41. Bölüm

39. BÖLÜM : CENNET VE CEHENNEM

petrikor.
yagmurluhikayeler




 

 

"Cennete giden yol, cehennemden geçer."

 

-dan brown

39

 

Artık vakit geçip gidiyordu. Günler hızlanmıştı sanki ama bir denge içerisindeydi. Cennet ve cehennem gibi. Şeytanın Adem'e uzattığı elmanın tadı cennet gibiydi. Cennet ise meleğin şeytana aşkı gibi bir cehennemdi. En azından melek için öyleydi.

Kara ile ben tam da bu dengede bir şeyler hususunda tokalaştık. Daha sakin bir adamdı artık. Hoş, gerçi o hep sakindi ama sakinliğinin ardında yatan gizli psikopatlığı naçizane hafiflemişti. Belki çok iyi maskeledi belki o da zihnini dinlendirmek istedi.

Okulda, Yirmi Üç Nisan için çocuklara yapabileceğimiz materyalleri işledik. Öğretmen olmak heyecan vericiydi ve bu ders benim nispeten edebiyattan daha öte ilgimi çekmişti.

"Şebnem baksana," dedim ona kartonlardan kestiğim çiçeği gösterirken. "Bunlardan bir sürü yaptım. Mahalledeki çocuklara dağıtacağım."

Şebnem yanımda heyecanla el işi yapıyordu. Başını kısaca yaptıklarıma çevirdi. "Çocuklar çok sevinir," dedi kıkırdayıp. "Benim yaptığım kartpostalları da götür."

"Birlikte gidelim istersen," dedim ve yan bakış attım. O da bana yan bakış attı ve elindeki el işine döndü.

"Bilemedim ki."

"Korkuyor musun hala?" dedim oflayarak. "Bak mahallede uyuşturucu satışı kalktı. Kara oradakilere satıyormuş zaten sadece. Onları bir anda uyuşturucudan kesip işkence etmek istediği için satıyormuş onu da. Ama artık yok, yemin ederim."

Şebnem'in kaşları kalktı ve varla yok sırıttı. "Melek bazen senin bir şizofren olduğunu ve bana anlattıklarının kendi beyninde yaşandığını düşünüyorum. Öyle enteresan şeyler söylüyorsun ki gerçekliğini sorguluyorum."

Kıkırdadım, kartondan çiçekleri sıradan toplarken. Çantama tıkıştırdığım sırada kıkırdamalarım istemeden gülmelere evrildi. "Ne komik olurdu ama değil mi?"

"Ya ya sorma," dedi ama o da gülmemle gülmüştü. "Kitap yazıyor musun?"

"Evet!" dedim heyecanla. "Kara Çiy oldu ismi. Yarıladım bile. Az kaldı bitirmeme."

"Ben de okuyabilir miyim?" dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım ve nefes verip çantamı omzuma attım.

"Şey, yani çevreme okutmayı pek düşünmüyorum. Yani bazı sahnelerde utanabilirim eğer çevremdekiler okursa."

"Kız ne yazdın?" dedi merakla bana dönerken. Çantasını toparladı ve benimle bir ayaklandı. "Fanfinfon mu yazdın? Hocaya teslim edeceğiz kitabı, biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum ama aşkta her şey olmaz mı Şebo?" dedim ve iç çekip gülümsedim dersten çıktığımız sırada. Kampüste dolanmaya başladık. Arka planda diğer üniversite talebelerin sesleri ve Nisan Yağmurları'nın rüzgar istifleri boy gösteriyordu.

Ellerimi iki yana açtım ilerlerken. "Sevgi, tutku, ihtiras... Her şey olur ki aşk kitabında! Bazen kavgalar, bazen gözyaşı ama sonunda mutluluk. Mutlu sonsuz olmalı!"

Yanımdan ağır ağır ilerlerken aşk dolu hallerime de sırıtıyordu. "Mutlu bir son mu yazıyorsun?"

"Hım hım, musmutlu bitecek. Kara'nın kollarında huzur içinde bitireceğim kitabı. Gerçekteki gibi işte."

"Aman iyi bakalım," dedi sırıtırken.

"Sen?"

"Aman ben de şiirler yazıp duruyorum ama hepsi çok saçma. Çocuk elinden çıkmış gibi yazılarım. Neden beceremediğimi anladım aslında pek de kitap okuyorum."

"Biliyor musun, Zeki de çok güzel şiirler yazar," dedim heyecanla. Bayıkça güldü. "Şebnem gerçekten. Bir şans vermek istemez misin ona?"

Kampüs çıkışında duraksadı. Karşı karşıya geldik. "Evet tamam Zeki gerçekten yakışıklı bir çocuk. Boyu posu, cüssesi... Hem aşırı eğlenceli, çok komik. Motoru da çok havalı..."

"E daha ne?" dedim omuz silkerek. Sağımızdan solumuzdan öğrenciler ya okula giriyordu ya okuldan çıkıyordu. "Niye istemiyorsun onu tüm bu iyi niteliklerine rağmen?"

"Çünkü o birilerine zarar vermekten zevk alan bir psikopat."

Önce bir duraksadım ama birkaç müddet sonra gözlerim açıldı. Mahalle cezaları hep ondan sorulurdu ve o bunları hevesle yapardı. Motoruna binip ayağa kalkar, dilini sağa sola sallayarak sürerdi. Danslar eder, ceza vereceği için kahkahalar atardı.

Sonra kanım dondu. Belki de geç anladım ama haklıydı. Haklı mıydı? Yani... Bilemedim.

Mırıldandım düş mefhumlarım arasında. "Bilemedim ki Şebnem... Doğru diyorsun sanırım. Yani ne desem bilemedim."

"Yani benim çiçeğim," dedi ve eliyle yavaşça kolumu sıkıp yandaki arabayı gösterdi. "Ben kurtlar sofrasında her an acıkıp yemek pozisyonuna sokulacak bir kuzu olmak istemiyorum."

Başımı gösterdiği yere çevirdim. Kara, arabasına yaslanmıştı. Bir eli cebinde, diğer elinde sigarası vardı ve bize bakıyordu. Ona gülümsedim. Gözlerinin ininde kuzuyu kollayan bir kurt vardı. Onun beni acıksa dahi yiyeceğine hiç ihtimal vermedim. Kara öyle biri görünürdü ama ardındaki yatışmanın farkındaydım.

Bir süre Kara'ya baktım ve Şebnem'e döndüm. "Bunu bana dediğinin farkındayım. Ben o sofradaki tek kuzu da olsam, günlerce aç da kalsalar Şebo, onlar beni yemek yerine kendilerini kemirirler."

"Dua et de açlıkla sınanmasınlar o halde," dedi Şebnem yanağımdan makas alıp diğer tarafa ilerlerken. "Tok kurtlar herkesle iyidir. Sen bir de acıktıklarında sana yapabileceklerini düşün, hatta bu metaforu da kitabına ekle."

Şaşkın şaşkın kaldım. Arkasından bakıyordum.

"Pişt," sesi ile başımı yana çevirdim. Kara sanki Şebnem'in arkasından bakakalmamı yadırgar gibi kaşlarını çattı. "Ne bakıyorsun kızın arkasından melül melül? Canını mı sıktı o senin?"

İfademi toparladım ve ona doğru adımladım. "Merhaba yakışıklı ev sahibim," dedim kapımı açtığı sırada.

"Merhaba güzel kiracım," dedi ve sigarasını yana fırlattı. Dumanı üflediği sırada içeri oturdum. "Nasıldı derslerin? Öğretmenlerini uslu uslu dinledin mi?"

"Evet," dedim kapımı kapattığı sırada. Önden dolandı ve arabaya binip arabayı yola çıkarttı. "Biliyor musun Kara? Mahalledeki çocuklara bir sürü kartpostallar hazırladım." Camı biraz açıp geriye yaslandım. "Onlara dağıtmayı düşünüyorum. Aslında hepsine bayrak alıp dağıtsak bugün ne güzel olurdu? Bir de tabii şeker..."

"Alalım," dedi ve elini uzattı. Tuttuğumda yola bakarken avcumun içini öptü. Hemen sonra eli bacağıma gitti. Yavaşça sıktı. "Çocuk aşkın mı pekişti?"

"Yirmi Üç Nisan," dedim gözümü devirerek. "Onların bayramı ya hani. Konuyu bana ve doğal olarak müstehcen yerlere çekmenin lüzumu yok."

"Öyle mi? Bayramları mı?" dedi gülümserken. Elini bana doğru uzattı. "Öp elimi harçlık vereyim sana."

Eline vurduğumda tekrar direksiyonu tuttu. "Kurban Bayramı mı bu el öptürüyorsun?"

Yola bakarken kaş çattı. "Kurban Bayramı olsa öpecektin yani?"

"Kaç para harçlık vereceksin?" dedim kıkırdarken. "Ona göre değişir."

"Tüm servetimi veririm," dedi ve elini tekrar bacağıma yerleştirdi. "Varımı yoğumu veririm. Üzerine de sana kendimi kurban ederim."

"Ya salak Karişim," dedim güldüğüm sırada. "Dur bunu unutmadan not alayım, kitaba eklerim."

"Bir şey diyeceğim sana Melek," dediğinde hızla ona döndüm. "Bak ben okuyorum senin yazdığın kitap notlarını. Kızım sen niye saçma salak şeyler yazıyorsun?"

"Ne yazmışım ya?" dedim sinirle. "Yalan bir şey mi yazmışım kitaba? Ayrıca bana Melek deme."

"Tamam Melahat."

"O kim ya?"

"Ne bileyim amına koyayım? Melek deme deyince aklıma ilk o isim geldi."

"Kim o kadın?" dedim şaşkınlıkla.

"Kim kim?" dedi aynı şaşkınlıkla.

"Melahat kim!" dedim sinirle. "Niye öyle dedin bana sen!" diye bağırdım.

"Kızım sen Melek deme demedin mi?" dediğinde sinirle koluna vurdum.

"Neden Ayşe değil Fatma değil de Melahat? Kim o? Benden önceki biri mi?"

"Allah belamı versin ömrümde Melahat isimli bir karı ile tanışmadım," dedi şaşkınlıkla yola bakarken. "Kızım Melek deme dediğin için aklıma ilk o isim geldi ne bileyim ben amına koyayım?"

"İşine gelince Allah kitap karıştırmayı da çok iyi biliyorsun!" dedim sinirle. "Konuşma benimle."

Yola bakarken yutkundu ve geriye yaslandı. Ne olduğunu anlamamıştı. Ben de anlamadım. Sanırım bu aralar biraz dengesizdim. "Sana diyorum," dedim öfkeyle.

"Efendim Melahat?"

"Konuşma benimle," derken duraksadım. Hızla kolunu ısırdım.

"Lan dur," dedi hararetle. "Kaza yapacağız dur. Evde yap bana bu şovları. Ha dersen ki arabada istiyorum hemen sağdaki ormanlığa çekeyim arabayı."

"Serseri," diye mırıldanıp camdan baktım. "Salak adam."

Yüzünü ekşitti ve sesini inceltti. "Kara bazen çok psikopat oluyor."

Kitaba yazdığım cümleydi. Delirdim. "Ya ne var! Yalan bir şey mi yazmışım oraya? Değil misin? Psikopat herif! Delisin sen."

"Deli ettin," dedi sırıtırken. "Manyak ettin lan beni. Öyle seviyorum seni."

Bir an yanaklarım kızardı ve çatık kaşlarım kalktı. Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemek için camdan baktım. "Salak," diye mırıldandım. "Salak adam."

"Bu salak adam sana hasta," dediğinde güldüm istemeden. Başımı yan profiline çevirdim. Sırıtıyordu yola baktığı sırada. Kaşları ile berideki bayrak satan abiyi gösterdi. "Gel piçlere alalım şuradan bayrak. Heveslenmişsin o kadar."

Çocuklara bayrak alıp mahalleye döndüğümüzde heyecanla sağa sola bakınıyordum. "Çocuklar!" dedim heyecanla. "Bugün sizin bayramınız! Gelin bakayım!"

Birlikte kayık yaptığımız çocuğu parkın orada futbol maçı yaparken görünce elimi kocaman salladım. "Mami! Ablacığım mahalledeki tüm çocukları toplayabilir misin?"

"Ne oldu abla hayırdır?" dedi Mami merakla topu eline alıp nefes nefese bana ilerlerken.

"Size bayrak dağıtacağım," dedim kıkırdayarak. Mami koşarak kimi evlerin kapılarını çalmaya başladı.

Kara birkaç saniye bana bakıp başını yere eğdi. Gülmeye başladı. Gözleri kısıldı ve sakallarını ovarak bana baktı. "Ölürüm lan senin heyecanına," dedi gülerken. "Küçücük bir şeysin ama kocaman heveslerin var amına koyayım."

Ona doğru bir adım atarken elimdeki bayrakları geriye tutup arkadan ellerimi birleştirdim. "Ve sen de heveslerimi öldürmeyeceksin hiçbir zaman, değil mi?"

Gülüşü duraksadı. Sonra yavaşça soldu ve hafifçe dudaklarını yalayıp sağa sola baktı. "Tamam değişiyoruz işte."

"Kanıtla," dedim gözlerimi kısarak. Fısıldadım. "Mahalleyi, kendini değiştirdiğini kanıtla. Aç kalsan bile beni bir lokmada yutmayacağını kanıtla."

Buz gibi mavi gözleri benimle buluştuğunda birkaç saniye yüzümü izledi. Bir yerlere gitti aklı. "Çoktan kanıtladım da senin o bebek ruhun duymuyor."

"Ne gibi?" dedim merakla. "Ne yaptın da benim haberim yok?"

Kaşları ile koşarak gelen çocukları gösterdi. "Ver şunlara vereceklerini sonra hesaplaşalım seninle."

"Peki," dedim şaşkın şaşkın arkamı dönerken. Çocuklara bir bir şeker ve bayrak dağıtmaya başladım. Onlara Şebnem'in hazırladığı kartpostalları da dağıtıyordum.

Bir an önce bitsin istiyordum çünkü Kara ile yarım kalan konuşmamızı tamamlamam gerekiyordu.

"Abla, kardeşim var evde. Ona da bir tane verebilir misin?" diye sordu Mami merakla. Elimdeki tüm şeker torbasını ve bayrakları onun eline tutuşturup doğruldum.

"Sen dağıt ablacığım," dedim ve arkamı döndüm. Kara mahallenin girişinde birkaç oğlan ile sohbet ediyordu.

"Kara!" diye bağırdığımda bana döndü ve yanıma doğru adımladı. "Hadi," dedim heyecanla. "Ne yaptığını söyle ben de bileyim."

"Hiçbir şey yapmadım," dedi elleri ceplerine giderken. Bedenini hafif ileri geri oynattı. "Hiçbir şey yapmayarak kanıtladım."

"Neyden bahsediyorsun?" dedim kaşlarımı çatarak. "Söyler misin ben çok merak ediyorum."

Etrafa bakıp boynunu kütletti ve yutkunup kaşları ile Hakan'ın pastaneyi gösterdi. "Geç içeri konuşalım."

Merakla Hakan'ın pastanesine adımladım. "Gülsüm, bize iki dakika verme şansın var mıdır?" dediğinde ablam şaşkınlıkla Kara'ya baktı.

"Tabii," dedi önlüğünü çıkartırken. "Ben bir dolanayım mahallede."

Ablam pastaneden çıkınca Hakan'a döndü. Hakan da benim kadar şaşkındı. "Geç," dedi Kara bir masaya otururken. Hakan onu izliyordu. "Gelsene oğlum."

"Geleyim abi, ne getireyim sana? Çay içer misin? Taze demledim."

"Geç."

Hakan bir korku furyası ile Kara'nın karşısına oturdu. Kara yanındaki sandalyeyi biraz geriye çektiğinde oranın benim yerim olduğunu fark edip yanına oturdum.

Hakan yutkundu. Ne olduğunu ya da olacağını anlamamıştı bu nedenle ifadesi çalkantılıydı. "Buyur abi?"

Kara birkaç saniye onun gözlerine baktı. "Neden yaptın lan?"

Hakan anlamadı. Cevap vermedi. Korkuyla Kara'ya bakıyordu.

"Konuş lan," dedi Kara, kaşları ile Hakan'ı göstererek. "Cevap istiyorum yalnızca. Neden yaptın?"

"Neyi abi?" dedi Hakan ellerini önünden birleşik bir şekilde oturabileceği en rahatsız pozisyonda otururken. "Ne yapmışım ben abi?"

Başıyla yavaşça beni gösterdi. "Bu kızla aramı neden bozmaya çalıştın?"

Hakan'ın gözleri açıldı. Sanki ne dese boştu ama yine de kocaman bir nefes aldı ve sıralamaya başladı.

"Abi ben asla öyle bir şey yapmam. Yemin ederim. Ne olmuş abi ne yapmışım?"

"Müjgan karısını neden söyledin?" dedi Kara sakince. Hakan bana baktığında Kara sertçe masaya avuç içini vurdu. Hakan ile aynı anda hopladık. Masa sallandı onun vurması ile. "Ona değil bana bak lan bana!" Korkmamla Kara sinirli ifadesine rağmen bana döndü ve yutkunup Hakan'a döndü. "Neden söyledin oğlum? Hasta mısın lan sen? Ben ona sürpriz yapıp söyleyecektim zaten. Niye bozmaya çalıştın lan kızla benim aramı?"

"Abi," dedi Hakan. Çok hızlı bir refleks ile ayaklandı. Dizlerinin üzerine çöktü ve Kara'nın ayaklarına kapandı. "Bağışla yalvarırım. Yemin ederim bilerek olmadı. Toyluğuma ver abi. Bir konuda atıştık ağzımdan kaçtı!"

"Kalk lan," dedi Kara gözleri alev alırken. "Kalk geç otur karşıma."

Hakan telaşla elleriyle yerden destek aldı ve karşıdaki sandalyeye oturup ellerini saçlarına götürdü. "Abi mimleme yalvarırım. Anlık oldu Allah belamı versin ki. Dükkan mimlenirse ve bana bir şey olursa babam kahrolur abi."

"Senin benim karımla nasıl bir atışman olabilir?" dedi Kara gözlerindeki alev beni bile yakarken. "Sen kimsin de benim karımla atışma cüretine giriyorsun amına koyduğumun evladı?"

"Yok abi yok!" dedi Hakan başı olumsuz sallanırken. "Ben sadece bir olayda ağzımdan kaçırdım o kadar. Valla bir atışma olmadı yemin ederim! Korkudan ne dediğimi mi biliyorum ben abi?"

Kara bıkkın nefes verdi ve bana döndü. "Ne yapalım bebeğim? Mimleyelim mi?"

"Yok!" dedim korkuyla Hakan'a dönerken. "O sadece bilgi aktarımı yaptı ama bir daha yapmayacak, değil mi Hakan!" Hakan başıyla beni onaylarken Kara'ya döndüm. "Bence insanlar hatalar yapabilir ama ders çıkartmak önemli Kara!" diye çığlık attım. Çok korkmuştum Hakan'a bir şey olmasından.

"Ama bizim mahallede dedikodu yapmanın cezası dil kesmektir," dedi Kara geriye yaslanırken. Hakan eliyle ağzını kapattı ve başını olumsuz salladı bu sefer. "Kesmeyelim mi bu amcık ağızlının dilini biz mahalle olarak şimdi? Atalım bunu Zeki'nin önüne, kopartır zaten eliyle."

"Sıçtırtma mahallene artık!" dedim sinirle. Korkudan da titriyordum ama belli etmemeye çalıştım. "Yetti be bu ne böyle bir kezzap bir infaz bir el kesme bir dil kesme! Ne saçmalıyorsun sen artık be!"

"Seninle uğraşıyorum," dedi Kara sırıtarak. "Bu piçe bir şey yapacak olsam şimdiye yapmaz mıydım? Öyle bir keserdim ki onun dilini," dedi gözleri kısılırken. "Kimse neden neyi yaptığımı anlamazdı bile."

"Onu affettik değil mi? Tıpkı benim seni Müjgan olayında affettiğim gibi. Unutma Kara burada suçlu o değil sensin."

Kara'nın odağı yine Hakan oldu. Bıkkın nefes verdi ve yavaşça sakallarını ovdu. "Bir daha karı gibi dedikodu yapmazsın artık."

"Asla!" dedi Hakan ayaklanırken. "Abi Allah razı olsun senden. Ben seni çok severim, sayarım. Senin gücün ve karizman hep çişimi getirir benim. Yemin ederim ben seni çok seviyorum abi."

Kara da ayaklandı. Birkaç saniye etrafa baktı ve elini uzattı. "Tamam len götümü kaldırma piç kurusu. Bir daha da yapma böyle şeyler."

Hakan hızla onun açtığı eline doğru ilerledi ve yavaşça tek omzuna doğru sarıldı. Gülmemek için dudaklarımı bastırdım. "Abi çok sağ ol. Hayranınım abi."

"Dokunma pis herif," dedi Kara şaşkınlıkla onu iteklerken. "Oğlum bana niye dokunuyorsun öyle salak mısın sen amına koyayım?"

"Abi elini uzattın ya," dedi Hakan nefes nefese. "Ben sarılalım diye şey ettin sandım."

"Tokalaşacaktım," dedi ve duraksadı. Bıkkın nefes verdi. "Sana ceza çocuklara tatlı bir şeyler dağıtacaksın."

"Evet! Bu harika bir ceza Kara! Bugün onların bayramı zaten. Aman diyeyim," dedim ağzım aralık kalırken. Birkaç saniye bekledim ve gülmeye başladım. "Sakın Zeki'yi dükkanına sokma diyecektim de onun gizlice kremşantiye katacak uyuşturucusu da kalmadı."

Hakan da benle bir güldü. O kadar rahatlamıştı ki onun bedenindeki hafiflemeyi ben de hissedip istemsiz nefes verdim.

"Abi seviyorum seni valla. Çok özür dilerim Melek yengemden de senden de."

"İyi," dedi Kara tekrar. "İlk ikazımdı. Bir daha tekrarlama."

"Eyvallah abi. Büyüksün abi."

Biz pastaneden çıkarken Hakan tuvaleti gelmiş de tutamıyormuşçasına koşarak lavaboya ilerledi.

Kara'nın ellerini tuttum ve karşısına geçip başımı ona kaldırdım. "Benim yakışıklı ev sahibim?" dedim bedenimi sağa sola döndürürken. "Sen bunu Hakan'ın yaptığını biliyor muydun? Hem de bilmene rağmen hiç ona kötü bir şey yapmadın öyle mi?"

Gözleri sağa sola döndürdüğüm bedenime indi ve sırıttı. "Ne kadar da insanlaştım değil mi?" Kısaca etrafa baktı ve alnımı öptü. "Mutlu oldun mu güzeller güzeli kiracım?"

"Hım hım," dedim mırıldanarak. "Çok ama çok mutlu oldum Kara. Bence artık senin de mutlu olman gerekiyor."

"Ben mutluyum zaten."

"Benim de seni mutlu etmem gerekiyor."

"Sen beni mutlu ediyorsun zaten."

"Ya Kara! Bir şey söyleyeceğim işte anlasana!" Durup kıkırdadım. "Sen gerçi benim her dediğimi anlarsın aslında. Demeden anlarsın. Hadi bakalım, tahmin et."

Birkaç saniye duraksadı ve başını hafif yana eğip gözlerini kıstı. "Beni mutlu edecek bir haber," dedi kendi kendine. "İpucu var mı?"

"Şey," dedim ve ellerimizi ayırıp kendi ellerimi önümde birleştirdim. "Düşün biraz. Bugün çocuk bayramı zaten. Öyle bir ipucu verebilirim."

Kaşları anlamsızca çatıldı. Birkaç saniye bedenime baktı tekrar. Sonra gözlerime. Ve tekrar bedenime. "Kırmızı'daki koltuğuma mı oturmak istiyorsun?" diye sordu yavaşça.

"Ay bu değildi ama evet! Lütfen lütfen!" dedim heyecanla zıplarken. "Bir güncük benim istediklerim olsun mahallede lütfen!"

Güldü kaşları ile Kırmızı'yı gösterirken. "Koş git al hevesini."

Hızla arkamı döndüm ve Kırmızı'ya ilerledim. İçeride Zeki ve Kaya dahil bir sürü adam oturuyordu. Kendi masaları ayrıydı ve orada önlerindeki kağıtlardan bazı finansal sayımlar yapıyorlardı.

Zeki beni görünce hızla ayağa kalktı. "Kalkın len!" diye kükredi. "Sınıfa öğretmen geldiğinde ayağa kalkılır!"

Kodomanlar ne olduğunu anlamadan bana döndüklerinde Zeki sinirle masaya vurdu. "Kalkın lan!"

"Oturun lütfen," dedim ve yavaşça Kara'nın camın kenarındaki kendi masasına ilerledim. Parmağımı masaya sürttüm ilerlerken. "Bu masa neyden yapılma acaba?"

"Ceylan derisi," dedi bir kodoman anlamsızca beni izlediği sırada. "En kalitelisi. Kendimiz avlıyoruz ve özel işletiyoruz."

"Ceylan mı?" dedim ve boğazımı temizledim. "Aman neyse. Hayvan avlamak artık yasak!"

"Ne?" dedi bir başka adam şaşkınlıkla. "Yenge bize mi söyledin bunu?"

"Yok babama," dedim ve boğazımı temizleyip koltuğa oturdum. Masanın ucundan tutup rahat koltuğu sağa sola döndürdüm. "Bugün mahalle ablası oldum ben."

"Oy çen bugün bayramını mı kutluyorsun?" dedi Zeki kahkaha atarken. Önündeki sigara paketinden bir sigara çıkarttı. "Kara yemin ederim harbi çok seviyor bu kızı. Baksana koltuğuna oturtumuş."

"Yandık ki ne yandık," diye mırıldandı Kaya alnını ovarken. Ofladı. "Mahalleyi prenses evine çevirir artık."

"Evet arkadaşlar kendi aramızda konuşmayalım," dedim merakla Kara'nın masasındaki kağıtları önüme çekerken. "Mahallemiz için çok çalışmamız gerektiğini unutmayalım. Tempoyu arttıralım."

"Yenge biz silah satıyoruz," dedi bir adam başını bana çevirirken. "Tempoyu nasıl arttıracağız ki? Alan kesim belli."

Omuz silktim ve kağıtları masaya bıraktım. "Siz de başka şeyler satın. Silah satmayı yasaklıyorum!" Hızla ayaklandım. "Ben ne dersem o! Hayvan avlamak ve silah satmak artık yasak!"

Girişte Kara duruyordu. Kollarını birbirlerine bağlamış, bir omzunu kapıya dayamıştı. Sırıtıyordu bana bakarken.

Kodomanlar şaşkınlıkla Kara'ya döndüğünde Kara gözlerini kısaca kapatıp başıyla onayladı. Sanki ne dersem tamam demeleri konusunda onlara bir komuttu.

"Şimdi görevinizi söylüyorum. Çocuğu olan amcalarım bu görev size. Han Mahallesi olarak lunaparka götüreceğiz çocuklarımızı! Babalık yapın azıcık değil mi? Tüm gün burada garip gureba şeyler yapıyorsunuz. Hanımlarınıza haber verin, bıcır bıcır giyinsinler. Haydi bakalım," dedim ve ellerimi birkaç kez çırptım. Bana şaşkın şaşkın bakıyordu koca koca adamlar. "E hadi!" dedim heyecanla.

"Ürtmenim!" dedi Zeki parmak kaldırırken. "Ürtmenim! Acaba çocuğu olmayanlar ama çocuk ruhlu olanlar da gelebilir mi lunaparka?"

Dudaklarımı birbirine bastırıp birkaç saniye düşündüm. "İyi tamam gelebilir."

Homurtular eşliğinde ayaklandıklarında Zeki koşarak Kırmızı'dan çıktı. Sanırım lunapark işi onu da en az benim kadar heyecanlandırmıştı. Kaya ise bıkkınlıkla ayaklandı. Benim kadar heyecanlı değildi.

Tek tek çıktıklarında Kırmızı'daki telefona ilerledim. Çantamdaki rehber defterinden Melisa'nın numarasını bulup evini tuşladım ve ona hazırlanmasını söyledim. Kara'ya baktığımda şaşkınlıkla bana bakıyordu ama sırıtıyordu.

"Ne?" dedim gözlerimi ondan kaçırırken. "Ne bakıyorsun? Bugünki köklü değişimlerimi sevmedin mi yoksa? Unutma," dedim heyecanla. "Bugüne özel değil sonsuz olarak kanuna geçti bu dediklerim. Silah satmayı ve hayvanlara dokunmayı bu günden itibaren keseceksiniz."

Bana doğru birkaç adım atarken, "Sen benim kelimelerimi mi kullanmaya başladın? Garip gureba falan, hayırdır?" diye sordu. Onun aklı bambaşka bir olaydaydı belli ki.

"İnsan insana benzermiş Çakır," dedim kıkırdayarak.

"Melek şeytana benzer mi hiç?" diye sordu yavaşça. Başını bana eğdi ve burnunu saç diplerime bastırdı. "O kadar mı saf bu melek?"

Çok yakınımdaydı. Heyecanlandım. Yanağım onun göğsüne dokunurken yutkundum. "Kim kime benziyor görüyoruz. Ya da en azından kendini gizlemeyi iyi biliyorsun."

"Sen bu aralar çok mu cesurlaştın? O minik dilin çok uzamadı mı senin?" diye sordu. Dudakları saç tellerime dokundu. Belimden tutup beni masaya oturttuğunda ne yapacağımı bilemedim ama ses de çıkartamadım.

"Okudum," dedi iki eliyle masaya tutunup. Bana doğru indirdi suratını. "Sana nasıl dokunduğumu," Parmağı boynumda tüy gibi süzüldü. "Sana neler söylediğimi," Fısıldadı. "Seni nasıl siktiğimi yazmışsın kitaba."

Gözlerim kocaman oldu ama dudaklarım sıkıca birbirine bağlı kaldı. Parmağı yavaşça yüzüme doğru çıktı ve dudağımı sevdi. "İtiraf etmeliyim ki güzeller güzelim, seni siktiğimi senin gözünden okumak beni çok azdırdı."

"Kara," diye fısıldadım ve yutkundum. Gözlerimi ondan kaçırdım. Kara mavileri bazen de insanı kırmızıya çeviriyordu.

"Bunları bir başkası okursa ne olur?" dedi sakince. Öyle usul usul dokunuyordu ki tenime bedenimi kontrol edemiyordum. "Bunları bir başkasına okutmayı nasıl düşünürsün? Akıl mantığına nasıl sığdırırsın? Buna izin vereceğimi düşünmen beni kırar."

"O kısımları koymayacaktım kitaba, birkaç öpüşme sahnesi sadece," dedim ama söylemesi zordu, cümlenin yarısında yutkundum.

"Olmaz," dedi doğrulurken. Bedenim kaynar sudan soğuk suya atıldı. Kokusu benden uzaklaşınca hormonlarım şaştı. Tekrar eğilmesini ve bana yakın olmasını ister gibi kaşlarım çatıldı.

"Okumayacak öpüşme falan kimse. Gereksiz bir muhabbet."

Arkasını döndü ve Kırmızı'dan çıktı. Olduğum yerde öylece kalakaldım ve hızla masadan inip peşinden koşturdum. Arabaya ilerliyordu. Hande, Zeki'nin kaskını kendi kafasına takarken bize el salladı. "Fuar'daki şenliklere gidiyormuşuz! Orada görüşürüz!"

Zeki motora ara gaz verip Hande'nin motora binmesini bekliyordu. Hande onun omuzlarından destek alıp motora bindi ve beline sıkıca sarıldı. Bir anda mahalleyi gümbürdeten o motor sesi ile gözlerimi kıstım ama Kara'nın peşinden koşturmayı da ihmal etmedim.

"Ya Kara! Kızlar okur sadece kitabı diyorum sana!"

"Kızım niye bizim öpüşmemizi okuyorlar amına koyayım? Koymayacaksın o kısımları."

"Ya of!" dedim ayağımı sertçe yere vurup, peşinden ilerlediğim sırada. "Karışma benim işime! Ben neyi ne kadar yazacağımı çok iyi biliyorum!"

"Oflama bana," dedi önümden ilerlerken.

"Of işte of! Sen ne anlarsın ki?"

Kapımı açtı ve etrafa bakındı. "Geç hadi Melahat çok konuşma."

Sinirle arabaya bindim. Kapıyı kapattığı sırada mahalleli aileler çocuklarına güzel kıyafetler giydirmiş, arabalarına biniyorlardı. Arabası olanlar arabası olmayanları da yanında götürüyordu.

Melisa'yı aldıktan sonra yola çıktık. Oraya varana kadar Melisa'nın bana anlattığı yemek tariflerini dinledim. Kara ise bizimle konuşmuyordu ama zaten buna çok da gerek yoktu. Ona kızmıştım.

İzmir Fuarı'na vardık. Bugün burada bir sürü konser ve çocuklar için her yere biçilmiş pamuk şeker stantları vardı. Etraf taze kavrulmuş leblebi kokuyordu. İnsanlar şıkır şıkırdı. Kağıttan külahlara doldurulmuş kuruyemişleri yerken oyuncakların arasında dolaşıyorlardı.

Melisa koluma girmiş; ilerlediğimiz sırada karşıda bir adam ile sohbet eden Zeki'yi gördüm. Adama hararetle bir şeyler soruyordu. Hande hemen diplerindeki bankta oturmuş, yeni aldığı dergiyi okuyordu.

"Hadi be abim be, sen yaparsın bu işi."

"Abicim valla parayla satmıyorum. Bak al hedefler burada. Vur bir tanesini al istediğin ayıcığı."

"Abim anlamıyorsun," dedi Zeki sinir kat sayısı artmış bir şekilde. "Ben silah kullanamam. Ben öyle şeyler bilmem. Sende şöyle sıvı fırlatmalı bir oyun yok mu?"

"Anlamadım abim?" dedi adam şaşkınlıkla.

"Yok bir şey, of pof!" dedi Zeki ve omuzlarını ileri geri oynatıp birkaç kez zıpladı. "Neyse, Erkeksi Kızıl Zekihan Çakır olarak her konuda tam nokta atışı yapabilirim. Hey hey," dedi ve böbürlendi. "Ben adamı susuz getirir sulu götürürüm ulen!"

"Abi tam tersi değil miydi?" dedi Hande kıkırdarken.

"Yok ben ıslatırım. Öyle bir etkim var erkeklerde."

"Hedefleri vuramazsan sana mahallede ibne derler," dedi Hande dergiyi okuyup kıkırdarken. "Ben olsam bu utançla yaşayamazdım."

Zeki yandaki hediye olarak tutulan sigara paketlerinden birini alıp Hande'ye fırlattı.

"Birader onları kazanmak için önce vurman lazım ama!" dedi adam sinirle.

"He abi pardon," dedi Zeki sahte bir kahkaha ile. "Ne bu gençlik değil mi?" Hande'ye eğildi. "At çantana o sigarayı benden sana armağan."

Hande gülerek sigarayı tekrar yerine bıraktı ve geçerken Zeki'ye dil çıkarttı. "Vuramıyorsan çekil ben atış yapayım. Ne ağladın abi ya, valla sıkıldım."

"Kes len!" dedi Zeki sinirle. "Karı halinle bana silah kullanmayı mı öğretecen kızım sen? Benim askerde lakabım neydi biliyor musun?"

"Neydi?"

"Deli Hareşe Komutan," dedi başını olumlu sallarken. "Böyle mermilere bir vururdum valla Cüneyt Arkın gibi ayakta ölmüşlüğüm bile vardı. Yılanların kafalarını ağzımla koparır yerdim."

"Af buyur," dedi adam dayanamayarak. "Nerede yaptınız askerliği komutanım?"

"Gizli bilgi," dedi Zeki gözlerini kısarak. "Beni burada gördüğünü kimseye belli etme. Ben Interpol tarafından aranan gizli bir ajanım. Devletim adına çalışıyorum."

Hande gözlerini devirirken hedef vurma standındaki adam korkudan yutkundu. "Buyurun komutanım," dedi oyuncak silahı ona uzatırken. "Buyurun vurunuz hedefleri."

"Kaçıl bakalım kenara ihtiyar," dedi Zeki ve birkaç adım geriye gitti. Elindeki plastik mermili silahı doğrulttu ve bir gözünü kapattı. "Günlerce aç kaldık... Sefalet yoksulluk... Hepsi," dedi hırsla. "Hepsi vatani görevdendi. Mehmetçikler benim sırdaşım, üzerinde uyuduğum toprak benim yoldaşım." Silahı hedefe doğru vurduğunda tam on ikiden isabet ettirdi. Hızla silahı bırakıp şaşkınlıkla Hande'ye döndü. "Lan!" dedi kahkaha atarken. "Yanlışlıkla kendimi bile kandırdım amına koyayım baksana harbiden çok iyi vurdum!"

"Gerçekten vurdu mu ya?" dedi Hande merakla ayaklanırken. "Ay abi inanmıyorum sen askerliği Tekirdağ'da patates soyarak geçirmedin mi?"

"Sus kız," dedi ve hızla adama kaş göz yaptı. "Ver bakalım en okkalı pofuduk ayıcığı bana. En az benim kadar tatlı bir ayıcık olsun."

"Buyurun komutanım," dedi adam hızla büyük bir ayıcığı Zeki'ye uzatırken.

"Hanimiş benim prensesim," dedi Zeki ve ayıcığı Hande'ye uzattı. Hande bir an şaşırdı ama hızla ayıcığı aldı ve sıkıca kollarına sardı.

"Ay bana mı? Ben böyle tavlamak istediğin kızlara verirsin diye düşünmüştüm. Teşekkür ederim," dedi mahcup sesle.

Kara anlamsızca onları izlerken biz Melisa ile sürekli kıkırdıyorduk. Hande bizi gördüğünde hızla ayıcığı kollarından çekti ve banka oturdu. "Selam."

"Selam prenses," dedi Melisa yanına otururken. İç çekti. "Ne güzel değil mi hava?"

"Sakın uğraşma benimle," dedi Hande mırıldanarak. "Çakarım suratına."

"Abi bu da Orgeneral," dedi Zeki, Kara'yı göstererek. "Kendisi Irak Operasyonu'nda ülkemiz adına büyük başarılara imza attı. Valla billa çok kallavi bir heriftir kendisi."

"Ben tam olarak niye buradayım?" dedi Kara birkaç saniye beni izleyerek. Bir farkındalık yaşadı. "Ben neden geldim yani buraya?"

"Hep beraber oyuncaklara bineceğiz işte," dedim ama gözüm Hande'nin ayıcığında kaldı. Kara'nın kolunu çekiştirdim. "Kara? Ben de istiyorum."

"Tamam gider alırız nerede satılıyorsa," dediğinde ona döndüm.

"Hayır. Kendin kazan. Dışın dışın yap! Zeki bile tek seferde vurdu farkındaysan."

"Bile derken? Ayıp ama yenge," dedi Zeki cebinden sigara paketini çıkarttığı sırada. "Ben silahlara fısıldayan bir adamım. Hafife alınmak hiç hoş değil."

"Ya Kara!" dedim kolunu çekiştirirken. "Ben de istiyorum ya!"

Kara birkaç saniye bıkkın nefes verdi ve Zeki'yi yana itekleyip silahı eline aldı. Hızla kaldırıp ateş etti ve tam on ikiden vurup tekrar masaya koydu. Tüm bunlar birkaç saniye içinde gerçekleşti. "Ver birader kız hangisini istiyorsa."

"Şu!" dedim hızla bir ayıcığı gösterirken.

"Lan Kara ne ara vurdun amına koyayım?" dedi Zeki şaşkınlıkla. "Abi ben dedim sana bak bu Orgeneral. Yarbay bu hatta," Kahkaha attı. "Yarar abi bu fena yarar hem de, anlarsın he?"

Adam hızla istediğim ayıcığı bana uzattığında kıkırdayarak kızların yanına oturdum. "Ay eksik kal," dedi Hande gözlerini devirip. "Bana alındı ya, hemen aldır sen de kendine."

"Hande bazen böyle sana sıkıca sarılmak istiyorum," dedim şirin sesle. İfademi kızgın yaptım. "Bazen de böyle sana pata küte dalasım geliyor."

"İkizler burcu bu," dedi Melisa bana dönerek. "Kesin ikizler. Ondan böyle dengesiz bir kız."

"Ay ne alakası var? Burçlara da mı inanıyorsunuz?" dedi Hande oflayarak. "Siz falcıya para da veriyor musunuz?"

"Büyü de yaptırıyoruz," dedi Melisa kıkırdayarak ona dönerken. "Üvey abine aşk büyüsü yaptık hatta. İşe yararsa haber et."

"Bak kızım benimle daha fazla uğraşma," dedi Hande sinirle.

"Ne yapayım? Çok eğlenceli sizinle uğraşmak," derken Melisa'nın gözleri diğerlerinin oraya kaydı ve sesi kısıldı. "Bu da mı geldi ya?"

Kaya merakla bize bakındı. Hemen sonra Zeki ve Kara'nın yanına geçip plastik silah ve nişan hakkında birkaç soru sordu. Bu sırada mahalledeki çocuklar ve ebeveynleri de bir bir lunaparka giriyordu.

İsteğim sonucu bugün çocukların binecekleri tüm oyuncakları ve yiyeceklerini Kırmızı'daki paradan keseceklerdi. O nedenle çocuklar ne isterlerse yapmakta özgürdü. Birileri yemeklere koştururken diğerleri oyuncaklara gidiyordu.

"Al," dedi Kaya elindeki ayıcığı ortamızda oturan Melisa'ya uzatıp. "İki kızda var, sende yok."

"Var onda aslında," dedim mırıldanarak. "Sen varsın ya onun ayısı."

"Aferin kız!" dedi Melisa bana dönerek. "Çok iyi dedin valla. İstemem ayıcık falan ben. Yeterince büyükbaş var çevremde."

"Al hadi al," dedi Kaya tek eliyle sıkıca kavradığı ayıcığı sallarken. "İçinde kalır sonra."

Melisa sinirle ayıcığı ondan çekip aldı ve kucağına koydu. "Tamam aldım. Şimdi gider misin başımdan?"

"Gitmem," dedi Kaya ve onun dibine çöktü. Başı bir an şaşkın şaşkın onu izleyen Hande'ye çevrildi. "Abim sen fırla git bak bakalım ben dönme dolapların orada mıyım? Koş git ara beni hadi."

Hande oflayarak ayaklandı ve yanımızdan ayrıldı. "Melisa," dedi Kaya yavaşça. "Günlerdir ne köpek ettin kendine be kızım? Ne zaman bitecek bu nazlanma işi?"

"Ne nazı ya?" dedi Melisa ayıcığı Hande'nin kalktığı yere bırakırken. "Sen dua et Cihan adam çıktı da babama söylemedi araba camlarını patlatıp çocuğa yumruk attığını."

Kaya'nın bir an gözleri kısıldı. "Ben daha ona neler yapacağım bir bilsen. O adam dediğini madama çevirmezsem bana da Kayahan demesinler."

"Sana zaten kimse Kayahan demiyor," dedim dayanamayıp. "Ya yarım çük diyorlar ya da küçük pipili."

Kaya'nın gözleri kocaman olurken dediğim şeyi fark edip hızla ayaklandım ve koşarak Kara'nın dibine gittim. Kara'nın elini sıkıca tutup Zeki ile olan sohbetlerine dahil oldum.

Yandan geçen baloncuyu görünce başımla onu takip etmeye başladım. Kara baktığım yere baktı ve Zeki'ye kaş göz yaptı. Zeki emri anlamış gibi baloncuya giderken Hande bir stanttan jelibon alıyordu.

"Adamdaki bütün balonları aldım," dedi Zeki büyük balon kümesi ile koşturduğu sırada. "Kızlar seçsin istediğini diğerlerini çocuklara dağıtırız hemi de beleşe dağıtırız."

"Ya sen ne kadar da masumsun böyle?" dedi Kaya sırıtırken. "Minnoş adam seni."

Melisa ile kendimize balon seçtik. Hande için de bir balon aldım. Karşıdaki fotoğrafçıyı gördüğümde heyecanla Kara'nın kolunu çekiştirdim tekrar. "Kara, hadi hep beraber fotoğraf!"

Zeki saçlarını düzeltip bir tutamı aşağı doğru indirdi. "Hazırım."

Kara'yı oraya doğru sürüklediğim sırada Melisa ve Kaya arkamızdan kavga ederek geliyorlardı. Melisa'nın bir elinde balon, diğer elinde ayıcığı vardı. Hande ise bizi gördüğü gibi yanımıza doğru adımladı.

"Selamın aleyküm abim, toplu fotoğraf çektireceğiz," dedi Zeki heyecanla. "Birkaç tane çek sana zahmet. En yakışıklı olduğumu bana verirsin tamam mı abi gülü? Bebeksi tenimi çekmeyi ihmal etme sakın aman diyeyim."

"Aleyküm selam! Tabii tabii buyurun," dedi adam heyecanla bizi yan yana dizerken. Kara anlamsızca sağa sola bakarken Hande elindeki pamuk şeker ve ayıcığı tek elinde topladı ve saçlarını düzeltti. Ona balonunu uzattığımda kıkırdıyordu.

Melisa ve Kaya yan yanaydı. Zeki, Hande'nin dibinden dil çıkartıyordu. Kara ve ben bu iki çiftin tam ortasındaydık.

"Bir saniye abi," dedim çantamı açıp.

"Oho!" dedi Zeki dili dışarıda. "Hadi ama bak yeminle dilim yere düşecek."

"Tamam!" dedim ve çantamı kapatıp kameraya baktım. "Çekebilirsiniz! Üçe kadar saydıktan sonra çekin lütfen!"

Kara bir an önce bitsin ister gibi beklerken Melisa bir yandan Kaya'ya laf yetiştiriyor, bir yandan gülerek poz veriyordu.

"Üç!"

"Çek abi hadi elini korkak alıştırma," dedi Zeki dili dışarıda.

"İki!"

Elimde tuttuğum şeyi bir anda havaya kaldırdım.

"Bir!"

Poz veren herkes elimdeki şeye bakarken bir anda ifadeleri dumur oldu. Zeki'nin dili içine kaçtı. Melisa ağzını araladı. Hande'nin gözleri büyüdü. Kaya bile şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı.

Flaş patladı.

Bir hamilelik testiydi. Pozitifti. Herkes elimdekine bakarken bir tek Kara bana bakıyordu. İfadesi? Cehenneme giderken cennete uğramış bir şeytan kadar büyülenmişti. Şaşkın ama mutlu, tam olarak ne hissettiğini çözemediğim bir bakış vardı Kara'da. Gökyüzüne doğru kahkaha atarken bağırmıştım.

"Hamileyim!"

 

 

-BÖLÜM SONU-

Selam fıstıklar. Bu bölümü yirmi üç nisana özel bir "ara bölüm" olarak düşünebilirsiniz çünkü çok kısa sürede yazıp kontrol etmeden yayınlıyorum. Yazım hatam olduysa affedin, bölümü baştan bir düzenlemeye alırım birkaç güne. Diğer bölüm ana karakterlerin yanında Melisa ve Kaya ağırlıklı bir bölüm mü yoksa Hande ve Zeki ağırlıklı bir bölüm mü okumak istersiniz? Yazın lütfen. Öpüldünüz.

 

Bölüm : 23.04.2025 22:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
petrikor. / KARA ÇİY : HAN MAHALLESİ / 39. BÖLÜM : CENNET VE CEHENNEM
petrikor.
KARA ÇİY : HAN MAHALLESİ

185.67k Okunma

11.2k Oy

0 Takip
45
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...