Bomboş bir yerdeydim. Etrafıma bakınıyordum ve ne yapmam gerektiğini anlam vermeye çalışıyordum. Kafamı eğip üzerime baktığımda karnımın üzerinde olan yara dikkatimi çekmişti.
Ben neredeydim?
Kafamı kaldırıp yine bir yerlere bakmaya çalıştım. Birini görme umuduyla etrafıma bir kez daha bakındım ama kimse yoktu. Hiç kimse bu lanet yerde gözükmüyordu ve ben bu durumu hiç sevmemiştim.
Kollarımı oynattığımda kollarım o kadar sıkı bağlanmıştı ki çözemiyordum. Canımın yandığını his etsem de bu can acısı sadece bileklerimde değildi ve karnımın üzerinde olan yara da aynı şekilde can yakıyordu.
"Her zaman böyleydin." diye bir ses duyduğumda kafamı kaldırıp bir kez daha etrafa bakındım. Karşımda onu gördüğümde kaşlarımı kaldırdım. Rihem tam karşımda duruyordu ve ben ona bakmaya devam ediyordum. "Her zaman olmayacak her şeyi zorluyordun." dedi.
"Sende her zaman böyle her şeyi yarıda bırakan, denemeye bile cesareti olmayan o kişiydin.." dedim tek seferde. Ona bakmaya devam ederken bana bakmaya devam ediyordu. Cebinden bir sigara çıkardı. Dudaklarının arasına yerleştirdi ve ona bakmaya devam ederken emindim ki nefret vardı gözlerimde.
"Her şeyimi aldın benden." dedi kısık sesle. Sol elini kaldırdı ve kolunu yukarı kaldırdı. "Kolumu, oğullarımı, kızımı, ailemi." dediğinde gür bir kahkaha attım.
"Senin bu saydığın şeyler var ya." dedim ona bakarak. Öne doğru eğildim biraz. "Sana yemin ederim bir Gökhan etmez." dedim.
"Neden senden sakladı o zaman Gökhan olduğunu?" dedi bu seferde.
"Seni alakadar eden bir durum yok." dedim bende bu seferde. Bana baktı ve sinirle ayağa kalkıp boğazımı sıktı.
"Sana yemin ederim." dedi kısık bir sesle. "Ne yaşamayı ne de sevilmeyi hak ediyorsun sen." dedi ve onun gözlerinin içine bakarken kalbimde bir şeylerin koptuğunu his ettim. "Keşke, keşke başına daha fazla şeyler getirseydi de yaşamasaydın." dediğinde nefes almamamın sebebi kalbimde olan sızı mıydı yoksa boynumda olan eller miydi tartışılırdı. "Keşke onların yerine Tanrı seni alsaydı."
"Yaşamamalısın. Onun kadar değerli değilsin."
"Senin ölümünü bir gün sadece izleyeceğim. Ve sana yemin ederim Mor işte o gün benim bayram günüm olacak."
"Sokaklarda hiç mi tecavüz etmediler sanki?"
"İlk günden daha ne olduğunu anlamışım ki seni sokağa bırakmışım."
"Şu hayatta bir gün seni kendi ellerimle bitireceğim."
"İsterdin değil mi beni yanında? Senin yanında olmamı bana doya doya anne demeyi çok isterdin. Mor Mor Mor. Sen asla ama asla benim kızım olmayacaksın."
"Abini öldürdün sen. Babanı öldürdün."
"Umarım Mor. Umarım ölümünü izleye bilirim."
Kafamda yankılanan bu kadar ses ile kafayı yemek üzereydim. "YETER!" diye bağırarak sıçradığımda terden ıslanan sırtım ve alamadığım soluklarım kabusun etkisinde olduğumu söylüyordu. Ellerim ile hala devam eden o sesleri engellemek ister gibi kulaklarımın iki yanına koydum. "Sus!" dedim kendi kendime. Binlerce ona ait ses beynimin içinde yankılanıp duruyordu. "Sus!" dedim bir kez daha. Ses kesilmiyor ve sanki aynı sesler kalbim de vardı. "SUS!" diye var gücümle haykırdım bu sefer. "SUS SUS SUS! SUS ARTIK SUS!" diye bağırdım.
Yaşadığım her şey gözümün nünden geçiyordu ve ben nefes alamıyordum. İçeri biri veya birileri girdi ama ben o tarafa dönüp bakmadım bile. Kulaklarıma ellerimi daha sert bastırdım ve odanın köşesine doğru geri geri adımladım. "Yaren." diyen bir ses duysam da bakmadım.
"Sus sus sus sus." diye sayıklıyordum. O kadar kötü bir durumdaydım ki ne yapmam gerektiğini bile bilmiyordum. "Sus sus sus." dedim bir kez daha.
"Kimse konuşmuyor kızım bak bana." diyen sese kafamı iki yana salladım. Bu ses yine beynimden mi geliyordu yoksa odaya giren kişi mi söylüyordu bilmiyordum.
"Susmuyor! Aptal beynim susmuyor!" diye kafamı kaldırdım. "Kafamın içindeki bu aptal ses bana eziyet ediyor." dedim.
"Sakin ol." dedi. Nefes alma ihtiyacı duyuyordum. Ama o nefesi neden bilmiyorum ama ciğerlerime dolduramıyordum.
"Ben," dedim kendime gelemeyerek. "Gidim." dedim. Kafamda sesler dönmeye devam etse de Mavi olmayı bir kenara bıraktım ve Yaren'e döndüm. "Uykum" dedim yutkunarak. "var." dedim.
"İyisin değil mi?" diye sorduğunda komutan kafa salladım.
"Bir an kabus gördüm." dediğimde endişe ile bana bakıyordu. "Bakmanıza gerek yok öyle komutanım." dediğimde sadece kafa salladı. "İzninizle." dediğimde yine kafa salladı.
Çıkış kapısına doğru yürürken İbrahim albayı geride bırakmıştım. Tam kapıyı açıp çıkacakken İbrahim albay kollumu tuttu. Dönüp baktım ve kolumu usulca geri çektim. "Yaren." diye mırıldandı.
"Emredin komutanım." dedim. Bir an önce beni bırakmalıydı.
"Her şeyi içine atmana gerek yok." derken yüzünden samimiyet akıyordu. Onu rahatsız eden bir şeyler vardı ama çözemedim. Onu rahatsız eden şey söyleyemediği şeyler olduğunu kelimeleri seçmeye çalışmasından anlamıştım. "Toprak timinde herkes," dedi ve gülümseyerek ekledi "Yiğit hariç." dediğinde ona bakmaya devam ediyordum. "Seni kız kardeşi gibi görüyor. Anlat onlara bir şeyler. Dök içini." dedi. Ve ekledi. "Kalbini sızlatan ve o gözlerinde ışığı söndüren her neyse gel anlat." dedi.
"Kalbimi sızlatan bir şey yok komutanım." dedim ona bakarak. "Olsa da Yaren her zaman bir çözümünü bulur." dedim omuz silkerek.
Ben gidip bir komutana "Benim annem terörist." diyemem. Bunu kendime de üniformama da yapamam.
"Bir kere de Yaren yerine biz bulalım." dedi.
"Yaren'i şimdiye kadar görmezden gelenler varken sizce Yaren bir başkasına kendini emanet eder mi komutanım?" diye sordum bu sefer de. Dışardaki camı gösterdim. "Tek dostum gece ve yağmurdur." dedim. Susup beni izledi. "Şimdi izninizle komutanım." dedim ve kafa salladığı anda çıktım.
Kendimi dışarı atmadan Mavi biraz daha kalbimi ağrıta bilirdi. Onun daha sırası gelmemişti çünkü ben şu anda Yaren komutandım. Dik başlı o kişiydim. Koşarak kendimi dışarı attım ve arkamdan birileri seslense de duymadım.
Koştum. Sadece koştum. Saçlarım geriye doğru rüzgar ile savrulurken ben bir sokaktan girip başka bir sokağa girdim. Çiseleyen bir yağmur yağmaya başladığında başımı göğe kaldırıp durdum. Geldiğim yere bakmak için kafamı tekrar indirdim ve papatyaların arasında olduğumu fark ettim. Dizlerimin üzerinde kendimi papatyaların arasına attım. Kalbim bana eziyet ediyordu.
Yağmur hızlanamaya başladığında kafamı gökyüzüne doğru kaldırdım ve haykırma benzeri bir ses çıkardım. İçimdekiler artık içimde kalamıyordu. Artık her şey taşıyordu ve sadece ben kalıyordum.
25 yıl... 25 yıl önce doğar doğmaz ilk bırakıldığım yer bir papatya bahçesinin yanındaki çöplük. Bulmuş bir kadın ve geri götürmüş.
İki aylıkken bir başka yere. Neresi olduğunu bilmediğim bir yere. Annem anlatıyordu. Duyuyordum. Bana eziyet etmek için her detayını anlatıyordu. Bu sefer de bir adam annem bırakmak üzereyken görmüş. Yanına almak zorunda kalmış.
Beş aylıkken tren raylarına. Bu sefer öleceğime emin olmak ister gibi beklemiş. Daha sonra Gökhan almış.
Onlu yaşında bembeyaz bir odaya. Babamın şiddeti... Abimin şerefsizlikleri... Üzerimde yapılan deneyler ve niceleri. Ben abim ve babamın katili olmuştum. Onları beyaz güller ile dolu bir vazo ile öldürmüştüm. Çünkü bana tecavüz etmeye kalkmışı abim.
Ben abimin cesedinin karşısında bir hafta kilitlediler. Tam bir hafta sonra beni öldü sanıp onun cesedi ile aynı yere attılar.
12 yaşında yurda gönderdiler.
"Mavi." diye bir ses duyduğumda kalkmadım. Kollarımı bacaklarıma bağladım ve kafamı dizlerime gömdüm. "Mavi'm." dedi bu seferde. Yanıma yaklaşan birden fazla ayak sesi olduğunu duyuyordum ama umurumda değildi.
"Hak etmedin! Aptal olmasaydın sen de yanımda olurdun!"
Annemin bir başka cümlesi ve o kapının ardından bana bakan nefret dolu gözleri her an gözlerimin önündeydi. Gitmiyordu. O sesler kesilmiyordu. Ben kurtulamıyordum ve nefes dair alamıyordum.
Keşke bu yağmur beni de alsaydı. İçimdeki acı artık bir son bulsaydı.
Kafamı kaldırdım ve arkama bakarken yüzüme yine Yaren'i yerleştirdim. "Siz niye geldiniz amına koyayım?" Dedim Toprak timini gördüğümde.
"Kardeşimizi yanlız bırakacak kadar şerefsiz değiliz." Dedi Aren ve benim yanıma doğru ilerlediler hep birlikte. Ellerinde bir siyah poşet vardı ve ben yeni fark etmiştim.
"Kardeşiniz belki yanlız kalmak istiyor bilader?" Dedim ona bakarak.
"Bizim kardeşimiz çok yanlız kaldı zaten. Bu sefer de kalmasın." Dediğinde Tolga ona baktım.
"Papatya tarlası güzelmiş." Dedi Davut. Ona bakarak gülümsedim.
"Papatyalar her zaman güzeldir." Dedim sadece. Kendimi geriye doğru attım ve yerin ıslak olmasını umursamadan uzandım.
"Hasta olacaksın." Dedi Yiğit. Omuz silktim.
"Bişi olmaz." Dedim. Sesim o kadar yorgun çıkıyordu ki.
"Nedir arkadaş sendeki bu papatya aşkı." Dedi Davut ters ters papatyalara bakarken.
"Aşk değil mi kardeşim sana ne?" Dedi Çağrı gülerek. "Ben sana neden sanaldan birine aşık oldun diye sorduk mu?" Dedi ters ters.
Yiğit bana bakmaya devam ederken ne olduğunu da sorguluyordu. "Anlat güzelim." Dedi dudaklarını oynatarak. "Her şeyi anlat da bitsin kalbindeki acı."
"Benim kalbindeki acı bitmez." Dedim sadece dudaklarımı oynatarak onun gibi.
"Bitirmeyi deneriz." Dedi bana bakarak. "Bitirmek için savaşırız." Dedi.
Kafamı iki yana salladım ve ayağa kalktım. "Neyse ne gençler." Dedim onlara bakarken. "Bu hasta kız gitsin en iyisi." Dedim.
Yanlız kalmaya ihtiyacım vardı belki de. Yaren olmak ağır geliyordu.
"O hasta kızı biz iyileştireceğiz." Diye bir ses duyduğumda kafamı kaldırıp sesin geldiği yöne doğru baktım. Şerife Sultan'ın burada olmasına bir anlam veremedim.
"O hasta kızı bırak da bir kere de biz iyileştirelim." Dedi bu sefer de Can abim. Ona bakmaya devam ederken bu sefer da Ateş girdi söze.
"Bir kere de o bu aptal bahçede kendi yarasını sarmasin biz saralım." Dediğinde sadece sustum. Konuşursam belki de öneri kırardım gerek yoktu.
"Bu kızın belki de size çok ihtiyacı vardı." Dedim mırıldanarak. "Ve o kız hep kendi yarasını sardı." Dedim sadece.
"Bana bak Yaren." Dedi sınırlı sinirli Batur. Bana doğru yaklaştığında ona bakmaya devam ettim. "Burada herkes derdini dinlemek ister. Herkes seni anlamak ister ama sen kaçıyorsun." Dedi hemen.
"Ben kaçmam." Dedim ona bakarak. "Ben hiçbir zaman hiç bir şeyden kaçmam." Dedim
"Sen sevmekten sevilmekten kaçırıyorsun." Dedi Çağrı. Şu anda kimsenin karşısında komutan yoktu. Herkes birbirinin sadece kardeşiydi.
"Madem sen bizim hepimizin en zor zamanında Hızır gibi yetiştin," dedi Tolga.
"O zaman biz de senin yanında olacağız." Diye tamamladı Davut.
"Ve sana yemin ederim bir daha da hiçbir zaman senin yanında olmaktan vaz geçmiyeceğiz." Dediğinde onlara baktım.
Hepsinin yüzüne teker teker baktım ve ne demem gerektiğini bilmiyordum. "Ben sevmekten sevilmekten kaçsaydım eğer," diyerek Yiğit'i gösterdim. "Onun benim yanımda işi yoktu." Dedim. Ve ekledim. "Sizin anlamadığınız ne biliyor musunuz?" Dedim kendimi göstererek. "Bu siktiğimin hayatında hiçbir şey beni iyileştiremez." Dedim.
"Neden Mavi neden?" Dedi Yiğit bana bakarak. "Neden yapıyorsun bunu kendine? Geldik hepimiz sana. Bak buradayız." Dedi . Hepsine bir kez daha baktım. "Sen neden yanlız kalmak istiyorsun bu kadar? Ağır geliyor görüyorum." Dedi ve yüzünden sanki acı vardı. Bu bana acı değildi. Sanki onun canı acıyordu. "Şöyle Mavi neden?" Diye sordu bir kez daha.
"ÇÜNKÜ GİDİYORSUN!" diye bağırdım en sonunda. "Çünkü arkanızda bir enkaz bırakmanız kimsenin umurunda değil." Gece Kuşlarına baktım teker teker. "Hiç düşündün mü Ateş?" Diye sordum ona bakarak. "Ben bundan nefret ettiğimi haykırdım. Ben bunun ruhunda yara açtım mi, diye hiç sordun mu bana?" Diye ona baktım.
"Af ettin sanıyordum." Dediğinde ona dolu gözler ile bakıyordum.
"Ettim." Dedim ona bakarak. "Ama acıyor. Her gece lan her gece gördüğüm kabuslar yetmedi bir de sen eklendin." Dedim ona bakmaya devam ederek. "Sen abi." Diye ona döndüm. "Sen o kıza inandın soktun aramıza hiçbir şey demedim. Güvenmiyorum dedim. Kıskanıyorsun dedin. Ve ben şimdiye kadar bir kere bile kıskanmadım seni." Dedim ona bakmaya devam ederken.
"Öyle sandık." Dedi sadece. "İyi biri sandık." Dedi.
"Uyardım." Dedim ve kendimi gösterdim. "Senin getirdiğin o aptal kız benden yuvamı aldı." Dedim. Yuva burda Gece Kuşlarıydi. "15 yıl beni onsuz bıraktı." Dedim. Gözümden bir damla yaş daha aktı. "Sen Yaren mi o mu dedilerinde ne dedin abi?" Dediğimde şok içinde bana baktı çünkü bildiğimi bilmiyordu. "Hiç düşünmeden onu seçtin." Dedim bir damla daha yaş düşerken.
"Sen-" derken sustum
"Ben de oradaydım." Dedim ve kendimi gösterdim. "Hemde tam karşındaydım. Her hareketini bana izlettiler. O dudaklarının arasından onun ismi dökülürken kimse bana ne olacak diye düşündü mü?" Diye sordum.
"Bilmiyordum."
"Onu alıp gitme demedim." Dedim ona bakarak. "Beni de alabilirdin. Sen bunu istesen yapardın." Dedim ve omuz silktim. "Sen beni istemedin abi." Dedim sadece.
"Öyle değil." Dedi hemen ama söyleyecek bir şeyi olmadığı çok açıktı Yiğit'e döndüm.
"Değdi mi?" Dedim ona bakarak. "Senin mezarın sandığım yere biz kaç kere beraber gittik?" Dedim. Ona bakmaya devam ederken bende hala içimde olan acıyı sadece dışa vuruyordum. "Değdi mi amına koyayım anlatsana bir bana. Beni sensiz bırakmaya değdi mi lan?" Dedim ona bakarak.
"Değmedi." Dedi sadece. "Hiçbir şey olması gerektiği gibi olmadı."
"Evet hiçbir şey gerektiği gibi olmadı.," dedim sadece ve kendimi gösterdim. "Ben sizsiz büyüdüm. Ben ailemsiz büyüdüm." Dedim ve onlara baktım. Şerife Sultan'a döndüm. "O odada her şeye şahit olamadın mı?" Diye sordum. Başını öne eğdi. "Ordan kurtulmam için tek yapman gereken neydi Şerife?" Dedim. Sonra dedim titreye titreye devam ettim. "Seni o kapının arasında gördüm." Dedim bir damla daha yaş akarken gözümden. "O bana tecavüz etmeye çalışırken siz sadece izlediniz." Dedim.
Bu da onu bilmiyor olacak ki kafasını bir anda kaldırdı ve bana baktı. "Sen."
"Görüyor musun bu hasta kız bunu da biliyormuş." Dedim kendimi göstererek. "Ruhumu öldürüp hiçbir Allah'ın küllü gelip biz seni iyileştiriz diyemez." Dedim hepsine teker teker bakarak. Çağrı'ya döndüm.
"Ben sevmekten sevilmekten kaçmıyorum." Dedim ona bakarak. "Ben artık acı çekmekten yemin ederim çok yoruldum." Dedim. "Bu kafamın içindeki o aptal ses bana o kadar eziyet ediyor ki..." Dedim.
"Düzeltmek için şans vermelisin." Dedi Yiğit. Ona bakamadım.
"Ben dinlenmekten kaçmıyorum Batur." Dedim ona bakarak. "Ben ölmekten kaçıyorum." Dedim.
Ateş'e tekrar döndüm. "Bu aptal bahçe neresi biliyor musun?" Dedim ve ilerde bir yeri gösterdim. Hemen orda eskiden bir çöp konteyneri vardı. "Orda çöpe atıldığım yer." Dediğimde herkesin yutkunluğu fark ettim. "Orda bir çöp vardı ve beni oraya bıraktılar biliyor musun?" Dedim ve Davut'a döndüm en sonunda. "Ben bu papatyalara aşık değilim." Dedim omuz silkerek. "Bunlar sadece bana kendimi hatırlatıyor." Dediğimde aslında kimseye söyleyemediğim bir gerçeği söylemiştim. Papatyaları her zaman sevdiğimi sanıyorlardı.
Tolga'ya döndüm. "Senin kardeşin yanlız kalmadı Tolga." Dedim ona bakarak. "Senin kardeşini zorla yanlıxlığa mahkum ettiler." Dedim ve son kez bakıp onlara baktım. "Bana kendinizi alıştırmayın." Dedim resmen yalvaran bir ses tonuyla. "Siz gidiyorsunuz ben yarım kalıyorum."
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
43.51k Okunma |
4.05k Oy |
0 Takip |
82 Bölümlü Kitap |