76. Bölüm

66. Bölüm : "Balo"

Yaren Yaşar
yaren_yasar11

Yiğit bana bakıyordu. O bakış, adeta kenarları yırtılmış bir sabır kâğıdı gibiydi. Dudakları usulca kıpırdıyordu; gözleri bir an olsun benden kaçmadı. Sesi, çevredeki kalabalığa karışıp kaybolmuştu ama dudaklarının o hafif kıpırtısını okumayı başardım. İçimden bir cızırtı geçti.

"Hay anasını avradını," diyordu.

Normalde, böyle bir anda gülmekten yerlere yatardım. Ama şimdi, Yiğit’in yanında serçe gibi tüneyen Dilara'nın varlığı, içimdeki bütün kahkahaları asit gibi eritiyordu. Gözüm, Dilara’nın Yiğit’e hafifçe yaklaşan bedenine takıldı; parmak uçlarıyla Yiğit’in koluna dokunması, midemde ekşi bir sancı bıraktı. İçimden gelen dalgalar, öfkeyle kıyıya çarpıyordu.

Yiğit'in gözlerinde hafif bir huzursuzluk vardı. Ama hiçbir şey yapmıyor, kaskatı duruyordu. Sanki bedenine emir verilmiş de, duyguları kelepçelenmiş gibiydi. Yüzündeki ufak bir seğirme dışında, tepkisizdi. Dudaklarının kenarında beliren o gergin çizgiyi fark ettim. O çizgi, bana her şeyi anlatıyordu: O da istemiyordu. Ama kıpırdamıyordu. Çünkü biz... hiçbir zaman biz olamamıştık.

O an, gözlerimi yere indirdim. Kırılan onurum yerdeki tozla karıştı. Adımlarım hızlandı; kendimi tutamadan merdivenlere yöneldim.

Her adımım, taş basamaklara sertçe vuruyordu. Sanki her basamak, içimdeki kıskançlıkla çatlıyordu. Elimi soğuk trabzana koyduğumda, metalin buz gibi soğukluğu avuçlarımı yaktı. Aklımın içinde yankılanan cümle, defalarca çarptı duvarlara:

"Neden eski sevgilisi onun evine girip çıkıyor hâlâ? Neden?!"

Cevap aramadım. Aramak, sadece daha fazla parçalanmak demekti. Alt kata indiğimde, Toprak Timi kendi arasında dalgalanan bir sohbetin içindeydi. Benim girmemle birlikte, sanki odanın içinde görünmez bir el bütün sesleri avuçladı ve susturdu. Bütün bakışlar üstümdeydi şimdi. Sanki sırtıma yüzlerce iğne batırılmış gibi hissettim.

Çenem kilitlendi. İçimdeki öfke, göğüs kafesimi tekmeliyordu. İçimden gelen o kaynar nefreti boğazımdan dışarı salıverdim. "Ne bakıyorsunuz amına koyayım? Önünüze bakın, sikerim belanızı."

Sesim, taş duvarlarda yankılandı; sanki öfkem de katlanarak geri dönüyordu bana. Ortamda benden daha kıdemli kimse olmadığı için rahatça savrulabiliyordum. Zaten yukarıdaki "mastır göt" yeterince sinirlerimi kurcalamıştı.

Aren, gözlerinde hem hayranlık hem de şaşkınlıkla yaklaştı: "Komutanım... Bu siz misiniz?" dedi, sesi neredeyse fısıltıydı.

İçimdeki sabır bardağı o an çatladı. "Ebenim ben Aren! Eben eben! Siktir git!"

Aren'in gözleri bir anda küçüldü, omuzları düştü. Sanki üstüne kaynar su dökmüşüm gibi önüne döndü. Diğerleri de zincirleme refleksle gözlerini kaçırdı. Ortam, gerilmiş bir ip gibi titriyordu.

Tam o sırada, Akın Komutan koridorun ucunda belirdi. Botlarının yere değmesiyle çıkan tok ses, adeta mezarlıkta yankılanan bir çan gibiydi. Vücudum refleksle dikleşti. Omuzlarımı geriye attım, ama gözlerimi ona kaldırmadım. Onun varlığı bile midemde asit gibi bir huzursuzluk bırakıyordu.

Neden? Henüz bilmiyordum. Ama bir şeyler... Bir şeyler Akın Komutan’a karşı içimde açıklayamadığım bir itiş yaratıyordu.

Cebimdeki telefon titremeye başladı. Titrek ve acı veren bir titremeydi bu; tıpkı boğazıma düğümlenen duygular gibi. Çantamı kurcaladım, telefonu çıkardım. Ekranda yabancı bir numara titriyordu; tanımadığım, ama içimde yabancı bir ürperti uyandıran bir numara.

Tereddütsüz açtım: "Alo," dedim.

Karşıdan uzun bir sessizlik geldi.
Öyle bir sessizlikti ki, içime karanlık bir sıvı gibi aktı. Kaşlarım çatıldı.

Tam ses verecekken...
Bana, geçmişin tozlu sayfalarından kopup gelen bir fısıltı dokundu: "Yaren."

O sesi tanıdım. İçimde bir yer, acıyla kıvrıldı. Şerife Sultan'dı. Tanıdık, yorgun ve temiz bir ses.

"Şerife?" dedim, adını bir sınar gibi. Sesim titrek, sanki camdan yapılmıştı.

"Evet benim." dedi. Sesi az da olsa gergin geliyordu. "Numaranı Yaman'dan aldım da umarım senin için bir sorun yoktur." dedi.

"Yok, sorun da… bir şey mi oldu?" diye sordum. Sesindeki o gerginliğin sebebini merak etmiştim.

"Benim seninle bir şey konuşmam lazımdı da... Buluşabilir miyiz diyecektim?" dedi bir anda. O kadar hızlı söylemişti ki, sanki şimdi demezse bir daha o cesareti kendinde bulamayacak gibiydi.

"Seni üzmek istemem, kusura bakma ama… göreve gideceğim." dedim. Onu reddettiğim için üzülmüştüm ama sonuçta bana verilen bir görev vardı ve gitmem gerekiyordu.

"Yok yok, sorun yok." dedi hemen. "Sonra da görüşebiliriz, eğer sen istersen."

"İsterim. Görevden dönünce, isterim." dedim.

"O zaman görüşürüz."

"Görüşürüz." diyerek telefonun kapanmasını bekledim. Zaten hemen kapattı. Döndüğümde, Yiğit de inmişti. Telefonla konuşurken göz ucuyla kapıdan çıktığını görmüştüm.

"Eski sevgilinle konuşmanı sonunda bitirdiğin için tebrik ederim," dedim yanına yaklaşırken. Bana bakarken ona bakmaktan vazgeçip önüme döndüm. Hâlâ bana baktığına adım kadar emindim.

"Yaren!" dedi Akın Komutan. Dönüp ona baktığımda, gözlerinde kendini belli eden bir beğeni vardı. Yiğit hariç kimsenin gözlerinin içine bakmamaya devam ediyordum.

"Emredin, komutanım." dedim. Yüzüm anında ciddileşti. Karşımdaki komutana net şekilde bakıyordum.

"Çok güzel olmuşsun," dediğinde, yüzümde milim bir değişiklik olmadı.

"Sağ olun, komutanım." dedim. Sesimde resmiyet vardı. Aramıza kalın duvarlar örmek en doğrusuydu. Bazı tavırlarından rahatsız olduğum çoktu çünkü.

Yiğit'e döndüm. Herkes arabaya binmeye başlamıştı. Ben de Yiğit'e doğru bir adım attım. O, hâlâ sinirle Akın Komutana bakıyordu.

"Yürü," dedim net bir sesle. Bana bakmadı bile. "Ecdadına kadar sikmemi istemiyorsan yürü Yiğit," dedim bu kez daha sert.

"O niye sana 'çok güzel olmuşsun' falan diyor?" dedi, bana bakarken. Yürümeye başladık. Arabaya doğru ilerliyorduk ama Yiğit hâlâ dönüp dönüp Akın’a bakıyordu.

"Yiğit, hem de küfür etme," dedim uyararak. "Farkında mısın? O bir komutan. Salak mısın? Yaptığın hareketten ceza bile alabilirsin."

"Bana ne?" dedi. Sonra yüzüme bakıp daha da sert konuştu: "Bana ne amına koyayım?"

"Küfür etme bayım," dedim, arabaya binerken. O da sürücü koltuğuna geçti. "Senin eski sevgilin eve gelirken sorun yoksa, biri de düşüncesini benimle paylaştığında sorun olmasın Yiğit."

"Başlarım şimdi Yiğit’e ha..." dedi öfkeyle. Arabayı çalıştırmıştı. "Gökhan desene. Ne Yiğit’i?"

"Sen eski Gökhan olduğunda sana Gökhan derim," dedim. Önüme döndüm. Bir an bana baktı, sonra gözlerini yola çevirdi.

"Ben eski Gökhan olamayacak kadar kötü bir insan oldum artık," dedi sadece.

"Bir şey diyeyim mi? İçimde kaldıkça canı acıyor," dedim. Kafasını salladı.

"Neden yaptın bunu?" dedim. Bazı şeyleri öğrenmeye ihtiyacım vardı.

"Zorundaydım," dedi sadece.

"Zorunda falan değildin," dedim. Omuzlarımı silktim. Sesi boğazımda titredi ama dışarıya sadece umursamazlık gibi yansıdı. "Sadece canın istemedi."

"Mavi, bunu söyleyip durma," dedi öfkeyle. "Sen dedin ya, sensizlik ne demek bilmiyorsun diye... Sen de bilmiyorsun, Mavi. Evet, hatalıyım. Evet, suçluyum. Ama yemin ederim, mecburdum."

"Mecburiyetin neydi Yiğit?" diye sordum. Artık tamamen ona dönmüştüm. O ise sadece bir anlık baktı, sonra yeniden kaçtı gözleri. Kaçmasaydı belki çökerdim. "Beni öldürmene değdi mi o mecburiyet? Söylesene. Kendi Mavi’ni öldürmene değdi mi?"

Gözlerim doluydu. Ama yılların alıştırdığı bir teknikle, her damlayı geri bastım. Göz pınarlarında titreyen duyguları, dudaklarımın arasına kilitledim. Herkes gücümü konuşurken, içimdeki enkazı görmüyordu. Görsünler de istemiyordum zaten.

"Ben senin kadar güçlü değildim, Mavi." dedi. Başını iki yana salladı, gözlerinde pişmanlık değil... pes etmişlik vardı. "Senin şehit olduğunu duyduğum gün..." Gömleğinin kolunu sıyırdı. Bileğinin iç kısmını gösterdi. Oradaki izleri gördüğüm an boğazıma bir yumruk oturdu. Nefes almakla almamak arasında sıkıştım.

"Ölmeyi denedim ama olmadı," dedi.

Elini hemen kucağıma aldım. Başımı eğdim. O ipeksi deride, keskin ve yeni dikiş izlerine baktım. Ellerim titrediğini belli etmeyecek kadar eğitimliydi, ama kalbim öyle değildi. Parmağım nazikçe izlerin üstünde gezdi. Sanki hâlâ açık bir yaraya dokunuyormuşum gibi.

"Neden?" diye fısıldadım. Sadece o duysun istedim. Dünya değil. Kimse bilmesin. Kimse görmesin.

"Çünkü ben senin kadar güçlü olmadığımı söyledim ya sana," dedi. Elini çekmedi, kaçmadı. "Olmuyordu sensiz. Her yerde sendin. Baktığım her yerde... Rüyalarımda. Kalbimde. Nefesimde. Aklımda..." Göz göze geldik. O an, zaman öylece durdu. "Her bir zerremdin be kadın."

Yutkundum. Sesim çatladı, ama ağlamadım. Ağlayamazdım. Güçlü kadınlar ağlamazdı değil mi?

"Yapma," dedim. Başımı iki yana salladım. İçimdeki sarsıntı, dışarıdan sadece hafif bir mimik gibi görünmüştü. "Sakın bir daha böyle bir şey yapma."

"Yapamadım," dedi. Omuz silkti. "Yanına gelmek istedim." Gözlerini kaçırdı. Koluna baktım. "Ama ölmedim. İntikamını aldıktan sonra tekrar gelmek istedim." Direksiyonu tek eliyle sağa kırdı. Ben hâlâ o izdeydim. "Eğer ortaya çıkmasaydın..."

Ben... belki de hayatımda ilk defa içimden dua ettim. Kendim için. Onun için. Yaşadığım için. Onu kaybetmeden bir kez daha görebildiğim için.

"Eğer sana gelseydim, sen ölürdün Mavi," dedi. O an söylediklerinin hiçbiri umurumda değildi. O hâliyle bile nefes alıyorsa, bu bana yeterdi. "Peşimde birileri vardı, sana yaklaşamazdım."

Araba durduğunda elini bıraktım. Yüzünü iki elimle tuttum, bakmak zorunda kaldı. Kaçamazdı.

"Sakın," dedim, gözlerim artık doludan öteydi ama hâlâ akmıyordu. Hâlâ inatla direniyordum. "Sakın bir daha yapma bunu." Kafamı iki yana salladım. "Şehit olduysam vatan sağ olsun de geç, Yiğit. Normal öldüysem de Allah rahmet eylesin de. Ama ben öldüysem... sen yaşa Yiğit."

"Ölürsek beraber ölelim, Mavi," dedi. Burnunu burnuma yasladı. "Batarsak beraber batalım. Yanarsak beraber yanalım."

Dudaklarıma yaklaştı. Artık nefesimiz aynıydı.

"Ölmeyelim... bu sefer de biz yaşasak olmaz mı?" dedim. Parmağım usulca elmacık kemiğini okşadı.

"Yaşayalım," dedi.

Tam öpecekken, camdan bir tıklama sesi duyuldu. Başımı çevirdim. Dışarısı görünmüyordu.

Aşağıya indik. Aren, Akın Komutan, arkalarında Kaan ve Davut sıralanmıştı. Hepsi bize bakıyordu. Ben ise sadece uzaklara bakıyordum. Gözlerimden değil ama içimden ağlıyordum.

"İyi misin sen Mavi?" dedi Akın Komutan. Gözlerim buz kesti. Ona döndüm.

"Mavi değil. Yaren." dedim. "Ve iyi olup olmadığım sizin ilginizi çekmemeli komutanım. Görevimiz bu değil, değil mi?"

"Mavi dememi... Yiğit de sana sürekli-"

İlk defa bir komutanın sözünü kestim.

"Siz Yiğit misiniz komutanım?" dedim. Şaşkınlık ve başka bir şeyle baktı. "Ben de öyle düşünmüştüm." Sonra Yiğit’e döndüm.

"İzninizle."

"İyi misin sen Mavi?" dediği anda Akın komutan direkt bakışlarım sertleşmişti ve ona dönmüştüm.

"Mavi değil Yaren." diyerek onu düzelttim. "Ve iyi olup olmadığım ile ilgilenmek değil herhalde görevimiz öyle değil mi komutanım?" diye sordum.

"Mavi dememi Yiğit de sana sürekli-" derken belki de Toprak timine geldiğimden beri ilk defa bir komutanın sözünü kesiyordum.

"Siz Yiğit misiniz komutanım?" dediğimde şaşkınlığa karışık ve bilmediğim bir duygu ile bana baktı. "Bende öyle düşünmüştüm." dedim. Daha sonra Yiğit'e baktım. "İzninizle." dedim sadece.

Komutan olmasa, beni sinirlendirmesi yüzünden daha ters bir cevap verebilirdim. Ama ne yazık ki, komutandı ve ona saygısızlık etmem yasaktı. O an aklımda başka bir sürü şey vardı, ama benim içinde bulunduğum bu görevde her şey kurallara bağlıydı. Sinirimi içimde bastırdım, dışarıya asla yansıtmazdım.

Yiğit'in yanına gittiğimde, ona hala kolunda attığı o kesik yüzünden kızgındım, ama o öfkeyi şu anda ona göstermeye niyetim yoktu. Koluna girmesi için bana uzattığı elini tutarak, yalnızca "Koluna girmek istemiyorum," dedim. Sözlerim kesin ve soğuk olmasına rağmen, içimdeki duygular bir ok gibi saplanmıştı. Yiğit, sadece kafasını salladı, fazla bir şey söylemeden. Her zamanki gibi.

"Asena adın," dediğinde, ona bir an baktım.

"Ne?" dedim, şaşkın ve biraz sert bir tonla. Benim adım Mavi idi, bir yabancı isme gerek yoktu. O ise, gözlerini bana çevirmeden, bir anlığına karşımızdaki görevliye bakarak mırıldandı.

"Görevdeyiz ya Mavi," dedi. O an kafamda bir şeyler yerine oturdu. Gerçekten görevdeydik, ama yine de, Yiğit’in her hareketi bende başka bir anlam buluyordu. Aklım, kolundaki o izdeydi. Hala oradaydı, hatırlatıcı gibi, acı veren bir hatıra.

"Pardon," dedim, sadece. Kendimi toparlamaya çalıştım, ama içimdeki boşluk genişliyordu. Başımı eğip biraz daha sakinleşmeye çalıştım. Görevdeydik, ama ben nasıl bir soğukkanlılıkla yaklaşabilirdim ki?

O an kafamı kaldırdım ve ona tekrar baktım. "Seninki neydi?" diye sordum, belki de bu soruyla tüm bu karmaşayı bir nebze olsun dağıtmak istiyordum.

"Gökhan," diye mırıldandı, fakat ben ona bakarken hissettiğim o soğuk, huzursuzluk devam ediyordu. Gözlerim, ona ve karşısındaki görevliye kayarken, bir yandan da zihnimdeki fırtınayı kontrol altına almaya çalışıyordum. "Merhaba. Eşim Asena Güneş ve Gökhan Güneş ile davetliyiz de." dedi.

O an, sanki her şey durdu. Görevli kadın, Yiğit’in söylediklerini kabul ettikten sonra başını salladı. Gözlerim, görevlinin bakışlarını takip etti, onun davranışları bana biraz yabancıydı. Kaşlarım çatıldı. Kadın, gözlerimi fark etti ve boğazını temizleyerek "Evet, Gökhan Bey içeri girebilirsiniz. İyi eğlenceler dilerim," dedi. Yiğit teşekkür etti, ama ben sadece sessizce ilerledim. İçimdeki birikmiş her şey bir adım daha yaklaşıyordu ama bu sefer içimden daha fazla sessiz kalmaya karar verdim.

Görevli ve Yiğit içeri doğru ilerlerken, ben bir an durup geride kaldım. Her şey ne kadar da zorlaşıyordu. İçimdeki öfkeyi bastırmak, ona yaklaşmak ve duygusal olarak her şeyin üstesinden gelmek... Bunların hepsi beni tüketiyordu. Ama dışarıya asla belli etmiyordum.

BÖLÜM SONU.

 

 

 

Bölüm : 07.01.2025 19:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Yaren Yaşar / GECE KUŞLARI / 66. Bölüm : 'Balo'
Yaren Yaşar
GECE KUŞLARI

43.51k Okunma

4.05k Oy

0 Takip
82
Bölümlü Kitap
GİRİŞBÖLÜM 1 : "GEÇMİŞ"2. Bölüm: "KARŞILAŞMA"KARAKTERLER3.Bölüm: "Gölgelerin Altında"4. Bölüm : "Kurşunlardan Ağır Sözler"5. Bölüm : "Gökhan"6. Bölüm : "Hastane"7. Bölüm : " Mor Gözlü Süper Kahraman"8. Bölüm : " Pişmanlık"9. Bölüm : "Görev adı : Panzehir"10. Bölüm : "Vicdan Azabı"11. Bölüm : "Mavi"12. Bölüm : "Uyandı."13. Bölüm : "Kriz"14. Bölüm : " Tepede Hep Birlikte"15. Bölüm : "Küllerinden Doğan İhanet "16. Bölüm : "Papatyaların Düşüşü"17. Bölüm : "Elif"18. Bölüm : "Yaralı Ruh"19. Bölüm : "Doğruluk Mu Cesaret Mi?"20. Bölüm : "Bilinmeyen Numara"21. Bölüm : " Sırt Sırta"22. Bölüm : "Kayıp Kardeş"23. Bölüm : "Süt Anne"24. Bölüm : "Anneler Günü"25. Bölüm : "Belki Üstümüzden Bir Kuş Geçer"26. Bölüm : "Pusu"27. Bölüm : "Ben Türk Askeriyim."28. Bölüm : "Aşığım"29. Bölüm : "Soru Cevap"30. Bölüm : "Gizli Saklı"31. Bölüm : "Şeyma"32. Bölüm :"Yiğit"33. Bölüm : "Mavi"34. Bölüm : "Görev"35. Bölüm : "Cehennem"36. Bölüm : "Kurt Timi"37. Bölüm : "Tutsak"38. Bölüm : "Yiğit"39. Bölüm : "Mavi Nerede?"40. Bölüm : "Şehit"41. Bölüm : "Acı"42. Bölüm : "Doğum Günü"43. Bölüm : "Şerife Sultan"44. Bölüm : "İntikam Ateşi"DuyuruWhatsApp kanali45. Bölüm : "Defter"46. Bölüm : "Beyaz Gül"47. Bölüm : "Köy"48. Bölüm: "Tim"49. Bölüm : "Bul Beni"Açıklama50. Bölüm : "Yaşıyor"51. Bölüm: "İnandırma Çabası"52. Bölüm : "Mavi"53. Bölüm : "Açılan Mezar54. Bölüm : "Otopsi Sonucu"55. Bölüm : "Mavi'm"56. Bölüm : "Aşk"57. Bölüm : "Mavi neler yaşadı?"58. Bölüm : "Rihem"59. Bölüm : "Mavi"60. Bölüm: "Gökhan"61. Bölüm : "Kalp Acısı"62. Bölüm : "Eski Aşklar"Yazar ile soru ve cevapları63. Bölüm : "Çift seçimi"64. Bölüm : "Eski Günler"65. Bölüm : "Balo Hazırlığı"66. Bölüm : "Balo"Yazar ile soru cevap 267. Bölüm : "Biten Görev"68. Bölüm :"Yüzbaşı"69. Bölüm : "Yara"UyarıDuyuruu70. Bölüm : "Kabuslar"71. Bölüm : "Tolga"72. Bölüm: "Kız benim"Duyuruu
Hikayeyi Paylaş
Loading...