Yazarın anlatımı ile
Mavi uyanmadan onu o yerden Yiğit ile Yaman kendi evlerine getirmişti. Hatta ve hatta Yiğit kendi yatağına yatırmıştı onu.
Kesinlikle orada kalamayacağını Rüya söylemişti. Beyaz renge karşı olan nefreti orda da kendini belli etmişti. Gerekli bütün belgeleri çıkarıp direkt kendi evine getirmişti. Burada kesinlikle daha güvende olurdu. Yaman da hemşerilik okuyan biri olması ve Şeyma'nın da bir hemşire olması Mavi Yaren'i eve getirmeyi daha kolay bir hale getirmişti.
Hayır Mavi Yaren'e Şeyma'nın yaklaşmasına bile izin vermiyordu Yiğit. Mavi Yaren eğer nedenini bilmediği bir sebepten dolayı bile Şeyma'dan rahatsız oluyorsa o zaman ona hiçbir zaman yaklaşamazdı.
Uyanmasını beklemeye başladı
İki gündür İbrahim albayın Yiğit'i sıkı bir şekilde tembihlemişti. Bir dakika olsun onun yalnız bırakmıyordu. Yiğit'in acil bir işi çıktığında ise yanında olduğunu bilmesi için Ateş veya Can'ı nöbetçi gibi dikiyordu oraya.
Yiğit'in İbrahim albaydan herhangi bir emir almasına gerek bile yoktu. Herhangi bir şekilde onu yalnız bırakmayı düşünmüyordu zaten.
MAVİ'NİN ANLATIMI İLE DEVAM
Bilincim yerine gelmesine rağmen kendi gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Burnuma buram buram Gökhan'ın kokusu geliyordu. Yavaşça araladım gözlerimi. İlk başta bulanık gördüm. Gözümü kırpıştırarak açtım gözlerimi. Hemen etrafıma bakınmaya başladım. Yiğit yanımda duruyordu. Bir elli benim kalbimin üzerindeyken diğer elli gözlerini kaşıyordu. Bana bakmadı ilk başta. Uyandığımı daha fark etmemişti anlaşılan.
"Yiğit." dedim kısılan sesimle. Benim sesim neden kısılmıştı? Boğazımın kuruması olabilirdi buna sebep.
Yiğit'in bakışları anında bana döndü. O bana bakınca ben gözlerimi kaçırdım ondan. Yiğit'in sadece gözlerine değil yüzüne de bakmayacaktım. Gökhan'a benziyordu çünkü. Sırf Gökhan'a benzediği için ona bağlanabilirdim. Bunu yapamazdım kendime. Bir insana bağlanamazdım ben. Bu kendime yaptığım en büyük kötülük olurdu.
"Mavi." dedi Yiğit elli hala kalbimin üzerindeydi. Ayağa fırladı. Ellini kalbimin üzerinden çekmedi ama.
"Neredeyim ben?" dedim.
"Benim odamdasın." dedi. Kafamı kaldırıp kolumdaki seruma baktım.
"Su verebilir misin?" dedim.
"Tabi." dedi ve komidinin üzerindeki sürahiden bardağa su boşaltı. Bardağı eline aldı ve benim ensemden tutarak hafif doğrultu beni. Kaşlarımı çattım yaptığı harekette çünkü yapmasına gere yoktu.
"Ben hallederim. " dedim ama beni duymamazlıktan gelerek suyu yavaşça dudaklarıma götürdü. İçmeden önce o fark etmeden kokladım suyu. Koku alma yetim fazlası ile iyiydi. Aynı odanın içindeki birçok kokuyu ayırt edebilirdim. Tıpkı şu anki gibi. Yiğit'in kullandığı parfüm ile kendine has kokusu. Yani Gökhan'a benzeyen kokusu.
Su tutan kolunu suyu içtikten sonra yavaşça iteledim. "Eyvallah." dediğimde sırıttı.
"İyi misin?" dedi.
"Hala yaşadığıma göre. Ensemi bırakmayı düşünüyor musun?" dedim. Ensemi hala bırakmadığını yeni fark etmiş gibi baktı bana. Sonrada yavaşça bıraktı yastığa. Ensemin altında kalan elini de çekti en sonunda.
"Ben Yaman'ı çağırayım. Uyanınca haber vermemi söylemişti. Hem serumda bitiyor." dedi. Bir şey söylemedim. Hemen çıktı odadan. Bakışlarımı bedenime çevirdim. Üzerimde sadece sütyenim ile duruyordum. Altımdaki kargo pantolon duruyordu. Yara için üzerimi çıkardıklarını anladım. Kafamı hemen yanı başıma çevirdim. Telefonum oradaydı. Yanında ise benim silahım vardı. Telefonumu aldım. Ellime alır almaz saate baktım.
Saat: 18.56
Ben neredeyse 4 gündür yatıyor muydum? Alt tarafı tek kurşun yarası lan. Ben nasıl 4 gün uyuyabilirdim? Üzerine atom bombası mı atıldı Yaren? Bir hafta ne kızım?
Kendi kendime sinirlenirken telefonum çaldı. Arayan Aren idi. Cevap verdim hemen.
"Yiğit komutam kusura bakmayın görevden yeni döndük bütün tim olarak Yaren komutanımı merak ediyoruz uyanmadı mı daha?" dedi Aren.
"Aren benim." dedim. Yüksek sesle bir sevinç nidası yükseldi timden. Aren anladığım kadarı ile telefonu hoparlöre almıştı. Bu salaklar telefonu hoparlörden almadan konuşamıyor muydu? Kulağımın zarı patlayacaktı yoksa.
"Komutanım" dedi Aren neşeli bir ses ile.
"İyiyim ben beyler. Rahat olun benim yerime de iki üç şarjör boşaltsaydınız." dedim.
"Yaptık tabi komutanım." dedi Tolga.
"Bir dahaki göreve yetişirim ben. İyiyim merak etmeyin. Kaan yüzbaşıya da söylersin." Diyerek telefonu kapattım. Kaan yüzbaşı ile benim sadece asker komutan ilişkisi yoktu aynı zamanda beni babamdan kurtaran kişiydi. Gece Kuşlarından ayrıldığımda bana sahip çıkan kişiydi. Yani benim üvey abimdi. Hayatımda bana kalan her şeydi.
"Yaren nasıl hissediyorsun kendini?" dedi Yaman. Yaman'ın yüzüne bile bakmıyordum ama o da bana bakmak istemediğini biliyordum. Nefret ettiği birine bakmamak istemesi normaldi.
"İyiyim." dedim ve doğrulmaya çalıştım izin vermedi ama Yiğit.
"Pansuman yapacağız yarana bekle iki dakika." dedi kafa salladım.
Üstümde his ettiğim yoğun bakışların sebebi kesinlikle Yiğit olduğunun farkındaydim.
"Bana biraz daha o şekilde bakarsan dalarım."
"Yüzüme bile bakmadan gözlerimi nasıl görüyorsun sen?" dedi.
"Senin bana bakmadığın her an ben sana bakıyorum çünkü." dedim.
"Neden? Neden yapıyorsun bunu?"
"Gökhan'a neden bu kadar benzediği ve kokusu bile nasıl aynı olabildiğini sorguluyorum çünkü." dedim. Bana baktı öylece. Sustu. Sertçe yutkundu.
"Arkadaşıyım. Söylemiştim mezarlıkta" dedi. Kafamı salladım ama gram inanmamıştım. Sorgulamamı istemiyorsa sorgulamazdım bende ama onu sorgulamazdım kendim öğrenirdim.
"Bitti." dedi Yaman. Doğruldu çöktüğü yerden. Önceden ben onun yaralarını sarardım. Şimdi ise o benim yaralarımı sarıyordu. Komidinin üzerinde duran siyah kazağıma uzandığım anda Yiğit durdurdu beni.
"Ne yapıyorsun Mavi sen?" dedi.
"Gidiyorum." dedim. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırarak ona baktım.
"Bu halde bir yere gitmene izin vereceğimizi falan mı düşündün?" dedi Yaman bana bakarak. Ona baktım ve içimi yakan o cümleyi söyledim ona.
"Benden nefret eden birinin evinde kalacağımı falan mı düşündün?" dedim kaşlarımı kaldırarak ona bakarken. Bu kelimeleri ne kadar söylesem de canım yanıyordu biliyordum. Sanki umursamıyor gibi söylesem de öyle değildi. Aslında hiç umursamadığım kadar umursuyordum ve canım yanıyordu. Bunu kimse görmüyordu. Kimse canım yanarken fark etmiyordu.
Canımın acısı sinire dönüşene kadar kimse fark etmiyordu. Sinirim de bir şekilde çıktığında bu sefer de sinirlisin diye yine suçlu oluyordum.
Bu insan oğlu neden böyleydi? Neden hiçbir zaman kendisinde suç bulmazdı? Neden kimse önüne şapkasını alıp biraz düşünmezdi?
Anlamıyordum ve anlamaya da devam edecektim.
"Yaren..." dedi titreyen bir sesle. Kafamı kaldırıp ona bakmadım. "Özür dilerim." dediğinde kaşlarımı kaldırarak ona baktım.
"Özür dilersin?" dedim gür bir kahkaha atarken. "Özür dilersin he?" dediğimde hala gülüyordum ve bana delirmişim gibi bakıyordu her ikisi de. Dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı salladım. "Tabii ki özür dilersin." dedim.
"Yapma bunu..."diye acıyla inledi âdeta. "Bunu yapma Yaren."
"SANA BENDE YAPMA DEDİM!" diye kükredim bir anda. "SANA BENİ DİNLE DEDİM! SEN BANA HAYKIRDIN LAN SENDEN NEFRET EDİYORUM DİYE!" diye bağırdığımda kafayı yiyecek gibiydim. "TEK SEN VARDIN ATEŞ! BENİM ELİMDE KALAN TEK KİŞİ SENDEN BAŞKASI DEĞİLDİ! SEN NE YAPTIN! SEN NE YAPTIN ATEŞ!"
"Beni af etmeyecek misin?" diye kısık sesle sordu bana. Benim bağırmam onu üzmüştü sadece.
"Ben o kadar salak bir insanım ki..." dedim ona bakarak. "Bana gülümsesen bile seni af edeceğime adım kadar eminim."
"Özür dilerim..." dedi bir kez daha kısık bir sesle. "İşe yaramasa da senden özür dilerim."
"Artık özür dilenecek şeyler yapmayın." dedim ona bakarak. Ağlayan bir insan olsaydım şu anda içimdeki acıyı göz yaşlarımı akıtarak gitsin isterdim. "Lütfen artık ruhumda yara açmayın. Ben kaldıramayacak kadar yaralıyım zaten."
Sustu. Dudaklarını birbirine bastırdı ve odanın çıkışına ilerleyip çıktı.
"Mavi." dedi kısık bir sesle Yiğit. Yatağa oturmak yerine dibine oturup sırtımı yatağa bastırdım.
"O olsaydı canım bu kadar yanmazdı." diye mırıldandım bir anda. İçimden geçeni direkt söylemiştim. Gökhan burada olsaydı sessiz sedasız sarılmıştı bana çoktan. O gittiğinden beri o kadar yalnızdım ki...
"O hayatına devam et isterdi." dedi Yiğit hemen benim yanıma otururken. Ellimin biri yaramın üzerindeydi.
"Ben hayatımı kaybettim Yiğit."
Sustu. Hiçbir şey demedi. Diyemediğinden mi yoksa diyecek bir şeyleri olmasına rağmen susmasından mı bilmiyordum.
Yalvarırım Allah'ım. Yalvarırım al beni de onun yanına. Dinsin artık acım. Sussun artık küçüklüğüm...
Ayağa kalktım tekrardan. "Hadi eyvallah." dedim sadece.
"Nereye?" dedi Yiğit de ayağa kalkarken.
"Gidiyorum."
"Sen bana Gökhan'ın emanetisin Mavi burada kalacaksın." dedi.
"Farkında mısın bilmiyorum ama ben korumaya ihtiyacım yok. Askerim ve kendimi gayet koruyabilirim." dedim.
"Burada kalacaksın. Bana Gökhan'ın verdiğim sözü tutmama izin ver. " dedi.
"Gökhan'ın arkadaşı olduğunu bana kanıtlaya bilirimsin?"
"Fotoğrafı saymadın mi kanıt olarak?" Diye sorduğunda kafamı iki yana salladım.
"Fotoğrafı bende çok kolay elde edebildim. İne girince fotoğraf senindir zaten." Dedim.
"Kanıt olarak sayar mısın bilmiyorum ama," dedi ve komidinin çekmecesini açtı. Bir hırka çıkardı. Bu hırkayı biliyordum ben. Gökhan'ın hırkasıydı bu. Başka birine vermişti. Ama ne kime verdiğini bilmiyorduk.
"Hırkan nerede senin Gökhan?" diye sordum ben.
"Hangi hırkam güzelim?" dedi.
"Paşama bak sanki elli tane hırkası var. Hangi hırkan olacak oğlum. Bir tane gri hırkan var ya o." dedi Ateş. Ateş'e öldürücü bir bakış atıp susturdum onu.
"He şey. Ben kağıt toplarken bir çocuk soğuktan donmak üzereydi belki az da olsun ısıtır diye ona giydirdim." dedi. Gülümseyerek baktım ona. O gün mahallede kimsesiz çocuklar için toplanan kıyafetlerden ben beşimiz için de almıştım. Mont, bot kazak ve pantolon. Hepsi kullanılmış giysilerdi. Ama o giysiler biz sokak çocukları için hazineydi.
"Benim size bir sürprizim var." dedim hevesli bir şekilde.
"Altın mı buldun?" dedi Can abim.
"Bu kadar hevesli görünmesi normal değil çünkü." dedi Ateş.
"Karışmasanıza oğlum. Size ne. Hevesli ne güzel işte. Ne yapsın sizin gibi suratsız olup hem de insanların da mı modelini bozsun?" sonra bana döndü. "Söyle güzelim sen." dedi. anında yanına gidip yanağına bir öpücük bıraktım. Her zamanki gibi önce yanakları kızardı sonra sıcacık tebessüm yolladı. Karton koliyi getirip tam ortamıza koydum.
"Ne bu Mavi?" dedi Ateş anlamaz gözlerle bakıyordu bana. Aynı şekilde Can abimde bakıyordu bana öyle.
"Açıp baksanıza ya." dedim. Ateş açıp baktı. Hepsinin gözü bir bana bir kutuya baktı. Ateş eline lacivert montu alıp baktı. Sonra Can sonra da Ateş. mutluydular hepsi. Bende kendi kıyafetlerimi aldım. "Eee beyler dalga geçiyordunuz benimle." dedim gülerek. Hepsi ayağa kalkıp sıkıca sarıldılar bana. Yine ilk başta sarılan kişi Gökhan'dı. Ateş ona vatoz diyerek kollarını iteklemeye çalışıyordu. İlk bana yapışması gereken kişi oymuş çünkü. Ben onun kardeşiymişim.
En son ise hepimiz gülmeye devam ederek kapadık günü.
Beni anılardan ayıran şey Yiğit'in gözümün önünde salladığı eli oldu.
"İyi misin Mavi?" dedi.
"Evet dalmışım." dedim. Kafasını salladı.
"Hırka sende kalsın istersen." dedi hevesle başımı salladım. Uzattı hırkayı aldım .
"Kalacak mısın Mavi. Gökhan için bunu yapacak mısın?" dedi. Derin bir nefes aldım. Hayatımın çoğunu görevlerle geçiriyordum zaten. Buraya en fazla iki üç haftada bir gelirdim. Ama abim ve kardeşim buradayken ben onlara bağlanmadan nasıl durabilirdim? Yapamazdım ki.
"Arkadaşınız yani Elif ile kalamam Yiğit. Hem tanımıyorsunuz bile beni ne de ben sizi." dedim.
"Ben tanıyorum seni. Sende tanırsın beni. Elif'in de kendi evi var. Gelmiyor ki buraya Mavi." dedi. Kafamı salladım.
"Kalıyorsun değil mi?" dedi Yiğit kafamı aşağı yukarı salladım. Gülümsedi. Bakışlarım kısa bir an gülümseyişine takıldı. Sonra elimdeki hırkaya döndüm.
"Mavi." Dedi Yiğit. Ona baktım. "Teşekkür ederim." Dedi.
"Ne için?"
"Yaşadığın için." Dediğinde kaşlarımı kaldırarak ona baktım. "Hayatımı kurtardın hem de. Ölseydin vicdan azabından ölürdüm herhalde."
"İnan lafı bile olmaz." Dedim. Daha sonra bana baktı. "Bende teşekkür ederim." Dedim.
"Ne için?" Dedi.
Elimdeki hırkayı havaya kaldırdım. "Sayende hatırası çoğaldı." Dedim.
Bana öyle bir baktı ki sanki bir şeyler söylemek ister gibi. Yada içindeki bir şeyleri haykırmak ister gibi.
Kapıya dorğru tekrar yürümeye başlamadan hemen önce komidine kaydı bakışlarım. "Nereye?" dedi hemen.
Komidinin yanına duran deri ceketimi alıp üzerime giyerken durdurdu beni Yiğit. Kendi odasındaki dolaptan bir kapşonlu kazak çıkardı. Kazak beyazdı. "Onu benden uzak tut." dedim hızlıca.
"Neden?" dedi Yiğit anlamaz gözler ile bana bakarken. Sonra kafasına bir şeyler dank etti. İnsanlara korkularımı gösteren bir insan değildim kullanırlardı biliyorum. Yiğit ise kazağı geri dolaba koyup siyah bir tane çıkardı. Yanıma gelip kafamdan geçirdi.
"Ben hallederim." dedim ama duymamazlıktan geldi beni. Üzerime giydirip arasında kalan saçları da çıkardı. Yiğit'in kazağı bana fazla büyük gelmişti. Hatta o kadar büyük gelmişti ki resmen içinde yüzüyordum.
"Sana bir oda ayarladık burada. Eşyalarını sen istediğinde taşırız." dedi kafamı salladım. Yaman elinde bir serumla içeri girdi.
"Yaren uzan şuraya." dedi. Kafa salladım ve uzandım. Koluma serum taktı ve beni incelemeye başladı. Ben çok geçmeden uykuya dalmıştım zaten.
🌼
Uyandığımda gördüğüm ilk şey beyaz bir tavan oldu. Anında bakışlarımı çektim oradan ama bakışlarımı kaçırdığım yerde beyazdı. O odadaydım. Ben beyaz odadaydım.
Oda her şeyiyle aynıydı. Yataktan fırladım hızlıca. Nefes alamıyordum. Ciddi anlamda nefes alamıyordum. Odanın en uzak köşesine çekildim. O odada kaldığım zamanlar geliyordu aklıma. Boğulduğumu hissediyordum. Yatağın olduğu tarafa baktım. Babam olacak o şerefsizin cesedi yatıyordu orada. Ben öldürmüştüm onu. Hemen önüme baktığımda da öz abim vardı. Gözleri açık bir şekilde ölmüştü. Gözlerini bana dikmişti. Bana bakıyordu. Ellerime ve vücuduma baktım. Kıyafetlerim yoktu üzerimde. O günü yaşıyordum ben. Kapının açılma sesini duydum.
"Yaklaşma bana yaklaşma." diye tekrarladım. Yüzüme dokunan sıcacık bir el önümdeki abim ve babamın cesetlerini sildi. Korkudan titriyordum.
"Mavi bana bak nefes al Mavi. Hadi Mavi hadi." dedi Yiğit. Görüyordum ama anlayamıyordum onu. Bakışlarımı başka tarafa çevirdim. Kan vardı. Abim ile babamın kanı. Önümde beliren abimin cesedi ile korkuyla geriledim. Başımı dizlerime gömdüm.
"Yaklaşmayın bana yaklaşmayın." diye tekrarladım. Biri beni kucağına aldığında açtım gözlerimi. Yiğit almıştı beni kucağına. Odadan dışarıya çıkartı. Çıkar çıkmaz yere oturdu. Omuzlarının üzerinden kapının olduğu yere bakıyordum. Odanın içini gördükçe o günkü anılar geliyordu aklıma. Yiğit baktığım yeri görünce kafamı kendi göğsüne gömdü.
"Toparlanın gidiyoruz." dedi Yiğit. Titriyordum. Korkuyordum. Ben bu korku ile yaşayamazdım. Yiğit'in kucağından kalktım ve hızlı adımlarla sehpanın üzerindeki vazoyu aldım. Tek hamlede sehpanın kenarına çarpıp camı kırdım. Keskin yerini de kendi bileğime yasladım.
"Mavi dur ne yapıyorsun?" dedi Ilgaz.
"Mavi dur yapma yalvarırım." dedi Yaman.
"Yaşayamıyorum görmüyor musunuz? Neden yaptınız lan bana bunu? Abim değil misin Ilgaz sen? Ya sen Yaman? Kardeşim değil misin sen benim? Ben bu odaya senin için düşmedim mi? Niye yaptınız lan bunu bana? Korkumu mu görmek istediniz? MUTLU MUSUNUZ LAN! CEVAP VERİN BANA! BENİ BU HALDE GÖRMEKTEN MUTLU MUSUNUZ!" diye bağırdım en sonunda. Elimdeki camı avcumun içine aldım. O kadar sıkı tutuyordum ki camı elimi kesmemesi imkansızdı. Ki kesmişti. Elimdeki cama tekrar baktım. Tam sol elime aldım ve sağ bileğimi damarlarımın üzerine tuttum.
"Mavi dur yalvarıyorum dur." dedi Yiğit.
"Neden Yiğit? Korkumu biliyorsunuz ve onu kullanarak bu hale getirdiniz. Şimdi benim ölmemem için mi çabalıyorsunuz?" dedim.
"Sana yemin ederim biz seni travman olan bir yere getirdiğini bilmiyorduk. Bu odayı da biz hazırlamadık. Sen uyanana kadar hiçbirimiz senin yanından ayrılmadık. Biz bir şey yapmadık Mavi." dedi Yiğit. Yalan aradım hepsinin yüzünde. Ama yoktu.
"Sizin evinize kim hazırladı bu odayı?" dedim.
"Elif." dedi Ilgaz.
"Ne?" dedim. Bu kadarını yapmaz değil mi? O kadar şerefsiz bir insan olamaz değil mi? Odaya döndürdüm bakışlarımı. Titremeye devam ederken daha fazla titredim. O odadan her an biri çıkacakmış gibi geliyordu bana. Yine zihnim o güne döndü.
"Bakma oraya Mavi." dedi bir ses. Sesleri ayırt edemiyordum ara ara. Bacaklarımda ayakta kalacak dermen bulamadım kendimde. Dizimin üzerinde çöktüm yere. Abimin cesedi bana bakıyordu yine. Kahverengi gözlerini bir dakika olsun çekmiyordu üzerimden. Yüzüme dokunan bir el hissettiğimde bakışlarımı önüme çevirdim. Tam on beş yıl sonra birinin gözlerinin tam içine baktım. "Kapatın şu kapıyı. Toparlanın diğer eve gidiyoruz." dedi Yiğit. Beni çekti kendine. Sıkıca sarıldı bana. Kafamı kendi göğsüne gömdü. Avcumun içinde olan camı yavaşça parmaklarımı açarak aldı elimden.
"Mavi." dedi Ilgaz. Korkuyordum çok fazla korkuyordum.
"Mavi nefes al." dedi Yiğit nefes almadığımı fark edemiyordum. Anında başladım nefes almaya. Kendi kucağına aldı Yiğit beni. Hayla titriyordum. Hiçbir şeyden korkmayan beni bir oda yenebiliyordu. Yiğit beni kucağından indirmedi. Gözümü kapattım ve kendimi onun kokusunda ve kollarında sakinleşmeye çalıştırdım. Çok geçmeden uykuya daldım zaten.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
43.51k Okunma |
4.05k Oy |
0 Takip |
82 Bölümlü Kitap |