29. Bölüm
petrikor. / KARA ÇİY : HAN MAHALLESİ / 28. BÖLÜM : BİR MELEĞİN KANATLARI

28. BÖLÜM : BİR MELEĞİN KANATLARI

petrikor.
yagmurluhikayeler

bölüm şarkısı :
kate bush - army dreamers (1980)

28



 

Yollarım şaştı bir anda. Dağın tepesinde tek başımaydım. Sonra o dağ yıkılmıştı. Tozlar gözlerime kaçtı sanıyordum ama yanılmıştım. Ben zaten en başından beri tozlara mahkum bırakılmıştım.

Ne yapacağımı bilemedim çünkü bu minval ilk kez karşılaştığım bir sokağa çıkıyordu. Sormak zorunda kaldım sadece.

"Şey," dedim şaşkınlıkla önüme dönüp. Şöminede yanan odunlara baktım. Yaydığı kırmızı ışık odanın küçük bir kısmından büyüğe doğru aydınlık yayıyordu. "Kara," dedim hemen sonra. "Ben anlamadım. Sen bunca sene beni takip mi ettin?"

"İzledim," dediğinde yutkundum ama hala ona bakmadım. Belki korktum belki şaşırdım. Bazı zamanlar insan şok etkisi ile öylece susardı. Konuşmak isterdi hatta bağırmak ama yapamazdı. Öyle bir akıl tutulması sirayet etti sanki aklıma. "Ben seni asla rahatsız etmedim. Etsem, hissederdin. Hissettin mi?" dedi. Eli çeneme gitti ve başımı kendine doğru çevirdi. "Bak bana," dedi. "Korktun mu?"

"Yok!" dedim hızla tekrar yutkunup. Sonra önüme döndüm çünkü mavi gözleri şöminenin turuncu ışığıyla birleşince beni korkuttu. "Sadece şaşırdım, yani ben anlamaya çalışıyorum aslında. Neden oldu ki bu böyle şimdi? Nasıl oldu yani?"

"Bana bak," dedi tekrar. Başımı ona çevirip birkaç saniye etrafa baktım. "Bana bak," diye diretti. Mavilerini üzerimde cayır cayır hissettim. Dirayetli olmaya çalıştım ve gözlerimizi birleştirdim.

"Neden?" diye sordum. Kara mavisi gözleri bana geçmişi kanıksatmak ister gibi bakıyordu ama ben aksine geçmişe kürekle oyuklar kazıyordum. "Neden hiç söylemedin ki bunu bana?"

"Çünkü hiç çıkmadım karşına," dedi virane gibi bana bakarken. "Bugüne kadar hiç çıkmadım karşına. Söylesem tuhaf kaçardı."

"Şimdi hiç kaçmadı sanki," diye mırıldandım kendi kendime ve etrafa baktım. İç çektim. Ne yapacağımı bilmediğim, nefret ettiğim o sıfır noktasındaydım. Burada hep Kara'yı arardı gözlerim ama bu sefer ondan kaçıyorlardı.

"Benim güzel kiracım," dediğinde ona döndüm. Ona yabancılaştım gibi oldu çünkü artık başka bir Kara vardı karşımda. Ben bir Kara ile tanışmıştım. Şimdi ise beni zaten tanıyan bir başka Kara ile tanışıyordum. Elini uzattı kah keskin kah sıkıntılı sesiyle. "Tutabilir miyim?"

"Tutabilirsin," dedim elimi ona uzatırken. "Kara yani şimdi ben tesadüfen yıllar sonra mahalleye geldim ve sen beni tanıdın öyle mi?" Gözlerimi kıstığım sırada elini tutup dudaklarına götürdü. Sakalları elimin üzerine biraz battığında güldü yavaşça.

"Ben getirttim seni," dedi gülerken. Şaşkınlıktan gözlerimi kocaman açtım. Yutkunduğum sırada onun hareketlerini izliyordu sadece gözlerim. Bedenimse donmuştu. Elimi tutup yavaşça bana doğru bedenini eğdi koltukta. Gözlerimiz iyice dokundu birbirlerine. "Ben istedim seni Melek," dedi. "Aslında sana hiç bulaşmayacaktım. Tek derdim gözümün önünde durmandı. Okula gidip gelecektin ve biz hiç tanışmayacaktık ama sen geldiğinden beri o kadar çok yaramazlık yaptın ki mahallede... İster istemez yakınlaştık."

"Yani annemle babam da mı biliyor?" dedim merakla bir bir gözlerinin inine bakarken. İnlerinde vardı günahları hep onun. Bundan hiç istemezdi oralarda dolanmamı. Gözlerindeki yansımalardan hep kendimi izlememi söylerdi. O zamanlarda da ben kaybolurdum. Onda bulurdum kendimi.

"Annen biliyor da babanın bildiğini pek sanmıyorum, gelip bizzat annenden istedim seni. Gözlemlediğim kadarıyla onun sözü geçiyordu o ikisi arasında çünkü," dedi elimi bırakmadan. Onu anlamaya çalışıp sorular sormam onun gerginliğini de almış gibiydi. "Merakını mucip olduğunu biliyorum. Ben seni taciz edildiğini hissedeceğin bir amaçla izlemedim. Aksine seni bulduğum gündeki gibi koruma içgüdüsü ile izledim hep."

Duraksadı. "İyi ki getirtmişim seni mahalleye. İlk taşındığın dönem Melisa salağı ile içip sarhoş olup yolun ortasında uzandığın o gün... Eteğin vardı üzerinde. Çok dikkat çektin, çok güzeldin. Ya bir başka mahallede yaşıyor olsaydın? Ya bir başka herif seni kucaklayıp evine götürseydi?" Durup kendiyle sohbeti bitince bana döndü. "Soruyorum sana ayyaş kiracım. Varlığımı hiç hissettin mi şu yaşına kadar?"

Gözlerim kocaman açık bir anda etrafa bakıp sinirle bağırdım. "Kara!" dedim öfkeyle. "Lisede okul çıkışı Ferit'i döven sen miydin?"

Duraksadı ve kaşları şaşkın şaşkın çatıldı. "Bu mu Melek?" dedi yavaşça. "Tüm geçmiş izleri arasında beni anımsadığın yer Ferit'i dövdüğüm yer mi?"

"Ya ne var?" dedim sinirle. "Benim Burak Kut resimlerini biriktirdiğim bir defterim vardı sonra ben onu kaybedince o bana birkaç poster vermişti sadece!" dedim öfkeyle. "O defterim de kül oldu gitti anlamadım."

Cevap vermediğinde durup şaşkın şaşkın onun yan profilini izledim. "Kara?" dedim merakla. "Burak Kut resimleri biriktirdiğim defterimi sen mi aldın?"

"Saçma sapan konuşma," dedi bana bakmadan. "Neden alayım? Zıpır saçması üç beş dergiden bulduğun resmi kesip yapıştırdığın zıpır saçması bir ergen kız defteri neticesinde..."

"Sen nereden biliyorsun dergilerden kestiğim resimler olduğunu?" dedim şaşkınlıkla. "Ya sen mi çaldın benim Burak Kut defterimi!"

"Ya kızım elin adamının defterinin sende ne işi var?" dedi merakla. Durup kaşlarını kaldırdı. "Derslerine odaklanmıyordun derslerine. Aklın fikrin kaset alıp dans etmekti. Ben senin eğitimine katkıda bulundum o dönem."

"İnanmıyorum," dedim ağzım açık şaşkınlıkla halıya bakarken. "Gerçekten inanamıyorum. Ben eve gitmek istiyorum. Biraz düşünmem lazım."

"Sesli düşün ben de duyayım o güzel sesini," dediğinde ona döndüm. Sırıtıyordu. İstemeden gülerek koluna vurdum. "Şşt," dedi sırıtırken. "Çok kızmadın değil mi güzeller güzeli kiracım?"

"Hala anlayamadım," dedim gülmem solunmadan. "Yani hala anlamsızca geliyor. Düşünmem lazım."

"Burada kalmayacak mıyız?" dedi kaşları ile sıcak çikolatayı gösterirken. "Sen istemiştin zamanında."

"İyi de Kara," dedim merakla çikolatayı tekrar sehpadan alırken. "Ben hatırlamıyorum ki böyle şeyleri. Ben sadece yağmurda korkmuştum şimşekler çakmıştı onu hatırlıyorum. Sonra nasıl buralara geldik?"

"Bir yol arkadaşımız daha vardı," dedi geriye yaslanırken. "Hatta bir sürü vardı ama bir tanesi peşimize takılıp bizi bırakmadı." Eliyle yakasını tutup silker gibi yaktı. "İllallah ettim bugün bile peşimizde."

"Kim?" dedim merakla çikolatadan bir yudum içerken. Sonra güldüm. "Yani resmen sen gelip beni annemden istedin ama annem vermeyince beni mahalleye aldırdın öyle mi?" Dudaklarımı yalarken başımı olumsuz salladım. "Gerçek değil gibi."

"Yemin ederim hep korudum seni," dedi ayaklanırken. Mutfak kısmına ilerlediği sırada devam etti. "Burak Kut defteriymiş... Çok lazımdı sanki Burak Kut defteri."

"Konseri var mı bu aralar acaba?" dedim merakla ayaklanırken. Onun peşinden mutfağa ilerlerken hala gerçekliği tam algılayamıyordum. Kara yanımda olduğu için nedense yeni tanıdığım Kara'ya eski Kara'dan daha fazla bağlanmıştım. Daha bir yakın hissettirdi çünkü geçmişin kopmayan halatları bir bir bizi birbirimize çekti.

"Kaşınma," dedi tezgahın üzerindeki viski şişesini alırken. "Oh be," diyerek duraksadı. Derin nefes verdiğinde göğüs kafesi kalkıp indi. Yüksek tavanlı mutfağa rağmen uzun boyu sırıtıyordu mutfakta. İçkiyi alıp bardağa boşaltmaya başladı. "Rahatladım. Şerefime çok iyi geldi bu yüzleşme."

O rahatlamıştı. Bense şaşkındım hala. Yatağa uzandığımdan beridir tavanı izleyip düşünüyordum. O kadar uzun süre izledim ki tavanı gözlerim hafif şehla oldu. Kara içerideki koltukta oturuyordu. Bir sağa bir sola döndüm. Hiç uyuyamadım. Bu iyi bir şey miydi yoksa korkunç mu çözemiyordum. İyiyle kötü hep karışıyordu zaten Kara hayatıma girdiğinden beridir. Algılarım ihya olmaya çabalarken bir yandan da kötülüğün esaretine karşı boyun eğmemeye uğraşıyordu.

"Kim bilir neler var?" dedim merakla, hafif şehla gözlerle. "Hangi durumlarda korudu beni acaba?" Gözlerimi kıstım. "Kara!" diye bağırdım içeri doğru. "Bir keresinde pazarda bir abiyle kavga etmiştim ertesi gün bir sürü oğlan gelip o abiyi dövmüştü! Sen miydin o!"

"Bilgim yok," dediğinde sırıtarak arkamı döndüm yatakta. Elbette oydu. İç çekip yastığa sarıldım. Küçükken burayı nasıl hayal ettim bilmiyorum ama şimdi burada olmak evde gibiydi. Belki de evde olmanın hissiyatı kiminle olduğuna da bağlıydı.

"Yanıma gelmeyecek misin?" diye seslendim tekrar. Cevap vermediğinde yüzümü ekşitip karanlıkta söylendim. "Gelmezsen gelme... Allah'ın hamasi erkeği seni..."

"Ne dedin?" dediğinde korkuyla sıçradım. Karanlık odada arkamdaki komodine viski bardağını bırakıp sırtını yatak başlığına dayadı. "Hamasi mi dedin sen bana?"

"Aklım gitti," dedim korkuyla arkamı dönerken. Onu izlerken derin nefes verdim. "Sessiz sessiz neden geliyorsun ki?"

"Kızım gel demedin mi?" dedi viski bardağını eline alırken. Bir yudum içip bana çevirdi başını. Yastığa yanağımı hafif sürtüp dudaklarımı birbirine bastırmıştım. "Malum döneme mi girdin sen?"

"Niye?" dedim sesimi şeker çıkartarak.

"Ne bileyim enteresan hareketlerin var," dedi ve viskisinden bir yudum içip komodine bıraktı. "Varsa öyle karı muhabbetli bir durum şeker çikolata alayım."

"Belki de hamileyimdir," dedim kıkırdarken. Viskisini tekrar içeceği sırada eli havada asılı, dudakları açık kaldı. Durup başını bana çevirdi ağzını kapatırken.

"Af buyur güzel kiracım?" dedi koyu sesi keskinleşirken. "Ne demek o şimdi?"

"Olamaz mıyım?" dedim, omuz silkim ve ona arkamı döndüm. Yastığa sıkıca sarılıp kıkırdadım.

"Yani benim bildiğim kadarı ile bensiz olamazsın," dedi. Viski bardağını komodine bırakma sesini duydum. Sonra yatağa uzandırdı büyük bedenini. Kolunu arkadan bana sarıp çenesini başımın tepesine yerleştirdi. "Olmak ister misin?" diye sordu kısık kısık. "Bırakayım mı seni hamile?"

"Tövbeler olsun," dedim gözlerim kocaman açılırken. "Sen iyice delirdin. Yat uyu Kara."

"Uyandırdın ama."

"Kara!" diye bağırdım. Başımı çekeceğim sırada koluyla sıkıca sardı. Tok ve ağır ağır güldü.

"Uğraşıyorum sadece, yoksa bir şey yapacağımdan değil," dedi. Eli yastıkla yanağımın arasına doğru girdi. Yastık yerine avcunun içine dayalı yanağım ürperdi çünkü eli soğuktu. Gözlerimi kapatıp yavaşça nefes verdim.

"Elin yanağımın altında sabaha kadar uyuşur," dedim mırıldanarak. "İstersen çek elini."

Sırtıma çarpan göğsü bedenimi sıcacık etti. Cevap vermedi, elini de çekmedi. "Bak bu anlattığın şeyleri iyice düşünmem lazım tamam mı?"

"Tamam güzel kiracım," dedi sesi mayışmış çıkarken. Böyle daha da koyulaştı sanki ses tonu.

"Yani zaten barışmadık biliyorsun... Belki küsme süremizi uzatabilir bu durum tamam mı?"

"Tamamdır," diye mırıldandı. Elinin üzerindeki yanağımı biraz kıpırdatıp iç çektim. Gözlerim kapalı kuzuları saymaya çalıştım. Kokusu bedenimi heyecanlandıran karanlıklar gibiydi. Meraktan gözlerim açıldı ister istemez. "Kıpraşma artık," dediğinde gözlerimi sıkıca kapattım. "Yeni yılımız kutlu olsun güzel kiracım."

"Kara?" diye sordum merakla. Başımı hafif tavana doğru çevirdim. Aslında onun yüzünü görmek istedim ama imkansızdı. Başımın üzerindeki çenesi hafif kıpırdandı. "Neden söylemedin hiç? Küçükken de mesela çıkabilirdin ki karşıma... Benden yüksünürsün diye mi korktun?"

"Sen korkardın," dedi. Sustuğunda mavi gözlerini açtığını düşündüm. "Yani benden korkabilirdin Melek. Çok izledim seni. Ailen iyi kötü güzel baktı sana. Ablan da öyle... Bizim gibiler yadırganırdı sizin oralarda." Duraksayıp kendi kendine kısaca gülmeyle karışık nefes verdi. "Şimdi bile yadırganıyoruz da bakma işte, öyle böyle alıştırdık seni kendimize."

"Biz kimseyi kimseden ayrı görmeyiz," dedim yanağımı tekrar avcuna yerleştirirken. Elimle de yastığa sıkıca tutundum. "Bunu biliyorsun Kara... Yani sen şimdi gelip açık açık anneme kızınızı istiyorum mu dedin?" diye sordum merakla. Uyku tamamen silinmişti artık.

"Evet," dedi. "Vermedi ama. Ablan olacak o karı istemedi. Kıyamet koparttı. O olmasaydı annenden almıştım ben seni çoktan. Ne eğitim aşkıymış anlamadım amına koyayım."

"Ben neredeydim tüm bunlar olduğunda?"

"Birinde komşudaydın, birinde pazarda... Birinde arkadaşına yardıma tarlaya gitmiştin."

"Üç kere mi geldin?" dedim. Artık onu görmek istedim. Doğrulup ona doğru baktım. Başı bana döndü, kapalı gözleri açıldı. Sırıttı beni tekrar yanına çekerken.

"İstedim," dedi. "Son çare böyle karar kılmış bulunduk. Ablan da memnun oldu ben de. En azından gözümün önündeydin artık. Baksana, şimdi de kollarımdasın."

"Resmen görücü ayağına beni alacakmışsın," dedim tekrar ona sokulurken. Sırtımı göğsüne iyice bastırdım. "O şekilde tanışsaydık acaba şu anki kadar sever miydim seni? Yani bir anda tanımadığım bir adamla evlensem... Bilemedim ki."

Önce sustu. Sonra hızlı bir nefes verdi. "Tekrar söyle," dedi hızla. Bir anda doğrulduğunda sırtım ürperdi. Ona bakıp kıkırdadığımda çocuk gibi izliyordu beni. "Ne dedin sen az önce? Şimdiki kadar sever miydim falan bir şeyler dedin. Neydi o? Tekrar söylesene onu bir sen."

"Bir şey demedim," dedim ve gülerek yastığa sarıldım. "Severdim ya," dedim kıkırdarken. "İllaki alışırdım sana."

"Melek," dedi hızla beni sarmalayıp. Bu sefer kolunu soktu yastıkla başım arasına. Koluna yanağımı sürttüm gülerken. "Ölsünler senin uğuruna," dedi. Ne yapacağını bilemiyordu. Beni tekrar çekip doğruldu ve yataktan kalktı. "Ben bir kımıl kımıl oldum. Sigara içip geliyorum hemen." Durup bana baktı. "Ölürüm sana." Hızla odadan çıktı. Gülerek yastığa sarıldım ve gözlerimi kapattım.

Ertesi sabah Han Mahallesi'ne dönerken camdan dışarıyı izliyordum. Sessizdik. Pek konuşmamıştık çünkü ben hala ne yapacağımı bilemiyordum. O da ilk söylediği andan beridir sessizdi, hoş o genelde sessizdi ama bu sefer konuşmaya bile malul duruma gelmiş gibiydi.

"Dün dediğini unutmadım," dedi sessizliği bölerek. "Seni şimdiki kadar sever miydim diye sordun. Unutmadım."

Arabanın teybine bakıp kıkırdadım. "Şey, Burak Kut kasetin var mı acaba?"

"Şansını zorlama," dediğinde gülerek camdan dışarı baktım çünkü Burak Kut'un bir şarkı sözünü alıntılamıştı bunu diyerek.

"Şaka gibisin gerçekten," dedim dışarıyı izlerken. "Ablam da annem de... Herkes arkamdan işler çeviriyor."

"Olur öyle, gerekli bazen."

"İyi de Kara," dedim ona dönerken. "Evet beni okumam için sana vermemeleri çok iyi ama insan bir söyler değil mi?"

"Ben istemedim."

"Ya annemin ağzında bakla ıslanmaz normalde!" Durup gözlerimi kıstım yan profilini izlerken. "Sen anneme para mı verdin?"

"Hayır," dediğinde daha da kıstım gözlerimi. Dudaklarımı büzdüm sinirle.

"Hande geldi geçen gün," dedim bir anda. "Baban bana beşi bir yerdeler, altın bilezikler almış... Annem de senden başlık parası almış!"

"Ulan Hande senin ben olmayan dilinin kemiğini si-"

"Ya ben neden sürekli bir ticaret unsuru gibi lanse ediliyorum," dedim öfkeyle camdan dışarı bakarken. "Bir daha anneme tek bir kuruş bile vermeyeceksin. Ev kirasını da ödeyeceğiz tamam mı?"

"Sence benim o kiraya ihtiyacım var mı? Daha doğrusu sence ben senin ailenin parasını yer miyim?"

"Hani ben kalıyorum ya o evde," dedim gözlerimi belertip camdan dışarıyı izlerken. "Hani artık ablam da kalıyor ya..." Durup ona döndüm. "Sahi, ablam da benimle kalıyor artık değil mi?"

"Harbi bir o karı eksikti mahallede tam oldu," dedi yola bakarken. Kısaca bana dönüp varla yok sırıttı. "Haydar'a şutlarız onu en kötü."

"Ne diyorsun Kara ya?" dedim şaşkınlıkla. Tam ağzımı açacakken kaşları ile karşıyı gösterdi. Başımı oraya çevirdim. Gelmiştik mahalleye. Sinirle nefes verip geriye yaslandım. Arabayı park ettiği sırada pastanenin önündeki kalabalık ile kaşlarımı çattım.

"Bu ne şimdi?" dedim merakla arabadan inerken.

"Gülsüm karısı Hakan'ın yanında çalışmak istemiş," dedi Kara arabadan inerken. Şaşkınlıkla ona bakıp tekrar pastaneye baktım.

"Her şeyi de bil tamam mı?" dedim ona dil çıkartıp. Pastanenin içine adım attığım gibi Hakan'ın telaşla insanlara çay servis edişini başımla takip ettim. Ablam uçları fırfırlı açık mavi bir önlük giymiş, insanlara tabak tabak muzlu rulo kekler uzatıyordu.

"Gülsüm'ün muzlu rulo kekinden alana çay ikram! Buyurun efendim!" diyordu heyecanla. Ablam ilk defa çalışıyordu belki. İlk defa bir işi olmuştu ve kendi parasını kazanacaktı. Onun heyecanı ile istemeden gülümsedim. Hakan telaşla yanımdan geçerken durup bana baktı.

"Melek Allah adı veriyorum gel şu dağıtıma yardım et," dedi ve hızla tezgahın arkasına geçti. Gülerek camdan dışarıya baktım. Kara ortalıklarda yoktu. Tezgahın arkasına geçtiğimde ablam yaptığı kekleri özenle kesip tabaklara koyuyordu.

"Geldin mi ablacığım?" dedi heyecanla. "Nasıl geçti akşamın?"

"Güzeldi," dedim merakla onu izlerken. "Sen ne yapıyorsun ki böyle?"

"Aman baktım burası ölü gibi, Hakan'a dedim bir kadın eli lazım buraya diye. Baksana şuraya!"

"Çok iyi yapmışsın," dedim kıkırdarken. Gülerken sinirle devam ettim. "Abla, Kara'nın zamanında gelip beni üç kere istediğini ama senin izin vermediğini ve son çare olarak beni onun dairesine yerleştirme kararı aldığınızı tahmini ne zaman bana söylemeyi düşünüyordun?" Cümlem bitince kocaman bir nefes aldım çünkü çok uzun sürmüştü söylemesi.

Ablamın bıçak tutan eli duraksadı. Şaşkınlıkla bana döndü ve tekrar pastaları kesmeye devam etti. "Kara mı söyledi?"

"Kuşlar söyledi," dedim merakla. "Evet o söyledi. Bunu ne zaman söyleyecektiniz bana?"

"Aklını bulandırmak istemedik ama beyefendi sağ olsun sen mahalleye gelir gelmez tavlamış seni," dedi ablam tabakları bir bir tezgaha bırakırken. "Hakan! Ablacığım fırını ısıtır mısın?"

"Isıtayım abla," dedi Hakan alelacele arkaya geçerken.

"Evet?" dedim kollarımı birbirine bağlayıp. "Daha var mı böyle arkamdan çevirdiğiniz işler?"

"Sıçmayayım ağzına senin ablayla öyle dik dik konuşulmaz," dedi ablam öfkeyle tabakları hazırlarken. "Oku diye vermelerini istemedim. Teşekkür edeceğine hala söyleniyor musun sen?"

"Ya bana söyleseydiniz ya!" dedim sinirle. "Neden bana söylemiyorsunuz?"

"Çünkü öylesi daha makbuldü," dedi ablam ve önlüğünün iç cebine elini attı. "İyi dükkan sakinledi. Ben bir sigara içeyim."

"Haydar abi mi verdi onu sana?" dedim merakla peşinden ilerlerken. "İyi alıştın sen de sigara içmeye."

"Son haftalardır yaşadıklarıma bakılırsa az bile içiyorum," dedi ve kapının önünde etrafa bakındı. "Çakmak istesene şu veletlerden."

İlerideki gecekondunun önünde oturan iki küçük oğlana doğru seslendim. Onlardan aldığım çakmağı ablama uzattım. Etrafı izlediği sırada sigarasını yere doğru üfleyip bana döndü. "Kızdın mı çok?"

"Hayır ama şaşkınım," dedim etrafı izlerken.

"Bu geldi bir gün böyle elinde de çiçekler," dediğinde tamamen ablamı izlemeye başladım. "Annemle ben evdeyiz. Sen de çarşıdaydın herhalde tam hatırlamıyorum. Ben Karahan Çakır, evin küçük kızını gördüm istiyorum dedi. Annem tabii hemen para pul sordu. Bir de seninki boylu poslu ya annem beğendi." Durup bana döndü yavaşça eğilip gülerken. "Bir de annemdeki renkli göz sevdasını biliyorsun."

"Ya konudan konuya atlama! Sonra?" dedim merakla onu izlerken.

"Ben tabii carladım. Yeni bitirdi mektebini. Daha yüksek okul okuyacak benim kardeşim dedim. Bunun yüzüne çat diye kapattım kapıyı."

"Eee?" dedim gülerken. "Sonra?"

"Neyse sonra bir daha geldi. Tek geliyor ama hep," dedi yüzünü gererek. "Paşamdaki özgüvene bak. Neyse ben yine cingar çıkarttım yolladım bunu. Ama nasıl bozuluyor sana anlatamam. Neyimi beğenmedinizler, sizi krallar gibi yaşatırımlar havada uçuşuyor. Annem de heyecanlı böyle..."

Güldüğüm sırada sinirleri bozuk bir şekilde güldü tekrar. "Üçüncüye geldi bu sefer tehdit ediyor beni. Yok kızı kaçırırım da bilmem ne... Sen misin bunu diyen? Kardeşimi vermem size diye ortalığı yıktım. Kimdir necidir belli değil. Seni nerede görmüş soruyorum seni bağlamaz diyor bana. Neyse sonra okul masraflarını ben karşılayayım benim İzmir'deki eve geçsin. Orada okusun dedi bu. Benim de aklıma yattı."

"Teşkilatsınız siz," dedim kollarımı birbirine bağlayıp karşı apartmana bakıp. Başımı kaldırıp Kara'nın boş balkonunu seyrederken. "Ben de diyorum annemler nasıl bir hevesle beni İzmir'e yolladı..."

"Ben yollattım," dedi gülerken. "Okusun dedim salak gittin nişanlandın bir de."

"Abla aslında sahteydi o ama çok uzun şimdi anlatmaya üşeniyorum," dedim gözlerim kısılırken. Kara'nın apartmanından bir kız çıktı. "Bu kim ya?"

Ablam baktığım yere baktığında kız saçlarını düzelterek mahallede gözden kayboldu. İlk kez görmüştüm. Merakla karşıya geçtim. Ablam sigarasını bitirip yere ezdi ve pastaneye girdi.

Üst kata çıkıp Hande'nin kapısını tıklattım. Birkaç kez zile bastım ama kimse açmadı. Apartmandan çıkmak üzereyken zemin katta Kaya kapısını açtı. Dışarı çıkmaya atıldığında beni görerek gözlerini kocaman açtı ve birkaç adım geriye gitti.

"Siz döndünüz mü?" dedi merakla. Üzerini düzeltip anahtarlarını eline aldı.

"Döndük," dedim onu incelerken. "Hande yok mu?"

"Yok o arkadaşlarındadır," dedi ve kapıyı kapattı. Yanımdan geçtiği sırada durup bana döndü. "Var mı bir sıkıntı?"

"Bilmem," dedim gözlerimi kısarak. "Var mı Kaya?"

Etrafa bakınıp yanımdan geçti. "Benlik bir sıkıntı yok."

"Melisa nerede?" dedim onun peşinden apartmandan çıkarken. "Görüşüyor musunuz?"

"İyi iyi sorun yok," dedi hızla Kırmızı'ya doğru ilerlerken. "Sen beni takip mi edeceksin?"

"Sohbet etmeye çalışıyorum," dedim koşar adımlarla onun arkasından ilerlerken. "O apartmandan çıkan kız senden çıktı o zaman. Kimdi o?"

"Kim kimdi?"

"Gördüm kızı."

"Ne kızı?"

"Kaya," dedim telaşla. "Dursana! Soruyorum işte! Kimdi o kız?"

"Yanlış görmüşsün," dedi. Kırmızı'ya girdiğinde onunla bir içeri daldım. Kara geriye yaslanmış, önündeki masada duran kağıtlara bakıyordu. Zeki ise etrafta volta atlıyordu.

"Aziz denilen o piç kurusunu mahvetmenin en iyi yolunu buldum!" dedi işaret parmağını tavana kaldırıp. Sesi düşünüyor gibiydi. "Onu kendi silahı ile vuracağız."

"Boş yapma birader," dedi Kara gözleri kağıtlardayken. Bıkkınlıkla nefes verip başını Zeki'ye kaldırdı. "Amına koyduğumun evladı sus artık okuduğumu anlamıyorum."

"Olmaz!" dedi Zeki öfkeyle dolanırken. "Bir savcıyı kimse öyle gözaltına alamaz! Cumhurbaşkanına mektup yazdım. Umarım çaresine bakar."

"Mektup bu yazdın?" dedi Kara gözleri bayık bayık Zeki'yi izlerken. "Seni savcı yapan o hocaların ben ta amına koyayım Zeki." Başı tekrar kağıtlara inerken gözleri kısaca Kaya'da dolandı ve kağıtlara baktı. Sonra duraksayıp başını kaldırdı ve beni görüp başını hafif yana attı. Kaya ile beni yan yana görünce kaşları hafif çatıldı. "Siz ikiniz hayırdır?"

"Kaya eve kız atmış!" dedim sinirle bağırarak. Zeki hızla elleriyle ağzını kapatırken Kara duraksadı.

"Ya yok yanlış görmüşsün," dedi Kaya hızla Kara'nın yanındaki sandalyeye oturup. "Ben öyle bir şey yapmadım."

"Seni Melisa'ya söyleyeceğim," dedim sinirle.

"Bu azman topluluğu helak et Rabb'im!" dedi Zeki ellerini açıp. Bağırarak yüzünü ağlamaklı yaptı. "Bizleri yok et Rabb'im! Bizler birer azgın köpeğe döndük!"

"Ya kes amına koyarım senin," dedi Kaya gözleri bir anda alev alırken. "Körükleme şunu. Yok öyle bir şey." Bana doğru dönüp elini kaldırdı. "Melek sen de kimseye bir şey söyleme. Durduk yere kimseyi üzmeyelim."

"Yıkma yuvaları ah be dişi kuş!" dedi Zeki telaşla. Alt dudağını ısırdı ağlamaklı. "Yapma etme söyleme. Belki yalnızca oturup sohbet etmişlerdir hanım kız ile..."

"Zeki," dedi Kara geriye yaslanıp. "Ağzını bir daha açarsan gerçekten seni vururum."

Zeki sandalyeye oturup boğazını temizledi ve kağıtları önüne çekti. "Neymiş bakalım bir," dedi kendi kendine kağıtları okurken.

Bense ne yapacağımı bilemeyerek duraksadım. "Melisa çok üzülür," dedi Kaya bakışları masada dolanırken. "Bir yuva kuracağız işte. Durduk yere ortalığı karıştırmanın alemi yok. Hem biliyorsun Melek..." dedi bana dönüp. "Bunu öğrense bile bırakamaz beni. Benden başka alanı olmaz. Boşuna sen kötü olursun."

"Bence de sen karışma," dedi Zeki kağıtları izlerken. "Bırak kim ne bok yiyorsa yesin."

Kara'ya baktım. Ne yapacağımı bilemedim. "Bu yaptığını görmezden mi geleceğiz?" dedim şaşkınlıkla. "Madem aldatacaktın neden kızın hayatını etkileyecek bir şey yaptın onunla?"

"Zorla mı yaptım?" dedi Kaya şaşkınlıkla. "Hem ben aldatmadım. Sen yanlış görmüşsün."

"Evet evet," dedi Zeki geriye yaslanıp elindeki kalemi döndürürken. "Sen yanlış görmüşsün bacım. Üç maymunu oyna. Görmedin, duymadın, bilmiyorsun."

Kara'ya baktım tekrar ama o hiç konuşmadı. Karışmadı bile. "Sen ne diyorsun?" dedim onu izlerken. "Gerçekten bunu gizlemem konusunda onlara destek mi çıkacaksın?"

"Beni bağlayan bir durum yok," dedi Kara kağıtları Zeki'nin önünden alıp tekrar kendi okurken. "Seni de bağlamasın, güzel kiracım. Bırak insanları."

"Of!" dedim sinirle oradan çıkarken. "Herhalde kardeşini koruyacak. Salak Melek! Kime neyi soruyorsam?" Öfkeyle mahallede dolanmaya başladım. Melisa bunu duysa kahrolurdu ama duyması da gerekirdi. Belki de bazen bazı şeyleri bilmemek de önemliydi. Bilemedim. Arafta kaldım çünkü Kaya doğru söyledi. Onlar birlikte olmuşlardı ve evlenmeleri lazımdı.

Pastaneye girip sinirle tezgaha oturdum ve ablama bakarak düşünmeye başladım. "Abla?" dedim merakla. Tezgahı siliyordu. "Melisa'ya söyleyeyim mi? Kaya'nın evinden kız çıktığını yani..."

"Karışma," dedi ve durup bana döndü. "Karışma artık bir şeylere. Bırak kimseye dokunma. Huzurlu huzurlu otur evinde."

"Ama aynısı olsa ve Melisa bana söylemese çok üzülürdüm," dedim alt dudağımı büzerek. "Senin gibi bir kadın destekçisi bunu nasıl göz ardı edebilir?"

"Karışma daha fazla bir şeylere," dedi ablam tekrar. "Bırak."

Ayaklarımı sallandırırken etrafa bakındım. Hakan dikkatle bizi izliyordu. "Hakan'a söyletelim?" dedim merakla. "Hem Melisa öğrenmiş olur hem ben söylememiş olurum."

"Sonra vursunlar çocuğu," dedi ablam ve sinirle bana döndü. "Karışma dedim sana. Sus artık. Git evine derslerine çalış biraz. Şu okuluna odaklan biraz."

"Aman be!" dedim öfkeyle oradan çıkarken. "Of sana!"

"Oflanmaz ablaya! Yürü!" dedi ablam öfkeyle. "Hala onun bunun derdinde. Okulla alaka maşallah!"

Sinirle eve çıktım. Akşama kadar derslere bakındım. Hiç mutlu değildim ama. Kafamı kurcalayan olaylar vardı. İnsanları eğlemek kolay değildi. Avutmak çocuklara yakışıyordu. Sürekli kendimi avutmaya çalışmaktan helak olmuştum. Akşam Müjgan teyzeye inip ona göz attım. Evini biraz toparladım. Ablam bu sırada hala Hakan ile pastanedeydi. Çalışmak ona iyi gelmişti.

Müjgan teyzeden çıkarken karşı apartmanın girişindeki gülüşmeler ile duraksadım. Kaya, Melisa'nın omzuna kolunu atmış, gülerek ona bir şeyler anlatıyordu. "Dostikom!" dedi Melisa bana el sallayarak. "Gel hadi dışarıda biraz içmeye gidelim!"

"Kurşun yedim ben," dedim gülümseyerek ona ilerlerken. "Bensiz gidin." Durup gözlerimi kıstım. Kaya bu sırada derin nefes alarak kolunu Melisa'dan çekip birkaç adım geriye attı. "Nasılsın?" dedim merakla. "Üzüyor mu seni?"

"Asıl sen nasılsın?" dedi telaşla beni incelerken. "Nezarete alınmışsınız gelmek istedim ama çok geç diye babam izin vermedi," dedi merakla. "Dostikom kurşun döktürmemiz farz oldu artık."

"Kaya seni mutlu ediyor mu?" dedim merakla. "Biraz hödük gibi ya."

"Poponu kaşı nazar değmesin," dedi hızla poposunu kaşırken. "Çok iyiyiz. İçmeye gidelim dedik bu gece. Gelsenize Kara ile siz de."

"Yok yarın okul var," dedim ona sıkıca sarılırken. "Kendine dikkat et tamam mı?"

"Ederim dostikom!" dedi gülerek. Hızla arkasını döndü ve Kaya'nın koluna girip ilerlemeye başladı. Şarkılar söylüyordu. Mutluydu. Onun mutluluğunu bozmak istemiyordum. Ama yalanların mutluluğu ne kadar sürerdi, bilemiyordum.

Ikıla sıkıla eve girip balkona çıktım. Mandalina kokulu bir mum yaktım. Ablam dükkandan çıkıp eve gelmişti. Sürekli pastanede çalışırken yaşadığı şeylerden bahsediyordu. Mutluydu. Yemek yaptığı sırada balkonda öylece karanlık denizi izliyordum.

Geceye doğru ablam salonda uyuklarken tekrar balkona çıktım. Kendi kendime düşündüğüm sırada karşı balkonun kapısı açıldı. Kara pufuna oturup dudaklarının arasındaki sigarayı eline aldı.

Diğer elindeki bira şişesini yere bırakıp geriye yaslandı. Bacaklarını araladı ve denize bakarken yavaşça sırıttı. "Zor değil mi? İnsan ilişkileri."

"Çok zor," dedim sandalyede bağdaş kurup. "Yani Melisa çok mutlu... Söylemek istiyorum ama. Resmen evine kız atmış Kaya. Ama ayrılırlarsa Melisa nasıl evlenecek? Bunu bilerek evlenirse de Kaya buna güvenerek bunu sürekli yapmaya devam eder... Çıkmaza girdim Kara. Bana bir yol gösterir misin?"

"Kırmızı'da da söyledim, bizi bağlayan bir durum yok."

"Tabii ki Kaya'yı savunacaksın," dedim gözlerimi devirip gülerken. "Kimden ne akıl istiyorum sürekli unutuyorum."

"Kızım sen bana bunların arasını yap demedin mi?" dediğinde ona şaşkın şaşkın bakıyordum. Bana döndürdü başını. "Ben de tamam hallederim demedim mi?"

"Tamam ama ihanet var," dedim alt dudağımı büzerek. "Yani evet sen istediğimi yaptın ama şimdi ben bana yol göstermeni istiyorum."

"Ben sana olacakları söyleyeyim," dedi birasından bir yudum içip. "Melisa denilen zıp zıp bunu öğrenecek ve ilişkileri devam edecek. Bu yüzden boşuna ortalığı alevlendirme."

"Ama bilmek hakkı," dedim sinirle. "İnsanlardan sürekli bir şeyler gizleyip duruyorsunuz. Ne kadar alışmışsınız böyle yapmaya?"

"Daha iyi böyle," dedi beni izlerken. "Bazen hiçbir şey yapmamak çok şey yapmaktır. Bilmen lazım bunu artık. Büyüdün sen."

"Aynısı senin yakın arkadaşının başına gelse böyle konuşabilecek misin acaba?" dedim onu taklit ederek. "Ukala bir insansın Kara."

"Sen de biraz fazla bıdı bıdısın," dedi sigarasını küllüğe ezerken. "Gündeminin ani değişmesi benim işime geldi gerçi. Mazimizi unuttun."

"Hayır o da var," dedim yanaklarımı şişirip. "Resmen böyle kafamı alıp buzlu suya sokmak istiyorum. Belki beynim donar da bir süre hiçbir şey düşünemem."

"Girelim mi denize?" dediğinde gülerek sandalyeden aşağı bacaklarımı sarkıttım.

"He oldu," dedim onu izlerken. "Sonra yarına zatürre oluruz."

"Ben bakarım sana," dediğinde denize doğru baktım.

"Manisa'da deniz olmaması beni çok üzüyordu," dedim gülerken. "Ama böyle bu saatte denize girmek... Bilemedim ki Kara. Ocak ayına geliyoruz." Durup güldüm. "Yoksa bu da mı küçükken istediğim bir şeydi?"

Güldü denize bakarken. O kadar güzel güldü ki onu izlerken istemeden sırıttım. "Yok güzel kiracım, böyle bir arzun olmamıştı."

"İyi hadi girelim," dedim kıkırdayarak. "Gidelim denize girelim!"

"On dakikaya aşağıda buluşuruz," dediğinde hızla içeri geçtim. Parmak ucunda ilerleyerek salondan geçtim ve yatak odasına girdim. Puantiyeli bir mayom vardı. Bazayı kaldırıp harıl harıl aradım o mayoyu. Sonunda bulup içime giydim ve üzerime kalın bir kazak ve ispanyol paça bir kot giydim. Şişme montumu giyip tekrar parmak ucunda çıkışa ilerledim ve kapıyı yavaşça açtım.

Ablam sağa sola döndüğünde duraksayıp gözlerimi kapattım. Birkaç saniye sonra gözlerimi açtım. Ablam uyukluyordu. Hızla evden çıkıp aşağı indim. Kara çoktan inmiş, arabasına yaslı bir şekilde mahallenin girişindeki nöbetçi oğlanlarla sohbet ediyordu.

"Biz çok çılgınız değil mi Kara?" dedim gülerek ona adımlarken. "Resmen bu saatte manyaklık yapacağız!"

"Öyle yapacağız," dedi kapımı açarken. "Geç bakalım."

Gülerek arabaya bindim. Geriye yaslanıp camdan evin balkonuna baktım ve ablamı kontrol ettim. Salon ışıkları kapalıydı.

Yolda heyecanla dışarıyı izliyordum. Karşıyaka sahiline vardığımızda etrafta tahmin ettiğim gibi kimseler yoktu. "Ateş yakan birileri de yok," dedim merakla inerken. "Baksana Kara. Koskoca deniz bize kaldı."

Ayakkabılarımı arabanın içinde çıkartıp koşarak sahilde ilerlemeye başladım. Hava soğuktu ama deniz durgundu. Ayaklarımı kısaca suya dokundurdum. "Buz gibi!" dedim gülerken. "Çok soğuk ama gireceğiz işte!"

Kara dibime geldiğinde bana döndü ve kaşlarıyla arkayı işaret etti. Merakla arkamı döndüm. Beyaz bir bisiklet vardı. Önündeki küçük sepete çiçekler konmuştu. Hızla Kara'ya baktım. "Bana mı?"

"Sana," dedi ve bisikleti bisiklet yolunun dibine doğru ilerletmeye başladı. "Önce bir şunu öğrenelim de."

"Bu saatte!" dedim heyecanla. Semtin sarı sokak direkleri bisiklet yolunu ker bela aydınlatıyordu. Hızla bisiklete oturdum ve ellerimi sıkıca tutundurdum. "Ya düşersem Kara?"

"Ben buradayken," dedi beni tiye alarak. Hafif arkama geçip ellerini arkadan öne doğru uzattı. Ellerimin dışlarına doğru ellerini koydu. "Hadi dene bakalım."

"Deniyorum," dedim hızla pedala ayağımı koyup. "Sen bana denge sağla tamam mı?"

"Tamam," dedi gülerek. Alt dudağımı ısırarak heyecanla çıplak ayaklarımla pedalları çevirmeye çalıştım. Sağa sola doğru bisikleti eğdiğimde Kara yanımdan sıkıca tutarak düşmemi engelliyordu. Çok yavaş sürüyordum ama bana çok hızlı gelmişti. Başımı geriye attığımda onun omzuna doğru yaslandı. "Melek uçuruyorsun bizi," dedi alayla karışık.

"Çok zor bunu dengede tutmak," dedim heyecanla pedalları çevirirken. "Kara sakın bırakma!"

"Ölürüm de bırakmam," dediğinde pedal sürmeyi bırakıp ona çevirdim başımı. Bisikleti dengede tutuyordu. Ayaklarımı pedaldan çekip yere koydum. Başı bana çevrildi. Bana doğru eğik durduğu için hafif uzanarak hızla yanağını öptüm.

"Çok şekersin," dedim kıkırdarken. Hızla bisikletten inip koluna vurdum. "Elim sende!"

"Gerçekten mi?" dedi arkadan beni izleyerek. Kumlara doğru koşturmaya başladım. Bir anda montumu atıp kazağımı çıkarttım.

"Hey!" diye bağırdı. "Kızım soyunmasana sokak ortasında! Ne yapıyorsun amına koyayım! Alo? Kime diyorum!"

"Elim sende!" dedim gülerek pantolonumun fermuarını indirirken. Hızla denize doğru koşturup bir anda kendimi soğuk suya attım.

"Lan sen harbiden mayo mu giydin!" diye bağırdı. "Çık sudan! Götün donacak! Melek!"

"Öyle sözleşmedik mi?" dedim gülerek karanlık denizde açılmaya başlarken. "Manisa'da deniz yok diye yüzme bilmiyorum mu sandın?" dedim gülerken. "Hadi yakala beni!"

"Senin ben," diye mırıldandı telaşla üzerindekini çıkartırken. "Açılma daha fazla. Kaybolacaksın bak."

Suyun dibine daldım. Kulaklarım bir anda basınçla çınladı. Yüzüm soğuktan uyuşurken hızla suyun yüzeyine çıkıp bir elimle gözümdeki suları temizledim. Etrafa bakındığımda Kara ortalıkta yoktu. "Kara?" dedim merakla. "Neredesin?"

Cevap vermedi. Şaşkınlıkla kıyıya doğru yüzmeye başladım. "Kara?" dedim tekrar. Soğuk sahil yalnızca benim kıyafetlerim ve onun çıkarttığı kazakla serpiştirilmişti. "Neredesin ya?" dedim yüzerken. "Şaka mı yapıyorsun? Hiç ama hiç komik değil!"

Bir anda yüzünü sudan çıkartıp başını sağa sola kısaca savurdu. Saçlarından sular dökülürken korkuyla çığlık attım. "Bırakmam," dedi beni kolları arasına alırken. Çıplak kollarına tutunup sıkıca ona sokuldum. "Ölsem bırakmam," dedi.

"Aklımı aldın," dedim korkuyla ona sarılıp. "Manyak adam."

"Akıllı ol," dediği sırada bacaklarımı beline doladım suyun içinde. "Ölsem bile ruhumu musallat ederim sana. Öyle de taktım sana kafayı."

"Öyle diyip diyip çağırma ölümü," dedim bizi sudan çıkarttığı sırada. Soğuktan dişlerim birbirilerine çok hızlı çarpıyordu. "Biraz güzel şeylerden bahsedelim."

"O zaman sana bir soru," dedi kıyıya vardığımızda. Ceketinin üzerine beni oturtup yanıma yerleşti. "Okulun bitene kadar izdivaç yok mu?"

"Yok canım," dedim gülerek. "Yoksa teklif mi edecektin?" Omuz silktim. "Boşuna heveslenme."

"Ne kaybederiz ki?" dedi bana dönerken. "Yani ben evlensek de okula yollarım seni. Neden yollamayayım? Kendim götürürüm okula her gün, biliyorsun."

"Sırf ayıplı şeyler yapma tarihimizi öne çekmek için bunu demiyorsan bana da Melek demesinler," dedim kıkırdarken. "Hayır olmaz. Bekle dört senecik."

"Bir kadına dokunmak için onunla evlenmem gerektiğini düşündüren nedir?" dediğinde gözlerim kocaman açıldı ve ona döndüm. "Ne?" dedi şaşkınlıkla. "Yalan mı? İstesem şu an gidip bir karı-"

"Kes be!" sesim sinirle koluna sertçe geçirip. "Kardeşi kılıklı sapık! Kes!"

"Benim derdim o mu Melek?" dediğinde omuz silkim ve denizin yakamozunu izlemeye başladım. "Ben artık sabahları senle uyanıp geceleri senle uyumak istiyorum. Bak kaçtır yapıyoruz bunu çok alıştım ben."

"Bu mu tek nedeni?" dedim denizi izlerken. Sonra başımı gökyüzüne çıkarttım. "Yani," dedim yıldızlara bakıp. Sırt üstü kumlara uzandım. "Küçükken yıldızları sayamamışım ya ben... Şimdi sayalım mı?"

"Sayalım," dedi ve yanıma uzandı. Montumu alıp üzerime örttü. "Başla bakalım."

"Bir!" dedim işaret parmağımla bir tane gösterirken. "Bu da iki!"

"Bu da üç," dediğinde ona döndüm. Elinde bir kutu vardı. Gözlerim kocaman açılırken hızla doğruldum ve elimle ağzımı kapattım. Sırıtarak doğruldu ve kutuyu yavaşça açtı. "Al sana üç."

"Allah seni kahretmesin!" dedim sinirle kutunun içindeki kolyeyi elime alırken. "Evlilik yüzüğü sandım Kara!"

"Biliyorum," dedi ve kolyeyi yavaşça çıkarttı. "O gün Aziz denen o it herif dokunmaya yeltenmişti. Pis oldu artık bu kolye. Ben sana daha güzelini aldım."

"Ay ama çok şıkmış Kara," dedim hızla kolyeyi elime alırken. Hava karanlıktı ama taşları parlıyordu. İki zarif melek kanadı vardı kolyede. "Kanatlarımı bile isteye kırdığın için mi aldın bunu?"

"Bir daha kanatlarını kopartmayacağım, kolyeyi şahit ettim bize."

"Takar mısın?" dedim heyecanla. Ona yavaşça arkamı döndüm. Saçlarımı avcumda topladım. Kolyeyi kibarca önden uzattı. Bedenimde hala damlalar vardı. Yavaşça takmaya başladı. "Daha ne kadar sürer?" dedim kıkırdarken. "Kolum ağrıdı saçlarımı tutmaktan."

"Bırak da iyice bakayım şu minik boynuna," dediğinde boğazımı temizleyip kumlara doğru baktım. Çıplak ayaklarımı kumlara doğru iyice sokuşturup yavaşça hapşırdım.

"Çok yaşa güzel kiracım," dedi. Sonunda kolyeyi taktı. Dudakları boynuma yavaşça dokunduğunda nefesimi tuttum. "Benimle yaşa."

"Seninle," dedim heyecanla. Hemen sonra nefesimi tuttum. Kolyeyi avcuma aldım. Sakalları boynuma batınca gıdıklanarak bedenimi ezip büzdüm.

"Benimle," dedi boynumu öperken. Dudakları gıdıkladı. "Benimsin Melek."

"Gıdıklanıyorum," dedim gülerek. "Kara çok huylandım."

Arkamdan çekildi. Ona dönüp yavaşça yanağını öptüm. Karşıyaka sahilinde sırılsıklam iki insandık dışarıdan. Gecenin bu saati denize girmiş, iki aşık işte.

"Teşekkür ederim," dedim kolyeyi zincirinde sağa sola çekiştirip. "Çok güzelmiş."

"Çok güzelsin," dedi. Burnu ıslak saçlarımın arasında dolandı. "Bir daha asla," diye fısıldadı. "Kopartmayacağım o kanatları. Seni bir daha asla üzmeyeceğim."

"Söz mü?" diye sordum.

"Söz," dedi ve nişan yüzüğünü uzattı. "Tak bunu artık hadi, naz etme."

"Peki madem çok güzel düşünmüşsün takayım," dedim yüzüğü parmağıma takarken. Dalga sesleri bize keman fonu verdi. "Kara," dedim ona merakla bakarken. "Teşekkür ederim."

"Ben teşekkür ederim," dedi yavaşça. Sonra sonra dalgalara karıştı günahlarımız. Yine aktı gitti. Belki deniz ağladı bana belki de kırılan kanatlarımın çarpması acıttı kulaklarımı. Kanadım ama.

Biliyorum çünkü. Yine yenildim ona. Kanatlarımı bir daha kırsa? Yenilirdim bir daha. Pusuya? Düşerim. Çiylerin hatırına.

...

Yeni bölüm için lütfen yıldızı tuşlayınız.

 

Bölüm : 13.01.2025 17:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
petrikor. / KARA ÇİY : HAN MAHALLESİ / 28. BÖLÜM : BİR MELEĞİN KANATLARI
petrikor.
KARA ÇİY : HAN MAHALLESİ

185.69k Okunma

11.2k Oy

0 Takip
45
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...