48. Bölüm

43. BÖLÜM : İBLİS

petrikor.
yagmurluhikayeler





 

 

 

 

"İblis nədir? -Cümlə xəyanətlərə bais..." (İblis nedir? -Herkese ihanet eden...)

 

 

 

-hüseyn cavid/iblis

43





 

Rüyaların sonunda insan hep uyanırdı ve gerçeklere gözlerini kapatırdı. Bazen insan bazı normları yüceleştirip bazılarını kayırırdı. O zaman da insanın ayağı kayardı.

Hayatımın bir kısmı tepetaklak olurken diğer kısmı zemine sağlam kazık çaktı. Hamileydim ve bundan sonrası için eğitime ara vermem gerekiyordu. Buna itilmiştim belki.

Annemlerden çıkarken annemin gözleri yaşlıydı. Eliyle ağzını kapattı ve gülümsedi. Kaz ayakları iyice belirginleşti. "Selametle çocuğum," dedi bir büyük kavanoz dolusu suyu arabanın arkasından atarken.

Onlar büyükanne ve büyükbaba olacakları için mutluydu. Ablamdan beklediler bunu hep ama bana kısmet oldu. Arabaya bindiğimden beri düşünüyordum. Bu haberi ablamdan önce benim vermem garip hissettirdi.

"Kara," dedim camdan dışarı izlerken. Manisa'daki birkaç saatlik gezimiz bitmişti ve şimdi İzmir'e dönüp okula gidecektik. Kaydımı tamamen sildirmek dondurmak yerine istedim çünkü çocuk doğduktan sonra korkularım geçerse şayet, tekrar başlayabilirdim.

"Söyle çocuğumun annesi," dedi yola bakarken. Boş tarla yolda gittiğimiz sırada tekerlekler arkadan iz bırakıyordu. Artık havalar ısınmıştı.

Elini bana uzattığında parmaklarımı eline bıraktım. Avcumun içini öptüğü sırada camdan bakıp mırıldandım. "Sen bana ilk ne zaman aşık oldun?"

Dudakları parmaklarımın üzerinde birkaç saniye durdu ve elimi bıraktı. "Göstereyim," dedi direksiyonu çevirirken. Bir ara yola girdiği sırada sağdan soldan horoz sesleri ve küçük oğlakların tatlı mırıltıları duyuluyordu.

Lisemin önünde arabayı durdurdu. Ona baktığımda karşı yolu izliyordu. "Gerçekten mi?" dedim kıkırdarken.

Gözleri dalgındı ama sırıttı. "Evet," dedi sanki o güne gitmiş gibi. Bana dönüp kaşları ile okulu gösterdi. "Kaya ile geldik bir gün. Öyle güzel, öyle melek olmuştun ki ilk tanıyamadım. Sonra dayanamadım birkaç kez daha geldim tek başıma, onlara söylemeden."

"Kaya ile neden gelmiştiniz ki?" dedim kıkırdarken. "Ne işiniz vardı benim lisemin önünde sizin?"

"Öyle. Erkek dövüyorduk," dediğinde kaşlarım çatıldı. "Kızım ne var sapıklar vardı sana sulanan, takip eden. Onları dövüyorduk."

"Ya peki sen benim Burak Kut defterimi hangi ara çaldın?" diye sordum sinirle. Güldüğünde güldüm ve sırtımı koltuğa yaslayıp camdan eski liseme baktım.

"Mezuniyet gününde çaldım. O gün hatta on sekizinci yaşındaki dileklerini bir ağaca asmıştın. Çok kalabalıktı ben de aradan sıyrılıp sen mum üflerken hem o dilekleri hem de defteri çalıverdim."

Güldüğüm sırada tekrar yola koyulduk. Onun zamanında Manisa'da ne yaptığını bilmiyordum. Burada neden gelmişti, babasıyla arası neden kötü bilmiyordum.

Babasına saygı duyan bir adam değildi Kara. Oysa sevdiği insanlara olan vefası on kilometre öteden bile bilinirdi. Hazır olduğunda bana anlatacağını umdum.

Üniversite kampüsünün önünde durduk. Neticede Han Mahallesi'ne geliş amacımdı bu okulda okumak. Şimdi ise mahallenin abisi ile evlenmiş, kaydımı dondurmaya gelmiştim.

Belki o an duygularla düşündüğüm için bu kararı verdim ama yine de zor geldi. Gözlerim dolmuştu. Kara bu sırada çoktan arabadan inmiş, benim kapımı açmıştı. Burnumu çekerek kampüsten içeri girdim. Kara güvenliklere durumu izah ederek benimle bir içeri girdi.

Kollarımı göğsümün altında bağladım ve ağır ağır ilerlemeye başladım. Yandan geçen uzun etekli, örgülü saçlı kızların az önce çıktıkları sınav sonuçlarını konuşmalarına şahitlik ettim. Ben de sınavlara girmek istemiştim ama girememiştim.

Rektörün binasının önünde durdum ve Kara'ya döndüm. İstemeden alt dudağım büzüldü ve hızla gözlerimi sildim. Ağlamak istemiyordum ama burada aklıma hep zorla bindirildiğim araba ve depoda arkamda hissettiğim pis bedenler geliyordu. Gelecekti de.

Kara kısaca gözlerini kapattı; sanki ben ne karar verirsem vereyim o yolda benimle yürüyecek gibi. Buna hep ihtiyacım vardı. Ona hep ihtiyacım vardı. Esasen bir adamdan manevi anlamda bu kadar çok destek görmeye ihtiyaç duyduğumu o adamla tanışana dek hiç fark etmemiştim.

Sanki boşluğu olmayan bir yere adım attı yüreğimde. Hemen sonra oradaki varlığı orayı doldurabilmesiyle şaşalandı.

Rektörün kapısını tıklattım ve başımı uzattım. Kara hemen dibimdeyken yavaşça gülümsedim. "Merhabalar Fikret Hocam. Ben İngilizce Öğretmenliği talebesiyim. Sizinle kısacık bir husus hakkında görüşebilir miyim?"

"Gel evladım," dedi Fikret Hoca. Odası oldukça ak paktı. Yerler balıksırtı masif parkeydi. Tepesinde ülke kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk'ün bir portresi ve hemen yanında bayrağımız asılıydı. Masasında dizili dosyalar ve birkaç gelişigüzel mürekkepli kalem seriliydi.

Yavaşça masanın karşısındaki tekli koltuğa oturdum ve dirseklerimi kol koyma kısmına dayadım. Kara arkamdan kapıyı kapattı ve masasında oturan Fikret Hoca'ya başıyla selam verip karşımdaki tekli koltuğa oturdu. Geriye yaslandı ve kısaca adamın yüzünü izledi.

"Biliyorum daha geçen gelip izdivaç sebebiyle öğrenci kimliğimdeki soy ismimi değiştirmiştim. Ama şimdi okul kaydımı durdurmak istiyorum," dedim Kara ile ortamızdaki sehpaya bakarken. Bunu söylemek bile utanç verdi çünkü hep kendi parasını kazanan, mektepli bir kadın olmayı düşledim.

"Ah evet... Melek Çakır, değil mi?" dedi Fikret Hoca bıkkın nefes verip. Kara'ya döndü. "Okulu durdurma nedenini de biraz öğrendim. Şaştım kaldım açıkçası. Okulun güvelik sistemindeki açıklara yeni yönergeler ekleyeceğiz. Yabancıları sokmamayı bir türlü başaramıyoruz. Geçmiş olsun evladım. Birkaç yabancı adam seni ürkütmüş okuldaki bi öğretmen rolü ile."

"Nasıl yani?" dedim şaşkınlıkla gözlerim açılırken. "Nereden biliyorsunuz siz tüm bunları?"

Fikret Hoca geriye yaslandı. "Öfkeli bir grup tarafından sözlü tacize uğradım. Bir de," dedi başını olumsuz sallarken. "Tüm öğretmenlerin araba lastiklerini indirdiler. Okuldaki kadın öğrencilerin güvenliği konusunda uyarı ateşi gibi düşünmemi söylediler. Camları patlattılar. Odama kötü mektuplar bıraktılar."

Hızla Kara'ya döndüğümde sakince sehpayı izliyordu. Bir eli çenesinin altında, araladığı uzun bacaklarından birini ritmik bir şekilde titretiyordu. Tekrar hocaya döndüm.

"Bunu bilmiyordum hocam. Ben yalnızca ara vermek istiyorum. Kimseden şikayetçi değilim."

"Size bir teklifim var Melek kızım," dedi Fikret Hoca ve ayaklandı. Köşedeki büyük arşiv kütüphanesine adımladı ve bizim bölüme ait bir dosyayı çıkarttı. "Girmediğiniz iki imtihan var görünüyor. Şimdi burada oturup tamamlayın. Sonra zaten yaz tatili var. Üç ay sonra fikriniz değişirse ikinci sınıftan okumaya devam edersiniz."

Öyle heyecanlandım ki tekrar Kara'ya baktım. Hala sehpayı izliyordu ama varla yok arası sırıttı. Belki de Kara bu teklifi yapmasını Fikret Hoca'ya söylemişti. Öyle ya da böyle bir şekilde oldu.

"Kara?" dedim merakla. Gözleri bana çıktığında hızla başımı salladım. "Ne dersin? Üç ay tatilmiş zaten. Belki o zamana daha iyi hissederim ve devam ederim okumaya!"

Gülümsedi ve oturuşunu biraz rahatlattı. "Harika bir fikir, güzeller güzelim."

Başımı olumlu sallarken Fikret Hoca kendi masasının dibine iki kağıt bıraktı. "Buyurun burada soruları yapın Melek kızım. Sonrasında öğretmenleriniz değerlendirir."

Heyecanla yerimden kalktım ve rektörün masasına oturdum. Kendimi bir eğitim kurumunun patroniçesi gibi hissettim. Büyük, rahat koltuğu ve kocaman masası bir anda özgüvenimi yükseltti. Fikret Hoca bu sırada odadan çıktı.

Masadaki kalemlerden birini alıp kağıtları okumaya başladım. Kara ile zar zor çalıştığımız ama çalışırken seviştiğimiz dersin sınavı vardı önümde.

"Kopya lazım mı?" sorusu ile başımı Kara'ya kaldırdım. Geriye yaslıydı ve beni izliyordu. Kıkırdayarak başımı kağıda indirdim.

"Dikkatimi dağıtma Çakır," dedim gülerken. "Of ya... Keşke kimseden şikayetçi değilim demeseydim. Selin ve Gizem isimli o iki manyağı söyleseydim. Fikret Hoca onlara belki disiplin cezası verirdi."

Bir yandan Kara ile sohbet ediyordum, diğer yandan soruları işaretliyordum.

"Anlamadım?" sesi ile başımı ona kaldırdım. Kaşları çatıktı hafif. "Kim onlar?"

"İki iblis," dedim ve tekrar kağıda döndüm. "Bize pislik diyorlar. Mahallenin imha olması gerekliymiş. Bir de biz mahalle dışında çok korkakmışız. Polisten bile korkarmışız... Biz terörist miyiz ki polisten korkalım? Manyak manyak şeyler diyorlar."

"Anlamadım," dedi Kara tekrar. Ona bakmadan soruyu okudum. "Biz dediğin Han Mahallesi mi? Biz mi mahalle dışında korkakmışız? Sana böyle mi dediler?"

"Evet bir de bize mikrop dediler," dedim ve bir başka soruya geçtim. Soruları yapabildiğim için ve eğitim konusunda ikinci bir şansım olduğu için mutluydum.

"Selin ve Gizem," dedi kendi kendine ve ayaklandı. "Senin sınıfından mı bunlar?"

"Evet Kara," dedim ve soruya baktım. "Dur sınavım bitsin dedikoduya devam ederiz olur mu?"

"Bunu neden şimdi söylüyorsun bana? Seni çok rahatsız ettiler mi? Sana dokundular mı?" dediğinde başımı ona kaldırdım. Odadan çıkmak üzereydi ama benden cevap da bekliyordu.

"Hayır sadece itişip kakıştık," dedim ve tekrar soruya döndüm. "Eğer kantine uğrarsan bana limonata ve portakallı kurabiye alır mısın?"

Cevap vermedi. Odadan çıktı ve beni yalnız bıraktı. Koskoca bir üniversitenin rektörünün odasında geçmiş sınav soruları yanıtlıyordum. Üstelik tek başımaydım. Güç zehirlenmesi yaşadığımı hissettim. Belki de kader gerçekten benim okumamı istiyordu.

İki kağıdı da bitirdikten sonra ayaklandım ve çantamı alıp kapıdan çıktım. Kapının önünde Fikret Hoca ve Kara'nın konuştuğunu gördüm. Bana döndüklerinde Kara elini bana uzattı.

"Teşekkürler her şey için hocam," dedim şirin sesle, Kara'nın elini tutarken. "Üç ay sonra İnşallah daha güzel bir şekilde dönerim."

Fikret Hoca gülümsedi ve odasına girdi. Kara'yla el ele tutuştuğumuz kolumu sallandırarak kampüsten çıktım.

Öyle mutluydum ki bana verilen ikinci bir şans olduğunu düşündüm. "Ablam zaten Şebnem'e bakacaktı değil mi Kara? Belki gerçekten hamileyken okumaya devam ederim."

"Ben de bakarım," dedi elimi öperken. "Sen okumak iste ben hem seni okuturum hem de veledi büyütürüm."

"Ya kızımız hakkında neden velet diyorsun?" dedim sinirle. "Kibarlaşır mısın?"

Arabanın önüne geldiğimizde diğer elinde tuttuğu poşeti bana uzattı. "Al bakalım. Limonatan ve kurabiyen."

"Ay unutmadın mı?" dedim hızla poşeti alırken. Arabanın kaputuna torbayı koydum ve yiyecekleri çıkartmaya başladım. "Teşekkür ederim, aşkım."

"Afiyet olsun, o aşkın ağzını yer senin," derken sağa sola bakıyordu. Sonunda sırıttı ve elini gel anlamında salladı.

Başımı Kara'nın sırıttığı yöne çevirdiğimde Gizem ve Selin'i yanlarındaki iki koruyucu abiyle birlikte otoparka gelirken gördüm. Gözlerim açıldı ve portakallı kurabiyeden çok daha büyük bir ısırık aldım.

"Bunlar ne arıyor burada!" dedim ağzım dolu. "Bu ikisi işte beni ve mahalleyi kötüleyenler!"

Gizem ve Selin öyle bembeyazdı ki ne konuşuyorlardı ne de gözlerini bana çıkarıyorlardı. Sadece susup etrafa bakıyorlardı.

"Evet," dedi Kara arabanın kaputuna kalçasını koyup kollarını göğsünün altında birleştirirken. "Han Mahallesi hakkında bir şeyler diyormuşsunuz. Duymak isterim."

"Bir şey demiyoruz," dedi Gizem ıkıla sıkıla. "Bir şey yapmadık. Bir şey demedik. Kimse ile anlaşmadık biz."

"Benimle hep uğraştılar!" dedim ağzım dolu Kara'ya dönerken. İşaret parmağımı onlara tuttum. "Bize zavallı dediler! Şebnem şahit hatta! Sınıftaki Şebnem yani karnımdaki değil. Ama doğru!" dedim başımı olumlu sallarken. "Karnımdaki Şebnem de şahit! Tuvalette beni sıkıştırdılar ve kandırdılar! Sonra da beni bir adam aldı götürdü Kara!"

Kara sakince beni dinledi ve tekrar onlara döndü.

"Yalan!" dedi Gizem gözleri açılırken. Selin ise korkudan ağlamaklı bakıyordu. Dokunsan, haykırırdı. Öyle bir korku.

"Yalan söylüyor biz kimseye bir şey demedik! Yemin ederim iftira atıyor!"

"İftira," dedi Kara başıyla onaylarken. Bayık bayık sırıttı. Elini havaya kaldırdı. İşaret parmağını tuttu. "Gerdanlık Olayı'nı duydunuz mu?"

"Ne?" dedi Gizem yutkunurken. "Ne olayı?"

"Hazreti Aişe," dedi Kara yavaşça. Elini indirdi ve cebine koydu. "İftiraya uğrar bir gün. Çok kötü, çok iğrenç bir iftira."

"Bir iftira atmıyoruz," dedi Selin kekeleyerek. "Gerçekten bu kız kendi kendine uyduruyor. Biz bu kızı tanımıyoruz bile."

Kara gülümsedi. "Sonra bu iftira sonucu tepedeki ne dedi biliyor musunuz?" Derin bir nefes verdi ve yere daldı gözleri. Bir sureyi düşündü kendi kendine.

"Sizin gibilere bu dünyada ve diğer dünyada yakıcı bir azap var."

Başını kaldırdı ve Gizem'e baktı. Masmavi gözleri yansa da ifadesi ve sesi oldukça sakindi. "Ahireti bilmem, ama bu dünyada şahitlik ettiğim, iftira atan herkesin cezasını yakarak ben veriyorum."

Sonra bir motor sesi. Kampüsün önünü gümbürdetti. Bu bana dejavu hissettirdi. Zeki motorunda bağırarak girişe doğru sürüyordu. Öyle hızlıydı ki yüzünün rüzgardan dalgalandığını hissettim.

Hızla dibimizde durdurdu. Motorundan indiği gibi saçlarını sağa sola savurup kahkaha attı. "Yaşasın! Ceza!" dedi zıplarken. "Hemisi de mahalle dışında!"

"Ne demek bu?" dedi Selin bir adım geriye atmaya çalışırken. "Bu korkunç tipli adam kim!"

"Korkunç tipli adam senin anandır!" dedi Zeki sinirle.

Selin geri gitmek istedi ama üniversite dönemi boyunca beni ara ara gözetleyen ve zorla arabaya bindirildiğim sırada hızla Kara'ya haber veren o iki koruyucu abi onu engelledi.

"Bırakın!" dedi bağırarak. "Bırakın ulu orta insanların içinde ne yapacaksınız!"

"Sakin olsana," dedi Gizem yavaşça. "Rezil ediyorsun insanlar bize bakıyor."

"Ya çekip vururlarsa bizi!" dedi Selin haykırarak. "İmdat! Sağcılar bize saldırıyor! Sağcılar bizi öldürecek! Hemen yardım çağırın, polisi çağırın!"

Zeki alt dudağını büzüp kaşlarını ağlamaklı yaptı ve birkaç saniye sonra yavaşça sırıttı. Selin'e doğru bir adım attığında Selin elini ona kaldırdı. "Vurma! Arkadaşlar yardım edin!"

Zeki ellerini iki yana kaldırdı. "Ben kadınlara vurmam. Haşa! Ben asla dayak atmam."

Kampüsün dışında ufak bir insan kümesi vardı ve bize bakıyorlardı. Ne olduğunu anlamadan aralarında fısıldaşıyorlardı ancak sağ sol kavgası olduğunu sandıklarından hiç yanaşmadılar. Aksine uzaklaşmaya başladılar.

"Oy benim çirkinim," dedi Zeki tekrar ona bir adım atarken. "Neden sağcı imajı verdim acaba sana?" Üzerindeki deri cekete baktı. "Oysa çok hippi bir ruhum var benim."

"Lütfen kezzap atmayın!" dedi Selin bağırarak. Öyle korkuyordu ki ne dediğini ne yaptığını bilemiyordu. "Yardım edin arkadaşlar! Yalvarırım susmayın! Polisi çağırın!"

"Kara?" dedi Zeki, ona dönerek. "Bu ikisi kıt kıt mı?"

Kara benim biten kurabiye çöpümü araba kaputundan aldı ve yavaşça kapımı açtı. "Gel bakalım. Biz gidiyoruz."

Arabaya bindiğim sırada ne yapacağımı bilemiyordum. "Melek lütfen durdur! Özür dileriz! Biz seni bir yerlere götürüp zarar vereceklerini bilmiyorduk! Sadece korkutacaklarını sandık! Yalvarırım durdur!"

Arabaya bineceğim sırada Kara duraksadı ve doğruldu. Birkaç adım attı ve elimden tutup beni tekrar arabanın kaputuna yasladı.

Ellerini arkadan bağladı ve bedenini hafif ileri geri oynattı. Gözlerini kıstı. "Söyle," dedi yavaşça. "Ben senin güzelliğini kıskanan çirkin bir orospuyum."

"Ne?" dedi Gizem anlam veremeyerek.

"Evet," dedi Kara ve başıyla onaylayıp tekrarladı. "Ben senin güzelliğini kıskanan çirkin bir orospuyum. Söyle böyle."

Gizem birkaç saniye sırasıyla bize baktı ve boğazını temizledi. "Ben senin güzelliğini kıskanan çirkin bir orospuyum," dedi yavaşça.

"Senden özür dilerim," dedi Kara gür sesle. "Sana bizi bağışladığın için minnet duyuyorum, Melek."

"Senden özür dilerim," dedi Gizem bana bakarak. Yavaş ama zar zor söyledi. "Sana bizi bağışladığın için minnet duyuyorum, Melek."

"Ben baba sevgisi dahi alamamış bir ilgi orospusuyum," dedi bu sefer Selin'e dönerek. "Bu yüzden yanımdaki kevaşenin götünü yalayıp onunla bir kendimden güzel ve sevilen kızlara öfke kusuyorum. Söyle."

"Ben," dedi Selin ve bir an durdu. Hızla gözlerini sildi ve kekeleyerek tekrar etti. "Ben baba sevgisi dahi görmemiş bir orospuyum. Bu yüzden güzel kızlara öfke kusuyorum... Yanımdaki kevaşenin götünü yalayıp."

"Senden özür dilerim Melek," dedi Kara yavaşça.

"Senden özür dilerim Melek," dedi Selin hızla.

"Keşke senin kadar güzel olsaydım," dedi Kara.

"Keşke senin kadar güzel olsaydım," dedi Gizem.

"Zeki çok yakışıklı!" diye bağırdı Zeki. "Bunu da söylesinler ulan Kara!"

"Zeki çok yakışıklı," dedi Selin korkuyla. Ufak bir şakayı bile ciddiye almıştı. Öyle korkuyordu ki ses telleri titriyordu.

Zeki hızla bize baktı. "Duydunuz mu?" dedi ağlamaklı. "Bu karılar hep böyle bana hasta amına koyayım. Söyle lan!" dedi Selin'in korkusunun üzerine giderek. "Dünyanın en mükemmel ve erkeksi kızıl Zekihan'ı keşke benim olsa!"

"Yeterli," dedi Kara ve tekrar beni tutup arabanın kapısına ilerletti. "Geç bakalım bebeğim."

Arabaya bindiğim sırada ne yaşandığını algılamaya çalışıyordum. Öyle enteresan bir durumdaydım ki kızların bana söylediği, Kara'nın onlara söylettiği şeylerin şokundaydım.

"Affettik mi?" dedi Zeki bir aç köpek gibi komut beklerken. "Oho! Bu ne birader? Ceza yoksa beni niye çağırdın? Özür seramonisi dinlemeye mi geldim?"

"Yap işini," dedi Kara kapımı kapatırken. "Ben yalnızca Melek'ten özür dilettim. Gerisi devam. Sende."

Zeki ellerini birbirine sürtüp kızlara doğru bir adım attığında Selin çığlık atarak kaçmaya başladı. "İmdat!" dedi bağırırken. "Yetişin! Kimse yok mu!"

Herkes bir anda Selin'e odaklanınca bu sefer Gizem koşmaya başladı. Öyle hızlı kaçıyordu ki şaşkın şaşkın arabadan onları izliyordum.

"Mahalle dışında da ne zormuş amına koyayım," diye söylenen Zeki motoruna atladı. "Neyse ben hallederim bu ikisini. Onlara bugün çok eğlenceli bir ceza seçtim. Oldukça modern ve tamamen yasal bir ceza. Hadi selametle."

Bir anda Selin'in arkasından motoru sürmeye başladı. Ayağa kalktı ve dilini çıkarttı. Bağırarak motoru sürdüğü sırada Selin çıldırmış gibi korkarak bir ara sokağa girmişti.

Kara bu sırada arabaya bindi ve yola çıkarttı. Giderken mahallenin koruyucu abilerine kısaca korna çaldı ve selamlaştı.

Yola çıktığımızda neler yaşandığını hala idrak edememiştim. Öylece şaşkın şaşkın karşı camdan yolu izliyordum. "Kara," dedim merakla. "Az önce ne yaşandı?"

"Kemerini tak," dediğinde kemeri taktım ama hala yola bakıyordum.

"Ne oldu yani şimdi?"

"Bir şey olmadı bebeğim," dedi ve elini uzattı. "Sadece duymanı istedim. Sana kötü davranma nedenleri senin dünyadaki en güzel kız olmandan dolayı. Haklılar. Karı olsam ben de seni kıskanırdım. Öyle güzelsin."

Dudaklarımı birbirine bastırdım ve gülmemek için camdan baktım. "Zeki ne yapacak onlara?"

"Bilmem," dedi sakince. "Tahminim yok. Halleder o."

"Kara?"

"Evet, güzeller güzelim?"

"Beni gerçekten kıskanıyorlar mı?" dedim gülümserken. "Yani ondan mı uğraşıyorlar benimle?"

"Valla bir bakıyorum da," dedi kısaca beni süzüp tekrar yola bakarken. "Sen kadınsan diğerleri tam olarak ne? Kadın bile değiller. Sen kadın olma kriterlerini öyle arttırıyorsun ki amına koyayım, karılar da doğal olarak kendini çöp gibi hissediyor."

"Ya salak!" dedim gülerken. "Salak mısın ya!"

"Salağım," dedi ve sırıttı. Yola bakarken elini uzattı. "Dünyanın en güzel kadını salak etti."

"Ya aslında bence de ben güzelim," dedim ve elini tuttum. Camdan baktım sırıtırken. "Yani gerçekten çok güzelim değil mi? Hem sen hep diyorsun ya güzelim diye, ben böyle..." Kampüsün ilerisindeki sahafın önünde Şebnem'i görünce cümlem kesildi. "Kara dursana!" diye bağırdım. Bir anda frene bastığında kemerime rağmen öne doğru başım savruldu. Hızla refleks olarak bir eliyle bedenimi tuttu ve korkuyla bana döndü.

"Kızım manyak mısın ne bağırıyorsun?" dedi nefes nefese.

"Şebnem'i gördüm," dedim ve hızla kemerimi çözdüm. "Yana çeksene! Ona selam vereyim!"

"Allah'tan arkada araba yoktu," dedi harlı bir şekilde arabayı sağa yöneltirken. "Bir yerine bir şey oldu sandım. Bağırma bir daha öyle."

Arabadan inip hızla kitapçı dükkanına adımladım. Şebnem kapının önündeki küçük masada oturmuş, elindeki kitabı okuyordu.

"Şebnem!" dedim heyecanla. Başını şaşkınlıkla bana kaldırdığında kocaman el salladım. "Nasılsın! Sınavlar bitti!"

"Ya sen nerelerdesin?" dedi ayaklanırken. Kitabın ucunu kıvırdı ve kapattı. Bana sıkıca sarıldı. "İki gündür gelmiyorsun sınavlara. Ne oldu?"

"Şey aslında ben kaçırıld-" Duraksadım ve boğazımı temizleyip güldüm. "Hamileyim de. Çocuk kontrollerine gittik geldik."

"Ne?" dedi hızla karnıma bakıp. "İnanmıyorum! Hayırlı olsun!"

"Dediğim gibi," dedi Kadir elinde iki kahve ile dükkanın önüne çıkarken. "Hüseyn Cavid isimli yazar Azerbaycan için çok önemli."

Kahveleri masaya koyup Şebnem'e baktı ve bana döndü. Birbirimizi gördüğümüzde aynı anda gözlerimiz büyüdü.

"Kadir?" dedim heyecanla. "Nasılsın?"

Kadir hızla arkama baktı çünkü Kara onu gördüğü için arabadan inmiş, buraya adımlıyordu.

"Teşekkürler Melek," dedi ama bir adım geriye gitti ve dükkan kapısının eşiğinde durdu. "Siz nasılsınız?"

"Teşekkür ederiz!" dedim. Kara bu sırada dibimize varmıştı. "Şebnem biliyor musun biz çocuğumuzun adını Şebnem koymaya karar verdik çünkü anlamı çiy demekmiş ya... Bizim için çiy çok manidar. Sen onun isim annesi oldun!"

"Gerçekten mi?" dedi Şebnem heyecanla. "Çok sevindim!" Kara'ya başıyla selam verdi. "Hayırlı olsun."

"Eyvallah," dedi gözleri Kadir'deyken. "Sen hayırdır?"

"Burayı devraldım ben abi," dedi Kadir yutkunup. "İlerideki bir eve taşındık babamla. Bu dükkan da boştu. Babam da heves etti. Diğer dükkanı satıp burayı devraldık."

"Çok iyi yapmışsınız Kadir," dedim başımı onaylar sallarken. "Biz aslında Kara ile gelip babanla bir konuşacaktık ama bir sürü olay oldu. Babana selamlarımızı söyle. Hayırlı olsun, çok şekermiş burası."

"Sağ ol," dedi Kadir ve Şebnem'e döndü. "Sevgilim de çok seviyor burayı."

"Ne?" dedim şaşkınlıkla. "Şebnem ve Kadir? Siz? Sevgili?"

"Evet," dedi Kadir korkuyla. "Benim ilk aşkım. Hayat ışığım. Milyon Kere Şebnem'im!"

Şebnem de anlamadı ama onu bozuntuya vermek istemez gibi onayladı. "Ya ya," dedi gülümserken. "Öyle. Bakalım. Kitap öneriyordu Kadir bana."

"Hangisi?" dedim merakla kitaba bakarken. "Kara kesin okumuştur bunu çünkü Kara binlerce kitap biliyor!"

"Bu Azerbaycan Edebiyatı'ndan bir kitap," dedi Şebnem ve merakla kitabı bana uzattı. "Baksana. İblis diye bir kitap. Çok övdüler. Başladım ben de."

"Ay Kara sen bu kitabı okudun mu?" dedim merakla ona dönerken. "Senin Azerbaycan'da bir sürü arkadaşın vardı." Hızla Şebnem'e döndüm. "Çok geniş bir çevresi var. Mısır'dan tut tüm ülkelerde ahbapları var."

"Ne güzel," dedi Şebnem merakla. "Çevre çok önemli tabii."

"Okudum," dedi Kara, Kadir'e bakarken. "Kendi halinde, saf bir adamın tıpkı Faust gibi içindeki şeytanla yüzleşmesinden bahseder yazar bu kitapta. Hatta sevdiği kadın için nasıl katile dönüştüğüne, kendi kardeşini bile feda edişine şahitlik ettirir." Gözlerini kıstı. "Öyle bir iblis bu benim içimdeki. Kitaptaki gibi."

Kadir'in gözleri kocaman olurken hızla Şebnem'e döndü. "Sevgilim baksana nasıl da biliyor değil mi her kitabı?"

"Evet inanmıyorum ya," dedi Şebnem ve sandalyeye oturdu. "Ben daha o sahnelere gelememiştim. Demek Arif karakteri zamanla psikopatlaşıyor."

"Neyse ne!" dedi Kadir ve güldü. "Tombalak Hanım da burada. Selam vermek ister misiniz?"

"Ay nerede o?" dedim merakla sahaftan içeri girerken. "Burası eskisinden daha büyükmüş."

Kadir'in dükkanında biraz vakit geçirdikten sonra tekrar arabaya bindik. Yolda sessizdik. Ben Kadir'i Şebnem ile çok yakıştırmıştım. Onlar adına mutluydum. Kara ise öylece yolu izliyordu.

"Kara ben de Azerbaycan'a gitmek istiyorum," dediğimde dikkatini bana verdi ama hala yola bakıyordu.

"Gidelim bebeğim," dedi ve eliyle bacağımı tuttu. "Balaca ısrar edip duruyor zaten. İstersen gidip gezdireyim seni oralarda."

"Bir de onların yemekleri çok güzelmiş," dedim camdan bakarken. "Bir yemek kitabında okumuştum. Gidip denesek... Hayır Şeboşumun canı çekmiş ondan yani."

"Ölsün Kara sana da Şeboşuna da," dedi yavaşça. "Ben size yedireyim en güzellerini. Yarın gidelim."

"Olur," dedim kıkırdarken. "Şey... Melisa ve Kaya ne yaptı acaba? Onlar da gelmek ister belki."

"Söylersin bebeğim. Sen planı yap. Çağır istediğin herkesi. Ben gerisini hallederim."

"Tamam!" dedim neşeyle. "Bugün çok güzel gidiyor değil mi Kara? Önce okuldan ayrılmama kararı aldım sonra da sınavlarımı oldum. Kadir ve Şebnem de oldukça mutlu. Bir de yarın tatile gidiyoruz!"

"Öyle," dedi gülümserken.

"Sen de mutlu musun?"

"Sen mutlu oldukça ben zaten hep mutlu oluyorum. Benim mutlu oluşum sana bağlı."

Eve vardığımızda ablamla ve Müjgan teyze ile biraz sohbet ettim. Yukarı geçip valiz hazırladığım sırada kapı çaldı. Bir yandan kasetten müzik dinlerken diğer yandan kapıya vardım.

Kaya kapının önünde telaşla bana bakıyordu. "Melek ben baba oluyormuşum," dedi şaşkınlıkla. Bir an ne yapacağımı bilemedim ve ellerimi yanaklarıma koydum.

"Ay inanmıyorum!" diye bağırdım.

Kara bu sırada duştan çıkmış, altına eşofman giyerek kapıya gelmişti. "Hayırlı olsun Kaya!" dedim hızla. "Ay çok sevindim canım benim ya!"

"Biliyordun değil mi?" dedi Kaya ama heyecandan kızamadı bile. "Abi?" dedi ve Kara'ya hızla sarıldı. "Amca oluyorsun!"

Kara onu içeri alıp mutfağa yöneldiğinde Kaya hemen peşinden ilerliyordu. "Abi aynı anda çocuklarımız olacak. Olaya gel! Melisa çocuğu aldırmamış!"

Kara onlara viski doldurup bir bardağı kardeşine uzattı. "Tebrik ederim kardeşim. Umarım üstesinden gelebilirsin bu baba olma muhabbetinin."

"Valla gelirim!" dedi heyecanla ve viskiyi başına dikti. "Melek," dedi bana dönerken. "Evlenme teklifi fikri ver bana. Hemen istemem lazım benim kızı babasından. Çok sever o böyle kalabalık ortamda teklifi bence. Ne dersin?"

"Hım," dedim dudaklarımı birbirine bastırıp kıkırdarken. "Aslında yarın biz Azerbaycan'a gidiyoruz. Siz de gelin. Orada beklemediği bir anda yapabilirsin teklifi." Kara'ya döndüm. "Olur mu?"

Kara bir an duraksadı. "Sen olur diyorsan benim üzerine söz söyleme hakkım var mı?" dedi şaşkınlıkla. Kaya'ya döndü. "Duydun yengeni. Ayarlayın yarın."

"Zeki ve Hande'ye de söyle. Sonra onlardan bizi niye çağırmadınız diye laf işitmeyelim. Hem çok ayıp olur onlar gelmezse," dedim kıkırdarken.

"Tamam," dedi Kaya ve hızla kahkaha attı. "Lan baba oluyorum!" dedi abisine tekrar sarılırken. Kara da sırıttı. Ama onun Kaya ile ilgili bazı endişeleri vardı. Belki de tam anlamıyla güvenmiyordu, bilemiyorum.

Ertesi sabah birkaç günlüğüne kedilere bakması için ablama Zeki ve bizim evin anahtarlarını verdik. Zeki'nin heyecanlı türküleri ve Hande'nin gülmeleri ile arabaya bindik. Ben çok tatlı pembe bir mevsimlik elbise giymiştim. Kara ise simsiyahtı. Siyah gömleği, siyah kumaş pantolonu vardı.

Kaya ve Melisa ayrı araba ile geliyorlardı.

"Valla çok iyi bir fikir oldu bu," dedi Hande camdan dışarı izlerken. "Orası çok güzeldi. Birkaç kez gitmiştim ama unuttum çoğu yeri."

"Azerbaycanlı bayan karıları güzel oluyor," dedi Zeki heyecanla. "Çok verimli bir tatil olacak benim için de."

"Ay sen artık bir dursan mı ya?" dedi Hande ve gözlerini devirdi. "Senin karı kız dışında bir vizyonun yok mu?"

"Yok!" dedi Zeki sinirle. "Ben böyleyim kızım. Ben nankör bir abazayım."

"Hiç de bile," dedim ön koltuktan kıkırdarken. "Aa, Zeki! Senin eski aşığın yeni manita yapmış."

"Hangisi?" dedi Hande şaşkınlıkla.

"Şebnem," dedim ve arkada oturan o ikisine döndüm. "Kadir vardı ya benim kitapçı arkadaşım. Onunla sevgili olmuş."

"Vay şerefsiz dölü Kadir," dedi Zeki geriye yaslanırken. "Aman o kızdan olmazdı zaten." Yüzünü ekşitti. "Ühü! Ühü! Narin bir bebeğim ben! Ne yapayım ben öyle karıyı? Bana motorda arkamda otururken benimle tek teker atacak benim gibi deli lazım."

"Bulursan söylersin," dedi Hande ve camdan bakarken güldü. "Yalnız öleceksin."

"Diyene bak," dedi Zeki aynı şekilde camdan bakarken. "Bunu diyenin kapısında kuyruk var sanki."

"İnsanlar sizden korktuğu için olabilir mi!" dedi Hande ona dönerken. "Sizin yüzünüzden. Bahtımı kapatan üç tane zebellah gibi abim var. Erkekler ne yapsın?"

"Hangi erkekler mesela?" dedi Kara, yolu izlerken. "Bir tane örnek olarak isim ver bakalım."

"Yok ki," dedi Hande sessizce. "Öyle biri yok yani."

Zeki pis pis gülerken Kara arabayı havaalanına çekmişti. Normalde yurt dışı yasağı vardı ama aynı Mısır'da olduğu gibi Azerbaycan'da da bir şekilde bunu ayarlayacağı birilerini bulmuştu.

Havaalanında diğer insanlardan ayrı olarak farklı bir bölmeden içeri girdik. Bu beni heyecanlandırmıştı. Bize ayrı bir muamele gösteriliyordu. Görevliler bizimle oldukça kibar ve nazik bir şekilde ilgilenerek küçük bir uçağa doğru eşlik ettiler.

Uçağa bindiğimizde gözlerim parladı. Karşılıklı bir sürü rahat koltuk vardı. Ortada yere monte bir sehpa, üzerinde çiçekler vardı. Etraf alkol ve sigaralıklarla doluydu.

"Burası bizim evden daha lüks," dedi Melisa ağzı aralık içeri incelerken. "Tam olarak kimin bu özel uçak?"

"Han Ailesi'nin," dedi Zeki böbürlenerek. "Bizde bundan bir sürü var yenge bayanı."

"Gerçekten mi?" dedi Melisa heyecanla. "Kaya siz bu kadar zengin miydiniz?"

Kara bir yere yerleşirken hemen dibine girdim ve onun yanına oturdum. Hostes bize kısaca uçuş hakkında bilgi verdi. Bu sırada diğer herkes boş bir yere geçip yayılmıştı. Zeki ayakkabılarını çıkartıp ayaklarını Kaya'nın üzerine uzatırken Hande cam kenarına yerleşip eline bir dergi aldı.

Pilot kabininden iki beyefendi çıkıp bize kısaca selam verdi ve uçuş süresini, çıkacağımız yüksekliği anlattı. Kibarca yerlerine döndükleri sırada ben merakla uçağın içini izliyordum.

"Korkma, ben buradayım," dedi Kara yavaşça.

Başımı ona çevirdim. Gülmeye başladım. "Sen de hep bunu diyorsun, Çakır. Helikopterde de aynısını söylemiştin. Uçak düşse tam olarak ne yapacaksın? Nasıl korkmayayım ki sen buradasın diye?"

Birkaç saniye şaştı ama sonra sırıttı ve kolunu omzuma attı. "Bilmem. Dua falan ederim. Benim dualar tutuyor. Tepedeki ile iyiyiz bu aralar."

"Maşallah," dedim gülerken. "Allah aranızı bozmasın."

"Kızım Allah ile aram iyi zaten."

"Ay Kara dur gidiyoruz!" dedim heyecanla. Tekerler döndüğünde Zeki hızla hostesten bir viski istedi.

Uçak havalanana kadar gözlerim kapalı bir şekilde Kara'nın elini tuttum. Helikopterden daha hızlı ve korkutucu gelmişti bana.

Zeki havada düzlüğe girdiğimizde sessizliği böldü. "Hande? Düşersek falan önce hamile bayan kadınları ve çocukları kurtarın diyorlar. Melekle Melisa zaten hamile onlar gitti. Sonra çocuk zekalı Kaya var. O da gitti. Kim kaldı?" Parmaklarıyla saydı. "Sen, ben, Kara. Önce ben atlayayım tamam mı?"

"Ay atla," dedi Hande gülerken. "Atla. Sen zaten uçak düşse ve komple patlasak bile ölmezsin. Hepimizi gömersin. Kapiş?"

"Kötülere bir şey olmaz kızım," dedi ve hostesin getirdiği viski şişesini aldı. "Sağ ol canım. Rus musun sen?"

"Hayır efendim," dedi hostes ve kibarca beklemeye başladı.

"Nerelisin?" dedi Zeki viski doldururken.

"Sana ne?" dedi Hande şaşkınlıkla. Gözlerini hostese çıkarttı. "Bir şey lazım olursa sesleniriz. Gidebilirsin."

"Tabii efendim," dedi kadın arka bölmeye geçerken.

"Ya niye ekmeğimle oynuyorsun yelloz!" dedi Zeki sinirle. "Senin yüzünden uçuş kalitem düşüyor be kadın."

"Havada karada her türlü dişiye nasıl asılabiliyorsun?" dedi Hande sinirle.

"Kızım ben içgüdüsel olarak kadın gördüğümde hayvanlaşıyorum. Bu benim erkeksi Zekihan Kızıllığımdan. Aha sor!" dedi ve beni gösterdi. "Sizin okuldaki karılar dün yanık yanık konuşmadı mı bana? Yok Zeki dünyanın en yakışıklı erkeği falan fistan İnter Milan demediler mi?"

"Dediler," dedim kıkırdarken. "Hepsi hayran bizim okuldakilerin."

"Kim onlar?" diye sordu Hande şaşkınlıkla. "Sen ne arıyordun Melek'in okulunda? Ayrıca kim dedi sana öyle?"

"Valla kapış kapış gidiyorum," dedi Zeki ve sırasıyla bize çekirdek uzattı. Yalnızca Melisa ve ben çekirdek almıştık. Melisa gülerek sohbeti takip ederken Kaya onun dibinde hafif uyukluyordu.

"Zeki'nin bir aurası var ama cidden," dedi Melisa kıkırdarken.

"Ne oldu o iş?" dedi Kara hatırlamış gibi. "Ne yaptın kızları?"

"Kıt kıt," dedi Zeki ve gülerek yere çekirdek kabuğu tükürdü. "Saçlarını kazıdım."

"Ne?" dedi Melisa şaşkınlıkla. "Kızların saçlarını mı kazıdın?"

"He," dedi ve sırıtırken yere çekirdek kabuğu attı. "Çok kral ceza oldu onlara. Korkuttum bir de. Hakaret falan ettim."

"Sadece bununla kaldığına inanan var mı?" dedi Kaya bıkkınlıkla. "Muhtemelen siz korkmayın diye söylemiyor." Zeki ise sırıtıyordu.

Çekirdek çitlerken bir anda ayağa kalkıp koridora geçtim. "Bakın şimdi ben kimim?" dedim ve çekirdeği yere tükürdüm. "Yenge? Bana kız ayarlasana!" Tekrar tükürdüm. "Yenge? Ben çok yakışıklıyım değil mi? Hanımefendi bayan karısı söylesene!"

"Ay Zeki abinin taklidini yapıyor," dedi Hande kıkırdayarak.

"Oy Zoko obo," dedi Zeki ve yüzünü ekşitip ayaklandı. "Çekil kız! Ben sana taklit göstereyim şimdi."

Bir an durdu ve ben koltuğa tekrar oturunca işaret parmaklarını birbirine dokundurup bir ayağını arkadan kaldırdı. "Ay çok ama çok mutlu bir gün! Hayat harika!" Şirin sesi ile gözlerini kırptı. "Dünya mükemmel! Çiçekler! Böcekler! Çok ama çok mutluyum Kara!"

"Melek!" dedi Melisa gülerken. "Ay aynısını yaptı. Cilvesine kadar!"

"Ben böyle miyim?" dedim şaşkınlıkla Kara'ya dönerken. Onun gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp yeri izlediğini fark ettiğimde sinirle Kara'nın omzuna vurdum. "Gülmesene! Ben böyle miyim!" Gülmeye başladım ve tekrar vurdum. "Sana diyorum Kara! Ben böyle miyim?"

"Değilsin bebeğim," dedi yavaşça ve boğazını temizledi. "Ben o avele gülmedim. Aklıma bir fıkra geldi de."

"Zeki lütfen Kaya'yı yapsana!" dedi Melisa gülerken.

Zeki bir anda öne doğru eğildi ve ağzını açıp sağa sola baktı. "Ne oldu lan? Kim ne yapmış lan? Ne bu? Ne oldu?" dedi şaşkın şaşkın.

"Ulan mal değneği ben böyle salak mıyım?" diye sordu Kaya.

"Ha?" dedi Zeki ağzı aralık şaşkın şaşkın bakarken. "Kim ne yapmış lan? Ne oldu lan? Melisa! Affet lan! Yoksa seni kaçırırım duydun mu!"

"Ay aynı avarelik," dedi Melisa. Hande ise gülmemek için eliyle ağzını kapatmış, yeri izliyor gibiydi.

"Ayıp oluyor ama," dedi Kaya şaşkınlıkla. Aynı Zeki'nin taklidindeki gibi ağzını araladı. "Kızım ben salak mıyım siz niye bana salak muamelesi gösteriyorsunuz?"

"Ağırsın ağır," dedi Zeki başını onaylarken. "Etrafına şu at gözlüklerini bir çıkartıp baksan çevrende olup biteni göreceksin de göremiyorsun." Bir an kaşlarını çattı. "Senin sırtın niye Çin Seddi gibi büyümüş len? Benden habersiz spor mu yapıyorsun köpek?"

Kaya bir an omuzlarını ileri geri salladı ve oturuşunu rahatlattı. "Gel güreş yapalım tekte yere sererim seni."

Zeki ona bayık bayık bakarken Hande sesli bir şekilde güldü. "Ay Kara abimin de taklidini yap Allah aşkına!"

"Tamam bak şimdi aynısını yapacağım. İyi izle," dedi Zeki ve kaşlarını hafif çattı. İfadesi dümdüzdü. Ellerini arkadan birleştirdi ve hızla burnunu çekti. "Olmak ya da olmamak," dedi ağır ağır. Gülmekten yanaklarım ağrırken Zeki bu sefer diğer tarafa baktı ve ağır ağır sırıttı. "Bütün mesele budur. İnsanı hayatta tutan iki şey vardır, küçük kiracı. Bilir misin nedir?" Bana döndü.

"Nedir Kara?" dedim gülerken.

"Bilmez misin?" dedi ve başını hafif yukarı kaldırıp kaşlarını havalandırdı. Öyle yavaş ve kalın sesle konuşuyordu ki gülmekten karnım ağrımıştı. "Bilmemen beni kırar, küçük kiracı."

"Söylesene!" diye kıkırdadım. "Hadi neymiş insanı hayatta tutan iki şey?"

"Biri umutları, diğeri nefretleri..." dedi ve yavaşça burnunu çekti. "İnsanoğlu böyledi-" Kara onun suratına sertçe çakmak fırlatınca hızla yüzünü örttü ve normal ifadesine dönüp telaşla koltuğa oturdu.

"Amına koyduğumun çocuğu ben böyle miyim lan!" dedi Kara sinirle.

"Şaka yahu," dedi Zeki, yanında gülmekten gözlerinden yaş gelen Melisa'ya yavaşça omuz atarken. "Komik yaptım değil mi?"

"Ay çatlayacağım," dedi Melisa ve gözlerini sildi. "Çocuk doğacak vallaha."

Kara'nın koluna girip başımı koluna yasladım ve gülerken sırıttım. "Ne kadar yolumuz kaldı?"

"Çok az kaldı. Zeki abi ile valla zaman nasıl geçiyor anlamıyorum," dedi Hande gülerken. "Yeminle insan yaşlanmaz bununlayken."

"Hım," dedi Melisa dudaklarını birbirine bastırıp. Ben ise sohbetin devamını tahmin ederken doğruldum.

"Kara beni pilotun oraya götürür müsün? O kısımdan da dışarıyı izleme şansımız var mı?" dedim merakla.

Önce şaşırdı ama sonra üstelemeden ayaklandı. "Var mı gelmek isteyen?"

"Yok," dedi Hande gözleri biraz açık. Yutkundu. "Siz gidin. Biz buradayız."

Kara'nın elinden tutup koridorun en ön kısmına doğru ilerlemeye başladım. Pilot kabinin dibindeki küçük lavaboyu görünce duraksadım.

"Şey," dedim ve ona döndüm. "Önce ben bir lavaboya gireyim."

"Tamam bekliyorum," dedi ve pilot kabinin kapısına omzunu yasladı. Diğerleri arka kısımda aralarında hararetle konuşurken Kara gözlerini kıstı. "Ne ayak bunlar?"

"Bilmem," dedim ve kapıyı açtım. "Şey," dedim tekrar. "Sen de gelmek ister misin?"

"Sen çişini yaparken elini tutmam için mi?" dedi ama bunu derken çoktan içeri girdi. "Yoksa acıktın mı?" diye sordu. Gözleri dudaklarıma indi.

Aynadan kendime baktığım sırada onun cümlesi ile gözlerimi ona çevirdim. Aynadan onun yansımasına baktım. Bedeni arkama yapışmış, yavaşça sıcacık nefes verdi boynuma. "Acıktıysan doyurayım hemen. Benim tek emelim seni mutlu etmek, biliyorsun."

"Burada mı?" diye fısıldadım. Bir uçağın lavabosundaydık ve ailemiz biraz ötedeydi.

"Sana dokunmanın yeri ve zamanı olur mu hiç?" diye sordu yavaşça. Bedenimi tutup kapıya doğru çevirdi ve yanağımı yavaşça kapıya yasladı.

 

 

 

AYIPLI SAHNE!!!!!!!!!!!!!

Ellerimi arkadan tuttu ve tek eliyle bileklerimden kavradı. Minik minik yanağımı öpmeye başladı. Eğilerek eteğimi yavaşça yukarı doğru kaldırdı ve parmaklarını külotuma sürttü. "Islanmışsın, güzeller güzelim."

"Öyle mi?" dedim yavaşça inleyerek. Parmaklarını daha da bastırdı. Artık külotum tamamen araya kaçtı. Eli buz gibiydi ama bedenim alev aldı.

"Öyle," dedi ve yana çekiştirdiği külotumdan bir parmağını soktu. Sessizce inledim. Parmağını çıkarttı ve dudaklarıma götürdü. "Kendi tadına bak."

Bir şey dememe fırsat vermeden parmağını ağzıma soktu ve yavaşça emdirdi. Tadımı aldım. Hemen çekti ve tekrar soktu. "Adamı katil eder bu tat, değil mi?"

Yanağımı kapıya iyice dayayıp karşımdaki boş duvara doğru bakarken dudaklarımı yaladım.

Yavaşça inlediğimde parmaklarını sokup çıkartmayı durdurdu. "Sakın," diye fısıldadı kulağıma. "Sakın ses çıkartma."

"Çok zor," dedim sessizce.

Arkadan tuttuğu ellerimi bıraktı ve eğildi. Yine de kocaman cüssesi arkamda sıcak bir hava bıraktı. Eteğimi yukarı doğru tutup dudaklarıyla popomu öpmeye başladı.

Yavaş yavaş amımı emmeye başladığında dudaklarının arasından hırladı. Gözlerimi sıkıca kapattım ve sessizce inleyerek başımı önüme doğru eğdim.

"Of, Kara..."

"Sen bu yaşta böyleysen," dedi. Devamını getirmedi ve tekrardan diliyle sürtmeye başladı. Boydan boya sıcak diliyle yanıp kavrulan amım adeta titremeye başlamıştı.

Yutma seslerini duyduğumda bir eli popomdan çekildi ve kocaman elini pantolonuna indirerek düğmesini açtı.

"Bu yaşta bu kadar güzelsen Meleğim," dedi. Tekrar devamını getirmedi ve dudakları amımı koparacak kadar çok sert öpmeye başladı. Sanki aklında cümlenin devamını planlıyor gibiydi. Ya da yeterince uzun süre oramdan ayrılamıyordu.

"Şimdiden katil olmam gerekmez mi?"

İnlemelerim arttıkça öpüşleri kızar gibi sertleşiyordu. Dudaklarına doğru yavaşça kendimi sürttüğümde dili deliğimden girdi ve deliğimi diliyle sikmeye başladı.

"Of," diye tısladım deliğime soktuğu dili ile sularım deli gibi akarken. "Kara," diye fısıldadım. Bağırırken fısıldadım. "Boşalacağım şimdi."

Alt bedenimi ileri geri oynatmaya başladım. Gözümden yaş akarken deliğime sokup çıkarttığı diline doğru titreyerek boşalmaya başladım. Nefesimi tuttum ve sessizce haykırdım. Nefes nefese bir şekilde inlemeye devam ederken Kara oramdan akan suları hırlayarak emdi.

Hızla ayağa kalktı. "Sen adamı katil edersin, Melek. Akıllı adamı delirtirsin."

Arkadan hızla sakalları yanağıma sürttüğünde gözlerimi kapatıp yutkundum. Bir elini tuvalet kapısına doğru bastırdı. Arkadan sertçe yanağıma düşen gözyaşımı yaladı ve boynumu öpüp emmeye başladı.

Hafif ılık nefesi boynumda dolanırken kalp atışlarım sanki dışarıdan duyulabilecekmiş gibi hissediyordum. "Tazeciksin," dediğinde sanki bedenim patır patır dökülmüştü.

Yeniden doğduğumu, küllerimden yükseldiğimi hissettirdi Kara'nın ılık nefesi. Bir elimi sikine götürdü. Arkadan kocaman olmuş sikini ovduğum sırada elini arkadan uzattı ve eteğimin içine elini sokarak amımı avuçlamaya başladı.

Yutkunamadım. Nefes alamadım. Soğuk ses tonu bedenimi titretirken içimdeki ürperti bir an olsun ensemden çekilmedi. Arkadan uzanan elinin orta parmağını deliğimden içeri doğru soktuğunda sikini tutan elimi bıraktım. Geriye doğru kaldırıp ensesine götürdüm ve ensesinden sıkıca kavradım.

"Daracıksın," diye fısıldadı. Boynumu emerken tenimin çekildiğini, süzüldüğünü hissettim. "Sorsana ona hala aç mı?"

"Aç!" diye hırladım ve hemen sonrasında alt dudağımı emerek akan salyalarımı yuttum. "Doymamış, Kara."

Yüzük parmağını da deliğime soktuğunda gözlerim sıkıca kapalı; ensemi omzuna doğru bastırıyordum. Orta ve yüzük parmaklarını içeride bir süre tuttuktan sonra yavaşça çekip sokmaya başladı.

"Kara," diye inlediğimde sesimden tahrik olmuş gibi parmaklarını sokup çıkarmayı hızlandırdı.

"Kes sesini," dedi hırlayarak. "Bağırma."

Bir elinin parmakları deli gibi amımı parmaklarken diğer elini elbisemin eteğini kaldırarak çıplak belime götürdü ve belimden sürterek kalçama indirdi. Sanki belim yanıp kavrulmuştu.

Kalçamı sıktığında el izlerinin kalçamda bıraktığı kızarıklığı tahmin edebiliyordum. "Kara, çok güzel," diye fısıldadım ağlamaklı sesimle. Gözlerimden yaş akıyordu.

Gömleği çıplak omuzlarıma iyice yapışmıştı. Kıvranmaya başladım. Daha fazlasını istiyordum. Parmakları her girip çıktığında vıcık bir ses oramdan dışarıya çıkıyordu. Bu vıcık sese Kara'nın avuç içinin, parmakları içime girdiğinde amıma çarparak çıkarttığı bir şaklama sesi de eklenmişti.

"Kavruluyor yine senin bu dar amcığın," diye fısıldadığında ağzımın salyaları akıyordu. Zonkluyordum, bacaklarım titriyordu. Kıvranıyordum onun kocaman bedeninin önünde.

Dışarıdan bir ses geliyor gibi olduğunda parmakları yavaşladı.

"Sakın," dedim yavaşlattığı parmaklarına doğru alt bedenimi ileri geri iteklerken. Boşalmak üzereydim. "Sakın durma."

Ona zar zor çıkan sesimle yalvarmıştım. "Kim dedi sana duracağımı?" dedi sesindeki hırıltılardan akan hırslı bir keyifle.

Parmakları tekrardan hızlandığında sessizce iffetli bir kahkaha attım. "Oh. Evet. Sakın."

Gülmemle yavaşça güldü. Hemen arkamdan deli gibi sokup çıkartırken yanağımı yalayarak dudaklarını yanaklarımda sabitledi. "Sen bana emir mi veriyorsun?" dedi dudakları yanağımı yakarken.

"Evet," dedim sessizce. "Hoşuna gitti mi?"

"Çok. Boşalacak mı benim güzel bebeğim?"

"Evet."

Parmaklarına doğru hızla boşalmaya başladığımda gözlerimin önünde şimşekler çaktı. Başımı yana çevirip onunla göz göze geldiğimde gözümden akan damlayı sertçe yaladı. Ağlamaklı ifademle sessizce inlerken parmakları oramdan çekildi ve dayanamayarak sikini bir anda içime doldurdu.

Öyle sert doldurdu ki bağıracağımı tahmin etmiş gibi eliyle ağzımı kapattı. Gözlerim kocaman oldu ve inledim.

"Ezberimde her hareketin," dedi kırık sesle. Sertçe sikmeye başladı.

Sesindeki kırıklarda yere çakılıp ezilirdi bedenim. İçime girip çıktığı sırada başımı tamamen öne eğmiş, bir elimi kapıdan çekip ağzıma götürmüştüm. Onun ağzımı tutan elini sıkıca tuttum. "Yaptığın, yapacağın, yapmayı düşündüğün..."

Gözlerim yere bakarken sessizce onun avuç içine doğru inlemeye başladım. Çığlık raddesine gelen inlemelerimi başka türlü zapt edemeyecektim.

"Sen tamamen bana aitsin."

Uçak tuvaletinin zemininin kare desenlerine bakıyordum. Aklım bambaşka gözlerim bambaşka yerlerdeydi.

Sertçe sokup çıkartırken bir anda belimden tutarak bizi geri geri götürdü. Eli ağzımdan çekildiği için hızla ağzımı araladım ve kocaman bir nefes aldım.

Tuvaletin kapağını kapatıp üzerine oturdu ve bacaklarımı iki yana açarak üzerinde zıplatmaya başladı.

"Kocanın kucağında zıplamayı seviyor musun?"

Sırtım onun siyah gömleğine yapışık, gözlerim tuvaletin loş ışığına çıkmıştı. Eli boğazıma gitti ve boğazımdan sıkarken üzerinde sarsılmama neden olacak şekilde zıplatmaya devam etti.

Başımı onaylar anlamda sallamakla yetindim. Boğazımı sıkan elini tuttum ve bileğini istemsizce tırnakladım. Öylesine sessiz ama güçlü inliyordum ki biri kulağını dayasa içeride cinayet işleniyor sanırdı.

"Melek," dediğinde bedenimi sürekli yukarı doğru zıplatıyordu. Çok sert sikiyordu.

Elbisemin eteği uçuşurken, terden alnıma yapışan saçlarım kaşındırmaya başladı.

Yutkunmaya çalıştığım sırada kuruyan boğazımın tahriş olmasından korkuyordum. Bedenim titriyor, açlıkla savaşıyordu.

"Melek benim gözlerim dönüyor. Seni sikerken aklım gidiyor."

"Of... Bir daha," dedim sesim çıkmazken. Sessizce inlemekten boğazım acıdı artık. "Bir daha boşalacağım."

Savrularak etrafa baktığımda Kara başımı omzuna doğru iyice bastırdı. Gözlerimiz birleştiğinde alttan sürekli olarak bedenimi zıplatmaya devam ediyordu. Ona bakarak zar zor açılan gözlerimi tamamen kapattım ve bir anda boşalmaya başladım.

"Şuna bak," dedi hırlarken. İçimde kasıldıkça kocaman sikini sıkıştırıyordum. Gözlerim zar zor açıldığında mavi gözlerindeki alevle karşılaştım.

Dönen gözleriyle deli gibi içime sokup çıkarttığı siki bir anda içimde sabit kaldı. Birkaç saniye duraksadı.

"Nasıl da ezdin o minicik amcıkta bu kocaman siki?"

Duran sikinde kıvranıp boşalmayı yavaş yavaş durdurmuştum. Her yerim terden yapış yapış olmuştu.

"Bebeğim doyduğuna göre boşalabilirim."

Birkaç saniye bekledi ve hırsla nefes vererek belimden tuttu ve beni tuvalete oturttu.

"Ama önce biraz o minik amından akan tatlı suları içeyim."

Dizlerinin üzerine çöktü ve akıttığım tüm suları dudaklarıyla öperken emmeye başladı. Emerken diliyle aç bir kurt gibi hırlıyordu. Yalayıp yutarken bir yandan sikini avuçlamaya başladı.

Ona oturduğum yerden bakarak boşalmamın etkisiyle titrediğim sırada ayağa kalktı ve hızla ensemden tutarak sikini bir anda ağzıma doldurdu.

"Aç iyice ağzını," dediğinde ağzımın içine boşalmaya başlamıştı. Bir anda boğazımı yakan sıcacık bir şey fışkırdı. Yerimde sıçradım.

Gözlerimi kaldırıp ona baktığımda başı tavana doğru kalkıktı. Adem elması hafif oynadı ve yutkunarak başını bana indirdi. Aralık ağzı ile sırıtırken ağzıma dölleri fışkırıyordu.

"Anasını avradını sikerim ben böyle işin."

Sikini dudaklarımdan çektiğinde hızla yanaklarımı şişirerek tüm o kavurucu sıcak dölleri ağzımda tutmaya ve yutmaya başladım.

"Bekle," dediğinde şaştım kaldım. "Ben sana yut dedim mi?"

Ne yapacağımı bilemeden şiş yanaklarımla ona baktığım sırada hafif gülümsedi. Nefes nefeseydi. Saç diplerimi kısaca sevdi. "Yut."

Ağzıma fışkırttığı dölleri zar zor yuttum ve dudaklarımı yalayarak ağzımı açarak ona gösterdim. Eğildi ve dudağımdan sertçe öptü. Geriye çekildiğinde nefes nefese bir şekilde ayaklandım.

Ayaklarım tutmuyor, oram ara ara bir kalp gibi atıyordu. Külotumu yerine yerleştirip elbisemi düzelttim. Hızla yüzüme su çarptım. İki eliyle arkadan musluğun mermerine tutundu ve eğilerek şakağımdan kibarca öptü.

Doğruldu ve tuvaletin kapısını açtı. Pantolonunu düzeltip bir adım geriye çekildi. Önünden geçip çıktım.

Koridora ilerlediğim sırada herkes kendi halindeydi. Melisa, Kaya'nın bacağına yaslanmış uyukluyordu. Hande ve Zeki ise dışarıyı izleyip Azerbaycan'ın rustik evleri hakkında yorum yapıyordu.

"Geldiniz mi?" dedi Hande kısaca bize dönüp tekrar camdan bakarken. Duraksadı ve bana tekrar döndü. "Ne oldu sana?"

Zeki de şaşkınlıkla bana baktığında Kara çoktan koltuğa oturmuş, geriye yaslanmıştı. Usulca yanına oturdum ve boğazımı temizledim.

"Şey, uçmak biraz çarptı sanırım beni," dedim ama boğazım öyle acıyordu ki hızla eğilip su aldım ve tüm şişeyi neredeyse bitirdim. Kalan suyu Kara'ya uzattığımda suyu başına dikti ve şişeyi yana fırlattı.

"Aman iyi," dedi Hande ve telaşla camdan baktı. "Korkma, bak varmak üzereyiz."

"Pilot ne dedi?" diye sordu Zeki dışarı bakarken. "Güzel uçmuş muyuz?"

"Evet çok güzel uçurdu pilot," dedim ve dudaklarımı birbirine bastırıp Kara'nın koluna başımı yasladım. "Ayaklarım yerden kesildi adeta."

Başımı kaldırıp ona baktım. Masmavi gözlerine. Gözlerinin içindeki karanlığa. Kendine iblis diyen birine aşkla teslim oldum.

O, cehennemi avuçlarımda tutuşturdu; bense hala cenneti arıyordum onun nefesinde.

Belki de aşk dedikleri, bir meleğin şeytana bakıp, "Beni yak," demesiydi. Belki de onun kendini iblis bilmesine rağmen bir meleği kollarında sevmesiydi.

 

 

 

--- BÖLÜM SONU ---

 

 

 

Melisa Kaya istediniz biliyorum bu bölüm yazamadım ana karakterlere odaklanmam gerekti ama diğer bölüm evlilik teklifi vs onları çokça yazıcam sözzz yeni bölümde görüşürüz hoşça kalın!

 

Bölüm : 08.06.2025 21:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
petrikor. / KARA ÇİY : HAN MAHALLESİ / 43. BÖLÜM : İBLİS
petrikor.
KARA ÇİY : HAN MAHALLESİ

185.69k Okunma

11.2k Oy

0 Takip
45
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...