Yeni bölüm, oy ve yorum sınırı dolunca gelecektir. Sınır çok olduğu için muhtemelen bu bir sezon finali olacak. Satır aralarına yorum atmayı unutmayın lütfen. İyi okumalar. 🌙
33
Tarih : 16 Şubat 1994
İzmir, Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi.
Kor yangınların zor külleri. Ölümün pençesi ile burun buruna gelmiş zavallı bir kadın. Kötüydü belki, niyetleri arttı. Ama o tüm bu gölgelerin arasında yanıp kaldı.
Gözleri görmeyi bırakmıştı ve canı acıyordu. Acıtmışlardı onu. Sevda uğruna günah işlemeyi seçmişti ve şimdi kendisi günahların ensesinde ince ince işledi her şeyi.
"Tamam Hülya'm," dedi babası onun saçlarını okşarken. Birkaç saçı kalmıştı zaten artık. Diğer hepsi kopmuştu. Cildi harap haldeydi. "Tamam hayatımın anlamı," dedi babası gözleri dolu dolu. "Geçti güzelim. Korkma sakın. Baban hep yanında."
Hülya konuşamıyordu ama gözünden akan yaş bir cevap oldu babasına. Pişmanlık ile doldu. Ufak bir çay iftirasının sonuçlarını biliyordu belki ama hiç hesap edemedi. Bunun öfkesiyle bir yaş daha akıttı. Dünya, Hülya için kapkaranlıktı.
"Durumu daha iyi," dedi doktor elindeki kan tahlillerini okurken. "Son bir deri ameliyatına daha girecek. Sonrasına bakarız. Bilinç tamamen yerinde."
"Sağ olun doktor," dedi baba çaresizce.
"Bir ziyaretçiniz var," dedi doktor başını babaya kaldırırken. "Kendisi ülkemizin ünlü siyasetçilerinden birinin oğlu, eşzamanlı başarılı bir köşe yazarı. Sizinle görüşmek istiyor."
"İstemez," dedi baba korkuyla kızına çevirirken yüzünü. "Bir kaza yaşandı. Biz basını sokmak istemiyoruz bu işlere."
"Çok ısrar ediyor," dediğinde baba bıkkın nefes verdi ve başıyla onayladı. Doktor hemen sonra dışarı çıktı.
Birkaç dakika geçti ve önünü ilikleyen adam kapıda belirdi. "Merhabalar Muhsin Bey," dedi kibarca adama elini uzatırken. "Aziz Arslan ben. Çok geçmiş olsun. Allah gani gani şifa versin inşallah."
"Sağ olun efendi amin," dedi baba onun elini sıkıp. "Ne istiyorsunuz? Biz polislere anlattık durumu."
"Efendim ben bir gazeteciyim," dedi Aziz merakla kızın yüzünü incelerken.
Adam hızla araya girdi. "Yok istemez. Başımızı yakmayın lütfen."
"Önce dinleyin rica ediyorum. Haber yapmaya gelmedim. Kızınıza yaşatılan bu vahşet karşısında size bir teklifim olacak. Gazeteci değil, Aziz Arslan kimliğim ile, bir insan kimliği ile buradayım."
"Ne istiyorsunuz?"
"Karahan Çakır isimli herifi bitirmek istiyorum," dedi Aziz ve elini uzattı. "Sizce de bu akıl hastası adamın kendi şeriatı ile bir mahalle yönetmesine son verme vakti gelmedi mi? Hülya gibi nicelerini korumak adına size bir teklifim var."
Adam birkaç saniye Aziz'in eline baktı ve başını olumsuz salladı. "Biz bilmeyiz, istemeyiz teklif. Bizi daha da dibe çekmeyin. Yeterince battık. Boğuluyoruz, bir de siz boğazlamayın bizi."
"Kızınızın bu halini görmüyor musunuz Muhsin Bey?" dedi Aziz şaşkınlıkla. "Nasıl korkarsınız? Kızınız için dünyaları yıkmanız gerekir. Babalar korkmamalı Muhsin Bey. Diğer Hülyalar artık korkmamalı."
Adamın gözlerinin ardında beliren birkaç manipülatif damla toprağı çamurladı. Aziz fırsattan istifade devam etti. "Gelin size yardım edeyim ve onların dünyasını birlikte yıkalım. İntikamınızı birlikte alalım."
"Beni anında indirirler."
"Kardeşi kardeşe düşüreceğiz. Sonra da çekilip izleyeceğiz." Gözleri karardı adamı incelerken.
"Plan nedir?"
Aziz ona uzalı elini salladı. "Daha detaylı anlatacağım. Ancak önce duymam gerekli. Güzeller güzeli Hülya'nızın ve nice Hülyaların istikbali için... Var mısınız Muhsin Bey? "
Tokalaştılar.
"Hülyalar için."
"Hülyalar için."
Tarih : 22 Şubat 1994
Yer : İzmir, Konak
İzdivaç.
Kumardan başka bir şey değil. Keramet evlenmekte değil, yuvalanmakta. İnsanı kimi zindanlara sokar bazen, bazen de gökyüzüne doğru kanat takar. Mukabele almak kadar vermek de önemli ama aslında evlenmenin karşıdaki kişiye bağlı bir olgu olduğunu bilmek zordu. Çünkü acele verilmiş bir kararın sonunda bile insan illaki artık o evliliğe mahkumdu.
Kendimi evlilik sorumluluğu bilincinde pek hissetmiyorum ama bu Kara'nın sırtımdaki yükleri taşımasından kaynaklıydı. O nedenle endişelerim bir yanda duruyordu. Önümde güzellikler görüyordum. Bunu dört sene sonra yapabilirdik ama o zamana kadar vakit kaybetmeyi istemedik.
"Melek?" dediğinde Kordon'daki kuaförün arka bahçesinde, denizi izliyordum. Dalgalı saçlarım hafif uçuşuyordu. Martılara bakıyordum. Bu akşam evlenecektim artık. Koskocaman bir kız olacaktım. Ailem değişecekti. Yepyeni bir aile olacaktım.
"Kara?" dedim denize bakarken. Bedenimi ona çevirdiğimde eteğimin uçlarını biraz kaldırıp bedenimi ker bela sağa sola çevirdim. "Nasıl olmuşum?"
Gözleri bedenimden ayrılmadı hiç. Ağzı kapalıydı ama aklı açıktı. Şaşkın şaşkın beni izledi. Ne yapacağını bilemez gibi boğazını temizledi ve gülümsedi.
"Alışagelmemişsin."
Başımı hafif yana attığımda bana doğru birkaç adım attı ve gülerek durdu. Yere baktı gülerken. Gözleri kısılınca istemeden kıkırdadım. Alt dudağını ısırıp bana baktı gülerken. "Bu manzarayı ben mi çizdim şimdi harbiden? Benim mi bu manzara?"
"Senin, Çakır."
Gelinliğime dikkatle bakarken elini uzattı. "Benim mi olacaksın yani sen bugün?"
Başımı olumlu salladım ve elini tuttum. "Evet, Çakır."
Yavaşça avuç içimi öptü. Hala gerçek dışı geliyordu belki bu görüntü ona. Onun beni mahalleye sokarken beklentileri yoktu. Beni yalnızca gözünün önünde tutmak ve dışarıdan gelen herhangi bir güçten korumak istiyordu. Şimdi benim yaramazlıklarım, ondan korkmayışım ve sürekli olarak onun sabrını sınamam bize çizdirdi bu manzarayı aslında.
"Çok güzelsin," dedi yavaşça. Gözleri doyamamış gibi sürekli gelinliğe bakıyordu. "Melekler gibisin."
"Sen de çok karizmatiksin," dedim kıpır kıpır. Simsiyah giyinmişti. Gömleği ve kumaş pantolonu vardı. Kumaş ceketine doğru elimi sürttüm. "Kara?"
"Söyle prensesim," dedi boynuma bakarken. Onun bana aldığı melek kanatlı kolyem vardı. O kolyeyi taktığımı görünce gülümsemesinin samimiyeti daha da içtenleşti.
"Hala balayını nerede yapacağımızı söylemedin," dedim hafif şehvetli.
"Sürpriz," dedi boynuma bakarken mavileri.
"Ama ben çok merak ediyorum!" dedim bedenimi oynatırken. Cilve yapmaya çalıştım. "Söylesen ne olur ki sanki?" Elimle gelinliğimin korsesine doğru bastırdım. "Bu korse çok sıktı zaten. Giydiğim o güzel iç çamaşırlarını çıkartıp atacağım neredeyse."
"Ben çıkartırım gece," dedi sırıtırken. "Ne renk giydin? Tam olarak nasıl bir şey giydin?"
"Gece bakarsın canım," dediğim sırada Melisa elinde sigara paketi ile kuaförün sürgülü kapısını çekti ve dışarı adımladı.
"Dostikom!" dedi gülerek bana el sallarken. "Müstakbel kocacığın gelmiş."
"Geldi," dedim kıkırdayıp. "Melisa bizim bir sürü fotoğrafımızı çekersin, değil mi?"
"O iş bende," dedi ve dudaklarına bir sigara götürüp biraz bizden uzağa doğru adımladı. "Saçların bozulur çok kalma ayazda."
"Tamam zaten gideriz birazdan," diyerek Kara'nın elini tuttum. "Düğün salonumuz biraz küçük, umarım herkes sığar Kara. Çünkü Manisa'dan bir sürü akraba gelecek, biliyorsun."
"Sığar," dedi etrafa bakarken. "Sığdırırız."
Gözlerim kocaman açıldı ve hızla koluna vurdum. "Çok ayıp konuşuyorsun bak, daha evlenmedik. Hem ben çok utanıyorum."
"Ne dedim ben şimdi?" diye sordu. Ağır ağır güldü ama çok içtendi. "Kızım sen benim her dediğimi nasıl oraya yoruyorsun? Bir de utanıyorum demen yok mu? Ah, Melek."
"Anlamlı ve imalı kelimeler kullanıp durma sen de," dedim kıpkırmızı olurken. "Benimle de dalga geçme."
"Biliyorum dayanamıyorsun," dedi ve bana çevirdi başını. İfadesini hırsla dondurdu. Bana doğru eğildiğinde nefesimi tuttum. "O minik amcığın beni bekliyor, biliyorum. Çok aç, biliyorum."
Ne diyeceğimi bilemeyerek nefes verdim ve hızla etrafa bakındım. Gözlerimi yüzünden kaçırdım.
"Konuş Melek," diye fısıldadı. Sesi her yerimi sarstı. Ellerim saçlarıma gitti ve hemen sonra gelinliğimin eteğini düzelttim. Ellerimi nereye koyacağımı bilememiştim, bedenime fazlalık gelmişlerdi.
"Melek," dedi tekrar burnu yanağıma sürterken. "Bu gece bebeğimi iyice doyuracağım. Sakın merak etmesin tamam mı? Söyle bebeğime."
Boğazımı temizledim ve ellerimi yavaşça göğsüne doğru tutup ittim hafifçe iri bedenini. Hararetten bendenim zonkluyordu. Birkaç adım geri gitti ve dudaklarıma bakarken sırıttı. "Ne renk giydim demiştin?"
"Sus artık," dedim ve hızla ifademi toparladım. "Çok üzerime geliyorsun. Bu gece için belki de kirpiklerim ağrıyor, ne biliyorsun?"
"Anlamadım?" dedi dudaklarımı izlerken, kaşları çatıldı. Gelinliğimin kabarık elbisesindeki dantel işlemeler rüzgardan uçuşuyordu.
"Utanıyorum işte," dedim ve yutkundum. "Yani sen böyle kelimeler kullanınca ben çok fena oluyorum," diyerek rüzgarlı havada yüzüme rüzgar estirdim elimi sallayıp. "Fena oluyorum ben. Utanıyorum fena olduğumda."
"Azıyorsun," dedi. Gözlerim kocaman açıldı ve dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Sus artık Kara! Utanıyorum kes sesini!"
"Çok ayıp," dedi bu sefer gözlerime çıkarken mavileri. Tepkilerimi ölçüyordu sürekli. "İnsan kocasından utanmaz."
"Her gün böyle sohbetler yapmıyorum o yüzden garip geliyor tamam mı?" dedim bacaklarım biraz titrerken. "Zevk mi alıyorsun böyle beni heyecanlandırdığında?"
"Elbette," dediğinde şaşırdım ama irdelemedim. "Ama alıştıracağım seni yavaş yavaş. Edepsiz kelimeler kullanmanı çok isterim mesela. Demiştin ya hani bir kere... Sik beni diye. Hatırladın mı?"
"Yok hayır hiç asla öyle bir şey hatırlamadım," dedim gözlerim Melisa'yı ararken. Ses tonu o kadar cezbediciydi ki külotum ıslanmıştı.
"Hatırlatırım," dedi ve elini uzattı. "Yalvartırım seni Melek."
"Neden böyle şeyler konuşuyoruz ki şimdi?" dedim elini tutarken. Titriyordu elim, fark etmişti. Sıkıca parmaklarını parmaklarımın arasına geçirdi.
"Sen başlattın," dedi beni içeri götürürken. "İç çamaşırı zart zurt dedin uyuyan devi uyandırdın. Şimdi ben diyorum ki bu düğün adlı etkinliğe bir saat yeterli. Hemen gidelim balayı yerimize bir saat sonra olmaz mı?"
Kuaföre girdik ama hala titriyordum. Zeki'nin başındaki adam ile bağrıştığını gördüğümde şaşkınlıkla kaşlarım çatıldı.
"Ben siklamen rengi ile karizmatik bir erkeksi bordo tonu istedim!" dedi Zeki hızla ayaklanırken. "Bu saç ile beni ibne sanacaklar şimdi. Hemen eski halime çevir beni."
"Bu renk ne ya?" dedim gülerek ağzımı kapatırken. "Zeki saçlarını neden kızıla boyattın?"
"Hemen dedim!" dedi Zeki hızla sandalyeye oturup. Aynadan kendine baktı. "Şuna bak lan. Zeki diye girdik Zekiye diye çıkacağız amına soktuğumun kuaföründen!"
"Bağırma benim dükkanımda valla seni madilerim," dedi kuaför adam sinirle bana dönerken. "Kız bu ne ayol mahvetti içimi çürüttü bu herif benim!"
"Lan döndür beni eski saçıma!" dedi Zeki sinirle sigara yakarken. "Yemin ederim kuaföründeki tüm sarı boyaları çaktırmadan siyahlarla değiştiririm."
"Paçoz," dedi adam Zeki'nin saçlarına bakıp yüzünü ekşitirken. "Şahtın şahbaz oldun. Ben dedim sana hayatım bu renk sana gitmez diye."
"Hayatım o zaman bana giden bir renk yap yoksa ben sana bir gelirim bir daha gidecek yolun kalmaz," dedi Zeki sigarasını üflerken.
"Biz gidelim mi?" dedim gülerek Melisa ve Hande'ye bakarken. Makyajları bitmişti ve aynadan kendileri ile ilgileniyorlardı.
"Gidelim," dedi Hande kıkırdarken. "Zeki abimin daha iş var herhalde."
"Oğlum beni bu ibneyle bırakmayın lan," dedi Zeki korkuyla. Saçları tekrar boyanıyordu. "Valla götü kollayamam tek başıma."
"Ne diyorsun sen be?" dedi kuaför sinirle saçlarını boyarken. "Çevir başını!" Zeki poflayarak başını yana çevirirken kuaför yüzünü ekşitmişti.
"Kolay gelsin," dedim gülerek ve mahalleye dönüş yoluna çıktık.
Tarih : 22 Şubat 1994
Yer : Han Mahallesi
"Necati koş!" dedi annem telaşla lüle saçları pır pır uçuşurken. "Kızın kuşağını dolayacaksın!"
"Tamam yahu dur acele etmeyin," dedi babam telaşla koluna saatini takmaya çalışırken. "Gülsüm, yavrum gel de kravatımı tak."
"Takayım baba," dedi ablam telaşla babamın kravatını eline alırken.
"Aşağı baksanıza," dedim kıkırdayarak. "Çok ama çok kalabalık."
Melisa elindeki büyük video kaydedici ile etrafı çekiyordu. Bir yandan gülerek balkona çıktı. "Zeki'ye bak Tepecik'ten davul zurnacı bulmuş."
"Saçlarını da eski rengine boyatmış."
"Kızıl yakışmıştı ona. Zekeriye."
Aşağıdan gelen büyük davul zurna seslerine kıkırdıyordum ama bir yandan da heyecandan ölecek gibi terliyordum. Ablam babamın kravatını taktığında babam annemin ona uzattığı kırmızı kuşağı aldı.
Ayaklandım ve başımı yere eğdim. Gözlerim kendi gelinliğimin kabarık eteğinde süzülürken babam kuşağı belimde çevirmeye başladı. Bir yandan dua ediyordu. Annemse sürekli ağlıyor, Hande ona yelpaze ile hava üflüyordu.
"Biz ne olursa olsun hep yanındayız," dedi babam son kez kuşağı bağlarken. Dua etti ve yavaşça yüzüme doğru üfledi sanki dileklerini. "Baba evinden çıktım diye şartlama kendini. Senin birinci evin benim evim. Unutma bunu tamam mı kızım?"
Gözlerimi kızla ovuşturduğumda Melisa ve Hande aynı anda bağırdı.
"Makyajın!"
Hızla ellerimi çektim ve babama sıkıca sarıldım. Mutluydum ama buruktum.
Kara ise bıkkındı. Tüm bu organizasyonlardan adeta kaçmıştı. Ne gürültü seviyordu ne gösteriş. Uzaktan uzağa bir Roman ailesi ile dans eden Zeki'yi izliyordu. Zeki yanına Müjgan teyzeyi çekmişti. Ona alkış tutarak dans ettirdiği sırada Kara'nın başı yukarı kalktı.
Balkondan ona el salladığımda gülümsedi ama hala gergindi. Bir an önce bitmesini istediğini anladım. Elimi ona gel anlamında salladım ve içeri geçtim. "Beni alacaklar şimdi," dedim hızla aynadan kendime bakarken. "Biri kapıyı tutsun!"
Kapı hızla çaldığında Melisa koşarak kapıya gitti. "Çok cukkalamayın abimi he!" dedi Hande gülerek. Ablamsa bu örf ve geleneklere göz devirerek koltukta oturuyordu.
"Kim o?" diye bağırdı Melisa kapıyı hafif aralarken. Elini uzatıp avuç içini Kara'ya tuttu. "Kız almak kolay mı öyle? Pamuk eller cebe damat."
Kara önce anlamadı ama sonra tahmin etmiş olacak ki hızla kumaş pantolonundan cüzdanını çıkarttı. Melisa'ya para uzattığında Melisa hızla parayı saydı ve tekrar avcunu uzattı. "Yetmedi bu enişte! Kapı hala açılmıyor!"
"Söyle bir miktar bana da şu muhabbeti uzatma," dedi Kara bıkkınlıkla tekrar kağıt para çıkartırken.
"Bakayım," dedi Melisa hızla onun elinden parayı çekip. "Ay yeterli, teşekkürler! Buyurun efendim hoş geldiniz."
Evden çıkıp arabaya bindiğimiz sırada sürekli kıkırdıyordum. Üstü açık, seksenler model çok tatlı bir arabaydı. Rengi açık yeşildi. Kara beni arabaya bindirirken Melisa ve ablam sürekli duvağımı ve eteğimi toparlıyordu.
Kara kapıyı kapattı ve önden dolandı. Şoför kısmına oturduğunda heyecanla dans eden Müjgan teyzeye baktım. "Orada görüşürüz Müjgan'ım!" dedim kıkırdarken. Bir zurnacı abiyle yavaş yavaş gülerek dans ediyordu. Çok şıktı. Payetli uzun bir etek, üzerine kahverengi bir gömlek giymişti.
Kara arabayı yola çıkartırken Zeki hızla arabanın önüne atladı ve sırt üstü yere uzandı. "Bırakmam!" dedi haykırırken. Mahalledeki küçük çocuklar gülerek onu izliyordu. Bense şaşkınlıkla arabada ayağa kalkıp ona doğru eğildim.
"Bırakmam! Para verin! Damat!" dedi yerde yuvarlanırken. Takım elbisesi pislenmişti ama umursamadı.
Kara sinirle cüzdanını çıkarttı ve Zeki'nin kafasına sertçe fırlattı. "Kafatasını siktiğimin çocuğu," diye ve yüzünü ekşitti. "Kalk lan!"
Zeki hızla cüzdanı alıp ayaklandı ve üzerini toparlayıp gülümsedi. Başıyla asker selamı verip yoldan çekildi. Ona gülen oğlanların ensesine şaplak atıp tekrar Müjgan teyzenin yanında göbek atmaya başladı. Elindeki cüzdanı döndürüp duruyordu havada.
Kara sinirle arabayı yola çıkarttı. Mahalleden o kadar hızlı çıkmıştık ki bir anda sessizleşince ellerimle yanaklarımı tuttum. "Oh be," dedim mırıldanarak. "Ne çok gürültü vardı değil mi?"
"Öyle bebeğim," dedi arabayı Selçuk yoluna çıkartırken. Konvoy bize yetişememişti ama Kara umursamıyordu. Hızlı sürdüğü için duvağım uçuştu.
"Biraz sakin sürer misin?" dedim ellerimle saçlarımı düzeltmeye çalışırken. Yavaşladı ve arabayı otobana çıkarttı. Başımı arkaya çevirdim. Konvoy biraz gerimizden geliyordu ama korna çalmıyorlardı. Sanırım Kara onlara korna çalmamaları konusunda telkinde bulunmuştu.
"Nereye ya?" dedim arkadaki arabaları izlerken. "Düğün salonuna otobandan gidilmiyor ki."
"Ben değiştirdim düğün salonunu," dediğinde şaşkınlıkla konvoyu izliyordum.
"Ama Manisa'dan bir sürü insan gelecek Kara?" dedim şaşırarak. "Konvoy dışındakiler ne olacak? Diğer salona gitmesinler boşuna."
"Biliyor herkes yerin değiştiğini. Haber saldı kuşlar tüm misafirlere."
"Bir ben mi bilmiyorum?" dedim önüme dönerken. Zeki motoruyla bize yetişmişti. Takım elbisesinin üzerine taktığı siyah kask ile çok komik duruyordu. Motoru önümüze kırdı ve motorda ayaklanarak poposunu sağa sola sallamaya başladı.
"Düşecek şimdi," dedim gülerken. "Manyağa baksana nasıl sürüyor? Resmen motor kullanırken dans ediyor."
"Deli işte," dedi Kara sırıtırken. "Hafif gazlayıp bir tane koyacam götüne o olacak."
Güldüğüm sırada teyibi açtım. Çalan şarkıları söylüyordum ve gülüyordum. Kara sinirle Zeki'yi geçti ve tekrar yavaşladı. "Ne eğlendik bekarlığa vedada değil mi?"
"Evet bebeğim," dedi boynunu kütletirken. "Ne güzel oldu öyle herkes bir arada."
"Kız kıza yapsak daha iyiydi ama neyse," dedim şarkıyı söylerken. "Aziz'den bir haber var mı?"
"Peşinde birkaç abi var. Uslu duruyor gibi şimdilik."
Büyük yolları aştık. Uzun sürmüştü gelmesi. Arabadan indiğimde karşımda kocaman sütunlar ve tarihi yapılar vardı.
"Efes," dedim fısıltıyla.
Efes Antik Kent'ine gelmiştik. Büyük sütunların önünde tonlarca masa, yana kurulu bir müzik rampası ve kenarda bir karavan vardı. Işıklar dikilmişti masalara. Hava kararmaya başlamıştı ama büyük sütunların arasındaki sarı ışıklar yanıyordu.
"Efes'te mi evleneceğiz?" dedim gözlerim parlarken. "Manyak mısın? Nasıl izin aldın?"
"Birkaç tanıdık sağ olsun," dedi elini uzatırken. "Gel bakalım."
Yavaş yavaş dolaşmaya başladım tarihin içinde. Kolonlar bana geçmişte burada yaşayan insanların enerjisini üfürdü sanki. Güzel elbiseli bir kadın heykelinin önünde durdum. Kocamandı.
"Çok istiyordum burayı görmek biliyor musun?" dedim büyülenirken. "Burada evlenmek... Bunu hiç beklemiyordum Kara."
"Beğendin mi?"
"Çok!" dedim hızla ona dönerken. Bu sırada konvoy araçlarını bir bir antik kentin etrafına park ediyor, aşağı iniyordu.
"Çok istiyordum burayı görmek," dedim tekrar. Yavaşça heykeli incelemeye başladım. "Bu heykeli radyoda duyuyordum. Birkaç dergide de karşıma çıktı. Çok güzel bir kadın. Yakından daha da güzelmiş."
"Biliyorum," dediğinde ona baktım.
"Neyi biliyorsun? Güzel mi kadın yani?"
"Hayır onu değil," dedi ellerini ceplerine sokarken. "Buraya gelmeyi çok istediğini biliyorum."
"Merhaba Tahsin abi," dedim elimdeki üç demir parayı avcumda sayarken. "Bir... İki ve üç!" İşaret parmağımı çikolataya tuttum. "Bunu istiyorum ama bu paralardan sadece birini verebilirim."
Bakkal elimdeki paralara baktı ve kaşlarını çatıp sesini yumuşattı. "Ama hepsini vermen lazım çünkü çok az paran var."
"Olmaz!" dedim hızla başımı ona kaldırıp. "Bu çikolatayı istiyorum ama iki param kalsın. Sen birini al tamam mı?" diyerek ona en küçük demir parayı uzattım. "Al bakalım. Şimdi bana çikolatamı ver. Şuradakini istiyorum!"
"O paraya sana sadece ciklet verebilirim ama," dediğinde sinirle kaşlarım çatıldı.
"Of!" dedim öfkeyle. "Versene işte bak para veriyorum! Kalan para bana çok lazım!"
"Ne yapacaksın o parayla Melek?" dedi bakkal bıkkınlıkla.
"Efes'e gideceğim!" dedim gözlerim kocaman açılırken. "Böyle kocaman direkler var orada! Periler yaşıyor hem de tam yedi tane! Yedisi de uyuyor hem de üç yüz bin altı yüz seksen milyon yıldır! Uyuyorlar ve hiç uyanmıyorlar! Gidip onları görüp korkutacağım belki uyanırlar! Ama paramı biriktirmem gerek çünkü oraya gitmek pahalı."
Bakkal beni anlamsızca dinledi ve bayıkça güldü. "Tamam al istediğini babana veresiye yazarım. Sen de git yedi uyuyanları korkutup uyandır," dediğinde kaşlarımı kaldırdım.
"Gerçekten mi? Tüm para bana kalacak ve istediğimi alabilirim öyle mi?" Hızla iki çikolata birden seçip adama uzattım. Bakkalın girişinde elleri ceplerinde bir oğlan vardı. Benim çıkmamı bekler gibi arkadan beni izliyordu. "Bunu da bunu da! Hepsi!"
Poşete çikolataları doldurduğum sırada mahalleden bir genç kız ekmek parası vermek için beni bekliyordu. "Babanın maaş yattı herhalde," dediğinde başımı ona kaldırdım.
"Yok! Para vermiyoruz ki," dedim heyecanla çikolataları torbama koyarken. "Bakkal abi bana hediye verdi."
"Saçmalama kızım," dedi mahallenin ablası bana dönerken. "Baban ödeyecek hepsini sonra. Hem bu kadar çikolata aldığını görürse seni döver. Yedi uyuyan peri uyanmadan önce sen de uykuya dalarsın."
Gözlerim kocaman açıldı ve hızla poşeti yere attım. Korkuyla çıktım oradan. Bakkalın girişinde elleri ceplerinde bekleyen oğlan arkamı dönmemle bir anda arkasını dönmüştü ama umursamadım. Hızla eve koşturdum. Ablam bahçedeki zeytin ağacının dibindeki otları oyuyordu.
"Abla para versene. Çikolata almam lazım. Acil."
"Verdim ya," dedi başı bana kalkarken. "Ne yaptın paranı yine arkadaşlarına hediye mi aldın?"
"Yok!" dedim heyecanla. "Efes'e gideceğiz ya o yüzden biriktiriyorum."
Ablam gülerek doğruldu ve etrafa baktı. "O zaman para kazanmanın değerini anlaman için bir süre çikolata yeme. Böyle böyle paranın değerini anlarsın." Eğildi ve burnumu parmaklarının arasında sıktı. "Bir şeyi kazanmak için bazı şeylerden vazgeçmek gerekiyor ablacığım."
"Ya ne diyorsun ben sadece yedi yaşında çikolata isteyen bir kızım!" diye bağırdım öfkeyle. "Bırak bana laga lugayı! Para ver be!"
Gözleri açıldı ve ayağındaki ayakkabıyı çıkartmak için eğildi. Bana doğru fırlatacağını anladığımda koşarak oradan kaçtım.
Akşama kadar etrafta dolandım ama Efes'e gitmek için çikolatayı almaktan vazgeçtim.
Gece kırmızı duvarların üzerine yapıştırdığım parlak yıldızları izlerken camımdaki hareket ile kaşlarım çatıldı. "Abla?" dedim fısıltıyla. "Biri var balkonda."
"Kedidir," dedi mırıldanırken. Hemen sonra uyumaya devam etti.
Yorganı üzerimden attım ve doğrulup yavaşça balkon camına baktım. Yavaşça kilidi açıp kapıyı araladım ve balkondaki torbaya doğru eğildim. Gece karanlığında göremediğim için yüzümü ekşittim ve elimle torbadakileri bir bir çıkartmaya başladım. Bir sürü çikolata vardı.
Bakkalda istediğim ve istemediğim tüm şekerleri doldurduğum torbaydı.
Hızla etrafa baktım ve tekrar torbaya elimi attım. Bir kağıt çıktı. Balkondaki gaz lambasını alıp merakla yaktım ve kağıdı gaz lambasının dibine tuttum.
"Yedi uyuyan periden mesaj : Sevgili Melek, bu abur cuburları sana hediye ediyoruz. Lütfen bunları herkesten sakla ve sadece sen ye. Annenler görürse alırlar. Çok dikkatli ol. Bizi de lütfen korkutup uyandırma!"
"Çikolatalar..." dedim fısıltıyla, kocaman heykellere bakarken. "Bana bu heykeller mesaj yolladı sanmıştım, hatırladım."
Kara'ya döndüğümde beni izliyordu. Gülümsüyordu. "Sen küçükken senin hayal gücünün gelişmesinde çok katkım oldu, güzel kiracım."
"İnanmıyorum," dedim tekrar heykellere bakarken. "Sendin, Kara. Periler bana çikolata aldı sanmıştım."
Melisa kolumdan tutup beni yana doğru çekiştirirken Kara elleri ceplerinde sırıtarak beni izliyordu. "Dostikom şuradaki karavana gelin odası yapmışlar! Baksana resmen Yunan heykeli gibi çocukla Yunanların evinde evleniyorsun!"
"Siz hepiniz biliyordunuz burada olacağını düğünün öyle mi?"
"Hım hım," dedi kıkırdayarak beni sürüklerken. "Aman o küçük basık salonda mı yapacaktınız? Bak Han Ailesi'ne yakışır bir yer oldu işte."
Şaşkınlıkla gelin odası dediği yere girdim. Rahat karşılıklı iki kırmızı koltuk, şamdanlarda mumlar ve meyve dolu tabaklar diziliydi. Melisa çikolata dolu kaseden merakla bir tanesini eline aldı ve inceledi. "Bunlar hala üretiliyor mu ya?"
"Bakkalda aldığım işte," dedim hızla çikolataya bakarken. "Bana almış, Melisa. Bana getirtmiş bu çikolataları. Yine yapmış. Manyak bu herif!"
Kahkaha atarak büyük koltuğa oturdum ve karavanın camından dışarı baktım. İnsanlar bir bir içeri giriyordu. Kara onlara başıyla selam vererek sahte bir şekilde gülümsüyor, kimseyle tokalaşmıyordu. Annem ise herkesi şap şup öpüyordu.
Babam ve Ecevit amca gelen geçenle kısa süreli sohbet edip masalarını gösteriyordu. "Melisa, ben Kara'ya çok aşığım," dedim heyecanla dışarıyı izlerken. Bir çikolata alıp yemeye başladım. "Ben hayatımda bu kadar manyak bir adam daha görmedim."
"Götünü kaşı nazar değdireceksin kendine aptal," dediğinde gelinliğin üzerinden zar zor popomu kaşıdım. Karşıdaki koltuğa oturdu ve aynadan saçlarını düzeltti. Karavandaki plakçaları açtı. Kendine bir kadeh şampanya doldurduğu sırada karavanın kapısı tıklatıldı.
"Gelebilir miyim?" sorusuna evet anlamında bağırdım ama ağzım dolu olduğu için boğuk çıktı.
"Müsait misiniz?" Kaya başını içeri uzatıp etrafa baktı ve içeri geçip kapıyı kapattı. "Bunlar da burayaymış. Senin çiçeğinmiş," dedi ve bana bir buket uzattı.
Papatya istemiştim çiçeklerimi. Bembeyaz ve ince papatyalardı. Bu çiçeklerin anlamı bende çok fazlaydı.
"Sağ ol yengeciğim," dedim çiçeği elinden alırken. Melisa geriye yaslanmış içkisini içerken Kaya birkaç saniye etrafa baktı ve boğazını temizledi.
"Var mı başka bir istek?"
"Yok canım sağ ol," dedim göz ucuyla Melisa'ya bakarken. "Melisa? Var mı bir isteğin?"
"Allah'tan belasını alsın. Tek isteğim bu," dedi Melisa bir yudum daha şampanya içerken. Hemen sonra şarkıyı mırıldanmaya başladı.
Boğazımı temizleyip Kaya'ya gitmesi için kaş göz yaptım ama Kaya onun yanına oturup geriye yaslandı ve kolunu onun koltuğunun tepesine koyup birkaç saniye etrafa baktı. Hemen sonra sırıtarak Melisa'ya doğru eğildi ve fısıldadı. "Harbili taşaklı kızsın," dedi sırıtırken. "Milletin içinde sik boyu muhabbeti açman ne kadar doğruydu? Ayrıca benim pipim oldukça makul. Niye öyle yalan söyledin herkese? Sonuçlarını düşünmedin mi hiç erkeklik gururuma dokunurken? Han çocuğu kızdırılır mı Melisa?"
"Sen Han çocuğusun da ben ne çocuğuyum?" dedi Melisa omuz silkerek. "Ben de güzide bir semt kızı değilim. Unutma. Benim de canımı sıkma."
"Ne kadar doğruydu?" dedi Kaya fısıltıyla gülerek. Burnu neredeyse Melisa'nın yanağına dokundu. "Soruyorum lan sana. Ne kadar doğru bir laftı orada ettiğin? Niye millete saçma salak bilgiler veriyorsun kızım?"
"Senin beni aldatman kadar doğruydu," dedi Melisa biraz sağa kayarken. "Çekil be dibime dibime girme, sevimsiz."
"Çok mu incindin aldatmama?" dedi Kaya yavaşça ama hırs dolu. "Aşk acısı çekiyor gibi durmuyorsun pek."
"Ağlayacak mıydım bir de?" dedi Melisa gülerek başını ona çevirirken. "Avcunu yalarsın."
"Ben senden ayrıldım diye en az iki sene yas tutman lazım. Öylesi makbul bizim erkeklik kitabında."
"Pardon?" dedi Melisa kahkaha atarak. "Ben senden ayrıldım, ben!"
"Yok," dedi Kaya ve önüne dönüp geriye iyice yaslandı. Ellerini önünde birleştirip bacaklarını araladı ve baş parmaklarını birbirlerine eksen döndürmeye başladı. "Ben senden ayrıldım."
"Şundaki egoyu görüyor musun ya?" dedi Melisa bana dönüp ağzı aralık gülerken. Bense dikkatle onları izliyordum ve her an birbirlerine girerler diye kapıya doğru adım atmak için bekliyordum. Kara'ya bağıracaktım.
"Kaya kekosu Bey siz gerçekten hiç sevilmediğiniz için sanırım bu haldesiniz ama bu kafayla devam edin, siz gerçek aşkı asla bulamayacaksınız," dedi Melisa onu tiye alarak.
Kaya ağır ve tok bir şekilde güldü yere bakarken. Ellerini birbirlerinden ayırmadan başını kaldırdı ve Melisa'ya döndü.
"Sen mi aşıktın lan bana? Param pulum olmasa, mahallede yaşayan sıradan sikik bir hayatım olsa da ilk geceden verecek miydin sen bana?" Gülüşü dondu ve yavaşça soldu. "Senin tek derdin zengin herif avlamaktı kızım. Ava giderken avlandın. Çok konuşma bana."
"Emin ol senden çok daha kaliteli ve zengin adamlarla bir araya geldim Kaya," dedi Melisa gözlerini devirip gülerken. "Senin gibi varoşa gönlümü kaptırdım evet bu benim salaklığım. Merak etme ama, kendime layık biri elbet çıkacak karşıma."
"Hayırdır kim nereye çıkıyor?" dedi Kaya şaşkınlıkla ona bakarken. "Başka herif muhabbeti yapıp canımı sıkma benim. Barışalım hadi. Kasma bu kadar."
Melisa gülerek içkisinden bir yudum aldı. "Sadece yakın arkadaşımın güzel gününde yanında olmak için varım. Onun için geldim. Lütfen benimle konuşma."
"Hadi tamam nazlanma," dedi Kaya ve kumaş pantolonunun cebinden kopartılmış bir çiçek çıkartıp Melisa'ya uzattı. "Anlık hataydı. Al bak kırmızı gül sever karılar."
Melisa şaşkınlıkla çiçeği eline alıp Kaya'ya baktı. "Ay inanmıyorum!" dedi heyecanla gülerek. "Çok teşekkür ederim bu kırmızı gül ile seni hemen affedeceğim!" Ayaklandı ve elindeki içkiyi bir anda Kaya'nın üzerine fırlattı. "Götüne sok o gülü aptal herif."
"Amına koydurtma Melisa!" dedi Kaya hızla ayaklanırken. "Ne yaptın lan bok ettin her yerimi!"
Melisa karavandan çıkarken gülü yere attı. "Boksun zaten. Yakıştı üzerine."
"Lan sırf sen ve Kara'nın yüzünden şuna kendimi affettirmeye çalışıyorum ya," dedi Kaya bıkkınlıkla üzerini düzeltirken. "Sağ olun valla Melek."
Melisa kapının dışından hızla içeri başını uzattı ve şaşkınlıkla Kaya'ya döndü. "Ondan mı?" dedi ve içeri girip kapıyı tekrar kapattı. "Sen ondan mı bana çiçek verdin? Abin ve Melek istedi diye mi?"
"Yok öyle bir şey," dedim korkuyla araya girerek artık. "Gerçekten ben öyle bir şey demedim Melisa istiyorsan yemin bile edebilirim."
"Dur Melek," dedi Melisa ve gözlerini kıstı. Kara bu sırada karavandaki hareketlenmeyi fark etmiş olacak ki yavaşça içeri girip Kaya ve Melisa'ya bakındı.
"Sen," dedi Melisa kısık gözlerle. "Sen abin olmasa ne boksun acaba? Ömrünü abine kölelik yapmakla geçirecek bir sağ kolsun sadece. Farkında mısın?"
"Ne biçim konuşuyorsun lan sen?" dedi Kaya sinirle boynunu kütletirken. "Bak yemin ederim seni öldürürüm Melisa."
"Yalan mı?" dedi Melisa şaşkınlıkla bana dönerken. "Bu çocuk abisinin gücü sayesinde bu kadar ferah içinde değil mi?" Omuz silkti. "Derdim güç ve para olsa seni değil kendi mahallemin abisini ayartırdım ben. Hala anlayamıyorsun aptal herif."
Kaya köpürmüştü. Sinirle ağzını açtı ama kelimeler ağzına tıkıldı.
"Burada araya girmek isterim," dedi Kara yavaşça. Melisa ona döndü. "Kaya, Zeki ya da ben, kimse kimseden üstün değil. Biz ailemizde birbirimizi statüleştirmiyoruz."
"Hadi be oradan," dedi Melisa elini kaldırıp yüzünü ekşitirken. "Koruma bana kardeşini. O da çok iyi biliyor sen olmasan o hiçbir sikim yapamaz. Senin kölen olmuş bu çocuk. Zeki de öyle. Bunlar senin köpeğin."
"Yanılıyorsun," dedi Kara elleri ceplerinde gülümserken. "Güzel kiracım hatırına sana katlanıyorum ancak kardeşimi benimle kıyaslamak gibi bir hatada bir daha bulunma. Biz bir aileyiz ve görüyorum ki aile kavramı ile büyümediğin çok ortada."
Melisa sinirle karavandan çıkarken ben donakalmış bir şekilde izliyordum. Ne yapacağımı bilemedim. Elbette arkadaşımın yanında olmam gerekirdi ama o an Kara'nın konuşması üzerine öylece afalladım.
"Doğru diyor," dedi Kaya yeri izlerken. "Haklı amına koyayım. Senin gölgen olmak dışında ben ne boka yaradım ki şu hayatta?"
"Boş konuşma," dedi Kara ve bana dönüp gülümsedi. "Güzel bebeğim nasılsın?"
"Şaşkınım," dedim ne yapacağımı bilemeyerek. "Melisa'nın yanına gideyim ben."
Kara elimi tuttuğunda gelinliğimi hafif toparlıyordum. "Memur geldi. Bırak insanları hadi. Bize odaklanalım," dedi ve beni dışarı çıkarttı.
Altın renkli ışıkların arasında yan yana durduk. Melisa ve Kaya yan yana sinirle birbirlerine bakıyorlardı.
Topuklularım Kara ile boylarımızı biraz daha yakınlaştırdı. Elimdeki papatyaları sıkıca tutmuş bedenim kıpır kıpır güldüğüm sırada Kara'nın içi içini yiyordu. Sürekli gömleğinin yakasını gevşetip duruyordu.
Tarihi taşların önünden gülümseyerek geldi nikah memuru. Onların ciddi olmaları gerekirdi sanırdım hep ama kadın çok tatlıydı.
"Sayın konuklar," dedi elindeki uzun mikrofonu denemek adına. Ses geldiğini fark etti, zaten oturan insanlar da sessizleşti. Annem gözlerini silerken Hande ve Zeki yan yana dikilmiş, merakla bizi izliyordu. Diğer herkes oradaydı. Tüm mahalleli çocuklar, akrabalar ve köyden dostlarım.
"İyi akşamlar efendim," dedi kadın gülümseyerek. "Çok nikah kıydım ancak böylesine ben de ilk kez denk geliyorum." Durup arkasına baktı kısaca. Büyük Efes sütunlarına göz gezdirip bize döndü. "Bugün burada Kara ve Melek'in hayatını birleştirmelerine tanıklık etmek için toplandık."
"Gül biraz," dedim fısıltıyla. Kara omuzlarını gerip duruyordu. Hiç rahat değildi sanki üstündekiyle. Ya da gergindi işte.
"Sayın Melek," dedi memur bana bakarak. "Hiçbir baskı altında kalmadan, kendi hür iradeniz ile Karahan Bey'i eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Mikrofonu bana doğru uzattı.
Yutkundum. Birkaç saniye etrafa baktım ve gözlerimi kıstım. Hande alkışlamak için heyecanla ağzı açık bekliyordu. Zeki ise ağlamaklı bir şekilde gözlerini ovuyordu.
"Melek," dedi Kara fısıltıyla. "Cevap versene."
"Sayın Melek?" dedi memur tekrar. Konuklar şaşkınlıkla birbirlerine baktılar.
"Heyecanlandık sanırım. Bir alkış alalım." Memurun yöneltmesi ile şaşkın bir alkış başladı.
İnsanlar alkışlarken Kara korkuyla bana bakıyordu. Yüzündeki kan çekildi sanki. "Evet?" dedi alkışların arasında. Merakla beni bekliyordu. Ağzı aralık, ifadesi kapalıydı. "Hadi evet desene. Kızım evet desene! Kara'yı eşim olarak kabul ediyorum evet desene!"
"Melek şaka yapma kızım! Herif bayılacak!" dedi Zeki dayanamayarak. Bu insanları güldürmüştü. Ben de güldüm ve Kara'ya baktım.
"Evet!" diye çığlık attım.
Mikrofona gerek kalmadı. Koskoca tarihi kenti sesimle titrettim. İnsanlar ıslık çalarken Kara gözlerini kapattı ve yavaşça nefes verdi. Onun öyle bir rahatladığını hissettim ki kendi bedenim bile sirayetiyle gevşedi.
"Sayın Karahan," dedi memur gülümseyerek. "Hiçbir baskı altında kalmadan, kendi hür iradeniz ile Melek Hanım'ı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"
"Evet," dedi yavaşça. Sesi o kadar huzurlu çıktı ki saçlarım okşanmış gibi hissettim. Zeki mutluluktan dudaklarını birbirine bastırmış, ağlamaklı bir şekilde alkış tutuyordu. Melisa ve Kaya ise şahitlik yaptılar. Birbirlerine tahammül edemiyorlardı ama bizim için durdular birlikte. Aile işte. Bilirsiniz. Katlanılması gereken pek çok olgunun zoraki mutluluğu. Olmalı mı? Evet.
"Sizler?" dedi memur gülümserken. "Şahitlik ediyor musunuz?" Ettiler. Artık evlendik.
Ben Karahan Çakır ile evlendim. Melek Çakır.
Attım öyle imzamı. Hemen sonra yavaşça öptü alnımdan. Arkamdaki sütunlar tarih, önümdeki adam geleceğim. Tam ortadaydım. O anda kaldım. Soy ismimi kendime çok yakıştırdım.
Hava karardı antik kentte. Masalardaki mumlar yanıyordu. İnsanlar yemek yiyordu. Çocuklar dolaşıyor, bizimkiler masalarından bizi izliyordu.
Ellerimi onun boynuna doğru sıkıca sardım. Belimden tuttu. "Bunun provasını yapmalıydık," dedim gülümserken.
"Melek," dedi dans etmeye çalıştığı sırada. "Kızım biz evlendik mi şimdi harbili?"
"Harbili Çakır," dedim onunla bir dans etmeye uğraşırken. Ağır ağır sallanıyorduk. Belki iki çocuk dans etse bizden güzel ederdi ama çocuklar gibi mutluyduk.
Kara yavaşça güldü başı hafif yana eğilirken. "Yana yana kül olsam her an, yine de senden ayrılamam."
"Yapma," dedim gülerek. "Söyleme öyle mavilerini belertle belerte."
"Bin yıl yaşasam yine sana doyamam," dedi düğün şarkımıza eşlik ederken.
"Kara!" dedim sallanırken. "Yapma!" Başımı yana çevirdim.
"Kocana bak kocana," dediğinde ona baktım utanarak.
"Sana gönlümü verdim ey nazlı güzel. Seni almazsam gözlerim açık gider," dedi eşlik ederken. Beni biraz uzaklaştırdı kendinden. Hemen sonra elimi tutup yavaşça öptü. Beni tekrar kendine çekti ve belimden tutup sallanmaya başladı. "Bana ellerini ver, hayat seni sevince güzel. Yoluna adadım ömrümü ben gel kaçma güzel."
Sana gönlümü verdim ey nazlı güzel.
Bir peri masalı ne kadar güzel olursa işte o kadar güzeldi her şey. Arkamda zamanında peri olduğuna inandığım heykeller, yanımda bir eş ve bir diğer yanımda arkadaşlarım, ailem vardı.
Ama unuttum. Kendim demiştim bunu zamanında.
Her masalın tek dişi kalmış canavarları, haydutları olurdu. Peki ya her masalın sonu? Mutlu mu olurdu?
Pistin ortasında Melisa ile oynadığım sırada Kara karavandaydı. Zeki ise pistin ortasında kravatı alnında göbek atıyordu.
"Ay içim dışıma çıktı!" dedim gelinliğin eteğini tutarken. "Çok ağır bu. Melisa şunun korsesini gevşetir misin?"
"Hadi dostikom!" dedi alkış tutarak arkama geçerken. Eğilip duvağımı topladığı sırada pistten oynayarak çıktım. Hızla karavana girdim. Hande sigara içiyordu. Kara ise diğer koltuğa oturmuş, gözleri kapalı, tavana doğru başı kalkık bir şekilde duruyordu. Zeki hemen arkamızdan oynayarak geldi ve ellerini iki yana açtı.
"Dert ortağım benim! Biricik sevgilim! Söyle senden başka kimim var benim!" Hande'ye bakıp şarkı söylediği sırada Hande kaş göz yaptı.
Zeki Kara'nın yanına oturdu ve geriye yaslandı. "Al bakalım damat!" dedi alkolü uzatırken.
"Ne işler peşindesiniz siz?" dedim gözlerimi kısarak. Kara ise bıkkınlıkla gözlerini açıp başını Zeki'ye çevirdi.
"Başım ağrıyor," dedi sinirle. "Çok gürültü var. Işık var. O ses tellerini sikmeyeyim, kısık konuş bağırma."
"Yahu!" dedi Zeki sesini yükselterek. "Dışarıda yüz yaşındaki Müjgan bile roman havası eşliğinde tulumba çekiyor, bu dipçik herif burada kös kös oturuyor. Siz olmasanız iğrenç bir espiri yapardım da dua edin karısınız."
"Allah aşkına yapsana abi," dedi Hande kıkırdayarak. Zeki güldüğünde Kara bıkkınlıkla nefes verdi ve yutkundu.
"Gidin oynayın işte," dedi Kara ve boğazını temizledi. "Hadi Zeki koş git enerjini at birader."
Zeki boğazını temizledi ve içkiyi masaya bıraktı. "Plan iptal dert ortağım. Yürü gidip göbek atalım." Durup Kara'ya döndü. "Bitir o içkiyi tamam mı annem?"
Hande ile kıkırdayarak karavandan çıktıkları sırada ben dikildiğim yerden Melisa'nın bana uzattığı alkolü içiyordum. "Çok eğlenceli değil mi Kara?"
"Öyle bebeğim," dedi gülümserken. "Ne zaman biter bu etkinlik?"
"Etkinlik dediği de sizin düğün," dedi Melisa gülerek. "Ay Kara yaşlı dedeler gibisin ya! Biraz eğlenir misin?"
"Eğleniyorum ben," dedi Kara etrafa bakınırken. "Gayet iyiyim. Oynayın işte beni salın."
"Buradan çıkışta bir yerlere içmeye gideriz daha," dedi Melisa ve kıkırdayarak bizi süzdü. "Balayı yerini hala söylemedi mi?"
"Hayır sürpriz yaptı bana," dedim heyecanla içkimi bitirirken. Kara içkisini içmediği için onu alıp kendi başıma diktim. Heyecanlıydım. "Ben de çok merak ediyorum nerede olacak."
"Aman iyi," dedi Melisa. İçkisini başına diktiği sırada Hakan koşarak içeri daldı.
"Yardım edin!" diye bağırdı ve arkama doğru koştu. "Hadi gel lan! Burada vur bana yiyorsa!"
"Lan Hakan!" dedi Kaya sinirle durup. "Çekil oradan sümsüğü koyacam senin suratına. Gel lan!"
"Hadi vur!" dedi Hakan bağırarak. "Dokunulmaz alandayım şu an! Vur da yengeye isabet ettir Kara abi de seni vursun! Hadi!"
"Ne oluyorsunuz be?" dedim şaşkınlıkla. Kara ise anlamsızca onları izliyordu. Hakan arkamda iyice eğilmiş işaret parmağı ile Kaya'yı gösteriyordu.
"Gitsin bu!" dedi öfkeyle. "Sabahtır sürekli benim peşimde!"
"Lan sen hayırdır lan gidip Melisa için doğum günü organizasyonu falan? Ölmek mi istiyorsun amcık?"
"Abi Melek'in fikriydi diyorum ya sana!" dedi Hakan bağırarak. "Yenge konuşsana!"
"Bir dakika bir dakika," dedi Melisa araya girerek. Gözlerini kıstı ve yeni bir içki doldurdu. Bense heyecanla elimdeki içkiyi bitirip masadan bu sefer Hande'nin yarım bıraktığı içkiyi aldım ve bir anda başıma diktim.
"Sana ne oluyor Kaya?" dedi Melisa şaşkınlıkla. "Sen kimsin pardon?"
"Oğlum," dedi Kaya kahkaha atarak. "Siz beni katil etmek için bugün neden bu kadar uğraşıyorsunuz? Öldürtecek misiniz lan kendinizi hepiniz?"
"Ya Kaya git!" dedi Hakan eliyle git işareti yaparken. "Kış kış Kaya!"
"İçtin mi sen?" dedi Kara kaşları çatılırken. Hakan başını olumlu salladı.
"İçtim! Yetti lan!" dedi ve arkamdan çekilip bir adım öne geçti. "Kıskandıysan sahip çıksaydın sevdiğine! Bak Kara abi sevdiğini aldı evlendi! Biraz örnek al örnek!"
"Aman o kim örnek almak kim?" dedi Melisa cıkcıklayarak. "Abisinin köleliği dışında ne vasfı var bu herifin? Aldatan bir abaza. Pislik."
Kaya hızla belinden silah çıkarttığında Melisa ile aynı anda bağırarak refleks yaptık ve Hakan'ın önüne atıldık.
"Manyak mısın lan sen?" dedi Melisa çığlık atarak. "Kara bir şey yapsana!"
"Kaya," dedi yavaşça ve bıkkın nefes verdi. "Siktir git bak huzur kaçırma birader. Korkutma kızladı, hadi abicim."
Kaya silahı tutmuş gözleri kısık bir şekilde Hakan'ı hedef alırken Melisa çığlık atıyordu. "Ya bir şey yapsanıza!" dedi öfkeyle. "Manyak mısın sen be!"
"Kaya," dedi Kara tekrar. "Son ikazım kardeşim. Tat kaçırma."
"Neden lan?" dedi Kaya sinirle abisine dönerken. "Neden bir kere de benim istediğim olmuyor bu amına koyduğumun hayatında? Neden sen ne dersen ben onu yapmak zorundayım?"
Kara'nın uykusu açılmış gibi şaşkınlıkla gözleri büyüdü. "Ne dedin sen?" dedi yavaşça.
Kaya sinirle bağırdı ve silahını beline koyup hızla karavandan çıktı. Neye uğradığımı şaşırmış bir şekilde ellerimle alnımı ovup Kara'nın yanına oturdum ama Kara hızla ayaklanıp Kaya'nın peşinden çıktı.
"Gel buraya gel," dedi hızla onun arkasından ilerlerken.
"Serseri," dedi Melisa ve Hakan'ın kolunu tutup sıvazladı. "Korkma Hakan o da çok içmiş baksana yarın hatırlamaz bile bu muhabbeti. Abisi şimdi döver onu."
Ayaklandığım sırada Melisa hızla bileğimden yakaladı. "Bırak Melek," dedi bana bakıp. "Bırakalım abisi icabına bakar. Lütfen bırak. Gel biz oturalım birazdan da gideriz."
"Saçmalama," dedim şaşkınlıkla. Elimi çekiştirip hızla karavandan çıktım. Hiç durmadan dans pistine doğru koşmaya başladım. Kalabalıktı. Işıklar gözlerimi yakmaya, başımı ağrıtmaya başladı. Elimle alnımı kapatıp gözlerimi kıstım ve ağır ağır pistte Kara ve Kaya'ya bakındım.
Birine çarptım ve özür dileyerek güldüm. Hemen sonra dans eden küçük bir çocukla oynar gibi yapıp bir diğer tarafa ilerledim. Tekrar birine çarptım. Masada babam, Ecevit amca, Müjgan teyze ve ablam oturuyordu. Annem pistte oynarken ona doğru adımladım ve gülerek yanından geçtim.
"Kara nerede? Gördün mü?"
"Git bul onu. Pasta keseceksiniz artık," dedi annem kaş göz yaparak. Ona onay verip etrafa bakındım. Tarihi yapının ilerisindeki ormanlık alanın girişine doğru bakındım.
Bir anda arkadan boynuma doğru örtülen kol ile geriye doğru gittim. Duvağım saçımdan düştü. Şakağıma dayalı soğuk ile bunun bir silah olduğunu anladım. Gözlerim kocaman açılırken etrafımdaki insanların çığlıklar eşliğinde sağa sola kaçmaları ve müzik çalan ekibin susması bir oldu.
Koskoca pistte arkamdaki adamla ve bir silahla baş başa kaldım. İnsanlar bağırarak kaçarken annem de ne olduğunu anlamayarak dışarı doğru sürüklendi. Hemen sonra bizim masada oturan babam ve diğerleri ayaklandı korkuyla.
"Karahan Çakır!" diye kükredi arkamdan beni rehin alan adam. "Neredesin lan orospu çocuğu! Çık ortaya!"
Korkuyla adamdan kurtulmaya çalıştım ama cebelleşmem işe yaramıyordu.
"Melek! Bırak evladımı!" Annem bağırarak bana doğru koştuğunda şakağıma dayalı silah bir anda çekildi. Anneme doğru tutuldu. Bir silah sesi.
Bam. Annem vuruldu.
Hemen tekrar şakağıma götürdü silahı. Bense birkaç saniye gözlerim açık, ağzım kapalı annemin yere düşüşünü izledim.
Elimi anneme doğru uzattım ama sanki tarihi eserler üzerime dökülmeye başladı. Yavaş yavaş bağırdım ama sonra sesim kendi kulaklarımı kanattı.
"Yaklaşanı vururum lan!" diye haykırdı adam ama benim sesimden duyulmadı. Öyle bağırdım. Ellerim anneme doğru uzanmış, gözlerim kanlıydı.
"Anne!" diye çığlık attım ama adama ve doğal olarak bana doğru uzatılmış bir sürü silah vardı. Mahalleli adama doğru silahlarını çıkartmıştı.
"İndirin lan silahları!" dedi adam bağırarak. "İndirin valla öldürürüm kızı şakam yok lan!"
"Anne!" diye çığlık attım annemin yerde bedeninden akan kanı izlerken. Gözlerim oyun oynuyor sandım ama aklıma yenildim. Ablamın korkuyla bize doğru koştuğunu gören adam aynısını yaptı. Bir anlık silahını ablama uzattı.
Bam. Ateş etti. Ablam sırt üstü yere düştü.
"Şakam yok lan!" diye bağırdı tekrar. Hemen sonra şakağıma. Ürperdim ama yandım eşzamanlı.
"Abla!" dedim ama sesim yırtıldı. Ablam yere düşerken babam elini kalbine doğru götürdü. Sanırım kalbi dayanmadı.
"Tamam!" dedi Kara hızla birkaç adım atarken. Pistteki üçüncü kişi oldu.
"Tamam!" ellerini açtı iki yana yavaşça. Bir elinde silahı vardı. "Bırak onu tamam yalvarırım sana. Gel beni al hadi. Bırak onu Allah aşkına."
"Karahan!" dedi arkamdaki adam öfkeyle. "Bırakın lan silahları!"
"Bırakın lan!" dedi Kara hızla kendi silahını da yere bırakırken. "Tamam bırakıyoruz bırak lan kızı!"
"İtin!" dedi adam öfkeyle. "Şakam yok dağıtırım bu kızın beynini!"
Herkes yere bıraktığı silahı ayağı ile uzağa itti. Adam kontrol ediyordu tek tek. Bense annemle ablama bakıyordum ama çığlıklarım kısık yaralara döndü. İnliyordum sessizce. Acı çekiyordum.
"Senin yüzünden canım gitti lan benim! Hülya'ma yaşattıklarından sonra sen mutlu olmayı hak ettin mi lan!" diye haykırdı.
Annem ve ablam dışında hiçbir şeyi göremiyordum. Kara'yı duydum. "Tamam lan bırak onu!" diye haykırdığını duydum.
"Anne," dedim inlerken. Elim ona doğru uzalıydı.
"Bırak," dedi Kara. "Beni al tamam al öldür beni bırak onu."
"İndirin lan silahları!" dedi adam bağırarak. "İndirsin herkes!"
"İndirdik amına koyayım indirdik," dedi Kara yavaşça. "Yok kimsede silah. Yalvarırım bırak kızı derdin benimle senin."
Adamın deli gibi atan kalp atışını sırtımda hissettim. Belli ki harareti geçirdiği cinnetle eşdeğerdi. "Şimdi Karahan!" dedi adam arkamdan bağırarak. "Şimdi kızımı kezzaplayan o orospu çocuğunu getir bana!"
"Buradayım," dedi Zeki elleri havada yavaşça bir adım piste çıkarak. Işıklar yüzünü tepeden yaktı. "Bırak yengeyi hadi. Ben buradayım."
"Sen," dedi adam sesi de aklı kadar kara. "Sen benim kızımın hayatını kararttın. Nasıl kıydın lan benim kızıma! Orospu çocuğu!"
"Öldür," dedi Zeki hiç düşünmeden. "Bırak yengeyi al beni. Öldür. Hadi bak bırak kızı."
"Yok," dedi adam hırsla. Alnıma dayalı silahın soğukluğu dokunduğu yeri yara etti. Öyle sıcak ki, cehennem gibi. "Ben değil," diyerek Kara'ya döndü. "Vur lan dostunu."
Kara yavaşça Zeki'ye baktı. Zeki gülümsedi ve hemen sonra istemeden kahkaha attı. Harareti bedenimi keserken ben anneme elimi uzatıyordum.
"Pezevenk şov yapıyor," dedi Zeki ve hızla başını onaylar salladı. Kara'ya baktı. "Vur kardeşim. Canınız sağ olsun sizin."
"Yapma lan," dedi Kara adama dönerken. "Yapma. Yaptırma."
"Vur son kez uyarıyorum," dedi adam. "Ya kızımı kezzaplayan bu orospu çocuğunu vurursun, ya da ben senin karını öldürürüm."
Kara'ya bakamıyordum çünkü annemi tutmaya çalışıyordum. Annem yerde can çekişmeyi kesti. Sanki uykusunda huzura kavuştu. İnlediğim sırada anneme uzalı elim titremeye başladı.
"Yapma," dedi Kara yavaşça. "Ne istiyorsan veririm sana. Başka türlü çözelim. Benim canımı al lan."
"Sen bilirsin," dedi adam sessizce.
"Tamam!" diye haykırdı Kara. Öyle bir haykırdı ki başımı Kara'ya çevirdim sonunda. İfadesi çalkantı, çaresizlik ve güçsüzlük taşıyordu. Yere çöktü ve silahı aldı. Ağır çekimdeydim. Etraf bulanıktı. Bağırdı yere bakarken. Öyle bir bağırdı ki sanki yedi uyuyan peri uykusundan uyandı.
"Sorun yok kardeşim," dedi Zeki gülerken. "Size ölürüm derken şaka yapmadım lan ben hiç. Sorun yok."
Kara doğruldu ama dengesi şaşkındı. Silahın namlusunu yavaşça Zeki'ye uzattı. Gözlerini kapattı. Bağırdı. Öyle bağırdı ki periler korktu.
"Özür dilerim," dedi gözlerini açarken. Kara mavileri zift gibi yaş akıttı. "Özür dilerim lan. Affet beni amına koyayım."
"Yok yok!" Zeki başını olumsuz salladı gülerken. Gözleri en az Kara'nınkiler gibi ziftliydi. "Sorun yok! Kardeşim sorun yok!"
"Üç!"
"Yaptırma lan."
"İki!"
"Yalvarırım lan sana."
"Bir!"
Kara mavilerini kapattı. Bir silah patladı.
"Abi!" diye bağırdı biri. Hande'nin sesiydi. Gözlerimi açtığımda Zeki yerdeydi. Sahi, periler bize neden hiç yardım etmemişti?
Başım zonklarken manzara beni alaşağı etti. Kara öylece Zeki'ye bakıyordu. Berisi boşlamış bir denizin kurak kumları gibiydi bakışları. Az önce elleriyle kardeşini vurdu. Düğünler hani mutlu olurdu?
Ablam da can çekişmeyi bıraktı. Herkes huzurluydu. Sanırım düğünler huzurlu olurdu.
"Merhabalar," dedi Aziz yavaşça birkaç adım atarken piste doğru. Yanında bir sürü polis vardı. Hepsi Kara'yı nişan alıyordu. Elini salladı gülümserken. "Orkestra şefi neden suskun? "Ah," dedi Aziz gülümseyerek. Yanında elleri arkadan bağlı bir adam vardı. Kayahan Çakır.
"Yazık oldu," dedi Kaya, Zeki'ye bakarken. "Ne de eğlendirirdi bizi." Başını abisine kaldırdı. "Abi? Neden kardeşimizi vurdun? Bir kız için üstelik?" Başı Melisa'ya çevrildi. "Sıra sana da gelecek. Hiç korkma Melisa. Beni aşağılayan herkes cezasını çekecek."
Kara anlamlandıramadı ama Zeki'ye bakmayı da bırakmadı. İri bedeni titriyordu. Bense annem kalksın diye inliyordum.
"Beyler bayanlar!" dedi Aziz bağırarak mahalleliye dönerek. "Kayahan Çakır. Mahallenizin yeni sahibi! Ben ise kendisinin en büyük destekçisiyim!"
Polis arabaları hızla Efes'i dolup taşırdı. Kara elindeki silahı bir anlık kendi kafasına sıkıp sıkmamayı düşündü. Öyle bir parıltı gördüm gözlerinde.
"Tutuklayın," dedi Aziz polislere Kara'yı gösterirken. "Burada bir vahşet çıkarttı! Tutuklayın ve idam cezasına çarptırın."
"At lan silahını!" dedi bir memur ona doğrulttuğu namluyla aynı keskinlikte. "At vururuz seni!"
Kara hala silahı Zeki'ye tutuyordu. Eli titriyordu, gözleri yerde süzülen kanda asılı kaldı. Dondu sanki.
Bir polis yavaşça ona yaklaştı ve elindeki silahı bir anda aldı. Kara'yı kelepçeliyorlardı ama o hala Zeki'ye bakıyordu. Çıkamadı oradan bir türlü.
Kendine gelemedi. Sonunda elleri arkadan kelepçelendiğinde başı hızla kalktı ve gerçekliğe döndü.
"Melek kaç git," dedi bana korkuyla bakarken. "Koş lan!" diye haykırdı.
Arkamdaki adamın şakağımdaki silahı polisler geldiğinde çektiğini yeni fark ettim. Özgürdüm. Özgür müydüm?
Anneme doğru koşacağım sırada Kara'nın kükremesi ile duraksadım.
"Koş lan! Git! Melek kaç git!" diye bağırdı.
"Oh," dedi Kaya gözleri mutlulukla dolarken. Titriyodu heyecandan. "Benim lan burası! Baba!" dedi ve babasına el salladı. "Ben aldım mahalleyi! İznin var mı!"
Ecevit amca kızına sıkıca sarılmış, bağırarak ağlayan Hande'yi teselli ediyordu. Babam ise yerde kalbini tutuyordu ama gözleri kapalıydı. Müjgan teyze ve Melisa korkuyla yüzlerini kapatmıştı. Hakan? Melisa'nın yanındaydı.
"Kaya senin tiyniyetini sikeyim Kaya!" diye bağırdı Kara giderken. "Melek'e dokunursanız cehennemdeki zebanileri bile ürkütecek şeyler yaparım lan size! Duydunuz mu amını siktiğimin evlatları!"
Anneme baktığım sırada Kara'nın sesi ile sıçradım tekrar. "Melek siktir git şuradan!"
Hızla arkamı döndüm. Ölümler ve ölümler... Yaşam ama bu nasıl bir yaşam ki böyle?
Kara'yı dinledim.
Geride annem, ablam, babam ve Zeki'yi bıraktım. Bir de kocamı.
Koşmaya başladım. Bir başkaldırış mı yoksa bir boyuneğiş mi sergileyeceğimi bilemiyordum. İki yol vardı önümde ama ben yeni bir yola çıktım.
Kaçıyordum.
Düğün salonunun arkasındaki ormanlık arazide ayakkabılarımı fırlatmış, toprağa çıplak basıyordum. Ayak tabanlarım çalı çırpı yüzünden tökezliyordu.
Durmuyordum ama.
Gelinliğimin büyük kabarık eteğini sıkıca yukarı doğru kaldırmıştım. O kadar hızlı koşuyordum ki ses çıkartmaya gücüm yoktu. Sessiz ama çarpık, kuvvetli ama korkak. Koştum.
"Dur lan artık!" diye bağırdı Kaya arkamdan koşarak gelirken. Elinde salladığı silahı bir kez havaya sıktı. Çığlık atarak eğildim ama hiç durmadım.
"Kaçma! Dur şerefime sıkarım topuğuna! Dur amına koyayım dur!"
Cevap vermedim peşimdeki canavara. Beni öksüz bıraktı. Bunu nasıl yaptı?
Hani o da aileydi?
Hani ailemdi?
O yaptı bunu. İhanet etti. Ailem ailemi aldı benden. Gözleri köreldi.
Gözümün önüne annem, babam, ablam ve Zeki geldi. Hatta belki Melisa bile öldü.
Sahi, kaçsam ne olacaktı ki? Onlar öldü. Herkes öldü. Öldüler mi? Belki ölmezlerdi. Ama ya öldülerse?
Durdu adımlarım. Yavaşça ona döndüm. Belki ben de Kara gibi anlık kafama sıkmak istedim diye Kaya'ya teslim oldum.
"Ben hep bu anı bekledim," dedi Kaya nefes nefese silahı bana tutarken. "Kişisel algılama. Ama ben hep onun köpeği oldum. Hep."
Onu izliyordum ama beni öldürmesini bekliyordum çünkü annem gözümün önünden gitmiyordu. Kara'nın nefesi bile yetemedi bedenimdeki tutunma arzusuna.
"Şimdi önüme bir fırsat çıktı Melek," dedi Kaya bana doğrulturken silahını. "Aziz ile konuştum. Kara idam cezası alacak. Mahalle bana kalacak. İlk defa," dedi hırsla sağa sola bakıp. "İlk defa ben bir yerin patronu olacağım lan."
Gözlerimi kapattım. Nefes almayı kestim. Periler çoktan uyanmış, korkudan ağlıyorlardı. Onlara eşlik ederken son bir silah sesi duydum.
Ve bam.
Artık periler de öldü. Orman sessizliğe büründü. Benim düğümüm, kimsesizlerinse düğünü...
-SEZON FİNALİ-
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
185.69k Okunma |
11.2k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |