Yiğit'in anlatımı ile
Hayat ne kadar garip birşey değil mi? Bazen en ihtiyacınız olduğu zamanda size ihtiyacınınız yollayacak kadar iyi ama sizden bir anda ihtiyacınızı alacak kadar da kötü.
İhtiyacınız olan şeyi size bir anda verebilir. Ve aynı şekilde onu sizden bir anda da alabilir.
Bana Mavi'yi ilk başta öyle bir zamanda vermişti ki yaşama sebebim olmuştu o kız.
Annem ile babam boşanmıştı. Yeni biri ile evlenmişti babam. Annemde kalmak için yalvarmışım ona. İzin vermedi. Evlendiği kadına anne dememi istedi.
Benim annem zaten yok muydu? Dünyanın en iyi kadını değil miydi benim annem? Ben neden ondan başkasına anne demek zorunda olduğumu anlamıyordum. Annem üzülmez miydi? Ben onun kadar kötü bir kadına anne desem annem üzülmez miydi?
Bir kere bile dememdim anne ona. Babam inadına vermedi beni anneme. Yurda vermişlerdi. Kaçtım. Duramadım bende 4 duvar arasında. Mavi Yaren gibiydim. Bana dar geliyordu o duvarlar. O duvarlar bana yaşadıklarını veya yaşadıklarımı bağırıyordu sanki. Can yani şu anki adıyla Ilgaz buldu beni. Ateş yani Yaman ile beraber takılıyordu.
Annemi özlüyordum köpek gibi. Sonra vefat etti annem. Öyle duydum yani ben. Tam o gün vermişti bana onu Allah.
Bir kenarda oturmuş elimde bir cam parçası vardı. Tam olarak boynumdaki damara tutmuştum cami.
Ağlıyordum. Annemin gidişine hiç olmadığım kadar ağlıyordum. Annemin bir yerlerde yaşıyor olması bana mutluluk verirken duyduğum ölüm haberi beni de öldürüyordu.
Sokakta yaşasam da yada annem beni arkasında bırakıp gitse de, beni almak için direnmese de annem her şeyimdi benim. Annem her zaman bir yerlerde nefes aldığını bilmek bana da nefes aldırıyordu.
Rüyamda görmüştüm annemi. Bana ona gelmemi söylüyordu.
"Oğlum." Dedi annem. Ona baktım. Rüyada değildim. Hayla boynumda bir cam parçası vardı.
"Anne." Dedim fısıltı ile.
"Bak oraya." Diyerek bir yeri gösterdi parmağıyla. "Orda bir kız ağlıyor." Dedi. Ona bakmaya devam ediyordum.
"Anne." Dedim bir kez daha.
"Orda yaşama sebebin duruyor miniğim. Gidip kendine yeni bir sebep edin. Ona da yaşam ol." Dedi annem. Baba bakmaya devam ediyordu. Annemin üzerindeki bembeyaz elbisenin ona ne kadar çok yakıştığını düşündüm bir kez daha.
Oysa annem yaşarken bir kez bile beyaz giymemişti.
"Anne. Sana gelsem ben olmaz mı? Senin yasamadığın bir dünyada ne kadar nefes alsam da alamıyor gibiyim." Dedim gözümden bir damla daha yaş akarken.
"Nefes verecek o küçücük beden sana." Diyerek geri geri doğru gitti.
Annemin arkasından bağırdım birkaç kez daha. En sonunda dayanamayıp camı bıraktım yere. O tarafa doğru baktım.
Tren raylarında bir bebek yatıyordu. Trenin gelmesine çok az kalmıştı. Sesini duyabiliyordum. Bebek ağlıyordu. Ama öyle sesli bir ağlamaya sahip değildi. Aksine sesi hiç çıkmıyordu. Sadece gözlerinden yaşlar düşüyordu.
Koşup bir anda koştum bebeğe doğru. Bebeği anında kaptım. Geri çıkmasında da Can ile Yaman yardım etti. Bebeğe baktığı anda bebek de onun tam gözlerinin içine bakmıştı. Bebeğin gözünün içine baktığımda anında etrafa gülücükler saçmıştı.
O bebek Mavi'den başkası değildi. Gece kuşlarının hayattaki neşe kaynağı olarak tam ortalarına gelmişti.
Herkesin yarasını saracak o insan olmuştu Mavi. Benim yaşam için mücadelem olmuştu. Can abinin ölen kardeşi olmuştu. Ateş'in de biricik hiç olmayan kardeşi olmuştu.
Ben Mavi demiştim ona.
Kısacası o bizim her şeyimiz olmuştu. Benim yaşam sebebim olmaktan çıkmıştı. O aynı zamanda artık benim kalbim de olmuştu.
Şimdi hayat benden onu yine almak için savaşıyordu. Bu sefer o savaşın galibi kesinlikle ben olmalıydım.
Ben onun kadar güçlü değildim. Ben Mavi kadar dik duramazdım. Ben onun bir yerlerde nefes aldığını bilmek bile bana hayatımı devam ettirirken ben onun ölümü ile ve bu ölüm benim yüzümden olur ise dik duramazdım.
Kesinlikle bende ölürdüm.
Şu anda Mavi'nin ihtiyacı olan panzehiri almak için İbrahim albay tarafından verilen koordinatlara gelmiştik. Toprak timinin bütün üyeleri buradaydı.
Orda kalmak bana bir şey kazandırmazdı. Ben Mavi'yi kaybetmek istemiyordum. Onun için o panzehiri kesinlikle bulmalıydım. Onun yaşaması için gerekirse burayı yok etmeliydim.
Plan hazırdı. Direkt içeri girecektik. Herkesi indirip doktor olduğunu düşünen ama aslında bir sikime yaramayan o adamdan panzehiri alıp Mavi'ye yetiştirmeliydik.
Dört saatten biraz daha fazla geçmişti. Gün aymasına sadece 4 saat kalmıştı. Bu saat her geçtikçe gözümün önündeki yelkovan ve akrep her hareket edince korkum daha fazla artıyordu. Her an geç kalacakmışız gibi geliyordu.
Şu anda hala yaşıyor muydu? Bilmiyordum
"Komutanım." Dedim en sonunda dayanamayıp. Akın komutana kalsa biz buradan ayrılıp Mavi'ye hiçbir şekilde ilacı yetiştirmeyecektik. Uyuşuk mu hareket ediyordu? Aklında bir şeyler var mıydı bilmiyordum ama biz bu aptal yerde boş boşuna saatlerimizi harcıyorduk. Komutan o olduğu için hiçbir şey de yapamıyor sadece beklemek zorunda kalıyordum. Ama biraz daha harekete geçerse gerekirse formamdan bile olmaya razıydım.
Mavi'nin her nefes alması bile ona o zehir yüzünden acı verirken ben burada sakin kalamıyordum. Doktorun söyledikleri aklımda dönüp duruyordu. Ameliyata narkozsuz girmek bile ne kadar can yakarken o ilaç onun acı duygusunu kar ve kat artırırken tek bir dokunuş bile canını yakarken hatta bırakın dokunuşu kendi aldığı nefes bile ona acı verirken kesinlikle sakin kalamazdım.
Burayı bombalamamın tek sebebi bile Mavi'nin panzehriydi.
Görev adı da buydu. Panzehirdi. Diğerleri kardeşlerini yaşatmak için gelmişti. Ben ise kendi yaşamımı yaşatmak için gelmiştim.
Panzehir 1 : Akın Komutan
Panzehir 2: Ben
Panzehir 3: Batur
Panzehir 4: Tolga
Panzehir 5 : Kaan Umut
Panzehir 6 : Davut
Panzehir 7 : Aren
Panzehir 8 : Efe
(Gözünüz korkmasın gençlik ben parantez içinde soylicem kimin kim olduğunu)
Kod adlar bu şekilde dizilmişti.
"Panzehir 1 den panzehir üçe görüşün nedir?" Diye telsizden bir ses geldi.
(Akın komutan Batur'a soruyor.)
"Panzehir 3 den panzehir bire görüş başarısız."
(Batur Akın Komutana cevap verdi)
"Panzehir birden panzehir beşe görüşün var mı?"
(Akın komutan Kaan Umut'a soruyor)
"Olumsuz."
"Görüşü olan yok mu?"
Herkesten teker teker aynı cevap geldi. "Olumsuz."
Sabahtan beri bu kaçıncı soruşuydu? Bu ne yapmaya çalışıyordu? Geç kalacaktık ve bir şehit daha verecektik. Bunun farkında olan tek kişi ben miydim? Neden bu aptal yerde kimse tek kelime etmiyordu? Bir tek benim mi canım yanıyordu?
"Ha siktir." Dedim. Akın komutan biraz daha bekletir ise gerçekten geç kalacaktık. Her şey için çok geç olacaktı. Bugün de Türkiye televizyonlarda bir şehit daha verecektik. Ve bunun sadece ben mi farkındaydım.
Bu gece bir hilal uğruna bir güneş daha batabilirdi.
"Giriyoruz." Dedi Akın komutan en sonunda. Derin bir nefes aldım sonunda.
Gözümün önünden gitmeyen Mavi'nin yatan hali ile ayağa kalktım. Kesinlikle onu kurtarıp sıkıca sarılacaktım. Buna emindim. İyi olduğuna emin olmadığım her an bir eziyeti benim için.
"Panzehir 3, 7 ve 6 arkadan dolaşın." Dedi Akın komutan.
(Batur Aren ve Davut)
"Emredersiniz komutanım." Sesi geldi telsizlerimizden.
"Panzehir 4,5 ve 8 benim ile geliyor. Panzehir 2 sende acil ilacı al ve gel." Dedi.
(Tolga, Kaan ve Efe Akın komutan ile. Yiğit ise ilacı almaya giden)
"Emredersiniz komutanım." Dedik hepimiz aynı anda. Herkes eve girer iken bende orta kapının birinden girdim. Hepimizin içinde susturucu takılı olan o silah ile aşırı hızlı hareketler ile teker teker temizliğimizi yapıyorduk.
Silahın ucuna susturucu takmamızın asil amacı doktorun kaçmasını önlemekti. O sikikten önce panzehir aldıktan sonra kesinlikle onu kendi elimle öldürecektim.
Madem benim kızıma acı çektirdi bende kendisine en büyük acıyı çektirecektim.
O zehiri onun götüne kesinlikle sokacaktım.
Orta kapıdan girdikten sonra iki adamı daha patates ettim. Daha sonra ise bir adamın beklemediğim tekmesi tam silahına denk gelmişti. Silahıma attığı o tekme ile silahım bir tarafa savrulmuştu.
Adamın kafasından tutup arkamda olan ortasında cam olup etrafında tahta olan o kapıya geçirdim. Sivri cam parça boğazına girdiği anda onu bıraktım.
Bana doğru gelen bir baksa adama ise bıçağımı çıkarıp ona doğru fırlattım. Anlının tam ortasına yediği bıçak ile yere yığıldı.
Yerden eğilip tekrar silahımı alıp yoluma devam ettim. Temizlik yaparak ilerlerken en sonunda laboratuvar olarak kullandıkları aslında bir sikime yaramayan o odaya girdim. Benim girdiğimi fark etmeden doktor konuştu.
"Odama ani bir şekilde girmeyin dedim." Dedi. Arkasına bakmadan konuştuğu için hayla beni fark etmemişti.
"Kusura bakma paşam ölüm ani gelir her zaman." Dediğim anda korkudan döndü olduğu yerde. "Azrail ile anlaşma yapamadın mi?" Dedim.
Ensesinden bir köpek yavrusunu tutar gibi tuttum. Buna köpek demek bile kesinlikle köpeğe hakareti.
Gidip köpeklerden özür dilemeliydim.
"O silahın içindeki panzehiri ver." Dedim boynunu sertçe iterek.
"Ben bilmiyorum." Dedi.
"SANA BİLİYOR MUSUN DEMEDİM SİKTİRME BELANİ VE BANA PANZEHİRİ VER." diye bağırdım. Adam titremeye başladı.
Gerçekten çok bir sürem kalmamıştı. Daha gidip ilacı vermem gerekiyordu.
Ve ben Mavi'nin kalbi hala atıyor mu bilmiyordum.
Bu da beni daha çok geriyordu. Onu kaybetme korkusu bütün bedenimi kaplamıştı.
"Orda." Diyerek gösterdi karşındaki dolabı. Ensesini sıkıca kavradım. Sert hareketler ile onu tam dolabın önüne doğru götürdüm.
"GÖSTER." diye bağırdım bu seferde. Adam titrek elle verdi.
Tutumları defterlerden ilacın gerçekten bu olup olmadığını kontrol ettim daha sonra ise zehiri elime aldım.
Adamı sürükleyerek sandalyeler den birine oturttum. Kollarını da arka kısımdan bağladım. Aynı şekilde ayaklarını da. Daha sonra ise vücuduna enjekte edip oradan uzaklaştım.
Arkamdan bağırsa da sikime takmadan yukarı çıktım.
15 dakika sonra
Dışarda dizilmiş helikopteri beklemeye başladık çok gecemden gelmişti zaten.
Helikoptere biner binmez telefonumu çıkarıp açtım. Telefon ile konuşamadım belki ama gelen mesajlara bakabilirdim.
Açar açmaz telefonuma düşman sayısızca cevapsız çağrı ile kalbim boğazımda atmaya başladı.
Yaman ve Ilgaz hastanedeydi. Ve onlardan defalarca çağrı gelmişti.
BOLUM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
43.51k Okunma |
4.05k Oy |
0 Takip |
82 Bölümlü Kitap |