Burası, Yiğit'in zihninin bulanık olduğu, her şeyin bulanık ve karanlık olduğu bir yerdi. Vücudu bir zorlamanın daha altındaydı. Kafasını kaldırmak için ne kadar çaba sarf ettiyse de, bedeninin yükü altındaki mücadele, onu her defasında tekrar yere düşürüyordu. Panzehir verilmemiş olsa, artık sadece bir hatıra olacaktı. Her nefes, ona zorla verilmiş gibi geliyordu; ara ara nefes almak, bir kayığa binmiş gibi zorlukla geliyordu.
Ama sonunda, elinden gelen son gücüyle kafasını kaldırdı, göz kapaklarını araladı. Zihni hala yoğun bir bulanıklık içindeydi ama etrafını görmek, her şeyin nasıl olduğunu çözmek için son bir hamle yapmak zorundaydı. Odanın köşesinde yer alan su şişesi, yanında silahı ve etrafındaki kan izleri her şeyin karmaşık bir şekilde yerli yerine oturmasına yardımcı oluyordu. Sadece birkaç saniye önceki halinden, bir şeylerin ters gittiğini anladı. Burası, gerçekten ona ait bir yer değildi. Ama neredeydi?
Gözleri yere kaydı. Kan damlalarını takip etti, her biri yere damlayan bir suçlunun adımlarını andırıyordu. Gözlerini nereye dikerse, bir iz daha, bir damla daha… Elini silahın soğuk metaline uzattı, avuçları terlemişti ama bir şeyleri çözmeden bu odayı terk edemezdi. Silahı aldı, vücudu yerle temas etmeye başlamışken, dikkatini sadece o anki soruya veriyordu: Burada neler olmuştu?
Su şişesini eline alırken, kapağını sıktı. İçinde herhangi bir sızıntı olup olmadığını kontrol etti. Birisi ona ilaç enjekte etmiş olabilirdi. Ama şişeyi açıp kokladı, temizdi. Havanın keskinliği, vücudundaki her bir kası tetikliyordu. Bir yudum aldı. Çantasındaki su şişesini cebine koyarken, gözleri hala her şeyi tarıyordu. Bu odadaki her şeyde bir eksiklik vardı. Bir anlam vardı, ama neydi?
Kan izlerini takip etti. Yavaşça ilerlerken, kapının kenarında bir el izi gördü. İnce parmaklar, bir kadına ait gibi görünüyordu. Bir kadın, her anın başrolüydü. Mavi Yaren.
Zihninde yankılanan ses, onun hayatında bir gerçekliğe dönüşüyordu. "Yakışıklı" dediğini duydu. Mavi Yaren, o kadar tanıdık ve o kadar gerçekti ki, gözlerinin önünde belirdiği an, kalbi hızla atmaya başladı. Onun adı aklında yankı yapıyordu. Cesedini, alnını öpmüştü, ama şimdi, sanki geri dönmüş gibiydi. O zaman, her şeyin bir oyun olup olmadığını, zihninin onu bir tuzağa çekip çekmediğini düşündü.
Ama şimdi, her şey bir netlik kazanmıştı. Sesleri takip ederken, Yiğit'in zihninde bir şeyler yerine oturuyordu. "Yaşıyorsun," dedi kendine, ama kalbinin ona inanması gerekiyordu. "Yaşıyorsun, hala bir yerlerde kalbin atıyor," dedi.
Etrafına bakındı. Odadaki damla damla kanlar vardı. Duvarda bir kan izi, bir başka kırılgan parçayı anlatıyordu. Her yerde bir şeyler vardı ama hepsi ona Mavi'nin işareti gibi geliyordu. Duvarlarda, yerlerde, her bir noktada, bir kadın eli izleri vardı. İnce parmaklar, narin bir dokunuş. Mavi Yaren.
Gözleri, bir şey daha fark etti. O köşedeki kamerayı gördü. Yerde, başını öne eğmişti. Kameranın içindeki kaset, cebine geçiyordu. Her şeyin ardında bir anlam vardı ve o anlamı çözmek, belki de biraz daha geç kalmış olabilirdi.
Kapıya doğru geri yürüdü. Ama bu odaya daha fazla durmak istemedi. Burada durdukça, sanki o izlerin, o acıların bir parçası oluyordu. Mavi'nin işkence gördüğü odaydı burası. O sesler, o görüntüler, zihninde yankılanan her şey, onu bu odada fazlasıyla rahatsız ediyordu.
Mavi Yaren’in acıları, bu odayı terk etmesine neden olmuştu. Ve Yiğit, o acılara tanıklık etmeye devam edecekti, ama bir şey vardı. Bir umut vardı. Mavi, belki de hala yaşıyordu.
Nedeni bariz belliydi. Mavi Yaren'in işkence gördüğü odaydı. İşkence görüntülerinin kasetini de şu anda cebinde taşıyordu. Bu odanın o oda olduğunu bilmese de yine de bu odada durması onun da canını yakıyordu sanki.
Kapıyı kırmak için hazırladığı hamleyi durdurdu. Gözleri, yerdeki parlak cisme takıldı. Bir an için etrafını tamamen unutup, sadece o cisme odaklandı. Kanlı parmak izleriyle işaretlenmiş olan anahtar, ona bir şeyler anlatıyordu. Hemen yere eğilip onu aldı. Ellerine akıyan kanın, kurumuş olamayacak kadar taze olduğunu fark etti. Zihninde, her şeyin hızla yerli yerine oturmasına rağmen yine de bir eksiklik vardı.
Anahtarı yere atarken, ellerine bulaşan kanı fark etti. Bütün vücudu sanki bir hayalet gibi titriyordu. Kanın üzerindeki taze lekeler, ona her şeyin daha yeni olduğunu, hemen olmuş gibi bir izlenim veriyordu. Ama zamanın ne kadar geçtiğini kimse bilemezdi. Her şeyin bir nehir gibi akıp gitmesi, ne olacağını kimseye anlatmıyordu.
Her şeyin ardında bir anlam vardı, bir çözüm bulmak gerekiyordu. Ama bir şey eksikti. O kadar çok iz, kan vardı ama bir şey eksikti.
Koridor boyunca ilerlerken, her odayı dikkatle inceledi. Bir boşluk vardı. Sesler yoktu. Her şey sessizdi. Kapalı odalar, ardında ne olduğunu kimse bilemezdi. Ama bir şey daha vardı. Gözleri, bir aynaya kaydı. Parmak izleriyle parçalanmış olan aynaya. O kadar dikkatlice baktı ki, bir an için gözlerinden biri kaydı. Yanağındaki kanlı izlere göz attığında, birinin yüzüne dokunmuş olduğunu fark etti. Eller… Kanlı ellerin yüzünde bıraktığı izler.
Bir anlık çaresizlikle, sesi, şarkıyı mırıldandı. Mavi Yaren, bu şarkıya hayat vermeliydi. Kalbini de bir kez daha duymalıydı.
"Sana fena halde benziyor güzellik," dedi, gözleri kararmış bir şekilde, "Ama aynaya bakma, senden biraz çirkin." Sesinin tonu, hâlâ yavaşça mırıldanırken, şarkıya daldı.
Ağır adımlarla yürürken, her kelimeyi dudağında hissetti. "Biraz geç de olsa açacak kapıyı sana. Sözcükler hazır dudaklarımda." Şarkı devam etti, ama her seferinde bir boşluk vardı. Ses gelmiyordu. Sözler tam anlamıyla ona geri dönmüyordu.
Gökhan… O şarkıyı hep birlikte yazmışlardı. Her hayali, her anı onunla kurmuştu. Ama şimdiyse, o hayallerin hiçbiri tek başına anlam ifade etmiyordu. Bir anı, bir geçmişi, bir kişiyi kaybetmenin acısıydı bu. Şarkı bitince, Yiğit’in içindeki ümit, tıpkı o şarkının son notası gibi yavaşça son bulmuştu.
Dışarıya adımını atarken, birinin olmadığına emin olmuştu. Ama o kapının önünde oturan kadını gördüğünde, ruhunda beliren korku ve his, aniden silahını kuşanmasını sağladı. Sarışın kadının bakışları, sanki her şeyi görebiliyormuş gibi keskin ve soğuktu. Yiğit, hala düşüncelerinde kaybolmuştu ama bir şeyler kesinlikle onu bekliyordu. Ve o bekleyişin cevabı, bu kadının gözlerinde gizliydi.
Yavaşça, fakat net bir şekilde, kadın adımlarını Yiğit’e doğru atarken gülümsedi. "Sonunda çıkabildin," dedi, gözlerinde belli belirsiz bir alay vardı.
Yiğit, silahını sıkıca kavrayarak, tek bir adım bile atmadan kadınla aradaki mesafeyi koruyarak, derin bir nefes aldı. "Yaklaşma," dedi, sesi düşük ama kararlıydı.
Kadın olduğu yerde durdu, kaşlarını çatarken Yiğit'in tavrını değerlendirmeye çalıştı. "İçerden benim sayemde çıktığının umarım farkındasındır," dedi. Ve şimdi kaşlarının çatılma sırası, Yiğit'in olmuştu. Bir anlık sessizlikten sonra, gözlerini ona sabitleyerek, "Anlamadım?" dedi.
Yiğit, kadınla göz göze geldikçe, içinde bir şeyler yerinden oynuyordu. "Ne diyorsun sen?" diye fısıldadı. Panzehiri Mavi Yaren'in verdiğinden emindi. O kadar emindi ki… Sesini bile duysa, sevdiği kadının o güzel, tanıdık sesi hemen kulaklarında yankı yapardı. Ama bu kadın... Bu kadın...
Kadın, alaycı bir şekilde gülümsedi ve sertçe devam etti, "Asıl sen ne diyorsun? İçerde seni kurtarmama rağmen bana attığın bakışa bak. Düşmanın mıyım seni kurtaran mı, belli değil."
Yiğit, bir an duraksadı, sonra kafasını sallayarak sert bir şekilde, "Beni kurtaran sen değilsin," dedi. O değildi. Buna emindi. O olamazdı. Mavi Yaren olmalıydı. Mavi Yaren’in sesi, onun şarkıları, her şey… O kadın olmalıydı.
Kadın bir adım daha yaklaştı, gözleri Yiğit’e kilitlenmişti. "Benden başka kim olabilir? Uzaylılar gelip seni kurtarmadıklarına göre. Yoksa cinler mi kurtardı?"
Yiğit'in ses tonu daha sertleşti. "Sen kurtarmadın. Sevdiğim kurtardı."
Kadın, gözlerinde derin bir anlam taşıyan bir gülümseme bıraktı, ama daha fazla konuşamadı. "KOMUTANIM!" diye bir ses duyuldu. Tolga'nın sesi, içeriye dolarak ikisinin de konuşmasını böldü. Ardından aynı ses, bir sevinç çığlığına dönüştü: "SONUNDA YAŞIYOR!"
Yiğit, tam o anda, Toprak Tim’i ve arkadaşlarını görmek üzere kafasını çevirdi. Onlar, Yiğit’i kurtarmaya gelmişti. Ama… Mavi Yaren, her şeyden önce gelmişti. Onlar gelmeden önce Yiğit’i kurtarmıştı. Şimdi, bu kurtarmanın bedelini ödüyordu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
43.51k Okunma |
4.05k Oy |
0 Takip |
82 Bölümlü Kitap |