47. Bölüm

41. Bölüm : "Acı"

Yaren Yaşar
yaren_yasar11

Yiğit, morg kapısının önünde öylece durmuştu. Ayakları yere çivilenmiş gibiydi. Gitmek istemiyordu. Onu orada, soğuk metalin ardında bırakmak… ölümün kendisinden bile daha acıydı.

Koridor, hastanenin geri kalanına göre daha sessiz, daha soğuktu. Bembeyaz duvarlar, üstüne çığlıkların yankılandığı sessiz bir mezar gibiydi. Havadaki deterjan kokusu bile içini kaldırıyordu artık. Her şey, her ses, her gölge boğazına düğümlenmişti.

Gözleri boştu. Hiçbir ifade yoktu yüzünde. Ne öfke… ne yas… ne de hayat. Yeşil gözleri kupkuruydu. İçinde ruh namına bir şey kalmamıştı. Nefes alıyor gibiydi sadece, ama her nefes fazlaydı artık. Fazla ve gereksiz…

Morg kapısına kilitlenmişti gözleri. Paslanmaz çelikten yapılmış kapı, karanlıkla aydınlık arasında bir sınır gibiydi. İçeride olanlar sessizdi. Soğuktu. Ölüydü. Dışarısıysa yalnızca biraz daha geç ölüyordu.

Birden yerinden sıyrıldı. Ayağa kalktı. Onu görmeliydi. Belki de son bir kez. Belki de son kez… Çünkü bundan sonrası yoktu. Bunda sonrasında Mavi'si yoktu.

Yürüyüşü hızlandı. Koridorun sonunda duran görevliye doğru ilerledi. Adımları kararlıydı ama gözleri hâlâ boştu. Görevli, yaklaşan adamı fark ettiğinde başını kaldırdı. Gözünü çekmedi ondan. Yiğit tam karşısında durdu.

“Şehit,” dedi. Boğazından ancak çıkan kısık bir sesle. Bu kelime... gırtlağını yırtarak geçmişti sanki. “Mavi Yaren Yıldırım.” İsmini söylediğinde sesi çatladı. Havasız kaldı. Kelimeler boğazında cam kırıklarıydı. “Görmem gerek…” diyebildi sadece.

Görmek, ona iyi gelir miydi, bilinmez. Ama görmemek... onu kesin öldürürdü. Bunu adının başına “şehit” gelmeden önce de biliyordu. Şimdi ise… her hücresi emindi.

Görevli durdu. Gözlerini kaldırdı, yüzüne baktı Yiğit’in.

“Yakını mısınız?” diye sordu.

Yiğit’in dudakları kıpırdadı. “Yakınım.”

“Ne olarak?” dedi adam, sesi biraz daha dikkatliydi artık.

Yiğit, gözlerini kırpmadan konuştu. “Yuvam.”

Adam bir an durdu. Sustu. Mavi Yaren’in ismi geçtiğinde genç adamın gözlerinde beliren o aşka baktı. Aşkın en ağır, en hüzünlü hâlini onun gözlerinde görmüştü. Gözlerini kaçırdı.

“İçeri alamam,” dedi sonra. Ama sesi kararlı değil, boğuktu. Yiğit’in gözlerindeki karanlığı o da fark etmişti. Gözleri... artık bir savaş alanı gibiydi. Ruhsuz ve yıkık.

Yiğit bir adım daha attı. “Silah arkadaşıyım,” dedi. Elini hafifçe kaldırdı, parmakları titriyordu. “Askerim ben de. Son kez... Görmeme izin ver. Lütfen.”

Sözleri duvara çarpıp yankılandı adeta. Koridordaki floresan lambalar üzerlerine soğuk bir ışık döküyor, gölgeleri uzuyordu. Kapının hemen yanındaki bekleme koltuğu boştu. Üzerinde yıllardır kimsenin dokunmadığı bir toz vardı sanki. Soğuk, metalik bir yalnızlık…

Yiğit’in elleri yanlarında gevşek duruyordu. Parmakları titriyordu ama gözleri hâlâ netti. Kararlıydı. İçeri girmesi gerekiyordu. Onu son kez görmek… ve sonra belki ilk kez ağlamak gerekiyordu.

Adam bir süre daha durdu. Sonra, mecburen kafasını salladı. Yatan kızın da kendisi gibi asker olduğunu anlamıştı. Belki karısıydı, belki sevgilisi. Ama ne olursa olsun, o adamın gözlerinde gördüğü aşk... içini burktu. Gözleri doldu, kelimeler dudağında yarım kaldı. “Çok mu severdin kendisini?” diye sordu, eline anahtarı uzatırken.

Yiğit, sadece “Yıldızlar kadar,” diyebildi. Başka bir şey diyemedi zaten. Boğazında büyüyen düğüm her kelimeyi boğuyordu. Adam yutkunamadı.

Bir şey diyemeden döndü ve kapıyı açtı. “Seni onunla sadece on dakikalığına yalnız bırakabilirim,” dedi. Yiğit başını salladı. Ses çıkarmadı. İçeri girer girmez ürperdi. Hava buz gibiydi. Ama asıl soğuk olan odayla birlikte içine çöken yalnızlıktı. Kalbine benziyordu içerisi. Isıtan tek şeyi kaybetmişti. Yoktu artık.

Yiğit yavaş adımlarla dolaba yaklaştı. Eli titreyerek kapağa uzandı. Gürültülü bir şekilde açıldı. Soğukla birlikte ciğerine bir darbe daha indi. “Hadi be güzelim... ses çıktı... uyan artık...” diye fısıldadı. Umutsuzdu ama yine de söyledi. Belki de kendine söyledi, bilmiyordu. Arkasında duran görevli hiçbir şey demeden, sadece gözlerinden süzülen bir damla yaşla terk etti odayı. Yiğit’in gözlerinde gördüğü şey, çaresizliğin bile tanımını aşıyordu.

Uzun süre bakakaldı. Gözlerini ondan alamıyordu. Saçlarına uzandı, nazikçe dokundu. “Güzelim,” dedi. “Her şeyim.” Gözünden düşen yaş, Mavi Yaren’in solgun yanağına damladı. Titreyen bir sesle, “Mavi’m,” dedi. “Daha kavuşamadım bile.” Bir damla daha süzüldü gözünden. Yüzüne düştü. Bir başka yere, onun sıcaklığını unuttuğu tenine. “Ben senin kadar güçlü değilim ki,” diye fısıldadı. Dudaklarını alnına yasladı. “Daha bir kere sarılamadan... sıcaklığını hissedemeden... buz gibi bedenine sarılmayı hak edecek kadar kötü bir insan mıyım ben?”

Yanağına yaklaştı, derin bir nefes aldı. “Sen böyle kokmazsın ki...” Kokusu yoktu. O yoktu. “Mavi... bari kokunu alsaydım son kez. Açsaydım o telefonu... keşke...” dedi. Sesinin içinde kırılmış yıllar vardı. “Yalvarırım... af et beni.” Yeniden alnına bir öpücük kondurdu. “Sana... seni seviyorum diyemediğim her an için özür dilerim.” Ve bir damla daha düştü. Bu sefer Yiğit'in çenesi titriyordu. Kafasını iki yana salladı, kendine kızar gibi. “Yapamam kızım ben. Ben sensiz yaşayamam.”

Yüzüne bir süre daha baktı. Elini tuttu. Buz gibiydi. Elleri bile değişmişti artık. Dudaklarını avucunun içine bastırdı. Derince bir öpücük bıraktı. Sonra o narin eli, yavaşça yerine, beyaz örtünün altına koydu. Örtünün üzerinden yeniden tuttu. İçindeki acıyı bastırmaya çalıştı. Nafileydi. Acı, onunla artık. “Mavi... ben senin yaşaman için dua etmeye gittiğim camiye... cenaze namazın için gidemem.” dedi sessizce.

Mavi’nin cenaze namazı sadece birkaç saat sonraydı. O, son kez gördü. Son kez baktı. “Ben seninle vedalaşamam. Ama şunu bil,” dedi ve dudaklarını yeniden alnına bastırdı. “Kalbim attığı sürece... senindir.”

Kapı açıldı. Odaya görevli girdi. “Gitmen gerekiyor oğlum,” dedi yumuşak bir sesle. Yiğit bir kez daha öptü alnını. Sonra yanağını. Ardından titreyen elleriyle beyaz örtüyü yavaşça kapattı. Tüm hayatını, kalbini, ruhunu örttü o an. Yıllar önce ayrıldıkları ve yarım kalan o hikâye... artık en acı yerinden tamamlanmadan bitti. Kavuşamadan.

Ayakta durdu. Ama nereye yürüdüğünü bilmiyordu. Adımları mekanikti. Birinin yönlendirmesine ihtiyaç duyacak kadar darmadağındı. Herkes törene hazırlanırken o hâlâ boş boş yürüyordu. Sevdiği kadının şehit töreni için insanlar hazırlık yapıyordu ama o sadece... sessizdi. Herkesin gözlerinden gizlice süzülen yaşlar vardı. Bir tek Yiğit ağlamıyordu.

Güneş yavaşça yükselirken, tören alanı hüzünlü bir sessizliğe gömülmüştü. Kalabalık dedikleri şey, sadece askerlerden ibaretti. Sivil yoktu. Çünkü onun sivil hayatı da yoktu artık.

Mavi Yaren’in sesi çınladı Yiğit’in kulaklarında. Öyle bir tınıydı ki bu, duvarları delip geçerdi. "Bak gel, seninle iddiaya girerim," demişti. Öne eğilmiş, dudaklarının kenarına ince bir sırıtış yerleştirmişti. "Benim şehit törenimde bir kişi bile sivil olmaz."

Batur hemen araya girmişti. Sanki onun şehit olacağını düşünmek bile nefesini kesiyormuş gibi. "Düzgün konuşur musunuz komutanım?" demişti, sesinde öfke değil, yalvarış vardı.

Mavi Yaren ona dönüp bakmış, iç çekerek, "Ne dedim oğlum ben şimdi?" diye sormuştu.

Araya bu kez Tolga karışmıştı, gözlerini kaçırarak, "Şehit falan," demişti sessizce.

Mavi’nin bakışları bir hızla hepsinde dolaşmıştı. Gözleri öfke değil, bir tür isyanla doluydu. O isyanın içinde biraz acı, biraz da kabullenmişlik vardı. "Oğlum sizin anlamadığınız ne biliyor musunuz?" demişti. "Yaşamak için sebebim yok. Fazla oğlum bu dünya bana."

Herkes susmuştu. Sözleri öyle çıplaktı ki, üzerine bir şey söylemek terbiyesizlik gibiydi. Ama Aren dayanamamıştı. Boğazını temizleyerek konuşmuştu: "Biz olalım komutanım... sebebiniz."

Mavi'nin gülüşü yavaşça kaybolmuştu yüzünden. Elini dizindeki kitaba götürmüş, sayfaları ezbere bildiği bir duanın parmakları gibi okşamıştı. Gözleri hâlâ onlara bakmadan, sessizce fısıldamıştı. "Siz onun bana verdiği hiçbir şeyi veremezsiniz."

Ve Yiğit, bu anıyı hatırladığı anda… kelimeler dudaklarından kendiliğinden dökülmüştü. Nefesi titreyerek, gözlerini önündeki örtülü bedene dikmişken: “Buradaydım.”

Sadece o iki kelimeyle yıkıldı her şey. O anda, o günde oradaydı işte. Yanında. Ama bir türlü "kalbinde" olduğuna inandıramamıştı onu. Belki de Mavi gerçekten haklıydı. Belki bu dünya ona fazla, Yiğit ise... yetersizdi.

Mavi Yaren’in arkasından ağlayacak bir ailesi yoktu. O, kimsesizliğin içine doğmuş ama herkesin yüreğine kök salmış bir kadındı. Henüz Yaman’la Ilgaz’a haber verilmemişti. Haberin ağırlığı, onlara ulaştığında kaç gün daha can yakacaktı, bilinmiyordu.

Askeriyeden gelen dostları, silah arkadaşları... hepsi gözyaşlarını bile hizaya sokmuş gibi, sıralanmışlardı cenaze namazında. Saf tutmuşlardı dimdik. Ama her birinin kalbi eğilmişti. İmam dualar eşliğinde namazı kıldırırken, herkesin göğsünde aynı sancı: bir kahramanı uğurlamanın onuru ve onu kaybetmenin dayanılmaz acısı.

Yiğit’in yüreği zonkluyordu. Daha dün bu avluya gelmişti dua etmeye. Bir dua edip, bir sarılmaya. Sarıldı da… ama cansız bedenine. Soğuk, sessiz ve sonsuza kadar uzak.

Namazın ardından, Mavi Yaren’in naaşı askerî törenle taşınmaya başlandı. Bando, iç burkan bir marş çalıyordu. Onun sesine hiç yakışmayan bir müzikti bu. Mavi’nin sesi hep özgür, hep deli dolu olurdu. Şimdi o nağmeler, bir tabuta eşlik ediyordu. Silah arkadaşları, onun hatırasını omuzlarında taşıyordu. Her adımda, Mavi’nin cesareti yankılanıyordu sanki taşlarda, gökyüzünde, insanların dualarında.

Şehitliğe gelindiğinde bir sessizlik çöktü. Kuşlar bile susmuştu sanki. İmam son dualarını okurken, görevli biri eline bir kürek tutuşturdu Yiğit’in.

Yiğit, o küreğe baktı bir süre. Eli titredi. Yutkundu. Adımları yavaş ve ağırdı.

Toprağa uzandı. Bir kürek dolusu toprak aldı ve mezara bıraktı. O toprakla birlikte gözünden bir damla yaş da düştü, sessizce. Sanki Mavi’nin üstüne değil, kendi kalbine kürek kürek toprak atıyordu.

Diğer askerler de sırayla tabutun üzerine toprak attılar. Sonra kürek Akın Komutan’a geçti. Her biri, Mavi Yaren'in acısını unutmamak, bıraktığı o izleri taşıyacaktı artık.

Türk bayrağına sarılı mezarın üzerine çiçekler bırakıldı. Yiğit ise elinde tuttuğu tek dal papatyayı usulca toprağın üstüne koydu.

“Sana yemin ederim güzelim,” dedi. Sesi neredeyse fısıltıydı. “Kalbim attığı sürece bu mezarda papatyalar eksik olmayacak.”

Tören bitmişti ama kimse gitmiyordu. Mavi’nin silah arkadaşları, o mezarın başına çökmüş, sessizce oturmuşlardı. Gözyaşlarını yere değil, içlerine akıtıyorlardı.

Ve o anda Yiğit konuştu. Yüzünü mezara dönmüştü ama sesini duyacakları şekilde konuştu:

“Beyazdan nefret eder o,” dedi. “Üzerine bembeyaz bir örtü örtmüşlerdi.” Yutkundu, boğazı düğüm düğümdü.

“Elveda… gülüşü güzel kadın.”

 

BÖLÜM SONU

 

Bölüm : 25.11.2024 00:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Yaren Yaşar / GECE KUŞLARI / 41. Bölüm : 'Acı'
Yaren Yaşar
GECE KUŞLARI

43.51k Okunma

4.05k Oy

0 Takip
82
Bölümlü Kitap
GİRİŞBÖLÜM 1 : "GEÇMİŞ"2. Bölüm: "KARŞILAŞMA"KARAKTERLER3.Bölüm: "Gölgelerin Altında"4. Bölüm : "Kurşunlardan Ağır Sözler"5. Bölüm : "Gökhan"6. Bölüm : "Hastane"7. Bölüm : " Mor Gözlü Süper Kahraman"8. Bölüm : " Pişmanlık"9. Bölüm : "Görev adı : Panzehir"10. Bölüm : "Vicdan Azabı"11. Bölüm : "Mavi"12. Bölüm : "Uyandı."13. Bölüm : "Kriz"14. Bölüm : " Tepede Hep Birlikte"15. Bölüm : "Küllerinden Doğan İhanet "16. Bölüm : "Papatyaların Düşüşü"17. Bölüm : "Elif"18. Bölüm : "Yaralı Ruh"19. Bölüm : "Doğruluk Mu Cesaret Mi?"20. Bölüm : "Bilinmeyen Numara"21. Bölüm : " Sırt Sırta"22. Bölüm : "Kayıp Kardeş"23. Bölüm : "Süt Anne"24. Bölüm : "Anneler Günü"25. Bölüm : "Belki Üstümüzden Bir Kuş Geçer"26. Bölüm : "Pusu"27. Bölüm : "Ben Türk Askeriyim."28. Bölüm : "Aşığım"29. Bölüm : "Soru Cevap"30. Bölüm : "Gizli Saklı"31. Bölüm : "Şeyma"32. Bölüm :"Yiğit"33. Bölüm : "Mavi"34. Bölüm : "Görev"35. Bölüm : "Cehennem"36. Bölüm : "Kurt Timi"37. Bölüm : "Tutsak"38. Bölüm : "Yiğit"39. Bölüm : "Mavi Nerede?"40. Bölüm : "Şehit"41. Bölüm : "Acı"42. Bölüm : "Doğum Günü"43. Bölüm : "Şerife Sultan"44. Bölüm : "İntikam Ateşi"DuyuruWhatsApp kanali45. Bölüm : "Defter"46. Bölüm : "Beyaz Gül"47. Bölüm : "Köy"48. Bölüm: "Tim"49. Bölüm : "Bul Beni"Açıklama50. Bölüm : "Yaşıyor"51. Bölüm: "İnandırma Çabası"52. Bölüm : "Mavi"53. Bölüm : "Açılan Mezar54. Bölüm : "Otopsi Sonucu"55. Bölüm : "Mavi'm"56. Bölüm : "Aşk"57. Bölüm : "Mavi neler yaşadı?"58. Bölüm : "Rihem"59. Bölüm : "Mavi"60. Bölüm: "Gökhan"61. Bölüm : "Kalp Acısı"62. Bölüm : "Eski Aşklar"Yazar ile soru ve cevapları63. Bölüm : "Çift seçimi"64. Bölüm : "Eski Günler"65. Bölüm : "Balo Hazırlığı"66. Bölüm : "Balo"Yazar ile soru cevap 267. Bölüm : "Biten Görev"68. Bölüm :"Yüzbaşı"69. Bölüm : "Yara"UyarıDuyuruu70. Bölüm : "Kabuslar"71. Bölüm : "Tolga"72. Bölüm: "Kız benim"Duyuruu
Hikayeyi Paylaş
Loading...