53. Bölüm

45. Bölüm : "Defter"

Yaren Yaşar
yaren_yasar11

Elinde hâlâ duran papatyaya bir kez daha baktı. Bu sessizlikte, onun bembeyaz zarafeti fazlasıyla yabancıydı bu toprağa.

Etraf çoraktı. Ne bir ağaç, ne de bir yeşillik vardı. Çok bakındı, çok dikkat etti. Ama papatyanın çıkabileceği hiçbir yer yoktu. Burada olmasının tek bir açıklaması vardı.

O.
Mavi Yaren.

Kalbi istemsizce sıkıştı. Her uyandığında gözleri önce onu arıyordu. Bu alışkanlık, birkaç günde silinip gitmeyecekti. Zaten şehit düşeli sadece birkaç gün olmuştu. Henüz kabullenmek, onun için mümkün değildi. Henüz değil hangi zaman diliminde olursa olsun o kabul etmek istemiyordu.

Onu seviyordu... Kendi kalbi onun kalbi ile durmasını istemişti. Durmamıştı.

Mavi Yaren ile aynı kaderi yaşıyorlardı.

Ama Yiğit Mavi Yaren'den şanslıydı.

Yiğit sevdiğini kaybettikten sonra bembeyaz bir odaya kapatılmamıştı. Çırılçıplak soyulup dövülmemişti. Annesi onun çığlıklarını izlememişti. Ağlamamak için direnmemişti. Ölmek için değil çıkıp başka kızları kurtarmak için yalvarmamıştı. Üzerinde ilaçlar denenmemişti. 70 yaşında birine satılmamıştı. Adam öldüğünde abisi ve babası tecavüz etmek istememişti. Onları sevdiğinin en sevdiği çiçekler dolu bir vazo ile öldürmemişti. Abisinin cesedi ile aynı konteynıra atılmamıştı. Kendi korkusuna rağmen o beyaz gülleri her görev çıkışı mezarlığa götürmemişti.

Yiğit acı çekmişti.

Ama Mavi Yaren acılar çekerek çoktan ölmüştü.

Gözlerini tekrar etrafa gezdirdi. Belki o papatyayı buraya getiren bir iz aradı. Belki mor gözlü bir gölge aradı gözleri. Ama hiçbir şey yoktu. Sadece bozkırın kuru nefesi ve kalbinin derinlerinden gelen o acı tanıdık yankı.

Avucunda tuttuğu papatyayı sanki ellerine düşmüş bir hatıra gibi sıkıca kavradı. Sonra arkasını döndü, elleri boş bir şekilde geri yürüdü. O papatyaya sanki Mavi Yaren'in elleri değinmişti.

Ev hâlâ sessizdi. Ama Yiğit’in içine sinmiyordu. Bu kadar korumanın olduğu bir yer bu kadar sessiz olamazdı. Burada bir şey olmalıydı. Kesinlikle bu kadar önemli olan bir şeyler olmalıydı.

İçeri yeniden girmeye karar verdiler. Odaları, köşeleri, tavanları her detayı dikkatle taradılar. Akla gelecek veya elemeyecek her yeri didik didik aradılar. Ama yine de elleri boştu. Ta ki…

Yiğit’in ayağının altından bir ses yükselene kadar.

Metal bir çınlama gibi bir sesti bu. Bir tenekeye vurulmuşçasına yankılandı. Olduğu yerde durdu. Kafasını kaldırıp etrafındakilere göz attı. Herkesin gözleri Yiğit'in yüzü ile ayaklarının ucunda geliyor gidiyordu. Eğildi. Gözünün önünde sadece bir halı vardı. Ama altında başka bir şeyler olduğuna neredeyse emindi.

Ayağını iki kez daha yere vurdu. Ses boşlukta yine dans etti. Bir boşluk vardı, orası kesindi.

Bakışlarını kaldırıp Akın Yüzbaşı’ya çevirdi. Komutanın gözleriyle verdiği işareti aldı. Tim sessizce toplanmıştı bile. Temkinli adımlarla halıyı kaldırdılar. Altından paslı bir kapak çıktı. Bir süre suskunluk oldu.

“Komutanım... bomba olabilir mi?” dedi Batur, biraz da endişeyle.

“Ya da tuzak?” diye ekledi Tolga, gözleri kısılmıştı.

Akın Yüzbaşı hafifçe başını eğdi. İşaret çok netti.

Yiğit kapağa eğildi. Kolu yavaşça araladı ve gözünü o dar boşluktan içeri kaydırdı. Kablo aradı önce. Bir düzeneğin ipucu olabilecek herhangi bir şey. Ama yoktu. Sadece zayıf, titrek bir ışık süzülüyordu aşağıdan.

Kaşlarını çattı bu durumda. Aşağıdan kan kokusu mu geliyordu? Ve anlamını anlayamadığı bir koku daha. Küf kokusu zaten her türlü kendini belli etmeyi başarıyordu.

“Bomba yok,” dedi. Ardından sessizce doğruldu. Ve silahını kavradı. Silah ona ait değildi.

Mavi Yaren’indi.

Parmakları onun izini taşıyan tetikte gezindi. Arkasına dönüp time baktı. Son bir kez göz göze geldi Akın Yüzbaşı’yla.

“Aç Yiğit,” dedi komutan, sesinde kararlılıkla.

Yiğit kapağı tek hamlede kaldırdı. Kapak ağır bir gürültüyle açılırken, silahlar aşağıya çevrildi. Önce karanlık vardı. Sonra fenerler, o karanlığı yırtarak aşağıya doğru kıvrılan beton bir merdiveni aydınlattı.

“Burada ne dönüyor?” diye fısıldadı Çağır. Kendi kendine konuşur gibiydi. Ama aslında herkesin aklında aynı soru yankılanıyordu.

Akın Komutan öne geçti. Hiçbir şey söylemedi. Ve aşağıya doğru ilk adımı attı.

Timin tamamı, tek kelime etmeden onu takip etti. Aşağı indiklerinde, timin yüzlerine birer birer dehşet çöktü. Gözleri büyüdü, adımlar yerinde çivilendi. Burası bir sığınak değil, düpedüz bir mezbahaydı.

Ortadaki masaya bağlı bir adam vardı. Ama onun bir zamanlar "adam" olduğuna inanmak zordu. Yüzü, ince ince kesiklerle doluydu; bazı yerleri lime lime olmuş, bazılarıysa adeta yüzünden koparılmıştı. Tüm vücudu kana bulanmıştı. Her yeri kırmızıydı. Yalnızca gözleri değil, içindeki son nefesi bile akmıştı o kana.

Makinelere bağlanmıştı, ama ekranlarda hayat belirtisine dair tek bir kıpırtı yoktu. Sadece dümdüz bir çizgi. Sadece ölüm.

Bazı uzuvları koparılmış, duvar kenarına fırlatılmıştı. Kan izleri hâlâ duvardaydı. Ve o izler, fırlatılan parçaların nasıl bir öfkeyle savrulduğunu anlatıyordu suskun duvarlara.

Göğsünden geçen kalın bir zincir, adamı yatağa sabitlemişti. Gözleri açıktı. Ama öylesine büyümüştü ki gözbebekleri, neredeyse gözünün tamamı simsiyah görünüyordu. Sanki son anda gördüğü şey, ruhunu çığlıkla çekip almıştı.

İçeride keskin bir kusmuk kokusu vardı. Ama onun da üstüne binen o demir kokusu, o sıcak kanın kokusu berbattı. Mideleri altüst ediyordu.

Yiğit, bakışlarını çevirdi. Arkasında, bir sandalyeye bağlı bir ceset daha vardı. Onun da bedeni paramparçaydı. Aynı zalimlik, aynı öfke kendini orda da belli etmişti.

“Burada ne olmuş…” dedi Akın Komutan, sesi donuk bir fısıltıydı. Gözleri yerdeki kanlı bıçaklara takıldı.

Adama yaklaşmak istemedi. Ama belki yüzünü tanırdı. Belki bir parça kalmıştı tanınacak.

Attığı her adımda midesi daha da bulanıyordu. Önünde hâlâ hayal edemeyeceği bir vahşet vardı. Ama sonunda, eğildi. Yüzünün neredeyse yarısı paramparça olmuştu. Ama dikkatle, yarım dakika boyunca o yüze baktı. Ve sonunda tanıdı.

“Terörist…” diye mırıldandı kendi kendine. Güçsüz köyleri hedef alan, kadınlara tecavüz edip onları öldüren o alçak itin tekiydi. İnsanların hayatını yağmayla, vahşetle, acıyla karartan o adam. İşte tam karşısındaydı. Parçalanmış, koparılmış, cehenneme biletini çoktan almıştı.

Çağrı, sandalyeye bağlı ikinci cesede yaklaştı. Yüzü öne düşmüştü. Saçlarından tutarak kaldırdı. Ve yine… simsiyah olmuş gözbebekleriyle karşı karşıya geldi.

Tanıyamadı.

“Komutanım… bu adamı bir yerden gözüm ısırıyor ama…” dedi, sesi titriyordu.

Yiğit, adamın yüzüne baktı. Dudaklarından bir fısıltı döküldü. “Evla Shadid.” Ardından gözleri parçalanmış olan diğerine döndü. “Secat Refik.”

O anda herkes birbirine bakakaldı. İsimler... yüzler... Hepsi oturdu yerli yerine. Karanlık bir geçmişin hayaletleri, şimdi yerde cansız yatıyordu.

Akın Komutan hızlıca karar verdi. “Davut, telefon.”

Davut hiç vakit kaybetmeden cebinden telefonu çıkarıp komutanına uzattı. Akın komutan, cihazı alıp hiç duraksamadan İbrahim Albay’ı aramaya başladı.

Ama İbrahim Albay karargahta değildi. O, çoktan yola çıkmıştı. Nereye gideceğini kimseye söylememişti. Ama yönü belliydi.

Şehitliğe.

Mavi Yaren’in mezarına.

Ağır adımlarla yürüyordu. Üzerindeki üniforma, sanki her bir adımda daha da ağırlaşıyor, omuzlarını eziyordu. Dik durmaya çalışıyordu. Ama gözleri… gözleri nemliydi.

Çiçeklerden hangisini sevdiğini bilmiyordu. Ama birini biliyordu. Papatya.

Mezarın başına geldiğinde durdu. Toprak hâlâ yumuşaktı. Papatyaları bırakırken bir an tereddüt etti. Ama içinden bir ses, doğru çiçeği getirdiğini fısıldadı.

Mavi Yaren’in sessiz yüzüne bakar gibi baktı mezar taşına. Söylemek istediği onca şey varken sustuğu her an, şimdi kalbinde çığlık oluyordu. Bir kağıt vardı elinde. Mavi Yaren’in el yazısıyla yazılmıştı.

Gözlerini kağıda indirdi. Kaç kez okuduğunu hatırlamıyordu. Ama bir kez daha okudu.

Bir kez daha…

Yakın geçmiş

Mavi, elindeki kağıdı titrek elleriyle masanın üzerine yerleştirirken, derin bir nefes aldı. Odaya hâkim olan tek şey sessizlikti. Duvardan gelen zayıf ışık, yalnızca pencerenin kenarına yapışmış tozları aydınlatıyordu. Mavi’nin gözleri, masadaki beyaz kağıda odaklanmıştı, ama zihni farklı bir dünyada savruluyordu.

Kalemi eline aldığında, elleri biraz daha titredi. Kağıdın üzerine her kelimeyi yazarken, sanki kendi hayatına dair acıları yazıyormuş gibi hissetti. Her bir harf, içindeki yıllarca biriktirdiği öfkenin, kininin ve yalnızlığının bir yansımasıydı.

Bir an gözlerini kapatıp, geçmişi hatırlamaya çalıştı. Babasının gözlerindeki o acımasızlığı, abisinin onunla birlikte nasıl hayatını sonlandırdığını... Bütün bunları hatırlamak bile içini sızlatıyordu. Hiç unutmuyordu ki... Ama aynı zamanda, onların kimseye zarar veremeyecek durumda olduğunun farkındaydı. İşte bu düşünce, ona bir an için huzur verdi, ama hemen ardından kendini suçlamaya başladı. "Ben de onlardan biriyim." diye düşündü. "Bunları yapmam gerekirdi mi?"

Kağıda doğru eğildi ve ilk satırı yazarken, kalemin ucundan çıkan tıkırtı sesleri odada yankılandı. "Adım Mavi Yaren Yıldırım," diye yazdı. Elini kağıdın üzerinden kaldırıp, ellerini yavaşça ovuşturdu. Bu isim, onu bir yerlere bağlamıyor, bir kimlik yaratmıyordu. Sadece bir etiket gibiydi. Ama onu bu kimlikten kurtulmaya, hayatını yeniden inşa etmeye zorlayan o etiketin ağırlığı, belki de ilk kez bu kadar net hissediliyordu.

Kardeşleri ve sevdiğinin verdiği o isim ona ağır geliyordu.

Sonsuz bir sessizliğin içinde, kalemi tekrar kağıda doğru bastırdı. "Bir terörist ailesinin asker kızıyım." Kelimelerle uğraşmıyordu; bir parçası, tüm bu yazıyı yazarken gözlerindeki intikam ateşini hissetmek, ruhunun derinliklerine inmek istiyordu. "Biyolojik olarak babam olan o adamla hiçbir bağlantım yok." Yazarken, bir yudum daha alacakmış gibi derin bir nefes aldı. Kağıda yazdığı her kelime, ona eski hüzünlerin, eski hataların yankılarını getiriyordu.

Her satırda, içindeki öfke birikiyordu. Biyolojik ailesine dair hisleri ne kadar derinse, onları anlatmak da bir o kadar zordu. Bu satırları yazarken, Mavi, kendisini sevdiği insanlardan ve vatanından, onların her türlü kötülüğünden korumaya çabalayan bir savaşçıydı. Ama içindeki yaralar, dışarıya çıkmak için fırsat bekliyordu.

Yaren, gözlerinden süzülen yaşları silerken, son bir kez kalemini kaldırıp yazmaya devam etti. "Biyolojik babamın cesedinin nerede olduğunu bilmiyorum. Biyolojik abimin cesedini ise 11 yaşımda, benimle beraber bir çöp konteynerına attılar." Cümlesinin sonuna geldiğinde, kağıdın üzerindeki mürekkep, parmaklarının ucunda hissedilen ağırlık kadar gerçekti.

Yaren’in yazarkenki tavrı değişmişti. Satırlar artık birer itiraf gibi akıyordu. Bütün o kayıplar, her acı, ona ait bir parçaydı, ondan başka kimseye ait olamayacak kadar derin. "Asker olarak doğdum. Vatan için savaştım. Ve büyük ihtimal vatan için de öldüm."

Mavi’nin elleri artık kağıdın üzerinde gezmiyordu. Bir süre sessizce baktı. Her şeyin o kadar hızlı geçip gittiğini düşündü. Vatanına olan bağlılık, ona hiçbir zaman teslim olmama gücü vermişti. Ama bir yandan da geçmişi ve kayıpları, çok ağır bir yük gibi sırtına binmişti.

O kağıdın üzerine son bir kez göz gezdirdi, sonra başını iki elleriyle kavrayıp kısa bir süre öylece kaldı. Anıların acısı, her geçen saniye biraz daha derinleşiyordu. "Bu kendini kanıtlamak ister gibi yazılmış bir kağıttı." diye düşündü, ama içindeki boşluk bir türlü dolmuyordu.

(Tarih: Toprak timine geldiği gün)

Mavi, yazdığı satırlara odaklandığında, parmakları defterin sayfalarında hızla ilerlerken, her kelimenin ve her harfin sanki içindeki karanlıkla savaştığını hissediyordu. Her cümle, sanki bir yüke dönüşüyordu; geçmişin, acıların ve kayıpların çok ağır yükü. Gözlerinin önüne, geçmişin en karanlık anları bir bir gelip yerleşiyordu.

Defterin kenarındaki küçük, kirli leke, yıllar önceki o anı hatırlatıyordu; ellerinde kanın soğuduğu o anı. Yavaşça, fakat kararlı bir şekilde yazmaya devam etti:

"Ben Kıdemli Üsteğmen Mavi Yaren Yıldırım.

Bu defteri okuduğunuzda, belki de şehit oldum. Ve belki de bu yazdıklarım son nefesimi verirken hayatta kalan tek şey olacak."

Mavi, kağıda uzun uzun baktı. İçindeki karmaşa, geçmişin acıları, vücudundaki her yara izini birer anı gibi tekrar hissettiriyordu. Ama bir şey vardı; bir huzur. Hem de garip bir huzur… Ölüm bile ona korku değil, yalnızca kaçış gibi geliyordu.

"Mutluyum," diye yazdı, kelimelerin ağırlığına karşı sanki gücü tükenmiş gibi. "Beni hiç tanımadığınız, sadece yazdıklarımı okuduğunuz için, belki de hiç anlamayacaksınız. Ama ben, Mavi Yaren, bir asker olarak doğdum. Ve bir asker olarak öleceğim."

Dudaklarını ısırarak yazmaya devam etti. Gökhan'ı, Ateş’i, Şeyma’yı düşündü. O zamanlar ne kadar umutsuzdu, ne kadar yalnızdı… Ve yine de dimdik ayakta kalmıştı. Her an, her gün, her dakika... Onları hatırlarken, vücudundaki tüm acılar sanki yeniden canlanıyordu.

"Bir terörist ailesinin kızıyım," diye yazdı, içindeki öfkeyi tüm kelimelere yansıtarak. "Ama asla onlar gibi olmadım. Vatanım için savaştım ve belki de bu yüzden öldüm. Ama bir gün, bu yazıları okuyan biri beni doğru tanıyacak, kimse beni bir 'terörist' olarak anmayacak."

Kendini bir an susturdu. İçindeki fırtına, kalbinde yankı bulmuştu. Her yazdığı satırda daha da derinleşen bir yalnızlık vardı. Ama bu yalnızlık, aynı zamanda bir kabullenişti. O, geçmişini silmeye çalışan bir insan değildi. Tam tersine, onu olduğu gibi kabul etmişti.

"Annem beni terk etti," diye devam etti. "Bir çöp konteynırında bırakıldım. Ama Gökhan, beni orada buldu. O an, tek bir nefeste hayata yeniden bağlandım. Çünkü bir insan hayatta kalmak için her şeyi göze almalıydı, değil mi?"

Elindeki kalem, bir süre daha kağıtta kaydı. Gözlerinden yaşlar süzüldü. Acı, her zaman ona yoldaş olmuştu. Ama o, acıyı yenmiş, kendisini kanıtlamış bir kadındı.

"Ateş... O, hep benim yanımdaydı. Hep yanımda olmalıydı. Ama bir gün kanser olduğunu öğrendik. O da beni terk etti. Ama ben onu terk etmedim. O benim birincik kardeşimdi. Ve her zaman öyle kalacak."

Şeyma... Onun adına hep bir soru işareti vardı. Ama Mavi, bir kez daha susarak yazmaya devam etti:

"Şeyma... Ne kadar da arkasında durmaya çalıştıysam da, içimde hep bir kuşku vardı. Ona güvenemedim. Belki de sadece ona karşı değil, ama hayatımda herkesin arkasını kolladım. Herkese güvenemedim."

Yazmaya devam ederken, gözleri hafifçe kararmaya başladı. Gözlerinin önünde Gökhan’ın, Ateş’in ve Şeyma’nın yüzleri belirdi. Onların kaybı, Mavi’nin ruhunu sarmış, her geçen gün daha da derinleşen bir yaraya dönüşmüştü.

"Bir gün, her şeyin sonu geldi. Gökhan gitti. Ateş gitti. Ama ben buradayım. Ve belki de, bu satırlar son olacak. Bu defter, kimseye beni terörist olarak tanıtmadan, kimseye yanlış anlamalar bırakmadan, sessizce son bulacak."

Ve son olarak, bir şekilde güç buldu ve defterin son satırını yazdı:

"Vatanım için öldüm. Şerefim ve namusumla. Gerisi önemsiz."

​​​​

​​​​​

​​​​​​

​​​​​​

 

 

​​​​​

​​​​​

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 02.12.2024 20:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Yaren Yaşar / GECE KUŞLARI / 45. Bölüm : 'Defter'
Yaren Yaşar
GECE KUŞLARI

43.51k Okunma

4.05k Oy

0 Takip
82
Bölümlü Kitap
GİRİŞBÖLÜM 1 : "GEÇMİŞ"2. Bölüm: "KARŞILAŞMA"KARAKTERLER3.Bölüm: "Gölgelerin Altında"4. Bölüm : "Kurşunlardan Ağır Sözler"5. Bölüm : "Gökhan"6. Bölüm : "Hastane"7. Bölüm : " Mor Gözlü Süper Kahraman"8. Bölüm : " Pişmanlık"9. Bölüm : "Görev adı : Panzehir"10. Bölüm : "Vicdan Azabı"11. Bölüm : "Mavi"12. Bölüm : "Uyandı."13. Bölüm : "Kriz"14. Bölüm : " Tepede Hep Birlikte"15. Bölüm : "Küllerinden Doğan İhanet "16. Bölüm : "Papatyaların Düşüşü"17. Bölüm : "Elif"18. Bölüm : "Yaralı Ruh"19. Bölüm : "Doğruluk Mu Cesaret Mi?"20. Bölüm : "Bilinmeyen Numara"21. Bölüm : " Sırt Sırta"22. Bölüm : "Kayıp Kardeş"23. Bölüm : "Süt Anne"24. Bölüm : "Anneler Günü"25. Bölüm : "Belki Üstümüzden Bir Kuş Geçer"26. Bölüm : "Pusu"27. Bölüm : "Ben Türk Askeriyim."28. Bölüm : "Aşığım"29. Bölüm : "Soru Cevap"30. Bölüm : "Gizli Saklı"31. Bölüm : "Şeyma"32. Bölüm :"Yiğit"33. Bölüm : "Mavi"34. Bölüm : "Görev"35. Bölüm : "Cehennem"36. Bölüm : "Kurt Timi"37. Bölüm : "Tutsak"38. Bölüm : "Yiğit"39. Bölüm : "Mavi Nerede?"40. Bölüm : "Şehit"41. Bölüm : "Acı"42. Bölüm : "Doğum Günü"43. Bölüm : "Şerife Sultan"44. Bölüm : "İntikam Ateşi"DuyuruWhatsApp kanali45. Bölüm : "Defter"46. Bölüm : "Beyaz Gül"47. Bölüm : "Köy"48. Bölüm: "Tim"49. Bölüm : "Bul Beni"Açıklama50. Bölüm : "Yaşıyor"51. Bölüm: "İnandırma Çabası"52. Bölüm : "Mavi"53. Bölüm : "Açılan Mezar54. Bölüm : "Otopsi Sonucu"55. Bölüm : "Mavi'm"56. Bölüm : "Aşk"57. Bölüm : "Mavi neler yaşadı?"58. Bölüm : "Rihem"59. Bölüm : "Mavi"60. Bölüm: "Gökhan"61. Bölüm : "Kalp Acısı"62. Bölüm : "Eski Aşklar"Yazar ile soru ve cevapları63. Bölüm : "Çift seçimi"64. Bölüm : "Eski Günler"65. Bölüm : "Balo Hazırlığı"66. Bölüm : "Balo"Yazar ile soru cevap 267. Bölüm : "Biten Görev"68. Bölüm :"Yüzbaşı"69. Bölüm : "Yara"UyarıDuyuruu70. Bölüm : "Kabuslar"71. Bölüm : "Tolga"72. Bölüm: "Kız benim"Duyuruu
Hikayeyi Paylaş
Loading...