44. Bölüm

38. Bölüm : "Yiğit"

Yaren Yaşar
yaren_yasar11

Yüreği ağzında atıyordu genç adamın. Göğsünde yankılanan her nabız, içinden bir çığlık gibi yükseliyordu. Sürekli bir sağa bir sola dönüp duruyor, karargahta atılan her adımda irkiliyordu. Bekleyiş, zamanın üzerine çöken zehirli bir sis gibiydi.

Toprak Timi, görevler dışında karargâhtan çıkmayı akıllarının ucuna bile getirmiyordu. Mavi'den gelecek en ufak haber, nefes almalarının tek sebebiydi artık.

Yiğit, bir kez daha döndü yerinde. Ayaklarının altı ezilmiş bir yol gibi hissizdi, ama zihni cehennem gibi hareketliydi. Mavi gittiğinden beri içi içine sığmıyordu. O son telefonu açmadığı için pişmandı hepsi, ama en çok Yiğit yanıyordu bu pişmanlıkla. Cümle kuramamıştı, kelime bile edememişti. Hatta… vedalaşmayı bile unutmuşlardı.

Mavi, arkasında ne bir sarılma bırakmıştı ne de bir tebessüm. Sadece bir mektup.

Toprak Timi’ndeki herkes biraz kızgındı, biraz kırgındı belki ama hepsi o kızı o kardeş bildikleri Mavi Yaren’i karargahtan içeri girerken gördükleri an tüm bu duyguların eriyip gideceğinden emindi. Çünkü o adım atsa, dünya dönerdi yeniden.

Ama Yiğit’in kalbine çöken sis, bu sefer daha ağırdı. Anlam veremediği bir sıkışmaydı bu. Sebebini bilmiyordu ama... her defasında bu sis kalbine çöktüğünde, Mavi'nin başına bir şey geldiğini öğrenmişti. Bu bir tesadüf değil, içgüdüydü. Belki de kalbinin attığı yer orasıydı artık.

Daha fazla duramadı orada. Karargahtaki duvarlar üstüne üstüne gelmeye başlamıştı. Düşünceleri sadece zihninde değil, adeta odaların içinde yankılanıyordu. Boğuluyordu.

Görev, Kurt Timi içindi. Mavi yalnızca destekti. Sözde küçük bir parçaydı bu görevde. Ama o küçük parça, Yiğit’in dünyasının tamamıydı.

İbrahim Albay her gün konuşuyordu onunla. Ama Mavi’yle konuşmak, onu yaşadığını bilmek yetmiyordu artık. Gözlerinin içine bakması gerekiyordu.

Bazıları kardeşini kaybetmekten korkuyordu.

Bazıları, “kızım” dediği bir evladı yitirmekten.

Bazılarıysa... bir kadını, bir ruh eşiği… sevdiği kişiyi yitirmekten korkuyordu.

Ilgaz ve Yaman da yerlerinde duramıyorlardı. Onlar da her saat başı soruyordu ama Yiğit bir türlü o telefona sarılamıyordu. Sorular yetersiz geliyordu artık. O, cevapları Mavi’nin gözlerinden istiyordu.

“Mavi deli kızdır oğlum… korur kendini…” dedi içinden, ama o ses kendi sesine hiç benzemiyordu. İnançsız, yorgun, bitik bir sesti bu.

Mavi'ye sarılması gerekiyordu. Onun kokusunu duyması. Yaşadığını bir kez daha hissedebilmek için onu istiyordu. Ayakları, zihninden bağımsız yürümeye başladı. Gittiği yeri düşünmüyordu, sadece bir şeylerden uzaklaşmak istiyordu. Ama düşüncelerinden kaçmak ne mümkündü?

Fark etmeden vardığı yerdeydi: o park.

Her zaman birlikte gittikleri, çardağın altında saatlerce sustukları… ama aslında her şeyin en çok konuştuğu yer. Mavi’nin gözleri her seferinde salıncaklara takılırdı. Arkasında kalan salıncaklara. Uzun uzun bakar, gözbebekleri buğulanırdı.

Yiğit, o gün ilk kez anladı aslında neye baktığını. Ne aradığını.

Oturdu. Mavi’nin oturduğu yere, onun tarafına. Gözlerini aynı noktaya dikti. Anlamaya çalıştı. Bir baba ve küçük kızına takıldı bakışları. Gülüyorlardı. Baba saçlarını düzeltirken kız kahkahalarla salıncağa koşuyordu.

İşte o an kalbine bir şey saplandı.

Mavi... hiç yaşamamıştı bunu.

Hiçbir zaman bir “baba” dememişti gözlerinde güvenle. Bir annenin kucağına sığınmamıştı. Bir salıncağı “itiraf ettiği gülüşle” sallamamıştı. O, doğduğunda bile yalnızdı. Ve sonra o yalnızlığı… adıyla büyüttüler. Mavi. Yalnızlıktan bile daha soğuk bir mavilikti bu.

Gece Kuşları olmuştu onun ailesi.

Ateş için o aileden de ayrılmıştı.

Peki gerçekten sadece Ateş’in hastalığı mıydı sebep? Yoksa bir parçası, onları korumak için bir daha asla geri dönmeyeceği bir yalnızlığa mı yürümüştü?

Yiğit, Mavi'nin orayı neden sürekli izlediğini sonunda anlamıştı. Anlamasaydım keşke diye geçirdi içinden. Anlaması genç adamın canını daha çok yakmaktan başka hiçbir işe yaramamıştı.

Derin bir nefes aldı. Nasıl canının yandığını asla belli etmemişti.

Belli ederse acısını kullanırlar diye korkuyordu. Aşkını kullanmışlardı.

Aynı şekilde birine karşı sevgi hissetmekten de korkuyordu. Kalbini asla dinlemeyen bir insandı. Sürekli ona bağıran kalbini hep sustururdu.

Arkadaşlık gibi duygulardan da uzak bir çocukluk geçirmişti. Aile kavramı ise onun hayatında hiç olmamıştı zaten.

En derin yarası her zaman annesi, babası ve öz abisi olmuştu ama bunu asla belli etmemişti. Hep hiçbir şeyi umursamayan biri gibi yaşamıştı hayatını.

Sadece Yiğit'in yanında açılıyordu çenesi. Geri kalan herkese karşı hep suspustu. Sesi az çıkardı.

Sessiz insanlar, her zaman en gürültülü zihne sahip olanlardı.

Mavi de öyleydi. Dışarıdan bakıldığında sakin, hatta duygusuz gibi görünürdü ama içi… İçinde kıyametler kopardı. Her sessiz bakışında, her tek kelimelik cevabında, binlerce cümle gizliydi. Kimseye anlatamadığı acılar, susturamadığı anılar, bastıramadığı öfke... Hepsi sessizliğinin gölgesinde büyüyordu.

Onun sessizliği bir çığlıktı. Ama kimse duymuyordu.

Yiğit’in aklına başka bir yere gitmek geldi. Mavi’yle ilgili kalbindeki sızı bir türlü geçmiyordu. Sığınabileceği tek yere gitmeye karar verdi. Üzerinde hâlâ üniforması vardı. Üzerine şöyle bir göz attı. Temiz olduğundan emin olunca yürümeye başladı. Ama yürüdükçe aklındaki her şey daha da saldırgan bir şekilde hücum ediyordu ona.

Kardeşi geldi aklına. Adını Gece koymuştu. Mavi Yaren’e “Kardeşimin adını Gece koydum,” dediğinde, Mavi’nin gözlerinde yine o tanıdık, incecik, şeffaf bir tabaka oluşmuştu.

Nedenini biliyordu.

Geçmişten bir an belirdi gözlerinin önünde...

Ay ışığı loş bir perdenin ardından süzülüyordu o gece. Kimi zaman bir yaprağın, kimi zaman bir çocuk omzunun ucundan. Mavi Yaren, göğsünü Gökhan’ın bedenine yaslamıştı. Küçücük bir çocuktu hâlâ, ama omuzlarında taşıdığı yük bir dağınkiyle yarışırdı. Yavaş yavaş dalıyordu uykuya. Gökhan’ın eli saçlarında gezinirken, gecenin sessizliği onları sarmıştı. Sessizlik… Onların ortak diliydi.

Ateş birden patladı. “Sıkıldım ben yaa!” İçindeki çocuğu hep diri tutardı. Ama o çocuk bile suskun kalmayı öğrenmişti zamanla. Sadece sıkıldığında konuşurdu.

Gökhan hemen döndü. “Ne yapalım oğlum, sen sıkıldıysan?” Sesi kısık ama yumuşaktı. Mavi uykuyla uyanıklık arasında salınırken, sesli bir nefes bile onun hayallerini kaçırabilirdi.

“Bir şey soracağım.” dedi Ateş, o klasik çocuksu merakıyla. Gözlerinde saçmalığın ve samimiyetin karışımı bir parıltı. “Kızınız olsa adını ne koyardınız?”

Şeyma’nın sesi çabuk geldi. “Lena.”

"Niye?” diye sordu büyük bir merakla hemen Ateş.

“Hoşuma gidiyor işte.”

Sonra başını Can’a çevirdi. “Sen ne koyardın, abi dediğim ama sadece Zeze’m için katlandığım şahıs?” O hep yaptığı gibi lafını dolandırmadan söylemişti. Şeker Portakalı savaşı hâlâ belleklerinde tazeydi. Mavi’nin o kitabı Ateş’e defalarca okuduğu, sonra birlikte altını çizdikleri cümleleri anımsamamak mümkün değildi.

Can gözlerini gökyüzüne dikti. “Yağmur.”

Ateş hemen sordu. “Neden be?”

“Annemin adı.” Sesinde küçük bir çatlaktan sızan burukluk vardı. Yıldızlar biraz daha sönükleşmiş gibi hissettirdi o an.

Ateş başını yana eğdi. Gözleri uykuya direnen Mavi Yaren’e kaydı. “Sen Zeze’m? Sen ne koyardın?”

Mavi, uykuyla boğuşan gözkapaklarını zorla araladı. Sesi bir tüy gibi hafifti. “Gece.”

Sessizlik.

Can ve Ateş aynı anda sordu. “Neden Gece?”

“Katılıyorum bu abi denen düşmana, neden Gece yani?”

Mavi başını kaldırmadı. Yıldızlara bakıyordu. Sanki her birine bir sır fısıldamıştı zamanında. “Çünkü şimdiye kadar Gece bizi korudu. Sessizliğimize ortak oldu. Sonra da biz onu koruyalım… Onun olmayan sesi olalım diye.”

Ve o sözlerden birkaç saniye sonra gözlerini kapattı. Uyudu.

Kimse konuşmadı bir süre. Şeyma başını Gökhan’a çevirdi. “Sen Gökhan?”

Gökhan, Mavi’nin alnındaki saçı kenara itti nazikçe. “Gece’ymiş.” Sesi ne yumuşaktı ne sert. Sadece kesindi.

Yiğit, kardeşinin adını Gece koyarsa Mavi Yaren’in gözünden belki birkaç damla yaş düşer ve üzülür diye korkuyordu. Ama tek bir damla bile gözyaşı dökmemişti. Takdir edilesiydi bu. Böylesine ağır bir yükün altında ezilmeden durabilmesi, gerçekten takdir edilesiydi.

Ama insanın takdir edilmesi gereken yönü, acılarla verdiği savaşlar mı olmalıydı?

Saçmaydı.

Kırılmadan ayakta kalması mıydı alkışlanacak olan? Neden bir insanın hayatı ne kadar acıya göğüs gerdiğiyle ölçülürdü? Belki de insan, mutlu olduğu, gülümseyebildiği, neşesini paylaşabildiği anlarla değerliydi. Belki de asıl takdir, hâlâ sevebilen kalplere, hâlâ umut edebilen gözlere verilmeliydi. Çünkü bazı savaşlar zafer değil, sadece yıkım getiriyordu. Ve o yıkımın içinde sağlam kalan her şey biraz daha ölüme benziyordu.

Takdir edilmesi gereken davranışlar, insanın içinde biraz da mutluluk bırakmalı değil miydi? Acılarla şekillenmiş savaşları alkışlamak yerine… Belki sadece bir sarılma yeterdi. O yaraları iyileştirmek gerekirdi belki de.

Ne bilelim... Ya da... Bir insan bir aşkı bu kadar hak ediyorsa, bu dünyanın o aşkı ona vermesi gerekmez miydi?

Adımları hızlandı. Gideceği yer uzak değildi. Bir kez daha üniformasına baktı. Temiz olduğuna iyice emin olduktan sonra yürümeye devam etti. Kapıyı yavaşça aralayıp minareye baktı. Sonunda camiye varmıştı. Sevdiği kadını Allah’a emanet etmeye gelmişti. Ardından abdest aldı.

Allah’a dua etmek, sevdiği kadının korunması için yalvarmak üzere camiye doğru ilerledi. Namazını kıldı önce. Sonra dizlerinin üzerine çöktü, ellerini semaya kaldırdı. Duasına başladı. Bitirdiğinde bir süre öylece kaldı. “Senden başka yine kimsemiz yok. Geleceğimiz yer de sana ait. Lütfen Ya Rabbim… Onu benden alma. Daha kavuşamamışken alma onu benden.”

Sevgisini gösterememişti. Bir kez bile sarılamamıştı. Kavuşamamıştı. Dolu dolu hissettirememişti içindeki sevgiyi. Mavi Yaren de... Sevdiği adamın sevgisini henüz tam anlamıyla hissedememişti. İkisi de birbirine kavuşamayan âşıklardı.

Bu dünyanın onları adaletle birleştirmesini beklemiyorlardı. Zira dünya adil değilken, kendilerine adil davranmasını beklemek aptallıktı.

Yiğit’in tek bir dileği vardı: Mavi’ye bir kez sarılmak istiyordu. Ona Yiğit olarak değil... Gökhan olarak sarılmak istiyordu.

Cami avlusundan çıktığında etrafına şöyle bir baktı. Karargâh merkezine dönmeye karar verdi. Sessizce yürümeye başladı.

Aklından binlerce soru geçiyordu.

Mavi iyi miydi?
Bir yarası var mıydı?
Üşüyor muydu?

“Net birilerine sövüyordur,” dedi gülümseyerek. Aşırı derecede küfür ediyordu. Ama hak edene. Ve Yiğit her seferinde sadece “Küfür etme artık,” demekle yetiniyordu.

Başka bir soru düştü zihnine. Acaba beni düşünüyor mudur?

Gökhan’ı değil… İçinden bir ses soruyordu: Yiğit’i düşünüyor mudur?

Çünkü Yiğit biliyordu. Mavi Yaren’in aklından da kalbinden de her zaman Gökhan geçiyordu. Bunu bilmek bile yetiyordu Yiğit’e. İçini garip bir mutlulukla dolduruyordu bu gerçek.

Yürümeye devam etti öylece. Tam o sırada telefon çaldı. Ekrana baktı ve ismi görünce kalbi tekledi. Karargâhtan arıyorlardı. Derin bir nefes aldı. Telefonu açtı, kulağına götürdü.

Arka planda gelen sevinç nidalarıyla donup kaldı Yiğit. Ardından Çağrı’nın sesi yükseldi. “KOMUTANIM!” diye bağırdı. Sevinci sesine sığmıyordu. “KURT TİMİ VE YAREN KOMUTANIM EKSİKSİZ VE GRAM BİR ŞEY OLMADAN GELİYORLARMIŞ!”

BÖLÜM SONU

 

Bölüm : 22.11.2024 22:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Yaren Yaşar / GECE KUŞLARI / 38. Bölüm : 'Yiğit'
Yaren Yaşar
GECE KUŞLARI

43.51k Okunma

4.05k Oy

0 Takip
82
Bölümlü Kitap
GİRİŞBÖLÜM 1 : "GEÇMİŞ"2. Bölüm: "KARŞILAŞMA"KARAKTERLER3.Bölüm: "Gölgelerin Altında"4. Bölüm : "Kurşunlardan Ağır Sözler"5. Bölüm : "Gökhan"6. Bölüm : "Hastane"7. Bölüm : " Mor Gözlü Süper Kahraman"8. Bölüm : " Pişmanlık"9. Bölüm : "Görev adı : Panzehir"10. Bölüm : "Vicdan Azabı"11. Bölüm : "Mavi"12. Bölüm : "Uyandı."13. Bölüm : "Kriz"14. Bölüm : " Tepede Hep Birlikte"15. Bölüm : "Küllerinden Doğan İhanet "16. Bölüm : "Papatyaların Düşüşü"17. Bölüm : "Elif"18. Bölüm : "Yaralı Ruh"19. Bölüm : "Doğruluk Mu Cesaret Mi?"20. Bölüm : "Bilinmeyen Numara"21. Bölüm : " Sırt Sırta"22. Bölüm : "Kayıp Kardeş"23. Bölüm : "Süt Anne"24. Bölüm : "Anneler Günü"25. Bölüm : "Belki Üstümüzden Bir Kuş Geçer"26. Bölüm : "Pusu"27. Bölüm : "Ben Türk Askeriyim."28. Bölüm : "Aşığım"29. Bölüm : "Soru Cevap"30. Bölüm : "Gizli Saklı"31. Bölüm : "Şeyma"32. Bölüm :"Yiğit"33. Bölüm : "Mavi"34. Bölüm : "Görev"35. Bölüm : "Cehennem"36. Bölüm : "Kurt Timi"37. Bölüm : "Tutsak"38. Bölüm : "Yiğit"39. Bölüm : "Mavi Nerede?"40. Bölüm : "Şehit"41. Bölüm : "Acı"42. Bölüm : "Doğum Günü"43. Bölüm : "Şerife Sultan"44. Bölüm : "İntikam Ateşi"DuyuruWhatsApp kanali45. Bölüm : "Defter"46. Bölüm : "Beyaz Gül"47. Bölüm : "Köy"48. Bölüm: "Tim"49. Bölüm : "Bul Beni"Açıklama50. Bölüm : "Yaşıyor"51. Bölüm: "İnandırma Çabası"52. Bölüm : "Mavi"53. Bölüm : "Açılan Mezar54. Bölüm : "Otopsi Sonucu"55. Bölüm : "Mavi'm"56. Bölüm : "Aşk"57. Bölüm : "Mavi neler yaşadı?"58. Bölüm : "Rihem"59. Bölüm : "Mavi"60. Bölüm: "Gökhan"61. Bölüm : "Kalp Acısı"62. Bölüm : "Eski Aşklar"Yazar ile soru ve cevapları63. Bölüm : "Çift seçimi"64. Bölüm : "Eski Günler"65. Bölüm : "Balo Hazırlığı"66. Bölüm : "Balo"Yazar ile soru cevap 267. Bölüm : "Biten Görev"68. Bölüm :"Yüzbaşı"69. Bölüm : "Yara"UyarıDuyuruu70. Bölüm : "Kabuslar"71. Bölüm : "Tolga"72. Bölüm: "Kız benim"Duyuruu
Hikayeyi Paylaş
Loading...