44. Bölüm

40. BÖLÜM : ŞEYTANI TAŞLAMAK

petrikor.
yagmurluhikayeler

 

 

•••

 

 

Bölümde tetikleyici bazı şiddet ve saldırı sahneleri bulunmaktadır. Korkacak ya da etkileneceklerin bölümü okumaması gerekmektedir.

 

 

•••

 

 

Bölüme sınır koymadığımda hiç yorum atmıyorsunuz niye öyle ya :( Neyse yine de oy ve yorum sınırı koymucam. Çünkü biliyorum ki sizin satır aralarına yorum atacak gücünüz var ve sevginiz de var!!!!!! İyi okumalar.

 

 

 

"Unutmak, affetmek değildir; sadece yükü taşımamayı seçmektir."

 

 

3:01-simon kendrick.

40


 

Zayi duyguların yeşermesi anlıktı. Belki de insan umutlara tutunurdu ve onları kaybetmemek için hep yenisini arardı. Çünkü bunun aksi, hayatın absorbeliğinden bile bedbahttı.

Elimde tuttuğum testi indirirken kocaman bir iç çektim. "Şaka," sesi geldi yandan ama gözlerimi Kara'dan hiç çekmedim. Öylesine şaşkın bakıyordu ki gözlerini kırpmayı unutmuştu.

"İnanmıyorum," dedi Melisa, elleri heyecanla elimdekine yöneldiğinde. Testi aldı ve Kaya ile incelemeye aldı.

Zeki heyecandan ne yapacağını bilemedi, lunaparktan çevirdiği rastgele biri ile hızla tokalaştı. "Amca oluyorum lan!" dedi bir anda adamın ensesine şaplak atarken. Gözleri bile titredi heyecandan. "Lan ben amca oluyorum! Duydun mu dayı!" Kahkaha attı.

Adam şaşkınlıkla gülerken Zeki, "Hadi bakalım görüşürüz," dedi ve gülerken bir anda geriye doğru takla attı. Takla atarken bağırdı. "Duyun lan! Amca oluyorum!"

Hande ise kıkırdıyordu. "Hala mı olacağım?" dedi bir an gözleri çökerken. "Of ya, keşke baba tarafı olmasaydım..."

Kara gözlerini benden çekmeden elini Melisa'ya doğru uzattı. "Ver onu bana."

Testi eline aldığında gözleri sonunda benden çekildi ve başını indirdi. İnceledi. "Bu," dedi başı bana kalkarken. "Bu gerçek mi lan?" Gözlerini kıstı ve tekrar teste baktı. Hemen sonra başını kaldırıp tek tek bizi inceledi. "Gerçek mi amına koyayım bu? Siz gerçek misiniz lan?"

"İstersen ısırayım seni. Acıyı iliklerinde hisset baba!" dedi Zeki gözleri dolu dolu başını sallarken. "Kara, çok canım çekti... Bu bebe ile bir ben de sana baba diyebilir miyim?"

Kara yutkunduğu sırada başımı ona kaldırdım ve ellerimi önümde birleştirdim. "Sürpriz yaptım sana. Bir müddettir kanamam gelmiyordu zaten. Kimseye söylemeden gidip yaptım."

Hala şaşkındı. "Neden bana söylemedin?" dedi yavaşça.

"Değilsem üzülürsün diye düşündüm, emin olmak istedim önce," derken onun ifadesi ile bir an hayıflandım. "Ama sanki şimdi asıl öğrenince üzgün gibisin."

Yanımızdan bir hışımla geçti ama geçerken bileğimden yakaladı. Beni de arkasından sürüklüyordu. "Melek," dedi hızla. Adımlarım sık ama kısa, bedenim savsaktı. "Melek sen benden bir parça mı taşıyorsun orada?"

"Dursana," dedim çekiştirdiği sırada. "Ya bebek içeride şaşkına döndü! Çocuğumun kafası çalkalanıyor!"

Bizi bir oyuncak makinesinin arkasına doğru ilerletti. Kahkaha attı. Alt dudağını ısırırken bir anda beni kucakladı ve döndürdü. "Gerçek! Gerçeksin!"

Gülerek durduğumda beni hızla yere indirdi ve alt dudağını ısırdı. Sakallarını ovduğu sırada tekrar kahkaha attı. "Harbili harbisin."

"Evet!" dedim kıkırdarken. O kadar gülmüştüm ki yanaklarım ağrımıştı. "Harbili harbiyiz!"

"Baba oluyorum lan," dedi sağa sola bakarken. Bir kadın ve kızı yanımızdan geçerken gülüyordu. Onlara beni gösterdi. "Bakın benim karım hamile!"

"Hayırlı olsun," dedi kadın gülerken. "Sağlıkla büyütün inşallah."

"Amin," dedi Kara kahkaha atıp. Bana döndü. Hızla beni tekrar kucakladı. "Amin lan! Amin inşallah!" Bir an durdu ve beni bıraktı. "Allah varlığı," dedi tepeye bakıp. "Tövbe edeyim barışalım senle."

"Kara!" dedim gülerken. "Salak mısın ya neler diyorsun kafan mı iyi?"

Bana indirdi başını ve hızla eğildi. Bir anda şarkı söylemeye başladı. "Papatya gibisin beyaz ve ince."

"Ya delirdin ama!" dedim gülüp, bir yandan da ezilip büzüldüğüm sırada.

"Eziliyor ruhum seni görünce!" dedi başını sağa sola sallayıp sırıtırken. "İsmin dudaklarımı yakıyor neden? Nedir bu çektiğim senin elinden?"

Tekrar kahkaha attı. "Benim lan," dedi ve birkaç saniye durdu. "Benim karım. Benim çocuğum." Sonra hızla gözlerini ovdu. Küçük bir çocuk gibi ovdu gözlerini. Mavi harelerinin çevresi kıpkırmızı oldu.

Durup hızla sarıldı. Öyle içten, öyle sıkı sarıldı ki istemeden gözlerimi kapattım. Kokusunu aldım. Ellerim kocaman bedenine tutundu.

Başı boynumda, hafif inledi. O tok ve düz sesi keşmekeş biçimde titredi. "Melek," dedi omzumu öperken. Sıkıca destek aldı benden. "Ben neden böyle mutluyum? Böyle mutlu hayat olur mu?"

Benden ayrıldı ama gözleri akarken güldü. Yüzümü avuçlarının arasına aldı. "Çok güzelsin," dedi gülerken. Gözlerini umursamadı ve başını hafif havaya kaldırdı. "Sana o kadar kötü laf ettim yine de beni mutlu etmek için her yolu sundun mu bana sen şimdi?"

Kaşlarım çatıldı anlamsızca. "Helal et," dedi yavaşça, gökyüzüne bakıp. "Öfkeliydim sana ama geçti gitti. Olur öyle arada. Beni sevdiğini biliyordum zaten ama bu kadar sevdiğini şerefime bilmiyordum."

Gözlerini kısıp mırıldandı ama gözleri dopdoluydu. Ağlamaklı konuşuyordu. "Harbi zaten benden iyi kul mu bulacaksın, değil mi?"

"Tövbeler olsun," dedim şaşkınlıkla. "Sen şu an Allah ile mi konuşuyorsun Kara?"

Başı bana indi. Burnunu çekti. "O yapıyor," dedi emin biçimde. "Beni çok üzdü zamanında, annemi aldı ama şimdi beni mutlu ediyor. Barışıyoruz. Baksana," dedi ve hızla yere çöktü. Karnımı kıyafetimin üzerinden öptü. "Bak böyle düzeltmek istedi aramızı."

"Ah Çakır." Ağzım aralık tepeye baktım. "Onunla bile kendi usulünce konuşuyorsun."

"Melek," dediğinde başımı ona indirdim. Başımı gülerken sağa sola ne anlamında salladım. "Bir şey istiyor musunuz?" dedi gözlerime ve karnıma sırayla bakıp. Ayaklandı telaşla. "Ne çekiyor canınız? Söyler misiniz rica etsem?"

Ellerim karnıma gitti ve dudaklarımı birbirine bastırdım. "Babası hep böyle gülsün istiyoruz. Sanırım seni bu kadar sırıtırken ilk kez görüyorum."

"Cık," dedi hala sırıtırken. Gözleri kısıktı ve hala akıyordu. Umursamadı. İçim hopluyordu onun mutlu olmasıyla. Pek alışık değilim gerçekten. "Sen uyurken de hep sırıtıyorum. Seni kitap yazarken izlerken, oturup değişik çaylar içerken, şarkı mırıldanırken," dedi ve duraksadı. "Hep," dedi yavaşça. "Sen görmediğin zamanlarda hep sırıtıyorum. Çünkü seni izliyorum. Seni çok seviyorum."

Hızla durup karnıma baktı. Kendini düzeltti, bebeği de kattı. "Sizi," dedi ve bana kaldırdı başını. "Sizi izliyorum. Sizi seviyorum." Sağa sola baktı. "Baba mı olacağım amına koyayım? Hem de annesi sensin?"

"Yok annesi Melahat," dedim kıkırdarken.

Şaşkın bir çocuk gibi gözlerini kırptı. "Melahatcığım ile korunduk biz hep aslında..."

Gözlerim açıldı ve nefesimi tuttum. Hızla karnımı tutup bana doğru eğildi. "Allah belamı versin ki şakasına dedim. Bak yemin ederim şakasına dedim sakın çocuğu fırtlatma."

"Kim o!" dedim sinirle. "Bak kim o kadın!"

"Yok öyle biri," dedi karnıma bakarken. Kahkaha attı. "Babacığım söyle sakin olsun valla pisliğine dedim. Piçliğine yaptım. Ne çekiyor canın baban alsın sana en kıyaklarını söyle bebeğim?"

"Seni dövmek istiyor!" dedim sinirle. "Tekme attı sanırım. Çok öfkeli."

"Ölürüm ben ona," dedi gülerek bana bakarken. "Ölürüm size." Kaşları çatıldı. "Mahalleye bir hastane inşa ettireyim ben."

"Saçmalama istersen."

"Olmaz," dedi ve gözleri yere indi. "Şimdi Müjgan karısının üst kat boşken hazır oraya yaptıralım bir klinik. Koyalım içine üç beş profesör. Dibimizde dursun değil mi bebeğim?"

Hızla bana kaldırdı başını. "Melek, bu çocuk bizim mi olacak? Böyle bildiğin küçük insan? Sen ve benden bir şeyler yani... Dünyaya gelecek? Bizden bir şey. Ortak yapım?"

"Evet Kara," dedim şirin sesle. "İsmi de Şebnem olacak." Bir an kaşlarım çatıldı. "Sakın başka isim önerme zaten soy adı sen veriyorsun çocuğa. Adını da ben vereceğim."

"Kız mı olacak?" dedi şaşkınlıkla. "Onu da mı öğrendin?"

"Hayır daha çok erken ama hissediyorum," dedim. Elimi tuttu ve bizi diğerlerinin yanına doğru götürdü. Yolda bir yandan gözlerini sildi yarım yamalak.

"Melek," dedi durup. Bana döndü. Saklamadı yüzündeki dargınlığı. "Ya benim gibi biri çıkarsa karşısına ileride?"

"Ne varmış sende?" dedim mecbur durup.

"Olmaz ki," dedi. "Olmaz. Erkek olsun." Başını kaldırdı. "Son ricam. Lütfen erkek yolla bize. Bir daha ağzımı açmam."

"Zekihan!" diye bir çığlık duydum. Zeki bize doğru koşturuyordu. Kara onların bize adımlamasını fark edince sakallarını ovarak saklandı. Arkasını döndü ve uzaklaştı.

"Ah benim yavrum, aynı amcasına benziyor bu küçük Zekihan!"

"Allah korusun," dedi Melisa şaşkınlıkla dibimize varırken. "Ayrıca çocuğun ismini de Zekihan falan yapmayacaklar."

"Zekihan yapacaklar," dedi Zeki hızla karnıma parmaklarını birkaç kez dokundurup. "Oy amcası bunun çükünü yesin! Küfret bakayım amcaya!" Eğildi ve kulağını karnıma yaklaştırdı. "Anam Zekihan ben bile böyle küfür duymadım he!"

"Çekil be çocuk korkacak tipinden," dedi Melisa onu çekiştirirken. Kara saklandığı kenarda bir sigara yakmıştı. Gözleri kızarıktı. Ara ara burnunu çekiyordu.

"Ay bu prenses de kimmiş?" dedi Melisa karnımı gıdıklarken. Bana sıkıca sarıldı. "Dostikom çocuklarımız birlikte büyüyecek," diye fısıldadı.

"Evet!" dedim heyecanla. Geri çekildi ve elini sus anlamında ağzına götürdü.

"Zekihan!" dedi Zeki hızla karnıma bakıp. "Ay bakar mısınız çocuk şimdiden pavyon istiyor! Dur ulen piço! Daha salonda futbol maçı yapıp anacuğunun en sevdiği vazoyu patlatacağız!"

"Kız olacak," dedim başımı ona kaldırıp. "Ben öyle hissediyorum."

Zeki birkaç saniye durup gözlerini parlattı. "Zekiye!" dedi hızla. "Oy minnoş prensesi! Okulda silgini çalan çocukların babalarını döveceğim tamam mı amca gülü?"

Kaya yavaşça elini uzattığında duraksadım. Hemen sonra elini sıktım. "Tebrikler kardeşim," dedi yavaşça.

"Sağ ol," dedim ve boğazımı temizledim. Göz ucu ile Melisa'ya baktığımda etrafı izliyor gibiydi. "Darısı başınıza Kaya."

"Aman ne başımıza," dedi Melisa etrafa bakıp yüzünü ekşitirken. "Kara sana bebek gibi davrandı. Şak diye evlendi. En baba düğünü yaptı. Sonra da çocuk. Biz Kaya ile daha ilk aşamada elendik."

"Benim ağzımı açtırma," dedi Kaya ona dönerken. "Onlar ilk tanıştığında haşna fişne yapmış mı sor bakalım Melek'e."

Melisa elindeki ayıcığı sinirle Kaya'ya fırlattı. "Yetti be! Gerçekten bitti. Bir daha sakın karşıma çıkma duydun mu?"

Kaya ayıcığı havada tutup Melisa'ya doğru salladı. "Söylenip durma bana. Yemin ederim bu ayıcıkla tokatlarım seni."

"Of bıktım sizin bu çarpık ilişkinizden," dedi Hande göz devirirken.

Zeki hızla onun koluna vurdu. "Kes çeneni. Çok heyecanlı. Çiğdem var mı yanında?"

Melisa sağa sola bakarken Kaya'ya döndü. Kaya onu izliyordu. "O kadar belli ki direkt beni izlediğin. Hayır insan ayıp olmasın diye ben bakınca başka yere bakar," diye söylendi.

Kaya şaşkınlıkla başını yana attı. "Niye belli etmeyeyim ki? Alenen seni izliyorum işte."

"Sen sus ya," dedi Melisa bıkkınlıkla.

"Sen söyle bakalım Melisa Hanım," dedi Kaya başını onaylar sallarken. "Sen neden her fırsatta bana laf sokuyorsun?"

"Çünkü hazmedemiyorum Kaya Bey," dedi Melisa kollarını bağlarken. "Sana çok uyuz oluyorum."

Kaya, "Kaşıyayım ben seni eğer uyuzsan," dediğinde Melisa sinirle güldü.

"Seni öyle bir kaşırım ki derin yüzülür."

"Of!" dedi Zeki hızla, arayı kızıştırmak için. "Kavgada söylenmez. Ben olsam çok ağır cevap verirdim."

"Kızıştırma," dedi Hande kıkırdarken.

Kaya ona doğru birkaç adım attı ve elindeki ayıcığı tutarken hafif sırıttı. "Senin bu haşin hareketlerin beni pekala heyecanlandırıyor. Korkutmuyor ama."

"Kork o zaman," dedi Melisa kaşları çatık vaziyette. "Benden kork çünkü beni hep hafife alıyorsun."

Kaya bir adım geriye attı ve bize döndü. "Kırk elli kilo bir kızı ne kadar ağırdan alabilirim siz söyler misiniz?"

"Anam benim götüm kırk kilo," dedi Zeki kahkaha atarken. Bir anda eğildi ve tulumba çekmeye başladı. "Tepecikli abecilerimle roman oynarken sallamaktan popom Banu Alkan'ınkine döndü iyice. Dondurma topu gibi."

"Aman be kes sen de," dedi Kaya ona dönerken. Zeki'nin popo sallaması ile gülmeye başladı. "Amına koyduğumun yavşağı sinirlerimi bozma yürü git!"

Zeki doğruldu ve kolunu Hande'nin omzuna atarak berideki çarpışan arabaları gösterdi. "Gel fıstık, şurada Ferrari'm ile seni bir uçurayım."

"Olur," dedi Hande kıkırdayarak ilerlerken. "Ferrari'n mi var abi?"

"Bak buralar zamanında hep benimdi," dedi Zeki onu ilerletirken. "Tefecilere kaptırdım."(tefeci demişken yeni saplantılı tefeci kurgumuz Bir Nergis Tufanı'nı kaçırmamak için Wattpad/Kitappad profilimi takip etmeyi unutmayın tşkler bye)

Hande ve Zeki ayrıldığında Kara öylece onları izliyordu. Melisa ve Kaya'yı yalnız bırakmak adına ona doğru adımladım. Beni gördüğünde sigarasını çöp bidonunun kenarına ezdi ve içine attı.

"Kara?" dedim merakla. Karnımı tuttum. "Şeboşumla bizim canımız bir şeyler çekiyor."

"Emredin," dedi heyecanla. "İsteyin, yoktan var edeyim size. Ne istiyor benim güzellerim?"

"Bir vişneli gazoz ve senin bana yaptığın kreplerden..."Elimi kalbime götürüp başımı geri attım. "Yanına da çikolatalar istiyorum ve bir adet çilek."

Kara kaşlarını kaldırdı. "Yalnızca bir adet mi? Çilek tarlası alayım hemen bir tane. Oraya gideriz canın çektikçe."

"Benim Şeboşum seçici," dedim omuz silkerek. Karnımı okşadım. "Boşboğaz değil. O ince ruhlu bir bebek."

"Kızım Urfa'ya gidelim bir kebap gömdüreyim ben ona madem seçici, ne çileği?" dediğinde gözlerim kısıldı.

"Sıra gecesine de götürelim mi?" dedim sinirle. "Doğru, sen dansöz seversin. Mısır'da göz ucuyla baktığın o dansözler var ya."

"Haydaa..." Gözleriyle gökyüzünü yokladı. "Bu gebelik hormonları tahmini ne zaman normale döner?"

"Sıkıldın mı şimdiden?" diye sordum ama sesim titredi. Hızla nefes verdim. Elimi cebime attım, bozuklukları çıkarıp avcuma aldım. "Al bunları, hadi bana döner al. Döner dedin canım çekti."

Kahkaha attı yeniden. O gün lunaparkta Kara ilk defa bu kadar çok kahkaha attı. Hayatımda bir ilkti. Böylesine güzel gülüyordu. O güldükçe ben de kıkırdıyordum. Çünkü onunla kaç mevsim güldüysek de bu kadar içten gülüşünü belki ilk kez duydum.

"Canını yerim lan senin," dedi ilerideki bir lokantaya ilerlerken. Önden giderken elini geriye doğru uzattı ve parmaklarını birkaç kez kıpırdattı. Koşarak elini tuttum. "Siz isteyin dünyayı sereyim önünüze."

Gülümsedim onunla bir restorana girerken. Göz ucu ile geriye baktığımda Kaya ve Melisa hala konuşuyordu.

"Sen Şeboşumla beni sıkıca tutuyorsun ya," dedim. "Başka dünyalara ihtiyacımız yok."

Geceye doğru Kırmızı'daydım. Saat geç olduğu için poliklinikler kapalıydı. O nedenle yarın doktora gidecektik ve Şeboşumun kalp atışlarını dinleyecektik.

Masanın yanındaki kütüphanede Kara'nın özenle seçtiği kitaplar vardı. Onların etrafında olmak güven veriyordu. Oraya bir gün bizim kitabımızı da koymak istiyordum çünkü biz kitaplar ile anlaşmaya başlamıştık ve kitapların anlamı bende çoktu.

Kara'nın koltuğuna yayılmış, ders çalışıyordum. İçeride kimse yoktu. Kapı tıkladığında başımı defterimden kaldırdım. Kaya ile göz göze geldim. "Kolay gelsin, sonra uğrarım işin varsa," dediğinde kalemi bırakıp geriye yaslandım.

"Gelsene," dedim gözlerimi biraz kısarak. Neyin peşinde olduğunu çözmeye çalışıyordum.

Birkaç adım içeri attı ve sağa sola bakınıp ellerini ceplerine attı. "Naber?"

"İyi," dedim gözlerimi biraz daha kısıp. "Senden naber Kaya?"

Başını hafif onaylar salladı ve burnunu çekip sağa sola bakındı. "Eyvallah." Durup kaşları ile bedenimi gösterdi. "Yeğenim falan? Sıkıntı yok?"

"Çok şükür iyiyiz."

"İyi," dedi ve nefes verdi. Bir şeyler söylemek istiyordu ama konuya giremiyordu.

"İyi," dedim ve tekrar kalemi elime aldım ve başımı deftere indirdim.

Dilinin ucuna gelen bir şeyler vardı ama devam etmiyordu. "Kitap yazıyormuşsun, Zeki söyledi," diye lafı çevirdiğinde tekrar ona kaldırdım başımı.

"Evet," dedim anlamsızca, kaşlarım çatılarak. "İmza mı istiyorsun?"

"Anlıyorsun yani," dedi karşıdaki masadan bir sandalye çekip bana doğru otururken. Geriye yaslandı ve ellerini bağladı. "Bu romantik muhabbetleri anlarsın yani."

"Anlarım," dedim ve gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Melisa'ya akrostiş mi yazmak istiyorsun yoksa? Benden yardıma mı geldin?"

Önce dediğimi anlamadı ve kaşlarını çattı ama sonra hızla ifadesini yumuşattı. "Aynen işte akrossikibilmemne yardımı lazım. Bir el atsan ya."

Kaya'nın bu kadar zorlanması içimde istemsiz bir şefkat uyandırdı. Küçük bir kardeş gibi, en basit şeyler için bile desteğe ihtiyacı vardı. "İyi gel," dedim ve defterin arka sayfasını çevirdim.

Merakla ayaklandı ve sandalyesini bir eline alarak yanıma koydu. "Melisa çiçeğim, benim güzel sevgilim!" dedim iç çekerek. "Evim sensin, nefesim sensin!" Hızla not aldığım sırada merakla yazdığımı okuyordu. "Lazım değil bana senden başka!"

Durup ona döndüğümde kağıda odaklıydı. Gülerek tekrar kağıda baktım ve yazmaya, yazarken de sesli okumaya devam ettim. "İstersen senin için ölürüm ben! Senin için dağları aşarım ben! Anlasana, sana çok aşığım ben!"

Merakla durup ona baktım. "Nasıl oldu?" dedim heyecanla. "Bunu ona oku tamam mı? Ezberle bunu al bakalım."

Hızla kağıdı kopartıp onun eline tutuşturdum. "Bir de şu kıza artık kaba cevaplar verme. Haklı olarak sinirli ve laf atıyor. Alttan almayı öğren."

"Ya ne yapayım?" dedi kağıdı okurken. "Sürekli çene yapıyor. Tutamıyorum kendimi."

"Tutmayı öğren," dedim birkaç saniye Kaya'nın yüzünü incelerken. "Sen ne burcusun? Bu inatçılık nereden geliyor sana?"

Kağıtlara bakarken güldü. "Annemden herhalde. Çok inatçıydı o da."

"Gerçekten mi?" dedim merakla. Bedenimi biraz daha ona döndürdüm. "Hande de bahsetmişti. Çok despot bir kadınmış. Baban bile ondan korkarmış."

Kaya kağıda bakarken alt dudağını ısırıp güldü. "Bizi ipe dizerdi. Efsane bir kadındı." Bir an durup bana döndü. "Eyvallah. Bizi bir araya getirsene kızla."

"Tamam ama nasıl yapacağımı bilmiyorum," dedim masaya bakıp. "Yani şöyle yarım saate falan göletin orada bir ateş yakabiliriz. Hep beraber otururken onu da çağırırız. Sen de herkesin içinde okursun. Romantik olur."

Başımı kaldırdığımda Kara kapının girişinde bizi izliyordu. Kaşları çatıktı ama sırıtıyordu. "Muhabbetiniz bol olsun," dedi. Sanırım Kaya ile iyi anlaşmamız onu mutlu etmişti.

"Gelsene," dedim kıkırdayarak geriye yaslanırken. "Melisa'ya şiir yazdık."

"Duydum bebeğim," dedi başı hafif yana eğilirken.

"Ben şimdi bunu ezberliyorum," dedi Kaya ve ayaklandı. "Melek, böyle odun ateşli bir sohbet ortamı ayarlarsın yarım saate. Herkesin içinde okurum ben bunu. Göletin orası çok kıyak olur."

"Bu zaten benim fikrimdi Kaya," dedim gözlerimi devirirken.

Durup bana baktı. "Hande'yi çağırma."

"Onsuz olmaz," dedim kıkırdarken. "Ya hep beraber ya hiç."

"İyi baş başa okurum, sen yine ayarla şöyle romantikli bir ortam, sağ olasın," dedi ve kağıdı okurken Kırmızı'dan çıktı.

Kara dibime gelirken defterin arkasını çevirdim ve ders çalışmaya devam ettim. "Barışırlar mı sence?" diye sordum merakla.

"Barışırlar," dedi ve kendi kalemliğinden mürekkepli bir kalem aldı. Defterimin köşesine küçük bir kalp çizdi. "Bu da kalsın burada. İleride bebeler doğduğunda anlatırız."

"Bebeler derken?"

"Kaya'nın ve benim bebeler."

Gözlerim hızla açıldı. "Melisa aldırdı ya, unuttun mu!" dedim başımı ona kaldırırken. Masanın dibine kalçasını yaslamış, omzunun berisinden defterime bakıyordu.

"Ve sen de beni buna inandırdın öyle mi?" diye sordu sırıtırken. "Ah benim akıllı kiracım. Cin olmadan adam mı çarpıyorsunuz dostikonla?"

Yutkundum ve derse döndüm. "Aldırdı Kara," dedim mırıldanarak. "Yok bebek. Neye inanmak istiyorsan inanabilirsin."

Göletin orada odun ateşinden bir alan yaptık. Yere minderler serdik. Bir küme şeklinde dairenin etrafına dizildik. Elimdeki portakal suyunu içiyordum. Başım Kara'nın koluna yaslıydı.

"Nasıl iyi geldi," dedi Melisa ateşe doğru ellerini uzatmış şekilde. Ateşin cızırtısı ile iç çekti. "Ateş çok güzel."

"Ateş Zeki Han," dedi Zeki heybetli bir sesle. Kucağında Karamel uyuyordu. "Bu isim nasıl bayan kadınları ve herifler?"

"Çok beğendiysen kendi çocuğuna koyarsın," dedi Hande araya girerek. "Niye insanları çocuklarına Zeki ismini koymaları konusunda zorluyorsun ki?"

"Pek zorlanıyor gibi durmuyorlar," dedi Kaya kaşları ile bizi göstererek. Sırıtıyordu. "Baksana umurlarında değil."

"Of pof!" dedi Zeki ve Karamel'e fısıldadı. "İnsan ailesini seçemiyor ne yazık ki kedicik. Bari sen çocuğun olursa ismini Zeki koy tamam mı?"

"Abi sen de bir kedi alsana," dedi Hande. "Arkadaş olur sana. Bu kafayla zaten tek yol arkadaşın bir kedi olur senin."

"Ne dedi o miyavsebetsiz!" dedi Zeki hızla Karamel'in başını okşayıp. "Git sor bakayım bunun sıkıntısı ne? Dayak mı çekmiş bunun canı?"

Melisa bir yaver edası ile güldü. "Kız doğru diyor. Senin gibi dengesiz birini kim alsın?"

"Sus kız!" dedi Zeki ve birasını başına dikti. "Bak bitti biram zaten. Koş abine yenisini kap gel."

"Ben mi?" dedi Hande şaşkınlıkla.

"Başka kimin abisi?" dedi Melisa ve uzanıp Zeki'nin boş şişesini eline aldı. "Oyun oynayalım mı?"

"Evet!" dedim heyecanla.

Zeki şişeyi havaya kaldırdı. "İlk üzerine oturan kazanır! Kaya sen başla!" dedi heyecanla.

"Senin ben ağzını s-"

"Hop Kaya! Karı bayan hanımları var ayıp!" dedi Zeki ve Melisa'ya döndü. "Eski yenge bayan hanımefendi karı insanı," dedi ve ellerini çırptı. "Hadi ne oynayacağız?"

Melisa birkaç saniye heyecanla bize baktı. "Şişe çevirmece!"

"Ben başlayayım!" Hande heyecanla şişeyi aldı ve bağdaş kurduğu yerin önüne bırakıp çevirdi.

"Ama baştan anlaşalım," sesi geldiğinde başını Melisa'ya kaldırdı. "Öyle iğrenç şeyler sormak yok."

Zeki gözlerini devirdi ve bir sigara yaktı. "İğrenç şeyler sormayacaksak bu oyunun amaç ne canım kardeşim?"

Hande şişeyi çevirirken mırıldandı. "Senin soracağın her şey kesin çok saçma olacak zaten abi muhtemelen."

"Dönüyorroo!" dedi Zeki ellerini ovuştururken. Şişe döndü. Döndü ve durdu. Kahkaha attı. "Kaderden kaçamazsın genç kız! Hemen Kaya'yı öp! Hemen dedim!"

"Ay doğruluk diyeceğim belki?" dedi Melisa şaşkınlıkla Zeki'ye bakarken. "Ayrıca Hande Kaya'ya soruyor. Sen bana değil."

"Abi," dedi Hande merakla. "Doğruluk mu cesaret mi?"

Kaya bıkkın nefes verdi ve gülerek Kara'ya döndü. "Ne yapıyorlar bunlar birader?"

Kara ise aynı baygın ifade ile başını olumsuz salladı. "Ne bileyim? Eğlensinler bırak. Baksana nasıl hevesliler."

"Peki madem," dedi Kaya ve boğazını temizledi. "Ben cesaret adamıyım. Cesaret demek istiyorum yüksek müsaadeniz ile."

"Öpüştür!" dedi Zeki bir anda. Öyle hızlı bağırdı ki Karamel kucağındayken şaşkınlıkla başını kaldırdı. "Melisa'yı şappudu şuppudu hüpletsin!"

"Çüş ama!" dedi Melisa bağırarak. "Sen karışmasana artık be! Bir sus! Hande'nin sırası."

"Evet katılıyorum," dedi Hande heyecanla. "Melisa'yı öp abi. Yanağından tabii."

"Bana uyar," dedi Kaya hızla ayaklanırken. Melisa'ya doğru adımladı ve yanına oturdu. Birkaç saniye Melisa'ya baktı. "Öpüyorum?"

"Git Zeki'yi falan öp," dedi Melisa diğer yana bakarken. "İstemiyorum."

"Mızıkçılık yapma şappudu," dedi Zeki ve havada kendi kendine öpüşüyor gibi yaptı. Enteresan öpüşme sesleri çıkarttığı sırada Melisa gülerken Kaya'ya döndü.

"Zeki'nin ciddi olduğu bir an oldu mu hiç? Şöyle ciddi ciddi sinirlendiği ya da kızdığı?"

"Henüz olmadı," dedi Zeki hala havayı öperken. Bir an ifadesini dondurdu ve koyu bakışları ile oturuşunu rahatlattı. "Bu olmayacağı anlamına gelmez." Sağa sola baktı. "Her an," dedi yavaşça. "Her an içimdeki uyuyan öfke balonu patlayabilir."

"Ay ne korktuk," dedi Melisa kıkırdarken. Kaya bir anda onun yanağını öpünce hızla eliyle yanağını sildi. "Git ya! Uzak dur."

Kaya hızla bir daha öpüp ayaklandı ve tekrar Kara'nın yanına oturup bacaklarını yukarı çekti. Omuzlarını ileri geri oynattı. "Devam devam. Hadi."

"Ben çevireyim," dedim heyecanla. "Of ya, Kara'ya gelsin!"

Şişeyi döndürdüm. Döndü... Döndü... Melisa, Zeki'ye soracak şekilde durdu.

"Gel buraya şappudu," dedi Melisa gözlerini kısarak. "Söyle bakalım. Doğruluk mu cesaret mi?"

"Ben bir Allah'tan korkarım ulan!"

"Cesaret o zaman?" dedi Melisa.

"Yok doğruluk," dedi Zeki boğazını temizlerken. "Kaya ve Kara'dan da arada korkarım çünkü."

"Pekala," dedi Melisa itina ile üzerindeki ceketin önünü kapatırken. "Sevdiğin var mı?"

Zeki sigarasının izmaritini yanan ateşin içine atarken yavaşça sırıttı. Öyle bir gülüş ki, içinden adeta küfürleri okudum. Konuşurken dumanlar ağzından çıktı. "Yok kardeşim."

"Hadi ama koca bebek," dedi Melisa itinalı bir ton ile. "Biz bizeyiz şurada."

"Yokmuş işte neyi zorluyorsun?" sesi ile Hande'ye baktım. "Ver sıra bende."

Hande şişeyi tekrar çevirdiğinde bu sefer Kaya bana soruyordu. "Doğruluk!" dedim heyecanla. "Söyle bakalım."

Kaya birkaç saniye etrafa baktı ve duraksadı. "Sen mi abimi daha çok seviyorsun yoksa o mu seni?"

"Bu nasıl soru ya?" dedi Zeki sinirle. "Kaç paran var falan diye sorsana? Bu bilgi benim işime yaramaz ki."

"Ne bileyim oğlum. Dur daha zor bir şey sorayım o zaman. Kara'ya cidden aşık mısın? Yoksa onun sana olan aşkına mı aşıksın?"

Önce anlamadım ve duraksadım. Hemen sonra şaşkınlıkla kaşlarımı çattım.

"Bu ne demek şimdi?"

"Hiç," dedi Kaya sigara yakarken. "Hep merak etmiştim bunu."

"Kesinlikle abim daha çok aşık," dedi Hande araya girerek.

"Birinin aşık olmasına da aşık olabilirsin," dedi Melisa yavaşça. "Yani köpek gibi sevdiğim adamdan köpek muamelesi yiyeceğime bana kul olan adamın yanında bebek gibi sevilmeyi tercih ederim. Her akıllı kadın da böyle yapmalı zaten."

"İyi de," dedim şaşkınlıkla Kara'ya bakarken. "Ben ona çok aşığım ki."

Kara öylece ateşi izliyordu. Sessizliğimi fark edip başını kaldırdı ve Kaya'ya döndü.

"Eğer biri seni gerçekten sen olduğun için seviyorsa, bunu nasıl ayırt edebilirsin ki?" diye sordu yavaşça. "Ya da sana olan sevgisi ile kendine olan sevgisini karıştırıyorsa, onu tanıyabilir misin?"

"Ne demek istedi?" diye sordu Zeki. Ortam gergindi. Melisa kıkırdamıyordu ya da Hande gülmüyordu.

"Diyorum ki," dedi Kara bıkkın şekilde. Hırsla mırıldandı kendi kendine. "Her seferinde kendimi açıklamaktan yoruldum amına koyayım şu beyninizi çalıştırın biraz," dedi ve başını kaldırdı.

Zeki'ye gülümsedi. "İnsan bazen başkasının sevgisinde kendini bulabilir. Aşk tek taraflı bir hayranlık değildir elbet, ama eşzamanlı atılan adımlardır. Bunu demek istiyorum."

Zeki cıkcıkladı. Eli ile Kara'yı gösterdi. "Kadın medeniyettir dedikler bu işte.Küfür dışı kelime haznesi olmayan herif Melek'ten beridir Aşık Veysel'e bağladı."

Kara sigarasını ateşleyip geniş sırtını ağaç kovuğuna yaslandı. "Ben yürüdüm, o yürüdü. Şimdi el ele yürüyoruz. Bu duygular onda ilk nerede başladı bilmiyorum ama senin o küçük beyninin düşündüğü kadar yüzeysel değil."

Cümleleri bittiğinde sonunda başını Kaya'ya çevirdi. "Aldın mı cevabını kardeşim?"

"Aldım abi, ben öylesine sormuştum," dedi Kaya yutkunurken. "Yani kötü anlamda sormadım. Meraktan sordum. Ben öyle laf olsun diye işte."

İçimdeki sıcaklık önce gurura sonra kırıklığa döndü. Kızmadım ama. Gergin de değildim. Sadece biraz gülümsedim. Kara'nın tüm o cümlelerinden sonra Kaya'nın cevabı çok basit gelmişti bana.

"Sevmek yarış işi değil ki," dedim yavaşça. "Kim daha çok, kim daha az diye ölçülemez ki. Bazen ben daha çok bazen o. Bazen onun sessizliği beni sarıyor bazen benim gürültüm onu dinlendiriyor. Ben sustuğumda o beni hep anlıyor. O sustuğunda ben onu yine de dinliyorum. Denge işi bu," dedim ve karnımı tuttum.

"Onun gibi bir adamdan çocuğum olacağı için kendimi dünyanın en güzel kızı hissediyorum."

Belki o an orada bu kadarını söyleyebildim. O an kendimi çok yetersiz hissettim. Şimdi buraya yazacağım hislerimi. O an söyleyemediğim gerçekleri. Böylesi daha iyi gibi.

Hey sen,
Bu sefer sadece sana merhaba, Kara.

Hayat anlamım. Nefesim. Ailem.

Gözlerinin estirdiği rüzgarda savrulmamak mümkün değil. İnsan savruldukça daha sıkı sarılmak istiyor kollarına. Önünde diz çöküp sana yalvarmak istiyor. Aklım sensizliği hiç kabul etmiyor, korkudan haykırıyor.

İnsan bazen de okuduğun kitapların satırlarında öğrenmek istiyor hayatı. Senle yaşamak istiyor. Kara mavisi okyanuslarında boğazı yırtılana kadar boğulmak istiyor. Ne beyaz ne siyah olmak istiyor insan. Çiyler gibi şeffaf, seninle ölmek istiyor.

Seni istiyorum Kara. Hep istedim. Gözlerimizin dokunduğu o ilk andaki şaşkınlığım hiç geçmedi. Aşık oldum sana. Cesur oldum sana. Kokmuş cesetlerin arasına güller bırakmak istiyorum. Beyaz papatyalar ya da...

Senin bana söylediğin şarkılar olmak istiyorum. Ses tonunda ölmek, kokunda gömülmek istiyorum. Peşinden sürüklenmek istiyorum. Sana kitap yazmak istiyorum. Yazıyorum da. Tüm bu kavgamı, sana tutulmamı yazıyorum. Seni sana okumak istiyorum. Seni sana yazmak, sana mükemmelliğini anlatmak istiyorum.

Hey sen,
Kara.

O gün orada bunları söyleyemedim ama sen zaten beni bilirsin. Olsun. Yine de okusun burayı kara mavisi gözlerin.

O an tam istediğim şeyleri söyleyemedim, üzülüyorum. Bil ama lütfen.

Seni kendimden bile çok seviyorum.

Zeki alelacele şişeyi tutup sanki Kara'da durmuş gibi bıraktı. "Ben soruyorum!" dedi. Ortamı yumuşatmak istedi çünkü ben biraz kırılmıştım. Böyle hissettiklerini hiç düşünmemiştim. Belki Kara da böyle düşünüyordu. Umarım düşünmüyordu.

"Söyle bakalım mahallenin abisi," dedi Zeki merakla.

"Ne demem lazım?"

"Yani doğruluk dersen Zeki'nin sorusuna cevap vereceksin, cesaret dersen Zeki'nin istediği bir şeyi yapacaksın," dedi Hande merakla.

Kara yavaşça gülümsedi. "Doğruluk o halde."

Hande hızla Zeki'nin kulağına bir şey fısıldadı. "Tamam," dedi Zeki ateşe bakıp onun sorusunu dinlerken. "Cevapla ponçikellam. Beni mi daha çok seviyorsun Kaya'yı mı?"

"Benim için bir farkınız yok," dedi Kara elini bana uzatırken. Mutsuz olduğumu anladı sanki. Mutsuzluğumu almak ister gibi tuttu elimi. Bir an kaşlarını çattı. "Ne dedin sen bana? Ponçikella mı dedin?"

"Ya abi Hande'yi mi Kaya'yı mı daha çok seviyorsun diye soracaktın! Kendini niye katıyorsun soruya!" dedi Hande sinirle.

"Of öyle sorsam seni diyecek tabii kimi diyecek? Ben heyecan kattım soruya," dedi Zeki kaşlarını çatıp ateşe bakarken. "Al işte gitti soru boşuna. Keşke kaç paran var diye sorsaydık!"

"Keşke Hande'yi kime vereceksin diye sorsaydınız," dedi Melisa kıkırdarken. Zeki şaşkınlıkla başını ona çevirdi.

"Melisa sana da soralım birader," dedi Zeki yavaşça. "Karnındaki bebeği soralım mesela? Herkes bira içerken senin neden Melek ile birlikte portakal suyu içtiğini soralım mesela."

"Ne diyorsun sen ya?" dedi Melisa gözleri açılırken. "Ben alkolü tamamen bıraktım canım."

"Allah Allah," dedi Zeki. "Öyle mi oldu? Mesela..."

"Evet Zeki!" dedi Melisa sinirle. "Ne demeye çalışıyorsun sen? Bir daha da mesela dersen kafana terlik fırlatırım senin."

"Bir dakika bir dakika," sesi ile Kaya'ya baktım. "Sen ne demeye çalışıyorsun birader?"

"Sana ne kardeşim?" dedi Zeki ona dönerken. "Şimdi mi koruyasın geldi kızı?"

Kaya şaşkınlıkla gözlerini açtı ama sırıttı. "Ne diyorsun oğlum sen?"

"Sen ne diyorsun asıl kral?" dedi Zeki ayaklanırken. "Araya niye giriyorsun karı gibi?"

"Asıl sen niye karılarla laf dalaşına giriyorsun amını siktiğim," dedi Kaya da ayaklanırken. "Ne biçim adamsın lan sen? Melisa ile adam gibi konuşacaksın."

"Ne oldunuz ya?" dedi Hande korkuyla. Ayağa kalktığı sırada şaşkınlıkla Kara'ya baktım. Bıkkındı. Ateşi izliyordu.

"Sakin olun," dedi Melisa gülerek. "Her zamanki Zeki ve benim didişmem işte. Kaya abartma."

"Bana bak Kaya," dedi Zeki yavaşça ona bir adım atarken. Hande korkuyla onun önüne geçti ama bedeni ve gücü Zeki'nin yarısı kadardı. "Seni bu odunun içine atar külünde darı közlerim. Hapur hupur da yerim. Duydun mu?"

"Gel ye bakayım bir," dedi Kaya. Bu sefer Melisa ayaklandı ve Kaya'nın önüne geçti. Sonuç değişmedi. Kaya'ya gücü yetmezdi.

Ayaklanmaya çalıştığımda Kara yavaşça kolumdan tuttu. Karışma der gibi.

"Saçmalamasanıza!" dedi Hande korkuyla. "Ne demek bir kız için kavga etmek! Birbirinizi mi döveceksiniz!"

"Oğlum seni çiğ çiğ yerim ben," dedi Zeki gülerken. Öyle deli bakmıştı ki korkudan Kara'nın elini daha sıkı tuttum.

"Köpek olmakla gurur duyan ilk orospu," dedi Kaya ona tekrar adımlarken. "Gel ye bakayım beni. Bekliyorum oğlum ben buradayım."

"Melisa götür şunu!" dedi Hande nefes nefese. "Kara abi sen neden oturuyorsun bir şey desene sussunlar! Of dövüşecekler ya!" diye çığlık attı. "Sakın birbirinize vurmayın aptal mısınız abi ya!"

Melisa Kaya'yı çekiştirirken, Zeki arkasından havlıyordu. Evet... Havlıyordu. Kahkaha atarken dilini çıkarttı ve sağa sola salladı. "Gel bebeğim!" dedi bağırırken. "Gel köpeğin seni ısıracak! Allah seni çıkarttı benim karşıma! Gel el ele ahirete gidelim bebeğim!"

"Oğlum siktirme lan belanı! Kara sustur lan şunu valla şişleyeceğim yoksa!" dedi Kaya mahallenin diğer ucuna çekiştirilirken. Melisa sürekli onu tutmaya çalışıyordu. Kaya ona hiç direnmedi. Belki de Zeki ile kavga etmek istemediği içindi.

"Kayahan!" diye bağırdı Zeki arkasından. "Kezzaplanmak mı istiyorsun Kayahan! Gel ıslatayım seni, zıp zıp tavşanı gibi hoplatayım kucağımda gel!"

Kaya, Melisa'nın kolundan çekilip bize doğru adımladığında bu sefer ayağa kalktım. Melisa çığlık atarak onun önüne geçti. "Yalvarırım dur Kaya!" dedi bağırarak. "Bir şey olacak birinize! Lütfen biraz hatırım varsa gel bir soluklanalım evde lütfen!"

Kaya birkaç saniye durdu ve işaret parmağını Zeki'ye kaldırdı. "Öldürürüm seni."

Zeki Hande'nin arkasından elini kaldırdı ona doğru. "Ulan karılar olmasa sana bir şey derdim de dua et bayanımsı insan hanımları var pisleşmek istemiyorum!"

"Hadi Kaya, lütfen," dedi Melisa korkuyla. Onu mahallenin girişindeki zemin katta bulunan evine götürdü.

Hande korkuyla yutkundu ve Zeki'ye baktı.

"Abi siz manyak mısınız?" dedi şaşkın şaşkın. "Neden bir anda harlandınız? Deli misiniz siz?"

"Numara mı yaptınız yoksa?" dedim gözlerimi kısarak. "Ben sizi hiç böyle görmedim çünkü."

"Herhalde numara yaptık," dedi Zeki tekrar yerine otururken. "Şimdi Melisa yengesi bu salağı yatıştırmaya çalışacak eve götürecek ya," dedi ve birkaç kez kaşlarını kaldırdı. "Gerisini anladın. Bana düşmez açıklamak."

"Bilerek miydi gerçekten?" dedi Hande eliyle kalbini tutarak. "Bunu planladınız mı?"

"He," dedi Zeki ve cebinden çiğdem çıkarttı. "Benim fikrimdi. Melisa için kavga edek Melisa'da seni eve atsın dedim. Nasıl plan?"

"Bok gibi!" dedi Hande ve gülmeye başladı. "Ben de diyorum Kara abim neden ses çıkartmıyor. Biliyormuş meğer."

"Yok be gerçekçi olsun diye ona söylemedik ama inanmamış zaten," dedi Zeki ve yanan ateşe doğru ağzındaki kabuğu tükürdü. "Harbi Kara nasıl inanmadın lan öyle ciddili dövüşmediğimize?"

Kara birkaç saniye bıkkın nefes verdi. "Çünkü siz iki geri zekalıda benim karşımda birbirinize bağıracak göt yok."

"Bildi valla," dedi Zeki Hande'ye dönerken. "Doğru diyor." Bir an gözlerini kıstı. "Gidip bakalım mı ne yapıyorlar?"

"Size ne ya?" dedim korku bedenimden silinirken. Bunun bir rol olması beni çok rahatlattı. Onları hiç gerçekten kötü görmedim ve görmeyi de hiç istemedim.

"Valla ben dikizlerim," dedi Hande merakla. Durup Kara'ya döndü. "Abi? Biz bir bakabilir miyiz nasıl kavga ettiklerine?"

"Lütfen lütfen!" dedi Zeki ayaklanıp zıplarken. "Kara lütfen!"

Kara varla yok sırıttı. "Yakalanmayın."

"Hande koş!" dedi Zeki bir anda fırlarken. Melisa ve Kaya'yı dikizlemeye gittikleri sırada dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Git sen de," dedi Kara. "Git hadi merakını gider."

"Şey, sadece ne konuştuklarını dinleyeceğim. Gerçekten yoksa kötü bir amacım yok. Meraktan yani. Bir de Melisa ona nasıl hakaretler ediyor duymak istiyorum."

"Fırla," dedi. Hızla ayaklandım ve Hande'nin peşinden ilerlemeye başladım.

Merakla onların yanına adımladığımda Kaya'nın zemin kattaki evinin salon kısmındaki yarı açık cama doğru eğilmişler, gizli gizli izliyorlardı.

"Ya sen bunu hep yapıyorsun!" dedi Melisa sinirle bağırarak. İçerisi karanlıktı. Bir gaz lambası bile yanmıyordu. "Sen sürekli ama sürekli benim diğer insanlarla olan diyaloglarıma giriyorsun. Sana ne ya?"

Kaya ona doğru bir adım attı ve gözlerini kıstı. "Ne demek sana ne kızım? Seni koruyacağım elbette."

"Benim buna ihtiyacım yok," dedi Melisa sinirle. "Ben kendimi senden korusam bana kafi biliyor musun?"

"Yok," dedi Kaya başı ona eğik, bedeni harlı. "Bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum."

Kaya bildiğini okurdu. Sehpada duran viski şişesini avuçladı. "İçer misin?"

"Dedim ya bıraktım," dedi Melisa kollarını birleştirip. "İçmiyorum."

"Bak bu en pahalısı ama," dedi Kaya ve bir bardağa doldurdu. "Sen seversin."

Melisa omuz silkti. "İstemiyorum. Hem ben bir şeyi pahalı diye değil kaliteli diye seviyorum. Sürekli bana para göz demeyi bırakın."

"Sen zaten her zaman en iyilerine layıksın," dedi Kaya, viski bardağını başına dikerken. "Kendine zirveyi görmen kimsenin zoruna gitmez merak etme."

"En iyilerine layık değilmişim," dedi Melisa ve koltuğa oturdu. "Öyle olsa seni kendime layık görmezdim. Yanılmışım."

"Ya ben anlatamıyorum ya da sen anlamak istemiyorsun," dedi Kaya ona doğru eğilirken. "Ben seni aldatmadım."

"Keşke aldatsaydın, gururum daha az incinirdi," dedi Melisa ve ona bakmamak için başını yana çevirdi. "Her zaman ilk geceden sevişmemizi vuruyorsun bana. Sanki o gece ben tek başıma seviştim."

"Senin elin adamının arabasında işin ne onu söyle bir?" dedi yavaşça. "Sen nereden tanıyorsun bu çocuğu?"

"Ya sana ne sana ne!"

"Ne demek lan sana ne?" dedi Kaya sinirle. "Daha iki gün oldu ayrılalı hemen yeni adama mı gittin?"

Melisa kahkaha attı ama sinirden titriyordu. "Şaka mı yapıyorsun ya? Sana ne diyorum seni ne ilgilendirir?"

"Bana bak kızım," dedi Kaya yavaşça. "Sen önce benim karşımda o ses tonunu azaltacaksın. Kadınlığını bileceksin. Sonra da bana hesap vereceksin."

"Sen kimsin de sana hesap vereceğim? Ben kimseye hesap vermem. Sadece Allah'a tövbe ederim o kadar. Ayrıca sen? Sen de sevişmedin mi benle? Neden hep ben konuşuluyorum?"

"Erkeğim ben çünkü. Erkek adamın mazisi sorulmaz."

"Artık bu amına koyduğumun iki binli yıllarına ışınlanabilir miyiz!" diye çığlık attı Melisa. Ayaklandı. "Nefret ediyorum bu kafadan! Bu zekadan! Böyle düşünülmesinden nefret ediyorum!" Sertçe Kaya'yı itekledi. "Sizin kendinizi bir bok sanıp kadınları böyle hor görmenizden nefret ediyorum!"

"Vurma lan," dedi Kaya onu tutmaya çalışırken. "Vurma bak çakacağım şimdi senin suratına."

"Çak!" dedi Melisa ellerini rastgele onun bedenine sallarken. "Erkekmiş! Erkekleri sikeyim tamam mı! Bir çükünüz var diye kendinizi neden ilahlaştırıyorsunuz! Bıktım sizden be!"

"Lan dur!" dedi Kaya onu tutmaya çalışırken. "Melisa yemin ederim bir vuracağım yanlışlıkla boynun kırılacak ölüp kalacaksın başıma amına koyayım dur!"

Melisa sinirle Kaya'nın göğsüne vurdu. "Kim olduğunu sanıyorsun sen?" dedi dişlerinin arasından. "Beni rahat bırakacaksın!"

Bir daha vurdu ama Kaya bu sefer ellerini yakaladı. "Bırakmayacağım," dedi gözleri alevli. "Bırakmıyorum. Kaçırırım seni. Bağlarım bir dağ başına. Ölene kadar da orada tutarım seni. İnatlaşma benimle."

"Bırak," dedi Melisa kollarını kurtarmak için çırpındığı sırada. "Bırak yoksa seni mahvederim!"

"Görelim," dedi Kaya onu kendine daha da bastırırken. "Et bakayım nasıl ediyorsun."

Melisa ellerini kurtarmak için çırpınırken bir anda nefes nefese durdu. Kaya onu öyle sarmıştı ki hareket edemiyordu.

Kaya eğildi ve sertçe Melisa'yı öpmeye başladı.

Melisa'nın ellerini serbest bıraktığında Melisa hızla onun saçlarından kavrayıp öpüşlerini sertleştirdi. Öyle hızlı öpüşüyorlardı ki, aynı anda dövüşüyorlardı sanki.

"Bayılıyorum lan senin bu cesaretine," dedi Kaya onu hızla duvara fırlatırken.

"Neden?" dedi Melisa nefes nefese. "Neden sana karşı koyamadım ki şimdi?"

"Kes sesini," dedi Kaya ve tekrar onun dudaklarına yapıştı.

Elleri Melisa'nın poposuna kayarken Zeki hızla Hande ile benim gözlerimi aynı anda kapattı. "Hadi bakalım biz eve gidelim," diye fısıldadı. "Hadi kızlar."

Hande hızla yana doğru geçti ve eğilerek apartmana girdi. Sessizce üst kata çıktığı sırada Zeki benimle birlikte gölete doğru ilerliyordu.

"Şey," dedim yavaşça. "Yani biz o anı gördük ama aslında hemen kaçtık. Yani bir şey olmaz değil mi?"

"Yok yok," dedi Zeki yutkunurken. "Olur öyle. Biz tahmin etmedik öyle olacağını. Ben dövüşürler sandım."

"Yani evet," diye mırıldandım. "Aslında yani dövüşüyorlar gibiydi." Durup Zeki'ye döndüm. "Biz çok kötü arkadaşlar mıyız?"

"Yok yahu abart sen de," dedi Zeki elleri ceplerinde gölete ilerlerken. "Ne yaptık ki? Kaçtık işte." Derin nefes verdi. "Yalnız Melisa'nın elleri çatlamıştır vurmaktan."

"Sen neden bebeği konusunda ima yaptın ki?" dedim. Kara'yı gördüm. Ateşin oradaydı.

"Salak sanıyorsunuz bizi çünkü. Bebeği aldırsa ilk bizim kulağımıza gelir."

"Kaya da mı biliyor bebeğin olduğunu?"

"Yok sanmam. Kaya sandığınız gibi salak."

Güldüğüm sırada durup Zeki'ye döndüm. "Melisa'nın sürekli Hande iması yapmasından rahatsız oluyorsun biliyorum."

"Kara duyacak diye korkuyorum," dediğinde başımı hafif yana attım.

"Tek sorun bu mu? Kara'nın duyması mı?"

"Başlama sen de Melek," dedi Kırmızı'nın orada durup. Derin nefes verdi. "Hande için ben abiden başka bir şey değilim. Güvendiği, sevdiği bir abiyim. Tamam?"

"Peki," dedim yutkunup. "İyi geceler."

Başıyla onayladı ve girerken durup bana döndü. "O ne diyor? Bu muhabbetlere yani?"

"Hande mi?" dedim omuz silkerek. "O da senin gibi işte. Melisa'ya kızıyor."

Zeki tekrar başını onayladı ve eve girdi. "Tatlı rüyalar."

Kara ile bir süre daha gölette oturduk. Yarını planladık. Sınavım olduğu için okuldan sonra bebeğim ile tanışacağım için heyecanlıydım.

Yatakta uzandığım sırada Kara uyumuştu. Muhtemelen ilk kez benden önce uyudu. Onu uyurken izledim bir süre. Çok masum ve savunmasızdı. Ellerim yavaşça saçlarına gitti. Sevmeye başladım.

Nefes alış verişimi onunki ile eşitledim. Başımı göğsüne yasladım ve nefes verdim. Gözüm yatağın dibine kaydı. Karamel dibimizdeki yatağında uyukluyordu.

Kara'nın kalp atışları hızlanır gibi oldu. Dengesizleşti. Şaşkınlıkla başımı kaldırıp ona baktım. Sıcacık boynunu yavaşça öptüm. "Kara," diye fısıldadım. Elim kalbine gitti. Nefes alış verişi de hızlanmıştı.

"Kara," dedim tekrar ve onu dürttüm. Hızla gözlerini açtı. Nefes verip başını kaldırdı ve başımdan tutup tekrar başını yastığa bıraktı. Dudaklarını yaladı.

"Kabus mu gördün?" dedim başımdan tuttuğu sırada. "Korkma ben sen uyuyana kadar elini tutarım."

Başımı kaldırıp ona baktım. Söylediğim şeyle gülümsedi. Kara mavileri kapalıydı ama yine de kısıldı gözleri. "Komik mi geldi?" dedim koynunu açtığında.

"Güzel geldi."

"Ne gördün bakalım?" diye sordum. Açtığı koluna doğru sırnaşıp ona sıkıca sokuldum. "Seni canavarlar mı kovalıyordu yoksa rüyanda?"

"Ben seni kovalıyordum," dedi ama sesi tekrar uykulu çıktı. "Sen benden korkuyordun."

Gözlerimi kapattım. Boynu hala sıcacıktı. Öptüm. "Ben böyle şirin bir canavar hiç görmedim."

"Ben de böyle güzel bir melek hiç görmedim."

"Kızımız bana çektiğinde bakalım ne yapacaksın?" dedim. Ağır ağır verdiği nefes bir an durdu ve başını kaldırdı. Gözlerimi açmadan güldüm.

"Ne kızı ne güzeli? Bak şimdiden seri katile bağladım. Erkek doğur ki hapislerde çürümeyeyim."

"Prensesim hakkında neden öyle konuşuyorsun?" dedim elim karnıma giderken. Bir gözümü açtığımda tepeden bana bakıyordu ama ifadesi sallantılıydı.

Bıkkın nefes verip başını tekrar yastığa koydu. "Erkek olsun rica ediyorum. Kızın akıl sağlığı için."

"Ya bir kere buna sen karar vermiyorsun," dedim saçlarımı sevmeye başladığı sırada. "Ben hissediyorum. Şebnem olacak ismi, şimdiden kararımı verdim. Şeboşum!"

"Melahat koysaydık," dediğinde boynunu ısırdım. Bir anda doğrulduğunda beni yana doğru fırlattı.

"Kızım manyak mısın napıyorsun?" dedi şaşkınlıkla eli boynuna giderken. "Acıktıysan sana yemek yedireyim neden ısırıyorsun öyle yamyam gibi?"

"Yat hemen!" dedim sinirle. Kaş çattım. "Yat ve kapat çeneni!"

Birkaç saniye yüzüme baktı ve tekrar yatağa uzandı. "Koskoca herife yaptıklarına bak," dediğinde tekrar omzuna başımı yasladım ve ısırdığım yeri öptüm.

"Geçti mi?" dedim.

"Hayır."

Bir daha öptüm. "Şimdi?"

"Yok."

Nefes verdim. Dudaklarımı birkaç saniye boynuna bastırdım. "Geçmiştir herhalde."

"İyice bir emcükler misin karıcım?"

"Emcükleyemem!" dedim kıkırdarken. "Şey, yani isterim ama olmaz. Çünkü seninle hala barışmadım."

"O ne demek?"

"Bildiğin," dedim ve ayaklandım. "Küsüz hala."

"Hangi muhabbetten ötürü?" dedi peşimden kalkarken. "Ne yaptım ben yine acaba?"

Onun masasına oturup kağıtları önüme çektim. "Yarınki sınava tam hazır değilim. Matematiğim hiç yok. Puanları tam hesaplamamız için iyice matematik öğrenmemiz lazımmış," dedim ve sıkılarak yandaki hesap makinesini önüme çektim.

"Kalk bakayım bir," dediğinde ayaklandım. Sandalyeye oturdu ve beni kucağına çekip sandalyeyi masaya iyice yaklaştırdı. "Bakayım bir."

"Sen anlar mısın matematikten?" dedim küçük gaz lambasını açarken. Bir bacağına oturmuştum ama çok rahattım. Ya o kocamandı ya benim bedenim küçüktü bilmiyorum ama üzerinde tepinsem yine ona ağır gelmezdim.

"Elbette," dedi kağıda bakarken. "Hangisi mesela?"

"Şu," dedim parmağımı soruya tutup. "Yapamıyorum, çözüyorum çözüyorum olmuyor Kara."

"Tamam bakalım birlikte." Bıraktığım kalemi eline aldı. Kalemin üstüne baş parmağı ile basıp ucunu tekrardan çıkarttı. Kalemi tutan eline baktım uzunca.

"Çok kolay, bak şimdi," dediğini duydum sadece. Test sorusunun altındaki boş kısma doğru formül yazarak soruyu çözmeye başladı. Bana anlatıyor, yazdığı şeyleri gösteriyordu. Başımı ona çevirip yan profiline baktım. Dibimdeydi.

O kadar güzeldi ki anlatırken, bir an ağzımdaki salyanın çeneme doğru akması ile hızla koluma sildim salyamı. Bir şeylere odaklandığında ne kadar da mükemmel görünüyordu. Bakışları. Ses tonu... Dudakları. Adeta eşsiz parçalardı.

Kara mavisi gözlerini sorudan çekip benimle buluşturdu. "Anladın mı?"

"Hım hım," dedim gülümseyerek. "Şunu da çözsene," dedim parmağımla ona bakmayı sürdürürken test kitabından rastgele bir soru seçerek.

Bir an soruya baktı. Gözlerini gülerek gözlerimle birleştirdi. "Bunu çözmüşsün zaten."

"Şunu o zaman," dedim kocaman gülümseyerek ve rastgele, başka bir yere parmağımı götürdüm.

"Sen beni dinlemiyorsun ki." Kalemi bıraktı.

Hızla yanağını öptüm. Dudaklarıma sakalları batınca dudaklarımı yaladım. "Bu kadar güzel anlatırsan seni dinleyemem ki. Seni izlemeyi tercih ederim."

Bir yeni soru. "Şu soruyu da anlat, lütfen Çakır!"

"Bakayım bir," dedi kaşlarını çatarak. Soruya birkaç saniye bakıp gözlerini soruda gezdirdi. "Neydi bunun kuralı? Dur hatırlayacağım."

Belki de senelerdir çözmediği soruları hatırlayıp bana anlatmaya çalışıyordu. "Şey... Ben bu konuyu hiç anlayamıyorum, bana uzun uzun anlatır mısın?"

"Hatırladım dur," dedi ve tüm dikkatini soruya verdi. Soruyu çözüp cevabı kontrol edince keyiflendi. "Anladın mı gidiş yolunu?"

"Hım hım," dedim ve alt dudağımı ısırdım. "Benden daha iyi bir öğretmensiniz. Sizden hep özel ders alırım ben artık. Seneler önce mezun olmanıza rağmen sanırım sayısalınız hala taptaze, tıpkı benim bedenim gibi," dedim ve kolunu sıktım yavaşça. "Biyoloji, Fizik falan da biliyor musunuz?"

"Kaşınma. Canlı denek yaparım seni."

"Hayır demem, siz daha iyi bilirsiniz," dedim ve derin bir nefes aldım. "Bana kadın anatomisi hakkında bilgi verir misiniz?"

"Sana kadın orgazmı hakkında bilgi verebilirim. Hatta deneyim yaşatabilirim," dedi ve yavaşça burnunu yanağıma doğru sürttü. Burnundaki nefes yanağımı yakmıştı.

Bir anda alev aldı bedenim. Büyük vücudundan bedenime doğru süzülen enerji akımı beni çarpmıştı resmen. Kalemi elinden bıraktı. Beni kucağından kaldırdı ve sandalyeye oturttu.

"Şu soruyu çöz," dedi bir alttaki soruyu göstererek. "Ben de o sırada dersimize hazırlık yapacağım."

 

 

 

-AYIPLI SAHNE BAŞLANGICI-

 

"Nasıl hazırlık yapacaksın?" dedim derin bir nefes alarak.

Yavaşça masanın altına doğru eğildi ve tam oturduğum sandalyenin önünde durdu. Masanın altından altımdaki pijamayı çıkartmak için elleri ile altımdakini çekiştirdi.

Popomu hafif yukarı kaldırıp külotumu da hemen pijamamın arkasından indirdim. Bacaklarımı iki yana açarken, derin bir nefes alıp kalemi elime aldım.

"O soruyu çözeceksin. Az önce sana anlattığım integraldeki fonksiyona bakarak çözmeye çalış."

"Tamam," dedim heyecanla. Burnumdan soluyordum. Kalemi sıkıca tutup az önce söylenerek çözemediğim sorunun altında yaptığı işlemlere baktım.

Odaklandığım sırada Kara yavaşça sandalyede beni öne doğru çekti bacaklarımdan sıkıca tutarak.

Öne doğru kaydım. Bacaklarımı omuzlarının üzerine attı ve sandalyenin dibine iyice oturup yerleşti. Parmağı orama dokunduğunda zevkle gülümsedi.

"Yanıp kavruluyor yine."

Hızla başımı sorudan çekip sandalyede geriye doğru yaslandın ve ona baktım.

"Soruyu çöz, hemen."

Hızla tekrardan masaya bileklerimi koydum ve gidiş yolunu inceledim. Yazısı çok güzeldi. Mükemmeldi. O kadar güzel yazmıştı ki sayılar bile ahenkliydi sanki. Kara'nın yazdığı sayılar çok şanslılardı.

"Soruya bak, integralde kaç fonksiyon var?" dedi parmağı oramı okşarken.

"İki," dedim. Derin bir nefes verdim. "İki tane var."

"İki mi?"

Parmağı amıma sürtmeye devam ediyordu. Orta ve yüzük parmağını kibarca soktu. Yavaşça. Usulca.

İncecik inledim. Kalemi avcumun içiyle sıktım. Gözüm seğirdi ve bir anda kasılmaya başladım.

Kara yavaşça parmaklarını sokup çıkartırken kalemi alıp zorla soruya odaklanmaya çalışıyordum. Mümkün değildi ama. "Kara," diye kekeledim. "Odaklanamıyorum."

"Odaklanacaksın."

Dudaklarını amımda hissettim. Parmakları sürekli girip çıkarken bir yandan da emmeye başladı. Kalemi elimden bıraktım ve geriye doğru yaslanıp hızla başımı aşağı indirdim.

Beni emen dudaklarına baktım. Parmaklarını alttan sürekli orama sokup çıkartıyordu. Gördüğüm manzara kafa yedirtti bana. Şuurumu kaybedecek gibi oldum. Elimle hızla saçlarını tutup çekiştirmeye başladım.

"Ah!" diye inledim ve başımı geriye attım. "Matematik çözmek hiç bu kadar zevkli olmamıştı Kara!"

Dudaklarımı öptüğü yerden çekip başını kaldırdı. "Soruya dön."

Tekrardan öpmeye başladı. Dilini orama doğru bastırırken parmaklarını sürekli sokup çıkartmayı kesmiyordu. Çıkan ses gözlerimi kör etti. Dilinin darbeleri aptal etti.

Zar zor kalemi kavradım ve kağıda fonksiyonu yazmaya çalıştım.

"Ah! Evet! Bunun diferansiyeli..." dedim ve duraksadım. İnlemelerim arasında kağıda bakamayacak kadar çok gözüm seğiriyordu. "Bu, fonksiyon... Ah! Kara!" dedim ve hızla kalemi bırakıp tekrardan başımı ona indirdim.

Dudakları o kadar sert emiyordu ki, amım zonklamaya başlamıştı. Resmen yalayıp yutuyordu. Parmakları ise hiç durmadan girip çıkıyordu orama. Omuzlarında asılı bacaklarım hızla titremeye başladı.

Bacaklarımla yavaşça kafasını sıkıştırdım ve bedenimi titrettim istemsizce. Yaşadığım zarafet insanın aklını yok ederdi. "Boşalacağım, Kara!" diye bağırdım.

Parmaklarını çekti ve iki eliyle bacaklarımdan sıkıca kavrayıp beni kendine doğru daha da çekti. Yüzü iyice gömüldü. Sakalları battı.

Daha fazla dayanamayarak olduğum yerde deli gibi titremeye başladım. Dudaklarına sürtünerek boşaldım. Ağzını çekmedi. Titrerken dudaklarına iyice sürttüm amımı. Köpek gibi hırladı. Deli gibi yaladı.

Öyle huylandım ki, elimle başından tutup geriye doğru ittim. Dudaklarını oramdan ayırdım. Başımı geriye atıp nefesimi düzenlemeye çalışıyordum. Kara ayaklanıp dudaklarını yalayarak test kitabını eline aldı.

"Hani?" dedi kitaba bakarak. "Çözmemişsin?"

"Şey," dedim sarhoş gibi gülümserken. Ağır ağır nefes alıyordum ama yer yer titriyordum. Bir kalp gibi, ya da nabız. Oram atıyordu. Bedenim rahatlamanın verdiği huzur ile doldu. "Odaklanamadım."

"Ceza alacaksın yani?"

Oturduğum sandalyeye doğru yaklaşarak altındakini aşağı çekiştirdi. O kocaman ve dimdik duran sikini çıkarttı. Yavaşça yanağıma sürttü. Bir taş gibi. Sepsertti.

Eli saçlarıma gitti ve saçlarımı eliyle at kuyruğu şekilde avcuna topladı. Ardından saçlarımdan hızla ağzına doğru soktu. Gözlerim kocaman açılırken sandalyede ona doğru döndüm ve hızla ellerimle bacaklarına sarıldım.

Saçımdan sürekli çekiştiriyordu. Beni delirtiyordu. Gözlerimi kaldırıp ona baktım. Manzaram yüzünden adımı bile unutacağım kadar çok aptallaşmıştım. Hırsla bakıyordu. Mavileri cayır cayırdı.

Ağzımdan boğazıma kadar giren şey yüzünden salyalarım sikinin üzerine akıyordu. O kadar çok sokuyordu ki öğürmemek için bacaklarından hızla kendimi geriye doğru itmeye çalışıyordum.

Hızla nefes verdi hırlarken, ardından tamamen ağzından çıkarttı. Sandalyenin ayağından tuttu ve kendine doğru hızla çevirdi. Oturduğum yerde bir anda yana doğru dönerek afallarken nefesimi düzenlemeye çalışıyordum.

"Kalk," dedi hırsla. Hızla yerimden kalktım. Sandalyeye o oturdu ve sandalyeyi tekrardan masaya doğru döndürdü.

"Otur kucağıma."

Titreyen bacaklarımı açarak ona sırtım dönecek şekilde oturdum. Bacaklarımı birleştirdim. Eliyle o kocaman şeyi tuttu ve arkadan amıma doğru sürterek beni içine oturttu.

Önümde ders kitabı varken, arkamda büyük bedeni duruyordu. Yavaşça içine doğru oturup gözlerimi kapattım. "Of!" dedim ve masadan tutunarak yavaşça tekrar kalktım. Yarısına kadar oturabildim. Dahası can acıtıyordu. "Of, Kara!"

"Devam et," dedi elleriyle popomu iki yana açmışken. "Durma, akıllı bebeğim."

Sırtımı geriye doğru; sert göğsüne yasladım. Yavaşça kucağında inip kalkarken sürekli inliyordum. Elleri arkadan göğüslerimle buluştu ve göğüslerimi sertçe avuçlamaya başladı.

"Bir yandan çözeceksin. Çöz o soruyu, yoksa ayakların kopana kadar zıplamak zorundasın."

"Ne?" dedim afallarken. İnlemelerimi yavaşlattım ve sırtımı göğsünden ayırıp öne doğru atıldım. Kucağında yavaşça kalkıp inmeye devam ederek kaleme uzandım. Kalemi elime aldığımda istemeden gözlerimi kapatıp inliyordum.

Kendimi toparlayana kadar üzerinde dakikalarca zıplamıştım. Yavaşça elimle birlikte titreyen kalemi soruya doğru uzatıp şıklara bakmaya başladım.

Üzerine tam olarak oturamadığım için bacaklarım ağrıdan titremeye başladı. Her içinden çıkmak için bacaklarımdan güç aldığımdan artık gücüm tükendi.

Kafadan sallayarak soruda bir şıkkı işaretledim. "Bacaklarım," dedim ağrıdan bağırarak. İnlemelerime acı da eklendi.

"Çok acıyor, dayanamıyorum."

Birbirine bastırdığım bacaklarımı iki yana açıp kendi bacaklarının üzerine attı. İçimdeki şey tamamen benimle bütünleşince kocaman bağırdım. Tamamen kucağında oturuyordum. Belinden destek alarak beni zıplatmaya başladı. O kadar sert zıplatıyordu ki sarsılıyordum.

"Acıyor," dedim bağırırken. "Çok acıdı. Hepsini sokma!"

Yavaşladı. Üzerinden kaldırdı ve tek eliyle bacaklarımın arasından tutup beni bir anda kucakladı. Hızla kütüphanesine doğru sırtımı dayadı.

"Alamadı mı o küçük amcığın hepsini?" dedi yavaşça içime sokarken. Sırtım kitaplara çarparken ellerimle ona sıkıca tutundum. Düşmekten korkmadım ama tek eliyle taşıması tedirgin etti.

"Ne yapacağız ama böyle?" dedi hırsla. "Genişlemiyor bu. Ne yapacağız?"

Soktu yarısına kadar. Dudaklarımı öpmeye başladı. Yavaş yavaş sikiyordu ama dudakları buna rağmen dudaklarımı hırslı çekiştiriyordu.

Öyle tutundum ki ona, beni tutmasa bile düşmem gibi hissettim. Sıkıca.

Dudakları dudaklarımı emerken ona karşılık vermek zordu. Ağzına doğru inliyordum. Burnumdan verdiğim nefes onun burnuna doluyordu. Öyle tutkulu ama kibar sikiyordu.

Sonra biraz hızlandı. Çok ince bir ayarda hızlandığı için canım acımadı. Tepedeki raftan yere bir kitap düştüğünde sallandığımı hissettim. Bedenim deprem yaşadı.

Sertçe soktu. Bir kitap daha düştü. Belim her seferinde kütüphaneye çarpıyordu ama canım acımıyordu. Zevkten ağlardım. Ağladım.

Dudakları ayrılmadı ama bir daha soktu. Kitapları devirdik. Eli belime gitti ve kütüphane ile arama girdi. Artık onun eli kütüphaneye çarpıyordu. Böyle olunca, daha da sert soktu.

İki kitap birden düştü aşağı. Gözüm aktı. Yandım. Kavruldum.

"Hassiktir," dedi yavaşça. "Dayanamıyorum." Her cümlesinde dudakları dudaklarıma sürttü. Gözlerimin en inine doğru baktı. Bir daha soktu.

"Güzel mi?" dedi ağzı aralık sırıtırken. Gözleri kısıldı. Bir daha. Bedenlerimiz çarptıkça tokat sesi gibi bir yankı doldu odaya. Acıdı ama zevk verdi.

"Güzel," dedim inlerken. Sesim pek çıkmadı.

Hızlandı. Daha da fazla hızlanamazdı. Öyle hızlandı. Sertçe. Boşalacak gibi baktı bana. "Kocan güzel sikiyor mu seni?"

Kafayı yemek üzereydim. "Evet," dedim. "Of!" Ağlamaklı oldu ifadem. "Of!" diye bağırdım ama sesim ağlar gibi titredi.

"Boşalacak mı bebeğim?" dedi. Soktu yine. Sikerken öyle hırslı bakıyordu ki gözlerine bakarak boşalmaya başladım.

"Boşal bebeğim," dedi. Hızlandı. Sıkıca kocaman omuzlarına tutunurken titremeye başladım. Çıldırmıştım. O kadar çok üst üste inledim ki boşaldığım an kocaman bir çığlık attım.

Dayanamayarak hırladığını duydum. Boşalırken kendimi çok fazla kasmıştım bu nedenle oramda o kocaman şeyi sıkıştırıyordum.

"Nerene boşalayım?"

Başımı geriye attım ve kütüphaneye yaslandım. Omzuma doğru dudaklarını değdirip derin bir nefes aldı. "Nerene istersin? Dar amcığına mı yoksa o minik ağzına mı?"

"Kara," diye bağırdım sikini hala içimde sıkıştırırken. Boşaldığım için içime her girip çıkması bedenimden akan zevk sularını tekrardan kendi içime doğru çıkartıyordu. Şişiyordum. "Ağzıma."

"Çök dizlerine."

Bir anda bacaklarımı bıraktı. Yere ayaklarım dokunduğu an uyuşuk olduklarını anladım. İstemeden dizlerimin üzerine düştüm. Yerde titredim. Deli gibi.

Ağzımı kocaman açtım ve gözlerimi tepemde dikilmiş büyük bedenine doğru çıkarttım. Yüzü bana eğikken o kocaman sikini hızla ağzıma soktu. Ağzıma bir anda fışkıran şeyler ile gözlerimi sıkıca kapattım ve bir anda olduğum yerde sıçradım.

Hırıltılar çıkarttı, inledi. Hırlaması çok azdırıcıydı. Ağzımdan çıkartmadan önce bir süre bekledi. Derin derin nefes alarak ağzımdan tamamen çıkarttı.

Hepsi zaten ağzıma dolduğu için sertçe yutkundum ve derin bir nefes aldım. Tadı eşsizdi. İçimi yaktı. Yanmak paha biçilemezdi.

Kalkmaya çalıştım ama yapamadım. Belimden tutup beni kaldırdı ve yatağa yatırdı. Omzumdan öptü. Masadaki sigara paketini avuçladı. Bir yandan da eşofmanını yukarı çıkarttı.

Ateşe verdi. Dudaklarının arasında yanan sigara ile kitabı avcuyla kavrayarak cevabıma baktı. Kaşları çatık bir şekilde cevaba bakarken, ben yaşadığımız sevişmenin etkisini atlatamamış bir şekilde tavanı izliyordum. Soluk soluğaydım.

 

 

- AYIPLI SAHNE SONU -

"Sallamışsın kafadan. Çözüm nerede?" dedi kitabı masaya bırakırken. "Umarım yarın yüksek bir puan alırsın." Balkona çıktı ağzındaki sigarası ile.

Gözlerim tavanda, alnımdan akan terler yastığımdaydı. Sırıttım. Aptal gibi. Aşıklar nasılsa öyle işte. Aşık gibi.

Mavilerine senin gibi kocaman şiirler yazmak isterdim, Kara. Ünlü şairler sanki beni anlayarak yazmıştı şiirlerini. Şiirleri gözlerine bakarak okumak isterdim. Seni anlatıyordu sanki her biri.

Ya da şiirleri senden dinlemek isterdim Kara. Bana kendini anlatmanı çok isterdim.

Senin mavilerin karmakarışık duyguları yok edip huzuru getirirdi sanki.

Doğaya bir mektup gibiydin.

Doğaya bir hediye gibiydin ya da.

Öyle işte.

Hey sen, Kara. Aşığım sana.

Sabah bana yaptığı krepleri yiyordum. Dolapta ve dolabın dibindeki kolilerde bir sürü yeni vişneli gazoz da vardı. Sanırım yüzlerce vardı. Üst üste kolileri dizmişti mutfağa.

Beni okula bıraktığı sırada elimdeki gazozu içiyordum. "Kara?" dedim bir yudum daha içip. "Bugün Şeboşumla tanışacağız."

Güldü geriye yaslı. "Bugünlük öyle yapalım. Ama birkaç güne ben ayarlayacağım karşıya minik bir klinik. En azından dibimizde doğumhane de olsun."

"Ya keşke kitabı erkenden teslim etmek zorunda kalmasam. Baba olduğun kısımları da yazmak istiyordum," dedim camdan bakarken. "Of ya, keşke Kara Çiy böyle bitmese."

"Bitirme bebeğim," dedi yola bakarken. "Yaz istediğini. Hocaya verdiğin dışında devam ettir kitabı. Ben bastırırım matbaaya."

"Gerçekten mi?" dedim hızla ona dönerken. "Yani böyle kitabım basılabilir mi?"

"Hallederim," dedi ve gülerken avuç içini direksiyona sürttü. "Siz isteyin ben her şeyi yaparım. Siz diyorum amına koyayım siz!" Bana döndü ve güldü tekrar. "Hala gerçek gelmiyor bana."

"Kalp atışlarını dinlediğimizde bakalım nasıl hissedeceksin?" dedim kıkırdarken. "Şeboşum çok heyecanlı bence. Bir an önce bizimle tanışmak istiyor o da."

"Ölsünler ona," dedi ve sırıttı yola bakıp. "Ölsünler lan size. Kendin minicik bir şeysin zaten bir de çocuk mu büyüteceksin sen?"

"Şey evet," dedim ve gülerken onun yan profiline baktım. "Ultrason fotoğraflarını çektirdiğimizde annemlere gider miyiz? Onlara sürpriz yaparım. Ablama da ilk öyle sürpriz yapmak istiyorum."

"Gideriz nereye istiyorsan," dedi.

"Teşekkür ederim aşkım."

Okulun girişinde arabayı durdurdu ve bana döndü. "O aşkım diyen ağzını ısırırım. Canın acır."

"Ya ısırma," dedim kıkırdayarak. "Ben kaçıyorum."

"Kaç bakalım. Sınavın bittiğinde gelip alırım seni."

"Tamam aşkım," dedim dudaklarımı birbirine bastırıp. Bana doğru eğildiğinde hızla arabadan çıktım. "Isırma sakın Kara ya! Acır dudaklarım!"

"Gel buraya, acil seni öpmem lazım," dediğinde durup arabanın içine doğru eğildim. Yavaşça dudaklarımı öptü. Tutku ya da ihtiras ile değil, yumuşak ve sevgiyle.

Dudaklarımı yalayıp ona el salladım. "Görüşürüz birkaç saate çocuğumun babası."

"Görüşürüz hayat anlamım."

İç çekerek kampüse girdim. Cüzdanım çok kabarıktı. Sınavdan önce bir şeyler yemek istedim. Öncesinde binanın lavabosuna girip ellerimi yıkadım.

Ellerimi yıkarken yanıma gelen iki kız ile nefes verdim. Sınıfta zamanında benimle uğraşan kızlardı. Aslında uzun süredir bana bulaşmıyorlardı ama tekrar belirmişlerdi.

"Baksana Gizem," dedi kız kollarını bağlayıp aynadan beni izlerken. "Varoş mahallenin varoş gelini."

"Uzun süredir gazetelerde de görmüyoruz aslında Selin," dedi Gizem, bir eli saçlarına gitti. Parmağına saçlarını doladı. "Bunları halk her okuduğunda ülkeden topluca yok olmaları konusunda ne beddualar ediyordur ama?"

Selin kahkaha attı. "Gerçekten öyle canım," dedi dizini titretirken. "Yani kadınları kezzaplayan, uyuşturucu içen mikrop sürüsü. İzmir'imizi de lekeliyorlar. İnsanlar bunlar yüzünden bizi ziyarete gelmeye korkuyor."

Musluğu kapattım ve kağıt peçete alıp ellerimi kuruladım. "Bak bunlar hep böyle bir tanem," dedi Gizem gülerken. "Kendi mahallelerinde Allah oluyorlar. Dışarıda kuzu gibiler. Polis görünce yok olurlar, polis yokken dükkan taşlarlar."

"Ay cidden bize cevap verecek totosu bile yok baksana," dedi Selin. Yüzünü ekşitti. "Ezik zavallı."

Bıkkın nefes verip peçeteyi çöpe attım ve onlara döndüm. "Benden istediğinizi size vermeyeceğim," dedim yavaşça. "Beni böyle tahrik edemezsiniz."

"Ah!" dedi Selin hızla yüzünü kapatırken. "Kezzap atma bana Melek! Lütfen!"

Gizem gülerek onun koluna vurdu. "Sus," dedi kıkırdadığı sırada. "Uyma şu pis mikroba." Arkamı döndüğüm sırada Gizem hızla kapının önünde durdu. "Nasıl bir yüzün var ki hala buralara gelip insan içine çıkıyorsun sen?"

"Çekilir misin?"

"Bu nasıl bir laubalilik?" dedi kapıdan çekilmezken. "Nasıl içeride değilsiniz siz? Sizi her yere şikayet edeceğim. Müdüre gideceğim şimdi. İnsanları kezzapladığınızı söyleyeceğim."

"Tamam," dedim yutkunurken. "Çekilir misin?"

"Bak bak," dedi Selin kahkaha atarken. "Canım gerçekten haklısın. Bunlar kendi çöplükleri dışında hep böyle ezik ezikler. Ondan mahallelerinden ayrılmıyorlar demek ki."

"Çekil be!" dedim sinirle. "Çekil bak gerçekten size pata küte dalarım şimdi he! Manisalıyım kızım ben! Akli dengem yok benim!"

Selin kahkaha atarken Gizem bana bir adım attı. "Sen bana bir dokun bak bu okulu nasıl senin başına yıkıyorum."

Gizem'i tutup bir anda yana doğru ittim. Hızla ellerini duvara koydu ve bir anda bağırdı. "İmdat! Yetişin!"

"Çekil bak çakarım sana!" dedim sinirle Selin'e yönelirken. "Yemin ederim sizi döverim, ikinizi de!"

"Gizem dur hayatım hemen müdüre haber veriyorum!" dedi Selin koşarak tuvaletten çıkarken. "Arkadaşımı dövüyor! Lütfen yardım edin!"

Sinirle tuvaletten çıktığım sırada insanlar şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Gizem ise içeride hala bağırıyordu. Bilerek yaptılar. Çok belliydi.

O kadar öfkelendim ki gözlerim doldu. Bu dünyanın en kötü hissiydi belki. Sinirle söylendiğim sırada karşıdan gelen bir adam ve Selin ile duraksadım.

"Melek Çakır?" dedi adam merakla. Öğretim görevlisi gibi duruyordu. Koyu gri bir takım elbisesi, jöleli saçları vardı. "Gelin benimle."

"Of!" dedim sinirle adamla bir ilerlerken. Selin ise kıkırdayarak tuvalete doğru ilerledi.

"Bakın ben ona bir şey yapmadım, onlar iki kişi zaten. Onlar beni sıkıştırdı," diye sıraladığım sırada kampüsün arkasına doğru ilerliyorduk.

"Tamam dekana anlatırsınız," dedi adam. "Şu ilerideki kafeteryada. Gelin bir anlatın."

"Of!" dedim tekrar. "Sınavım vardı benim! Sınavım!" Arkama baktığımda birkaç oğlanın beni şaşkınlıkla izlediğini gördüm. Hemen tanıdım onları.

"Kara'ya söyleyin!" diye bağırdım.

Çocuk hızla telefonunu çıkartırken tekrar önüme döndüm ve öğretim görevlisi ile bir kampüsten çıktım.

"Kara'ya söylesinler tabii, seni bulurlarsa haber etsinler," dedi adam bir anda ağzımı kapatırken. Neye uğradığımı anlamadım ama bir arabaya bindirildim. Direnmeye çalıştıkça beni daha da sıkı tutuyordu. Bindiğimiz araba hızla gaza bastığında korkudan içime doğru çığlık attım.

Şoför koltuğundaki adam o kadar hızlı kullanıyordu ki yanımda oturup ağzımı tutan adamla birlikte sağa sola savruluyorduk.

"Bırak artık ağzını," dedi şoför yavaşça. "Aldık zaten kızı. Bir an önce teslim edelim."

"Olay çıkartan kızlara paralarını ödedim," dedi diğeri geriye yaslanırken. "Gizem isimli olan çok iyiydi."

Hızla kapı kolunu çektim ama açılmıyordu. Cama avuç içimi vurdum. "Bırakın beni lütfen! Kimsiniz? Yalvarırım bırakın beni!"

"Öyle mi?" dedi şoför, dikiz aynasından adama baktı. "Bas geç."

"Öyle yapacağım. Planı anlattığımda seve seve kabul etti zaten. Maksat bu salağı okuldan çıkartmak."

"Lütfen!" dedim onlara dönerken. Çok korkuyordum adama saldırmaya çünkü canımı yakmasından korkuyordum. "Lütfen beni bırakın, yalvarırım! Hamileyim ben!"

Araba denizin kenarında terk edilmiş bir deponun önünde durdu. Yanımdaki adam arabadan inerken ben korkuyla içeride kaldım. Çıkmak hiç istemedim.

Kolumdan tutup beni bir anda dışarı çıkarttığında çığlık attım. "Lütfen!" dedim sürüklediği sırada. "İki canlıyım ben! Ona acıyın yalvarırım!"

Depodan içeri doğru beni fırlattı ve kapıyı kapattı. Kapının kulpunu tuttum ve sertçe kendime çektim ama açılmadı. İttim. Yine açılmadı. Avuç içimi kapıya vurdum. "Allah aşkına bırakın! Kocam bunu duyarsa sizi öldürür! Yalvarırım!"

"La la la," sesi ile hızla arkamı döndüm. Aziz gülümsüyordu. Elini bir orkestra şefi gibi sağa sola sallıyordu. Mırıldanıyordu. "Me-lek, ce-e!"

Başımı olumsuz salladım. "Kara'nın adamları var okulda," dedim hızla. "Beni arabaya bindirdikleri sırada gördüler. Şimdi geliyorlar." Başımı olumlu salladım. "Birkaç dakikaya burada olur Kara."

"Ah," dedi Aziz başını sağa eğerken. "Öyle mi?" Bana doğru adımladı. Kapının eşiğinde olduğum için geri de gidemedim.

"Evet öyle," dedim hızla. "Hemen gelecek şimdi. Seni mahveder. Seni öldürür. Bırak beni. Şimdi gelmek üzeredir. Bırak beni ve hiçbir sorun çıkmasın."

"Bunu şu an yapmasam çok içimde kalırdı," dedi nefes nefese. Ben ne olduğunu anlamazken suratıma sertçe bir tokat attı. Vurduğu sırada alt dudağını ısırdı. Öyle hırslı.

Başım yana dönerken bedenim de savruldu. Yere kapaklandım. O kadar ısınmıştı ki yanağım zonkladığını çok sonra anladım.

"Bu, zamanında beni reddettiğin içindi seni küçük orospu."

Elim yanağıma gitti, yüzüme dökülen saçları üfledim. Gözlerim dopdolu, kalbim korkulu, "Yalvarırım," dedim can havli ile. "Bırak beni. Yalvarırım bana bir şey yapma."

Sırtını duvara yasladı ve derin bir nefes verdi.

"Kağan'a yaşattıklarınızın intikamını hepinizden alacağım." Yüzünü ekşitti ama hala sakindi. "Hepinizden tiksiniyorum. Şeytanlar ordusu."

Diz kapaklarım acırken başımı ona kaldırdım ama elimi hala yanağımdan çekmedim. Canım yanıyordu ve ruhum korkuyordu. Karnımdaki bebeğin de ağladığını hissettim sanki. O da çok korkmuştu.

"Kara bana yumruk attı ya," dedi gözleri yere dalmış bir şekilde sırıtırken. "Ben de onun canını yakacağım. Aksi adamlığa yakışmaz. Sen hiç aynı travmayı iki kez yaşadın mı Melek?"

"Korkma bebeğim," dedim elim karnımda, fısıldadım. "Baba gelip bizi kurtaracak."

"Bir manşet," dedi ellerini havaya kaldırıp tutarken. "Handan Çakır sonrası Kara'ya ikinci bir şok! Yeni kurban, Melek Çakır."

Deponun kapısı açıldı. İçeri giren birkaç adam ile doğrulmaya çalıştım ama dizlerimin acısına tökezledim.

"Zamanında annesi dayanamayıp intihar etmişti," dedi gülerken. "Bakalım şimdi ne yapacak? Belki," dedi gözleri kısık. "Belki de bu sefer bizzat Kara intihar eder." Alt dudağını büzdü. "Küçük kiracısına bakmaya kıyamazdı. Şimdi nasıl atlatacak ki bunu?"

"Biraz Allah korkun varsa beni bırak," dedim yavaşça. Gözlerim bir yandaki adamlara bir duvarın dibindeki Aziz'e kayıyordu.

"Muhsin Bey," dedi Aziz, adamlardan birine. "Söz verdiğim gibi, Hülya'mıza zulüm eden adamın karısı. Buyurun, kızınızın intikamını alın."

Hülya'nın babası ile göz göze geldim. Bana bir pislikmişim gibi bakarken yanındaki adama döndü. "Handan'dan daha çıtır," dedi ama ağzı pislik gibi salya akıttı.

"Eh birader," dedi diğer adam kemerini tutarken. "İyi ki o dönem o karıya dokunmadık. Şimdi bu fırsatı kaçırırdık."

"Hayır," dedim yerde geri geri giderken. "Hayır hayır! Kara bunu duyduğunda sizi öldürür!"

"Buyurun," dedi Aziz kahkaha atarken. "Eti sizin kemiği de bana bırakın."

Mırıldandım. "Papatya gibisin beyaz ve ince," Ellerim karnıma dolandı. "Eziliyor ruhum seni görünce..."

"Ne yapıyor?" dedi bir adam şaşkınlıkla.

"İsmin dudaklarımı yakıyor neden? Nedir bu çektiğim senin elinden?"

"Şarkı söylüyor sanırım."

"Yalvarırım sana, gel üzme beni..."

"Niye ki? Niye şu an şarkı söylüyor? Deli mi bu kız?"

"Korkma anneciğim," dedim mırıldanırken. "Korkma papatyam."

"Anne? Bana papatya mı diyorsun? Ben de sana papatya diyeceğim tamam mı?"

"Anneciğim? De tabii! Bana ne istiyorsan de!"

Karşımdaki adam kemerini çıkarttı. Nefesimi tuttum.

"Ne yapıyor bu adam Papatya? Babam değil ki bu adam? Ne yapıyor sana neden öyle bakıyor?"

Adam bana doğru bir adım attı.

"Papatya... Lütfen yardım et."

"Şebnem? Buradayım anneciğim. Buradayım güzel papatyam. Korkma bebeğim."

"Bu adam neden bizi korkutuyor?"

"Kötü biri çünkü bu adam."

"Korkuyorum. Kemerini çıkarttı."

"Korkma bebeğim. Anne korur seni."

"Ama peki anneyi kim koruyacak Papatya?"

"Onu da baba koruyacak bebeğim."

"Baba nerede ki? Neden bizi kurtarmadı hala? Anne! Bu adam kemerini çıkarttı! Gözlerini kapat! Özür dilerim. Çok korkuyorum."

"Şebnem?"

Şebnem?

Ses ver!

Alo!

Ses ver dedim sana! Hissedemiyorum seni! Alo sana diyorum! Sana sana! Ses ver!

Oturduğum yerde çığlık attım. Adam pantolonunu indirirken üzerime geliyordu ama umursamadım. Çünkü Şebnem'i artık duyamadım. Oysa az önce oradaydı ama şimdi sustu. Ellerimi sertçe yere vurdum.

Sesimi kesen Aziz'in cümlesi oldu.

"Ne demişler Karahan Çakır? Her neredeysen duy lan beni! Şeytan olduğunu kabul ediyorsan, taşlanmayı da göze alacaksın!"

 

 

 

-BÖLÜM SONU-

Sınır koymak istemiyorum ama destek vermenizi gerçekten çok isterim. Oy ve yorum yaparsanız çok sevinirim. Diğer bölüm görüşürüz. Hoşça kalın.

 

 

Instagram : yagmurluhikayeler

 

 

Tiktok : yagmurluhikayeler

 

Bölüm : 09.05.2025 21:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
petrikor. / KARA ÇİY : HAN MAHALLESİ / 40. BÖLÜM : ŞEYTANI TAŞLAMAK
petrikor.
KARA ÇİY : HAN MAHALLESİ

185.69k Okunma

11.2k Oy

0 Takip
45
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...