6. Bölüm

6. BÖLÜM : DAVA

petrikor.
yagmurluhikayeler

 

-----------

 

"Zaten insan, hep başkaldırır."

 

-franz kafka/dava.

 

-----------

🥀

 

 

 


İnsanlar muhalefet olmaya bayılırdı. Mahallenin istizah etmeme sebebini biliyordum aslında. Mahalleli Kara'dan uyuşturucu ve silah temin ediyordu. Kara istediği her şeyi yapmanın karşılığında onları birkaç zehir ve ölüm tüfeği ile satın almıştı.

Aksi halde mahallenin tüm bu korku selinde boğulmak isteyeceğini hiç sanmıyordum. Herkes çıkarları için tokalaşmıştı burada. Apartmanımın zemin katında yaşayan teyzenin bu konulardan pek haberi olduğunu sanmıyordum, dakikalardır çaldığım kapıyı bile zar zor duyup açmıştı.

"Merhaba!" diye bağırdım heyecanla, "Ben üst kat komşun, Müjgan teyzeciğim. Gelebilir miyim!"

"Kim?" dedi yaşlılıktan griye kaçan kahveleri solgun bir şekilde beni seçmeye çalışırken. Saçları kısa ve bembeyazdı. Üzerinde koyu kahve bol uzun bir elbise, ayaklarında terlikler vardı.

"Komşu!" diye bağırdım heyecanla. İşaret parmağımla tavanı gösterdim, "Üst kat!"

"Gel...gel kızım." dedi soluk soluğa. Nefes almakta zorlanıyordu. Seksenlerinde duruyordu Müjgan teyze. Hayatın külliyesini esip kavurduğu belliydi. Kim bilir neler yaşamıştı, şimdi yalnızlığa bırakılmıştı.

İçeriye girdiğimde havasız ve boğucu eski mobilya kokuları ile karşılaştım. Salonuna doğru ilerledim ve camlarından birini açtım. Koyu kırmızı perdeleri kapalıydı, evin arka cephesine doğru bakan kısma vuran güneş içeriye dokunamadığı için ev kapkaranlıktı. Duvarların birinde bir adamın fotoğrafı asılıydı. Solgun renkteki fotoğrafta adam ciddiyetle kameraya bakmıştı.

Koltuğa oturdu ve geriye yaslandı. Karşısındaki tekli koltuğa geçip ellerimi bacaklarımın arasına sıkıştırdım ve kocaman gülümsedim, "Nasılsınız Müjgan teyze?"

"Şükür," dedi başını onaylar anlamda sallarken, "Sen nerelisin, kızım?"

"Manisa ben," dedim gülerek, "Ben de Egeliyim."

"Güzel güzel," dedi ve geriye yaslandı, "Talebe misin?"

"Evet muallim olmaya geldim İzmir'e," dedim neşeyle ve bağırarak, "Öğretmen olup ülkemize pırıl pırıl bir gençlik yetiştirmek istiyorum."

"Maşallah," dedi ve elbisesini tutup hafif havalandırdı, "Bu ülkenin aydın gençlere ihtiyacı var."

"Kesinlikle," diyerek öne doğru eğildim, "Teyzeciğim eksiğin var mı? Ben gidip alayım sana bakkaldan."

"Ekmek alır mısın yarın sabah?" dedi bana merakla bakarak, "Mahallenin çocukları alırlar bana sabahları, ama çoğu zaman ihsan gibi başıma kakarlar. Sen alsan daha iyi, beni hor görmedin hiç."

"Hepimiz yaşlanacağız, ben seni neden hor göreyim?" diye sordum şaşkınlıkla, "Onlar şımarıklar, daha ufak yaşları. Boş ver sen onları, ben alırım sana her sabah."

"Sağ olasın, Allah razı olsun kızım." dedi başını onaylar anlamda sallarken. Gözlerim duvardaki adamın fotoğrafına kaydığında baktığımı zar zor seçerek başını duvara çevirdi.

"Vuslatı bekliyorum ben," dedi yavaşça, "Vuslat Bey'e kavuşacağım o vuslatı bekliyorum."

"Çocuk yok mu sizin?" dedim merakla, "İkiniz miydiniz Vuslat amca ile?"

"Öyleydik," dedi ve gülümsedi, "Hala öyleyiz kızım. O hep aklımda, yüreğimde. Kanser aldı onu benden, Rabb'in onu bana geri vereceği günü bekliyorum."

İnsan olmak ne zordu böyle? Hayat arkadaşı gitmiş, kendisi tükenmiş bir kadın vardı. Ölüp aşkına kavuşacağı günü bekleyecek kadar yapayalnız kalmıştı, "Çok da karizmatikmiş!" dedim ağlamamak için hızla konuyu değiştirerek, "Gençliğinde çok yormuştur seni bu Müjgan teyze."

"Sen bir de beni görecektin!" dedi gülerken, "Ben yoldan bir geçerdim, oğlanlar hemen anneme haber salıp istemeye gelmek için sıraya girerlerdi."

"Vay vay," dedim sırıtarak, "Şimdi de öylesin ama, bir çıksan mahalleyi gümbürdetirsin sen."

"Tövbe tövbe," dedi gülerek başını olumsuz anlamda sallarken, "Şimdiki gençler isteme olaylarından bihaber. Önce oturup sohbet ediyorlar, ne ana babaya sormak kalmış ne bir şey."

"Siz nasıl tanıştınız Vuslat amca ile?" diye sordum merakla.

"Biz evlendiğimiz gün tanıştık," dediğinde gözlerim kocaman açıldı, "Vuslat Bey ile nikah sonrası sohbet şansımız olmuştu ilk kez. Gözlerine aşık oldum ilk, sonra da sözlerine. Kendisi dünyanın en iyi kalpli adamıydı."

"Sana iyi davranıyor muydu?" diye sordum gözlerimden kalpler çıkarken.

"Hiç kıyamazdı, yemekleri ben nazlandığımda o yapardı. Temizliğe yardım ederdi. Parklarda yürürdük, bana yerlerden çiçekler toplardı."

"Çok romantikmiş." dedim sırıtırken, "Allah rahmet eylesin."

"Amin kızım," dedi ve gözlerini portreden çekip bana döndürdü, "Senin var mı hayatında biri?"

"Okulum var benim. O bitmeden gönül işlerine bulaşmak istemiyorum."

Müjgan teyze gülerek geriye yaslandı ve koltuğun yanındaki ilaç kutusundan bir hap çıkartıp içti. Su bardağını masaya geri koyarken gülümsemeye devam ediyordu, "İnsan gönül işine bulaşmaz ki, gönül işi insana bulaşır."

"Belli olmaz tabii, büyük konuşmamak lazım." dedim kıkırdarken, "Okul bitsin kendime bir dalyan bulacağım ama."

"Tövbe," dedi gülerken, "Bu gençlik çok felaket."

Kapı çaldığında gözlerim kocaman açıldı. Hızla ayaklandım ve dış kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda Kara nefes nefese bir şekilde bana bakıyordu. Ağzı hafif aralık, alnından akan terler ile siniri bozuk bir ifadeye bürünmüştü.

Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemek için başımı yere doğru eğdim, "Yakaladın mı fareyi, komşu?"

"Yakaladım... yakaladım da," dediğinde başımı kaldırıp ona baktım, "Anamı ağlattı pezevenk. Öldürmeyeyim diye tutmaya çalışıyorum kaçıp duruyor. Bana resmen Kara gel beni gebert diye yalvardı, en sonunda delirip öldürmek durumunda kaldım. Oraları sen güzelce klorakla silersin."

"Tamam ben temizlerim," dedim kıkırdarken, "Teşekkür ederim."

Bana başıyla onay verip apartmandan çıktı. Elinde tuttuğu gazete kağıdına sarılı fareyi söylenerek çöp kutusuna fırlattı ve kendi apartmanının kapısını sertçe açtı. Gülerek Müjgan teyzeye döndüğümde olaylardan habersiz bir şekilde salonda çayını içiyordu.

"Ben eve geçiyorum, yarın sabah ekmeğini getiririm!" diye bağırdım ona heyecanla. Başı bana döndüğünde el salladı ve geriye yaslanıp gözlerini sehpaya indirdi. Hayatı bu kadardı onun, evinde ne ses vardı ne görüntü. Tek başına saatlerce oturup sehpasını izliyordu. Onunla her gün gelip sohbet etmeye karar vermiştim.

Eve girdiğimde yerdeki kanlar ile yüzümü buruşturdum. Eldiven giyip çamaşır suyu ile yerleri silmeye başladım. Söylenerek etrafı temizlediğim sırada gözlerim karşı balkona kaydı. Kara'nın balkonu kapalıydı.

Annemlerle telefonda görüştükten sonra Kadir'den aldığım kitabı okudum. Kitap bitmişti, yeni kitap almak istiyordum. Ancak bu aralar çok sık oraya gittiğim için Kadir'in başının belaya girmesini istemeyerek öylece kitabın eski sayfalarında dolanıyordum.

Melisa gelene kadar yemeği hazırladım. Melisa yemeği balkona götürürken ben bir tabak yapıp alt kata indim. Müjgan teyzenin kapısını sertçe birkaç kez yumrukladım. Dakikalar sonra kapıyı açtığında ona tabağı verdim. O kadar mutlu olmuştu ki, onun gülen yüzü ile kendimi ilk defa bu mahallede güzel bir insan gibi hissetmiştim.

Eve geri çıkıp Melisa ile balkonda yemeklerimizi yerken Kara'nın ışıkları kapalı, perdeleri çekiliydi.

"Of Melek ya," dedi yemeğini bitirip geriye yaslanırken. Bir sigara yaktı ve küllük olarak kullandığı kahve bardağını önüne doğru çekti, "Ben neden doğru insanı bulamıyorum ki?"

Gülerek yemeğimi tırtıklıyordum, "Sen çok arıyorsun. Bırak o seni bulsun."

"Nereye kadar kızım? Belki on sene sonra bulacak o beni, bir de paşamın keyfini mi bekleyeceğim?"

"Bekle ne var?" dedim gülerken, "Ne bu acelen senin ya?"

"Evde kalmaktan çok korkuyorum," dedi gülerek, "Bir de zengin biri olsun ki şöyle hak ettiğim hayatı yaşayayım artık."

"Kaya çok zenginmiş," dedim gülerken, "Bankasına çok para varmış. Kasasında tomar tomar altın var diyor mahalleli."

"Şaka!" dedi heyecanla bana doğru eğilirken, "O Yunan büstü mü? Nerede kalıyordu o?"

Kaşlarımla yanı işaret ettiğimde hızla başını balkondan karşı apartmana çevirdi, "Tuz var mı evde Melek? Yoktur, bence. Yoktur yoktur," diyerek ayaklandı, "Ben tuz alıp geleyim beyefendiden."

"Git al," dedim gülerek. Hakan aklıma geldiğinde bir an duraksadım, "Hakan'ı da çağır gelirken, kahve içelim üçümüz."

"Tamam," dedi ve hızla saçlarını düzeltip evden çıktı. Yerimden kalkıp ellerimle balkon demirlerine tutunup aşağı doğru baktım. Heyecanla karşı apartmana girdiği sırada kıkırdıyordum. Bir müddet sonra elinde tuzla çıkıp başını bana kaldırdı. Elindeki tuz şişesini sallayarak bana gösterirken gülüyordu. Hakan'ın camına tıklatıp eve davet ettiğinde Hakan dükkan kapısını kilitleyip hızla bizim apartmana girdi.

Bir çevre edinmek çok güzeldi. Tanımadığım bir yerde, ailemden ilk defa kopmuş bir şekilde olmak çok zordu. Buradaki ailem dostlar olacaktı, bu nedenle dost edinmek kendimi yuvada hissettirmişti.

"Buyurun arkadaşlar," dedim kahveleri önlerine bırakırken. Balkona bir pike sermiştim. Onun üzerine bağdaş kurmuştuk. Ortaya atıştırmalıklar dizmiştim. Melisa kahvesini içip sigara yakarken Hakan atıştırmalıklardan yiyordu. Balkabağı aromalı bir mum yakıp kararan havaya eşlik etmesi için ortamıza bıraktım.

"Kahve yapmayı öğreteyim ben sana," dedi Hakan bir yudum içerken, "Bu ne böyle?"

"Yazıklar olsun," dedim yüzümü buruşturarak, "Küfran abidesi seni."

Hakan kahkaha atarken Melisa anlam verememiş bir donuklukta sırıtıyordu, "Ne o be?"

"Zeki abi söylemişti," dedi Hakan gülerken, "Geçen bir kızı kezzapladı da burada. Çok manyak adam, dün bana gelmiş diyetteyim bana diyet pasta versene, diyor."

"O burada mı yaşıyor?" dedim şaşkınlıkla, "Ben o buralı değil sanmıştım."

"Yok burada yaşıyor da sokakların adamı," dedi gülerek, "Evi var ama ayda bir uğrar gider. Kara abinin eküri o."

"Onu anladım," dedim sırıtırken. Kahveden kocaman bir yudum alıp gözlerimi karşı balkona çevirdim. Bomboş duruyordu, "Kahraman abi, bugün fareyi öldürdü."

"Ne faresi be?" dedi Melisa şaşkınlıkla, "Fare mi var evde?"

"Vardı ama öldü," dedim gülerek, "Kahraman abimiz sağ olsun."

"Eve mi attın adamı?" dedi Melisa gözleri kocaman açılırken, "Bana bak emin olmadan vermeseydin, evlenmezse ortada kalırsın verdiğinle. Sittinsene kimse almaz seni."

"Salak mısın ya?" dedim gülerek, "Yobaz yobaz konuşma."

"Hani doksanlarda daha modernleşecektik?" dedi Hakan balkon duvarına yaslanmış, elindeki krakerle oynarken, "Ne bu laflar hala Melisa?"

"Hayatım ben eski kafalı bir insanım," dedi kıkırdarken, "Siz modernleşmeyi çıplaklık zannediyorsunuz."

"Biz kimiz ya?" dedim şaşırarak, "Siz biz mi var?"

"Bu Hakan safına diyorum be," dedi gülerek, "Şaka yapıyorum bunu kızdırmak için," dedi kaşlarıyla Hakan'ı göstererek, "Yoksa bana kalsa ben gider şu Yunan büstünün evinde mercimeği fırına veririm."

"Kaya'dan mı hoşlanıyorsun?" dedi Hakan şaşkınlıkla, "O sana bakmaz."

"Allah belanı versin," dedi Melisa gülerek. Ayaklandı ve bulaşıkları alıp içeriye götürmeye başladı, "Beni eve bırakıver Hakan, ezandan önce gideyim yoksa babam biliyorsun tokatlar beni."

"İyi gidelim," dedi Hakan ve ayaklandı, "Teşekkür ederiz her şey için."

"Ben teşekkür ederim, yine gelin." dedim heyecanla peşlerinden koşuştururken. Evden çıkarken Melisa hala Hakan'a söyleniyordu, "Benden güzelini mi bulacakmış? Ne demek bakmaz, asıl ben ona bakmam diye düşünüp bakmaz belki."

Sesleri apartmanda yankılanırken Hakan söylenerek aşağı doğru iniyordu. Melisa ceketinin düğmelerini kapattı ve bana sıkıca sarıldı, "Görüşürüz dostikom."

"Yine gel ya!" dedim gülerken, "Dostikonu yalnız bırakma."

"Gelirim adresi de öğrendim ya, artık habire damlarım ben buraya."

Kapıyı kapatıp bulaşıkları yıkadım ve duş alıp kendimi yatağa bıraktım. Okulun açılmasına az kalmıştı, şimdiden yeni tanışacağım insanları düşünüp heyecanlanıyordum. Dersleri çok merak ediyordum, üniversite ortamını görecek olmak mutlu ediciydi.

Sabah kalktım ve hızla üzerime eşofman takımı giyerek evden çıktım. Camdan Hakan'a selam verip fırına ilerledim. Fırından ekmek aldım ve poşeti sallandırarak apartmana geri döndüm. Heyecanla Müjgan teyzenin kapısını tıklattım. Bir müddet bekledim, ancak kapıyı açmadı. Yumruklarken bir yandan da ona seslenmeye başladım.

Kapıyı açmıyordu.

Derin bir nefes aldım ve ekmek poşetini kapının kulp kısmına asıp apartmandan çıktım. Dün açtığım camı kapatmış, perdelerini çekmişti. Camını tıklattım bir süre. Cevap vermeyince telaşlanmaya başlayarak Hakan'ın dükkanına girdim.

"Müjgan teyze kapıyı açmıyor," dedim çaresizce. Tetris oynarken başını bir an bana kaldırdı ve gözleri tekrar oyununa indi.

"Duymuyordur."

"Yirmi dakikadır uğraşıyorum," dedim ondan yardım dilenir gibi, "Ne yapacağız?"

"Kara abiden yedek anahtarı iste," dedi tetristeyken, "Ölmüştür belki kadın."

"Sus ya!" dedim sinirle pastaneden çıkarken. Bir an durup Hakan'a döndüm, "Nerede Kara?"

"Kırmızı'da."

Hızla mahallenin arka sokağına doğru ilerlemeye başladım. Gözlerim dolmuştu. Kırmızı denilen apartmana bir hışımla girdim. Giriş kattaki dairenin olmayan kapısına doğru ağlamaklı bir şekilde ilerledim. Masanın çevresinde Kara baş köşede dikilmiş, elinde tuttuğu silahı öfkeyle karşıda oturan orta yaşlı adama doğru sallandırıyordu.

"Bu amına koyduğumun tekli silahlarını neden bu kadar dandik üretiyorsunuz!" diye bağırdı ve sinirle silahı masaya fırlattı. Masa gümbürderken gözlerimi kırpıp sıçradım, "Sizin sikik işleriniz yüzünden tutukluk yapan silahları millete dağıtıyoruz. Ya işinizi adam gibi yapın ya da size gerçek silah nasıl yapılır gösterip üzerinizde uygu-"

Gözlerimiz birleştiğinde bir an duraksadı. Sesi kesildi, ifadesi öfkeliden şaşkına döndü. Bana bakması ve susması ile masada oturan kocaman bıyıklı adamlar bir anda bana döndü.

"Kara," dedim korkuyla. Kekeleyerek ellerimi önümde birleştirdim, "Bir dakika gelebilir misin?"

Duraksadı. Kaşları çatıldı. Mavileri üzerimde dolanırken masadan sigarasını ve anahtarlığını alıp eşofmanına koydu. Bana doğru ilerlediği sırada hızla apartmandan çıktım.

"Buyur kiracı," dedi kibar bir sesle, "Ne oldu?"

"Müjgan teyze kapıyı açmıyor," dedim ağlamaklı bir sesle, "Sende anahtar varsa gidip bakabilir miyiz lütfen?"

"Hım," dedi bir an duraksayıp, "Düş hadi önüme."

Önünden ilerlerken gözlerimi ovuşturup yaşları siliyordum. Hızlı adımlarla apartmana girdim ve kapısının önünde durdum. Kendi apartmanına girdi. Evinden yedek anahtarları alıp geri döndüğü sırada benim gözlerim astığım ekmekte asılı kalmıştı, "Ona ekmek almıştım, ama kapıyı açmıyor." dedim ağlamaklı sesle.

"Tamam dur bakalım," dedi ve anahtarla kapıyı açtı. İçeriye doğru bir anda gür sesiyle bağırdı, "Müjgan teyze!"

"Duymuyor işte!" dedim ağlayarak içeri dalarken. Hızla kolumdan tuttu ve beni bir anda geriye doğru sarstı. Afalladığım sırada duraksadı ve kolumu tutan elini gevşetti.

"Bekle burada sen," dedi içeri girerken. Durdu ve bir an bana döndü, "Acıdı mı kolun?"

Başımı olumsuz anlamda sallarken korkudan ağlıyordum. Ona bir şey olduğunu düşünmek bile kalbimi parçalamıştı. Kara içeriye geçip odalara bakındığı sırada ben başımı içeri doğru uzatmış, onun kocaman bedenini izliyordum. Mutfağın dibinde durdu ve bir an hızla yere doğru eğildi, "Düştün mü teyze?"

"Düşmüş mü?" dedim hızla peşinden girerek. Korkuyla mutfağa ilerlediğimde Müjgan teyze yerde uzanmış, gözleri açık bir şekilde bize bakıyordu, "Oturtalım Kara!"

Hızla omuzlarından tutmaya çalıştım, "Dur panik yapma." dedi Kara ve eğilip kadını inceledi, "Acıyor mu bir yerlerin?"

"Yok, düştüm de kalkamadım sadece," dedi Müjgan teyze yavaşça, "Su verin bana, evladım."

Hızla ayağa kalktım ve ona su doldurmak için bir bardak kaptım. Kara sırıtarak ona bakıyordu, "Ulan Müjgan, ne şanslı karısın. Bak meleğin geldi ortalığı yıktı ve kurtardı seni."

Eğilip ona su içirdiğim sırada Kara gözlerini bana çevirdi, "Sen fark etmesen bu karı burada çürürdü."

"Sussana," dedim gözlerimi belertip ona susması için kötü kötü bakarken, "İç teyzeciğim, ilaçların nerede? Kara!" diye bağırdım telaşla, "Salondaki sehpadan ilaçları getirsene."

Kara ayaklandı ve salona yöneldi. Müjgan teyze doğrulup elini yanağıma götürdü, "Allah razı olsun. Ölü bir ruhtum ben bu evde senelerdir, ilk defa insan gibi hissettim kendimi."

"Komşu komşunun külüne muhtaçtır," dedim hızla ağlamamak için gülümseyerek, "Seni bir doktora götürelim, kalçan acıyor mu?"

"Yok yok," dediği sırada Kara ilaç kutusunu bana uzattı. Kutudan ilaçlara bakarken Müjgan teyze bana bir tanesini gösterdi. Hızla bir hap çıkartıp onun avcuna bıraktım. Hapı içtiğinde yavaşça kalkmak ister gibi yerinde oynadı, "Beni kaldırın evladım, gidip uzanayım."

"Tamam," dedim hızla bir koluna girerken. Kara diğer taraftan onu tutup kaldırdığında Müjgan teyze birkaç saniye yalpaladı ve elini beline götürdü.

"Ben sana peynir ekmek getireyim," dedim hızla Kara'ya dönerek, "Sen onu yatırsana, ben hemen bir şeyler hazırlayayım. Diğer ilaçları aç karna içilmez onun."

Kara gülümsüyordu. Şaşkındı, belki de ona üst üste emir veren birini hiç duymamıştı. Onunla bu kadar samimi konuşmam belki de onu şaşırtmıştı. Hiç konuşmuyordu, sadece dediklerimi yapıyordu. Belki de o an benim berimde durmak, bana kendim olarak bir şeyleri yönetmem için fırsat vermişti.

Teyzeyi yatağa götürdüğü sırada hızla dış kapıdan ekmeği aldım ve dolabı açtım. Dolap kalbimi daha da kırmıştı. Bir kavanozda üç beş siyah zeytin vardı. Küçük bir tabakta birkaç dilim peynir ve yarısı kesilmiş domates dışında dolabı bomboştu. Hızla ekmeği kesip peynir tabağını avuçladım ve yatak odasına ilerledim.

Müjgan teyze yatağında hafif uzanır pozisyonda gülümseyerek Kara ile sohbet ediyordu. Tepsiyi bacaklarına bıraktım, "Hadi sen ye yemeklerini, ben bir saate gelip sana bakacağım tekrar, teyzeciğim."

Doğrulduğumda Kara ile dikilmiş ona bakıyorduk. Başımı çevirip kaldırdım ve Kara'nın yan profiline baktım, "Teşekkür ederim."

"Ne için?" diye sordu Müjgan teyzeyi izlerken.

"Yardımın için."

"Bir şey olursa haber verirsin." dedi ve yedek anahtarı bana uzattı. Müjgan teyzenin yedek anahtarını onun elinden aldığımda odadan çıktı. Hızla peşinden ilerledim. Evine giriyordu. Kendi evime geçip Müjgan teyzenin anahtarını kendi anahtarlığıma taktım. Balkona baktığımda balkonunda oturmuş, denizi izliyordu.

Kendime çay yapıp balkona çıktım. Masaya çayı bırakıp başımı ona çevirdim. Bir müddet izledim onu. Çok sakindi, denizin duruluğu gibiydi. Mavi gözlerini bana bakmadığı için izleyemiyordum, ben de başımı denize çevirdim. Denize baktığım sırada bu sefer o başını bana çevirdi.

"Hande yarın Fuar'a gitmek istedi, o senin plağını istediğin grup var ya, onun konseri mi ne varmış," dediğinde ona döndüm. Çayımdan bir yudum alırken onunla göz göze gelmenin heyecanı ile hızla çayı masaya bıraktım, "Onu konsere götüreceğim. Sen de gelmek ister misin?"

"Ben mi?" dedim gözlerim kocaman açılırken, "Şey, isterim tabii."

"İyi," dedi ve ayaklandı, "Haberleşiriz."

"Kara!" dedim içeri gireceği sırada. Durup bana döndüğünde hızla yerimden kalkıp ellerimi balkon demirlerine tuttum, "Bir şey soracağım sana."

"Buyur," dedi elleri ceplerine giderken. Onun bedeninin gösterişi ile sürekli afallıyordum. Gözlerim bir bedeninde, bir mavilerinde dolanıyordu, "Dinliyorum."

"Bir ev vardı," dedim işaret parmağımla mahallenin berisinde bir gecekonduyu işaret ederek, "Orada çarpı vardı, ama artık yok. O insanlara ne oldu?"

Başı mahallenin sonuna çevrildi. Bahsettiğim yere baktı ve bana döndü, "Gittiler."

"Nereye?" dedim merakla, "Orada küçük bir çocuk yaşıyordu, o çocuğu merak ediyorum."

"Etme," dedi arkasını dönerken, "Bu kadar her şeyi merak etmene gerek yok. Kendi işine baksan daha kolay olur hayat senin için."

"Kendi işime mi?" dedim şaşkınlıkla, "Ya sen niye böylesin?"

Bana dönerken sırıtıyordu. Derin ve bıkkın bir nefes verdi gülümserken, "Sen niye böylesin?"

"Ben sadece çocuğu merak ettim."

"Sana ne ki?"

"Ya sabır!" dedim sinirle ayağımı balkon betonuna vurarak, "Kara sen cidden insanı delirtirsin."

"Sen içsene yine ya," dedi keyifle, "İçince daha çekilebilir olduğunu fark ettim. Böyle tam cazgır karılar gibisin."

"Sadece merak ediyorum," dedim yavaşça. İfadem bir anda yumuşadı, "Ben de burada yaşıyorum. Bu insanların başına gelen şeylerin benim başıma gelmeyeceğinin garantisi yok. Başlarına ne geldiğini bilmek istiyorum."

Gülümsemesi genişledi. Elleri ceplerinden çıktı ve balkon demirlerine tutunup bedenini öne doğru eğdi. Bana o kadar dikkatli bakıyordu ki, ne yapacağımı bilemeyerek balkon sandalyesine oturdum ve hızla çayımı elime aldım.

"Sen farkında değilsin," dedi sessizce. Koyu sesi bedeni siyah boyalar çarparak karalara bürürdü, "Şimdiye kadar o kadar çok yaramazlık yaptın ki kiracı, yine de dokunulmaz olduğunu anlayamıyorsun."

Çayımdan yavaşça bir yudum içtim. Aramıza sessizliğin tüyleri döküldü. Gözlerim ona çevrildiğinde bana anlamlar uzatırcasına bakıyordu, "Kadir'e gidip benimle görüşmemesi konusunda onu uyarmışsın. Ben neden gidip kitapçıdan kitap alamıyorum ki?"

"Alıyorsun. Dün de gidip almışsın," dedi başını hafif yana atıp, "Mahallemiz dışındaki esnaflara para kazandırmayalım, kiracı. Bizim mahallemizde de çok iyi sahaflar var. Hatta bir tanesi ücretsiz kitap dağıtıyor."

"Bizim mahallede?" dedim şaşkınlıkla balkondan gecekondulara doğru bakarken, "Ben göremedim, nerede?"

"Gel götüreyim seni." İçeri geçerken durup bana döndü, "Hadi in."

Hızla yerimden kalkıp içeriye geçtim. Apartmandan inerken heyecandan ölecek gibiydim. Hızla dışarı çıkıp onu beklemeye başladım. Apartman kapısını açtı ve geçmem için bir adım geriye attı, "Gir."

"Nereye?" dedim şaşkınlıkla, "Sizin apartmana mı?"

Başını onaylar anlamda salladığında yavaş adımlarla içeriye geçtim. Apartmanlarına girdiğimde heyecandan ölecektim. Önüme geçti ve merdivenleri çıkmaya başladı. Peşinden ilerlerken etrafı inceliyordum. Hande'nin dairesini geçtiğimiz sırada gözlerim dış kapısına astığı süslere kaydı. En üst kata çıktık. Kara cebinden anahtarını çıkarttı ve dış kapısını açıp eliyle itti, "Buyur."

"Senin evin?" dedim şaşkınlıkla ona bakarken, "Bu evine atmak için bir taktik miydi?"

Sessizce gülerek başını olumsuz anlamda salladı. Gülerken mavilerini siyah kirpikleri örtmüştü, "Ah, saf kiracı." dedi alayla karışık. Derin bir nefes verdi ve geçmem için beklemeye devam etti. Ayakkabılarımı çıkartıp içeriye geçtim. Düşündüğümün aksine evi tertemizdi. Bir tane bile bulaşığı yoktu. Koltuğu ve koltuğunun karşısında küçük bir televizyonu vardı. Dış kapıyı açık bırakarak önümden ilerlemeye başladı. Onu takip ederken evini incelemeye devam ediyordum.

Yatak odasına girdiğinde elindeki anahtarı masasına bıraktı. Odasında ikili bir yatak, büyük bir dolap vardı. Masasını üzerinde tütünler ve bitmiş bir bira şişesi duruyordu. Balkon kısmının açıldığı yer onun yatak odasıydı. Yatağının yanındaki camdan kendi salonumu ve balkonumu gördüm. Başım diğer duvara çevrildiğinde ağzım istemsiz aralandı. Boydan boya kocaman bir kütüphane vardı. Yüzlerce kitap diziliydi. Şaşkınlıkla ilerledim ve parmaklarımı kitaplara sırasıyla dokundurmaya başladım.

"Tüm hepsini okudun mu?" dedim kitapların büyüsüyle kaybolurken.

"Hemen hemen," dedi elleri ceplerinde, dikildiği yerden beni izlerken, "İstediğini alabilirsin, müessese hediyesi."

Bir Kafka kitabı gördüm. Heyecanla çekip aldım. Gözlerim parlarken kitabın kapağına bakıp aralık ağzımı kapattım. Ona merakla döndüm ve kitabı gösterdim, "Bunu okuyabilir miyim?"

Gülümserken başını hafif yana attı, "Okuyabilirsin."

Kitabı sıkıca kendime doğru bastırdım ve heyecanla ona baktım, "Teşekkürler Kara. Bitirdiğimde getiririm. Hiçbir yerin altını çizmem."

"Yalnızca biraz konuşmak istemiştim, o kadar..." dedi gülümserken. Şaşkınlıkla mavilerine baktığım sırada gülerek kalçasını çalışma sehpasına dayadı ve kollarını göğsünün altında birleştirdi. Kaşlarıyla elimdeki kitabı gösterdi, "O aldığın kitaptaki altı çizili tek yer orası."

"Sadece konuşmak istemiştim," dedim alıntıyı tekrarlayarak. Sessizce kitaba bakarken devam ettim, "İnsan biraz konuşmak, biraz da anlaşılmak istiyor değil mi Kara?"

"Öyle," dedi başını olumlu anlamda sallarken, "Beğendiğin yerlerin altını çizebilirsin. Sorun etmem."

"Sen de anlaşılmak istiyorsun," dedim gülümserken, "Kendine deccal dedin, ama sen de anlaşılmak isteyen bir insandan ibaretsin."

Gülerek başını camdan çevirdi. Balkonuma doğru baktığı sırada gözleri dalıp gitti, "İnsan olmak övünülecek bir şey değil, kiracı. İnsanlar üzülür, üzülmenin nesi güzel?"

"Üzüldükçe hayatta olduğunu anlarsın," dediğimde başı bana çevrildi, "Hayatta düşüp kalkmayacaksan neden var olmak isteyesin ki? Böyle hayat mı geçer, robot gibi..."

"Bu hayatta olmak istediğimi kim söyledi?"

"İstemiyor musun?" dedim şaşkınlıkla ona bir adım atarken, "Ama hayatta yaşamaya değer çok şey var."

"Psikoloji okuduğunu bilmiyordum, kiracı," dedi alayla karışık, "Ben Kırmızı'ya dönüyorum, kitaplara bakmak istersen yedi yirmi dört açığız."

"Teşekkürler," dedim kıkırdayarak odasından çıkarken. Gözüm masasındaki bir nota takıldı, "Onun gururunu ben de kolaylıkla hoş görebilirdim. Benim gururuma dokunmamış olsaydı."

"Sana gönderdiğim not," dedi nota bakıp, "Hatırladın mı?"

"Hatırladım," dedim ve sertçe yutkunup ona baktım, "İyi bir adamsın, Kara. Bunu görebiliyorum."

"O halde sen körsün," dedi önümden geçip odasından çıkarken. Peşinden ilerledim ve evden çıktım. Kapıyı kapattı ve merdivenleri inmeye başladı.

"Ben kör değilim," dedim apartmandan indiğimizde, "Beni hiç ama hiç ciddiye almıyorsun. Sürekli bir alay peşindesin."

"Sen ciddiye alınmadığını mı düşünüyorsun?"

"Öyle," dedim ve ona bir adım attım. Ona yaklaşmamla gerilmiş gibi bir adım yavaşça geri gitti, "Neden benimle alay edip duruyorsun?"

"Bilerek yapmıyorum," dedi şaşkınlıkla, "Ben böyle hissettirdiğimin farkında bile değildim." Umursamaz bir şekilde arkasını döndü ve ilerlemeye başladı.

"Küçümsedin işte yine!" dedim sinirle bağırarak, "Yine yaptın! Yine! Bana hissettirdiğin şeyin farkında olamayacak kadar görmüyorsun beni. Neden dalga geçip duruyorsun benimle? Bir iyi davranıyorsun, bir kötü."

"Bildiğim yol bu," dedi ilerlerken, "Başka yollar var mı hayatta bilmiyorum, kiracı."

"Elbette var, diğer yolları merak etmiyor musun?"

Durup bana döndü ve elimdeki kitabı işaret etti, "Versene onu bir dakika."

Kitabı ona uzattığımda Hakan'ın dükkanına girdi. Şaşkınlıkla dikildiğim yerde onu izliyordum. Sonunda çıktı ve kitabı bana geri uzattı, "Senin için bir yerin altını daha çizdim. Senin soruna cevabım o alıntıda. Yarın Fuar'daki konser için tekrar haberleşiriz, hoşça kal."

Yanımdan ayrıldığı sırada şaşkınlıkla elimdeki kitaba bakıyordum. Hızla kitabı açtım ve sayfalara tek tek bakmaya başladım. Bir sayfada altı çizili bir yer gördüm. Kalbim heyecandan çarpacak gibiyken hızla etrafa baktım. Kara çoktan sokaktan ayrılmıştı. Hızla kitaba döndüm.

"Bana yolu gösterin, yoksa şaşırırım..."

 

Bölüm : 23.11.2024 17:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
petrikor. / KARA ÇİY : HAN MAHALLESİ / 6. BÖLÜM : DAVA
petrikor.
KARA ÇİY : HAN MAHALLESİ

185.69k Okunma

11.2k Oy

0 Takip
45
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...