüyordu. Göğüslerini sütyen giymediği elbisenin altına sokuştururken bir anlığına nedenini bilmesem de ona baktıktan sonra tekrar önüme döndüm.

Yerden çantayı almak bile istemediğim için çantanın içinde olan her şeyi görmezden gelip çakmağı elime aldım ve sigaramın ucunu ateşlediğimde o da baldırlarındaki elbiseyi aşağı çekiştirdi ama pek bir şey değiştiği söylenemezdi.

"Yüzünü bir şapkanın altına gizlemeye devam edersen hiç kimsenin umurunda olmadığını biliyorsun değil mi?" diye sorduğunda ben şapkamın arkasında bozulan at kuyruğu saçıma dikkat kesilmiştim. Şapkamı çıkarıp kenara koyduğumda aynadan kızın yüzüne baktım.

"Eğer senin açtığın yerleri bende açsam emin ol ki yüzümü bile umursamazlar." dedim ve sigaramdan derin bir yudum alırken saçlarımda olan ellimin birini indirdim ve sigarayı kısa bir an parmaklarımın arasına alıp tekrar dudaklarımın arasına koydum. Kadın bana baksa da ben onun ile ilgilenmiyordum.

"Senin yüzünde çil var ve çok kötü duruyor." dedi ve çantasından çıkardığı ve bana iki kat koyu gelecek bir kapatıcıyı bana uzattı ama ben elindeki kapatıcıya bakmadım bile. "Kapatmak istemez misin?" dediğinde de tokamı da saçlarımın içinden bir kaç defa daha geçirdim. Saçım en son bittiğinde şapkamı tekrar kapadım ve yine kıza bakmadan oradan uzaklaştım.

"Kapatıcıya ihtiyacım yok sağ ol yine de." dedim ve oradan daha fazla durmadan uzaklaştım.

Çıkıp stantta tekrar yürümeye devam ettim. Aslında Max arkadaşa bırakıp kaçmayı düşünsem de son anda vaz geçtim ve stantta geri döndüm. Max bana bakarken bende ona teşekkür ettim ve direkt olarak kendi stanttının başına geçti.

Etrafta olan müşterileri sürekli sürekli yenilenirken bende Alex ile boktan bir muhabbet döndürmeye devam ediyordum. Türkçe şarkılar sevdiğimi duyduğunda neden şaşırdığına ilk başta anlam veremesem de daha sonra Türkiye'de olmadığımın ve karşımda bir İtalyan biri olduğu o an aklıma gelmişti.

Etrafta boş boş insanları izlemeye devam ederken o an zamanın nasıl geçtiğini kendim bile anlamasam da direkt olarak saate baktığımda saatin 01.54 olduğunu görmüştüm. Saatimin sonunda dolmasına şükrederek direkt olarak üzerimi değiştirmem gerektiğinin de farkındaydım ama açıkçası çokta umurumda değildi. Üzerimdeki V yaka tişörtün altında sporcu sütyeni vardı.

Çantama attığım bir başka tişörtü o an çıkarıp üzerime giydiğimde yine siyahtı ama daha temizdi. Çantamda olan halata bıçağa ve en aça en önemlisi olan lavinia çiçeğine gülümseyerek baktım.

"Bugün bir kişi daha ölecek ve bugün bu aptal dünya bir kere daha temizlenecek." dedim kendi kendime ve çantamı alıp sırtıma taktım. Daha sonra Max bana bakarken bende ona el salladım ve oradan uzaklaştım. O an aklıma önce eve gitme fikri geldi.

Telefonu çıkardım ve direkt Alex'e ait olan hesaba girdim ve sohbet açıldı. Ona mesaj yazmaya koyuldum.

"Aslında bugün gelemeyeceğim Alex.

Yarın sabah kesin görüşürüz

İyi geceler"

Bu gece kesinlikle görüşecektik Alex ama Azrail'in olarak gelecektim.

Eve doğru giden sokakta adımlarımı hızlandırdım ve direkt olarak evin yolunu tuttum. Eve giderken aynı zamanda kulağımda çalan Dolu Kadehi Ters Tut grubuna ait şarkılar art arda çalarken keyfim gayet yerindeydi. En sevdiğim grup listesinde kesinlikle ilk üçe girerdi.

Eve gidip direkt olarak kendimi banyoya attım.

Temizlenmiş paklanmış gibi çıktığım o küvetten kesinlikle temiz çıkmanın rahatlığı üzerime çökmüşken derin bir nefes aldım. Göğsümden başlayıp baldırlarıma kadar sardığım havlunun ucuna sıkı bir düğüm attım. Daha sonra elime aldığım havlu ile kızıl saçlarımı kurulamaya başladım. Boşta kalan elimde içtiğim şarabın arkasında bıraktığım boş şişeleri aldım ve direkt olarak içeriye doğru adımladım. Bir şarabın daha iyi geleceğini bildiğimden içerde olan şarap şişesinden kadehime bir bardak daha şarap doldurup tekrar kafama diktim.

Doldurduğum şarap kadehi ile direkt olarak gar dolabın önüne gidip siyah atlet ve şort çıkardım ve etrafıma bakındım. Duşa girmeden önce kol saatimi nereye attığımı hatırlamaya çalışıyordum. En sonunda masanın üzerinde duran saatimi gördüğümde direkt erlime aldım. Saate bakarken aslında daha o kadar da geç olmadığını fark ettim. Saat daha 03.23'dü.

Acele etmeden üzerimi iyice kuruladım ve kıyafetlerimi üzerime geçirmeye başladım. Üzerime giydiğim kıyafetler ile direkt olarak saçlarımı biraz daha kurulayıp evden çıkmadan önce sırt çantamı da büyük bir sakinlikle hazırladım. Evden çıktım.

Evden çıkalı nerdeyse bir saat olmuşken ben artık Alex denen itin evinin tam önündeydim. Yüzümde istemsiz bir gülümseme oluşurken herkesin uyuduğunu ve partiden kimsenin kalmadığını belli olduğunda yüzümde istemsiz bir gülümseme yayıldı.

Bahçenin demir kapısına doğru sessiz adımlarla yürümeye başladım. Bahçe kapısını açık bırakacak kadar salak olan bu arkadaşın bahçe kapısını hafifçe iterek açılmasını sağladım. Bahçe de tıpkı ev gibi zifiri karanlığa teslim olmuştu. Etrafımı görmem için gelen tek ışık sokakları süsleten ve gözlerimi yakıyor dediğim o aptal süs ışıkları ve daha tam anlamıyla kendine bile hayrı olmayan bir sokak lambasıydı.

Belime bağlamış olduğum siyah kapüşonlu ceketi çıkarırken direkt olarak üzerime geçirdim ve şapkayı kafama kapattım. Siyah bez maskeyi de aynı şekilde yüzüme taktıktan sonra tek gözüken gökyüzü rengini almış ama iki mezardan farksız olan gözlerimdi.

Gökyüzü benim mezarımdı.

Ön kapıdan girmek yerine arka kapıdan girmeyi tercih ettim. Yüksek ihtimalle Alex ailesinden gizli düzenlediği o partide bütün kameraları kapatmıştı. Ama yine de ben işimi sağlama alıp arka kapıdan girmeyi tercih etmiştim.

Mutfağın bahçe kapısına geldiğimde herhangi bir şekilde bir uğraşa gerek duymadan kapıyı tek bir hamlede açtım. Sürgülü olan kapı herhangi bir zorluk çıkarmadığı gibi kendi kendine de kapanacakken direkt kapıyı ben sessiz bir şekilde kapadım.

Etrafıma bakarken sanki her an biri üzerime atlayacakmış gibi tedirginliğimi korurken bunun imkansız olduğuna adım kadar emindim. Fazla korku filmi falan izlemeyi kendime kesinlikle yasaklamam farz olmuştu.

Attığım her adımda etrafımı sağlam bir şekilde kolaçan ederek ilerliyordum. Giriş kattaki son odaya da baktığımda giriş katta kimsenin olmaması da yüzümde iyice bir gülümseme oluşmasına sebep oldu.

Üst katta çıkarken aptal merdivenler gıcırdamasın diye yavaş adımlar ile çıktım. Acelem yoktu ve daha sabaha çok vardı. Titrek aldığım nefesler yavaş yavaş ciğerlerimin içine dolmayı başarıyordu.

Üst katta geldiğimde koridora bakarken gerçekten de etrafa bakınırken onlarca oda olduğunu fark ettim. Hangi odanın Alex'e mezar olacağını bilmiyordum. Ona ait olan oda aynı zamanda ona mezar olacaktı.

Odaları teker teker açmaya başlarken Alex odalardan birinde görmenin heyecanı ile kalp atışlarım hızlandı. "Hadi ama Alex. Ölmek için beni bu kadar uğraştırmana gerek yok." dedim kendi kendime. Fısıltı ile çıkan sesim o an sanki bana çok yüksek bir sesle konuşmuşum gibi gelmişti.

sonraki odayı açıp kafamı içeri uzattığımda onun orada da olmadığını gördüm. Yalandan düşen dudaklarım ile onu her girdiğim odada bulamıyor olmanın verdiği siniri gizleme çalışıyor gibiydim. Şarkı mırıldanmak istesem de sadece sesim çıkmadan dudaklarımı oynatarak sesim çıkmadan öylece şarkı söylüyordum.

Bir odayı daha ilerledim ve kapıyı aralayıp kafamı uzattığımda direkt olarak hiçbir yerde olmamasına sinirlenmeye devam ederken yine hayal kırıklığı ile kapıyı kapattım. Sırt çantamın ön gözüne koyduğum deri eldivenleri çıkarırken eldivenleri elime geçirdim ve hırkamın kolunu da eldivenlerin altına sıkıştırdım. Güzelim hırkamın kalkıp bu salağın kanı ile mahvetmek istemezdim.

Sırt çantamın da kulplarını düzeltirken artık kalan son kapıya ilerledim ve kapıyı yavaşça araladım. Yüz üstü uyuyan Alex yatağın üzerinde gördüğümde gülüşüm büyüdü. "Bak bak burada kim varmış." diye mırıldandım kendi kendime. "İşte buradasın." dedim.

Derin bir nefes alırken sevmediğim ağırlıkta olan parfüm kokusu burnuma doldu. Yüzümü huzursuzca şekil değiştirse de bunu çok uzun tutmayarak yüzümü eski haline getirdim. Odasının perdesi aralıklıydı. O küçük aralıktan sızan ışık direkt olarak Alex'e geliyordu. Yüzünü kısa bir an izledikten sonra direkt olarak önüme döndüm.

Sırt çantamı yere bırakıp dizlerimin birinin üzerine çöktüm. Alex'e bakarken nefesinde kokan o alkol ona fazla yaklaşmasam da direkt olarak geliyordu. Dudakları gergin bir hal alırken aynı zamanda kaşları çatık bir şekilde uyumasına anlam vermeye çalışsam da bir anlam veremedim.

Hava o kadar sıcaktı ki Alex odasına taktırdığı bu lüks klimaları hiç açmadığını düşündüm. Alex uyumaya devam etmesi sinirimi bozuyordu. Uyanması ihtimalini karşın çantama attığım halatı direkt olarak ortaya çıkardım.

Halatın kenarında kestiğim teker teker bütün parçaları direkt olarak hiç düşünmeden sıkıca bağladım. Bu sıkılıkta bağlamama uyanması gerekse de herhangi bir tepki vermeden uyumasına devam eden Alex kesinlikle uyuduğu falan yoktu. Bence direkt olarak ölmüş falandı.

"Bence sen Azrail ile kısa bir anlaşma yaptın. Uyurken canını falan alıyorlar senin." dedim ters ters ve çantamda olan bıçağı elime aldım. Yanağının tam üzerine attığım bir çizik ile uykusundan sonunda uyandı.

Uyanırken bağırmasına ayrı gıcık olmuştum ve ters ters ona baktım. Kollarını hareket ettirdim yüzüne götürmeye çalıştığında "Canını acıtırsın yapma Alex." dedim ve yalandan dudak büzerek ona doğru eğildim. "Kolunu bağladım zorlama boşuna." dedim.

"Sen kimsin?" dedi bana bakarak. Ona bakarken kaşlarım çatıldı. "Benden ne istiyorsun?" dedi.

"Tanıştıralım tabi kendimizi tanıştırmazsak ayıp olur." dedim ona bakarak. "Ölüm çiçeği." dedim ona bakarken.

"Ellerimi çöz ve geldiğin cehenneme geri dön." dediğinde kafamı iki yana salladım. ,

"Ben cehenneme tek gitmeyi sevmem Alex." dedim ve üzerine biraz daha eğilirken gözlerinin tam içine bakmaya devam ediyordum. "Seni de yanımda götürmem gerek." dedim.

Kollarını kıpırdatmasını sürdürürken halatı sıkı bağladığım yüzünden etti kesiliyordu. Onu umursamadan sırt çantamdan direkt olarak lavinia çiçeğimi bıçağımı çıkardım ve masanın üzerine büyük bir özenle dizdim.

"Bu çiçeğin ne anlama geldiğini biliyor musun?" dediğimde onun yüzüne bakmamaya devam ediyordum. Sanki Alex'in kalbi şu anda kulağımda sertçe atıyor gibi his ediyordum. Kahverengi gözlerine bakarken okunan net bir duygu vardı. Bu korku bana o kadar yakındı ki.

Gözlerinde olan duygu korkunun ta kendisiydi.

"Seni dinlemek istemiyorum sürtük benim iplerimi çöz ve tiyatroyu hemen bitir." dedi.

"Lavinia çiçeği aslında ölüm çiçeğidir." dedim ona bakarken. Elimdeki lavinia çiçeğini saksından ayırıp kenara koydum. "Shakespeare’in Titus Andronicus isimli eserinde," derken güzel çiçeğimin yanındaki bıçağı aldım.

"Seni dinlemek zorunda değilim elimi çöz ve hemen siktir git evimden."

"O sesini kes. O sesini bana sadece ölmek için yalvarırken kullanacaksın." dedim sert bir sesle ve elinin içinde bir yere bir kesik atarak bıçağı durdurmadan devam ettim.

Bıçağı tutan elim ile aynı zamanda bıçak da kan ile bulanmaya hemen başlamıştı. Bir kez daha çığlık attığında direkt olarak yüzümde bir gülümsem daha ulaştı.

Lütfen yalvarırım kes şunu." dese de durmadım ve kolunun üst kısmını kesmeye devam ettim. Yere damla damla akan kanı sanki duya biliyordum. Yüzümdeki gülümseme akan her kandan sonra biraz daha büyüdü.

"Roma imparatorluğunun baş komutanı olan Titus’un güzeller güzeli kızıdır Lavinia." dedim ve omzunun tam üzerinde olan yerden direkt kalbinin üzerine geldim. Kalbine yaklaştıkça gözündeki korku da yerini alıyordu.

"Yalvarırım dur artık. İstediğin paraysa veririm." diyen acı dolu sesini umursamadan direkt olarak kalbinin üzerinde bir kesik atmaya başladım. Çantamdan da kaburgasını kırmak için getirdiğim penseyi ortaya çıkardım. Öldürmeden önce ismimin hikayesini bilmesi için biraz daha zaman tanıdım.

"Yalvarırım ölmek istemiyorum."

"Ölünce bir tepenin en başına gömülür güzeller güzeli Lavinia." dedim ona bakarken. Ellerimin her yeri kan olmuştu ama bende sadece onu izliyordum. Acı dolu verdiği nefesler gözlerinde gördüğüm ölüm korkusu kesinlikle çok güzeldi. Bıçağı karnının üzerinde biraz daha indirdim ve oraya kesikler atarak ilerlemeye devam ettim. Ölmek için yalvarması gerekiyordu.

"Bırak." dedi bir kez daha ama ben bunu umursamadım.

"Alex Alex Alex." dedim kafamı iki yana sallayarak. "Ölmek istediğini söyleyene kadar işkencen devam edecek. Ve eğer sen bana yalvarmazsan." dedim ce bıçağı biraz daha sert bir şekilde gömerken gözlerinin tam içine bakmaya devam ediyordum. "Kız kardeşin, her şeyden çok sevdiğin annen veya biricik baban onlardan biri yalvara bilir." dediğimde gözünde korku büyüdü.

"ÖLDÜR BENİ ÖLDÜR YALVARIRIM SANA BENİ ÖLDÜR ONLAA DOKUNMA." diye bağırdığında dudaklarım iki yana kıvrıldı.

"Hikayenin neresinde kaldığımı unuttum hemen bitsin ölümüne kavuşturacağım senin." dedim ona bakarken. Bıçak tekrar kalbine doğru yol alırken direkt olarak onun gözlerinin içine bakmaya devam ediyordum. "He hatırladım." dedim yalandan bir heyecanla. "Aylar sonra mezarının üzerinde bir çiçek çıkar. O çiçeğe de bölgede yaşayanlar “Lavinia” ismini verirler."

Ölüm korkusu gözlerinde büyümeye devam ederken kalbinin ortasında delik açmaya başladım. Çok dayanamadan kendisi bağırarak hayatına son verse de benim oradaki işim bitmemişti. Kalbinin üzerine bıçakla etini ayırarak açtığım boşluğa bakmaya devam ederken üzerim hep Alex'in kanı ile süslenmişti.

Yattığı yatağın üzeri de aynen o şekil kan olmasını umursamadan kalbinin üzerinde olan bütün kaburgaları kırdım ve orada kocaman bir delik açtım. Açtığım deliğe birkaç saniye büyülenmiş gibi baktıktan sonra tekrar yan tarafıma dönüp kalbinin tam üzerine lavinia çiçeğini diktim.

BÖLÜM SONU

5602 kelimelik bu hikayeyle sizi yalnız bırakıyorummmmm

ÖPÜCÜKLENDİNİZZZZZZZZ

 

 

 

 
 

Bölüm : 17.01.2025 23:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...