Bölüm, Melek'in gözünden yazıldı. Melisa ve Kaya dramaları bundan sonraki her bölüm devam edecek. Bazen Melisa'nın gözünden bazen Melek'in şahit olması ile o ikisini istek üzerine bol bol yazacağım. Satır aralarına yorum yaparsanız ve oy verirseniz çok sevinirim. Umarım bölümü beğenirsiniz, iyi okumalar.
"Birbirimize söyleyecek bir şeyimiz yok muydu? Neden? Neden uzun uzun dertleşmedik? Belki o zaman birçok şey başka türlü olurdu..."
-sabahattin ali/içimdeki şeytan.
38
Kimisi kayıp gidenlere ağlardı kimisi elindekilere burun kıvırırdı ve Kaya da tam bu iki olgunun arasında sıkışıp kalmıştı. Ellerinin arasında alev almış kibrit onun benliğiydi.
Hem yakıyordu hem yanıyordu ama bir türlü o kibriti söndürmek namına üflemiyordu.
Zeki ortalığı daha da kızıştırırken Kaya'nın bakışları şok etkisi ile harmanlandı. "Kim lan bu lavuk?" diye sordu.
"Çekilin dedim! Melek sana diyorum al şunları!"
Melisa'nın dudaklarından dökülen kelimeler Han için oldukça cüretkardı. Onlara daha önce böyle ulu orta bir bağırış pek olmamıştı. Aslında Hanlar'ın birbirleri dışında onlara böyle bağıran hiç kimse olmamıştı ama Kara da Kaya da bunu umursamadı.
"Abi," dedi Kaya gözleri alev almış vaziyette. "Bırak da öldüreyim şu piçi."
Kara, gözleri bayık bayık arabada ne olduğunu anlamaya çalışan Cihan'ı izliyordu. Yavaşça başını onaylar salladı ve kardeşine döndü. "Yap istediğini."
Kaya efendisinden komut bekleyen aç bir köpek gibi Kara'nın iki kelimelik esamesi ile yürümeye başladı.
Arabaya doğru gittiği sırada Melisa onun önüne geçti. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye sordu ama Kaya onu tek hamlede yana savurdu.
"Çekil yolumdan," dedi yavaşça.
Melisa birkaç saniye savsakladı ve yüzüne dökülen saçları üfleyip hızla ona doğru adımladı. Kaya arabanın kapısını tıklatıyordu.
"Aç kapıyı kardeşim. Korkma, vallaha ısırmayacağım. Aç hadi konuşalım bir." Kapıyı açmaya çalışıyordu ama kapılar kilitliydi.
Bir eli kapıda diğer eli camı tıklarken Melisa öfkeden çıldırdı. "Polisi ararım defolun!" diye bağırdı.
Zeki kaldırıma çökmüş sırıtarak bir sigara yaktı. Önünde kendi eseri vardı ve şimdi senaryosunu yazdığı bu metni izlemenin keyfindeydi. Kara ise hala elleri ceplerinde, bir gölge gibi dikiliyordu.
"Kardeşini durdursana," dedim Kara'ya dönerken. Kucağımdaki kedi seslerden dolayı şaşkın şaşkın etrafa bakınıyordu.
"Bizi ilgilendiren bir durum yok," dedi Kara yavaşça.
Kaşlarım çatıldı. "Melisa'nın halini görmüyor musun?" diye sordum. "Durdurur musun kardeşini?"
"Aynısını ben yaşasam ben de durdurulmak istemezdim," dedi ve bıkkın nefes verdi. Başı bana teveccüh etti. Masmavi gözleri bana dokundu. "Bırakalım kendileri halletsin. Hadi sen koş Hakan'ın pastanede otur beni bekle bakalım. Hadi canımın içi."
"Çocuk muyum ben?" dedim şaşkınlıkla. "Ne biçim konuşuyorsun Kara?"
"Sen benim bebeğimsin," dedi ve kaşları ile arabanın berisini gösterdi. "Bak şimdi silah patlar sana bir şey olur. Hadi güzeller güzeli karıcım. Yorma beni."
Melisa arkadan Kaya'ya sıkıca sarılmış onu çekiştirmeye çalışıyordu. Cihan ise arabanın içinden korkuyla etrafa bakınıyordu. Bakışları, yoldan geçen birileri görür ve belki polisi arar umudu ile adeta yardım dileniyordu.
"Çekil git Melisa," dedi Kaya kapıdan biraz çekilirken. "Yumrukla patlatacağım bunun camını."
"Ya sen niye bu kadar deliriyorsun ki?" diye sordu Melisa sinirle çığlık atarak. "Sen kendini ne sanıyorsun ki! Sen güç gösterisi yaptığını mı sanıyorsun!"
"İn arabadan."
Cihan kıpırdamadı.
"İn," dedi Kaya tekrar. "Allah çarpsın camlarını kurşunlarım. İn."
Cihan eli titreyerek kapının kilidini çözdü. Camın arkasındaki buz hava iliklerine üşüştü. Kapıyı yavaşça açmaya yeltendi ama açmadı. Kaya dayanamadı. Birkaç adım Melisa'yı geriye itekledi ve cama sertçe yumruk attı. Cam patlarken hızla Cihan'ın yakasından tutup kırık camların arasından onu dışarı çıkarttı. Melisa korkudan nefesini tutmuştu.
"İn demedim mi lan ben sana?" dedi Kaya onu yakasından tutup hızla ayaklandırırken. Yakası yırtıldı.
"Abi yemin ederim biz çocukluk arkadaşıyız," dedi Cihan ellerini iki yana açıp arabaya sırtını dayayarak. Korkudan titriyordu. "Başka bir şey yok. Kardeşim gibi bu kız benim. Pazara gidiyorduk, poşetleri taşıyacaktım."
"Sana mı kaldı lan onun poşetlerini taşımak?" dedi Kaya kan gibi bir sesle. Gözleri yanıyordu. Alnını alnına dayadı. "Sen kimsin lan?"
"Ah Melisam!" dedi Zeki oturduğu kaldırımda, cebinden çekirdek çıkartırken. Çitlerken ağıt yakmaya başladı. "Bir eli işte bir eli oynaşta gaydırı gubbak Cemilem benim!" Yere çekirdek tükürdü.
Melisa telaşla ikisinin arasına girdi. Kaya'nın cüssesi ve gözlerine rağmen oldukça cesur bir hamle yaptı. Korkmamıştı. Ben korkardım.
Bu yüzden yapmam gerekeni yaptım. Ağır ağır arkamı döndüm. Kucağımdaki kedi ile birlikte yavaşça mahalleye girdim. Hakan'ın pastanesine girdim.
Kara arkamdan bakıp tekrar onlara döndü. Bu konuya el atmamam Kara için şaşırtıcı ama memnun ediciydi. Ne de olsa Melek hep onun sözünü dinlerdi, değil mi?
"Kaya sen kimsin de benim yolumu kesiyorsun?" diye sordu Melisa dayanamayarak. "Bizim seninle hiçbir bağımız kalmadı!"
"Yas tutacaksın kızım," dedi ağzı aralık, yeni hedefi Melisa olurken. "Yasa gireceksin seni bıraktım diye. Söyledim sana."
"Siktir git lan!" dedi Melisa onu itekleyerek. "Sen kimsin de senin arkandan yas tutacağım ben! Çüksüz!"
"Bak Melisa yemin ederim öldürürüm seni."
"Öldür hadi!" dedi Melisa onu itekleyerek. "Öldür! Sen kimsin de kimi tehdit ediyorsun? Sen kimsin de beni öldürüyorsun? Seni ben öldürürüm asıl kendine gel!"
"Abov!" dedi Zeki kahkaha atarak. Hırladı ve elini kaldırdı. "Haşin çiftim benim. Yatakta da birbirinizi tokatlıyor musunuz siz?"
"Defol," dedi Melisa yavaşça. "Bu çocuğa zarar vermek istiyorsan önce beni çiğnemen lazım!"
"Ezerim seni," dedi Kaya öfkeyle. Melisa'nın bir başka adamla münasebeti onu belli ki kinlendirmişti.
"Ez hadi," dedi Melisa aynı tonlamayla. Birbirlerine benziyorlardı aslında.
Hakan'ın pastaneden çıktığımdan beridir telaşla mahallenin girişine adımlıyordum. Kucağımdaki kediyi pastanede Hakan'a emanet etmiştim.
Girişe döndüğümde Kara tekrar geldiğimi fark ederek belli belirsiz sırıttı. "Dayanamadın değil mi?"
"Dayanamadım," dedim ve yutkundum. Melisa tek başına Kaya ile savaşıyordu ve dimdik duruyordu.
Melisa Cihan'a siper olmuş bir şekilde dimdik dururken Kaya daha fazla dayanamadı ve Melisa'yı tekrar yana doğru savurdu. "Uzak duracaksın lan bu kızdan," dedi ve ona sertçe yumruk attı. "Duydun mu beni am feryadı?"
Cihan bir yana doğru yalpalarken Melisa gözleri dolmuş bir şekilde tekrar Kaya'nın önüne geçmeye çalıştı. "Defol git şuradan!" dedi sesi titrerken. "Bırak Kaya lütfen!"
Cihan korkuyla sağa doğru adımlarken Zeki hızla ayaklandı ve onun önüne geçti. Gülerek ona el salladığı sırada Cihan duraksadı ve diğer tarafa döndü. Diğer mahalleli de oradaydı. "Duydun mu lan!" dedi Kaya sinirle Melisa'nın arkasından. "Bu kıza yaklaşırsan sana neler yaparım haberin var mı lan senin! O dişlerini tek tek söker koleksiyonuma ekl..."
Cümlesinin sonlarına doğru siren sesleri geldi. Kaya şaşkınlıkla duraksarken Kara'nın kaşları çatıldı. Melisa nefes nefese Cihan'a döndü. "Git Cihan," dedi ağlamaklı. "Hepsi benim yüzümden. Affet. Babama sakın söyleme. Git."
Ve bir anda. Mahallenin girişinde beliren büyük zırhlı polis araçları ile mahalleli yok oldu. Kayboldu. Sanki hepsi deliklerine saklandı. Kaçtı.
Zeki ortalıklarda yoktu. Gitmişti o da. Kaya ise ne yapacağını bilemez bir şekilde abisine bakıyordu.
"Kim çağırdı lan bunları?" diye sordu Kara. Bir an duraksayıp bana döndü. Omuz silktim.
"Ben çağırdım," dedim ve Melisa'ya adımladım. Cihan arabadan inen polislere durumu anlatırken Melisa rahatlamış bir nefes ile bana elini uzattı. "Gel dostikom seni eve götüreyim. Özür dilerim ben senin gibi kafa tutamıyorum ama kendimce böyle bir çözüm buldum."
"Çok iyi yaptın Melek," dedi Melisa koluma girip kendi mahallesine ilerlediğimiz sırada. "Allah razı olsun. Çok teşekkür ederim," dedi bana sıkıca sokulurken.
Onu mahalleye götürdüğüm sırada birkaç polis Kara'yı da ağına aldı. Kara ise onlara durumu açıklarken gözleri bendeydi. Kaya çoktan toz olmuştu.
Melisa'yı evine bıraktıktan sonra ona bir bardak su verdim ve yanına oturdum. "Dayanamıyorum artık," dedim onun omzuna yaslı. "Bu şekilde her istedikleri insana her istediklerini yapmalarına katlanamıyorum."
"Babama giderse bu durum bittim," dedi Melisa ağlarken. Suyu başına dikti ama elleri titriyordu. Büyük bir yudum içip kızarık gözleriyle bana döndü. "Kara ile aranız açılacak polis çağırdığın için."
Omuz silktim. "O da beni küçümsemeseydi. Başından çocuk savar gibi beni Hakan'ın dükkanına yolladı. Ben de Hakan'ın dükkandaki telefondan polisi aradım. Oh," dedim geriye yaslanıp. "İyi oldu."
"Bu Kaya ile ne yapacağım ben?" dedi alnını ovarken. "Hayır çocuğu aldırdığımı söyledim ona rağmen peşimde."
"Ne?" dedim şaşkınlıkla. "Ne diyorsun Melisa ya?"
"Aldırmadım," dedi ve bana gözlerini kocaman açtı. İşaret parmağını salladı. "Bunu Kara dahil herhangi birine söylersen seninle bir daha konuşmam."
Elimle ağzımı fermuar yapıp başımı olumlu salladım. "Karamel'e bile söylemeyeceğim, söz Melisa!"
"Karamel ne be?" dedi suyu tekrar başına dikerken.
"Kedimiz. Ağaçtan kurtardık. Yurttakilere sordum annesi yokmuş meydanda. Aldık işte. Bizim oldu."
"Aman ne iyi," dedi ve cıkcıkladı. Hafif tebessüm etti. "Manyağa bak. Kıskandı beni. Geri zekalı çüksüz."
"Yarım çük," dedim kıkırdarken. "Kuduruyordur o şimdi."
"Beter olsun," dedi ve iç çekti. "Gel komşuya inelim dolma yiyelim."
"Sen ye," dedim ve yanağından öptüm. "Ben tekrar gelirim yanına. Dinlen iyice. Bir şey lazım olursa bana söyle tamam mı dostikom?"
"Tamam," dedi ve sıkıca sarıldı. "Teşekkür ederim Melek. Polisi aradığın için ayrı bir teşekkür ederim. Hepsine güzel bir ders verdin."
"Ne dersi verdim?" dedim kıkırdayarak.
"Bak bebeğim, bizim mahallelere polis öyle çağırılmaz. Çağırılıyorsa çok büyük bir olay var demektir. Ya polis kendi baskına gelir ya da birileri gerçekten mahalle içinde büyük bir şey yaşamıştır." Gözlerimi kocaman açtım onu dinlerken. "Mahalle abilerine karşı polis çağırmak demek, mahalle abilerine ayağınızı denk alın demektir."
"Ben onlara kafa tutmak için yapmamıştım ama bu da iyi oldu değil mi Melisa?" dedim merakla. "Belki her istediklerini yapamayacaklarını öğrenirler."
"Senin onlara tama etmediğini gördüler."
Başımı olumlu salladım. Oradan ayrılırken garip hissediyordum. Polisi aramanın sanki Kara'ya ihanet etmişim gibi bir olgu olduğunu fark etmiştim. Mahalleye girdiğimde ablama bakındım ama hala çarşıdaydı. Müjgan teyze ile biraz sohbet ettim. Her şey olması gerektiği gibiydi.
Mahalle sakindi. İnsanlar evlerindeydi. Polis çoktan gitmiş, Zeki'nin motoru yerde değildi. Kırmızı'ya doğru adımladım. Kapıyı yavaşça iki elimle birden ittim ve içeri başımı uzattım.
Boğazımı temizledim. "Kara? Müsait misin?"
Gözlerini kağıtlardan çekti ve kısaca bana bakıp tekrar kağıtlara indirdi. "Sana her zaman. Gel güzel karıcım."
Sandalyesini biraz geriye itti. Kısaca bacağına iki kez vurdu. "Gel kocanın yamacına."
Ona doğru usulca adımladım ve kucağına oturup kağıtlara gözlerimi indirdim. Kolları beni sardı ve kağıtlara bakınmaya devam etti.
"Kızdın mı polisi aradığım için?" dedim onun yan profili burnumun ucuna dokunurken. "Ben sadece Melisa'nın o zor durumuna destek olmak istedim."
"Korktun mu?" diye sordu buzul mavisi gözleri kağıtlardayken.
"Hayır ama biraz yoruldum."
Yutkundu ama bana hiç bakmadı. "Yorulmak için biraz erken değil mi?"
"Bir ömür geçireceğim burada," dedim kokusu içime dolarken. Bana bakmasını deli gibi istiyordum ama bakmıyordu. Ben de başımı kağıtlara indirdim. "Düzeninizi bozan ben olabilirim ama burada yaşayacaksam burayı yaşanabilir bir hale sokmak zorundayım."
İlk kez gözlerime baktı. Gözlerimin inine o kadar derinden girdi ki ruhumu sardığını düşündüm. "Sen beni hep anlardın aslında. Bugün ilk defa karşıma dikildin. Bana meydan okudun."
Yüzüm dalgalandı çünkü ondan ilk defa böyle bir şey duydum. İlk defa bana gerçek anlamda sitem etti. "Ben senin gölgende yaşamak istemiyorum ki!"
Başı tekrar kağıtlara indi. "Ben seni gölgemde tutmadım. Ben seni sadece korumaya çalışıyorum."
"Kabul et artık," dediğimde tekrar bana baktı. O kadar keskin inceliyordu ki gözlerimi diyeceklerimi şaşıyordum. "Kabul et ben senin mahallelin değilim. Buraya da ayak uydurmak zorunda değilim. Siz toparlayacaksınız kendinizi."
Gülümsedi ama beni ürküttü. Çünkü bakışları buzul yangını gibiydi. "Rica ediyorum bir daha polisleri mahalleye çağırma."
"O zaman siz de her önünüze geleni toplu bir şekilde infaz etmeye kalkmayın," dedim ve kucağından kalkmaya yeltendim. Sıkıca kollarıyla tuttu ve kucağında beni daha da kendine bastırdı.
"Bırakmam," dedi yavaşça. "Kaçamazsın benden."
"Beni tutmak istiyorsan önce beni olduğum gibi gör Kara," dedim yutkunup. Gözleri kağıtlardaydı ama aklı hep bende kaldı. "Ben senin istediğin gibi şekillenemem. Korkarak da sevemem."
"Evlenmeyecektin o zaman."
Gözlerim kocaman açıldı. Boğazıma bir yumru oturdu. Bana çevirdi başını. "Ben sana en başında söyledim. Ben değişmem dedim. Yine de evlendin. Evlenmeyecektin o zaman."
Emsali olmayan bir durumdaydım. Benimle böylesine konuşması kalbimi çok kırdı. "Ne yapalım?" dedim gözlerim dolarken. "Söyle ne yapalım o zaman? Niye söyledin şimdi bunu bana? Ben mi suçlu oldum evlendik diye? İyi Kara. Madem öyle istiyorsan o zaman boşana-"
"Kes sesini Melek," dedi ve kağıtlara döndü. Sanırım o da sinirlendiğinde gözlerime bakamıyordu. Ya da bir başka nedenle gözlerini kaçırıyordu. "O kelimeyi kullanmak yasak. Duymayacağım o kelimeyi senden."
"Bırak," dedim kucağından kalkmaya çalışırken. "Bırak eve gideceğim ben."
"Senin evin benim kollarım kızım," dedi ve kucağında kıpırdamama engel beni sarmaya devam etti. "Evindesin zaten."
"Hayır Karamel'i alıp eve gideceğim," dedim gözlerimi ovuştururken. "Bırakır mısın?"
"Bırakmam."
"Bırak," dedim sinirle. "Gitmek istiyorum."
"Valla ben de çok şey istiyorum bu hayatta ama her istediğimiz olmuyor ne yazık ki."
"Kara!" dedim sinirle. "Isırırım kolunu."
"Isırırım götünü," dediğinde sinirle kolunu cimcirdim. Kırmızı'nın kapısı hiddetle açıldı ve Zeki elindeki silah ile sağa sola bakınarak içeri daldı.
"Nerede lan o Cihan denen köpek! Verin önüme onu yok edeyim! Kimsin lan se-" Bizimle göz göze geldiğinde Kara kollarını masadan çekti ve serbest kalkmamla hızla kucağından kalktım. "Abov!" diye çığlık attı ve silah tutan kolunu gözlerine götürerek bağırdı. "Bakmıyorum öpüşün!"
Sinirle yanından geçip gittiğim sırada duraksadı ve arkamdan bakıp Kara'ya döndü. "Bana mı kızdı şimdi?"
Kırmızı'dan çıkıp Hakan'ın dükkanına gittim ve kediyi alarak eve ilerledim. Üst kata çıktığımda ona aldığımız yavru kedi mamasından doldurdum ve suyunu tazeledim. Koltuğa yaslandım ve gözlerimi kapattım. Bu aralar karnım çok ağrıyordu.
Ayaklandım ve annemlerle telefonda konuştum. Ablamın burada kaldığından haberdarlardı. Eniştemi sorup durdu ancak ona tek tük cevaplar vererek geçiştirdim. Öyle bir konumdaydım ki canım hiçbir şey yapmak istemiyordu.
Okula gitmek istemiyordum. Yıkanmış çamaşırları asmak istemiyordum. Yemek yapmak istemiyordum. Sadece uzanmak ve gözlerimi kapatıp düşlemek istiyordum. Karamel kucağımdayken gözlerim kapalı mırıldanıyordum. Uyukladım. Gözlerimi açtığımda hava kararmıştı.
Ayaklandım. Kara mutfakta bir şeyler hazırlıyordu. "Günaydın güzel karıcım," dedi ve bana döndü. "Acıktın mı?"
"Hayır," diyerek omuz silktim. "İştahım yok."
Duraksadı. "Eskiden olsa çok ayıp derdin."
"Küsüz ya hani, bana bir sürü kötü şey söyledin ya hani," dedim ve onu biraz itekleyerek yaptığı yemeği inceledim. "Sen mi yaptın bunu?"
"Yok Müjgan karısı geldi o yaptı," dediğinde kaşlarımı kaldırıp ifademi dondurdum. Ona suratsız bir şekilde baktığım sırada ciddiyetim ile boğazını temizledi.
"Benim hassas karıcım. Senden özür dilerim. Seni üzmek dünyada istediğim son şey," dedi sakince. Tezgah ile beni arasına aldı ve yavaşça alnımdan öptü. "Sen benim her şeyimsin. Kaya'nın sikik hareketleri yüzünden ben de ne yapacağımı şaşırıyorum."
"Ben de," dedim başımı olumlu sallarken. "Ben de özür dilerim. Ben sana başkaldırmak ya da göz dağı vermek için aramadım polisi. Sadece sizi durduracak tek şeyin o olduğunu düşündüm."
Yavaşça boynumu öptü. "Beni sadece sen durdurabilirsin."
-Ayıplı Sahne Uyarısı-
Minik minik öpüşleri emmeye doğru evrildi. "Durdurabilirsen."
Başım yana kaydı ve yutkundum. Gözlerimi kapattım. "Durdurabilirim," dedim ama nefesim yetmedi. Belimden tutup beni tezgaha oturttu ve dudaklarıma yapıştı. Bir anda beni öpmeye başladı.
Tutku dolu. Hırslı.
Gözlerimi daha da sıkı kapattım ve kollarına tutundum. Avuçladım. Çok azdım. Hızla dudaklarımızı ayırdım ama tekrar yapıştı. Bu sefer ısırmaya başladı.
Eli saçlarıma gitti ve yavaşça diplerimden çekti. Diğer eli elimi tuttu ve kendine doğru götürdü. Onu avuçlamamı sağladı.
Elini orama doğru bastırdı. Çok sertti ama ben onu avuçladıkça daha da kocaman oldu. İyice büyüyordu. Dudaklarımızı ayırdım. Zonkluyorlardı. Nefes nefese bir şekilde altındakini aşağı doğru çekiştirdi. Tüm çıplaklığı ile elimdeydi. Hızla ovmaya, avuçlamaya başladım.
"Kara?" dedim gözleri gözlerimdeyken. "Çok sert olmuş bu."
"Senin kokunu aldı ya ondan," dedi hırs dolu. Gözlerime kenetliyken yavaşça eğildi ve üzerimdekini yukarı çekiştirdi.
Mememi emmeye başladı. "Seni gördü ya, ondandır."
"Öyle mi?" dedim ve yutkundum. Altımdakini bir hışım çekiştirdi ve eğilerek tezgahtan sarkıttığım bacaklarımı omuzlarına aldı. Dudakları amıma dokundu.
"Seni tadacağını bildiği için güzel karıcım," dedi dudakları amıma sürterken. Yavaşça yaladı. "Kocanın siki seni her düşlediğinde böyle oluyor."
Öpmeye, emmeye başladı. Geriye doğru sırtımı dayadım ve tezgahtan onu izlemeye başladım. Bir eliyle kendini avuçluyordu. Diğer eli bacağımdan sıkıca tutuyordu. Deli gibi yalıyordu.
"Kara," dedim utanarak. Yavaşça inledim. "Beni çok mu istiyor?"
"Kocan seni her şeyden çok istiyor," dedi bir yandan amımı öperken. Bedenim alev almıştı. Elim saçlarına gitti ve kendime doğru yavaşça bastırdım.
"Oh," dedim gözlerim kapalı sırıtırken. İfadem ağlamaklı oldu. "Kocam beni sikmek de istiyor mu?"
Burnundan o kadar hızlı bir nefes verdi ki sıcaklığı oramı yaktı. Hızla doğruldu ve dudaklarını yaladı. "Kocan şimdi seni bağlayıp çatır çutur sikecek. Her boşaldığında da eğilip seni emecek." Altındakinden tamamen kurtulmak için atıldı.
-Ayıplı Sahne Sonu-
Nefes nefese kaldığım sırada sağa sola bakındım. "Ben gidiyorum," dedim hala inlerken. Altındakini indirmeyi duraksattı ama zihni hala bende değildi.
"Ne?"
"Gidiyorum," dedim ve boğazımı temizledim. Onu biraz itekledim. "Karamel'e bakmam lazım."
"Karamel ne amına koyayım? Onun sırası mı Melek?" dedi gözleri anlamsızca yüzümü izlerken. Hararetten yanıyordu bakışları.
"Ben ne dersem o," dedim zonklayan dudaklarımı yalarken. "Çekilir misin rica etsem?"
Anlamadı ama anladı. Ona bir şekilde üstünlük sağlamaya çalıştığımı; ya da benim dediklerimin geçerli olduğunu sundum ona. İzin verdi.
"Seni küçük yaramaz," dedi geri çekilirken. Üzerini toparladı. "Benimle oyun mu oynuyorsun?"
Hızla tezgahtan indim. Bacaklarım titriyordu. Onu deli gibi istiyordum. Her zerrem ona açtı ama bunu yapmadım. Üzerimi giyinip yatak odasına doğru ilerlemeye başladım. "Ben her zaman böyleydim Çakır. Evlenmeseydin rahatsızsan."
Arkamdan sırıttığını hissettim. Bir şey demedi, cevap da vermedi. Birkaç dakika sonra duşa girdiğini duydum. Bu sırada kedi ile yatakta uzanıyorduk. Bedenim rahatlayamamış olmanın naralarını anca üzerinden atıyordu. Derin bir nefes verdim. Camdan baktım. Hava kararmıştı. Eski evimin ışıkları açıktı. Ablam oradaydı. Onun orada olması bana huzur veriyordu.
Kara duştan çıkıp odaya girdi. Perdeleri çekti ve dolabın kapağını açtı. Çıplak bedeni damlalarla güzelleşmişti. Çok canım çekmişti. Siyah saçları dalgalı ve ıslak, dudakları insan acıktıracak türdendi.
"Nereye?" diye sordum merakla yatakta uzanırken.
"Birkaç işim var."
Kaşlarım çatıldı. "Bu saatte mi? Ne işi?"
"Gelirim yarım saate," dedi ve başımdan öpüp üzerini değiştirdi. Evden telaşe ile çıktığı sırada gözlerimi kıstım ve ayaklandım. Gizlice ayakkabılarımı giyip peşinden çıktım. Ağır adımlarla arabasına ilerliyordu. Cebinden telefonunu çıkarttı.
"Alo? Osman abi, Karahan ben. Nasılsın abi?"
Arabasına gittikçe sesini duyamıyordum bu nedenle adımlarımı hızlandırdım. "Abi ben on dakikaya Konak'ta olurum. Senden bir ricam var. Geçen sormuştum, hatırlıyor musun? Haber bekle demiştim. Şimdi zamanı geldi abi."
Gözlerim kocaman açıldı ve durdum. "Evet abi sıkıntı yok, sadece on beş dakika yeterli bana. Ne kadara mal olur bana bu muhabbet?"
Neye uğradığımı şaşırmış bir şekilde sağa sola bakındım. Bir kadın istiyordu belli ki. Üstelik sırf ben onunla birlikte olmadığım için. Yerde taş arıyordum. Onun kafasına atacaktım. Arkamı döndüğüm gibi Zeki ile göz göze gelip aynı anda çığlık attık. Kara duraksayıp bize döndü ve telefonu, "Sağ olasın. Geliyorum oraya ben birazdan parayı elden vermeye. Haydi selametle," dedi ve telefonu kapattı.
"Aklımı aldın," dedim ve gözlerimi ovuşturdum. "Zeki biliyor musun Kara beni aldatmaya gidiyor."
"Ne?" dedi Zeki şaşkınlıkla. Başını Kara'ya çevirdi. Bize doğru geliyordu. "Yok yahu Kara yapmaz öyle şey."
"Duydum!" dedim ağlamaklı. "Osman abi diye birini aradı! Duydum işte on beş dakika yeter bana, kaç para bir kadın diye sordu! Kanıtlarım var! Kulaklarım!"
Zeki birkaç saniye yüzüme baktı. Sonra ellerini semaya doğru açtı. "Allah'ım Lut Kavmi'ne döndük iyice mahalle olarak! Bizleri helak ve bitap eyle ya Rabb! Zinalar mahallesi!" dedi çığlık atarak. Hızla gözlerini ovdu ve Kara'nın dibimize gelmesi ile ceketini bir hırka misali önüne kapattı. "Biz seninle konuşmuyoruz Karahan!" dedi sesi titrerken. "Bize bunu nasıl yaptın he nasıl?" Yüzünü ekşitti ve gözlerini havaya kaldırdı. "Birbirimize iyi gelmiyoruz. Bir süre uzaklaşalım Karahan..."
"İçtin mi len sen yine?" diye sordu Kara kaşları çatılırken.
Zeki avuç içini ona kaldırdı. "Konuşma, tek bir kelime daha etme... Neden biliyor musun? Yoksa inanırım," dedi Zeki ağlarken. Derin nefes verdi ve bana döndü. "Melek biz bunu hak edecek ne yaptık he söyle bana hanım kızım?"
"Bir şey yapmadık ki Zeki," dedim yüzüm ağlamaklı bir şekilde. "Biz bunu hak etmedik."
Kara birkaç saniye anlamsızca bize baktı ve başını onaylar salladı. "Ben bir Konak'a gidip geliyorum. Gelirken size bir psikolog da getireyim mi?"
"Bir de Konak öyle mi, he!" dedi Zeki alt dudağını dişleyip. "Ah!" Dizlerine vurdu. "Rabb'im al canımı! Bunları hak etmedim ben!"
"Harbili acelem var orası kapanmadan gitmem gerekli," dedi ve arabaya bindi. Durup arabanın yarı açık camından bize baktı. "Sonra bu garip gureba hareketlerinizi konuşuruz."
Gaza yüklendi ve gitti. Zeki'ye döndüğümde Kara'nın arkasından bakakalmıştı. Bir anda dizlerinin üzerine çöktü. "Bize neler öğrettiler sevdalar üstüne? Aldatıldık! Aldatıldık! Sevda böyle değil!"
Kaldırıma oturdum ve şakaklarımı ovdum. "Bunu herkesten beklerdim ama ondan asla beklemezdim."
"On beş dakika iyi gene," dedi ve yanıma oturup bir sigara yaktı. "Bir erkek için ideal." Ona döndüğümde birkaç saniye yüzüme baktı ve tekrar ağlamaklı ifade ile sigarasını üfledi. "Ah be Melek'im be! Neden bunlar hep bizim başımıza geliyor kuzum?"
"Melek?" sesi ile yana döndüm. Kaya merakla yanıma oturdu ve elindeki birayı başına dikti. "Melisa benimle ilgili bir şeyler diyor mu sana?"
"Senden nefret ediyor!" dedim sinirle. Ne olduğunu anlamadı ama ben ayaklandım. "Senin onu aldatman ve üzerine ona cinsel bir obje gibi davranman yüzünden senden nefret ediyor!"
"Kızım ben onu aldatmadım," dedi telaşla ayaklanırken. "Melek gözünü seveyim el at şu işe de barıştır bizi. Bak ben yarın tekrar onun evine gideceğim. İkna etmeye çalışacağım. Savaşırım. Gerekirse her gün giderim ona."
"İyi git o zaman," dedim omuz silkerek. "Beter ol."
"Melek Çakır yengem bayan kadını haklı," dedi Zeki ayaklanırken. "Siz erkeklerden nefret ediyorum. Hepiniz aynısınız işte hepiniz!"
Kaya anlamsızca Zeki'ye baktı. "Haplı mısın lan sen?"
"Yok be biraderim," dedi Zeki ve etrafa bakındı gülerken. "Melek ile iki eğleniyorum."
"Ben eve gidiyorum," dedim gözlerimi silerken. "Kara nerede kim bilir? Bu saatte gitti işte."
"Ben bırakayım seni," dedi Zeki yanımdan ilerlerken. "Kaya bekle len kupon yapalım yarınki maçlar için."
"Tamam," dedi Kaya el sallayarak. "Melek. Melisa konusunda yarın tekrar konuşalım olur mu?"
Ona cevap vermeden eve ilerlemeye başladım. "Gerçekten bunu nasıl yaptı aklım almıyor?" dedim şaşkınlıkla. O kadar şaşkındım ki idrak bile edemiyordum. "Nasıl gitti bu saatte? Kanıtlarım var. Diyorum sana Zeki. Bir pezevenk ile konuştu."
"Pezevenk mi?" dedi Zeki kahkaha atarken. "Benden ala pezevenk mi var be yengem. Ben biliyorum trafoya gitti o. Osman abi dediğinde fark ettim. Onun emelleri farklı şu an. Sana sürpriz yapacak serseri mayınım."
"Trafo ne? Ne sürprizi?" dedim merakla ona dönerken. Bir anda ifadem değişti ve Zeki'nin koluna sertçe vurdum. "Geri zekalı adam! Madem öyle neden benimle ağlıyorsun!"
"Acıttın be manyak!" dedi kolunu ovarak. "Bu mahallenin karıları da Kaya'nın çükü kadar boylarıyla ne itip kakıyorlar bizi böyle lan?"
"Beter olun hepiniz," dedim ve sinirle eve girdim. "Haydi bay bay Zeki. Akıl noksanı Zeki!"
Asker selamı yaptı. "Akıl noksanı Zeki emrinizde yenge gülü! Bay bay," dedi sırıtarak tekrar Kaya'nın yanına ilerlerken.
Eve girdiğim gibi Karamel dibime geldi. Onu hızla kucakladım ve mutfağa yöneldim. Laktozsuz süte biraz da su karıştırıp yeni bir kap hazırladım.
"Karamel sen de bazen herkes tarafından aptal yerine konulduğunu fark edip üzülüyor musun?" diye sordum ellerim çenemde, masadan onu izlerken. Sütünü içiyordu. Omuz silktim ve saçlarımı geriye attım.
"Neden hor görülüyorum? Kadın olduğum için mi? Yaşım onlara nazaran küçük diye mi yoksa sadece öylesine mi?"
Kapı açıldığında ayaklandım. Kara kapıyı sonuna kadar itti ve geçmem için bekledi. "Kiminle konuşuyorsun sen?"
"Karamel ile," dedim ve kaşlarımı çattım. Sürprizini merak ediyordum. "Şey, girsene."
"Sen geleceksin," dedi ve birkaç saniye etrafa bakındı. "Gelsene kızım."
Merakla kapının eşiğine çıktım. Ayakkabılarımı giydiğim sırada çatının merdivenlerini indirdi. "Şansını bir de çatıda mı deneyeceksin?" dedim kıkırdarken. "Vermiyorum! Vermeyeceğim."
"Çok konuşma," dedi ve sırıttı. "Çık." Kaşları ile merdivenleri gösterdi.
Yavaşça merdivenlerden tırmandım ve çatıya çıktım. Gökyüzü bugün bulutsuzdu. Çatıda bir yer bulup oturduğum sırada yandaki battaniyeyi bacaklarıma bıraktı.
Yanıma oturdu ve bacaklarını yukarı çekti. Ellerini önden birleştirdi ve başını bana çevirdi. "On sekizinci yaş gününü hatırlıyor musun bebeğim?"
"Hatırlıyorum tabii ki," dedim ona dönerken. "Bir sene olmadı daha. Çok eğlenmiştim."
"Biliyorum," dedi ve önüne döndü. "Bir dilek ağacına not bırakmıştın."
"Notu mu alıp okudun?" dedim şaşkınlıkla ona dönerken. Rüzgar hafif esiyordu. İzmir ışıl ışıldı.
"Meraktan," dedi ve cebinden notu çıkarttı. Notu almış ve saklamıştı. Boğazını temizledi ve karanlıkta bile masmavi duran gözlerini kağıda indirdi. Yazdığım notu yavaşça okumaya başladı.
"Merhaba sevgili on sekiz. Bugün artık koskocaman bir kız oldum ve seninle tanıştığım için çok mutluyum. Bana ve aileme sağlık getirmen dileği ile. Bir de sevgili on sekiz, eğer yapabilirsen şehrin tüm ışıklarını söndürür müsün? Sadece birkaç dakika da olsa tertemiz bir gökyüzü istiyorum. Yıldızlar parlasın. Amin."
Gülerek başımı omzuna yasladım. "Amin yazmıştım sonuna evet," dedim okuduğu not yüzünden sürekli sırıtırken. "Manisa pek ışıklı değil ama yine de bulutlar yüzünden yıldızları sayamazdım."
"Biliyorum," dedi ve notu tekrar cebine koydu. Yavaşça başımdan öptü. "On sekiz şehri söndürür mü bilmem ama sen istersen ben şehri öldürürüm."
Söndü.
Tüm evler.
Sırasıyla öbek öbek elektrikler gitmeye başladı. Şaşkınlıkla başımı Kara'nın omzundan çektim ve etrafa bakındım. Heyecandan onun kolunu avuçladım şehre bakarken.
"Kara," dedim yavaşça. Gözlerim kocaman bir şekilde ona döndüm. Beni izliyordu, sırıtıyordu. "Kara?" dedim gülerek tekrar şehre bakıp. "Ne yaptın sen?"
"İzmir'in ışıkları," dedi battaniyeyi üzerime iyice sararken. "Hepsini birkaç dakikalığına söndürdüm."
Gökyüzü aydınlandı. Onun sırası geldi belki de seneler sonra ilk defa. İzmir'e meydan okudu gökyüzü. Ay daha da parladı. Sokak direkleri bile sönmüştü ve ben hiç durmadan atan kalbimin esiri oldum. Belki de Kara'nın kokusu esir etti, bilemiyorum.
"Nasıl yaptın?" dedim gökyüzündeki parlak yıldızları izlerken. Kocamanlardı. "Manyak herif. Kabloları mı kestin? Sen ondan mı gittin bir yerlere? Trafo falan demişti Zeki!" diye üst üste sıraladım heyecanla.
"Sorgulama, keyfini çıkart," dedi sırıtırken. "İzle hadi. Senin için. On beş dakikan var. Sonrası sıkıntı olabilirmiş."
Ağzım aralık tepedeki parlak yıldızlara baktım. İlk defa böyle canlı ve bir sürü gördüm. Başımı Kara'ya çevirdiğimde beni izliyordu.
"Ne güzel parlıyorsun gülünce," dediğinde ona sırnaşıp kıkırdadım.
"Ya Kara... Çok ama çok utandım Kara," dedim kıkırdayarak.
"Özür dilerim. Seni kırdığım için çok özür dilerim güzel karıcım," dedi. "Şeytan bazen meleğin kanatlarını severken yanlışlıkla kopartabilir. Bu nedenle gerekirse kendi ellerimi keserim. Hezimete uğrayacaksam, senin elinden olsun. Pes etmeye hazırım Melek. Sen ne istiyorsan, o şekilde değişmeye, mahalleyi değiştirmeye hazırım."
Yıldızlar parlardı bazen. Bunun için diğer tüm ışıkların sönmesi gerekirdi. İzmir'in ışıkları söndüğünde gökyüzü parladı. Belki de benim parlamam için de Kara'nın kendi içindeki yangınları artık söndürmesi gerekirdi. Bunu kendi istedi zannımca. Kendi kendini yakmak istedi aslında.
Çünkü bazen İzmir söner, gökyüzü yanınca. Şeytan da tövbe edebilir, meleğini kırınca.
-BÖLÜM SONU-
Selam kızlar yüreğim sızlar. Bölüm kısaydı biliyorum sövmeyin please. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Yeni bölüm için lütfen yıldızı tuşlayınız ve yeni bölümde ne okumak istediğinizi buraya yazınız. Diğer bölüm görüşürüz kalp kalp kalp
Instagram : yagmurluhikayeler
Tiktok : yagmurluhikayeler
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
185.69k Okunma |
11.2k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |