"Acı şimşek gibi kafatasını vurdu, kendinden geçerek yığılmasına neden oldu. Gözleri kararıyordu. Bilincini kaybetmemek için savaşıyor, iradesinin son damlasına kadar çırpınıyordu. Fakat yine de gözlerinin önündeki karanlığı gideremiyordu."
-gölgesizlerin tutkulu dansı/tess gerritsen
7
Şeytanın işi tongaya düşürmekti. Kara'ya iyi biri olduğunu söylerken buna inanmamıştım. Hoş, o da söylediğimi şakayla karışık cevaplamıştı. Doğruydu, o iyi biri değildi. Ama sanki onu kötü olmaya zorlamışlar gibiydi. Hal böyle olunca ona kötü demek ne kadar doğruydu, bilemiyorum. Kötülerin neden kötü olduğunu bir türlü anlayamıyordum.
Ertesi gün annemlerle telefonda konuştuktan sonra Müjgan teyzeye ekmek ve gazete almak için evden çıktım. Çiseleyen hava yüzünden konserin iptal olmasından çok korkuyordum. O müzik grubunun şarkılarını çok beğenmiştim, onları canlı görme fırsatı beni heyecanlandırıyordu.
"Günaydın teyzelerin minnoşu!" dedim heyecanla ona poşeti uzatırken. Evinden burnuma doğru bir mahlep kokusu girmişti. Derin bir nefes alıp gözlerimi kıstım, "Ne pişiriyorsun sabah sabah?"
"Akşam gelip bir tabak al kendine kızım," dedi gülümserken, "Teşekkür babında sana yemek yapıyorum."
"Ne teşekkürü teyzeciğim?" dedim şaşkınlıkla, "Her sabah kendime de alırken sana da alıyorum işte. Elime mi yapışacak?"
"Beni düşündün," dedi gülümserken. Dümdüz ifadesinde bile oyuk oyuk duran kaz ayakları sırıtınca daha da belirginleşti, "Kara oğlum doğru dedi, sen olmasan ben ölmeyi beklerdim orada."
"Hadi hadi!" dedim hızla kapısının kulpunu tutarak, "Akşam uğrarım yemeğimi almaya, görüşürüz!"
Müjgan teyzeye el sallayıp kapısını kapattım ve yukarı çıktım. Eve girdiğimde hızla konser için kendime giyecek bir şeyler bakındım. Hava esiyordu, buna rağmen eğlenceli bir şeyler giymek istemiştim. Altıma siyah bir İspanyol paça giydim. Üzerine pembe kısa bir atlet ve onun üzerine pembe şeritleri olan siyah bir oduncu gömleği geçirdim. Aynada saçlarımı tararken bir yandan radyodan müzik dinliyordum.
Bir şimşek sesi duydum.
Hızla gözlerimi kapattım.
Şimşeklerden çocukluğumdan beri çok korkardım. Derin derin nefes alıp verdim ve sertçe yutkunup tarağı lavaboya bıraktım. Aynada kendime bakıp yavaşça nefes verdim, "Sakin ol Melek, sadece basit bir yıldı-"
Tekrar bir şimşek çaktı. Çok yakınımdan gelmişti. Sanki evimin çatısı gümbürdemişti. Ölecek gibi hissederek hızla yere çöktüm ve bacaklarımı yukarı çektim. Başımı bacaklarımın üzerine gömdüm ve kollarımı bacaklarıma doladım, "Of!" diye bağırdım. Sesim boğuk, kalbim gümbür gümbürdü.
Bundan çok korkuyordum. Sonunda gelmişti başıma, kaçamamıştım yıldırımlardan. Güz ayına sevgim kadar nefretim de vardı. Koyu kahve sönük yaprakların aşkıyla birlikte şimşeklerin öfkesinin arasına sıkışıp kalmıştım.
Hızla ayaklandım ve korkuyla yatağa girdim. Yorganı üzerime çekip gözlerimi sıkıca kapattım. Şimşekler çaktıkça bedenim hopluyordu. Ağlamak üzereydim. Her şeyden azade, bir bu yönüne kırgındım güz mevsiminin.
Kapı çaldığında korkuyla yataktan çıktım. Telaşla kapıyı açtığımda Hande gözleri bayık bayık tavana bakarken ellerini önünde birleştirmişti, "Sen de gelecekmişsin konsere sanırım, çıkıyoruz iki dakikaya."
"Tamam," dedim ve hızla çantamı alarak anahtarımı içine sokuşturdum. Dış kapıyı çekerken ellerim titriyordu, "Konser iptal olmayacak mı? Sağanak yağıyor."
"Ne bileyim ben, konser müfettişi miyim?" dedi ve hızla aşağı inmeye başladı. Peşinden indiğim sırada ellerim zangır zangır titriyordu. Dış kapıdan çıkarken çantasından şemsiyesini çıkartıp açtı ve bana döndü, "Gel yanıma hadi."
Çıkmak ve çıkmamak arasında sıkışıp kalmıştım. Şimşekler bedenimi parçalar korkusu ile öylece Hande'ye bakıyordum.
"Şey," dediğimde duraksayıp bana döndü, "Ben gelmeyeyim en iyisi. Siz abi kardeş baş başa gidin."
"Ne alaka?" dedi şaşkınlıkla. Ağzı aralık konuşacağı sırada hızla arkamı döndüm ve koşarak eve girdim. Çakan bir diğer şimşekle bedenim adeta çözüldü. Soluk soluğa kalmıştım. Koşarak mutfağa geçtim ve çeşmeden bir su doldurdum. Ellerim çok titriyordu, su sürekli bardağın içinde sağa sola sallanıyordu. Zar zor birkaç yudum içtim ve su bardağını tezgaha bıraktım.
Tak, tak... Tak tak tak.
Başım bir anda dış kapıya çevrildi. Kara'nın kapıyı kibarca kendi ritmiyle tıklatmasını hemen tanımıştım. Hızla dış kapıyı açtım ve başımı ona kaldırdım. Siyahlar içindeydi, ismi gibiydi. Gözlerinin mavileri bana sinirle bakarken, Hande hemen onun dibinde korkuyla yere doğru bakıyordu.
"Ne dedi sana?" dedi Kara sinirli ifadesine karşın dümdüz koyu sesiyle.
"Kim?" dedim şaşkınlıkla. Parfümü ciğerlerime doldukça şimşeklerin öfkesine doğru bir enkaz çukur kazıyordu.
"Bu," dedi kaşlarıyla kız kardeşini göstererek, "Gelmeyecekmişsin. Ne dedi de vazgeçtin?"
"Yemin ederim kendi istemedi!" dedi Hande sitem dolu bir şekilde yere bakarken, "Ben ona hiçbir kötü söz etmedim. Valla billa."
"Sus sen," dedi bana bakmaya devam ederken. Ağzı hafif aralık kaldı, başıyla kendi kendini onaylarken gözlerini kıstı, "Ne dedi sana?"
"Hiçbir şey demedi," dedim. Korkunç ifadesinde ezilip büzülmüştüm.
"Şu tipine bak," dedi Kara kaşlarıyla beni gösterirken, "Betin benzin atmış. Bembeyaz olmuşsun korkudan." Durup başını Hande'ye çevirdi, "Ne diye korkuttun kızı?"
"Yemin ederim bir şey demedim!" dedi Hande öfkeyle, "Bilmiyorum, son anda gelmekten vazgeçti işte!"
"Ben çıkmak istemedim," dedim hızla araya girerek, "Çok yağmur yağıyor. Konser iptal olur diye düşündüm, boşuna çıkıp ıslanmak istemedim."
Kara dikkatle beni inceliyordu başını onaylar anlamda sallarken, "Bak korkuttuysa seni söyle. Ben onu daha çok korkuturum, merak etme."
"Gerçekten ben istemedim," dedim şaşkınlıkla, "Ben çıkmak istemiyorum."
"Suratın öyle demiyor," dedi Kara ve sinirle kardeşine döndü, "Ne diye korkuttun?"
"Korkutmadım abi!" dedi Hande sinirle ayağını yere vurarak, "Söylüyor sana işte! Kendi istemedi!"
"Bak o sesin bana bir daha yükselsin yemin ederim elimden alamazlar seni," dedi Kara hızla dişlerinin arasından, "Yüz verdikçe bindin sen benim tepeme."
"Abi özür dilerim," dedi Hande ve korkuyla bana baktı, "Neden korktun sahi? Ben sana kötü bir şey mi dedim?"
"Hayır," dedim şaşkınlıkla onları izlerken, "Ben şimşekten korkuyorum sadece."
"Ya en başında desene! Aptal!" dedi Hande sinirle, "Senin yüzünden dövecekti beni!"
"Hande siktir git yemin ederim öldürürüm seni," dedi Kara yavaşça. Hande koşarak aşağı inerken ben mahvettiğim bir abi kardeş planının üzerime attığı toprakların kokusunu içime çekiyordum.
"Benim yüzümden gitmeyeceksiniz," dedim ve yavaşça alt dudağımı büzdüm, "Gidelim üçümüz, Kara. Hem sağanak azaldı gibi."
Birkaç saniye yüzümü inceledi. Rahatsız hissederek gözlerimi yana doğru çevirdim, "Neye bakıyorsun ki öyle?"
"Sana," dediğinde gözlerimi ona çevirdim. Dümdüzdü, kayıp gittim yine düzlüğünde. Mavilerine doğru sırtımı uzattığım denizde güneşe doğru gözlerimi kıstım sanki, "Şimşeklerden korkmazsın sanmıştım."
"Bir insan neden bir insanın şimşeklerden korkmayacağını sanmış olabilir ya," dedim gülerek, "Çok saçma sapan çıkarımların var, Kara."
"Neyse," dedi ve dümdüz ifadesini yumuşatarak bir adım geriye çekildi, "Düş önüme. Gidelim hadi."
Kapıyı arkamızdan kapatıp önüne geçtim. Aşağı doğru indiğim sırada arkamdaki kocaman bedeninin beni izlediğini düşünmek bile içimi kavuruyordu. Dış kapıdan çıktığım gibi çiseleyenle karşılaştım. Derin bir nefes alırken Kara kendi apartmanlarına geçti. Hakan'ın pastanesine doğru baktım, sırıtarak bana el kol yapıyordu.
Ona gülerek el kol yaptığımda kaşları ile Kara'nın apartmanını gösterdi. Aramızda Kara ile bir şeylerin olduğunu ima edercesine bir gülüşü vardı. Ona dil çıkarttığım sırada Hande gözlerini ovarak apartmandan çıktı. Hemen arkasından Kara çıktığında ilerledikleri arabaya doğru yürümeye başladım.
Hande öne otururken arka koltuğa geçtim ve ortaya doğru ilerleyip geriye yaslandım. Kara şoför kısmına oturup derin bir nefes verdi ve başını kardeşine doğru çevirdi.
Hande bir an duraksadı ve hızla bana doğru başını çevirdi, "Aptal dediğim için özür dilerim."
"Hiç önemi yok," dedim hızla öne doğrulurken, "Ben uzattım biraz, şimşekten korkuyorum ya, dalga geçersiniz diye söylemek istemedim en başta. O nedenle konu çok gereksiz uzadı, ben özür dilerim Hande."
Hande başıyla beni onaylayıp önüne döndü ve saçlarını düzeltip kemerini taktı. Kara arabayı yola çıkarttığında ikisinin ortasından önümü izliyordum. Yol boyu konuşulmadığı için sıkılmaya başladım ve sesli bir nefes verdim, "Daha daha nasılsınız?"
"İyi," dedi Hande camdan dışarıyı izlerken, "Hülya da kör oldu."
"Hande," diye mırıldandı Kara, "Neden kör olduğunu unuttun mu?" Bir an başını kardeşine çevirdi arabayı kullanırken, "Yoksa sen benim kararlarıma karşı mı gelmeye başladın?"
"Ya abi ne alakası var!" dedi Hande korkuyla, "Ben sadece Melek'e bilgi aktarımı yaptım."
"Biliyordur o zaten," dedi Kara ve başını yola çevirdi. Geriye doğru yaslandı ve tek eliyle arabanın direksiyonunu tutarken diğer eliyle orta konsoldan sigara paketini avuçladı.
"Şey," dediğimde paketi tuttuğu eli asılı kaldı, "İnince içsen olur mu acaba? Ben yeni duş aldım da...Bir de onun kokusu çok iğrenç." Sigaradan nefret ediyordum. Kokusu ellerimi kaşındırıyordu.
Hande kahkaha atarken şaşkınlıkla ağzını aralayarak bana doğru döndü. Ona başımı ne var anlamında salladığımda ağzını kapattı ve yüzümü şaşkınlıkla inceledi, "Farkında mısın onun arabasındasın?"
"Evet farkındayım," dedim ifadesizce, "Kibarca söyledim, ne var ki bunda?"
"Canım o öyle kibarlıktan anlamaz," dedi Hande ve önüne dönerek yavaşça güldü, "Şuna bak ya, iki günde nasıl tepene çıkmış senin."
Kara sigara paketini açmadan tekrar orta konsola bıraktığında Hande şaşkınlıkla abisinin yan profiline baktı, "Onu mu dinleyeceksin abi?"
"Ne yapıp yapmayacağımı sana mı soracağım?" dedi Kara şaşkınlıkla. Bir an ifadesi koyulaştı ve başını kardeşine çevirdi, "Bak bir daha uyarmayacağım seni, benim canımı sakın sıkma Hande."
Hande önüne dönerken ben geriye doğru gerinip başımı camdan dışarıya doğru çevirdim, "Teşekkürler Kara."
"Abi desene ya," dedi Hande bağırarak, "O otuz yaşında!"
"Yirmi sekiz," dedi Kara mırıldanarak.
"Küçül de cebime gir abi," dedi Hande şaşkınlıkla, "Sizin bu samimi sohbetiniz ne böyle ya?"
"Hande bir daha ağzını açarsan seni arabadan aşağı fırlatırım," dedi Kara bıkkınlıkla. Hande önüne dönüp şaşkınlıkla gülerken ben sırıtarak onların didişmesini izliyordum. Ablamla kendimi görmüştüm onlarda, biz de sürekli böyle atışırdık. Onu özlediğimi fark ettiğimde derin bir nefes aldım ve başımı tekrar camdan dışarıya doğru çevirdim.
"Konser iptal edildiyse açık hava sinemasına gidelim mi?" dedim merakla. Hande beni öldürmek için an kollarken Kara cevap vermeden arabayı Fuar'ın otoparkına park ediyordu.
Arabadan indim ve çantamı omzuma geçirip ilerlemeye başladım. Hande dibimde bitip koluma girdiğinde Kara arkamızdan yavaş yavaş yürüyordu, "Bana bak siz sevgili misiniz?"
"Ona abi dememi kendi istemedi," dedim fısıltıyla. Etrafa bakarken beni de kolumdan tutmuş hızlı hızlı abisinden uzaklaştırıyordu. Kıkırdadım, "Kendini yaşlı hissetmek istemiyor bence, çünkü herkes ona abi diyor ya burada."
"Bak varsa bir şey söyle bana," dedi merakla, "Ben öyle görümcelik falan yapmam sana. Bunu başımdan alacaksan ben sana çok iyi davranırım."
"Çok iyi davranır mısın gerçekten?" dedim merakla ona bakarak.
"Kız valla," dedi hırsla ama sessizce konuşurken. Abisi duymasın diye ara ara arkaya bakıp onun bizden ne kadar uzakta yürüdüğünü kontrol ediyordu, "Senin sözünü dinliyor bu. Senden bi şey istesem yapar mısın?"
"Ne?" dedim. Merakla ona bakıyordum. Konser alanına girdiğimizde kolumdan ayrılmadan beni önlere doğru ilerletmeye başladı.
"Ben bu akşam kızlarla eğlenmeye çıkmak istiyorum. Abim izin vermiyor, sen de gelmek istediğini söylesen. Sen de gelsen, biz de kızlarla çıkmış olsak?" dedi ve önlerde bir yerlerde durup kolumdan ayrıldı. Bana yalvarırcasına bakıyordu, "Lütfen Melek! Sen de gelirsen kesin izin verir."
"Nerede eğleneceksiniz?" dedim merakla, "Ben gelmek çok isterim..." durup hemen arkamızda biten Kara'yı gördüğümde kocaman açık gözlerimi kıstım ve Hande'ye doğru eğilip fısıldadım, "...Bu psikopat beni dinlemez ki."
"Dinler dinler," dedi Hande heyecanla fısıldarken, "Bak yeni açılan bir kadınlar matinesi var. Sadece kadınların eğlenip içtiği bir mekan. Abim bizi alır hem çıkışta, söyler misin ona?"
"Tamam söylerim," dediğim sırada kalabalık artıyordu. Kara'ya baktığımda elleri arkadan birbirlerine bağlı, iki metre boyuyla bize bakıp yavaşça sırıtıyordu. Sanki bizimle alay ediyor, bizi duyduğu için bizim ne kadar salak olduğumuzu düşünüp gülüyordu.
Sanatçılar çıktığında heyecanla onları izlemeye başladım. Çok bir kalabalık yoktu, bu yüzden rahat rahat hareket edebiliyordum. Hande ile çıkan şarkıların bildiğimiz kısımlarını söyleyip gülüştüğümüz sırada gözüm ara ara arkaya kayıyordu. Dikildiği yerde öylece bir kardeşine bir bana bakıyordu. Kardeşiyle iyi anlaşmam onu hoşnut etmiş gibiydi.
Akşam bahsettiği matineye gitmek çok mutlu hissettirmişti bana. Orada bir sürü kız ile tanışacaktım, üstelik Hande ile arkadaşlığımız başlayacaktı. Kara'ya bunu nasıl söyleyeceğimi ara ara düşünürken önüme dönüp müziği dinlemeye devam ettim.
Konser bittiğinde Fuar'daki bir pastaneye oturduk. Kahvaltı yaptıktan sonra limonata içmeye başladık. Pipetimi dişlediğim sırada Hande gülerek bana bir şeyler anlatıyordu. Kara ayaklandı. İkimiz birden ona baktığımızda arkadan gelen kadına doğru el sallayıp bizi gösterdi.
"Merhaba," dedi kadın ve elinde tuttuğu plakları bize doğru uzattı, "Minik hayranlarımız varmış burada, öyle bir duyum aldım. Sizlere imzaladığımız plaklardan getirdim, küçükler."
Gözlerim kocaman açılırken şarkıcı kadının bize uzattığı plakları elinden aldım. Hande heyecanla ayağa kalkmıştı. Ben ise plaklara şaşkınlıkla bakıyordum. Kara yerine geri otururken Hande sanatçıya el salladı, "Çok teşekkür ederiz İzel Hanım! Şarkılarınıza bayıldık!"
"Ben teşekkür ederim destekleriniz için," dedi kadın ve başıyla Kara'ya selam verip uzaklaştı. Arabasına bindiği sırada plaklardan birini Hande'nin kucağına bıraktım. Plağı incelerken içimde sağanakların huzuru, şimşeklerin heyecanı aynı anda duyuluyordu.
"Çok teşekkür ederiz abi!" dedi Hande heyecanla, "Nereden geldi ki aklına bize onların imzalı plaklarını hediye etmek!"
Kara'nın gözleri bana çevrildiğinde utancımdan kıpkırmızı bir şekilde başımı aşağı doğru eğdim ve gülümsedim. Mutlu olmuştum, özel hissetmiştim. Sarhoşken ondan istediğim şeyi ben unutmuştum, ama o unutmamıştı. Belki de beni değersiz hissettirdiğini ona söylediğim için özür niyetinde yapmıştı bunu, bilemiyorum. Mutluydum ama işte, güzel bir histi değer görmek.
"İçimden geldi öyle," dedi ve derin bir nefes verdi. Hande kıkırdarken ben bakışlarımı tekrar ona çıkarttım. Mavileri bende değildi, çevreye bakıyordu. Böyle kalabalık ortamlara, mahallesinin dışına çıkmaya pek alışık bir adam değil gibiydi. Bu nedenle huzursuz olduğunu hissedebiliyordum.
"Ay biz de sana bir şey soracaktık!" dedi Hande heyecanla, abisinden gelen jest sonrası özgüveni yükselmiş bir şekilde, "Biz akşam kızlar matinesine gitmek istiyoruz. Melek hele çok ama çok istiyor!"
"Öyle mi?" dedi Kara yavaşça gülümserken, gözleri bana çevrildiğinde nefesimi tuttum, "İstiyor musun?"
Başımla onayladım sadece. Sarhoş etmişti gülümserken kıstığı mavileri. Boğulmuştum yine okyanusun dibinde. Üzerime dökülen kumlar ciğerlerime yapışmıştı.
"Çok istiyor!" dedi Hande heyecanla bana bakıp başıyla kendini onaylarken. Kolumu cimcirdi yavaşça, "Dilini mi yuttun? Konuşsana kızım."
"Evet!" dedim hızla gözlerimi kocaman açarak, "Çok istiyorum! Lütfen gidelim, lütfen!"
"Sen bizi çıkışta alırsın hem!" dedi Hande heyecanla ona bakarken, "Çok içmeyiz, bir bira sadece!"
"Bir biracık," dedi Kara ve alayla başını sağa sola doğru kütletti, "Gördük bir birayla nasıl yamulduğunuzu."
"Kızlar olacak sadece adı üstünde ya!" dedi Hande. Ben ise utançla tekrar başımı aşağı doğru indirmiştim. Hande devam etti, "Sen bırakırsın çıkınca da sen alırsın, diyorum abi."
"Hande tamam uzatma," dedi bıkkınlıkla nefes verirken, "Tutturma, yollayacağım varsa da yollamam sırf bu ısrarın yüzünden."
"Sustum," dedi Hande ve geriye doğru yaslanıp bana baktı. Bana bakıp kıkırdadığı sırada istemsizce güldüm. Onunla gülüşürken gözlerim tekrar Kara'ya çevrildi. Yine gitti aklım ellerimden. Göz göz geldiğimizde boğazımı temizledim ve limonata pipetimi ısırarak içeceği içmeye devam ettim.
"Yalnız çok ama çok güzeldi!" dedi Hande evin önünde arabadan indikten sonra. Bana sıkıca sarıldı ve plağını salladı, "Ne giyeceksin Melek?"
"Bilmem," dedim şaşkınlıkla, "Ne giyilir ki oralarda?"
"Ben gelirim akşama doğru, yaparız bir kombin!" dedi ve heyecanla abisine döndü. Kara bu sırada arabayı kilitleyip çıkmış, evine ilerliyordu, "Abi! Akşam yedide burada toplanalım, "Gülşah, Fadiş ve Pelo da gelecek ya, hepimizi buradan alıp bırakırsın matineye, olur mu?"
"İşim gücüm yok bir de çoluk çocuk paketçiliği yapıyorum," dedi bıkkınlıkla apartmana girerken, "O kadar insan nasıl sığacaksınız arabaya?"
"Ben Zeki abinin motorla gelirim," dedi Hande kıkırdayarak, "Olmaz mı?"
"İyi tamam bakarız," dedi ve duraksayıp bize döndü, "İçinizden biri yediden bir dakika bile geç kalırsa beklemem basar giderim, söyle millete." Apartmana girip kapıyı kapattı.
"Tamam!" dedi Hande arkasından bağırarak ve bana tekrar sıkıca sarıldı, "Akşam gelirim ben sana, bakarız üzerine bir şeyler. Ay çok teşekkür ederim Melek!"
"Ne yaptım ki?" dedim şaşkınlıkla gülümserken. Bana el sallayıp zıplaya zıplaya apartmana girdi. Elimdeki plağa baktım bir süre.
Eve girdiğimde aptal gibi sırıtıyordum. Plağı masaya koydum ve kendimi koltuğa bıraktım. Sarhoş gibi bedenimle öylece sırıtarak yeri izlerken bir an kendimi toparladım ve ayaklandım. Melisa çayı yapıp balkona çıktım. Hava kapalıydı. Derin bir nefes aldım, yağmur sonrası toprak kokuyordu.
Masaya yerleştim ve günlük gazetenin bulmaca kısmıyla ilgilenmeye başladım. Kara'nın balkon kapısı açıldığında başımı hızla oraya doğru çevirdim.
"Teşekkür ederim," dedim gülümserken, "Çok eğlendim bugün."
Büyük bedenini pufa bıraktı ve denizi izlemeye başladı. Biraz sıkkın gibiydi, düşünceli duruyordu, "Sevindim."
"Bir şey mi oldu?" dedim şaşkınlıkla, "Sorun ne?"
Denize bakarken gülümsedi. Alaycı bir şekilde güldü. Vazifem olmayan işlere karışmak niyetinde değildim, yalnızca aramızdaki samimiyetin arttığını düşünmüştüm, ancak sanırım yanılmıştım.
"Bir sorun yok, küçük kiracı," dedi gülümserken. Ardından bir sigara yakıp denize doğru üfledi, "Halledemeyeceğim bir şey yok."
"Anladım," dedim ve önüme dönüp çayımdan bir yudum aldım. Gazetedeki bulmaca ile ilgilenmeye başladım.
Bir süre aramıza sessizlik girdi. Dayanamayarak elimdeki pilot kalemi gazetenin üzerine bıraktım ve ona döndüm, "Arabada Hande'ye, Hülya'nın gözlerinin kör olduğunu Melek zaten biliyordur dedin ya, ne demek istedin?"
Gülümsedi. Sönen sigarasını küllüğe ezdi ve yeni bir sigara yakıp başını bana çevirdi, "Hakan söylemiştir sana, söylemedi mi?"
"Söyledi," dedim ve önüme döndüm, "Çok dedikodu yapıyor sanırım o."
Cevap vermediğine ona bön bön baktım, "Sohbetine doyamıyorum, Kara."
Gülümseyerek denizi izliyordu, "Şimşeklerden neden korkuyorsun?"
"Bilmem," dedim ve yan profilini izlerken bir süre duraksadım. Küçüklüğüm geldi aklıma, küçükken sağanağın ortasında karanlığa doğru üflediğim soğuk çığlıkları düşündüm, "Bir keresinde akşam vakti kaybolmuştum. O zaman çok şimşek vardı, annemleri bulamadığım için sürekli ağlıyordum. Sanırım o güne gidip geliyorum hep."
"Hım," dedi gülümsemesi yüzünde yayılırken. Başı bana çevrildiğinde nefesimi tuttum, "Buldun mu bari sonra annenleri?"
"Buldum," dedim heyecanla ve kıkırdadım, "Bir abi gelip yardım etmişti bana."
"Öyle mi?" dedi ve başı tekrar önüne çevrildi, "Ne güzel."
"Evet! Hatta onunla bir oyun oynamıştık yolda, bana her şimşek çaktığında sanki birisi bizim fotoğrafımızı çekiyormuş gibi düşün, hemen gülmeye başla demişti. Sonra ben ağlarken şimşek çaktığında istemeden gülmeye başlıyordum. Annemleri ararken bir yandan gülüyordum! Çok komikti!"
"Akıllı bir abiymiş," dedi gülümserken, "Akşam çok içmeyin."
"Sen gelip almayacak mısın bizi zaten, Kara?" Sigarasını küllüğe ezip ayaklandı ve içeri geçerken sırıtmaya devam etti.
"Başka şansınız mı var? Siz yine de içmeyin, kepaze oluyorsunuz sonra."
"Cidden vurur muydun?" dedim merakla. Durup bana döndü. Anlamsızca birkaç saniye yüzüme baktığında devam ettim, "Yani, seni şak diye öpseydim vurur muydun cidden bana?"
"Hayır," dedi şaşkınlıkla beni izlerken, "Vurmazdım, küçük kiracı."
"Anladım," dedim ve elime pilot kalemi aldım. Gözlerim gazeteye gitti.
"Ne o?" dediğinde gözlerim gazetedeydi, "Yoksa bu akşam içip öpmeyi mi planlıyorsun?"
"Hayır, ne alakası var?" dedim sinirle pilot kalemi bırakıp ayaklanırken, "Sadece döver miydin, merak ettim."
"Muhakkak öyledir," Sırıtarak içeriye geçtiğinde öfkeyle bir mandal alıp onun camından içeriye doğru fırlattım. Perdesi açık olduğu için mandal odasının içinde bir yerlere çarptığında şaşkınlıkla balkona geri çıktı, "Ben sana bunu yapma demedim mi?"
"Sinir ettin ama!" dedim sinirle, "Uğraşma benimle."
"Bak kiracı seni tokat manyağı yaparım," dedi şaşkınlıkla, "Kendine gel, haddini bil."
"Bana neden ahlaksız şaka yapıyorsun?" dedim sinirle, "Yapma bana şaka, ben gülmüyorum."
"Kızım sen sormadın mı öpersem döver misin diye?" dedi şaşkınlıkla. Anlam veremiyordu bana, belki de içten içe hala benimle dalga geçiyordu.
"Bak kafana da atarım mandal!" dedim sinirle, "Ben sana onu mu dedim Kara!"
"Sessiz ol tüm mahalle senin sesinle yankılanıyor," dedi yavaşça, "Millete iyice rezil rüsva ettin bizi."
"Sen bana yolları göster demedin mi?" diye sordum, "Verdiğin Kafka kitabında o alıntıyı yapmadın mı bana? Gösteriyorum işte yolu sana, kızlara öyle şakalar yapmamalısın."
Gülümsedi bir anda. Gülümsemesi ile neye uğradığımı şaşırarak sandalyeye oturdum ve elime pilot kalemi aldım. Gözlerimi hızla gazeteye çevirdim. Haddimi fazlaca aşmıştım, ancak onunla bugün çokça samimi olduğumuzu hissettiğimdendi bu rahatlığım. Hem o bana dokunulmaz olduğumu söylemişti, bir mandal için beni kezzaplayacak değildi, değil mi?
"Bulmuşsun alıntıyı, tebrikler," dedi sessizce. Başım ona çevrildiğinde sırıtıyordu, "Bir tane daha bırakmıştım, onu buldun mu?"
"Ne?" dedim merakla ayaklanırken, "Hayır bulmadım, görmedim başka alıntı."
"Koş git bul onu da," dedi ve sırıtarak içeriye yöneldi. Durup bana döndü gülümserken, "Bir daha bana mandal atarsan seni gerçekten bu mandalla tokatlarım."
"Çok ayıp," dedim şaşkınlıkla, "Bence sen biraz kibar olmayı öğren Kara. Çok kabasın. Nasıl hem bu kadar ince düşünüp imzalı plak ayarlıyorsun, hem de bu kadar hödük olabiliyorsun, anlamıyorum."
"Hödük mü?" dedi şaşkınlıkla, "Hödük mü oldum?"
"Evet," dedim ve omuz silktim, "Sen tam bir hödüksün."
"İşte," dedi ve başıyla onayladı beni, "Yanlış insanın yanında melek olsan kanat sesinden rahatsız olur derlerdi, inanmazdım. Gerçekten benimle bir alıp veremediğin var senin."
"Ne?" dedim yavaşça. Çiseleyen başladı. Birkaç damla sesi ruhuma doğru aktı, "Yanlış anlıyorsun ama beni."
"Pekala," dedi başıyla onay verirken, "O abi sana öğretmedi mi şimşeklerden sonra gülmen gerektiğini?"
"Aslında söz vermiştim ona," dedim kıkırdarken, "Her şimşekte o anı hatırlayıp gülecektim. O gün çok eğlenmiştim onunla, bir ara yere uzanıp onunla şarkı söylemiştik. Bana ısrar ettiğim için pamuk şeker almıştı, ıslandığı için yiyememiştim. Bak sen sorunca şimdi geldi aklıma bunlar, belki şimşek çaktığında gülerim bundan sonra."
İnceliyordu beni. O yüzümü inceleyip düşüncelere daldıkça benim bedenim ezilip büzülüyordu, "Kim bilir daha ne anıların var unuttuğun," dedi fısıltıyla karışık.
"Dediğin şey..." dedim ve derin bir nefes aldım, "Yanlışın yanında melek olmak..." Bir an gözlerimi gri bulutlara çıkarttım, "Doğrunun yanında şeytan olsak, ateşimizde seve seve kavrulur mu yani?"
"Doğruyla şeytan yan yana olur mu?" dedi gülümserken, "Ah Melek, sen beni hiç anlayamıyorsun ki."
"Olmaz mı yani? Doğru ve şeytan... olmaz mı Kara?" dedim merakla.
"Olur," dedi yavaşça, "Ama olmamalı, küçük kiracı."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
185.68k Okunma |
11.2k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |