Yazarın anlatımı ile
Vurulan kişinin kim olduğunu etrafına bakan tim üyeleri arıyordu. Kimsenin vurulmamasını dilerken kurşun boşa çıkmış olması için herkes dua ediyordu. Duaları kabul olmadığını Mavi Yaren'e dönünce gözler aslında her şey çok net bir şekilde belli olmuştu. Vurulan kişi Mavi Yaren Yıldırım'dı.
Mavi Yiğit için kendini feda ederek tam onun kalbinden vurulmasını engellemişti. Adam tam olarak Yiğit'in kalbini hedeflemişti. Mavi'nin önüne atlayıp karşısındaki adamı bir anlığına şaşırtmıştı. Türklerin deli olduğunu düşünüyordu. Önce elindeki silah yere inerken daha sonra Mavi Yaren'in onu vurduğu için kendisi de geriye doğru sendeledi.
Bir baksa kişi için ölmeyi göze almanın delilik olduğunu düşünüyordu karşısındaki adam.
"Mavi." Dedi Yiğit şokun etkisi ile kısılan sesi ile. Mavi Yaren ise şu anda hiçbir şeyi duymuyor gibiydi. İlk kez vurulmamıştı ama bunu
İlk başta hiçbir şey his etmemişti Mavi. Daha sonra ise kurşunu yediği yerden sızan sıcak kanı onu karşılamıştı. Kırmızı kan kendi üzerindeki üniformasına yavaş yavaş yayılırken o elini oradan çekmedi. Daha sonra ise elini oradan çekip kafasını eğerek elindeki kana baktı.
Etrafımda olan şeyleri duymuyor gibiydi. Kurşunun olduğu yerde şu anda bir sızı vardı. Aynı zamanda ise ayni yerde olan sanki içinde alevler yanıyordu. Orada sanki bir kurşun değil de alev topu vardı.
Kurşun içinde dolaşmaya devam ediyor gibi his ediyordu. Çok geçmeden gözleri karardı. Başı dönüyordu aynı zamanda. Bir kurşun ona bu kadar etki etmesini beklemiyordu. Kendi ayakları ona ihanet ediyordu. Bedenini taşımıyordu ayakları. Yana doğru yığılmasını önleyen şey ise kendi bedenine sarılan kollardı.
Normal bir silah olmadığını his etmişi. Normal bir silah olsa emindi ki o silahtan çıkan kurşun bir şekilde kendisi tedavi ederdi. Kendi bedenine giren kurşunları az kendisi tedavi etmemişti.
Mavi'ye normal bir silah ile ateş edilmemişti. Ona biyolojik bir silah sıkılmıştı.
Yaşama şansı da yerlerde duruyordu.
"Mavi." Diyen ses Mavi'nin ayık iken seçebildiği son sesti. Daha sonra ise etrafında olan biten hiçbir şeyi anlamıyordu. Anlamak çok istiyordu. Birileri burada neler yaşandığını kendisine anlatsın istiyordu. Bedeninde olan bu yangının nedenini söylesin istiyordu. O kurşun bedeninde neden bir alev misali canını yaktığını birileri ona anlatsın istiyordu.
Sıkılan biyolojik silahın zehri bedenine işledikçe acısı katlanarak artıyordu.
Bu his ölüme eş değerdi.
Tim Mavi Yaren'in etrafında bir çember oluşturmuştu. Kaan acil olarak yarasına müdahale etmeye çalışıyordu. Ama Mavi'ye dokundukları her an Mavi'nin yarası hat safhaya ulaşıyordu.
Silahın içindeki ölümcül olan o zehir rüzgarın bile canını yakmasına sebep oluyordu. Biyolojik olan bu silahın içinde olan ilaç sayesinde oluyordu bu.
Rüzgarın ona değmesi bile bedenime aynı anda binlerce iğnenin girmesi gibiydi. Birinin ona dokunduğunda kemikleri kırılır gibi his ediyordu. Özellikle şu anda yarası olduğu yer tarifsiz bir acı ile yanıyordu.
İlaç Mavi Yaren'i öldürüyordu.
"Ha siktir ha siktir ha siktir." Dedi bir kaç kez Yiğit Mavi'nin yarasına bakarken. Mavi titriyor bir krizin eşiğinde gibi gözüküyordu.
"Dokunma komutanım." Dedi Kaan. Mavi'ye atılan o kurşunun içinde ne olduğunu bilmiyordu ama içinde olan her ne ise kızın ölecek olduğunu düşünüyordu.
Belki de düşüncesinde haklı çıkacaktı.
Mavi boğulur gibi bir ses çıkardı. Nefes alamıyor gibiydi. Kesik kesik nefes alıyordu. Algıları tamamen kapalı gibiydi. Yüzü her geçen dakika biraz daha morarıyordu.
Tim tarafından etrafında izdiham vardı. Yiğit'i kimse durduramıyordu. Mavi Yaren'in kendi yüzenden kurşun yediğini ve acı çektiğini gördüğü her anda ona yardım etmek istiyordu. Yapabileceği bir şey de yok gibiydi.
Mavi Yaren'in kaskını çıkardı hızlı adımlarla. Elleri titriyordu. Saçları açığa çıkarken üniformanın yakasını boğazının önü açılsın diye açtı. Nefes alamadığı için yüzü artık iyice koyulaşıyordu.
Kaan ise Yiğit'in ters bir haraketlinde kızın başına geleceklerden korkuyordu. Kesinlikle Yiğit'i Mavi'nin yanına yaklaştırmak istemiyordu.
"KOMUTANIM!" diye bağırdı en sonunda Batur Yiğit'e. " ONA YAPACAĞINIZ TERS BİR HARAKET ONU ÖLDÜRECEK BUNU MU İSTİYORSUN?" diye bağırdı bir kez daha. Batur'un bu olay bittiğinde komutana bağırmanın cezasını baya ağır ödeyecekti. Ama bu Batur'un umurunda bile değildi. "KARDEŞİME HERHANGİ BİR TERS HARAKETİNİZDE ONU BENDEN RÜYA'DAN ALACAKSINIZ!" dedi bir kez daha.
Yiğit ise Batur'a öyle bir baktı ki bakışlarının etkisinde kalan Batur sanki onların bir aralar birbirine ait olduklarını anlar gibiydi. Yiğit'in yemyeşil gözlerinde hiç olmadığı kadar duygu birikimi vardı.
"Onu benden aldılar bulmuşken yine benim yüzümden kaybedemem." Diye düşündü Yiğit. Onu bir kez daha kaybedecek hatta ölümünü görecek kadar güçlü olduğunu düşünmüyordu.
Mavi kadar güçlü olduğuna inanmıyordu.
Mavi onun ölü olduğunu sanarken hayata kalmaya devam edebiliyordu. O edemezdi. Mavi asker olmuştu. O asker bile olmazdı. Mavi bir şekilde kalbindeki yarayı iyileştirmişti. Yiğit bunu da yapamazdı.
Mavi'nin ölümünü izleyemezdi. Bunu yapamazdı.
O Mavi Yaren kadar güçlü değildi.
Bunu da Batur anlamıyordu. Kız acı çektiği her an aynı acıyı çekiyordu Yiğit.
Aslında bu hep böyle olmuştu. Yiğit farkında bile değildi ama Mavi'nin canı her yandığında Yiğit'in de kalbi yanıyordu. Yiğit ise kalbinin yanmasını sadece kötü bir his olarak adlandırıyordu.
Aynısı Mavi için de geçerliydi. Yiğit'in canı her yandığında şimdiye kadar kalbi yanmıştı onun da. O da sadece huzursuzluk çıkarmıştı böyle durumlarda.
Kalpleri tamamen birbirine bağlıydı. Bunları kendileri bile farklarında değildi.
Ve şu anda kalplerinden biri duruyordu. İki kalpten biri atmaya devam ederken biri duruyordu.
Mavi Yaren seneler önce yaşadığının belki de aynısını Yiğit de yaşıyordu.
Yiğit durdu en sonunda. Durması bile normal bir durma olduğu söylenemezdi. Mavi'ye ilk yardım yapması için durmuyordu. Duvara sert bir yumruk attı. Attığı yumruk ile elinde olan acı kalbi ile bir değildi.
"Ölmeyecek. Ben daha ona kavuşmadan ölmeyecek." Dedi kendi kendine Yiğit. Kafasını göğe kaldırdı. "Yalvarırım Allah'ım. Onun duasını kabul etme. Allah'ım ben buradayken kendi yanına alma onu. Yalvarırım sana." Dedi bir kaç kez daha.
Mavi ölmek istiyordu. Gökhan'a bu şekilde kavuşacağına emindi. Gökhan olmadan bir yaşamı sebepsiz buluyordu. İntihar etmek istemiyor aksine bir Türk askeri olup şanı ile şehit olmak istiyordu.
Onun tabiri ile kalbi ona aitti. Durmasını bekliyordu. Durup da onun yanına gitmeyi bekliyordu.
Yiğit daha fazla dayanamadı yerde. Etrafında olan bitenlere bakmaya başladı. Helikopter geliyordu. Kızın başına geldi anında. İyice morarmış hatta terler dökmeye devam ediyordu.
Eğildi tek dizimin üzerinde. Anlındaki terleri sildi yavaşça. Bu kadarına da karışması timdekiler.
"Gitme." Dedi Yiğit fısıltı ile. Etrafında olan izdihamdan kimse hiçbir şey duymuyordu. "Lütfen Mavi'm." Dedi Yiğit.
Yiğit bir kez daha anlını sildiğinde Mavi'nin canı yanıyordu. O ilaç ile yaşaması neredeyse imkansızdı.
Mavi ölüyordu.
Hastaneye timden sadece 3 kişi gidebilmişti. Köyü tahliye etmeye devam etmek zorundaydılar. Bunu yapmak zorunda olmaktan nefret etmişlerdi. Herkes dönüp Mavi Yaren'in yanında olmak istiyordu.
Gelen kişilerin en başında Yiğit vardı. Diğeri ise Kaan'dı. En sonunda ise Efe gelmişti. Kaan ilk yardımlara devam ediyordu. Ypatığı ilk yardımlarda olan her bir dokunuş Mavi Yaren'in acısını kat ve kat artırıyordu. Bıraksın istiyordu ama bilinci sadece acı çekiyordu.
Yiğit içinden bildiği bütün duaları sıralamaya devam ederken nasıl olduğunu bile anlam veremeden ameliyat odasının kapısının önünde sırtında silahı üzerinde üniforması ile dikilir bir vaziyette bulmuştu. Dua sıralamaya devam ediyordu.
İbrahim albay ise içeri girişi bile korku salıyordu. Sanki kendi kızı vurulmuş gibi endişe doluydu gözleri. Öz kızı ölüm döşeğindeymiş gibiydi.
Yiğit'i gördüğü anda onu olduğu tarafa doğru iki tane asker ile yürüdü. Yiğit gözlerini bir an bile ameliyathane kapısından ayırmadığı için arkasından gelen albayı anca ayak sesleri fazla yakından gelmeye başladığında fark etmişti.
İbrahim albay ile Yiğit'in arasında çok farklı bir bağ vardı. Yiğit küçük iken vurulduğunda onu tedavi edip kendi oğlu yerine koyan İbrahim albaydan başka biri değildi. Yiğit onu babası yerine Albay ise kaybettiği çocuğu yerine koymuştu.
İkisinin de üzerinde olan üniforma yüzünden komutan ve asker ilişkisine döndüler anında. Yiğit hazır ola geçti.
"Oğlum." Dedi Albay Yiğit'in yanına giderken. "Nerede Yaren?" Dedi.
"Ameliyata komutanım." Diye cevapladı Yiğit onu. Yiğit'in ses tonu ile bir şeylerin ters bir şekilde gittiğini anlamıştı albay. Bir şey olmaması için içinden bir dilek daha diledi. Yiğit bu şekilde ise kesinlikle bir şeyler olduğunu da biliyordu.
"Doktorlar ne dedi?"
"Umutsuzlar." Dedi. Albay kafasını iki yana salladı. Aklından geçenleri okumak imkansızdı. Yiğit kelimeleri söylerken ne kadar ifadesiz dursa da aslında içi yanıyordu. Kalbi ona eziyet ediyordu ama bunu bilmiyordu.
"Güçlüdür o." Dedi Albay. Neleri atlatmış olduğunu biliyordu. Buna dayanarak söylüyordu bunu.
"Biyolojik bir silah ile vuruldu." Dedi Yiğit. Albay bakışlarını Yiğit'e dikti tamamen. "Acı hissi kat ve kat gelişti. Zehir ölümcül." Dedi aynı zamanda.
İbrahim albay düşündü. İçerde ona atılan her kesik veya yapılan her müdahale şu anda canini ne kadar yaktığını düşündü. Knedi canının bir an yandığını his etti. Aı emindi ki katlanılmaz bir vaziyette artmıştı.
Albay daha fazla bekleyemedi. Karargaha dönmesi gerekiyordu. Geri oraya döndü. Kaan ile Efe de mecburen gitmişlerdi. Kalan tek kişi artık Yiğit'ti.
2681 Odada ondan başka bir kişi daha vardı. "Sigara İçmek Yasaktır" levhasının altına kambur bir şekilde çökmüş sigarasını umutsuzca tüttüren biriydi bu. Izmariti bastırarak söndürdü ve bir sigara daha almak için uzandı ve "Saat geç oluyor" dedi. Aralarındaki sohbet bununla sınırla kaldı. Sohbeti uzatmak isteyen bir sesle dile getirilen üç kelime. Adam kimi beklediğini söylemedi. Korkuyorum da demedi. Ama korktuğu gözlerinin derinlerinden okunuyordu. Saat 11'de, Adam beklediği kisinin odasına çok şükür ki çağrılmıştı. Böylelikle Yiğit de tamamen yanlız kalmıştı. Yaklaşmakta olan bir ambulans sirenini dinleyerek pencerenin önünde dikildi. Yüzüncü kez saatine baktı. Bir merminin çıkartılması ne kadar uzun zaman alabilirdi ki? Yoksa ters giden bir şeyler mi vardı? Sonunda, gece yarısı bir hemşire kafasını odaya uzattı.
Yiğit anında ayağa fırladı ve hemşireye doğru koştu. Hemşire ile başlarda ona bilgi veremeyeceğini söylese de Yiğit onu bir şekilde ikna ederek ağzından laf almayı başarmıştı.
"Maalesef..."
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
43.51k Okunma |
4.05k Oy |
0 Takip |
82 Bölümlü Kitap |