45. Bölüm

41. BÖLÜM : MİZAN TARTISI

petrikor.
yagmurluhikayeler

 

 

 

Bu bölüm rahatsız edici ve tetikleyici konuşmalar, sohbetler ve olaylar içermektedir. Hassas kişilerin okumaması gerekmektedir.

 

 

 

"Sanat; rahatsız olanı rahatlatıp, rahatı yerinde olanı rahatsız etmelidir."

 

-cesar.

 

41





bölümde geçen şarkı : queen - bohemian rhapsody

 

Kara'nın mavilerinden/ 1992

Hayat ne alırsa alsın verdikleri doyurmazdı insanı çünkü aldıklarının yerine hiçbir şey koyulmazdı. Belki de hayata olan küslüğüm burada başladı. Yirmi yedi olmuşum, hayatta bir sike tutunamamışım.

Geçen sene bu zamanlar, her zamanki gibi Kırmızı denilen o bok çukurundayım. Mahalleli ile garip gureba şeyler peşindeyiz. Kim ne aldı kim ne verdi. Saçma sapan işler. Babam derdi hep; adam olacaksanız adam gibi davranın.

Annem öleli üç sene olmuş. Eski araba atölyesinde ustalık yapmıyorum artık. Neden yapayım ki? Kırmızı'da itlere köpek çekmek daha uygun. Zaten onlara böylesi makbul. En azından annemin gidişinin hırsını yavaşça sindiriyorum içime.

Telefon çaldığında masadaki bir adama kaş ile işaret ettim. Hemen ayaklandı. Telefonu açtı ve bir müddet sonra bana döndü.

"Seni istiyor biri."

Şaşkınlıkla ayaklandım çünkü kim neden Kırmızı'yı arasın. Telefonu elime aldım. "Evet?" dedim merakla.

"Karahan oğlum, merhaba," sesi ile kaşlarım daha da çatıldı. Orta yaş bir kadındı karşıdaki.

"Çıkartamadım," dedim yere bakarken. Odaklıydım konuşmaya.

"Hatırlar mısın bilmem, seneler evvel kızımı alıp korumuştun," dediğinde önce hatırlar gibi oldum. Zihnimde bir yer açıldı. Çocukluğumu hep unutmak istedim çünkü çocukluğumda hep annem de vardı.

"Hangi kız?" diye sordum. Peçete satanlar, sokakta yatanlar, kaldırım tozu yutanlar. Hangisi? Ben çocuktum ama hepsine abiydim. Abilik ettim. Yine olsa ederim.

"Melek," dediğinde zihnim daha da açıldı. "Kaybolmuştu sen bulmuştun. Biz erkek kardeşim ile Manisa'dan kalkıp gelip almıştık sizin evinizden. Anneniz ile pekala iyi anlaşmışlardı."

"Hatırladım gibi," dedim şaşkınlıkla. "Hayrola? Yine mi kayboldu?"

Karşıdan kahkaha sesi geldi ama ben hala kadının amacı çözemedim. "İlahi evladım," dedi ve gülmesi bitince devam etti. "O zamanlar bana bir ev numarası vermiştiniz. Bu numaraydı. Bir ihtiyaç olursa diye. Şimdi bir konuda size ihtiyacım var."

"Nedir?" diye sordum. Aklıma milyon şey geldi o an. Ya para isteyecekti ya birini dövdürecekti. Aklıma üçüncü bir seçenek gelmedi.

"Bir ahbap kızı istiyor. Babası da verme niyetinde. Tamam kız neredeyse yirmi oldu yaşı geldi ama daha lise bitmedi. Gelip bir görünseniz. Çocuk da siyasetçi. Başım zaten yandı benim. Ablası gibi politikacı alsın istemiyorum."

"Gelip ben mi alayım kızı?"

"Evladım gelip bir çocuğa görünsen," dedi gülerek. Hiç ilgilenmedim bu konuyla ilk başta. Ta ki son cümlesine kadar. "Kızımı rahatsız ediyor."

"Ne?"

"Rahatsız ediyor. Peşimizden ayrılmıyor."

Herkesin bir zayıf noktası vardı ve benimki de buradaydı. İstemeden bir kadınla yolda çarpışmak bile korku seliydi.

Zeki okul muhabbetine yoğundu. O gün sadece Kaya'yı alıp apar topar gittim Manisa'ya. Okulun önüne park ettim arabayı. Aziz'in arabası hemen önümdeydi.

"Direkt vuralım geçelim ne uğraşıyoruz?" dedi Kaya aç bir köpek gibi.

"Lise önü," dedim öndeki arabayı izlerken. "Korkarlar."

"Hay sikecem," dedi Kaya ve bıkkınlıkla ayağını titretti. "Bunlara idam yasası gelmedi mi hala?"

"Gelmedi."

Başım camdan çevrildi ve okunun dış kapısına baktım. Seneler önce görmüştüm en son kocaman gözlerini. Görünce hemen gözlerimi parlattım. Bir garip his. Anlamlandıramadım.

"Ne kadar büyümüş lan?" dedi Kaya da, Melek'e bakarken. "En son geldiğimizde altına sıçıyordu."

Ara ara birkaç kez gelmiştik seneler önce. Babası dövüyor mu diye kontrol edip dönmüştük. Birkaç kere de ben üşendiğimden Zeki ve Kaya'yı yollamıştım.

Ama şimdi gördüm. Gerçekten büyümüştü. Açık kahve saçları uçuşuyordu. Elinde sıkıca tuttuğu ve göğsüne bastırdığı bir dizi defter vardı. Yanında bir kız arkadaşı ile gülüşüyordu. Güldükçe gamzelerine güneş vuruyordu.

Hani güneş bana küsmüştü? Şimdi neden tekrar canlanıyordu?

Aziz arabadan inerken kalakaldım. Ne konuştum ne konuşamadım. Öylece Melek'e baktım. Neredeyse yirmilerine gelmişti. Bunca zaman kim bilir ne yaptı?

"Abi," sesi ile evet anlamında mırıldandım ama Melek'i izlemeyi kesmedim. "Alo?" Başımı Kaya'ya çevirdim.

"Ne var birader?"

"Herif kızı takip ediyor baksana."

Başımı Aziz'e çevirdiğimde arabasından çoktan inmiş, Melek'in arkasından ilerliyordu. Manisa rüzgarlıydı ama güneş açmıştı. Bende açmıştı.

Hızla arabadan indim ve Aziz'in arkasından ilerlemeye başladım. Melek durduğunda herkes durdu. "Görüşürüz!" dedi ve yanındaki kıza sıkıca sarılıp bir köy yoluna adımladı. Otobüs durağına gittiği sırada Aziz onun arkasından ilerlemeye devam etti.

"Kızı sapık gibi takip mi ediyor bu orospu evladı?" dedi Kaya hızlanırken. "Bıçaklayayım mı arkadan?"

"Saçmalama," dedim ama içimden o anı düşleyip keyiflendim. "Derdi neymiş öğrenelim."

Aziz elleri ceplerinde, Melek'in peşinden ilerlerken bir anda yakasından tuttum ve ağzını kapatarak onu yandaki büyük çalının içine fırlattım. Kaya bu sırada etrafı kontrol etti. Kimse fark etmedi.

Aziz'in üzerine çıkıp yavaşça ağzını açtım. Gözleri kocamandı. Nefes nefese kaldı. Neye uğradığını şaşırmış bir şekilde bana baktığı sırada ona doğru eğildim. "Ne diye takip ediyorsun lan sen kızı?"

Başını olumsuz salladı ve yutkundu. "Yanlış anladınız. Nişanlanacağız biz onunla!"

"Yok," dedim sakince. "Nişanlanmayacaksınız." Yavaşça yanağına tokat attım. Çok sakin, hiç acıtmadım. "Seni bir daha kızın çevresinde görürsem boynunu keserim."

Doğrulduğumda ne yapacağını bilemeyerek sırt üstü çalılara bedenini bıraktı. Ağzı aralık, gökyüzüne bakıyordu. "Vurayım mı abi?"

"Yok," dedim ellerim ceplerimde. "Bize de bahane olur. Arada gelir kontrol ederiz."

"Ne bahanesi abi?" dediğinde Kaya'ya döndüm. Melek çoktan otobüse binmiş, evine gidiyordu.

"Şey işte," dedim etrafı gösterirken. "Ne olacak amına koyayım baksana nefesi götüne kaçtı. Gelir korkuturuz eğleniriz işte."

"Anladım abi," dedi Kaya anlamsızca. "İyi gidelim mi o zaman?"

"Yürü."



41




 

Önüme serili bir şeytanlar ordusu vardı ve susuyorlardı. Bense hiç durmadan sessiz ama kesik inliyordum çünkü karnımdaki canın kaçtığını hissettim. Ona iyi bir annelik edemedim. İlk günden onu kaybettim.

"Koruyamadık!" dedim kesik kesik inlerken. Karşımdaki adamlar çıtı çıkmayan sessizlikte dibime çoktan varmıştı ama ben ağlamayı kesemedim. "Gitti işte," dedim ker bela.

Arkama geçtiler ve dizlerimin üzerine kaldırdılar. Başım yere eğik hıçkırarak ağlıyordum. Gözlerimdeki damlalar direkt deponun pis zeminine dökülüyordu. "Gitti!" diye bağırdım inlerken. "Şebnem ilk günden korktu işte!"

Arkamdaki adamlar da dizlerinin üzerine çöktü. Ellerimi belimde birleştirdikleri sırada ben hiç durmadan bağırıyordum çünkü bugün onun kalp atışlarını dinleyecektik. Sesi artık içimde bile yankılanmıyordu. Ruhum da çöktü, aklım da durdu.

"Şebnem," dedim ağlarken. "Lütfen." Kollarımı bir iple arkadan bağladıklarını fark ettim. Bir yandan aralarında sohbet ediyorlardı.

"Buradan hemen kaçacağız değil mi?"

Ses ile inlemelerim kısıldı. Aziz ifadesini toparladı. "Elbette. Size bir helikopter ayarladım. Mahalle ile bir bağınız kalmadı artık."

"Hep istedim oradan çıkmayı," dediği sırada ellerimi sıkıca bağlamıştı. "Oğlumu uyuşturucu bağımlısı etti. Kızımı kezzaplattı."

"Karahan tam bir şeytan," dedi bir adam arkadan duyduğum kadar ile. Kemerini çözdü. "Ben de sırf bir pazarda yabancı kadının poposuna şaplak attım diye elimi kestirmişti o ruh hastası Zeki isimli şizofrene."

Omzumun üzerinden korkuyla arkaya baktığımda kemerini çözen elini gördüm. Diğer boşta olan eline baktım ve dirseğine kadar olmadığını fark ettim.

"Benim oğlan da alt tarafı yaşlı bir adamı dövdü diye bağımlı etti."

"Duymuştum, senin oğlanın dövdüğü yaşlı adam ölmüştü değil mi?"

"Benim oğlan öldürmedi ki. Yetmiş yaşında vardı yoktu o moruk. Para istemiş benimki bu da vermemiş. Sinirle bir tane vurmuş da adam zaten geberik. Düşmüş ölmüş. Kaza diye geçmiş kayıtlara."

"Bana bak lan Aziz," sesi ile yandaki adama döndüm. "Bu Kara buraya gelmez değil mi?"

"Yok yahu," dedi ve sigara yaktı. "Mahalleye eş zamanlı baskın düzenlettim. Uyuşturucu baskını. Şimdi hepsi paket olmuştur."

"Ne diyorsun oğlum?" dedi bir tanesi hızla kemerini toparlarken. Altımdakini çıkartmaya yeltenmişti ama elini hızla çekti. Arkamdan çekildi. "Uyuşturucu yok ki mahallede!"

"Ne demek o?" dedi Aziz şaşkınlıkla.

"Lan Kara geçen toplattı tüm uyuşturucuları! Mahallede kimsede yok! Polis almamıştır hiçbirini!"

Aziz anlamsızca gözlerini kısarken deponun kapısı kırıldı. Bir anda sağa sola çarpan ve gümbürdeyen camlar ile gözlerimi kapattım. Zeki motoru ile öyle bir dalmıştı ki içeri, motoru yavaşlatamayıp kendini yana doğru bıraktı ve sertçe yere düştü. Motoru camdan dışarı fırladı.

Yere düştüğü sırada herkes bir anda tek tek yok oluyordu. Korkuyla kaçmaya başladılar. Bense hızla yerde geri geri gidip arkadan yarım yamalak bileklerimi sağa sola çekiştirdim. İpten kurtuldum ve ellerimi karnıma tuttum. "Geldiler bebeğim," dedim hızla. "Geldiler. Uyan hadi. Şebnem."

"Lan!" dedi Zeki hızla sağa sola bakıp. "Lan orrrospu evlatları! Ammmını siktiklerim!"

Belinden bir silah çıkarttı ve koşarak kaçan bir adamı arkasından vurdu. Adamın vurulan kısımdan tişörtü delinirken yere doğru tökezledi.

Hemen arkasını döndü ve bir başka adamın tam bacağından ateş etti. "Amına lale soktuğumun götveren feryatları! Durun lan! Kezzapla üzerinizde ebru sanatı yapmazsam bana da Ahraz Zeki demesinler lan!"

Ateş ettiği adam topallayarak can havli ile kaçıyordu. Öyle sık ama kısık mermi sesi çıkıyordu ki kulaklarımda tiz bir ses yankılanıyordu.

Bir başka adam depodan biraz uzaklaşmıştı. Karşıdan hızla gelen araba onun patikadan çıkıp sağa kaçması ile sağa yöneldi. Bir anda adamı ezdi. Öyle hızlı vurdu ki adam havaya uçtu. Arabanın ön camı çatladı. Alarmı ötmeye başladı.

Araba deponun dibinde durdu. Kara'yı sonunda gördüm. Kabustan uyandım. Onun gözlerini gördüm. Telaşla elimi ona uzattım. "Geldin işte! Of!" dedim ağlarken. "Biliyordum ki!"

Arabadan indi ama nefes almıyordu sanki. Bana doğru adımladığında Kaya çoktan Zeki'yle bir kaçan adamların arkasına düşmüştü. Elinde kocaman bir silah vardı. Silahın ipini boynuna asmıştı. Öyle ağırdı.

Kara dibime çöktü. Hiç konuşmuyordu. Ellerini ne yapacağını bilemedi ve yere koydu. Bana iyice baktı.

"Kara," dedim ellerimi boynuna uzatıp ama sarılmadı. Telaşla bedenimi izliyordu. "Kara çok korktum," derken istemeden hıçkırıyordum.

"Yaptı mı?" dedi korkuyla bana bakarken. Başını kaçarken vurulan adamlara çevirdi ve tekrar bana döndü. "Yaptı mı?"

"Bize şeytan dedi! Sana şeytan dedi! Şeytan taşlanmalı dedi! Of!" dedim ağlarken. "Ama bana bir şey olmadı Kara sen yetiştin!"

"Bir şey olmadı," dedi bedenime bakarken. "Yok." Hızla başını bana kaldırdı ve kaşlarını havalandırıp güldü. "Olmadı."

"Olmadı," dedim ona sarılmak için. "Hiçbir şey olmadı."

"Oldu!" dedi ve bedenime baktı. "Kirlettiler! Zeki!" diye bağırdı ama ifadesi bu sefer dağıldı. "Islak mendil getirin lan! Kızı kirlettiler! Temizlemem lazım!"

"Dokunmadılar," dedim korkuyla. Öyle korkmuştu ki istemeden ağlamayı kestim ve onu sakinleştirmeye çalıştım. O öyle korktukça ben öyle ölmek istedim. "Gerçekten sen hemen yetiştin yemin ederim."

"Duşa sokmam lazım seni," dedi ayaklanırken. "Her yerini temizlemem lazım!" Hemen sonra dibime çöktü. Birkaç saniye gözlerime baktı. Başımı olumsuz salladım. Başını olumlu salladı.

"Benim kendi gözümden sakındığıma," dedi yavaşça. Gözlerini kıstı. Ölüm gibi baktı. Ya da bitiş.

Kendi kafasına vurdu sertçe. Öyle sert ki sakallarına dayalı avuç içlerim kesildi. "Ne!" dedi ve tekrar vurdu. Kendi kafasını kanattı. "Yaptı!" Tekrar. "Sana!" Bir daha. "Nasıl?" Vurdu. "Dokundular!" İki eliyle. Sertçe. Kendine. "Sana!"

Zeki telaşla onu tutmaya çalıştı ama beceremedi. O da korktu. Öyle bir andı ki, insan ölse daha mutlu olurdu.

"Kara," dedim zorca.

Kendine tokat attı. "Ne?" dedi. Sertçe. Öfkeyle. "Dokundular," dedi. Bir daha vurdu. Zeki onun kollarını sonunda yakaladı ama Kara hızla kurtuldu.

Ruhu gibi çürüttü her yeri. Herkesi. Gözleri doldu ama kahkaha ile başını kaldırdı. "Duydun mu lan?" dedi gülerken. Gözleri ağladı. Sinirden ağladı. "Benim meleğime dokunmuşlar mı lan!"

"Tamam," dedi Zeki onun kollarını bir daha yakalayıp. "Tamam birader. Tamam dur. Yok baksana kıza senden benden sağlam."

Ne Zeki durdurdu onu, ne o durdurabildi ruhunu. Kanadı da kanadı. Beni sarmaladı kan kokusu. Kara'nın bu hali öyle bir andı ki, melek şeytanın uğruna ölse daha mutlu olurdu.

"Hadi," sesi geldi Kaya'dan. Beni kaldırdı. Arabaya doğru götürdü. "Gel ben seni eve götüreyim."

Yola çıktık. Sessizdi. Zaten Kara'yı öyle gördüğümden beridir sessizdi. Camdan bakıyordum. Ağaçlar sıra sıra geçiyordu. Kaya da hiç konuşmuyordu. Öyle sessizdi ki yavaşça radyoyu açtı. Sessizliği çok seven bir adam olduğunu düşünürdüm ama sanırım sessizlikten rahatsızdı.

Şarkıyı mırıldanarak söylemeye başladı. Başımı ona çevirdim. Konuşmaya gücüm yoktu o yüzden sadece dinledim.

"Anne, az önce bir adam öldürdüm. Başına silah dayadım, tetiği çektim ve o şimdi ölü."

Biraz daha gaza bastı. Kaya'nın İngilizce şarkı söylemesi beni şaşırttı.

"Anne, hayat daha yeni başlamıştı. Ama gidip her şeyi mahvettim."

Gözleri doldu artık. Camı açtı ve geriye yaslandı. Gaza öyle çok yüklendi ki sırtım koltuğa yapıştı. Hırsını atamadı. Ya da ilk kez çıkardı.

"Anne seni ağlatmak istemedim!" diye bağırdı şarkıya eşlik ederken. "Güçlü ol! Bir şey olmamış gibi dur!"

"Kaya," dedim yavaşça ona dönerken. Radyoyu kısmaya yeltendim ama benden önce davranıp sesi daha da açtı.

"Çok geç!" diye bağırdı eşlik ettiği İngilizce şarkıda. "Bazen hiç doğmamış olmayı diliyorum!"

"Kaya," dedim tekrar. Bu sefer sesi kıstım. Hızla gözlerini ovdu ve yavaşladı.

"Seni öyle orada görünce annem geldi gözümün önüne amına koyayım," dedi tekrar gözlerini ovarken. Burnunu çekti sertçe. "Onun gibi oldu. Allah kahretsin ki çok korktum lan."

Darmadağın olmuştu. Arabayı otobanda sağa çekti. Bana döndü ama gözleri akıyordu. "Şey olmaz değil mi?" diye sordu yavaşça gülümserken. "Gitmezsin yani."

Başımı olumsuz salladım. Ben de gülümsedim ama gözlerim buğudan seçemedi. "Gitmem. Sizi bırakmam."

"Söz verir misin?" diye sorduğunda bu sefer olumlu salladım ve güldüm.

"Söz veririm."

"Kardeş sözü?" dedi elini uzatırken. O da güldü zaruretle. Hem ölüm hem hayat ile. "Hayata kızıp gitmezsin değil mi?"

"Kardeş sözü," dedim ve elini sıktım. "Yemin ederim ki buradayım."

"Eyvallah," dedi ve arabadan indi. Sigara yaktı. Sanırım karnımdaki bebek rahatsız olur diye arabada içmedi. Hızla geçip giden arabaları izlediği sırada ellerime baktım. Ben bebeğin gittiğini düşünmedim. Sadece korktuğu için susmuştu.

Mahalleye vardığımızda Melisa kaldırıma oturmuş, Hande ile hararetle bir şeyler konuşuyordu. Ablam ise dükkandaydı.

Bizi görünce ayaklandı. "Neler oldu öyle? Polis baskın yaptı bizim mahalleye. Tüm uyuşturucu barındıranları topladılar! Haydar abiyi de aldılar! Kağan'ı vuran çocuğu da aldılar!" Bir an durdu. Sırasıyla Kaya ve bana baktı. Gözlerimizin kırmızı kırmızı olduğunu fark edince duraksadı. "Kara da mı tutuklandı?"

"İçeri geçelim ablam görmesin," dedim yavaşça eve girerken. Hande alt dudağını ısırmış, korkuyla beni izliyordu. Hemen arkamdan eve girdiklerinde kapıyı kapattım ve koltuğun dibine oturup bacaklarımı yukarı çektim.

"Melek?" dediğinde Hande'ye baktım. Ellerini önünde birleştirmişti. "Nasılsın?"

Gülümsedim ama gülümserken gözlerim akmayı kesmedi. "İyiyim."

Başı olumlu sallandı. Dibime varıp yanıma oturdu ve kafasını omzuma yasladı. "Kötü adamlar seni arabaya bindirmiş. Telefon geldi bir anda abimlere."

"Evet öyle oldu," dediğim sırada Melisa ve Kaya eve girdiler. Melisa şaşkın şaşkın karşıdaki koltuğa oturdu. Kaya hemen yanına oturup geriye yaslandı ve yere baktı.

"Melisa?" dediğinde başını Kaya'ya çevirdi. "Ben böyle arada sikik sikik laflar ediyorum ya. Yok sana şunu yaparım yok bunu diye."

"Evet?" dedi Melisa hala olayları tam kavrayamamış bir şekilde.

Kaya başını ona çevirdi ve Melisa'nın omzundan aşağı dökülen hırkayı yerine yerleştirdi. "Sana asla zarar vermeyeceğimi biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum," dedi Melisa gözlerini kırparken. "Neden böyle konuşuyorsunuz ki? Ne oldu?"

Kaya ayaklanırken Melisa şaşkınlıkla onun peşinden kalktı. "Ne oldu anlatsana. Kara ve Zeki nerede?"

İkisi mutfağa geçerken Hande saçlarımı seviyordu. Radyoda duyduğum şarkıyı mırıldanmaya başladım. Kaya'nın o an geçirdiği öfke krizini düşündüm. Üzerime gelen ve kemerlerini çıkartan adamları düşündüm. Kara'nın korkudan ellerimi silmeye çalışmasını, Zeki'nin cinnetini.

Hızla gözlerimi ovdum ve yutkundum. "Hande dünya kötü, değil mi?"

"Değil!" dedi hızla bana dönerken. "Değil! Sen dedin bana! Zamanında dedin ya hani! En çok kendini sev oyunu yapmıştın ya da ona benzer bir şey işte!"

"Yanlış anladın," dedim hızla, telaşla. "Ben dünyayı çok seviyorum!"

"Evet," dedi tekrar omzuma başını yaslarken. "Seviyorsun. Sevmelisin. Doktora gidelim mi? Yeğenimin kalp atışlarını dinlerdik."

"Kara gelsin öyle," dedim kollarımı yukarı çektiğim bacaklarıma dolarken. Çenemi dizime dayadım. "İlk kez duyacağız kalp atışlarını. Kara da olsun."

"Aziz'i bulmadan gelmez o," dedi ve iç çekti. Başını omzumdan kaldırdı. "Zeki abi nasıl?"

"Öfkeli."

"Biraz dinlen istersen. Abim geldiğinde uyandırırım ben seni."

Başımı olumlu salladım ve ayaklandım. Yatak odasına ilerlerken gözüm mutfağa takıldı. Melisa elindeki kahve öğütücüyü öfkeyle çeviriyordu. Muhtemelen Kaya ona anlatmıştı ve Melisa çok sinirliydi. Kaya ise tezgaha kalçasını yaslamış, yeri izliyordu.

Yatak odasına geçtim ve kapıyı kapattım. Yatağa uzandığım sırada gözlerimi ovuyordum. "Baba gelsin hemen tanışacağız," dedim karnımı ovup. "Geçti tamam mı bebeğim?"

Gözlerimi kapattım. Kapakları ağır geldi. Birkaç kez kırptığımda yaşlar döküldü. Hande yavaşça kapıyı araladı. "Açık kalsın," dedi gülümserken. Hemen sonra sessizce salona yöneldi.

Gözlerimi tekrar kapattım. Ne kadar öyle durdum bilmiyorum. Ama ara ara odanın dibine gelip bana bakan Hande ve Melisa'nın ayak seslerini duydum. Sonunda mahalleyi Zeki'nin motor sesi gümbürdetti. Evlerin pencereleri sallandı. Hemen ayaklandım. Salona ilerlediğim sırada Zeki telaşla üst kata çıktı.

"Nasıl oldun yenge gülüm?" dedi beni yoklamak namına. Sanki içindeki çocuğu dışındaki adam bastırıyordu. "İyi misin?"

"İyiyim," dedim ve başımı giriş kapısına çevirdim. Kara nerede?"

"Mahalleli ile ayaküstü hasbıhalde, gelir şimdi," dedi ve nazikçe koltuğa oturttu beni. Balkona bile çıkmamı istemiyor gibiydi.

Kasetçaları açtı ve kasvetli havayı kesen yumuşak bir müzik açtı. "Ne var ne yok? Olay, dedikodu?"

"Yok," dedi Hande koltuğun dibine otururken. Bağdaş kurdu ve geriye yaslandı. "Öyle sürüp giden saçma sapan bir gün işte."

"Siz naptınız?" dedi Kaya. Elinde kahve kupası vardı. Masaya geçti ve Melisa'nın yanına oturdu. "Aziz denen orospuyu buldunuz mu?"

"Bulmasak burada olur muyduk?" dedi Zeki bezgin bir iç çekişle. "Anam ben vahşet adamıyım ben bile bir ara istifra eder gibi oldum. Öyle bir manzaraydı yani."

"Ne yaptınız?" dedi Hande gözleri yanarken. "Baltayla çüklerini kesseydiniz o şerefsizlerin!"

"Ellerimle bağırsaklarını söktüm!" dedi Zeki hızla. Elini öne fırlatır gibi yaptı. "Bam!" Bir anda elini kendine çekti. "Kasap abiye vereyim de sucuk yapsın onlarla!"

Melisa hızla eliyle ağzını kapattı ve sandalyeyi geri çekip ayaklandı. Kaya onunla bir kalktığında Melisa elini olumsuz salladı ve lavaboya koştu.

"Ohoo!" dedi Zeki onun arkasından seslenerek. "Şakasına dedim ne hemen karı gibi mide bulantısı falan! Alo! Bağırsaktan sucuk olmaz zaten!"

"Of sus artık rezil," dedi Hande yüzünü buruşturarak. "Pis pis konuşma abi."

Zeki omuzlarını silkti. Sonra bana döndü. "Oy benim narin saftirik melekkuşum!" Yanımda bitti, saçlarımı geriye attı. "Korkma tamam mı Zekiye'ye de söyle korkmasın. Biz o Aziz'in defterini dürdük. Bir daha bulaşmayacak."

"Teşekkür ederim Zeki," dedim, yüzüne bakarak. "İyi ki varsın."

"Duygusallaşma sakın, ağlarım vallahi," dedi ve ayaklandı. "Evet çocuğun ismi Zekiye olduğuna göre amcası olarak gidip ona en güzel bez bebekleri almam gerekiyor!"

Melisa bu sırada lavabodan çıkmıştı. "Kusura bakmayın," dedi tekrar yerine otururken. İfadesi yorgundu. Kaya hemen dibine oturdu ve Zeki'ye baktı.

"Her zaman şaklabanlık yapmak zorunda değilsin."

"Zorundayım," dedi Zeki ve koltuğa oturup bir bacağını diğerinin üzerine attı. "Kara ne yaptı acaba? Gidip baksak mı?"

"Git bence de," dedi Hande mırıldanarak. Zeki şaşkınlıkla ona döndü.

"Siz benden ne istiyorsunuz yahu?"

"Biraz ciddiyet," dedi Hande sinirle. "Çok korkunç şeyler yaşandı ve sen hala bez bebek diyorsun!"

"Ya ne yapayım amına koyayım?" dedi Zeki şaşkınlıkla. "Ne yapayım oturup Melek'in dibinde ağlayayım mı? İki gülsün istedim ya..."

"Ağlamaktan bu kadar korkmasana," dedi Melisa kaşları ile Zeki'yi gösterirken. "Her zaman herkesi güldüren kişi rolünü üstlenmek zorunda değilsin."

"Zorundayım."

"Niye?"

"Canım öyle istiyor."

"Al işte herkese beni rezil ettin!" dedi Zeki sinirle. "Ne diye böyle beni gazladın ki?"

Handan önce anlamadı. "Ne oldu Zeki?"

"Sırf senin yapabilirsin dayatmaların yüzünden gittim de ite kaka senelerce hukuk okudum. Senden harika savcı olur dedin sınavda sonuncu oldum. Sürekli bir şeyleri bana dayatmak zorunda değilsin. Söyle! Senden bir bok olmaz de artık."

"Oğlum neden kendine öyle diyorsun? Ben senin istersen başaramayacağın hiçbir şeyin olmadığını sana öğret-"

"Öğretme ya sen bana bir şey. Öğretme. Bu çocuktan bir bok olmaz de. Bu çocuk adam olmaz, bu çocuk okumaz de. Kara ve Kaya gitti araba tamir ediyor ben burada salak salak sınav oluyorum. Ben neden okumak zorundayım?"

Handan şaşkındı çünkü Zeki'nin kendini özel görmesini hep çok istedi. Belki bunu yaparken diğer oğullarından bile daha çok ona söyledi çoğu güzel cümleyi.

"Üçünüzün bende yeri aynı. Hiçbir farkınız yok," dedi korkuyla. "Böyle hissettirdiysem senden binlerce kez özür dilerim. Onlara kızdığım gibi sana da kızdım hep. Onları sevdiğim gibi seni de sevdim hep. Çünkü sen de benim evladımsın."

"O zaman bana şunu yap bunu yap demeyi kes artık. Git kendi oğullarınla ilgilen biraz. Onlarla uğraş. Beni rahat bırak artık."

Handan gözleri dolu dolu onayladı evladını. "Okuma tabii. Ne istiyorsan onu yap. Ben her zaman senin arkandayım. Sen başarılı bir çocuksun ben ondan hep seni cesaretlendirmek istedim."

Zeki o gün çiçek almıştı annesine. Özür dilemek amaçlı. Akşamına ölüm haberini aldı.

Birkaç gün sonra kurumaya yüz tutan çiçekleri annesinin mezarına bıraktı. Savcılık sınavını da annesini gururlandırmak için kazandı.

"Nankör," dedi Zeki halıya bakarken. "Nankör insanlar her zaman en kötüsünü hak eder."

"Ne diyor bu şizofren yine?" dedi Melisa anlamsızca Zeki'yi izlerken.

Zeki hızla başını kaldırdı ve bir anda ayaklandı. "Toplumun ahlak yapısını bozan en büyük ırk erkek ırkıdır! Erkek ırkını yok edelim! Allah'ım bizleri öldür! Kıyamet getir ya Rab!"

"Sen ne ırkısın abi? Sen de erkek ırkından değil misin?" dedi Hande kıkırdarken.

"Ben köpek ırkıyım," dedi Zeki ve tekrar koltuğa oturdu. "Ben nankör bir köpeğim."

 

 

 

Yazardan.

 

Göletin başında rüzgar suyun duruluğunu bozmadan esiyordu. Yüzey sakindi. Biri konuşsa kelimeler gölete düşüp boğulacak gibiydi.

Kara'nın karşısında dizilmiş mahalleli adamlar vardı. Ayakta duruyorlardı ama diz çökmüş gibiydiler. Başları biraz öne eğik, nefes alış verişleri bile dikkatliydi. Gözleri, Kara'nın ayakkabısına bile doğrudan bakmaya cesaret edemiyordu.

"Ben sizi daha önce uyardım," dedi Kara bir kılıç gibi keskin tonla. Bakışları yavaşça adamlarda gezindi. "Şimdi sizi ikinciye uyarıyorum. Üçüncü de kendim de dahil bu mahalledeki tüm canlıları mahalleyle birlikte havaya uçururum."

Durup bir an başını tepesine kaldırdı. Gözlerini kıstı ve tekrar mahalleliye indirdi. "Bir daha," dedi nefes verir gibi. "Bu mahallede bir kadına el uzanırsa, laf atılırsa... Bu mahalledeki tüm erkekler cezalandırılacak."

Rüzgar hızlandı. Gölet de korkudan dondu sanki. İki sokak direği arasındaki halatlar titredi. Bağlı bedenler inledi.

"Abi?"

Kara başını Hakan'a çevirdi.

Hakan da tepeye bakıyordu. Korkudan dizleri titriyordu. Gözbebekleri kocamandı.

"Mesela biri göletin orada bir kıza laf attı. Ben tam o an pastanedeyim. Yine de cezadan muaf değil miyim?"

"Değilsin. Sen de ceza alacaksın. Herkes ceza alacak."

"Nedir ceza abi?" dedi Hakan tekrar. "Biz bunun önüne nasıl geçeriz abi? Kurunun yanında nasıl yanarız?"

Kara bir adım attı. Bastığı yerin göğe kadar yankılandığı hissedildi. "Birbirinize adam olmayı öğretirsiniz," dedi. Sesi göğün çatısına çarpıp yere indi.

Sokak lambaları titredi. Pastanenin kapalı kepenklerine baktı Kara. Sonra mahalleye... Evler sessizdi. Kimse dışarı çıkmamıştı çünkü Kara bu sözleri yalnızca duyması gerekenlere söylüyordu. Sessiz konuşuyordu ve mahalle onu yutuyordu.

"Allah'ın hakkı üçtür," dedi Kara yer altından çıkar gibi bir sesle. "Bu sondu. Üçüncüde hiçbirinizin gözünün yaşına bakmam. Bu saatten sonra canımı sıkan herkesin sonu bu."

Arkasını döndü ve yavaşça evine doğru, mahallenin diğer ucuna adımladı. Tepesinde asılı duran bedenlerin altından geçti. "Taşlayın şeytanları."

İki sokak direğinin üzerine sertçe geçirilmiş halatlarda elleri bağlı, ters şekilde asılı dört adam vardı. Ortadaki beden Aziz'indi. Ağzı bantla kapalıydı ama gözleri korkudan kocaman açıktı. Ayaklarından sallandırılmıştı.

Kara durdu. Arkasını döndü. "Mümkün olduğunca..." dedi tekrar. "...sessiz."

Bir sessizlik daha oldu ama bu başka bir şeydi. Gömülü öfkenin toprağı çatlatması gibi. Mahalleli sağa sola saldırdı. Taş, tahta, çürük kiremit... Ellerine ne geçerse fırlattılar. İsabet eden her şeyle birlikte bir bağırış, bir çığlık yükseldi. Aziz ve diğer üç kişi kıvranıyordu. Halatlar gıcırdıyordu. Mahallenin vicdanı çoktan kopmuştu.

"Yakın lan!" diye bağırdı bir adam. "Tecavüzcü bir orospu çocuğu bunlar! Yakın!"

Bir şişe benzin fırladı. Aziz'in üzerine serpildi. Gözleri delirmiş gibiydi. İpleri kırmak için çırpındı. ama nafileydi.

Bir kibrit çakıldı ve Aziz'in bedenine fırlatıldı. Alev bedenine sarıldı, gece cehenneme dönüştü.

Yüzü ateşle aydınlandı. Bağırmak istedi. Bant ağzını susturdu ama gözleri tüm mahalleye yalvardı. Kara ise izliyordu. Aklında mizan tartısı tartıldı. Düşündü ve karar verdi.

Kara bir şeytan değildi. O, tüm şeytanları cezalandırmak için buradaydı. Bu mahalle onundu. O da Melek'indi. Tartısını böyle dengeledi. Olmalı mı? Bazen değil, ama bazen tam da böyle gerekliydi.

...

Diğer bölüm neler okumak istersiniz? Yazın buraya lütfen. Görüşürüz!

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 18.05.2025 21:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
petrikor. / KARA ÇİY : HAN MAHALLESİ / 41. BÖLÜM : MİZAN TARTISI
petrikor.
KARA ÇİY : HAN MAHALLESİ

185.69k Okunma

11.2k Oy

0 Takip
45
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...