38. Bölüm

32. Bölüm :"Yiğit"

Yaren Yaşar
yaren_yasar11

Bir süre gözlerinin içine baktım. Öylece... Sessiz, kıpırtısız, nefes bile almadan. İçimde yanan bir yangının, onun gözlerinde yankısını görmeye çalışır gibiydim. Ama yüzüm ifadesizdi. Taş gibi. Soğuk, keskin, kırılmayan.

Oysa Ilgaz’la Yaman, olan bitene tam anlamıyla kördüler. Hiçbir şey bilmiyorlardı. Zavallı gibi dikiliyordu karşımda… Peşinde katil sürüsü olduğunu sanıyor. Sanki ben hiçbir şey yapmayacakmışım gibi… Gözlerinin tam ortasına baktım. O bakışımda hem alay hem de öfke vardı.

Sert bir kahkaha patladı dudaklarımdan. Gür, boğuk, göğsümden kopup gelen bir kahkahaydı bu. Gözlerim kısıldı. Dişlerim göründü. O an gülme sırası bendeydi. Ve bu kahkaha, ölüm fermanı gibiydi.

O an herkes dondu. Ne olduğunu anlamaya çalıştılar. Oysa ben, bir sonraki kelimemi çoktan hazırlamıştım. “Lan geri zekâlı...” dedim, gülüşümün arasına sığdırarak. Sonra aniden sustum. Gülüş boğazımda kuruyup kesildi. Suratımda tek bir mimik kalmadı. Gözlerim buz kesmişti artık. “Sence ben,” dedim. Sesim kısık ama tehditkârdı. “Benim sevdiğim kadının arkasındaki katil sürüsünü ne yaparım?”

Cevabı beklemeden arka cebime uzandım. Parmaklarım soğuk metalde kaydı. Kumandayı kavradım. Tetiğe basar gibi bastım tuşa. Tüm salona bir klik sesi yayıldı. Arkamdaki siyah perde ağır ağır açıldı. Sessizce… Gerginliğin damarlarıma dolduğu anlardan biriydi bu. Sanki o perde değil, ölüme açılan bir kapıydı.

Ve ardından...

Fotoğraf ortaya çıktı. Büyük, net ve kan kokan bir gerçekti o karede. “Adamlarına sadece ölme izni vermişsin,” dedim. Sesim metal gibiydi. “Saklanmayı bile öğrenememişler.”

Perdenin ardında asılı duran o fotoğrafta, tam on beş ceset vardı. Hepsini ben öldürmüştüm. Her birini ellerimle… Tereddütsüz. Acımadan. Gözlerinin içine baka baka gebertmiştim. Bıçakla, silahla, çıplak ellerimle… Her biri ayrı bir kabus gibiydi ama ben uyanmadım. Gözlerimi bile kırpmadım.

Pişman mıydım?

Siktir et. Tabii ki hayır.

Onlar sadece Mavi’nin peşindekiler değildi. Onlar elleri kanlı, nefesleri çürümüş, vicdanı çoktan ölmüş varlıklardı. Kadınlara kıymışlar. Çocuklara… ellerini bile sürmüşlerdi. Ve devlet, o iğrençlikleri birkaç yıl içeride tutup tekrar sokağa salmıştı. Ama ben salmadım. Ben mezarlarına kadar eşlik ettim.

O on beşin nedeni bendim. Ama geride kalanlar benim eserim değildi. Onları Mavi temizledi.

Ama o, kendisi için değildi yaptığı hiçbir şey. Ölmek isteyen bir kadındı. Peşindeki katilleri kendi için asla temizlemezdi. Yapma sebebi beliydi. Kadınlar içindi. Çocuklar içindi.

İntikam içindi.

Adaletin beceremediğini yapmak için öldürdü.

Mavi'nin zaafları vardı. Evet. Ama bu zaafları kimseye göstermeyecek kadar zekiydi. Taş duvar gibiydi. Dokunamazdın. Sırlarını çözemezdin. Ama eğer bir kadına el kaldırıldığını duyarsa... Eğer birinin gözyaşını okşayanın yumruk olduğunu anlarsa...

Yaşama şansı biterdi.

Bunu kimse bilmiyordu. Ben bile bilmiyordum. Kendisi de bilmiyordu. Bir tek Allah’ın kulu haberdar değildi bu tarafından. Benim öğrenme sebebim apayrıydı. Tesadüfen öğrendim.

Babamı öldürdü.

Kendi elleriyle.

Ama bilmeden yaptı. Gece. Sessiz, karanlık bir geceydi. Kimsenin sesini duymadığı, yıldızların bile bakmaktan çekindiği bir saat... Babamın evine girmiş. Odasına sessizce yürümüş. Yatağının başına dikilmiş.

Ve onun boğazını, hiç acımadan, hiç duraksamadan, bir jilet gibi kesmiş.

Neden mi?

Çünkü o pislik, bir kadına tecavüz etmişti.

Ve o kadın… Gece’nin annesiydi.

Ama Mavi bunu bilmiyordu. Kadının kim olduğunu, çocuğunu, geçmişini… hiçbirini. Sadece ona bir isim verilmişti. O da bu adı kalbine kazımış ve gecenin en karanlık saatinde infazını gerçekleştirmişti.

Az bile yapmıştı. Keşke işkence ederek, yavaş yavaş gebertseydi.

Sahne donmuş gibiydi. Zaman, perdeden sızan o ölüm kokulu fotoğraf karesinin önünde diz çökmüş, titriyordu adeta. Sok... İçerideki herkes sessizliğe gömülmüş halde arkamdaki perdeye kilitlenmişti.

Önce gözler döndü oraya. Sonra başlar. Ardından kalpler… Hepsi birer birer sustu. Ilgaz ve Yaman’ın bile gözlerinde donuk bir şaşkınlık vardı. Onlar bile bilmiyordu bu işi. Bu kadarını beklememişlerdi.

O an Elif konuştu. Ama sesi… o kadar zavallıca çıktı ki, kelimeler dudaklarından düşerken bile yere çarpıp parçalandı. “Bunların bedelini ödeyeceksin.” dedi. Nefesi titriyordu. “Beni polise verirsen, ben de bana yaptığın her şeyi anlatırım. Katilsin sen de.”

Başımı hafifçe yana eğdim. Gözlerim tam onun gözlerine saplandı. Öyle bir bakıştı ki bu, ruhunun en karanlık köşesini kazımak ister gibiydim. “Sen ne kadar aptal bir kızsın,” dedim. Sesim tizleşmedi, yükselmedi. Soğuk, derinden gelen bir uğultu gibiydi. “Seni gerçekten polise vererek ödüllendireceğimi düşündüren ne sana?”

Ses tonum buz gibi soğuktu. Çiviler gibi saplandı havaya. Elif’in göz bebekleri büyüdü. Kaşlarının arasındaki çizgi derinleşti. Dudakları aralandı ama kelimeler çıkmadı. Gözlerinde net bir şey vardı.

Korku.

Ve ben o korkuyu, damarlarında dolaşan sıcak kan gibi görebiliyordum.

“B-Bana ne yapacaksın?” dedi. Bu sefer sesi ince bir tül gibi yırtıldı havada.

“Sana aldığın her nefesi haram edeceğim.” Sözlerim o kadar netti ki, yankısı duvara çarpıp bana geri döndü. Bu, tehdit değildi. Bu, kesinleşmiş bir cezaydı.

Benim nefesimi elimden aldıysa… Ben de ondan o nefesi alacaktım. Ama öyle bir şekilde ki… ölüm bile ona şükür gibi gelecekti. Eğer bir gün ölürse, mezarında bana dua etmeliydi.

“Sen askersin…” dedi bu sefer, sesi bir parça daha güçlüydü. “Nasıl bir askersin sen? Asker zalim olmaz…” Başını hafif kaldırdı.

“Asker, terörist avlar.” dedim, gözlerimi onun üstünden ayırmadan.

Sözlerim, duvardan bir mermi gibi sekti. Ve evet, arkamdaki o fotoğraftaki herkes görevle ölmüştü. Yasa dışı falan değildi bu. Alnımın ortasındaki terim kadar netti her şey. İbrahim Albay'a her şeyi anlattığımda, tek başıma çıktığım o görevde hepsi aranan teröristlerdi. Hiçbiri masum değildi. Yine olsa, yine yapardım.

Aynı şeyi Mavi için de kısmen söyleyebilirdim. Çünkü o da sadece suçluların kanına girmişti. Her bir kurban, terörle bağı olan, pisliğe bulaşmış adamlardı. Ve aralarında Şeyma’nın da olduğunu düşünüyordum.

Sadece bana ait değildi bu düşünce. İbrahim Albay da aynı kanaatteydi. Şeyma bir şekilde bu örgütün içinde yer alıyordu. Ya bir yer tutmuştu… ya da ailesinden birinin yerini doldurmuştu. Saklanmayı biliyordu. Dağa çıkmış olmasa bile, o dağın karanlığını nefesinde taşıyordu.

Elif’e döndüm. Öne eğilmişti, ama bakışlarını kaçırıyordu. Bileğinden yakaladım. Saçlarına yapıştım. Parmaklarım gür saçlarına gömülürken, başını sertçe geri çektim. Boynu gerildi. Gözleri kocaman açıldı.

“Bana bak.” dedim. Bakmadı. “Sana bana bak dedim.” Sesim artık bir emir değil, infazdı.

O an gözlerimin içine baktı. Korkarak. Titreyerek. Ama baktı. “Ben-” diye başladı. Ama kelime, diline takılıp düştü. Sustu.

“Kadına el kaldırmayı sevmem,” dedim, sesim buz gibi bir çelikti. Ama sonra dudaklarımda sert bir gülümseme belirdi. “Seni bir kadına emanet edelim. Yedi ceddini siker.”

Bahsettiğim kadın… ya Mavi’ydi. Ya da Ebrar.

Ebrar, askeriyede omuz omuza çarpıştığım, sert, acımasız bir kadındı. Ve Elif gibi birini paramparça ederdi. İbrahim Albay da bu işe karışmasına hiçbir şey demezdi.

Bir ara Mavi’yi düşünmedim değil. Ama şimdi zamanı değildi.

Çünkü artık zamanı gelmişti. Artık, ona kim olduğumu söylemem gerekiyordu.

Beklemeyecektim. Ne kalbim ne ben... artık beklemek istemiyordum.

Artık daha fazla bekleyemezdim. Dilimde büyüyen gerçeği yutmaya çalışmak, kurşunu boğazımda sıkıştırmak gibiydi. Zaman geçti, nefesim daraldı. Söylemeliydim.

Kim olduğumu.

Kimden geldiğimi.

Kime ait olduğumu.

İkimizin de yaşamak için bir sebebe ihtiyacı vardı artık. O sebep… birbirimiz olmalıydık. Belki beni Yiğit olarak kabul etmezdi. Ama belki de Gökhan’a… sığınırdı. Kulağa çılgınca geliyordu.

Ben ölüyüm. Ölü olduğunu düşündüğü bir adama nasıl sarılır ki insan? İlk öğrendiğinde kesin ağzıma sıçardı. Ve haklı olurdu. Benim yerimde o olsa, ben onun suratını dağıtırdım.

Ama sonra... Boynumdaki kolyeyi, ensemdeki izi gördüğünde… gözlerindeki inkar dağılırdı. Sarsılırdı. Kafasını duvarlara vururdu. Sonra kavga ederdik. Büyük bir kavga.

Ardından…

Kıyamazdı bana. Yani umarım.

Çünkü Mavi... ne yapacağı belli olmayan bir kadındı. Belki de döner, o eski haline kavuşur, yine “yakışıklım” diye dolaşırdı ortalıkta. Ama bana “yakışıklım” deyişini... en son mezar başında duymuştum. O zaman bile kelimeler eksikti. “Yakışıklım” dememişti. Sadece “yakışıklı...” Eksikti. Yarımdı. Sözcüğün canı yanıyordu.

Nedenini sormuştum bir gün.
Öylece susmuştu önce.
Mezarın başında durmuş, gözlerini toprağa dikmişti.
Bir süre sonra çıkarken cevap vermişti.
“Bana ait olsa, ‘yakışıklım’ demeye devam ederdim. Ama artık bana değil... toprağa ait.”

O cümle... Bir bıçak gibi dilimde döndü durdu aylarca. Kalbime saplandı. Ben ona kavuşamadan kaybetmekten korkuyordum. Ve bu korku, elimde tuttuğum silah kadar ağırdı.

Onun peşindeki katillerin bittiğinden emin olmadan söyleyemezdim. Çünkü onu toprağa verecek kadar güçlü değildim. Ben onun hala bir yerlerde yaşadığına, nefes aldığına inanarak ayakta kalıyordum. Ben Mavi kadar güçlü bir adam değildim.

Hiçbir zaman da olamayacaktım.

Arkamdan Ebrar geldi. Omzuma dostça vurdu. “N’aber lan?” dedi.

Ebrar. Üsteğmen Ebrar. Benimle aynı cephelerde yürüyen, arkamı kollayan, sırtımı yasladığım dağ gibi kadın. Mavi gibi acımasız. Mavi gibi sadık.

“Şunun yedi ceddini sikersen daha iyi olacağım.” dedim Elif’i kastederek.

“Aaa, sen iyi olacaksan ben bunu hamile bile bırakırım,” dedi. Burnunu kıvırdı. Sonra Elif’e dönerek devam etti, “Ya bunun hamile kalması demek, bundan bir tane daha demek. Bir orospu yetmiyor mu?”

Gülümsedim. Kararmış bir tebessümle. “Öldürme,” dedim sadece. Ilgaz ona bakıyordu. Yüzünde pişmanlıkla öfke iç içeydi. Ilgaz’a üzülüyordum. Ama ne yaparsam yapayım geçmişi silemezdim.

Yanına yaklaştım. Gözleri dolu dolu bana döndü. “Benim Yaren’e ihtiyacım var,” dedi. Sesi çırılçıplak bir itiraftı.

Başımı eğdim. O da kendi limanını Mavi olarak seçmişti. En güvenilir, en sarsılmaz liman. “Benim de,” dedi Ateş. Ona döndüm. Gözlerinde sadece kardeşlik yoktu. Bir acının yükünü paylaşmak isteyen bir yoldaş vardı.

“Benim de,” dedim. İçimizdeki karanlık birbirine yaslandı. Ilgaz’la çıkışa yürüdük. Ebrar Elif ile kalmıştı.

Elime benzin bidonunu aldım. Ağır bir suskunlukla yere doğru eğildim. Az bir şey döktüm. O sırada Ebrar bağırdı. “Ulan beni de mi kızartacaksın?! Sana kardeş dediğim güne lanet olsun!”

“Geri zekâlı, kardeşim,” dedim. “Odanın duvarları özel yapılmış. Yürü git oraya.”

“Öyle desene be abicim,” dedi. Sonra Elif’in saçlarını eline doladı. Sürükleyerek götürdü. Yer, tiz bir çığlıkla inledi.

Ilgaz o sırada Şeyma’ya baktı. “Biliyor musun Yiğit?” dedi. “Ona yapılan her şeyde canım acıyordu. Ama şu anda... hiçbir şey hissetmiyorum.”

Ona baktım. Bu söz, sadece Elif için değildi. Mavi için de yankılandı içinde. “Unutursun,” dedim.

“Unutmazsın,” diye karşılık verdi. “Yaren seni unuttu mu?”

Sustum. Ama tam o anda Yaman söze girdi.“Mavi farkı deniyor ona.”

Kafa salladım. Mavi, unutulmayan kadındı. Silinmeyen. Karanlıkta parlayan.

Ilgaz bana döndü. “Her şey bittiğine göre… söyle artık kardeşime.” Sesi kararlıydı. “Ben onun gözlerinde artık o bomboş, ölü bakan gözleri görmek istemiyorum. Bir çift parlayan göz görmek istiyorum. Sevincin, hayatın yansıdığı bir çift göz...”

Tam o an telefonum çaldı. Bakmadım. Çünkü kalbim zaten çalıyordu.

Dışarı çıktık. Eve doğru yürümeye başladık. Gecenin göğsünde sessiz adımlar atıyorduk. Kalbim, göğsümün içinde çırpınan bir kuş gibiydi.

Eve vardığımızda kapıda bir kadın beliriverdi. Karşı komşumuz. Mavi’nin en yakın arkadaşı Gece’nin süt annesi Asena'dan başkası değildi bu kadın.

“Bir şey mi oldu?” dedim.

Asena’nın gözleri doluydu. Yüzündeki ifade, içime kurşun gibi oturdu. “Mavi göreve gittiğini söyledi,” dedi. Ama sesi titriyordu. Gözlerinde başka bir şey vardı. Bir endişe. Bir önsezi.

Yaman omzunu silkti. “Ee, asker sonuçta Asena. Gider gelir.”

Ben susuyordum. Çünkü içimde bir şey… “Bu sefer öyle olmayacak” diyordu.

“Öyle bir görev değilmiş.” Asena’nın sesi buz gibiydi. Boğazıma bir diken oturdu. Gözümü bir an olsun ayırmadan onu izledim. “Uzun bir süre yokmuş.” Cümlesi, kulağıma tokat gibi indi.

Dilimin ucunda binlerce kelime vardı ama hiçbirini seçemedim. Sadece sordum. “Tahmini bir süre söyledi mi sana?” Kafasını iki yana salladı. Gözleri dolu doluydu.

“Size veda etmek için aradı aslında…” Yutkundu. “Ama hiçbiriniz cevap vermediniz.”

İçimden bir şey sanki ince bir çizikle parçalandı. İç organlarım yer değiştirdi. Boğazım kurudu. Avuçlarım terledi.

“Veda mı?!” diye çıkıştı Ilgaz. Sesi sertti, ama aslında korkuyordu. “Kızım öyle bir konuşuyorsun ki sanki gidip de dönmeyecek!”

Asena’nın gözleri Ilgaz’a kaydı. Bir an durdu. Sonra elindeki kağıdı uzattı bana.

“Dönmeme ihtimali baya yüksekmiş.” Dedi sessizce. Sanki sadece bana değil… evin duvarlarına, geceye, toprağa söylüyordu. Sözcük değil, cenaze taşıdı ağzından. Eline uzandım. Kağıt elimde titriyordu. Bana değilmiş gibi. Mavi bana değil de hayata yazmış gibi. Sanki bir satırlık yazı, milyon cümlelik acıya denk.

Ilgaz yanıma sokuldu. “Ne yazmış?” dedi. Ama ben açamıyordum. Kağıdın kıvrımları arasında, onun vedasını hissettim.

Benim ona söyleyecek binlerce sözüm vardı. Ve o… belki de son kelimesini yazmıştı.

Ben daha ona 'yaşıyorum' diyemeden… o bana 'elveda' demişti.

 

 

 

Bölüm sonu

Selamlarrr.

Şimdi şu Ebrarı bir gösterelim dedik.

Söyle buda Ebrarımız.

Bölüm : 16.11.2024 21:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Yaren Yaşar / GECE KUŞLARI / 32. Bölüm :'Yiğit'
Yaren Yaşar
GECE KUŞLARI

43.51k Okunma

4.05k Oy

0 Takip
82
Bölümlü Kitap
GİRİŞBÖLÜM 1 : "GEÇMİŞ"2. Bölüm: "KARŞILAŞMA"KARAKTERLER3.Bölüm: "Gölgelerin Altında"4. Bölüm : "Kurşunlardan Ağır Sözler"5. Bölüm : "Gökhan"6. Bölüm : "Hastane"7. Bölüm : " Mor Gözlü Süper Kahraman"8. Bölüm : " Pişmanlık"9. Bölüm : "Görev adı : Panzehir"10. Bölüm : "Vicdan Azabı"11. Bölüm : "Mavi"12. Bölüm : "Uyandı."13. Bölüm : "Kriz"14. Bölüm : " Tepede Hep Birlikte"15. Bölüm : "Küllerinden Doğan İhanet "16. Bölüm : "Papatyaların Düşüşü"17. Bölüm : "Elif"18. Bölüm : "Yaralı Ruh"19. Bölüm : "Doğruluk Mu Cesaret Mi?"20. Bölüm : "Bilinmeyen Numara"21. Bölüm : " Sırt Sırta"22. Bölüm : "Kayıp Kardeş"23. Bölüm : "Süt Anne"24. Bölüm : "Anneler Günü"25. Bölüm : "Belki Üstümüzden Bir Kuş Geçer"26. Bölüm : "Pusu"27. Bölüm : "Ben Türk Askeriyim."28. Bölüm : "Aşığım"29. Bölüm : "Soru Cevap"30. Bölüm : "Gizli Saklı"31. Bölüm : "Şeyma"32. Bölüm :"Yiğit"33. Bölüm : "Mavi"34. Bölüm : "Görev"35. Bölüm : "Cehennem"36. Bölüm : "Kurt Timi"37. Bölüm : "Tutsak"38. Bölüm : "Yiğit"39. Bölüm : "Mavi Nerede?"40. Bölüm : "Şehit"41. Bölüm : "Acı"42. Bölüm : "Doğum Günü"43. Bölüm : "Şerife Sultan"44. Bölüm : "İntikam Ateşi"DuyuruWhatsApp kanali45. Bölüm : "Defter"46. Bölüm : "Beyaz Gül"47. Bölüm : "Köy"48. Bölüm: "Tim"49. Bölüm : "Bul Beni"Açıklama50. Bölüm : "Yaşıyor"51. Bölüm: "İnandırma Çabası"52. Bölüm : "Mavi"53. Bölüm : "Açılan Mezar54. Bölüm : "Otopsi Sonucu"55. Bölüm : "Mavi'm"56. Bölüm : "Aşk"57. Bölüm : "Mavi neler yaşadı?"58. Bölüm : "Rihem"59. Bölüm : "Mavi"60. Bölüm: "Gökhan"61. Bölüm : "Kalp Acısı"62. Bölüm : "Eski Aşklar"Yazar ile soru ve cevapları63. Bölüm : "Çift seçimi"64. Bölüm : "Eski Günler"65. Bölüm : "Balo Hazırlığı"66. Bölüm : "Balo"Yazar ile soru cevap 267. Bölüm : "Biten Görev"68. Bölüm :"Yüzbaşı"69. Bölüm : "Yara"UyarıDuyuruu70. Bölüm : "Kabuslar"71. Bölüm : "Tolga"72. Bölüm: "Kız benim"Duyuruu
Hikayeyi Paylaş
Loading...